Ein kleines Geheimnis

By Caramio-chan

133K 10.8K 5.1K

Elleri bağlanmış bir şekilde köye getirildiğinde, titrememek adına dişlerini sıkıyordu ancak engelleyebildiği... More

0 - Küçük bir sır
1- Einem Schar angehören
2- Der rote Radmantel
3- Die Lotosblume
4- Das Fest für Alphas Bruder
5- Alphas Verlobung
6- Gefährliches Alpha
7- Unerwartetes Siegel
8- ''Von Anfang an gehören wir zusammen.''
9- Der Wandel ist immer langsam
11- Und das war ein neuer Anfang.
12- Einige neue Nachrichten
13- Über die Kerne
14- Die rote Rose der Leidenschaft (M)
15- Du weißt, dass es ein Traum ist.
16- Einige Traditionen
17- Unwartete Nachricht
18- Alte Erinnerungen
19- Ein neues Mitglied
20- Was haben wir verloren?
21- Er wollte nicht ihn verlieren.
22 - ''Ich werde dich nicht gehen lassen.'' (M)
23 - Die Wahrheit lernt man früher oder später.
24 - Dritte Person in ihrem Zimmer
25 - Die Vorbereitungen des Krieges

10- In den Flammen

4.6K 489 193
By Caramio-chan

10- Alevler içerisinde



Dersliğin kapısı bir gıcırdamayla kapandı ve adım sesleri boş odayı doldurdu. Baekhyun, elinde dikkatle tuttuğu mürekkep şişesiyle neredeyse parmak ucunda yürüyordu. Az önce bir tanesini yanlışlıkla devirmişti ve Handan güzel bir azar yemiş, yenisini almak adına çabucak yollanmıştı.

Chanyeol ile, Alfa ile konuşalı bir kaç saat oluyordu ve o odadan çıktıktan sadece birkaç dakika sonra Baekhyun Minseok'a bakmak için aşağı inmeye karar vermiş, hızlıca üzerini değiştirerek kendisini dışarı atmıştı. Ancak onu bulamadan önce, Lu Han kendisini yakalamış ve artık derslere girmesi gerektiğini söylemişti, böylece günlük derslerine kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Şansına, bugün Omegalar sağlık dersini zaten çoktan bitirmişti ve aslında dışarıda yaptıkları şeyinde sağlık alanında kullanılan bitkileri incelemek olduğu ortaya çıkmıştı. Baekhyun bunun için üzülmüştü elbette, en merak ettiği şeylerden biriydi ama iki günden beri olanları düşününce üzülmek için kendisine daha güzel şeyler bulabiliyordu.

Dersler bittikten sonra, sarışın Omega bugün dersleri erken bitirmişti, kendisini odada tutmuş ve okuma yazma eğitimine başlayacaklarını haber vermişti. Baekhyun en başta bunun için heyecanlıydı, ama zaman geçtikçe aslında hiçte heyecanlanacak bir yanı olmadığı ortaya çıkmıştı ve hayal kırıklığı da onun yanında çabucak kendisini bulmuştu. Bu iş sıkıcıydı. Harfleri kaçıncı kere yeniden yazdığının haddi hesabı yoktu ve aynı zamanda evin baş sorumlusu olan öğretmeni sürekli karakterleri yanlış yazdığını söyleyerek kendisini azarlıyor, yeniden ve yeniden yazması gerektiğini söylüyordu. Tek bir kıvrım bile anlamı değiştirebilirdi, en azından onun söylediği buydu.

Bu şekilde kaç saat devam ettiler, Baekhyun'nun bir fikri yoktu. Ancak sonunda Han ona gidebileceğini söylediğinde, elleri ve kıyafetleri mürekkep içerisinde kalmıştı ve neredeyse akşam sökecekti. Baekhyun ders için teşekkür etti, bunun içinde sessiz bir ''Beni sonunda bıraktığın için de,'' iması da vardı, ve derslikten çıkarak biraz dışarıda turlamaya karar verdi. Evin arka tarafında kalan gölete bakmak ve biraz nefeslenmek istiyordu. Normalde bütün yaşamı yeşilliklerin arasında geçmişken, bu kadar fazla dört duvar arasında kalmak kendisine hiç iyi gelmiyordu, boğuluyordu sanki.

En sonunda kendisini dışarı atabildiğinde , kimin baktığını umursamadan içine derin bir nefes çekti ve vücudunu gerdi. Zaten dışarıda pek kimse de yoktu, lekelenmiş kırmızı bir yukatayla vücudunu esneten Baekhyun'u görecek.

Adımlarını evin arkasına doğru attı ve nedense göleti göreceği için heyecanlı hissetti ve dudaklarında minik bir gülümseme peyda oldu. Buraya geldiğinden beri kendisini sakin hissedebildiği tek yer o göletin yanıydı ne de olsa. Orayı ilk keşfedişinde bile kendisini yakalayan Alfayı saymazsak elbette. Yüzündeki gülümse düşer gibi olunca, Baekhyun başka şeyleri düşünmeye çalıştı, ancak aklına ne getirmeye çalışırsa çalışsın Alfanın yüzü gözlerinin önüne geliyor, onu ne kadar geri itmeye çalışırsa çalışsın bir yerlerden çıkıyordu yine.

Bu şekilde, kendiyle savaşa savaşa göletin yanına ulaştığında, geçen sefer göletin içine düştüğü yerde birinin oturduğunu farketti. Beyaz yukata içerisinde, siyah saçlı bir Omegaydı bu kişi. Tek başına orada oturuyor, ileride, hafif rüzgarla usul usul sallanan ağaçların yapraklarını izliyordu. En başta tereddüt etti Baekhyun, o kişi tek başına kalmak istiyor olabilirdi ve kendisinden rahatsız olma ihtimali çok yüksekti. Ne de olsa ne Baekhyun onu tanıyor, ne de o Baekhyun'nun kim olduğunu biliyordu. Ancak geri dönemeden önce, çocuk yüzünü ondan tarafa çevirmiş ve kendisine gelebileceğini seslenmişti. Büyük ihtimalle kendisine yaklaşan Baekhyun'nun kokusunu duymuştu, bu hala kendisinin alışamadığı bir şeydi. Bazı duyuları yavaş yavaş artıyor gibiydi ancak bu kendisinin farkedebileceği bir hızda gerçekleşmiyordu.

Durmuş bedeni yeniden hareket ederek, oturan kişinin yanına yavaşça yaklaştı ve bu kişinin aslında Alfa'nın nişanlısı olduğunu hatırladı. Çocuğun uzaktan gözüken yüz hatları, yakınlaştıkça kişiye daha güzel görünüyordu sanki. Siyah saçları bu sefer alnını tamamen örtmüştü ve arkadan hafifçe uzamış saçının küçük bir parçası örülmüştü. Yukatasının eteklerini suya değmemesi için iyice çekmiş, ayakkabısını da kenara çıkarmıştı. Baekhyun da onu taklit ederek çimenlere oturdu ve ayakkabısını hemen yanına aldı. Çocuğun göz altları çökmüş gibiydi. Böylece, onun kendisini bir anda öpen şu manyak Alfanın değilde Sürü Alfasının eşi olduğunu tahmin ediyordu. Ne de olsa yüzleri neredeyse tıpa tıp aynıydı ve bu onları tanımayı güçleştiriyordu.

Omega kendisine gülümsedi ve göle tekrar döndükten sonra sordu,

''Mühürlü olmak nasıl bir his?''

Bir anda böyle bir soruyla karşılaşınca, Baekhyun dumura uğramış hissetmişti. Yanında oturduğu kişinin nişanlısıyla mühürlenmişti ve çocuk kendisine rahat rahat bu soruyu sorabiliyordu! Baekhyun bir şeyleri kendi içerisinde çok abartıp abartmadığını merak etti, eğer öyle değilse kendisi dışında herkes bazı şeyleri çok basite indirgiyordu.

''Ben, bilmiyorum.''

Duyduğu şeyle şaşkınlıkla kendisine dönen Omega, devam etmesini bekliyormuşçasına yüzüne bakmaya devam etti. Aslında Baekhyun'nun gerçekten de söyleyecek çok fazla bir şeyi yoktu. Kendisini mühürlenmiş hissetmesinin tek nedeni, kafasının arkasına oluşmuş şu küçük noktadan başka bir şey değildi, değil mi? Oradan sanki Alfanın duyguları kendisine akıyor, acısını ve mutluluğunu hissedebiliyordu. Aynı bedende iki kişinin duygularını taşıyordu sanki ve bu bir sürüye bağlı olmaktan çok daha farklı bir şeye benziyordu. En azından duyduğu kadarıyla, öyle olduğunu söyleyebilirdi.

''Sadece, çok tuhaf. Aynı bedende iki kişinin duygularını taşımak gibi, sanırım? Başka nasıl tarif edebilirim bilmiyorum.''

Böylece siyah saçlı Omega hımladı ve kaşlarını çatarak ileriye bakmaya geri döndü. Baekhyun da ona bakmayı keserek, tıpkı onun yaptığı gibi gölü izlemeye başladı. Neredeyse bir anlığına Omeganın yanında oturduğunu bile unutmuştu hatta. Havadaki hafif esinti tenini yumuşak yumuşak okşuyor, göletin maviliği kendisini buradan alıp götürüyordu. Aralarında, Baekhyun'a göre hoş bir sessizlik dolanıp duruyordu. Ancak diğer Omeganın konuşmasıyla, sessizlik bir süreliğine uzaklarda dolaşmaya karar vermiş göründü.

''Beta köyünden kaçtığını duymuştum, eğer özel değilse,''

Fakat Baekhyun Omeganın sözünü bitirmesine izin vermedi ve oradan kaçtığını değil, kaybolup burada tutuluğunu düzeltti. Bu durum, diğer Omegayı yine şaşırtmışa benziyordu ve Baekhyun onun dudaklarında neredeyse bir gülümseme görür gibi olmuştu ancak bir sonraki bakışında orada yoktu.

Siyah saçlı, beyaz yukatalı bu güzel Omega yavaşça ayağa kalktı ve Baekhyun'a asla reddedemeyeceği bir teklif sundu.






Batı Kapısından gelen Alfanın tutulduğu mahzene inerken, düşündüğü şeyler bir yana, kafasının arkasındaki noktayı gözleyip duruyordu Chanyeol. Baekhyun'nun duyguları sürekli olarak değişkenlik gösteriyordu ve bu Chanyeol'e yalnızca kafa karışıklığı veriyordu. Bir utanıyordu, bir mutlu hissediyordu, bir korkuyordu ve an sonra sinirleniyordu. Onu kesinlikle anlayamıyordu. Ancak her şeyin yavaş yavaş değişeceğine dair olan inancı tamdı. Onlar en başında beri birbirlerine ait olmak için doğmuşlardı ve bu birbirlerini seveceklerinin bir kanıtıydı. Chanyeol iç çekti, en azından bunun bir kanıt olduğunu düşünüyordu. Bazen her şey mührün bir yanılsamasıymış gibi geliyordu.

Merdivenlerden indiğinde hızlıca Kim Jongdae'nin tutulduğu odaya doğru ilerledi ve her adımında taşlardan çıkıp da yankılanan sesi duymazlıktan geldi. Onu ilk gördüğünden beri hakkında iyi şeyler hissetmemesi bir yana, yanında getirdiği Beta eşini kaçırmaya kalkışmıştı. Her ne kadar o zaman henüz mühürlenmiş olmasalar bile, bu her şeyi değiştirebilirdi ve düşündükçe sinirine hakim olamıyordu. Özellikle kurdunun kızgınlığı içini kasıp kavuruyordu.

Demir kapı büyük bir gıcırdıyla açıldı ve elleriyle ayaklarından zincirlenmiş Alfa gözüktü. Jaehwan onun ağızlığını yeni çıkarıyordu, büyük ihtimalle bunu her on beş dakikada bir yapıyordu zaten ve Alfanın kıyafetleri param parça olsa bile, gözlerinde hala sönmemiş bir ışık vardı. Chanyeol sinirle dilini şaklatmaktan kendisini alamadı.

''Ona nazik davranmanı söylemiştim, Jaehwan.''

Homurdanarak demir kapıyı geri kapattı ve sorgucusuna söyledi. Jaehwan o sırada demir ağızlığı mahzenin içerisindeki tahta masaya bırakıyordu.

''Çok nazik davrandım, Alfa. Tıpkı söylediğiniz gibi.''

Yüzünde pekte memnun olmayan bir gülümseme vardı ve bir kaç dişi kırılmış, ayrıca göğsündeki morluklar kolaylıkla gözükürken hala gülümseyen Alfaya kısık gözlerle bakıyordu. Şimdiye kadar tek bir kelime etmemişti.

''Sen çıkabilirsin, Jae. Ben biraz tek konuşmak istiyorum.''

Böylece sorgucu selam vermek adına eğildi ve durumdan çok da memnun olmadan mahzenden çıktı. Hala yapmak istediği pek çok şey vardı.

Demir kapı bir kez daha büyük bir gıcırdamayla açılıp kapandığında, bir süre bu hırpalanmış Alfayı seyretti Chanyeol. Kanamış dudaklarında sinsi bir gülümseme vardı ve vücudundaki bu kadar acıya rağmen hala hiç bir şey söylemiyordu. Chanyeol onun karşısına, yere oturdu ve gözlerine dikti gözlerini. Alfa, türü gereği oldukça dik başlıydı.

Ancak sonunda kendisiyle karşı karşıya geldiğinden midir bilinmez, konuştu.

''Mühürlendiğinizi görüyorum, Alfa.''

Chanyeol bir şey söylemedi ve hırpalanmış olan Alfaya bakmaya devam etti. Konuyu nereye getirmek isteyeceğini görmek istemişti.

''Kiminle mühürlendiğinizi merak ediyorum, ancak tahmin etmesi çok zor olmasa gerek. Ne de olsa, ensenizdeki mühür bunun bir Gerçek Mühür olduğunu gösteriyor.''

Jongdae, konuşmak kendisine acı veriyormuş gibi durduğunda biraz nefeslendi ve karşısında öylece oturup kendisini dinleyen Sürü Alfasına baktı.

''İsmi Baekhyun idi sanırım, değil mi?''

İşte bu sefer ilgisini çekebilmiş gibi görünüyordu. Alfanın birden omuzları dikleşmiş, oturuşu bir şekilde değişmişti.

''Onunla konuşmak isterdim, ne de olsa az param gitmedi.''

''Ne saçmalıyorsun?''

Chanyeol sonunda dayanamayıp söylediğinde, Jongdae bunu bekliyormuş gibi gülümsemişti. Dudaklarındaki yaraların gerilmesini görmezden gelmiş ve kaldığı yerden devam etmişti.

''Buraya kaçmadan önce diyorum, onun için baya para harcamıştım.'' Yeniden nefeslendi, Alfanın kaşları çatılırken ve gözlerinde itiraz edemeyeceği bir ateş yanarken gittikçe keyiflendiğini hissediyordu.

''Merak ediyorum da onu alabilseydim, Gerçek Mühür yine de sizin buluşmanıza izin verir miydi?''

''Gerçek Mühür her zaman kendisini bekleyen eşlere ulaşır.''

''Peki ya onunla çoktan çiftleşseydim, içinde benim çocuğum olmasını az hayal etmemiştim, biliyor musun? O zaman da-''

''Seni öldürürüm!''

Chanyeol bir anda ileri atıldığında ve karşısında zincirlenmiş bir halde oturan Alfanın çenesini kavradığında adeta haykırmıştı. Gözlerinden ateş damlayacakmış gibi hissediyor, tüm vücudu alev alev yanıyordu. Nitekim, Jongdae denilen bu sarışın Alfanın dudaklarında hala sinir bozucu bir gülümseme asılıydı. Gözleri nefretle açılmıştı ve sinirli kokuyordu. Söyleyecek çok fazla şeyi varmış, ancak susuyormuş gibi.

''Her şeyi anlatacaksın, şimdi. Yoksa o çirkin derini vücudundan kazırken konuşmak zorunda kalırsın. O sırada acıdan bağırmaktan nefesin kalırsa tabi.''

Dedikten sonra, öyle bağırdıktan sonra neredeyse fısıldıyor olması kendisinin bile tüylerini diken diken etmişti, elini kendisini zorlayarak Alfanın yüzünden çekti ve yeniden yere, karşısına oturdu. Sinirden vücudu öyle bir kasılmıştı ki, biraz daha tutsa Alfanın çenesini öylece parçalayacaktı. Eşi hakkında kimsenin böyle adi bir şekilde konuşmasına izin vermezdi, üstelik onu almak istediğini söyleyen Alfa ise. Ki isterse bunu söyleyen başka bir Omega olsun, ona bunun sonucunu göstermekten çekinmezdi.

''Ne anlatmamı istiyorsun, kendi özel hayatımı mı?''

Chanyeol kendisini sakinleştirmeye çalışarak burun kemerini sıktı ve beraberinde gözlerini kapattı. Mahzenin soğuk havasını hiç bir zaman sevmemişti ancak nedense şuanda kendisini tutabilmesinde yardımcı olan bir etken gibi hissediyordu bu soğukluğu.

''Gevezelik etmeyi bırakıp neden bahsettiğini anlatmaya başlasan iyi olacak.''

Söyledikten sonra sarı gözlerini açarak Alfaya dikti. Nasıl bakıyorsa, diğerinin yeşil gözlerinde bir korku görünmeye başlamıştı sonunda ve dişlerini sıkmıştı. Farkında olmadan alt dudağını ısırarak daha çok kanamasına bile sebep olmuştu. Ağır ağır nefes alıp veriyordu ve Chanyeol sonunda baskısını serbets bıraktığında tamamen, vücudunu bir titreme almıştı. Kekelemeden konuşabilmesi mümkün değildi.

''Sen, sen bir canavarsın, bu -''

Chanyeol ayağa kalkmaya yeltendi ve söyledi, ''Konuş.''

''Yoksa ben konuşturmasını bilirim.''

Jongdae omuzlarında hissettiği baskıya dayanamayarak çığlık attığında, Chanyeol memnun olmuş bir şekilde gülümsemiş ve ayağa kalkmaktan vazgeçerek bacaklarını çaprazladıktan hemen sonra ellerini dizlerine koyarak yeniden oturmuştu. Alfanın nefesini toparlamasını izlerken, konuşmaya başlamasını bekliyordu.

''Baekhyun'u nereden tanıyorsun? Dediklerini açıkla.''

Jongdae dişini sıktı ve Alfanın gözlerine baktı, sarı gözleri koyulaşmıştı ve büyük bir soğuklukla kendisine bakıyor, bekliyordu. Ölen babaları tarafından neden Sürü Alfası olarak seçildiğini şuan daha iyi anlıyor gibiydi. Batı Alfası'nın kurdu, gençliğinde bile böyle bir güce sahip olamazdı. Çok farklı seviyedelerdi ve güç farkı genç Alfanın yüzüne öyle bir çarpıyordu ki, bir an için söylediklerinden pişman olduğunu hissetti. Ancak artık geri dönüşü yoktu. Hiç bir zaman olmamıştı.

''Onu eşim olarak seçtim ve satın aldım. Hepsi bu kadar.''

Sesi, sanki az önceden beri karşısındaki Sürü Alfasıyla dalga geçen kendisi değilmiş gibi kısıktı.

''Onu nereden tanıyordun?''

Jongdae yutkundu. Alfanın baskını bu sefer göğsünde ve sırtında hissetmeye başlamıştı, onun nefesini kesiyor, odaklanmasını engelliyordu. Eğer oturuyor olmasaydı, çoktan yere düşmüştü ve bu halde bile bacakları belirgin bir şekilde titriyordu.

''Sana bir soru sordum.''

Anlatamazdı.

Onun yerine burada ölürdü, daha iyi. Zaten anlatsa bile ölürdü ancak en azından sözünü bozmamış olurdu.

''Neden o Beta yerine direk sen sorgulayıcı olmuyorsun ki? Daha yetenekli olduğun aşikar.''

Chanyeol iç çekti ve bu sinir bozucu sarışın Alfanın eline bağlanmış zincileri tutup çekeleyerek zaten oldukça hırpalanmış kurdun kendisini tutamayarak üst vücudunun yerle buluşmasını izlerken gülümsemesini bastırdı. Madem kendisini çok yetenekli buluyordu bu Alfa, biraz gösteri yapabilirdi, değil mi?

''İşkence görmekten keyif alan birini ilk defa görüyorum,''

Ayağını Alfanın başına yerleştirdi ve fazla gücünü kullanmadan biraz bastırdı ancak bu bile Jongdae'nin çığlık atmasına yetmiş görünüyordu.

''Müsaade edersen, daha çok hoşuna gidecek yöntemlerim var.''

Anlatmamalıydı, anlatmamalıydı, sözünü bozamazdı ama kafatası kırılacak gibi geliyordu ve nefesi hala baskıdan dolayı kesik kesikti. Fakat sürü Alfası biraz daha bastırdığında, sesini ancak yankılandıktan sonra duydu.

''Tandığım birinin çocuğu!''

Jongdae adeta feryat ettığınde, Chanyeol bu sefer gülümsemesini tutamadı ve yüzünde yer edinmesine izin vererek ayağını Alfanın üzerinden indirdi. Nefes sesi mahsenin soğuk duvarlarına çarpıyor ve kendisine geri geliyordu sanki.

''Böyle daha iyi.''

Aniden, zihninin arkasındaki o küçük noktanın kendisinden giderek uzaklaştığını hissettiğinde, hala elinde tuttuğu zincirleri düşürdü ve hızla kapıya döndü. Şuan, adeta yerde yatan Alfaya hiçbir şey söylemeden dışarı fırladığında, kapının arkasında bekleyen Jaehwan bile yerinden sıçramış, koşarak merdivenlere yönelen Alfaya bakakalmıştı.


















Omeganın söylediği şeyi duyduktan sonra, Baekhyun heyecandan ellerinin titrediğini hissedebilmişti. Yüzünde büyük bir şokla ayağa kalkan kurda bakmıştı fakat onun yüzünde ciddiyetten başka bir şey olduğu söylenemezdi. Böylece o da hızla ayağa fırladı ve ayakkabılarını da aynı hızla giyerek onu takip etmeye başladı. Kalbi hızla çarpıyordu, söyleyebileceği tek şey mutlu olduğuydu. Güneş neredeyse batmak üzereydi ve iki gün önce saldırıya uğradığı yerden geçerken korktuğunu hiç hissetmemesi, bu mutluluğunu katlıyordu.

''Ormanın ötesinde küçük kapılardan bir tane var, biraz ilerledikten sonra bir patikayla karşılacaksın. Dosdoğru kuzeye doğru yol alıyor olması lazım. Ondan sonrası sana kalmış.''

Baekhyun onun yüzüne tekrar bakmadan önce, uzun çayırı büyük adımlarla geçmişler ve sonunda ormanın başladığı noktaya ulaşabilmişlerdi. Siyah saçlı Omega, dosdoğru önüne bakıyor, Baekhyun'u yönlendiriyordu. Yüzü gergin gibi duruyordu ve tek bir mimiğini bile oynatmıyordu. Baekhyun bunun kendilerini görebilecek nöbetçiler yüzünden olabileceğini düşünmüştü, ancak hiç kimse onlara karışmamıştı. Ki evin oralarda birden fazla nöbetçi olması gerektiği halde. O geceden beri, duyduğuna göre nöbetçiler iki katına çıkarılmıştı.

Tam o sırada, etrafa göz atığını farkeden Alfanın eski nişanlısı, Baekhyun'a istediği cevabı verdi.

''Ben Kuzey Kapısının Alfasının oğluyum, bana güveniyorlar.''

Sesi, teklifi kendisine sunarken olduğunun aksine buz gibiydi ve bu durum Baekhyun'a onun dediği şeyde biraz tereddütlü olduğunu düşündürtmüştü. Ancak bundan hemen vazgeçti ve başını sallayarak onu onayladı. Tekrardan önüne döndüğünde, aralarında uzun bir süre hiç konuşma geçmedi ve Omega istediği şeyi görene kadar ilerlediler.

Nihayet sınırın duvarları gözüktüğünde, Baekhyun gerçekten de orada ufak bir kapının olduğunu gördü. Kapı en fazla bir metre ya vardı ya yoktu ve üzeri yosunla kaplanmış duruyordu. Bu minik kapının gerçekten normal bir şekilde açılacağından emin değildi ancak Yixing onu açmaya davranınca - en yakındaki ağacın dibini hafifçe kazmış ve oradan minik bir anahtar çıkarmıştı, anahtarda kapının kendisi gibi eski duruyordu- kapının aslında kırılmış olduğunu farkettiler.

''Kapının kırık olmaması gerekirdi,''

Yixing kendi kendine söylendi ve anahtarı Baekhyun'a, onu çıkardığı yere iyice gömmesini söyleyerek verdi. Küçük kapıyı duvara bağlayan menteşeler kırılmıştı ve kapı sadece görünürde kilitli gibi duruyordu.

''Burada bir kapı olması normal mi?''

''Bu kapıyı bilen çok kişi yok, gizli görüşmeler için sonradan kırılmış bir parça aslında. Ormanın buradan sonraki kısmı çok sık olduğundan dolayı şuana kadar farkedilmemişti.''

Baekhyun kaşlarını çattı ve Kuzey Kapısının Alfasının oğlu olduğunu söyleyen Omegaya daha dikkatli baktı. Kaşlarını çatmış, neden olabileceğini düşünüyor gibiydi. Ancak Baekhyun bu kapının nasıl kırıldığını tahmin edebiliyordu, hatta bu düşüncesinden kesinlikle emindi. O gece kendisine saldıran Betalar bir şekilde bu kapının varlığından haberdardılar sadece ancak ellerinde anahtar yoktu.

Fakat bunu eğildiği yerden sonunda doğrulan Omegaya söylemedi.

''Her neyse, bununla sonra ilgilenirim. Sen bir an önce buradan çık.''

''Ama menteşeler çabucak onarılmazsa burası için -''

''Seni ilgilendirmez.''

Omega kaşlarını çatarak Baekhyun'nun sözünü kesmesiyle yeniden kapıya davranması bir oldu. Oldukça ağır gözüken tahta kapıyı güç bela kenara sürükledi ve ormana açılan bir açıklık yarattığında, yeniden kendisine döndü.

Haklıydı.

Artık onu ilgilendiren bir şey yoktu. Alfanın güvenliği veya bu şehirle ilgili bir şey zaten en başından beri kendisini ilgilendiren bir konu değildi. Neden önemsiyordu ki? Neden düşünüyordu?

Kapıdan çıkmadan önce, son kez ormana doğru yüzünü çevirdi ve çoktan bu ağaçların arkasında kaybolmuş evi görebilecekmiş gibi, bir süre izledi. Ağaçların yaprakları rüzgarda hafifçe bir an sağa, bir an sonra sola bakıyordu ve uzaktan, sanki evin çatısı hafifçe görünüp kayboluyordu.

Baekhyun yutkundu.

Zihninin arkasında bir yerde, Alfayı hissedebiliyordu. Kendisinden çok uzakta değildi ve biraz sinirli gibiydi. Baekhyun bunları nasıl biliyordu, ondan emin değildi ancak biraz üstünde dursa, sanki Park Chanyeol'ün yüz ifadesini bile görebilecek gibi hissediyordu.

''Güle güle, Byun Baekhyun.''

Kendisine bu fırsatı veren Omeganın konuşmasıyla Baekhyun'nun dikkati dağıldı ve gözlerini ondan tarafa çevirirken, Alfa zihnindeki yerini korumuştu.

''Güle güle,''

Fısıldadı ve ormana açılmış aralıktan çıkarken siyah saçlı Omega kapıyı arkasından geri yerine yerleştirerek sonunda açıklığı geri kapattığında, Baekhyun cümlesini tamamladı.

''Alfa.''










Baekhyun bir süre ormanda nereye gideceğini bilemeden yürüdü durdu, aklı karmakarışıktı ve her bir adımında daha çok karışıyordu sanki ancak kendisini bir türlü toparlayamıyor, dikkatini Beta Köyünün yoluna veremiyordu.

Alfadan gittikçe uzaklaştığının farkındaydı, zihnindeki o nokta kendisine bir türlü rahat vermiyordu ki! Çok tuhaf bir şeydi, anlatılması zordu. Sanki o şey, en başından beri orada duruyormuş ve kendisini gözetliyor, koruyup kolluyormuş gibiydi. Üstelik kesinlikle yalnız kalmasına izin vermeyecek gibi görünüyordu. Daha önce böyle bir şey duyduğundan da emin değildi üstelik. Bütün mühürlenmelerde böyle bir şey olup olmadığını merak etti.

İç çekti, ondan uzaklaştıkça, Alfanın tam olarak nerede olduğunun farkındalığı gittikçe belirginleşiyordu. Kendisi kuzeye doğru ilerlerken, o daha çok güneyde bir yerde kalıyordu. Hareket halinde değildi ve hala sinirliydi. Üstelik gittikçe daha çok sinirleniyormuş gibi duruyordu. Bir kere daha iç çekti ve en sonunda kurda dönüşmeye karar vererek kendisini bir çalılığın içerisine attı. Bu şekilde daha hızlı ilerleyebilirdi, üstelik köyünü bulması da daha kolay olurdu.

Kıyafetlerini dikkatlice çıkardıktan sonra aynı dikkatle katladı, onları dişleriyle aldığında dağılmayacakmış gibi. Ve tamamen anadan doğma kaldığında hızlıca kendisini serbest bıraktı, beyaz kürkü çıkarken ve dişleri uzarken çoktan yeterince uzaklaşmış olduğu şehri düşünmemeye çalışmıştı. Hem, orada özleyeceği biri varsa da bu sadece Minseok isimli Beta olmalıydı. Onunla çok güzel anlaştıklarını düşünüyordu ve dürüst olmak gerekirse onunla gerçekten dost olmak isterdi. Ne dediğini sakınmayan kişilerden her zaman hoşlanmıştı, onlardan kendisine bir zarar geleceğine inanmazdı. Babasıda hep öyle derdi zaten, kurtların ne söylediğine değil ne söylemediğine bakacaktın. Bu yüzden konuşkan kişiler her zaman Baekhyun'a daha güvenli gelirdi ve Minseok kesinlikle konuşmasını da dinlemesini de bilen biriydi.

Kuyruk sokumu uzadı ve uzun kuyruğu yavaşça tüylenerek belirginleşirken, pençeleri uzadı, kulakları başının üzerindeki yerini buldu ve görüşü hızlıca değişirken yeniden başının döndüğünü hissetti. En son o gece, mühürlendikleri gece kendisini tutamayarak dönüşüm geçirmiş ve acıdan bayılmıştı. İlk dönüşümünü kendisine hatırlatan bu acı yeniden kaybolmuştu ancak nedense şuanda kurt bedeni hassas gibiydi, zihnindeki o noktanın varlığı artık kurt formunda olmasıyla daha da güçlenmiş ve kendisinin varlığını vurgular hale gelmişti.

Baekhyun onu umursamamaya çalışarak, gittikçe daha da dayanılmaz bir hal alıyordu çünkü uzaklaştıkça Baekhyun zihnini saran bu huzursuz hisse engel olamıyordu, patika yolda ilerlemeye devam etmeden önce çıkardığı kıyafetleri yeniden insan haline geldiğinde çıplak kalmamak adına yanına almaya karar vererek ağzına aldı. Evet, köye ulaşmayı planlıyordu ancak ulaşana kadar başına ne geleceğini ancak tanrı bilirdi.

Böylece ilerleme devam etti. Artık kurt bedeni içerisinde olduğundan dolayı kokuları çok daha net seçebiliyor, çok daha iyi görebiliyor ve kulakları da kesinlikle daha keskin duyabiliyordu. Bu durum kendisine biraz tuhaf gelmişti çünkü mühürlenmeden önce bu kadar iyi hislere sahip değildi. Yine kurt formu kesinlikle insan haline göre çok daha iyiydi ancak duyuları daha hasaslanmış geliyordu şuanda kendisine, bu durumdan memnun olma hissine engel olamıyordu elbette. Hatta eğer bir sürüye katılsaydı, mesela Park sürüsüne, bu hisleri çok daha artacaktı belki de.

Kafasını hızla iki yana salladı. Bir sürüye katılmayacaktı ve katılacak olsa bile bu asla Park sürüsü olmayacaktı! Hala sebze-çikolata tezine katılıyordu. O böyle mutluydu!

An sonra, burnuna hafifçe vuran duman kokusunu farketmesiyle hızlıca bakışlarını yukarı çıkardı ve uzakta bir yerden yükselen duman şeritlerini gördü. Baekhyun'nun bulunduğu yere çok uzak sayılmazdı ve orası her neredeyse, bu ateşin av eti pişirmek için yakılmadığı belliydi. Ağzındaki kıyafetlerini bırakmadan, hızla alevlerin olduğu yere doğru koşmaya başladı ve bunu yapmasıyla patikanın da aslında o yöne doğru kıvrıldığını farketmişti. Yangının çıktığı yer, Baekhyun'nun köyü olabilir miydi? Bu ihtimalin aklına düşmesiyle, Omega hızını arttırdı ve kıyafetlerini düşürmeyi umursamadan yoluna devam etti. Oraya en kısa zamanda ulaşmalı ve neler olduğunu kendi gözleriyle görmeliydi.

Kaybolduğunda, onu bulmak için bakacakları ilk yerin, aslında Baekhyun'nun kendi köyü olacağı, aklına bile gelmemişti.

Ve aslında, başka bir yere gitse bile, çok uzaklara gitse bile Alfanın kendisini bulacağını bilmiyordu.

Aklında dolanan binlerce tilkinin eşliğinde, hızla patikayı takip etti. Duman kokusu giderek yoğunlaşıyor ve yoğunlaştığını hissettikçe, Baekhyun'nun gördüğü dumanlar da artıyor, yangın gittikçe daha çok yayılıyordu sanki. Neredeyse ayakları birbirine dolanacaktı, evine bir şey olma ihtimali kendisini yiyip bitiriyordu. Hem tam kurtulmuşken, tam da geri dönebilecekken evine, babasının yanına, dönebilecek bir yerinin kalmamış olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordu.

İşte bunlardan korkarak ve endişelenerek ormanın içinde koştu durdu, patikadan sonunda çıktı ve bir süre sadece dumanın kokusunu takip etti. Rüzgar ters yöne esiyor, kürküne sertçe vurarak Baekhyun'u sarsıyordu ve ardından devam ediyor, kuzeye doğru yol alıyordu. Yaklaşık beş sonra, sonunda köyün etrafına çekilmiş çitler göründ ve mutluluğuna engel olamadı. İşte gelmişti, işte artık evindeydi ve işte artık yeniden özgürdü. Ancak adımlarının devam etmesiyle, mutluluğu çabucak söndü ve dumanı kuzeye taşıyan rüzgarın sertliği gibi gerçekler de bir anda yüzüne sertçe vurdu.

Köyün önden gözüken derme çatma bir kaç evi yıkılmıştı ve sağlam olan kısımları da son hızla yanıyor, alevin ulaştığı her yer kül olup kararıyordu. Baekhyun bir kaç saniye öylece durdu ve gördüklerini hazmetmeye çalıştı ancak bunun hazmedilecek bir yanı yoktu. Göğsünün sıkıştığını hissetti, bir şeyler yapması gerekiyordu. Öylece duramazdı, öylece izleyemezdi. Yok oluyordu, her şeyi yok oluyordu ve Baekhyun durup, geçmişinin kül olmasını izliyordu. Bunu kabul edemezdi, bir şeyler yapmak zorundaydı.

Böylece, kendi bile farketmeden, bir kez bile düşünmeden halen kurt formunda olan bedenini köyün içine attı.

Her yer kırmızının göz alıcılığı ile parlıyordu ve dumanlar neredeyse bütün evlerin içerisinden yükseliyordu, çoğu yerde bu durum dışarı sıçramıştı. Nereye bakacağını şaşırmıştı, başını sağa çeviriyordu ve orada bir ev yok oluyordu, sonra sola bakıyordu ve tek bir göz kırpışı arasında ev çoktan yıkılmış oluyordu. Ağlayacak gibi hissediyordu, Baekhyun'nun hayatı yanıyordu.

Şaşırtıcı olan durum, etrafa kimsenin gözükmemiş olmasıydı. Sanki köy çoktan tahliye edilmiş gibiydi ancak zaten birileri olsa da Baekhyun is kokusundan herhangi birini seçebilir miydi, ondan da emin değildi. O yüzden ara ara uluyarak, eğer köyde birileri varsa diye onlara sesini ulaştırmaya çalışarak ilerlemeye devam etti. Bazı evler çoktan sönmüş görünse bile bir çoğunun tepesinde hala alevler gözüküyordu ve içeride birileri sıkışmış olabilirdi.

Neredeyse bütün köyü dolandıktan sonra, diğer girişe yakın bir evden ses geldiğini duyar gibi olmuştu, bütün evlere mümkün olduğunca yaklaşmış ve geri dönüt alabilmek adına ulumuştu. Baekhyun'nun az kalsın birini bulma konusunda umudu tükeniyordu ancak hangisinin daha iyi olduğunu da seçemiyordu. Bulacağı kişi kim olursa olsun evinden biri olacaktı ancak o kişinin hayati tehlikesi de olabilirdi, belki de onu kurtaramazdı bile. Fakat deneyecekti, kim olursa olsun.

Böylece dumanların içeriden hızla yükseldiği, birinin sesini duyduğu o eve tereddüt bile etmeden girdi, hala kurt formundaydı ve artık dönüşmesi gerektiğini bilse de üzerine geçirecek bir şey olmadığı için bu konuda kararsız kalmıştı. Yeniden hafifçe uludu ve içeride kim varsa sesini ona ulaştırmaya çalıştı, eğer gerekirse insan formuna dönüşürdü. Yalnızca, şimdilik bu şekilde iyiydi. Eğer bayılmış birini bulursa, veya neredeyse bayılmış çünkü bir sesleniş duyduğundan emindi, o kişiyi sırtına aldığı gibi dışarı çıkaracaktı.

''Baek...''

Neredeyse soru sorar gibi bir ses duyduğunda, hızla dağılmış salonda ilerledi ve kırılmış bir kapının parçalarının arasından sarkan bir el gördü. An sonra, bu kişinin kim olduğunun farkındalığı yüreğinin ortasına kocaman bir kor ateş boca etmişti.

Baba?

Bu sefer hiç tereddüt etmeden insan formuna dönüşürken, is kokusunun bu şekilde daha çok yüzüne vuruyor olmasını görmezden gelmişti. Babası yarı yarıya baygın durumdaydı ve neredeyse ölecekti! Yaşlar çoktan gözlerine dolmuş durumdaydı ve düşünmeden hareket ediyordu. Sonunda, yeniden anadan doğma bir halde kaldığında, bu durum bile artık aklına düşmezken hızla devrilmiş kırık kapının parçalarına davrandı.

Kapı, kiler kapısı olduğundan, öyle olduğunu tahmin ediyordu çünkü açık kalan yerlerden içeride bir sürü şey olduğunu seçebiliyordu, normal kapılardan daha ağırdı ve tamamen ağaç olması onu daha da ağırlaştırıyordu. Baekhyun kapının dağılmış parçalarına ateşin henüz sıçramamış olmasının bir mucize olduğunu düşündü, belki de bu babasının kurtulması için bir şanstı. Üzerine düşmüş parçaları güçlükle kenara itti ve tok bir ses çıkarmasını umursamadan düşmesine izin verdi.

''Kurtulacaksın, baba, ben geldim,''

Babası, Hang Kyul, uyanıklıkla uykunun sıcak hissiyatı arasında gidip gelirken Baekhyun onunla konuşmaya çalışıyor, onu tamamen uyandırmaya çalışıyordu ancak yaşlı adam soluduğu isi çok kaldıramamış gibi görünüyordu. Belki de asıl mucize olan şey, Baekhyun'nun onun sesini duymuş olmasıydı.

''Özür dilerim, özür dilerim birden gittiğim için, bir daha olmayacak, özür dilerim,''

Göz yaşları kendisinden bağımsız birer birer yanaklarından süzülmeye başlamışken, alevler evin içerisinde daha çok yayılıyordu ve aslında çatının çökmesi an meselesi gibi görünüyordu, tahta kolonlara alev çoktan ulaşmış, etrafını sarmıştı bile.

''Baek....hyun?''

Babası kendisini zorlayarak konuştuğunda, gözlerini zar zor açıyordu ve bu sesin gerçekten de oğluna ait olup olmadığını sorguluyor gibi görünüyordu. Baekhyun bu yüzden hızla onu onayladı ve ayağa kaldırmaya çalıştı. Ancak sonra, bir yerden eline kan bulaştığını gördü ve hareketleri dondu kaldı. Bir bıçak az ileride duruyordu ve demirin etrafına kan bulanmıştı. Başını hızla iki yana salladı.

''Kan?''

Kekeledi.

''Hayır, baba hayır.''

Babası sesini bölerek, güçsüz bir halde öksürdü ve Baekhyun daha da endişelenerek onu zorla kaldırmaya çalıştı. Ancak bıçak yarası tam karın boşluğuna saplanmış görünüyordu ve onun dik durmasını zorlayacak gibi duruyordu. Bunun nasıl olduğunu merak ediyordu, tıpkı bu yangının neden dolayı çıktığını düşünmesi gibi. Ancak şimdi bunların sırası değildi, ilk önce babasını çökmeye az kalmış bu evden çıkarmalı ve yaşayacağından emin olmalıydı. Birinden yardım almalıydı, en yakın köye gitmeli şifacılarından yardım istemeliydi.

''Baekhyun,''

Hang Kyul zorlukla nefes aldı ve bir şey söyleyecek gibi oldu ancak yeniden öksürünce sözlerini toparlayamadan nefes nefese kalmıştı. Alevler gittikçe yaklaşıyordu ve çatıdan kırılmaya başlamış tahtanın sesleri duyulmaya başlamıştı. Biraz daha böyle dururlarsa ev başlarına çökecekti, ayrıca nefes almaları da gittikçe zorlaşıyordu, bir an önce dışarı çıkmaları gerekiyordu.

''Ayağa kalk, baba, ayağa-''

''Bırak beni.''

''Ne?''

Duyduğu şeyle, Baekhyun bir kez daha donduğunu hissetti. Ağzı kupkuru olmuştu ve kalbinin atışlarından başka bir şey duyamıyordu, okyanusun dibinde kısılı kalmış gibi bir anda, kulaklarında basınç birikmişti sanki.

''Ne diyorsun sen, baba?''

Zar zor sorduğunda, babasının öksürüklerini dinledi ve zehirli dumanın etraflarını sarmasını bu sefer umursamadı.

''Bıçaklandım, Baekhyun.'' Bir öksürük daha. ''Yeterince kan kaybettim,'' yeniden öksürdü, ''daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.''

Gözlerini sıkıca kapattı Baekhyun ve bu şekilde daha fazla yaşın süzülmesine izin vermiş oldu yanaklarından. Başını, kabul etmek istemezcesine iki yana sallıyordu. Onu buradan çıkaracaktı, babası yaşayacaktı. Onu burada bırakamazdı!

''Olmaz, olmaz, ayağa kalk baba-''

''Baekhyun!''

Hang Kyul güç bela bağırdığında, Baekhyun'nun sesi bir anda kesildi ve gözlerini açıp babasına baktıktan hemen sonra, çatının tahtalarından biri büyük bir çatırdamayla kırıldı, işte bu ses bir anda bütün evi sarmıştı.

Baekhyun tek bir an bile düşünmeden, hala yerde sere serpe yatan babasının üzerinde kapandı ve tahta kirişlerin sırtına inmesini bekledi. Birazdan sırtına büyük bir acı yayılacak ve ateşler etrafını saracaktı.

Gözlerini sıkıca yumdu.

Büyük bir gürültü koptu ve tam o anda babası karnına saplanan acıya rağmen zorlukla doğrularak Baekhyunu tüm gücünü kullanarak kendisinden uzağa ittiğinde çatının kirişleri Hang Kyul'un üzerine düştü. Baekhyun çığlık çığlığa kaldığında, yanan kirişlerin altında kalan babasını kurtarmaya çalışsa bile boşunaydı.

Böylece o da orada oturdu ve isle kaplanan bedenini iyice küçülterek başını ellerinin arasında aldı. Artık ağlaması şiddetlenmişti ve nefes almak da iyice zorlanmıştı. Tavanın yarısı çökmüştü ve kalan diğer yarısı da yanmaya devam ediyordu, tıpkı az önceki gibi çıtırdıları duyuluyordu. Ancak bu sefer önemi yoktu, her şeyini kaybetmişti.

Şu hayatta yalnızca babası vardı, tek birisi vardı. Baekhyun'nun bütün hayatı oydu. Kalbini söküyorlarmış gibi hissediyordu. Ona o kadar çok şey borçluydu ki, kimsenin değer vermediği bu bedeni koruyup kollayan tek kişiydi o. Baekhyun'a sevgisini veren tek kişiydi. Ve artık o da yoktu.

Bir hıçkırık Baekhyun'nun dudaklarının arasından kaçtığında Baekhyun her zamankinin aksine kendisini durdurmaya çalışmadı, normalde olsa kimse görsün istemezdi ağladığını. O güçsüz değildi, babası onu bir Beta gibi yetiştirmişti ve Baekhyun da ona uygun davranmak zorundaydı. Ancak artık hiç bir şeyin önemi yoktu. Başını yukarı kaldırdı ve etrafını sarmış alevlerin aksine, birazdan hayatını sonuca ulaştıracak olan o parçaya baktı, kiriş neredeyse ikiye ayrılmak üzereydi, yalnızca saniyeler kalmıştı.





Ve bir diğer çatırdama Baekhyun'nun kulaklarına ulaştığında, gözlerini kapattı.

4552 kelime ><

Benim neden bölümleri bitirene kadar canım çıkıyor arkadaş ya slmdfsldfsd valla napacam bilmiyorum ama bölümü bugün yayınlayacam diye inada girdim kendimle sonucu bu oldu umarım beğenirsiniz:(

Veee herkesin kurban bayramı kutlu olsun >< Bol bol harçlık toplayın bakalım ben yapamadım siz yapın lskfmlsdf

Daha fazla şey yazmak istiyorum ama vaktim yok şuan, yorumlarınızı bekliyorum vee sizi seviyorummmm, bir yanlışım olduysa affola :')





Continue Reading

You'll Also Like

868K 69.8K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
112K 19.3K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
439K 35.9K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
20K 1.2K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...