KELEBEK

By drunkonblood

11.9M 385K 53.8K

Mitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da is... More

KELEBEK
1.Bölüm - Yağmur
2.Bölüm - İnek Tanrıçası
3.Bölüm - İstenmeyen
4.Bölüm - Shift+Delete
5.Bölüm - Uçak
6.Bölüm - Tercihler
7.Bölüm - Sistem Geri Yükleme
8.Bölüm - Bukalemun
9.Bölüm - Morpheus
10.Bölüm - İnfluenza
11.Bölüm - Makaron
12. Bölüm - 108 Numara
13.Bölüm - İnterfaz Evresi
14.Bölüm - Güncelleme
15.Bölüm - Profaz Evresi
16.Bölüm - Kabulleniş
17.Bölüm - Einstein-Rosen Köprüsü
18.Bölüm - Canavarlar
19.Bölüm - Metafaz Evresi
20.Bölüm - Anafaz Evresi
21.Bölüm - Telofaz Evresi
22.Bölüm - Soğuk Duş Etkisi
23.Bölüm - DNA Mutasyonu
24.Bölüm - Cep Evren
25.Bölüm - Persephone
26.Bölüm - Sona Kalan
27.Bölüm - Venüs
28.Bölüm - Senkron Tutturma Yeteneği
29.Bölüm - Argiphontes
30.Bölüm - Cinnet Algoritması
31.Bölüm - Juno
33.Bölüm - Vulturus
34.Bölüm - Guest Hesabı
35.Bölüm - Minerva
36.Bölüm - Negatif Yük Dağılımı
37.Bölüm - Stymphalian Kuşları
38.Bölüm - Pisagor Teoremi
39.Bölüm - Nar Taneleri
40.Bölüm - Yastık İnkübasyonu
41.Bölüm - Pluton
42.Bölüm - 'Fe' Oksitlenmesi
43.Bölüm - Holometabol
44.Bölüm - Drakaina
45.Bölüm - Tulpar
46.Bölüm - Pavola
47.Bölüm - Eddie
48.Bölüm - Lux
49.Bölüm - Zihin Kontrolü
50.Bölüm - Kelt
51.Bölüm - Generatio İnferiorum
52.Bölüm - Gollum
53.Bölüm - Radix
54.Bölüm - Cerebrum
55.Bölüm - İnsan Ormanı
56.Bölüm - Ön Hazırlık
57.Bölüm - Dindymon
58.Bölüm - Petal
59.Bölüm - Harpia Kulesi
60.Bölüm - Tenebris
61.Bölüm - Ara Ürün
62.Bölüm -2015
63.Bölüm - Habitat
64.Bölüm - Ametist
65.Bölüm - Finem
66.Bölüm - Serotonin
67.Bölüm - Báthory
68.Bölüm - Caravaggio
69.Bölüm - Lo!
70.Bölüm - Svizzera
71.Bölüm - Primo
72.Bölüm - Teumessian
73.Bölüm - Cauda
74.Bölüm - Pinna
75.Bölüm - Lamiosa
Kelebek Kitap Oluyor!
76.Bölüm - Fibonacci
77.Bölüm - Athene noctua
78.Bölüm - Lagos
79.Bölüm - Spero
Duyuru
Kesit - 1
Kesit - 2
Kesit - 03
Kitapla İlgili Önemli Duyuru!
Kapağımız Belli Oldu!
İstanbul Tüyap Kitap Fuarı ve Birkaç Küçük Not
-YILBAŞI ÖZEL-
*İkinci Kitap Hakkında*
KELEBEK II - DÖNÜŞÜM
*İkinci Kitap ve İzmir Kitap Fuarı ile İlgili*
Dönüşüm'den Bir Kesit ve Duyuru!
-Dönüşüm-
* Küçük Bir Sürpriz *
Dönüşüm Raflarda!
* Üçüncü Kitap ve Bir Sürpriz *
*Üçüncü kitap ve İzmir Kitap Fuarı ile ilgili*
*KOZA*
Koza Çok Yakında Raflarda!
Koza Çekilişi ve İmza Günü Duyurusu!
Kelebek - *ÖZEL BÖLÜM*

32.Bölüm - Protein Yıkımı

134K 4.4K 549
By drunkonblood

Multimedia'da çok sevdiğimiz Olenka var. :) İyi okumalar! :)

Cevap veremeden öylece kalakalınca, Hector’ın bakışları tekrar Olenka’ya döndü. Yüz ifadesini göremiyor olmam nasıl bir giriş yapacağımı seçmeme hiç yardımcı olmuyordu. Hiç kimse bir şey demeden, çıt çıkarmadan sessizce duruyordu. İnci sağ tarafımda hareketsizce duruyorken birden bire hızla Olenka’ya ilerledi ve saçına yapıştı. Olenka acıyla tiz çığlıklar atarken İnci çoktan onu aşağıya doğru çekmişti bile.

“Sana dövelim demiştim.” dedi İnci yüzünde sinirli bir ifadeyle. Olenka’nın kolunu tırnaklamasını hiç umursamıyor gibiydi. Hiç istemesem de biri İnci’yi durdurmalıydı.

“Sen niye her şeye karışıyorsun? Bir taraflarından uydurduğun şeyleri niye söylüyorsun? Cevap versene! Korktun mu?” İnci Olenka’yı saçından çektiği gibi öfkesini görebileceği bir noktaya kaldırdı. Karşılık alamadıkça daha da hırslanıyordu sanki. İçimden kahkaha atmak geliyordu. İnci’yi birini böylesine tehdit ederken görmek bende gülme isteği uyandırmıştı. Elimi ağzıma kapattım. Şaşkınlığını ve şokunu ilk üzerinden atan Leonard oldu. İnci’yi kollarından yakaladı ve geriye doğru çekiştirdi. Ben çoktan şaşkınlığımdan sıyrılmıştım ama nedense içimden hiç İnci’yi durdurmak gelmemişti. İnci elindeki saç tellerini tiksinmiş bir ifadeyle yere attı. Muhtemelen yolduğu saçlardı. Ellerini pantolonuna silerken ses çıkarmadan onu izliyordum. Bakışlarım elleri saçlarında olan Olenka’ya döndü. Öfkeli bir ifadesi olsa da acı çektiği gözlerinde parlayan yaşlardan belli oluyordu. Ağlamamak için kendini zor tuttuğunu anlayabiliyordum. İnci sertçe Leonard’ın ellerinden kurtuldu.

“Çekil be. Her şey senin yüzünden oldu zaten.” dedi onu ittirirken. İnci benim yapmak istediğim her şeyi yaparken, ben onu hayranlıkla ve sevgiyle süzmeyi sürdürdüm.

“Her türlü oynaklığı senin arkadaşın yapıyorsa suçlusu ben miyim? Erkekleri parmağında oynatan o.” Daha İnci Olenka’ya bir atak yapamadan Leonard ondan önce davranmış, İnci’yi her açıdan etkisiz hale getirebilmek adına kendine yapıştırmış ve ağzını kapatmıştı.

“Senin uzmanı olduğun şeyden mi bahsediyorsun?” Konuşmama devam edecektim ki Hector sözümü yarıda böldü.

“Yeter. Dalaşmayı bırakın. İnci ve Olenka hemen odalarınıza gidin. Hepiniz eve dönün.” Aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı. “İnci, siz Olenka ile aynı odada kalıyordunuz değil mi?” İnci cevaben garip bir hırıltı çıkardı. Leonard hala onun ağzını kapatmaya devam ettiğinden net bir cevap verememişti. Acılı sesinden aynı odada kaldıklarını anlamak zor değildi. Diğerleri hızla odayı terk ederken geriye çok az kişi kalmıştı.

“İnci bizim odamızda kalsın. Gel İnci, gidelim.” Bir an önce buradan kurtulmaya bakıyordum.

“Jane, sen benimle kalıyorsun. Hepiniz gidebilirsiniz.” Kaçma planım başarısızlığa uğramıştı. Hector’ın yüz ifadesinden bir anlam çıkarmak neredeyse imkansızdı. Duvara baksam daha büyük sanatsal ve edebi yaklaşımlara girebilirdim.

“Bunlar benim yüzümden oldu. Bu yüzden ben de kalmak istiyorum.” Leonard’a elimle odadan çıkmasını işaret ettim. Haklılık payı vardı, gerçekten de onun yüzünden olmuştu. Hector başıyla onaylayınca onu yollamak bana kalmıştı. Çünkü emin olduğum bir şey vardı ki, kesinlikle işleri daha da berbat ederdi.

Leonard’a doğru ilerledim. “Git, ben hallederim. Kendim açıklamak istiyorum.” dedim fısıltı gibi bir sesle. Bu kadar mesafeden onun duyduğuna emindim. Leonard bir iki saniye yüzümü inceledi, ifademi düz ve kendinden emin tutmaya özen gösterdim. Bir şey demeden odadan çıktı. Onun odadan ayrıldığına emin olduktan sonra yavaş hareketlerle başımı Hector’ın durduğu tarafa çevirdim. Yüzü o kadar ifadesizdi ki, bir şeyler demek için olan cesaretim de kırılıyordu. Söze nasıl gireceğimi bilmiyordum.

“Cep evrenin süre ölçülerine göre beş dakikadır konuşmuyorsun. Daha ne kadar bekleyeceğim?” Yüzünden hiç belli olmasa da şaka yapmıştı, bu yine de iyiye işaretti.

“Biz Leonard ile birlikte değiliz.” Direk dalmak en güzel seçenek diye düşünmüştüm.

“Peki, Olenka neden böyle bir şey dedi?” Ellerini pantolonunun ceplerine koymasıyla zaten ciddi olan duruşunu iyice ciddileştirmişti.

“Çünkü biz ona öyle söyledik.” Ona bunu tam anlamıyla anlatamazdım. Kendimi savunmayı gerçekten öğrenmek istiyordum. Beni kaçırmanın bile ne kadar kolay olduğunu en iyi kendisi biliyordu. Cevabımdan tatmin olmamış olacak ki, hiçbir şey demeden gözümün içine bakmayı sürdürdü. O bana bu kadar dikkatli bakarken ona yalan söyleyemeyeceğimi biliyordum.

“Bak, şuan sana nedenini anlatamam ama bir şekilde ona sevgili olduğumuzu söylemek zorunda kaldık. Bilmeni isterim ki, bu gerçek değil.” Ona doğru bir adım attım. Bu hareketime karşılık olarak geriye doğru bir adım attı.

“Nedenini öğrenmek istiyorum.” Sesi de en az ifadesi kadar katıydı.

“Şimdi değil. Her şey bittiğinde açıklayacağım.” Onun soğukluğu bana da yansımıştı. Cevap vermeden kapıya doğru ilerliyordu ki, duraksadı. Arkasını döndüğünde değişmemiş yüz ifadesiyle karşılaştım.

“Neden Olenka’ya yaptığın gibi sadece sevgili olduğunuzu söyleyip kestirip atmadın? Daha anlaşılır olurdu.” Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki, ne diyeceğimi bilemediğimden tekrar kapattım. Hiç düşünmediğim bir şeyi sormuştu sonuçta. Tabi ki de bir cevap verememiştim.

“Ben de öyle düşünmüştüm.” Aynı ifadesizliğini sürdürüyordu. Bir iki saniye öylece durduktan sonra odadan çıktı. Ellerimle yüzümü sertçe ovuşturuyordum. Cidden, gerçekleri açıklamadan gerçekleri açıklamak gibi mükemmel bir plan aklıma nereden gelmişti? Yalnızca birlikte olduğumuzu söyleyebilir ve konuyu kapatabilirdim. Böylece belki biraz kızar ve bir süre sonra kabullenirdi. Belki diyordum çünkü o kadar sakin karşılamıştı ki, büyük ihtimalle sevgili olduğumuzu söylesem kızmayacaktı bile. Salaklığıma olan sinirimi kafama vurarak çıkarmaya çalışıyordum. Birinin bileğimden yakalamasıyla sıçradım ve kapalı duran gözlerimi açtım.

“Sen gitmemiş miydin?” Leonard cevaben başını olumsuzca salladı. Zaten burada olduğuna göre aptalca bir soruydu.

“Biraz batırdın. Sana kalayım demiştim.” Bunu bana hatırlatmasının bir nedeni yoktu. Başımı yere eğdim. Ben konuşmayınca devam etti.

“Sinirini dövüşerek atmaya ne dersin?” Gerçekten iyi bir fikirdi. Bileğimde duran eliyle beni odanın dışarısına doğru sürüklerken hiç itiraz etmedim.

*

Gözlerimden akan yaşlar nedeniyle önümü görmekte çok zorlanıyordum. Yine de merdivenlere doğru koşmaya devam ettim. Kadın adımı haykırarak arkamdan koşuyordu. Bu odanın etrafında hiç kimse olmazdı. Hiç kimse çığlıklarımızı duymazdı. Uzun ve karanlık koridoru koşarken ufak ciğerim aldığım derin nefesleri neredeyse kaldıramıyordu. Kadının arkamdan geldiğini biliyordum. Sertçe basan adımları sağlam olmayan zemini titretiyordu. Sonunda odam göründüğünde merdivenlere yaklaştığımı anladım. Odama girersem beni bulurdu. Merdivenlere gitmeyi tercih ettim. Eğer yakalanırsam, belki bu sefer Hayley’i öldürdüğü gibi beni de öldürürdü. Cılız bacaklarım artık vücudumu taşımayı reddediyordu. Ölmek istemiyordum. Elimdeki ayıcığı merdivenin önüne bıraktım ve kenarı çekilip saklanmaya çalıştım. Belki benim aşağıya gittiğimi sanırdı. Böylece ondan kurtulabilirdim. Merdivenin korkuluklarına yapıştım. Bütün vücudum titriyordu. Son bir hamleyle karşı duvardaki elektrik anahtarını kapattı ve eski konumuma geri döndüm. Etraf tamamen siyaha büründü. Adım sesleri gittikçe yakınlaştı. Işık yanmadığı için kadın beni görememişti. Fakat ben onun beni bulduğunu biliyordum. Sık ve gürültülü solukları sessizliğin içinde fark edilmesi zor değildi. Gözüm karanlığa alıştığında kadının siluetini seçebilir hale gelmiştim. Pencereden süzülen ay ışığı onun olduğu yeri aydınlatırken beni tamamen karanlıkta bırakıyordu. Dikkat kesilmiş beni bulmak için etrafını inceliyordu. Merdivenlere doğru temkinli adımlar atarken, ayağı benim az önce bıraktığım ayıcığa takıldı ve ben ne olduğunu anlayamadan yüzüstü düştü. Hemen ışığı yaktım ve merdivenin başına geldim. Kadın yuvarlanarak merdivenin sonuna ulaştığında kıpırdamadan yerde uzanmayı sürdürdü. Ayıcığımı tekrar elime alıp basamaklardan aşağıya doğru indim. Yeşilin en uçuk tonundaki korkutucu gözleri açıktı. Ağzının kenarından bir ip gibi süzülen kan yere damladı. Onun hareketsiz bedenini izlerken küçük bir el kolumu yakaladı. Koyu mavi iri gözlerle karşılaştım. Emily beni kolumdan çekiştirerek hızla merdivenleri tırmandırdı ve odamıza doğru ilerletti.

“Hayley’i hatırlıyor musun? Aynı onun gibiydi.” Çünkü bu, 10 yaşındaki bir çocuğun ölüm ile ilgili yapabileceği en iyi açıklamaydı. Emily silene kadar yanaklarımdan akan gözyaşlarını fark etmemiştim.

“Senin suçun değildi. Kimseye söylemeyeceğiz.” dedi kararlı bir şekilde gözlerimin içine bakarak. Gecenin sessizliğini diğer çalışanların çığlıkları ve ambulans sesleri doldururken ben Emily’nin ellerini tutarak ranzamızın alt katında oturmayı sürdürdüm. Anılarım karanlıklaştıktan sonra hiçbir şey göremez hale geldim. Birden bire etraf tamamen beyaz renkle kaplandı. Parlaklık gözlerimi almıştı.

“Bunu ben bile tahmin edemezdim.” Isaac’in sesini duyar duymaz hemen arkama döndüm. Orada dikiliyordu. Bilinçaltımın en derinlerine attığım bu korkunç anıyı su yüzüne çıkarmayı başarmıştı.

“Aslında hiç de birini öldürmüş gibi durmuyorsun. Beni şaşırttın.” Başımı onaylamazcasına iki yana salladım.

“Ben öldürmedim. Benim suçum değildi.” Emily yıllar boyunca trilyonlarca kez bana bu cümleleri söylemişti. İlk kez başkasına söylüyor ve kendimi savunmaya çalışıyordum.

“Sırf göremesin diye ışığı kapattın ve tam merdivenlerin önüne oyuncağını koydun. Düpedüz planlamışsın.” Gözlerimi kapattım ve dediklerinin inandırıcılığını reddetmeye çalıştım.

“Benim suçum değildi. Kendisi düştü.” Emily’nin bunları söylerkenki sesi beynimde dolanıyordu.

“Ben hep senin çok masum olduğunu düşünmüştüm. Çocukken bu kadar şeytani bir planla birilerini öldürdüğün gerçeği beni gerçekten şok etti.” Ben konuşmayınca üzerime doğru ilerledi ve konuşmaya devam etti.

“Emily, gerçekten mükemmel bir arkadaş. Bir katilin cinayetini gizlemiş. Fakat sen onun başına gelen şeylerden onu koruyamamışsın. Bu arada, ne kadar da acı bir hikayesi var.” Bunları hatırlatması bizim zamanla kabuk bağlattığımız yaralarımızı kaşımak gibiydi.

“Bazen, ben sebep olmasam da o anısını rüyasında görüyor. Hala atlatamamış, yazık. Yaşadığı şeyin tekrarlanması ne kadar da kötü olur.” İma ettiği şey ile gözlerim iri iri açıldı.

“Bana zarar verebilirsin ama yalvarırım ona dokunma.” Emily’nin başına benim yüzümden bir şey gelirse bunu kaldıramazdım. Keza o da artık başka bir acıyı kaldıramazdı.

“Zaten dokunmak istediğim sensin.” dedi Isaac yüzünde çirkin bir sırıtışla. Uyanmak istiyordum. Beynime en az on kez içimden uyanma komutu gönderirken Isaac yeniden konuştu.

“Bu rüya ben istediğimde bitecek, boşuna uğraşma.” Bana doğru bir adım daha atınca geriye çekildim.

“Seninle bir anlaşma yapalım. Diğerlerine söylemeden benimle görüşmen ve istediklerimi yapman karşılığında ben de onlara dokunmam. Bak, ikimiz de karlıyız.” Kaşlarımı çattım.

“Kabul etmiyorum.” Salak gibi mi görünüyordum ben? Onlara zarar veremezdi ki.

“Chul-Moo ile çok yakın arkadaş olduk. Bilirsin, Istırap Tanrısının çocuğudur. Bildiğim kadarıyla Emily yalnız yaşıyor. Okula giden tek kişi İnci, yani yanında kimse olmuyor. Dianna’dan başka hastanede çalışan biri yok. Paulo da siz gidince evde yalnız kalıyor. Onları Chul-Moo ile tanıştırmam için ne kadar çok şansımız var, görüyor musun?” Bunların hepsini gülümseyerek söylüyor oluşu durumu olduğundan daha da korkutucu hale getiriyordu. Akıl sağlığını yitirdiğini düşünmeye başlamıştım.

“İyi, tamam.” Kabul ettiğim anda rüyamdan uyandım. Yataktan İnci’yi uyandırmamak adına yavaşça kalktım. Komodinde duran telefonumu aldım ve cebime attım. Dianna’nın da onun da sağlıklı şekilde uyuyor olduklarını gördüğümde rahatça bir nefes aldım ve ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktım. Ev sessiz görünüyordu. Saatin kaç olduğu konusunda bir tahmin yürütememiştim fakat şuan pek umursadığım da söylenemezdi. Telefonumdan bakma zahmetine bile girmemiştim. Hector’ın odasına vardığımda uyanması için sertçe kapıyı çaldım. Dördüncü yumruğumun ardından yarı açık uykulu gözlerle bakan Hector kapıyı açmıştı.

“Jane yanlış geldin. Mutfak sağa dönünce karşı tarafta.” Bir de tarifini desteklemek için eliyle işaret etmişti. Sanırım gitme ihtimalimi göz önünde bulundurarak gözlerini tam anlamıyla açmıyordu.

“Çekil de içeri gireyim.” Umutsuzca omuzlarını düşürdü ve kenarı çekildi. İçeri girip kapıyı kapattım. Yüzünde fazla uykulu ve bıkkın bir ifade vardı.

“Uyandırdım mı?” Bu sorumun cevabı aşikardı fakat yine de sormak istemiştim.

“Evet.” dedi kabaca.

“Sevindim. Neyse, iyice bir uyan da sana anlatacağım şeyi anlatabileyim.”

*

Salak olmadığım için hiç Isaac ile gizli gizli buluşmak gibi şeylere girmemiş ve bütün dediklerini Hector’a anlatmıştım. Fakat öncesinde Isaac’in bana gösterdiği anılarımdan hiç bahsetmemeyi tercih etmiştim.

“Isaac’i öldürmek sence de çok mantıklı değil mi? Yani, çok sorun çıkarıyor.” Başımı yana yatırıp bu parlak fikrini aşağılarcasına ona boş boş baktım.

“Benim daha iyi bir fikrim var. Bunun Isaac’in kendi başının altından çıktığına eminim. Eğer onu Bertilda’ya ispiyonlarsak, Isaac’in ondan gizli bir şeyler yapıyor olması onun da hoşuna gitmeyecektir.” Kaşlarını kaldırdı.

“Isaac’i Bertilda’ya ispiyonlamak? İyi fikrin bu mu?” dedi yargılayıcı bakışlarla. Kollarımı göğsümde kavuşturdum.

“Senin fikrinden iyi olduğu kesin.” İstemese de onayladı. Cebimden telefonumu çıkardığımda saatin 04:30 olduğunu görünce gözlerim irileşti.

“Saat dört buçuk!” dedim şaşkınca. Sinirini belli edercesine gözlerini kırpıştırdı. Biraz uygun olmayan bir saat olduğunu nereden bilebilirdim ki.

“Şimdi ona nerede ve ne zaman buluşacağımızı mesaj atıyorum. Bertilda da oraya gelir ve kendi gözleriyle görürse bize inanır.” Hector’ın onaylamasını beklemeden mesajı yazmaya başladım.

“Yarın 14:30’da ilk buluştuğumuz parka gel.”  Ben mesajı yazmayı bitirip gönderdiğimde Hector’ın ben fark etmeden omzumun üstünden attığım mesajı okuduğunu gördüm.

“Çok romantik.” diye yorum yapınca gözlerimi devirdim. Ekran sönmeden gelen mesajı açtım.

Sabırsızlanıyor olacağım sevgilim. Seni seviyorum.” Kusarmış gibi bir ses çıkardıktan sonra telefonu cebime geri koydum. Cevap falan vermeyecektim. Başka bir şey demeden kapıya doğru ilerliyordum ki, Hector’ın adımı seslenmesiyle durdum.

“Bırak da İnci rahat rahat tek başına yatsın. Zaten sen çok uyuyamadın.” Geç geldiğimi, İnci ile uyuduğumuzu nasıl bildiğini sormamayı tercih etmiştim. Ben sessiz kalınca konuşmaya devam etti.

“Bak, eğer bana Leonard ile ne yaptığınızı anlatmak istemiyorsan anlatma. Biraz merak ediyor olabilirim ama anlatma. Bu tamamen senin tercihin.” Sanki anlat der gibi duruyordu. Kıkırdamaktan kendimi alamadım.

“Teşekkür ederim. Bana sorduğun sorunun cevabını biliyorum. Sana yalan söylemek istemediğim için.” Saatler sonra da olsa mantıklı bir açıklama getirebilmiş olmanın rahatlığını taşıyordum. Cevap vermemişti.

“Peki, gitmiyorum.” dedim ve elimi kapının kulpundan çekip kapıdan bir adım uzaklaştım.

“Benim zaten uykum bölündü.” dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Görmezden geldim. “Sen uyu.” diye ekledi. Bu teklif geri çeviremeyeceğim kadar güzel görünüyordu. Hiçbir şey demeden bir denizyıldızı misali kendimi yatağın üstüne attım. Karaya vurmuş bir balinaya benzediğim gerçeğini umursamadan başımı yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığımda gözümün önüne kadının uçuk yeşil gözleri beliriyordu. Gözlerimi kırpıştırdım ve o görüntünün canlılığından, keskinliğinden kurtulmaya çabaladım. Derince iç çektim ve tekrar uyumaya çalıştım. Biraz da olsa mayıştığımda kapıdan gelen tıklatılma sesleriyle yerimden sıçramıştım. Yatağın öbür tarafındaki hareketlilikten Hector’ın kalktığını anlayabildim. Onun da yanımdan kalkmasıyla iyice huzursuz hissettim ve yatakta doğrulup oturmaya başladım. Kapıyı açtığında karşısındaki kişinin sesini çok iyi tanıyordum. Sinirlerimin zıplamasına neden olmuştu.

“Dışarıdan tıkırtılar geldi de, çok korktum. Odada da yalnızım ya, belki gelip yanına kıvrılsam daha güvende hissedebilirim.” dedi Olenka ağzını yaya yaya. Şimdi o ağzına çarpmak vardı fakat aklıma onun için en az ağzına vurmak kadar acı verecek bir fikir gelmişti. Odada olduğumu onun fark etmesini sağlamak.

“Olenka, sen mi geldin?” dedim sırıtarak. Durumunu iyice ağırlaştırmak istiyordum. Yataktan kalkıp Hector’ın yanına geçtim. Beni görmesiyle her zamanki nöbet geçirir haline dönmüştü. Gülümseyerek mosmor olan suratını seyrettim. Hiçbir şey demeden koşarak uzaklaşınca kahkaha atmıştım. Hector gülmüyordu. Onun aptal ifadesi daha çok gülmeme neden olmuştu.

“Çok garip değil miydi?” dedi kapıyı kapatırken.

“Niye gülüyorsun? Belli ki bir sorunu var. Arada yine böyle geliyor, o yatağımda yatıyor ben de koltukta uyuyorum. Gerçi biraz sinirleniyor ama. Garip.” Kahkahamın sesinin diğerlerini uyandırmaması için elimi ağzıma kapattım ve gülmeye başladım. Kendimi o kadar çok sıkmıştım ki gözlerim gülmekten yaşla dolmuştu.

“Bu kadar komik olan ne?” Ciddi bir ifadeyle gülme krizimi inceliyordu.

“Komik olan şey, bunu anlamıyor olman. Bak, şaka yapmıyorsun değil mi?” Ördek gibi boş boş baktığında şaka yapmadığına emin oldum.

“Neyi anlamıyor olmam?”

“Olenka’nın senden hoşlandığını. Kadın seninle birlikte olmaya çalışıyor, geceleri gelmesinin nedeni bu.” Kaşlarını çattı.

“Hayatta olmaz.” dedi iğrenmiş gibi. “O tür kadınlardan hiç hoşlanmam.”

“Eh, belli ki o senin gibilerden ve hatta direk senden hoşlanıyor.” dedim yatağa otururken. Hala bu kadar salak oluşuna gülüyordum.

“Bence sen yanlış düşünüyorsun.” Karşımda dikilmeye devam ediyordu. Birden gülmeye başladı. “Yani, sen de bazen yanıma geliyorsun. Yoksa, sen de mi benden hoşlanıyorsun?” dedi alayla. Şaşkınlıkla ağzımı açtım ve yanımdaki yastığı kapıp üstüne fırlattım. Havada yakalayacak kadar iyi refleksleri olması hoşuma gitmemişti.

“Tamam, biliyorum zaten. Şakaydı.” dedi gülerek yastığı bana uzatırken. Bir de beni deniyordu. O koltuğa yönelirken yastığımı yerine koydum ve yine bir varil gibi zarifçe yatağa uzandım. Aklıma gelen bir fikirle kalktım ve koltukta oturan Hector’ı kolundan çekerek kaldırdım. Kendi istemese asla bunu başaramayacağımı ben de biliyordum.

“Ben koltukta yatacağım. Olenka’nın uyuduğu bir yerde uyumak istemiyorum.” dedim onu yatağına ittirirken.  Kımıldamamıştı. Aferin bana.

“Hayır, koltukta ben yatıyorum.” O sözlerini bitiremeden kendimi koltuğa attım. Eğer üstümden geçmeyecekse yatmasının imkanı yoktu. Zafer sırıtışıyla ona bakıyordum. Fakat kazanan taraf olmayacağımı bilmeliydim. Ayak bileklerimi kavradığında ne yapacağını anlamak için gözlerimi kısarak ona baktım. Bileklerimden çekip beni döndürerek sert zemine yuvarladığında bir ayıyla böyle hareketlere girmemem gerektiğine emin olmuştum. Bir de şekilli şekilli yere fırlatmıştı. Havada yön değiştirmiştim. Sırtım yere çarptığında içimin sarsıntısını görmezden gelmeye çalıştım. Bir sümük gibi yere yapışmıştım. Hayır, hayvan yerden kaldırmıyordu bile. Kendi çabamla ellerimden güç alarak doğruldum. Popom sızlıyordu. Koltuğa kurulmuş gevrek gevrek gülen ayıya düşmanca bakışlar attım. Uzattığı elini tutmadım ve kendi emeğimle ayağa kalktım. Tehditkar bakışlarımı bir saniye bile üzerinden almamıştım. Birden aklıma gelen bir fikirle hafiften gülümsemeye başladım. Hala havada duran elini tutup onu koltuktan kaldırdım.

“Bari yanımda yat.” dedim onu çekiştirerek yatağa sürüklerken. Yatağa uzandıktan sonra onun da yattığından emin oldum. Sırtını bana dönmesini yaklaşık 23 saniye boyunca beklemiştim. Ellerimle yatağın başlığını sıkıca kavradım. Bir top şeklini alıp ayaklarımı sırtına koydum ve tüm gücümle ittirerek yataktan düşmesini sağladım. Artık kahkahalarıma engel olmakta bir sebep göremiyordum.

*

Saatime baktım. 14:28’i gösteriyordu. Isaac de benim gibi erkenciydi. Karşıdan geldiğini görebiliyordum. Yüzünde çok büyük bir gülümseme vardı. Yanıma yaklaştığında derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım.

“Bertilda’nın hiçbir şey yokken Hector ile konuşmasına rağmen yaptığın küçük planı anlayamayacağımı mı sandın?” Geriye doğru korkuyla bir adım attım.


Continue Reading

You'll Also Like

188K 12.8K 62
Dünya baştan koymuştu kuralı. Vampirle Elf yan yana bile gelemezdi. Olmazdı. Vampirler Elflere yasaktı, Elfler Vampirlere. Peki nasıl kavuşacaktı Alt...
91.7K 7.8K 40
~ WATTYS 2023 BÜYÜK ÖDÜL KAZANANI ~ Yüzyılda bir kez yaşanan ve ruhlar dünyasının kapılarının açıldığı Dhura gecesinde Aris isimli bir erkek çocuk dü...
45.7K 2.2K 26
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
23.8K 1K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."