Var Mı Senden Ötesi?

By ZerenBas

399K 16.6K 1.9K

Bir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanne... More

1.Bölüm "Kaza"
2. Bölüm "Mezarlık"
3. Bölüm "Mektup"
4. Bölüm "Röl"
6. Bölüm "Yenilikler"
7. Bölüm "Samimiyet"
8. Bölüm "Üç Buçuk Ay Sonra Huzur"
9. Bölüm "Sarılmak"
10. Bölüm "Cesaret"
Röportaj Duyurusu
11.Bölüm "O Ve Ben..."
12. Bölüm "Korku"
13. Bölüm "Umut Demirkan"
14. Bölüm "O Adamlar"
15. Bölüm "Ben Onun Neyiyim?"
16. Bölüm "Pişmanlık"
17. Bölüm "Gerçekler Ve Geçmiş"
18. Bölüm "Bilinmezler"
19. Bölüm "Annem"
20. Bölüm "Geçmişten Kalanlar"
Önemli Bir Duyuru Ve Gelecek Bölümden Bir Kesit
21. Bölüm "Git - Gel"
22. Bölüm "Şaşkınlık"
23. Bölüm "En İyi Kanka"
24. Bölüm "Proje"
25. Bölüm "Neydi Bu Olanlar?"
26. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part I"
27. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part II"
28. Bölüm "Biz"
29. Bölüm "Kırmızlı Başlıklı Kız"
30. Bölüm "Bencil"
31. Bölüm "Seni Seviyorum"
32. Bölüm "Erkeklik Gururu"
33. Bölüm "Aşkın Gücü"
34. Bölüm "Kartopu Savaşı"
35. Bölüm "Benimsin"
36. Bölüm "İddia"
37. Bölüm "Maç"
38. Özel Bölüm "Gözyaşı"
39. Bölüm "Beklenmeyen"
40. Bölüm "Dövüş"
41. Bölüm "Gül"
42. Bölüm "Paintball"
43. Bölüm "Duygular"
44. Bölüm "Ölüm"
45. Bölüm "Kaybetmek Ve Çaresizlik
46. Bölüm "Bebiş"
47. Bölüm "Berkay"
48. Bölüm "Acı"
49. Bölüm "Söz"
50. Bölüm "Onsuzluk"
51. Bölüm "Kalp Ağrısı"
52. Bölüm "Final"

5. Bölüm "Kural"

11.2K 439 19
By ZerenBas

Yeni bir bölümle yine geldim. Yazım yanlışarı için özür dilerim. Elimden geldiğince dikkat ediyorum.

Bu arada kapağı hazırlayan @Nazlayyldz arkadaşıma çook teşekkür ediyorum. Ellerine sağlık tekrardan Nazlıcığım.

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin diyerek sizi bölümle başbaşa bırakıyorum.

İYİ OKUMALAR :D

&&&&

Anahtarımı yanıma almadığım için kapıya vurmak zorunda kalmıştım. Annem "Hoşgeldin canım." diyerek açmıştı kapıyı.

Gülümseyerek "Hoşbulduk annem." deyip yanaklarından öptüm. Verdiğim tepkiye karşı şaşırsada yüzündeki gülüş daha da artmıştı.

"Anne ben ablamı özledim. Arasana buraya gelsin." dedim. Gerçekten de ablamlı özlemiştim.

"Zaten ablan burada canım." dedi annem. "Ama arabası kapıda degildi." dedim. Belki de ben fark edememiştim.

"Enişten geçerken bırakmış." deyince kafamı sallayarak onayladım. İçeri girdim ama ablamı göremedim. Anneme sorar gibi bakınca annemin aniden yüzü düştü.

"Bizim odada." deyince neden üzüldüğünü anlamıştım. "Tamam." diyerek merdivenlere yöneldim.

Annemlerin kapasının önüne gelince duraksadım. Kapı aralıktı. Ablam babamın resmini kucağına almış ona bakıyordu. Bir yandan da elinde tuttuğu gömleği kokluyordu. Babamla hasret gideriyordu işte. Gözyaşları yanaklarından kayıp tabloyu ıslatırken aldırış etmiyordu.

Daha fazla kapıda dikilmemek için içeri girdim.

"Abla," dedim kısık çıkan sesimle. Ablam kafasını kaldırıp bana bakınca içimden bir parça koptu sanki. Ablamı daha önce hiç böyle görmemiştim. Berbat görünüyordu. Gözleri sişmiş ve aşırı derecede kızarmıştı. Günlerdir uyumadığı her halinden belliydi. Yüzüne bakınca bir ruhtan farkı yoktu. Onun bu hali beni daha da üzerken ablam yataktan hızla kalkıp kollarını boynuma doladı. Bende onun beline sardım kollarımı.

Onu daha fazla üzmemek için ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı bile.

"Çok korktum Hayal. Çok. Seni de kaybederim diye."

Onun hıçkırık sesi her defasında kalbimi farklı yerlerinden bıçaklanıyormuş gibi canımı acıtıyordu.

"Biz asla birbirimizi kaybetmiyeceğiz abla."

Hiç bir şey demedi. Boynumda ki kollarını daha da sıkarak cevap vermişti zaten.

Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama artık hıçkırıklarımız iç çekişlere dönmüştü. Ablamdan kollarımı ayırdığımda yüzünde anlamını çözemediğim bir gülümseme vardı. Ona anlamayan gözlerle bakarken "Gel benimle." dedi. Elimi tutup beni merdivenlere sürüklemeye başladı. Mutfağa girdiğimizde hiç bir şey anlamamıştım. Neden mutfağa gelmiştik?

Ablam buzdolabının kapağını açıp içinde pasta olduğunu tahmin ettiğim kutuyu çıkardı. Kutunun kapağını açınca şoktan dilim tutulmuş gözlerim büyümüştü. Yuvarlak pastanın üstündeki şeker kağıdına rengarenk harflerle yazılmış, "HOŞGELDİN BEBEK" yazısını bir kaç sefer okumak zorunda kalmıştım.

"Sen hamile misin?" dedim ablamın gözlerine bakarak. Kafasını aşşağı yukarı sallerken, "Ne yani ben şimdi teyze mi oluyorum?" diye çığlık attım. Yerimde zıplamaya son verip ablamın boynuna sarıldım. Onu havaya kaldırıp döndürmek istemiştim ama kaldıramadım. Normal de olsa rahatlıkla kaldırabilirdim ama şuan gerçekten yorgundum. Bu yüzden o gücü bulamamıştım kendim de. Ama ben ablamı sinir etmek için ona atacaktım suçu. Çünkü onunla kavga etmeyi özlemiştim.

"Ooo Derin hanım daha şimdiden şişmişsiniz. Baksana kaldıramıyorum bile." dedim gülerek.

"Bana bak bücür sus yoksa fena olur." dedi ablam sinirle. "Ah sen şimdi elbiselerin içine de sığamazsın." dedim onu iyice sinirlendirmek için ama annemin uyarısı geç kalmamıştı.

"Hayal!"

Aklıma gelen düşünceyle bu sefer anneme döndüm.

"Sen neden tepki vermedin sayın anneanne? Yoksa biliyor muydun?" dedim. Ellerini havaya kaldırıp "Daha bu sabah ögrendim." dedi annem.

Tekrar ablama döndüğümde bana kötü kötü bakmakla meşguldü. Ablam hiç beklemediğim bir anda üstüme atlarken "Sen kaşındın." dedi. Zaten bende bunu istiyordum.

"Bende ne zaman sinirleneceksin diye bekliyordum ablacığım." deyip hızlıca ondan kurtuldum. Mutfaktan çıkıp salandoki koltuğun arkasına atladım. Peşimden gelirken "Seni bir yakalayım varya," diye tehtidler savuruyordu. Tabi ki ben bu tehtidleri yer miyim? Yemem.

"Tabi canım. Tabi." dedim gülerken. Ablamla annemin arasındaki bakışmayı görünce "Çok kötüsün anne bir kerede benden tarafta ol." dedim.

Küçüklüğümden beri ablamla hep kavga ederdik zaten. Tabi öyle ciddi kavgalar değil. Öyle harbi ettiğimiz kavgalar parmakla sayılacak kadar azdı.

Ettiğimiz kavgalarda babam beni savunurken annem ablamı savunurdu. Hâlâ ablamı savuncak bir koruyucusu vardı. Ama beni kim koruyacaktı bu sefer?

Her seferinde babamın yokluğu kendini hatırlatıyordu bana. Onun yokluğuna alışamayacaktım. Kim ne derse desin unutamayacaktım. Unutanlar nasıl başarıyordu sahi? Ben de bir gün başarabilecek miydim? Onun yokluğuna alışabilecek miydim? Tam unuttum tam mutluyum derken her seferinde aklıma mı gelicekti? Mutluluğu tam anlamıyla ne zaman tadıcaktım bir daha?

Cevabını bilmediğim o kadar çok soru vardi ki beynimi kemirin. Düşünmek istemiyordum. Çünkü düşündükce kafamdaki sorular daha da artıyordu. Beni daha fazla yoruyordu.

Umut kesinlikle haklıydı. Kendimi meşgul ettiğim zaman unutuyordum. Böylelikle düşünmüyordum.

"Yarın okula gideceğim anne."

Şuanlık okula gitmekten daha mantıklı bir seçenek yoktu. Eğer okula gidersem arkadaşlarım beni meşgul ederdi.

"Ama hastaneden daha yeni çıktın kızım."

Annemin itiraz eden sesini duymazdan gelerek, "Odama çıkıyorum. Yarın okul saatinde kaldır lütfen." dedim.

Aslında okula gitmek biraz saçmaydı. Çünkü okulların kapanmasına son bir hafta kalmıştı. Muhtemelen dersler boş geçiyordu ve yoklama alınmıyordu. Ama son hafta olduğu için daha eğlenceli geçer diye kendimi avutuyordum.

Okulun son haftalarında tam kadro okulda olurduk. Bizim için gelenekti bu. Okula gelir sonrada sırf aksiyon olsun diye okuldan kaçardık. Halbuki bizi okula zorla sokmuyorlardı. Yani istesek hiç okula gitmeden gezebilirdik. Ama sırf okuldan kaçtık havası verebilmek için böyle yapardık. Çokta eğlenceli olurdu. Bu yüzden bizimkiler okuldadır diye tahmin ediyordum.

Odamın kapısını açıp içeri girdim. Günlerdir hastanede ya da evde tıkılı kalmaktan bunalmıştım. Ama dışarıda çıkmakta istemiyordum. Hem dışarı çıksam bana iyi gelecek tek yer sahil kenarıydı. Daha yeni ordan geldiğimi göz önünde bulundurursak iki seçenek kalıyordu geriye. Ya kitap okumak ya da duş almak. Kitap okumak daha çok kafamı dağıtmak için tercih ettigim bir seçenekti. Ama benim şuan kafamı dağıtmaktan çok rahatlamaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden duş almayı seçtim.

Dolaptan üstüme bir kaç parça kıyafet alarak bonyoya girdim. Küveti doldurmak için suyu açtım. Üstümde ki kıyafetlerden kurtulduktan sonra banyo köpüğümü de suya döktüm. Elimle karıştırarak suyu köpüklendirdim. Kendimi sıcak suyun içine bıraktım.

Gözlerimi ilk açtığımda babamın öldüğünü öğrenmiştim. Keşke gözlerimi hiç açmasaydım da onun öldüğünü ögrenmeseydim. Babamı çok özlemiştim. Belki onun hasretini gideririm umuduyla mezarlığına gitmiştim. Ona kızmıştım. Bağırmıştım. Neden beni bıraktın diye hesap sormuştum. Ta ki o gelip beni durdurana kadar. Sadece gözlerine bakabilmiştim. Yüzünü görememiştim. Sonra zaten bayılmıştım. Sabah uyandığımda yine hastanedeydim. Hastaneden çıkıp eve geldiğimde arkadaşlarımla karşılaşmıştım. Sonra babamın mektubunu okumuştum. Bir kez daha yıkılmıştım. Bir kez daha kızmıştım babama. Sonra sahilde ki konuşmamız. Onun verdiği tavsiyeyi deniyecektim. En azından insanların bana acımasını engelliyecektim böyle yaparak. En önemlisi annemi üzmeyecektim daha fazla. Sonra ablamın verdiği o harika haber. Teyze olacaktım. Minicik burnu küçücük elleri olan bir bebek. Düşüncesi bile harikaydı. Ama ona bile sevinememiştim. Yine mutluluğum bozulmuştu.

Ayaklarım buruşmaya başlayınca artık sudan çıkmam gerektiğini anladım. Küvetten çıkarak dolaptan bir bornoz alıp üstüme geçirdim. Odama geçip hazırlardığım kıyafetleri üstüme geçirdim.

Arkamı döndüğümde yeniden babamı görmek istemiştim orada. Tam baş ucumda. Ama yoktu. Resmi bile yoktu artık. Belki böyle daha kolay unuturdum. Ona ait olan şeyleri ne kadar az görürsem o kadar iyi diye avunuyordum.

Yatağımın yanına geldiğimde ince battaniyemi kaldırıp içine girdim. Haziran ayında olduğumuzu göz önüne alırsak battaniye bile fazlaydı aslında ama alışkanlık mı yoksa psikolojik olarak mı öyle hissediyorum bilmiyorum ama üzerime bir şey almadan uyuyamazdım.

Kafamı yumuşak yastığıma koyduğumda derin bir nefes çektim içime. İyi bir uykuya ihtiyacım vardı.

Gözlerimi kapatıp içimden uyku uyku diye sayıklamaya başladım. Evet bu da bir alışkanlıktı. Uykum gelmesi için hep uykuyu düşünürdüm. Böylelikle daha çabuk uyurdum. Zaten sızlayan gözlerim kapanmak için firsat arıyormuşcasına açamıyordum. Tekrar derin bir nefes alıp kendimi uykunun derinliklerine bıraktım.

&&&&

Hâlâ bir umut babamın sesiyle uyanacağımı düşünüyordum bazen. Ama beni uyandıran şeyin içimdeki huzursuzluk olduğunu biliyordum. Bu yüzden tüm umutlarım yok oluyordu biranda.

Komidinin üstünde duran saate baktığımda henüz 05.30'u gösterdiğini gördüm. Daha okula gitmeme iki saat vardı. Önceden olsa iki dakikayı bile değerlendiren ben şimdi okula gitmek için iki saat erken kalmıştım. Ne güzel ama!

Uyumayı denesem bile uyuyamıyacağımı bildiğim için mecburen yataktan kalktım. Kendime gelmek için banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Yüzüme baktığım da gerçekten berbat görünüyordum. Yüzümdeki yaralar ve moruklar yetmezmiş gibi şimdide mosmor göz altlarım vardı. Tabi şişmiş ve kızarmış gözlerimi hiç saymıyorum. Ciddi bir şekilde kilo vermiştim zaten.

Yıkadığım yüzümü kurulayıp odama geçtim. Daha düzgün görünmeliydim.

Kural 1: İnsanların sana acımasını istemiyorsan umursamaz davran.

Bu kurala uymamın tam zamanıydı. Okula gidiyordum ve daha o okulda geçireceğim bir senem vardı. Kimsenin bana babasını kaybetmiş bir kız olarak acınası gözlerele bakmasını istemiyordum. Bu yüzden aynanın karşısına geçip sandalyeyi çekip oturdum.

Makyaj yapmayı ne kadar sevmesemde galiba şuan yüzümü kapatabilecek tek şey makyajdı. Fondoteni elimi alıp kapağını çevirdim. Pamuğu fondotone bastırıp yanaklarımda pamuğu gezdirmeye başladım. Fazla bastırmadan sürmeye çalışıyordum. Ne kadar zaman geçsede yaralarımın bazıları hala acıyordu. Yaralarımı kapattıkan sonra biraz da morarmış göz altlarıma sürdüm. Eyelinerimi elime alıp kirpiklerimin dibine ince bir çizgi halinde sürdüm. Son olarak rimeli çekip masadan kalktım.

Bu sefer dolabımı açıp okul kıyafetlerimi çıkardım. Her zamankinin tersine bu sefer askıda asılı duruyorlardı.

Eteğimi giyinip gömleğimi içine özenle koydum. Daha sonra biraz çekiştirip bollaşmasını sağladım. Gömleğimin kolunu dirseğime kadar kıvırıp saçlarımı omuzun üstüne alarak gevsekçe ördüm. Bir kaç telim örgümden çıksa da umursamadım. Çantamı da koluma astıktan sonra vazgeçilmezim olan mp3'mü de çantama attım.

Tamamen kapatamasamda deminki halime kıyasla daha düzgün görünüyordum en azından.

Tekrar saate baktığımda 05.55 olduğunu gördüm. Hala fazlaca vaktim vardı. Ama yürümek istediğim için erkenden evden çıkmam gerekiyordu. Hiç vakit kaybetmeden odamın kapısını açıp merdivenlerden inmeye başladım.

Salona girdiğimde annemi bir ton dosyanın içinde uğraşırken bulmuştum. O kadar dalgındı ki benim geldiğimi fark edememişti bile. Kapıya yaslanıp annemi izlemeye başladım. O da benim kadar kilo vermiş görünüyordu.

Çatık kaşları onun şuan gerçekten ciddi bir işle meşgül olduğunu belli ediyordu. Bu haliyle bile o kadar güçlü duruyordu ki.

"Günaydın anne." dedim yaslandığım duvardan ayrılarak.

"Günaydın canım."

"Çalışmak için erken bir saat değil mi?" diye sordum. Saat daha altıydı.

"Biliyorum kızım ama ilgilenmem gereken çok konu var." Sadece kafamı salladım. O da haklıydı. Sonuçta artık babam yoktu. Tüm yük anneme kalmıştı. Ama bununla da başa çıkabileceğine emindim. Annem hep güclüydü zaten.

"Ben çıkıyorum anne." Kapıya doğru giderken annemin ne diyeceğini tahmin ederek lafına daha başlamadan kestim.

"Yemek yemek istemiyorum anne. Ayrıca biliyorum saat daha erken ama evde oturmak canımı sıkıyor. Bu yüzden yürüyeceğim." dedim.

Anneme daha sormasına fırsat bile vermediğim ama sorucağına emin olduğum sorularına cevap vermiştim. Başka bir şey demezdi heralde. Yinede emin olmak için "Başka bir şey?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Annem gülerek başını iki yana salladı.

"Tüm sorularımın cevabını aldım canım."

Converslerimi ayağıma geçirdiğimde annem yanıma gelmişti. İki yanağımdan öperken, "Dikkat et." dedi. Ne kadar büyüyüp 17 yaşıma gelsemde bu zamana kadar hiç okula tek başıma gitmediğim için korkuyor olabilirdi. Ama artık alışsa iyi olacaktı. Çünkü bundan sonra hep tek gidecekmişim gibi görünüyordu. Bende annemin yanaklarından öptüm.

"Tamam annem merak etme sen."

Kapıyı açarak dışarı attım kendimi. Merdivenleri inmeye başladığımda gideceği yol aklıma gelmişti. O yoldan gidicektim. Ordan geçicektim. Allah kahretsin!

O anı düşünmemek için çantamı açıp mp3 ve kulaklığımı çıkardım. Rastgele bir şarkıya basıp açılmasını bekledim. Ses gelmeye başlayınca yine aynı notalar çalmaya başladı. Gülümsedim. Bu şarkı babamla benim şarkım olmalıymış aslında. Şarkı çalmaya devam ederken gözlerimin yandığını hisettim. Ama ağlamıyacaktım.

Ağlamamak konusunda ısrarcıydım. Ta ki o uçurumu görene kadar. Gözlerimin önüne gelen o görüntüler. Babamın beni uyarması, uçurumdan yuvarlanışımız. Asla unutamayacağım bir yere sahipti beynimde.

Gözyaşlarım yanaklarımdan yuvarlanırken uçuruma biraz daha yaklaştım. Aşşağıya doğru bakınca ne cam vardı ne arabanın herhangi bir parçası.

Ben babamı bu uçurum yüzünden kaybetmiştim. Bu yerden de bu yoldan da bu uçurumdan da nefret ediyordum..

"Allah kahretsin! Lanet olsun!" diye bağırdım. Olduğum yerde dizlerimin üstüne düştüm. Hüngür hüngür ağlıyordum. Sanki nefes alamıyordum. Göğüs kafesim sıkışıyordu. Dayanamıyordum artık. Ben onsuzluğa dayanamıyordum.

Buradan gitmek, uzaklaşmak istiyordum. Kimsenin beni bulamayacağı uzaklara gitmek. Arkama bile bakmadan gitmek. Tıpkı babamın yapacağı gibi. Ama ben babama bu yüzden de kızgın değil miydim? Bizi bırakıp gitmeyi düşündüğü için? Peki şimdi ben aynısını yapabilir miydim? Annem ne hale gelirdi o zaman? Kaldırabilir miydi bunca şeyi? Dayanamazdı. Sırf annem için daha güçlü olmak zorundaydım. Herşeye alışmak zorundaydım. Dayanmak zorundaydım. Defalarca söyledim bunu kendime.

Yavaşça ayağa kalktım. Ellerimle kuruyan gözyaşlarımı bir kez daha sildim. Uçuruma bir kez bile bakmadan hızlıca uzaklaştım oradan.

Hani balıklar sudan çıkamazlar ya çıksalar belli bir süre kalabilirler ancak. Eğer daha fazla kalırlarsa öleceklerini bilirler ya. Ben de öyleydim. Bu uçuruma baktıkça dayanamayacakmış gibi oluyordum. Bu yüzden bir an önce oradan uzaklaşmam gerekiyordu.Tıpkı balığın o süre dolunca suya girmek zorunda kaldığı gibi.

Bu yoldan her gün geçme düşüncesi tüylerimin ayaklanmasına sebep olmuştu. Her gün bu uçurumdan geçmek nefes alamamakla eş değer gibiydi. O okula gitmek istemiyordum. Ama babamın okuluydu sonuçta. Babamı temsil edecektim ben orada. Babam gerçekte göremese bile yukarıdan gurur duyacaktı benimle.

Okulun kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Güçlü görünmek zorundaydım. Yine defalarca kez kendime hatırlattıktan sonra okula giriş yaptım.

Beklediğimden daha fazla kişi vardı okulda. Son hafta olmasına rağmen kalabalıktı. Sanki bir anda bütün gözler beni izliyormuş gibi hissettim. Çok fazla gergindim. Aslında izliyormuş gibi değil resmen herkes beni izliyordu. Hem de HERKES. Üstelik bakışları çok rahatsız ediciydi. Sanki acıyormuş gibi.

Herkesin bana bu kadar dik bakması üstüme bakma dürtüsü uyandırdı. Kıyafetlerime bakınca gayet düzgündü. Ağlamıştım ama yüzümü temizlediğimi sanıyordum. Yani rimelim akmamıştı.

Uzaktan bana doğru gelen arkadaşlarımı gördüm. Beyda onlardan daha da hızlanıp yanıma gelince, "Ne işin var burada?" diye sordu direk. Gözlerimi devirme isteğimi bastırıp; "Hoşbulduk Beyda. İyiyim sen nasılsın?" dedim sitem eden sesimle. Benim yapamadığım göz devirme haraketini yaparak; "Hayal, ben ciddiyim neden geldin? Dinlenmen lazım." dedi.

"Kaç gündür evdeyim Beyda sıkıldım artık. Ayrıca evde durmak canımı sıkıyor." dedim diğerleri de yanımıza gelince. Hepsiyle tek tek sarıldım. Kısaca selamlaştık. Üzerimdeki gözler gitgide artıyormuş gibi hissediyordum ve bu durum iyice gerilmeme sebep oluyordu.

"Yüzümde birşey mi var?" diye sordum dayanamayarak. "Hayır. Ne oldu?" dedi Cansel.

"O zaman neden herkes bana böyle bakıyor acaba?"dediğimde hepsi bir anda başka yere çevirdiler bakışlarını. Bu hareketlerini iyi bilirdim. Bir şey vardı ve bana söyleyemedikleri için yaparlardı böyle. Tek kaşımı kaldırıp sorar gibi baktım onlara.

"Ben söyleyemem haberiniz olsun." dedi Derya. Diğerleri de "Ben de, ben hiç değil." diye gevelemeye başlamışlardı. Büşra'ya dönüp; "Ne oluyor Büşra? Bari sen söyle." dedim. Aramızda en soğuk kanlımız oydu.

"Hayal, nasıl söylenir bilmiyorum..." dedi Büşra bakışlarını kaçırarak.

"Söyleyin yoksa birazdan şuraya çıkıp bağıracağım ne bakıyorsunuz diye.'' dedim sinirle. Kendi aralarında kısaca bakıştılar. "Tamam söyleyeceğiz ama sakin ol." dedi İsmail ilk defa konuşarak. İyice merak etmiştim artık. Neden sakin olmamı söylüyorlardı?

Sonunda Büşra dudaklarını aralayıp konuşmaya başlamıştı.

"Hayal... Baban... kazadan bir kaç gün önce okulu satmış."

Duyduğum sözleri algılamak için bir kaç saniye bekledim. Yanlış mı duymuştum yoksa babamın okulu sattığını mı söylüyorlardı bana? Hayır, hayır satmazdı değil mi? Neden satsın ki? Durumumuz iyi değil miydi? Ne yani durumumuz okulu satacak kadar kötü müydü? Peki bunu neden bize söylememişti? Neden bize de anlatmamıştı?

Olduğum yerde öylece durmuş haraket edemiyordum. Kolumu tutan eller beni sarsmaya başlamıştı. "Hayal? İyi misin?" Ses geliyordu ama kime ait olduğunu anlayamıyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Sesler boğuk çıkıyordu. "Hayır." diyebildim sadece. "Hayır. Bu olamaz." dedim ve kolumu tutan güçlü ellerden kurtulup koşmaya başladım. Arkamdan bağırıyorlardı ama umursamadım. Arkama bakmadan koşuyordum. Nereye gideceğimi bilmeden, ne yapacağımı bilmeden sadece koşuyordum.

Babama bir kez daha kızmıştım ama kızmaya hakkım var mıydı bilmiyordum. Belki de durumumuz gerçekten kötüydü. Bizi üzmemek için söylemiyordu belki de. Ama tek başına nasıl dayanabilirdi ki? Belkide bu yüzden kaçıyordu. Kafam o kadar karışıktı ki... Artık hiç bir şey mantıklı gelmiyordu.

Şuan gerçekten babama çok ihtiyacım vardı. Beni güvenli kollarının arasına alıp sakinleştirmesine, okyanus mavisi gözlerine, sesine, kokusuna... Herşeyiyle ihtiyacım vardı ona.

Ana yola çıktığımı fark ettiğim anda bir taksi durdurup gitmesi gereken yeri söyledim.

Gözlerimi sımsıkı yumdum. Düşündüm. Hayal ettim o gözleri. Sımsıcak gülüşünü.

Bir kez daha babamı ne kadar özlediğimi anlamıştım. Nefes alman zorlaşıyordu. Yine o bilindik acı belirmişti sol yanımda. Kalbim acıyordu. Dayanamıyordum. Artık nefes almaya ihtiyacım vardı.

Sanki o balık sudan çıkmış tekrar yaşabilmek için suya girmeye çalışıyordu. Tıpkı benim nefes almaya çalıştığım gibi.

Gözlerimi actığım da nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Biraz daha ilerleyince görmüştüm orayı.

Ben bu arabadan inince o balıkta suya giricekti. Şuan balık suya ihtiyaç duyuyordu bende temiz havaya.

Taksi durduğunda cebimde ki parayı çıkartıp adama uzattım. Hızlıca taksiden indiğim de balık suya girmişti artık. Bende nefes alabiliyordum. Adımlarımı hızlandırarak bir an önce oraya varmak istedim.

&&&&

Nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir. Sizce Hayal nereye gidiyor? Tahminlerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.

Kendinize iyi bakın!

Continue Reading

You'll Also Like

115K 8.4K 87
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
323K 28.1K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
93.8K 2.8K 32
Trabzonda geçen bir mahalle kurgusu Sevgi Aktepe ve Asaf Kanıt 28.04.2024 #gençkızedebiyatı 🥇 "Dertlerim çok benim." Dedi kaçamak bakışlarıyla. "Bi...
25.3M 901K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...