BESTE

3.6K 138 14
                                    

*BESTE*

Karanlık ve soğuk bir ormanın sert, toprak zemininde boylu boyunca yatıyordum. Saçlarım bir sarmaşık gibi yapraklara dolanmıştı.

Titriyordum.

Etrafımdaki binlerce ağacın bana doğru uzanan kollarından korunmak için yüzümü kapadım. Uğursuz ay ışığı gecenin mutlak hâkimiyetinin keyfini çıkarırken, dalların arasından varlığını belli ediyordu. Ormana ait olmayan belli belirsiz bir ses işittim.

Korku içinde ayağa fırladım.

Siyah bir karga gecenin içinden süzülerek toprağa kondu ve ikaz edercesine yüzüme baktı. Simsiyahtı. Toprağı ezen cılız ayaklarıma baktım bir kez daha. Bu rüyayı daha önce yaşadığımı fark ettim. Üzerimdeki beyaz elbise kanla kaplıydı. Kanın metalik kokusu burnumu doldururken, karga yerden yükseldi ve elime dolandı. Parmaklarımın arasında bir silah şeklini alırken, o an titremediğimi fark ettim. Hiç olmadığım kadar güçlü hissettim. Karga öttü ve silahımdan bir mermi fırladı.

Ormandaki avcı bendim ve bu kan, bana ait değildi.

🦋

"Ne kadar zamandır bu rüyayı görmeye devam ediyorsun?"

Kollarımı birbirine bağlamış şekilde camın kenarında duruyordum. Birazdan bana bunun bir savunma duruşu olduğunu ve yine iletişime kapalı olduğumu söyleyecekti ama aldırmadan dışarıda kopan fırtınayı izlemeye devam ettim. Bir süre sonra ona döndüm. "İki ay oldu."

Gözlerini yargılarcasına kollarımdan aldı ve gözlerime dikti. Esmer, uzun boylu, kirli sakallı, fit bir vücudu olan, klasik diyebileceğimiz o yakışıklı adamlardandı. Ben onu incelerken kaşlarını çattı ama bir şey söylemedi.

"Peki, neden anlatmadın?"

"Bir önemi yok gibi geldi."

"Ama olduğunu hissediyorsun."

"Daha önce de böyle bir rüya görmüştüm aslında." Birkaç saniye duraksadım ve gözlerimi kapattım. "Çok önce... Sanki diğer rüyanın zıt yansıması gibi. Daha önce rüyalarımda av olduğumu görüyordum."

"Şimdi ise avcıya dönüştüğünü görüyorsun. Bilinçaltın sana bir şey mi söylemek istiyor sence?"

Kollarımı açtım ve karşısındaki koltuğa oturdum. "Bu da seanslarından biri mi yoksa dertleşiyor muyuz, hiçbir zaman anlayamıyorum."

Güldü. "Sanırım sana bir arkadaş olarak bildiğim en iyi yoldan yardım etmek istiyorum."

Kupamdaki kahveden büyük bir yudum aldım. Hâlâ tuhaf geliyordu. Sütlü ve şekerli.

"Ben de evime gitmek istiyorum."

Gözlerini devirdi. "Daha yeni geldin."

Dışarıyı işaret ettim. "Sel tehlikesinden yollar kapanabilir bayım."

Kahkaha attı. "Yan evde oturuyorsun. O kadar da zor olmaz herhâlde. İki kulaç atsan evdesin."

"Komiksin."

Çantamı aldım ve bir şey demeden çıkıp evime doğru yürüdüm. Normal bir hayat sürmek diye bir şey var mıydı, bilmiyordum. Fakat bu adamın arkadaşlığı şu an bana kendimi en normal hissettiren şeydi. Sanki tüm o şeyleri yaşamamış gibi hissettiriyordu.

Eve girdim ve belime kadar uzun olan saçlarımı kıvırarak başımın tepesinde sıkı bir topuz yaptım. Yağmur şiddetini iyice arttırmıştı. Rüzgârın uğultusu camlarda şarkı söylüyordu. Boynuma bir atkı doladım ve şömineyi yakmak için işe koyuldum. Henüz iki aydır burada yaşıyordum. Küçük bir bahçesi olan, iki katlı, İstanbul'da ama merkezden biraz uzakta, müstakil bir sahil eviydi. Arka verandasından kumsala çıkılıyordu. Evi bir ilandan görmüştüm ve hiç düşünmeden, pazarlığa bile oturmadan satın almıştım. Bilge'yle her zaman hayalini kurduğumuz bu evde, koltukta tek başıma oturuyordum. İçimdeki büyük boşluğa ve amaçsızlığa rağmen tuhaf bir şekilde neredeyse huzur vericiydi.

AV & AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin