Advanced / c.h

De YoungHova

39K 3.3K 2.1K

"Hissedemediğini biliyorum. Bunun elinde olmadığını da biliyorum. Ama inan bana Calum, hissetmeni sağlayabili... Mais

Prologue
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
47
48
49
Epilogue

46

523 56 37
De YoungHova


   Uyandığımda, kendime dair fark ettiğim ilk şey vücudumu zar zor hissedebiliyor olduğumdu. Uyanalı çok olmamıştı ama nedense gözlerimi açmaktan oldukça acizdim ve sağlık mührünün beni iyileştirmesine rağmen, tamamen bitmiş bir durumda hissediyordum. Sanki bayılana kadar dövülmüştüm ve şu an o dayağın ardından uyanıyormuşum gibi vücudum alarm halindeydi. Acı tam olarak neredeydi bilmiyordum, hatta acı var mıydı emin bile değildim ama vücudumda bir şeylerin olduğu kesindi. Açıklayamadığım bir şeyler hem de.

   Bir an sonrasında, göğsüme hafif bir ağırlık düşmüş gibi hissettim. Zar zor aldığım nefesleri zorlayan ağırlığı, beraberinde gelen bir çekilme hissi takip etmişti. Sanki vücudumdan bir şey akıyorsu. Neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece çekilme hissi vardı ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde o hissi göğsümde hissedebiliyordum. Ne kadar süre geçtiğini anlamamıştım ama bir anda ağırlık üzerimden çekildi ve birilerinin sesi kulağıma doldu.

"Karnını doyurdu mu?" Kimin konuştuğunu anlamamıştım çünkü seçemeyeceğim kadar hızlı konuşmuştu. Belki de bana öyle gelmişti. Tuhaf hissediyordum. Evet, kelimenin tam anlamıyla tuhaf hissediyordum. Belki de hafif. Tuhaf ve hafiflemiş hissediyordum.

"Evet. Ufak canavar açlığa asla gelemiyor." İşte bu konuşanı anında tanımıştım. Onu asla unutmazdım.

"Çok hızlı büyüyor. Gelişimini desteklemesi için sık sık beslenmesi gerekiyor." Calum'ın güldüğünü duydum. O konuşmadan, az önce konuşan kadın devam etmişti.

"Sofia uyandı." Ah, şimdi anlıyordum. Megan yanımdaydı. Zihnimi kontrol ediyor olmalıydı.

"Neden gözlerini açmıyor?" Calum'ın sorusunun cevabı basitti. Yapamıyordum. Yapmak için kendimi zorlamam gerekiyordu ve ben kendimde bunu yapacak gücü bulamıyordum.

"Sofia?" Calum bana seslendiğinde, aynı zamanda elimi de tuttuğunu hissedebilmiştim. Gözlerim kapalı olmasına rağmen içten içe yanıyordu.

"Vücudu çok yoruldu. Toparlanması biraz zaman alır. Hem doğum yapması hem de sağlık mührüne bu kadar yüklenmesi onu çok yıpratmış olmalı." Ah, yıpranmış kelimesi hissettiklerimin yanında az kalırdı. Kendimi tamamen bitmiş hissediyordum.

   Derin bir nefes almaya çalışıp gözlerimi açabilmek için kendimi zorladım. Gözlerim yavaşça açılırken, daha fazla yanmaya başlamıştı.

   Bulanık görüş açıma ilk önce hemen yanımda duran Calum girdi. Uyandığımı görünce, yüzü oldukça geniş bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. Gözlerimi kırpıp görüşümün düzelmesini bekledim.

"Güzelim," Calum tek elini uzatıp yanağıma dokundu.

"Nasıl hissediyorsun?" Gözlerimi kaldırdım ve Calum'ın gözlerinin içine baktım. Dinç görünüyordu.

   Yeniden derin bir nefes aldım ve nedendir bilmem kendimi doğrulmaya çalışırken buldum. Ben hareket ettiğimde Calum hemen vücudumu tutup doğrulmamda bana yardımcı oldu. Oturur pozisyona geçtiğimde başım dönmüştü.

   Konuşmaya çalıştığımda sesimi tanımakta zorluk çekmiştim.

"Ne kadar süredir uyuyorum?" Calum yüzüme düşen saçları arkaya atıp yüzümü açığa çıkardı ve beni incelerken usulca konuştu.

"Yaklaşık 10 gündür uyuyorsun. Artık meraklanmaya başlamıştım." Ona tutunmak için kolumu kaldıracağım sırada, kolumun iç kısmında hissettiğim ufak acı beni engelleyince bakışlarımı koluma indirdim. Derime saplı olan bir iğnenin ucunda ince bir hortum vardı ve hortum yukarı doğru uzanıyordu. Serum takmışlardı.

   Yavaş hareketlerle diğer elimi koluma götürüp iğneyi oradan çıkarıp attım. Başımı kaldırıp geri Calum'a baktım.

"Bebek nasıl?" Calum sözlerimi duyar duymaz yeniden gülümsedi ve başını hevesle Megan'a çevirdi. Onun bakışlarını takip ettiğim zaman, Megan'ın yatağın ayak ucunda duran beşiğe doğru ilerlediğini gördüm.

   Beyazlara sarılı bebeği beşikten kaldırıp yavaşça bize doğru getirdiğinde, gözlerimi bile kırpmadım. Uzanıp bebeği kollarımın arasına bıraktığında kalbim sıkışıyordu ve nefes almakta zorlanıyordum ama hiçbir şey umurumda değildi. Belki de Calum'dan sonra beni hayatta tutan ikinci şey şu an kollarımın arasındaydı ve bu gerçekti. Rüya gibi hissettiriyordu ama gerçekti.

   Gözlerim bebeğin buğday teninde gezindikten sonra yüzüne çıktı. Bebeği gördüğüm an şaşırmadan edememiştim.

"Çok hızlı büyüyor." Kesinlikle kucağımdaki bebek 10 günlük bir bebek gibi görünmüyordu. Sanki birkaç aylık gibiydi.

   Calum işaret parmağıyla bebeğin yanağını okşadı ve ardından mırıldandı.

"Kızımız..." Gözlerim yanmaya başladığında ağlamamak için kendimi zorladım.

   Bebek hafifçe kıpırdanıp birkaç mırıltıdan sonra gözlerini açtığında, gözlerimde bir anı flaş gibi patladı. Calum'ın geleceğini görebilmek için kendimi zorlarken, gördüğüm görüntülerden birinde bu gözler de vardı.

   Belki de o zamanlarda bebek kendini ilk defa belli ediyordu. Düşünceler kafamda sıralı ve hızlı bir şekilde ilerlerken bir anda gözlerim irileşti ve başımı kaldırıp Megan'a baktım.

"Güçlerine dair bir belirti var mı?" Megan kaşlarını çatıp bana baktı. Ardından bakışlarını bebeğe indirdiğinde oldukça düşünceli bir yüz ifadesine bürünmüştü. Normal Büyücülerde güçler kendini o Büyücü 16 yaşına geldiğinde belli ederdi ama bu bebek farklıydı.

"Hayır ama bu mümkün mü?" Megan aklımdaki düşünceyi anlamış olmalıydı. Calum ise hiçbir şey anlamadan bize bakıyordu. Gözlerimi yeniden bebeğe indirdim ve onu incelemeye başladım.

"Olabilir. Ben Via Büyücüsüyüm ve babası da bir Melez." Megan yanıma gelip benim gibi bebeği incelemeye başladı. Calum ise kaşlarını çatıp sordu.

"Neden bahsediyorsunuz?" Uzanıp bebeğin alnına dudaklarımı bastırdım.

"Sadece bir tahmin. Ve umarım yanılıyorumdur." Burnumu boynuna gömüp mükemmel kokusunu içime çektim. Ardından mırıldanarak devam ettim.

"Bu onun için çok büyük bir sorumluluk olur." Calum nefesini verdi.

"Lütfen biri beni aydınlatsın." Tam o sırada çadıra giren Kelsea bir anda konuşmuştu.

"Bebeğin Via Büyücüsü olabileceğini düşünüyorlar. Tıpkı annesi gibi." Calum kaşlarını kaldırıp bebeğe baktı.

"Bu mümkün mü?" Başımı iki yana sallayıp ben de bebeği izlemeye başladım.

"Artık neyin mümkün olup olmadığını anlayamıyorum." Aklıma gelen düşünceyle bakışlarımı hemen Kelsea'ye çevirdim.

"Ama artık savaş yok. Üzerine sorumluluk binmez." Kelsea başını iki yana salladı.

"Neler olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Zamanla göreceğiz." Yeniden bebeğe bakarken, gözlerini üzerimde tutan bebek bir anda huzursuzlandı ve ağlamaya başladı. Şaşkınca bebeğe bakarken, ne yapacağımı bilmez hâlde öylece durdum. Ardından meşhur soruyu ortaya attım.

"Neden ağlıyor ki şimdi?" Soruma karşılık Kelsea güldü.

"Çünkü acıktı. Hızlı büyümesi fazla beslenmesi anlamına geliyor." Kaşlarımı kaldırıp ona baktım.

"Ne yapmam gerekiyor? Bu zamana kadar onu nasıl beslediniz?" Bu sefer gülen taraf Calum olmuştu. Ona baktığımda saf bir gülümsemeyle bana baktığını, ardından gözleriyle göğsümü işaret ettiğini gördüm.

   Başımı eğip göğsüme baktığımda, üzerimdeki geceliğin yakasındaki düğmelerin açık olduğunu gördüm. Ah, şimdi anlıyordum. Uyandığım zaman vücudumun çekildiği hissi bu yüzden olmuştu. Pekâlâ, işte buna alışık değildim.

"Nasıl yapacağımı bilmiyorum." Calum yeniden güldü ve yatağa oturup bana yaklaştı.

   Bebeği tutan kollarımı yukarıya doğru kaldırdı ve bebeği göğsüme iyice yaklaştırdı. Olması gereken konuma geldiğinde hafifçe boğazını temizledi ve mırıldandı.

"Göğsünü çıkarman gerek." Şaşkınca ona bakarken kaşlarını kaldırdı ve devam etti.

"Hani bebeğin süt içmesi gerek ya, o yüzden göğsünü emmesi lazım." Şaşırsam mı, yoksa utansam mı bilemeden öylece kaldım.

   Derin bir nefes alıp bebeğin altındaki tek kolumu çıkardım. Calum hemen nereden aldığını bilmediğim yastığı bebeğin bedeninin altına bıraktı. Kıpkırmızı kesildiğimi biliyordum ama yine de boşta olan elimi göğsüme götürüp bebeği kendime yaklaştırdım.

   Bebek ne yapacağını benden iyi biliyor gibiydi çünkü göğsüm ortaya çıkar çıkmaz ileri atıldı ve göğsüme tutundu. Bebek karnını doyurmaya başladığında şaşkınca bıraktığı hissi yaşadım. Göğsüm bebek onu emdikçe sızlıyordu ama bebeğin sütü emerken çıkardığı mırıltılar o kadar güzeldi ki, sızı aklımdan uçuvermişti.

   Başımı kaldırıp odadakilere baktım.

"Uyuduğum tüm süre boyunca onu böyle mi beslediniz?" Kelsea başını sallayınca kaşlarımı kaldırıp yeniden bebeğe baktım.

   Kısa bir süre sonra bebek hıçkırarak göğsümü bıraktı ve gerindi. Üzerimi düzelttiğim sırada Megan gülümseyerek bana yaklaşırken bebeğe bakarak konuşmuştu.

"Birilerinin hava almasının vakti geldi!" Bebeği ellerimden aldıktan sonra Calum ile bana baktı.

"Ben bebeği biraz dolaştırırken siz de hasret giderin." Megan gülümseyerek yanında Kelsea ile birlikte çadırdan çıktıktan sonra Calum'a döndüm.

"Daha düne kadar seni bir kaşık suda boğabilecek olan Megan ile nasıl bu kadar iyi olabildiniz?" Calum gülümsedi.

"Sen uyurken birlikte fazlasıyla vakit geçirmek zorunda kaldık. Varlığıma alıştı galiba." Geceliğimin düğmelerini iliklerken Calum uzanıp başını boynuma gömdü ve kollarını etrafıma doladı.

"Ben ortalıkta yokken neler oldu, anlat bakalım." Tenime ufak bir öpücük bırakıp başını kaldırdı ve gözlerime baktı.

"Aslına bakarsan birçok şey oldu." Kaşlarımı kaldırıp anlatmaya devam etmesini bekledim. O da derin bir nefes alıp isteğimi gerçekleştirdi.

"Hector senin yerine yapılması gereken her şeyi yaptı. Ölümlülerin bölgesindeyken yapılan konuşmaları Büyücülere anlattı ve onlara düşünmeleri için zaman verdi. Sonrasında liderler gelip fikirlerini söyledi. Açıkçası senin düşündüğünün aksine, Büyücüler bu fikri kabul etti. Ortak alan ve ortak alan yapılana kadar kaynaşma sürecinde kamplara Avcı, Büyücü ve Ölümlü alma konusuna da olumlu baktılar." Şaşkınca ona bakarken başını salladı ve devam etti.

"Büyücülerden 5 kişi Ölümlülerin bölgesine, 5 kişi de Avcıların kapına gitti. Aynı şey diğer ırklar için de oldu. Şu an burada 5 Ölümlü ve 5 tane Avcı var." Şaşkınlığımı üzerimden atamadan sordum.

"Nasıl kabul ettiler?" Calum gözlerini kırptı.

"Ölümlülerin kampında sinirden gözün hiçbir şey görmedi ama olması gereken şey buydu. En mantıklı çözüm buydu ve işin ucunda barış olduğu için herkes kabul etti. Çünkü artık kimse kayıp vermek istemiyor." Bu gerçekten beklemediğim bir şeydi.

"Peki ya sizden kimler burada?" Calum uzanıp yüzümün yanında duran bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"James ile ben seninle birlikte geldik zaten. Sonradan sizinkiler anlaşmayı kabul edince Michael ile birlikte iki kişi daha geldi. Ölümlülerden de Josh burada. Luna buraya gelmek isteyince onu yalnız bırakmadı. Sonradan da onlardan 4 kişi gönderdiler. Büyücüler onlara birer çadır tahsis etti. Başlarda bize her an toplu katliam çıkaracakmışız gibi davrandılar ama bilirsin Michael ve James ılımlı tiplerdir. Kendilerini onlara kabul ettirdiler. Şimdilik bir sıkıntı yok gibi duruyor." Derin bir nefes aldı.

"Avcı kampında da işler güzel gidiyor. Büyücüler önce baya korkuyla yaklaştı ama bizimkiler o korkuyu yıkabilmek için baya uğraştı. Çevreyle konuşmaya başlamışlar bile. Alışıyorlar yavaş yavaş." Şaşkınlıkla söylediklerini sindirmeye çalıştım.

"Sen?" Calum gözlerimin içine bakarken bakışları o kadar delici görünüyordu ki, bir an kalbimin ısındığını hissettim. Koyu kahverengi gözlerinde kendi yansımamı görebiliyordum ama her şeyden çok gözlerindeki parıltı başımı döndürüyordu.

"Dışarıda neler oluyor bilmiyorum. Olanları da bana James anlatıyor. Ben senin yanından hiç ayrılmadım." Gözlerine bakmaya devam ederken aklımın içinde yankılanan tek şey ona dair hissettiğim özlem olmuştu.

"Benim hakkımda ne biliyorlar?" Calum derin bir nefes alırken, kalkıp inen omuzlarını izledim. O konuşurken bedeninin nasıl hareket ettiğini ezberlemeye çalışıyordum.

"Doğum yaptığını biliyorlar. Çığlıkların tüm kampta yankılandığında bunu herkes anladı. Ama Hector'dan hamile olduğunu zannediyorlarmış." Gözlerinden ufak bir sinir belirtisi geçti. Ardından devam etti.

"Bu işe sinir olmadım değil ama bebeği gördüğüm gibi tüm sinirim gidiveriyor." Fazla sinirli kalamadı ve o taptığım gülümsemesi yüzüne yayıldı.

   Ben onu izlerken, bakışlarımda ne gördü bilmiyorum ama gözlerimin içine bakarak yavaşça yatakta bana doğru kaydı. Gözlerim kapanmak istiyordu ama onları kırpamayacak kadar Calum'a odaklanmıştım. O yüzden yanmalarını umursamadan ona bakmaya devam ettim. Nefesini yüzümde hissedebileceğim kadar yakınıma geldiğinde hafifçe mırıldandı.

"Neden öyle bakıyorsun?" Yutkundum ve başımı hafifçe yana eğdim.

"Seni bir daha göremeyeceğimi zannettim." Nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım.

"Bir yandan o doğum sancısını çekiyordum ve diğer yandan da bebeği öldürmesin diye sağlık mührünü durdurmaya çalışıyordum... O kadar canım acıyordu ki..." Gözlerim dolduğunda onları kapatmak zorunda kaldım. Kapattığım zaman yanağımdan süzülen yaşı Calum hemen yakalayıp elini yanağıma yasladı.

"Seni bırakıp gitmekten korktum." Calum titrek bir nefes aldı ve uzanıp dudaklarını alnıma bastırdı.

"Gitmene asla izin vermem." Tek elimi kaldırıp omzuna götürdüm ve onu yapabildiğim kadar yakına çekmeye çalıştım.

"Calum..." Dudaklarını alnımdan çekip ıslak yanağıma götürdü. Baskısını yanağımda hissettikten hemen sonra dudakları tenimdeyken konuştu.

"Güzelim..." Diğer elimi de ensesine götürdüğüm an vücudunu üzerime doğru eğdiğini hissettim.

"Lütfen her şeyin iyi ilerlemesini sağla." Usulca başını salladığını hissettiğimde yanağımda olan dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Sıcaklığını hissettiğim an kalbim atmayı kesti ve vücuduma saçma bir heyecan yayıldı. Buna çoktan alışmış olmam gerekiyordu.

   Kısa bir öpücükten sonra beni bırakıp konuştu.

"Sana söz veriyorum her şey çok güzel olacak." Ona sıkıca tutunarak başımı salladım.

   Sonrasında Calum boşta kalan elini belime kaydırdı ve tamamen üzerime gelip dudaklarıma kendini verdi. Ensesindeki elimi saçlarının arasına kaydırdığım sırada, öpüşü ve hareketleri bir anda sertleşti ve beni kendine daha çok çekti. Öpüşüne elimden geldiği kadar karşılık veriyordum ki, bir anda durdu.

"Özür dilerim, ben-" Calum'ı bırakıp çadırın girişine bakışlarımı çevirdiğimde tuhaf bir ifadeyle bize bakan Hector'u gördüm. Elinde bir tepsi vardı ve öylece durmuş bizi izliyordu. Calum boğazını temizleyerek birkaç santim geriledi ama beni bırakmadı. Başını Hector'a çevirince hafifçe mırıldandı.

"Yatağın yanındaki sandalyeye bırakabilirsin." Hector Calum'a en ufak bir bakış bile atmadan yatağa yaklaştı ve tepsiyi oraya bıraktı. Gözlerimin içine bakarken birkaç saniye sonra sesini zihnimde duydum.

Sonunda uyanabilmene sevindim, Sofia.

   Ona gülümsemeden edemezken, başımı salladım ve hafifçe mırıldandım.

"Buna ben de seviniyorum, Hector. Teşekkür ederim her şey için." Hector içten ama saygılı bir gülümsemeyle bana baktı ve başını sallayarak çadırdan çıktı.

   Derin bir nefes alarak Calum'a döndüğümde öylece kaşları havada bana baktığını gördüm.

"Hislerimin açık olduğunu biliyorsun, değil mi?" Neden bahsettiğini anlamayarak onu izledim. Derin bir nefes alarak devam etti.

"Kıskanıyorum, bunu anlamak çok mu zor?" Dayanamayıp gülümsediğimde kaşlarını iyice kaldırdı.

"Ha, bu durum seni güldürüyor, öyle mi?" Omuz silktim.

"O kıskanman gereken birisi değil. Sağ kolum olarak her zaman yanımda." İnatla benim gibi omuz silkti.

"Umurumda mı sence?" Bu hâli fazlasıyla hoşuma gidince dayanamayıp uzandım ve bu sefer onu ben öptüm.

   Gerilmiş vücudu ellerimin altında hemen gevşerken, öpüşüme açlıkla karşılık verdi. Sanki bunu uzun zamandır bekliyormuş gibiydi ve tüm hisleri gözümün önündeydi. Fakat benim hislerim bir anda o kadar fazla gelmişti ki, başım döndü. Calum hareketlerimden bunu anlamış olmalıydı, benden uzaklaşıp gözlerimin içine baktı.

"Bitkinsin, seni daha fazla yormak istemiyorum." Beni bırakıp yataktan hızlıca kalktı ve Hector'un getirdiği tepsiyle birlikte geri döndü.

"Hadi biraz yemek ye. Toparlanmanda yardımcı olur." Canım hiçbir şey yemek istemiyordu ama onu kıramadım ve tepsinin içinde duran çorbayı bana içirmesine izin verdim.

   Sırtımı yatağın başlığına yasladığım sırada, tepsiyi kendi kucağına koydu ve yavaş hareketlerle çorba ile dolu kaşığı ağzıma yaklaştırdı. Çorbayı içtiğimde ona baktım.

"Bebeğin hareketlerinde hiçbir farklılık sezdin mi?" Calum başka bir kaşığı bana yaklaştırırken kaşlarını çatıp sordu.

"Ne gibi?" Kaşığı ağzımdan çıkardığında çorbayı yutup mırıldandım.

"Özel güçler gibi? Yani benimkiler gibi?" Calum bir süre düşündü. Sonrasında başını usulca iki yana salladı.

"Zannetmiyorum. Via Büyücüsü olması gerçekten mümkün mü?" Derin bir nefes alıp verdim.

"Mümkün ama umarım değildir, Calum. Onun bu kadar büyük bir yükün altında olmasını istemiyorum." Yutkundum ve devam ettim.

"Benim gibi olmasını istemiyorum." Gözlerimi kaldırıp onunkilere baktım.

"Kehanet gücünden vazgeçmenin bana nelere mal olduğunu gözlerinle gördün. Aynı şeyleri onun da yaşamasını istemiyorum. Elbet günün birinde aşık olacak. Acı çekmesini istemiyorum." Calum elindeki tepsiyi kenara bırakıp elleriyle yüzümü kavradı.

"Biz onun yanında olacağız. Ne olursa olsun, onun acı çekmesine asla izin vermem." Başımı salladığım zaman öylece onu izledim. Belki de ortamı yumuşatmak için durdu ve bir anda gülümsedi.

"Anlıyorum, beni istiyorsun. Bu bakışlarından açıkça belli oluyor ama sen toparlanana kadar seni yoramam. Üzgünüm güzelim ama bu bedeni sen tamamen iyileştikten sonra elde edebileceksin." Dayanamayıp kahkaha attığım sırada çadırın girişinde Megan belirdi. Gülümseyerek çadıra girdiği sırada hâlimi görünce gülümsemesi daha da genişlemişti.

"Ufaklık annesini özledi!" Hemen yanımıza gelip bebeği kollarımın arasına bıraktığında uzanıp yumuşak yanağına ufak bir öpücük bıraktım.

   Bebeği izlediğim sırada aklıma gelen düşünce ile bir anda başımı kaldırdım ve Calum'a baktım. Belli etmeden zihnine sızdığımda, geçmişe dair mutlu olduğu anılarını bulmam hiç zor olmamıştı. Karşıma Calum'ın küçüklüğü çıktığında, taparcasına baktığı kadını gördüm. Kadın küçük Calum'ı kucağına oturtmuş hikayeler anlatıyordu ve Calum onun ağzından çıkan hiçbir kelimeyi kaçırmak istemiyormuş gibi dikkatle onu izliyordu.

   Büyüyene ve onu kaybedene kadar en önem verdiği insan annesi olmuştu. Ve gözlerim bebeğe geri indiğinde onu izlerken, uzanıp başına elimi koydum ve üzerine eğilip mırıldandım. Sesim bebeğe bir sır veriyormuş gibi çıkmıştı.

"Küçük Joy, seni asla yalnız bırakmayacağız." Gözümden akan bir yaş yanağımdan sızıp bebeğin yanağına düşünce, bu onun irkilmesine sebep olmuştu. Gülümseyerek yanağındaki ıslaklığı parmağımın ucuyla kuruladım. O kadar narindi ki...

"Hayatımıza hoş geldin, güzel bebeğim." Gülümseyerek bebeği izlerken Calum çenemi tutup başımı kaldırdı ve irice açılmış gözlerine bakmamı sağladı.

"Sen... Nasıl..." Omuz silkmeye çalıştım.

"Kendi ailemi kaybedeli o kadar uzun zaman oldu ki, belki de uzun yaşamın en kötü yanı budur." Yutkundum ve devam ettim.

"Anılarında gördüm, Calum. Annenin ne kadar şefkat ve sevgi dolu olduğunu. Bir Avcıdan daha da fazlası olduğunu..." Uzanıp alnımı alnına yasladım.

"Annendeki bu şefkat bebeğimizin içinde yeniden yaşasın."

   Calum'ı belki de ilk defa ağlarken görüyordum. Gözleri birden dolup iri yaşlar yanaklarından süzüldüğünde öylece ona bakakaldım. Buna ihtiyacı varmış gibi duruyordu ve sırf bu yüzden ağlamasına izin verdim.

   Başı hâlâ benimkine yaslıyken, gözlerini bebeğe çevirip tıpkı o da benim gibi mırıldandı.

"Ailemize hoş geldin, güzel Joy."

Continue lendo

Você também vai gostar

274K 10.9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
210K 9.4K 39
'' Onlar bildiğim şeyi bilmiyorlar.Ne kadar zamandır dayanmak zorunda kaldığımı. Bir gürültü gibisin,hepsi benim yüzümden.''
145K 13.2K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
2.7K 1.3K 16
Bedeli ister ölüm olsun, ister bir azap. Karşılığı belki acı ve terkedilmek olacaktı. Yada hiçbir şey olmayacaktı. Ama herşeye rağmen kötü kalbine ve...