Aşkın Dayanılmaz Çekiciliği

By beasloove

25M 563K 64.7K

Bilgisayar mühendisliğinden yeni mezun, 22 yaşında, idealist, keçi gibi inatçı bir genç kız: Eylül Şentürk. T... More

BAŞLAMADAN ÖNCE
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM - FİNAL
GÖRÜŞMEK ÜZERE
EROS'UN OKLARI 1 GOOGLE KİTAPLAR'DA
EROS'UN OKLARI 2 GOOGLE KİTAPLAR'DA
YENİ BİR HİKAYE - KUSURSUZ
MIA KOBO'DA YAYINDA
ÖNEMLİ DUYURU

44. BÖLÜM

346K 8.4K 1.3K
By beasloove

Emre ertesi sabah saat altı gibi gözlerini araladığında yanında Eylül'ün olmadığını fark etti. Yattığı yerde doğrulduktan sonra üzerindeki örtüyü telaş içerisinde fırlatarak aceleyle t-shirtini giymeye başladı. Eylül asla erken kalkmazdı ve bu durum hiç normal değildi. Kendi kendine mantıklı açıklamalar yapsa da içinde büyüyen endişeye engel olamıyordu. Tam odanın kapısını açmış çıkacaktı ki Eylül'le burun buruna geldi.

"Neredesin sen? Meraktan ölüyordum..."

Eylül elindeki su dolu sürahiyle odaya girerken Emre'nin bu telaşına anlam veremiyordu.

"Çok susamıştım. Odada su kalmamış. O yüzden mutfağa inmek zorunda kaldım..."

Emre, Eylül'ün elindeki sürahiyi alıp komodinin üzerine koyarken, "Neden beni uyandırmadın?" diye sordu. "Ben getirirdim..."

"Hayatım sen iyi misin? Ne olduğunu anlayamıyorum açıkçası. Mutfağa inemeyecek durumda değilim ki, bunun için seni neden uyandırayım?"

Emre saçmaladığının farkındaydı ama Eylül'ü yanında göremeyince aklına olmadık senaryolar gelmişti. Sevdiği kadını elinden tutarak yatağa doğru götürdü ve "Tamam, hadi gel yatalım," dedi.

Eylül yatağa uzandıktan sonra Emre de onun yanına uzanmış ve sıkıca sarılmıştı.

"Beni bir daha böyle merakta bırakma olur mu?"

Eylül olur anlamında kafasını salladı ama hala bu olanlara bir anlam veremiyordu. Sonuçta sadece aşağı kata inmişti. Bu düşünceler içerisinde gözlerini kapattı ve sevdiği adama iyice sokuldu. Kısa bir süre sonra tekrar uykuya daldı...

Yaklaşık dört saat sonra gözlerini açtığında Eylül Emre'nin gitmiş olduğunu görerek hayal kırıklığına uğrasa da yastığın üzerindeki notu fark ederek heyecan içerisinde atıldı. İkiye katlanmış kâğıdı açtıktan sonra okumaya başladı...

---▪▪----

Günaydın güzelim.

Umarım yanında olmadığımı görünce üzülmemişsindir.

Melekler gibi uyuyordun, o yüzden uyandırmaya kıyamadım.

Güzel bir gün geçir ve sakın kendini yorayım deme.

Uyanınca beni ara, olur mu.

Seni çok seviyorum.

E.

--- ▪ ▪----

Eylül kendi kendine gülümserken elindeki kağıdı katladı ve başucundaki komodinin üzerine koydu. Daha sonra da telefonuna uzanarak Emre'yi aradı...

"Benim güzel sevgilim yeni mi uyanmış?"

Eylül şımarık bir şekilde gerindikten sonra "Evet" dedi. "Ama beni uyandırmadan gitmene üzüldüm."

"Dinlenmeni istiyorum Eylül. O yüzden uyandırmak istemedim."

Eylül mırıl mırıl bir sesle "Tamam" dedikten sonra Emre "Eee, bugün ne yapacaksın bakalım?" diye sordu.

"Bilmiyorum, bir şeyler düşüneceğim artık..."

"Tamam güzelim, kendine dikkat et ve seni çok sevdiğimi aklından çıkarma..."

Eylül gülümseyerek "Ben de seni çok seviyorum," dedi.

Telefonu kapattıktan sonra bir süre yatakta esneyip, tembellik yaptı. Ardından da oldukça zinde bir şekilde yataktan kalktı. Banyoya girip yüzünü yıkadıktan sonra tam dişini fırçalamaya başlamıştı ki içeriden gelen telefonunun sesini duydu. Ağzını hızla çalkalayıp kuruladı ve koşar adımlarla telefonunu açmaya gitti...

"Günaydın bebek, uyuyor muydun yoksa?"

Eylül telefonun diğer ucundaki Damla'nın sesindeki heyecanlı tınıyı fark edebiliyordu.

"Günaydın Damla. Hayır uyumuyordum, banyodaydım."

"Sana müthiş bir haberim var Eylül..."

Eylül meraklı bir tonda "Ne oldu?" dedi ama bir an sonra ne olduğunu tahmin etti. Heyecanlı bir şekilde "Dur tahmin edeyim, yoksa Can sana evlenme mi teklif etti?" diye sordu.

Eylül lafını bitirdiğinde Damla'nın sevinç çığlıklarını duydu.

"Evet Eylül. Dün akşam bana çok güzel bir sürpriz yaptı."

"Çok sevindim. Pekii... Sen ne cevap verdin acaba?" Eylül kıs kıs gülüyordu.

"Tabii ki kabul ettim..."

İki kız sevinç içerisinde gülüştükten sonra Damla "İşten çıktığımda buluşalım mı?" diye sordu. "Detayları o zaman anlatırım."

"Bana uyar. Görüşürüz o zaman..."

Eylül telefonu kapattıktan sonra yüzünde oluşan tebessümle giyinmeye başladı. Damla ve Can adına çok sevinmişti. O kadar güzel ve uyumlu bir çift olmuşlardı ki mutlu olacaklarından fazlasıyla emindi...

Saçını düzelttikten sonra odadan çıktı ve aşağıya inmeye başladı. Bu esnada da Emre'yle olan ilişkilerini düşünüyordu. Emre geleceğe dair birçok söylemde bulunmasına rağmen evlilik lafını hiç ağzına almıyordu. Bebekleri olmasını istediğini dahi belirtmiş ama evleneceklerine dair hiçbir şey söylememişti.

Eylül kafasına takılan düşüncelerle mutfağa doğru yürürken kendisini içten içe huzursuz hissetti. Dalgın bir şekilde mutfağa girip herkesle selamlaştıktan sonra oturup kahvaltısını yapmaya başladı. Fakat kafasına üşüşen düşünceler kendisini rahatsız ediyordu...

"İyi misin Eylül?"

Eylül dalgın gözlerle Ayşegül'e dönerek "İyiyim," dedi. O an Fatma Hanım da lafa girerek "Hasta falan değilsin inşallah?" diye sordu endişeli bir ifadeyle.

"Yok, gerçekten iyiyim ben..."

O esnada telefonu çalmaya başlayınca arayanın Sıla olduğunu gördü...

"Selam Eylül. Ne yapıyorsun tatlım?"

"Kahvaltı yapıyorum. Hayırdır sesin çok neşeli geliyor."

Sıla cıvıl cıvıl bir ses tonuyla "O iş oldu Eylül," dedi.

Eylü bu lafı bir an anlayamayarak "Hangi iş?" diye sordu.

"Anlasana işte, dünkü konuştuğumuz mesele."

"Haaaa, tamam. Neee, oldu mu?"

Eylül bir an sağına baktığında herkesin şaşkın gözlerle kendisini izlediğini gördü. Sesini biraz alçaltarak "Ne kadar sevindim bilemezsin," dedi.

"Ben de öyle ve inan hiç korktuğum gibi olmadı."

Eylül bilmiş bir ifadeyle "E ben sana demedim mi?" diye sordu.

"Evet çok haklıymışsın. Ne kadar mutluyum anlatamam..."

Eylül bir süre daha Sıla'nın bu mutluluğunu paylaştıktan sonra telefonu kapattı ve kahvaltısına geri döndü...

***

Sıla telefonu kapattığında hala gülümsüyordu. O kadar mutluydu ki, kendisini oldukça hafiflemiş ve rahat hissediyordu. Geçirdikleri o muhteşem anlardan sonra kucak kucağa uyumuşlar ve sabah oldukça pozitif uyanmışlardı. Neşeli geçen bir kahvaltının ardından Murat kendisini atölyeye bırakmış ve ardından da holdinge gitmişti...

Öğlene doğru kapısı aniden açılınca kafasını kaldırdı ve her defasında kalbinin yerinden hoplamasına sebep olan adamı gördü. O an duyduğu sözlerle yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu...

"Dünyanın en tatlı, en güzel annesi ne yapıyor acaba?"

Sıla oturduğu yerden kalktıktan sonra Murat'a doğru yürüdü ve kollarını açarak ona kocaman sarıldı.

"Çalışıyor tabii ki..."

İki aşık birbirlerini öptükten sonra Murat, Sıla'nın elini tutarak "Hadi paltonu giy, gidiyoruz" dedi.

"Nereye gidiyoruz?"

Murat, Sıla'nın soru dolu gözlerine yaramaz bir ifadeyle bakarak "Sana bir sürprizim var," dedi.

Sıla bir yandan paltosunu giyerken heyecanla "Sürpriz mi, ne sürprizi?" diye sordu.

"Sürpriz diyorum Sıla. Hadi soru sorma da bir an önce çıkalım..."

Sıla kafasını salladıktan sonra sürprizin ne olabileceğini düşünür bir halde çantasını aldı ve odadan çıktılar...

Yolda giderlerken her ne kadar ağzından laf almaya çalışsa da Murat hiçbir ipucu vermemişti. Yaklaşık yarım saat kadar sonra ağaçlık bir yola girdiklerinde Sıla muzip bir tavırla "Ne o yoksa beni kaçırıyor musun?" diye sordu.

"Evet kaçırıyorum. Kötü emellerime alet edeceğim seni..."

Sıla bu sözlere kahkahalarla güldü ama gerçekten de nereye geldiklerini anlayamıyordu. Yolun sağ ve sol taraflarında çok şık villalar vardı ama yine de nereye gittiklerini kestiremiyordu. On dakika kadar daha gittikten sonra sola saptılar ve iki katlı bir villanın olduğu bir yerde durdular...

"Eveeet geldik..."

Sıla şaşkın şaşkın sağına soluna bakınarak "Burası da neresi?" diye sordu.

"Yeni evimiz Sıla'm..."

Bu sözü duyunca Sıla'nın şaşkınlığı daha da arttı. Duyduklarına inanamaz bir halde Murat'ın yüzüne baktıktan sonra "Nasıl yani?" diye sordu.

"Şöyle anlatayım sevgilim. Bu gördüğün ev, benim sana düğün hediyem..."

Murat, Sıla'nın şaşkın ifadesine gülerek "Hadi inelim de yakından gör," dedi.

Sıla arabadan inerken hem sevinçli hem de şaşkındı. Murat'ın ailesinin yanında geçici olarak kalıyorlardı ve kendi evlerine çıkmayı düşünüyorlardı ama bunun bu kadar kısa süre içinde olacağını hiç düşünmemişti. Kendilerine ait bir evleri ve hayatları olmasını her şeyden çok istiyordu ve karşısında duran manzaraya bakarken deliler gibi mutluydu.

Murat'ın uzattığı elini tuttuktan sonra kalbi pır pır çarpar bir halde evin geniş bahçesine doğru yürümeye başladılar...

Evin çok geniş ama bakımsız görünen bir bahçesi vardı. Bahçede birçok meyve ağacı, çam ağaçları ve daha adını bilmediği bir sürü ağaç vardı.

"İnanamıyorum Murat. Gerçekten de bu ev bizim mi şimdi?"

Murat gururlu bir halde gülümseyerek "Aslında tam olarak senin," dedi. "Dediğim gibi bu ev sana hediyem deniz gözlüm."

Sıla sevinçle Murat'ın boynuna atıldı ve onu öpücüklere boğmaya başladı.

"Çok teşekkür ederim. Çok incesin. Beni çok mutlu ettin. Kendimize ait bir hayatımızın olmasını çok istiyordum."

Murat koltukları kabarır bir halde "Evet inceyimdir," dedi. "Ayrıca gördüğün gibi sürprizlerle dolu bir erkeğim..."

Sıla, Murat'ın kendi kendini övmesine gülerek "Tabii, kesinlikle öylesin," dedi.

İkili eve girdiğinde Sıla'nın inceler gözleri etrafında geziniyordu.

"Evin dekorasyonunu için iyi bir ekip ayarlayalım ve her şeyi seni çok yormayacak şekilde halledelim," dedi Murat.

Evin içinde gezerken daha şimdiden Sıla'nın kafasında fikirler oluşmaya başlamıştı bile. Geniş salonu ve mutfağı gezdikten sonra yukarı kattaki odaları da gezdiler. Ev daha bomboştu ama Sıla'nın içi eve ısınmıştı. Beklenti dolu gözlerle kendisine bakan Murat'a dönerek "Çok beğendim," dedi. Ardından da sevdiği adama kocaman sarıldı.

"Çok, çok, çok teşekkür ederim. Beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin."

"Seni bu şekilde mutlu görebilmek için elimden ne geliyorsa yaparım Sıla'm. Beğenmene çok sevindim..."

İki sevgili bir süre daha evi gezmişler, dekorasyon konusunda fikir yürütmüşlerdi. Tekrar arabaya bindiklerinde Sıla çok uzun zamandır bu kadar mutlu olmadığını hissediyor bu mutluluğun bozulmamasını diliyordu...

***

Eylül kahvaltıdan sonra bir süre bahçede Tarçın ve Duman'la vakit geçirmiş, hava soğuk da olsa güneşin tadını çıkarmıştı. Daha sonra ise bir gün önce başladığı İlahi Komedya'da kaldığı yerden okumaya devam etmişti. Bir süre sonra telefonu çalmaya başlayınca arayanın Emre olduğunu görerek sevinç içerisinde telefonu açtı...

"Merhaba güzelim, ne yapıyorsun?"

Eylül en son konuşmalarından beri neler yaptığını anlatmış, ardından da akşama doğru Damla'yla buluşacağını söylemişti.

"Olmaz Eylül. Damla oraya gelsin, sen bir yere çıkma..."

Eylül, Emre'nin kati bir ses tonuyla söylediği sözlerle neye uğradığını şaşırdı.

"Nasıl? Anlamadım?"

"Tek başına dışarı çıkmana izin veremem. Damla oraya gelsin lütfen."

Eylül duyduğu sözlerle kalp atışlarının hızlanmaya başladığını hissetti.

"Ne demek izin veremem! Ne saçmalıyorsun sen? Hapis miyim ben burada?"

Emre sevdiği kadının yüksek sesle söylediği sözleri duyunca, sakin çıkmasına çalıştığı bir ses tonuyla "Tabii ki hapis değilsin ama şu anda yalnız başına bir yere gitmeni istemiyorum," dedi.

Eylül iyiden iyiye sinirlenmeye başladığını hissediyordu. Hayatta en sevmediği şeylerden biri kısıtlanmaktı ve şu anda Emre tam olarak bunu yapıyordu...

"Neden ama? Çok saçma bir şey bu!"

"Senin için endişeleniyorum çünkü. O adi herif iyice hırslanıp sana daha da fazla zarar verebilir. Anla beni lütfen..."

Eylül içini kaplayan paniğe engel olamayarak bağırmaya başladı.

"Ne yani, bundan sonra tek başıma bir yere gidemeyecek miyim? Hep bu şekilde korku içerisinde mi yaşayacağım?"

Emre daha fazla kendisine hakim olamayarak sinirli bir tonda "Eylül, lütfen biraz mantıklı olmayı dene!" dedi. "Sadece bir süre dikkat etmeni istiyorum senden. Bu işin çaresine bakacağım hemen, merak etme."

"Bana ne! Damla'yla buluşacağım ve sen bunu engelleyemeyeceksin!"

"Eylül! Beni oraya getirme şimdi! Hele bir lafımı çiğne, ben yapacağımı biliyorum!"

Eylül, Emre'nin ani bağırışıyla oturduğu yerde zıplasa da, hemen toparlanarak karşı saldırıya geçti.

"Senden korkmuyorum! Nereye geliyorsan gel!"

Emre yüzüne kapanan telefonla tam anlamıyla çileden çıktı. Yumruğunu öfkeyle masaya geçirdikten sonra hemen kapıdaki güvenlik görevlisini arayarak, ne olursa olsun Eylül'ün dışarı çıkmasına izin vermemesini tembihledi...

Eylül telefonu kapattıktan sonra hırsından ağlamaya başladı. Hayatı boyunca hiç böyle bir engellemeye maruz kalmamıştı. Bu evde resmen hapisti belli ki. Öfkeyle ayağa kalktıktan sonra gözyaşlarını silerek merdivenlere doğru yürümeye başladı.

"Nefret ediyorum!"

Kendi kendine söylenirken zihninin gerilerinde bir ses mantıklı olmasını, Emre'nin aslında iyiliğini düşündüğü için böyle davrandığını söylüyordu ama ne yazık ki o an için mantıklı olamıyordu. Odaya girip üzerindeki kıyafetleri çıkardıktan sonra kot pantolonunu ve bluzunu giydi. Yüzünü yıkayıp makyajını da yaptıktan sonra saçlarını açarak hafifçe kabarttı. Ardından da çantasını alarak aşağı indi. Bahçeye çıkıp arabasına doğru yürürken içindeki mantıklı Eylül yine konuşmaya başladı ama faydasızdı. Öfkeli, asi Eylül her zamanki gibi mantıklı Eylül'e galip geliyordu...

Arabasına bindikten sonra çıkışa geldi ve kornaya bastı. Ama her nedense kapı açılmıyordu. Birkaç defa daha kornaya bassa da kapı yine açılmadı. Bir hışımla aşağıya indikten sonra güvenlik görevlisinin yanına gitti...

"Neden kapıyı açmadığınızı öğrenebilir miyim?"

Güvenlik görevlisi mahcup gözlerle "Kusura bakmayın Eylül Hanım ama Emre Bey'in talimatı," dedi.

Eylül bu sözü duyunca kıpkırmızı oldu. Bir süre donmuş bir halde öylece durduktan sonra kendisine gelerek arkasını döndü ve arabaya doğru yürümeye başladı. Tekrar otoparka döndükten sonra sinirden titrer bir halde eve girdi ve telefona sarıldı. Birkaç defa çaldıktan sonra Emre'nin sert sesini duydu.

"Ne var Eylül?"

"Sen var ya sen, zorbanın tekisin! Ne hakla dışarı çıkmamı yasaklarsın?"

Emre gayet olağan bir tonda "Seni o kadar iyi tanımışım ki," dedi. "Beni dinlemeyeceğini tahmin etmiştim ve tebrik ederim yine yanıltmadın. Şimdi beni daha fazla kızdırma ve azıcık da olsa mantıklı düşünmeyi dene!"

"Nefret ediyorum senden!"

Eylül telefonu kapattıktan sonra tekrar gözyaşlarına boğuldu. Hırsını tam olarak alamamış olmak kendisini deli ediyor, daha da öfkeyle dolmasına sebep oluyordu. Emre'nin bu her şeye hükmeden tavrı kendisini çileden çıkarıyordu.

"Bunun hesabını soracağım sana, göreceksin sen!"

Bir süre daha ağladıktan sonra telefonunu alarak Damla'yı aradı ve durumu anlattı. Damla ise sorun olmadığını, oraya geleceğini söyleyerek telefonu kapatmıştı. Asık bir suratla mutfağa gittikten sonra bir fincan kahve aldı ve tekrar salona döndü. Bir süre kahvesini içtikten sonra müzik CD'lerini karıştırarak kendisini sakinleştirecek bir albüm aradı. Sonrasında Sade'nin albümünü görünce, hiç tereddüt etmeden çıkarıp CD çalara koydu. Sade'nin yumuşak sesiyle söylediği "Smooth Operator" adlı şarkısı başlayınca, bir miktar rahatladığını hissederek tekrar koltuğa oturdu ve gözlerini kapattı...

Ne kadar o şekilde oturdu bilmiyordu ama biraz da olsa rahatlamıştı. Zaten daha sonra da Damla gelmiş ve karşılıklı oturup sohbet etmeye başlamışlardı...

"Ne oldu Eylül? Telefonda sesin o kadar sinirli geliyordu ki. Emre niye böyle bir şey yaptı?"

Eylül olan biten her şeyi anlatırken tekrar öfkeleniyordu.

"...Bir de kapıdaki görevliyi tembihlemiş beyefendi."

Damla anlayışlı bir ifade takınarak "Kızmakta haklısın ama Emre'ye de hak ver," dedi. "Aslan'ın sana yaptıklarını hatırlasana. Daha geçen hafta, bana o adamın sadece arsız arsız konuştuğunu, daha fazlasına cesaret edemeyeceğini söylüyordun. Ama ne oldu, o çok daha fazlasına cesaret etti. Bundan sonra etmeyeceğinin garantisini verebilir misin? Belli ki Emre senin için endişeleniyor."

Eylül her zamanki gibi arkadaşının sözlerinde haklı olduğunun farkındaydı ama kendisini savunma ihtiyacı içerisinde "Fakat bu şekilde de olmaz ki," diye veryansın etti. "Bundan sonra böyle mi olacak benim hayatım? Hep korku içerisinde, arkasını kollar bir halde. Hiç alışık olmadığım bir hayat bu. Baksana şu halime, dışarı bile çıkmama izin yok. Bu tam anlamıyla saçmalık."

"Eylül, lütfen sakin olmayı dene. Daha yeni barıştınız ve senin şu haline bakınca endişelenmeden edemiyorum."

Eylül bir süre derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Ardından da mahcup gözlerle arkadaşına bakarak "Çok özür dilerim Damla," dedi. "Hep bizim sorunlarımızla ilgili konuşuyoruz. Oysa bugün sizin mutlu haberinizi kutlayacaktık. Hadi bu can sıkıcı konuları bir kenara bırakalım da dün gece neler oldu, ayrıntısıyla anlat bana..."

Damla bu sözleri duyunca hemen sevinçli bir havaya girerek neler olduğunu anlatmaya başladı...

"Aslında dün akşam her zamanki gibi yemeğe gidiyoruz diye düşünmüştüm ama mekana girdiğimizde içeride kimsenin olmadığını görerek şaşırdım. Meğer Can dün gece için mekanı kapatmış. Görsen böyle içeride loş bir ışık ve hafif bir müzik. Tabi ben yine bir şey anlamadım. Neyse işte, sonra oturduk baş başa yemeğimizi yedik. Ardından duygusal bir konuşma ve tabi ki teklif..."

Damla parmağındaki yüzüğü gösterdikten sonra iki kız sevinçle birbirlerine sarıldılar.

"Tebrik ederim birtanem. En baştan beri söylediğim gibi birbirinize o kadar yakışıyorsunuz ki. Umarım çok mutlu olursunuz..."

Damla teşekkür ettikten sonra ciddi bir tavırla " Kafamı kurcalayan tek bir şey var, o da Can'ın annesi," dedi.

Eylül kaşlarını kaldırarak "Davranışları hala ilk günkü gibi mi?" diye sordu.

Damla kafasını sallayarak üzgün gözlerle "Ne yazık ki," dedi. "Hatta ilk günden bile daha kötü. Kadın sanki beni kıskanıyor gibi geliyor bana. Sürekli böyle bir süzmeler, laf sokmalar. Anlayamıyorum Eylül."

İki kız bir süre birbirlerine baktıktan sonra Damla " Geçen gün bana ne dedi biliyor musun?" dedi. "Efendim ben çok sade giyiniyormuşum. Biraz daha süslü püslü olmalı, makyajımı da koyulaştırmalıymışım. Çünkü bu makyajla yüzüm ölü gibi görünüyormuş."

Eylül hayret içerisinde gözlerini açarak "Aynen böyle mi söyledi?" diye sordu.

"Evet canım aynen böyle söyledi. Ne kadar bozulduğumu anlatamam."

"Peki sen ne cevap verdin?"

"Süslü giyinmekten hoşlanmadığımı, makyajımı da bu şekilde sevdiğimi söyledim. Sen olsan ne söylerdin?"

Eylül bir süre düşündükten sonra "Bilmiyorum," dedi. "Ama ben de aynen senin gibi çok bozulurdum galiba..."

İki kız bir süre daha sohbet etmişler ardından Damla eve gitmek üzere kalkmıştı. Eylül arkadaşını yolcu ettikten sonra tekrar salona girdi ve bacaklarına sürtünen Duman'ı kucağına alarak sevmeye başladı. Bir süre sonra ise Emre gelmişti...

"İyi akşamlar Eylül..."

Eylül, Emre'nin ciddi bir yüz ifadesiyle söylediği sözü duyunca bir hışımla oturduğu yerden kalktı ve sevdiği adamın karşısına dikildi.

"Ne hakla beni bu eve hapsedersin? Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"

Emre, Eylül'ün çakmak çakmak olmuş gözlerine bakarak "Sadece seni korumaya çalışıyorum," dedi. "Ama tabii senin bunu anlamanı beklemiyorum."

Eylül, karşısındaki adamın umursamaz ifadesini görerek daha da çok öfkelendi ve bağırmaya başladı...

"Beni eve hapsederek mi korumaya çalışıyorsun? Ben bu şekilde yaşayamam. Yarın hemen evime döneceğim."

Eylül lafını bitirdikten sonra, Emre'nin kararmış gözlerine aldırmadan merdivenlere yöneldi.

"Lütfen buraya gel Eylül!"

Eylül bu sözü duymazlıktan gelerek merdivenleri çıktı ve yatak odasına girdi. İçeri tam girmişti ki öfkeyle odaya dalan ve kapıyı kırarcasına kapatan Emre'yi gördü.

"Hiçbir yere gidemezsin, anladın mı! Aslan'ın sana ne yaptığını görmedin mi? Emin ol daha da beterini yapmak için harekete geçecektir! Bunu mu istiyorsun?"

Eylül korku dolu gözlerle kafasını salladıktan sonra "Hayır tabi ki," dedi. "Ama bu şekilde de korku içerisinde yaşayamam. Ben böyle bir hayata, bu şekilde kısıtlamalara alışık değilim."

Emre, Eylül'ün yanına gelerek "Merak etme, senin için bir koruma ayarlayacağım," dedi. "Yanında ben olamadığım zamanlarda o olacak. Dilediğin yere gider, ne istiyorsan yaparsın."

Eylül bu sözlerle iyice şaşkınlaşarak, "Ne yani sürekli korumayla mı gezeceğim?" diye sordu. Daha sonra da çaresizce yatağa oturup "Hayır istemiyorum!" diye bağırdı.

Emre Eylül'ün tavırlarıyla git gide gerildiğini hissediyor, derdini nasıl anlatacağını bilemiyordu...

"Seni hiç anlayamıyorum. Bir insan yaşadıklarından hiç mi ders almaz? O gün o odada çok daha kötü şeyler de olabilirdi. Bunları hiç düşünüyor musun? O adam sana bir daha dokunursa cidden onu öldürürüm Eylül! Eğer amacın beni katil etmekse, bu inadına devam et..."

Emre lafını bitirdikten sonra arkasını döndü ve kapıya doğru yürümeye başladı. Biraz daha Eylül'le münakaşa ederse, kızın kalbini çok kötü kıracaktı. Odadan çıkmadan önce bir an durdu ve sert bir tonda "Yemeğe gel!" dedi.

"Gelmeyeceğim işte!"

Emre arkasını dönüp kızgın bir şekilde Eylül'ün isyankar gözlerine baktıktan sonra "İyi, sen bilirsin!" dedi. Ardından da kapıyı sertçe kapatarak çıktı...

Kapı kapandıktan sonra Eylül hırsını alamamış bir halde yumruğunu yatağa geçirdi. Şimdi bir de başına koruma çıkmıştı. Bezgin bir şekilde sırt üstü yatağa uzandıktan sonra düşünmeye başladı. Gerçekten de Aslan daha fazlasına cesaret edebilir miydi acaba? O an adamın gözlerindeki arzu dolu ifadeyi hatırlayınca korkuyla ürperdi. Her şey o lanet olası, sapık herif yüzündendi. Artık özgürce hareket edemeyecek, sürekli peşinde gezen bir korumayla yaşayacaktı...

Bu düşünceyle yüzünü buruşturarak yataktan kalktı ve içinde hissettiği rahatsızlıkla üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya başladı. Geceliğini giydikten sonra tabletini alarak yatağa uzandı ve bir süre internette dolaştı. Bir saatten fazla bir süre sonra karnındaki guruldamaları hissedince tableti kapattı ve aşağıya inmek üzere odadan çıktı. Emre'nin çalışma odasının önünden geçerken kapının aralık olduğunu ve içerideki loş ışığı gördü. Yalın ayak merdivenlerden indikten sonra mutfağa girdi ve yiyecek bir şeyler bakındı. Bir an sonra tezgâhın üzerinde duran ve oldukça lezzetli görünen börekleri görünce, dolaptan tabak alarak böreklerden koydu. Yüksek taburelerden birine oturduktan sonra iştahla yemeye başladı. Karnını iyice doyurduktan sonra tekrar odaya çıktı. Dişlerini fırçalayıp yatağa girdiğinde, bir an içini tarifi imkânsız bir hüzün kapladı. Sevdiği adam yanında yoktu ve onsuz uyuyacak olmak kendisini kötü hissetmesine sebep oluyordu. Bugün gerçekten de Emre'ye çok sinirlenmişti ama mantıklı düşündüğünde her ne kadar kabul etmek istemese de birçok yönden adamın haklı olduğunun farkındaydı. Bir süre sonra Emre'nin sabahki telaşlı hallerini hatırlayınca vicdanının hiç susmayan sesi kendisini rahatsız etmeye başladı. Yatakta bir süre sağa sola döndükten sonra daha fazla dayanamayacağını hissederek kalktı ve odadan çıkarak çalışma odasına yöneldi...

Odanın önüne geldiğinde kapıyı yavaşça çaldı ve hemen sonrasında hafifçe aralayarak "Gelebilir miyim?" diye sordu.

Emre masasının önünde oturmuş büyükçe bir kitabı okuyordu. Kafasını kaldırıp şefkat dolu gözlerle Eylül'e bakmış ve kafasını olumlu anlamda sallamıştı.

Eylül masum bir ifadeyle odaya girdikten sonra hiçbir şey söylemeden Emre'nin yanına gitti ve adamın kucağına oturdu. Emre onun bu isteğini anlamış ve kollarını çoktan kocaman açmıştı bile. Sevdiği adamın boynuna sokulduktan sonra kokusunu derin derin içine çekti. Emre ise belini sıkıca sarmış bir halde bacağını okşuyordu.

"Özür dilerim. Bugün biraz... Fazla tepki gösterdim galiba."

Emre, Eylül'ün alnına tatlı bir öpücük kondurarak "Seni kırdıysam ben de özür dilerim," dedi. "Ama sana zarar gelecek diye çok korkuyorum. O gün kapıyı açtığımda seni o halde gördüm ya, öleceğimi sandım. Sen benim kıymetlimsin, kılına zarar gelse mahvolurum. O yüzden lütfen beni anla ve bana hak ver."

Eylül kafasını salladıktan sonra "Tamam, hak veriyorum," dedi. "Ama lütfen bir daha bugünkü gibi kısıtlama beni. Ayrıca bana karşı çok buyurgan davranıyorsun ve bu beni daha da asileştiriyor. Lütfen yapma bunu."

"Tamam sevgilim, yapmam..."

Emre bir süre daha Eylül'ü sevdikten sonra "Yatağımıza gidelim mi?" diye sordu.

Eylül'ün uysal bir şekilde kafasını salladığını görünce memnun bir şekilde gülümseyerek sevdiği kadını kucağına aldı ve odadan çıktı...

Yatak odasına girdiklerinde kucağındaki kızı yatağa bıraktıktan sonra üzerindeki kıyafetlerini çıkardı ve sadece boxerıyla kaldı. Ardından Eylül'ün yanına uzanarak onu göğsüne doğru çekti. Eylül her ne kadar ona gün boyu sinir harbi yaşatmış olsa da şu anda tüm yaşananları unutmuştu bile. Kollarındaki güzelliğin üzerindeki etkisi inanılmazdı. Bir an sinirden deliye dönmesine sebep olurken, bir an sonra kalbinin yumuşacık olmasını sağlıyordu. Aslında kendisinde de suç vardı. Eylül sinirliyken biraz daha yumuşak tavırlar sergileyebilse, belki de kızın o başkaldıran yanı hiç ortaya çıkmayacaktı. Ama kendisi de çabuk sinirlenen bir insandı ve Eylül'ün sergilediği tavırlar karşısında sakin kalamıyor, dolasıyla işler iyice çığırından çıkıyordu. Uysal bir kedi gibi boynuna sokulmuş olan kadınının kokusunu içine çektikten sonra göz ucuyla ne yaptığına baktı ama o çoktan uyumuştu bile. Kendi kendine gülümsedikten sonra ışıkları kapattı ve Eylül'ü daha da sıkı sardı. Ne olursa olsun yarın ilk işi Eylül için güvenilir bir koruma tutmak olacaktı. Bir daha onun zarar görmesine asla izin veremezdi...

***

Emre ertesi gün şirkete geldiğinde ilk iş olarak İstanbul'un tanınmış güvenlik şirketlerinden biriyle görüşmüştü. Alanında uzman bir özel koruma tutmak istediğini belirtmiş ve öğlene kadar şirkete yollamalarını istemişti. Kendisini bir miktar rahatlamış hissediyordu çünkü Eylül her ne kadar hala suratını asıyor olsa da bu koruma fikrini kabul etmişti.

Bir an sonra kapısı açılınca, oldukça neşeli bir halde içeriye giren Can'ı gördü...

"Günaydın dostum. Bakıyorum da yine düşünceler içerisindesin."

Emre "Bakıyorum sen de çok neşelisin," dedi alaycı bir gülüşle. "Tabi ne de olsa evlenme teklifini yaptın, rahatladın değil mi?"

Can, Emre'nin karşısına otururken aynı alaycılıkla "Sen de yap sen de rahatla," dedi. "Ama gördüğüm kadarıyla senin hiç niyetin yok böyle işlere. İyi valla buna rağmen Eylül seninle aynı evde oturuyor. Ben olsam evlenmeden olmaz derdim."

Emre, Can'ın kahkahalar içerisinde söylediği sözler üzerine adama dik dik bakarak, "Sabah sabah asabımı bozma istersen," dedi. "Biliyorsun o berbat olayın yaşandığı gece teklif edecektim ama olanları gördün. Tabi ki yeniden edeceğim, hatta aklıma bazı değişik fikirler geliyor ama emin değilim."

Can merakla kaşlarını kaldırarak "Neymiş onlar söylesene," dedi.

"Biliyorsun iki hafta sonra Londra'daki yazılım fuarına katılacağız. Eylül'ün de mutlaka o fuara katılmasını istiyorum. Mesleki gelişimi açısından çok iyi olur. Orada hoş bir sürpriz yapmak geçiyor aklımdan ama yine de bilemiyorum."

Can kıkırdayarak "Vaaay, yoksa London Eye'ın tepesinde mi teklif edeceksin?" diye sordu.

"Off saçmalama Can. Aklımda başka şeyler var. Ama dediğim gibi tam olarak kesinleştirmedim."

Can masanın üzerindeki kalemlerle oynarken bir an sonra "Peki Eylül'den Londra için gerekli belgeleri aldın mı?" diye sordu.

Emre bu soru üzerine kafasını sallayarak "Evet bir kısmını aldım," dedi.

Bir süre Londra'daki fuar ve katılacak çalışanlarla ilgili konuştuktan sonra Can ciddileşerek "Koruma işini ne yaptın?" diye sordu.

"Sabah ilk işim o meseleyi halletmekti zaten. Öğlene doğru en iyi çalışanlarını gönderecekler."

"İyi bari. Bundan sonra kafan rahat eder. Eylül de en azından yanında olamadığın zamanlar güvende olur."

Emre kafasını sallayarak "Kesinlikle," dedi. "Biliyorsun dün sabah Melisa'nın yanına gittiğimde ağlaya ağlaya her şeyi itiraf etti. Tüm bu oyunu en ince detayına kadar Aslan'ın organize ettiğini zaten biliyoruz ama bu kadar ileri gideceğini ben bile tahmin etmiyordum. Evet adli merciler karşısında hesaplaşacağız ama yine de o ite güvenmiyorum. Her şeyi yapabilir. Kendisi bizzat yapmasa bile başka yollarla yine Eylül'e zarar verebilir."

"Ne diyeyim, yerden göğe kadar haklısın. Peki sence Melisa yakandan düştü mü gerçekten? Sonuçta bana göre o da tehlikeli biri. Baksana Aslan'la işbirliği yapacak kadar kafayı sana takmış."

Emre bir gün önce yaşananları kısa bir an düşündükten sonra "Bence artık pes etti," dedi. "Dün karşısında beni görünce öyle bir korku yaşadı ki, bundan sonra kolay kolay böyle bir şeye cesaret edebileceğini sanmıyorum."

"Ben yine de çok dikkatli olmanı tavsiye ederim. Melisa'ya karşı her zaman tetikte ol."

Emre "Tamam," dedikten sonra "Hadi kapatalım bu can sıkıcı konuları," dedi. "Öğlene doğru gel de, şu korumaya birlikte bakalım olur mu?"

Can yerinden kalkarken kafasını sallayarak "Tamam gelirim," dedi. "Bu arada Eylül gelecek hafta başladığında yine benimle çalışacak değil mi?"

"Tabii ki. Başka kiminle çalışabilir ki?"

Can muzipçe gülümseyerek "Ne bileyim, sonuçta Serkan ya da Doğukan'la da çalışmasını isteyebilirsin diye düşünmüştüm," dedi. Emre'nin tek kaşı yukarı kalkmış, dik dik kendisine baktığını görünce ise kahkahalar içerisinde odadan çıktı.

Can çıktıktan sonra Emre yeniden önündeki işlere gömüldü. Öğlene doğru arkadaşı tekrar geldiğinde saatin farkında bile değildi...

"Daha gelmedi mi sayın korumamız?"

Emre önündeki kağıtlardan kafasını kaldırmadan "Hayır," dedi. "Ama her an gelebilir. Gel otur sen. Hem şu belgelere birlikte baksak iyi olur..."

Can oturduktan sonra bir süre birlikte çalıştılar. Çalışmalarını bölen telefonun sesi oldu...

"Efendim Canan Hanım."

"Emre Bey, beklediğiniz beyefendi geldi."

"Tamam, hemen içeri alın."

Emre telefonu kapattıktan sonra "Koruma görevlisi gelmiş," dedi. Tam bu esnada kapı açılıp koruma görevlisi içeri girince, iki adam şaşkınlık içinde karşılarında duran oldukça yapılı ve yakışıklı adama bakmaya başladılar. Koruma görevlisi 1.90 'ı aşkın boyda, oldukça iri yapılı, kumral saçlı ve en fazla 25-26 yaşlarında genç bir adamdı. Karşısında duran bu fazlasıyla dikkat çekici adamı görünce Emre'nin suratı aniden asılıverdi. Can ise Emre'nin halini gördükçe içten içe gülmeden edemiyordu.

"İyi günler. Ben Yiğit Demir. VIP Security'den geliyorum..."

Emre ve Can karşılarındaki bu yakışıklı adamla tokalaştıktan sonra hep birlikte oturdular. Emre, Can'ın muzip bir ifadeyle bakan gözlerine ters ters baktıktan sonra "Hoş geldiniz Yigit Bey," dedi. "Açıkçası ben daha yaşlı birisini bekliyordum. Şaşırdığımı itiraf etmeliyim."

Yiğit kendinden emin bir şekilde gülümsedikten sonra elindeki CV'sini uzatarak "Eminim CV'me göz atmak istersiniz," dedi. "Tahmin ediyorum ki kafanızdaki şüpheler dağılacaktır."

Emre karşısındaki adamın kendini beğenen hallerini görünce daha da sinirlenerek ters bir tavırla CV'yi aldı ve incelemeye başladı. Gerçekten de adamın kendinden emin olması için haklı sebepleri vardı. Birçok dövüş sanatında usta olmasının yanı sıra tanınmış kişilere korumalık yapmıştı ve referansları oldukça iyiydi. Emre her ne kadar CV'sini tatmin edici bulsa da, bu adamın Eylül'ün yanında olması fikrine sıcak bakamıyordu. Kendi kendine itiraf etmek istemese de böylesine genç ve yakışıklı bir adamın, sevdiği kadınla yan yana gezecek olması içinin saf bir kıskançlıkla dolmasına sebep oluyordu.

"Nasıl buldunuz?"

Emre elindeki CV'yi Can'a uzatırken "Gayet tatmin edici," dedi. Karşısındaki adamı reddetmek için bir bahane üretmeye çalışıyordu ama her şey o kadar mükemmel görünüyordu ki bir sebep bulamıyordu.

Ne yapacağını düşünürken o esnada telefonu çalmaya başlayınca, arayanın Eylül olduğunu gördü...

"Merhaba hayatım. Nasılsın? Ne yapıyorsun?"

Emre derin bir sohbete başlamış olan Can ve Yiğit'e bakarak "İyiyim güzelim, çalışıyorum," dedi. "Sen ne yapıyorsun?"

Eylül sıkkın bir ses tonuyla "Çok sıkıldım," dedi. "Kaç gündür evdeyim ve boğulduğumu hissediyorum. Duvarlar üzerime üzerime geliyor sanki. Dışarı çıkmak istiyorum artık. Daha ne kadar sürecek bu eziyet?"

Emre sevdiği kadının ses tonundan ne kadar sıkılmış olduğunu anlayabiliyordu ve bu duruma üzülmeden edemiyordu. Bir an karşısındaki Hollywood yıldızlarını andıran adama kötü kötü baktıktan sonra "Biraz daha sabretmeni istesem," dedi ama o an Eylül'ün ağlamaklı sesini duydu.

"Hayır, artık sabredemeyeceğim. Lütfen, bak gerçekten çok dikkatli olacağım, hiçbir şey olmayacak..."

Emre kendini iki arada bir derede kalmış hissediyordu. Eylül'ü bu şekilde eve hapsediyor olmak canını sıkıyordu ama bu adamın onun yanında olacağını düşününce de içini kavuran kıskançlık duygusuna engel olamıyordu.

Bir süre daha Eylül'ü ikna etmeye çalışsa da en sonunda pes ederek "Peki o zaman şöyle yapalım," dedi. "Seni alayım, birlikte öğle yemeğine gider sonrasında da nereye gitmek istiyorsan gideriz. Ardından da seni eve bırakırım, ne dersin?"

"Ama sabah giderken bugün çok işin olduğunu, hatta akşam biraz gecikebileceğini söylemiştin. Nasıl olacak o söylediğin?"

Emre bu sözler üzerine sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Gerçekten de akşama kadar yetiştirmesi gereken işleri vardı ve hiç vakti yoktu. Karşısında oturan adamın yakışıklı yüzüne tekrar baktıktan sonra "Merak etme, sorun olmaz," dedi. O an Eylül'ün neşeyle cıvıldayan sesini duyunca gülümseyerek "Birazdan çıkarım, sen de hemen hazırlan," dedi.

Telefonu kapattıktan sonra kendisine bakmakta olan Can ve Yiğit'e dönerek "Evet Yiğit Bey, geldiğiniz için çok teşekkür ederim," dedi. "CV'niz bizde kalsın, en kısa zamanda size döneceğiz."

Hep birlikte ayağa kalkıp tokalaştıktan sonra Yiğit odadan çıkmıştı. Emre tekrar yerine oturduktan sonra kendi kendine söylenmeye başladı.

"Şuna bak, adam sanki güvenlik şirketinden değil de mankenlik ajansından geliyor."

Can arkadaşının bozuk ifadesine kahkahalarla gülerek "İnanamıyorum sana Emre," dedi. "Adamın muhteşem bir CV'si vardı ve sen bunu bile bile onu reddettin."

Emre "Adamı görmedin herhalde," dedi terslenerek. "Artist mi yoksa koruma görevlisi mi anlayamadım doğrusu. Eylül'ü böyle bir tiple baş başa bırakır mıyım hiç?"

Can kahkahalarını daha da arttırarak "Gerçekten mantıklı düşünemiyorsun," dedi. "Böyle yaşlı, göbekli bir amca bekliyordun galiba ama sana şunu söyleyeyim gelecek olan bir başkası da aynen böyle olacak. Hem sen Eylül'e güvenmiyor musun?"

Emre, Can'ın sorduğu soruyla sinirlenerek "Ne biçim konuşuyorsun sen!" dedi. "Tabii ki Eylül'e güveniyorum. Ama..." Bakışlarını kaçırdı. "Yani, şey bu adam fazla yakışıklı ve üstelik çok genç."

"Eee ne olmuş yani?"

"Yani... Of Can ne demek istediğimi anlıyorsun. Gelme üzerime!"

Can oturduğu yerden kalktıktan sonra "Mantıklı ol Emre," dedi. "Hadi bugün neyse ama her dakika Eylül'ün yanında olabilecek misin? Eylül burada çalışsa bile sen ondan bayağı bir geç çıkıyorsun. Biliyorsun ki iş çıkışlarında kimi zaman Damla'yla, Sıla'yla ya da bazen tek başına vakit geçiriyor. Sen her dakika onun peşinde dolanabilecek misin? En azından ortalık duruluncaya kadar koruma tutman gerekecek."

Emre ayağa kalkıp ceketini giyerken, "Koruma tutmayacağım demiyorum zaten," dedi sıkkın bir soluk vererek. "Ama eminim ki daha normal birini bulabilirim."

Can anlamlı anlamlı gülümseyerek, "Yani daha az yakışıklı birini, değil mi?" diye sordu. "İşte ben buna kıskançlık derim..."

Emre odadan çıkarken parmağını tehditkâr bir tarzda sallayarak "Çok konuşma Can!" dedi. "Sen kendine bak önce..."

Can, Emre'nin arkasından bakarken hala gülüyordu. Yılların sert erkeği, aşkın pençesine düşünce ne hale gelmişti...

beasloove...

-----oo------

Emre koruma görevlisi Yiğit'i görünce :)

Yeni bölümde görüşmek üzere :*

Continue Reading

You'll Also Like

548K 4.8K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
Haz By 🍀

Romance

99.7K 1.1K 13
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
1.1M 47.7K 59
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
518K 21.1K 42
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...