İMTİHAN

By kaleminun

94.6K 6.1K 734

Başlangıç : 28 Mayıs 2017 Bitiş : 12 Eylül 2017 More

GİRİŞ
1. Bölüm : "Zelzele"
2. Bölüm : "Tevekkül"
3. Bölüm : "İfk"
4. Bölüm : "Fesabruncemîl"
5. Bölüm : "Muamma"
6. Bölüm : "Umman"
7. Bölüm : "Ferya"
8. Bölüm : "Elem"
9. Bölüm : "Fe eyne tezhebûn"
10. Bölüm : "Heyhat"
11. Bölüm : "Kıyam"
12. Bölüm : "Mümtehine"
14. Bölüm : "Vuslat"
15. Bölüm : "Tezat"
16. Bölüm : "Özgürlük"
17. Bölüm : "Bayram"
18. Bölüm : "Esfele Safilîn"
19. Bölüm : "Müjde"
20. Bölüm : "Celadet"
21. Bölüm : "Ensar ve Lina"
22. Bölüm : "Nasip"
23. Bölüm : "Elif Aksa"
24. Bölüm : "Veda"

13. Bölüm : "Kapı"

2.7K 198 37
By kaleminun

"And olsun ki; biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!"

Bakara Suresi, 155. Ayet

Hayat bir deniz gibidir.

Dalgalar gibi hızla ve sürekli getirdikleri, ve yine dalgalar gibi hızla ve sürekli götürdükleri vardır.

Bazen döver seni, bir dalganın çarptığı kayayı dövdüğü gibi. Bazen usulca okşar başını, Akdeniz akşamları gibi.

Her halükâr da, gelir ve gider. İyisi ile, kötüsü ile.

Gidecekti bu günlerde, inanıyordu Erva. Tamdı buna inancı. Zaten aksi olsa, asla dayanamazdı.

Kucağında iç çekişlerle uyuyan kızını yatağına yatırdı. Küçükkende böyle idi; eğer çok ağlarsa, ardından derin ve uzun bir uykuya dalardı. Sanki böyle ağlamak, yorucu bir işti onun için.

"Seviyorum sizi, hem de anlayamayacağınız kadar çok. Ama bazen birşeyler elimizde olmaz, mecbur yapmak zorunda kalırız. Seni kardeşinden ayırmak, en son isteyeceğim bir durum bile değildi. Ama oldu. Yine de özür dilerim. Çok ama çok özür dilerim. Daha dikkatli bir anne olabilir ve çocuklarımı karıştırmayabilirdim. Bilmiyorum, sizin karşınızda kendimi suçlu hissediyorum. Sana herşey güzel olacak sözü de veremiyorum, ama sizi her zaman seveceğim ve ömrüm yettiğince yanınızda olma çabasında olacağım. İnşallah."

Islak yüzüyle, kızının gözyaşları kurumuş yüzünden son bir kez daha öptü ve ayrıldı yanından. Yasir daha küçük olduğu için, daha çabuk unutabilirdi birşeyleri...Hatta belki de bugünleri hiç hatırlamayacaktı. Ama Sümeyye hiç unutmayabilirdi. Ve Erva bilemiyordu, unutmasını mı dilerdi yoksa unutmamasını mı?

Oturma odasına gittiğinde gördü ki; Yasir, çoktan susmuş ve Naciye Hanım'la oyun kurmuştu. Öyle gülüp eğleniyor gibi görünmese de, ağlamıyordu.

"Oğlum?"

Annesinin sesini duyan Yasir hemen kalktı babannesinin kucağından ve annesine koştu. Bacaklarına sarıldı sımsıkı.

"Ablam iyi mi anne?"

Çocuk olmak saflıktı. Hele o yaşlarda kardeş olmak, kendinden önce kardeşini düşünmekti.

"İyi, daha da iyi olacak inşallah. Sen nasılsın?"

Kucağına alırken cevaplamıştı oğlunu. Bastı bağrına sıkıca. O da bunu beklermiş gibi, doladı kollarını boynuna.

"Ablama üzüldüm, neden o kadar ağladı anne? Neden öyle dedi? Sizi bırakıp hiçbir yere gitmem ki ben?"

Daha az önce dinmiş olan gözyaşları, zorladı göz pınarlarını ve özgürlük ilan ettiler. Usul usul aktılar, attılar kendilerini biriktikleri yerden. Yasir'in kafasına kondular, Erva'dan Yasir için bir parça oldular. Yerleşmek istediler saç diplerine ve silinmesin acılı bir annenin göz yaşları, hep seveceği oğlunun kafasından. Unutmasın böylece, onu uzaklarda seven bir annesi daha olduğunu.

"Gitmek istemezsin biliyorum, ben de gitmeni istemem hiç. Ama bazen istemediğimiz şeyleri yaparız. Sonra alışırız ama, ve istemediğimiz şeyin daha iyi ve doğru olduğunu anlarız. İnşallah bu da böyle olacak."

Anlamadı Yasir. Erva'da anlamasını beklemedi. Ama anlatmış olmalıydı ki, içinde bir pişmanlık kalmasın. Olur da unutmazsa bugünleri, anlattıklarıyla hatırlansın.

Naciye Hanım'da ağlıyordu oturduğu yerden gelini ve torunu bildiği, öyle sevdiği çocuğa. Erva daha fazla ayakta duramadı ve kayınvalidesinin yanına oturdu. Yasir'e birşeyleri anlayabileceği şekillerde anlatmalıydı. Bu sefer yalnız olmakta istemiyordu. Kaldırdı kafasını bağrından Yasir'in, ve göz teması kurdu. Diliyle anlatamadıklarını, gözlerinden anlasın istedi.

"Şimdi, ben senin annenim ya hani? İşte benim gibi bir tane daha annen varmış. Bizde yeni öğrendik, ve bu çok güzel birşey. İki tane annen olması yani. Onuda görmek istersin değil mi?"

"Ben senden başka anne istemiyorum. Neden 2 tane annem var ki? Kim dedi size bunu? Bence yalan söylüyor."

Artık ağlayamazdı, şuan değil. Şuan bir anne olarak çocuğuna yardımcı olması gerekti.

"Yalan değil, gerçek bu. Ve sandığın kadar da kötü birşey değil. Bir gidip tanışalım, sende çok seveceksin onları eminim. Sonuçta annen, baban ve kardeşlerin onlar."

"Ya siz? Siz neyimsiniz o zaman?"

"Biz, bizde bir nevi anne ve babanız. Sümeyye'de ablan. Ama tam değil. Bunu büyüyünce anlayabilirsin ancak. Ama bizlerde yabancı değiliz senin için tabiki."

"Bırakacak mısın beni? Kötü bir çocuk muyum ben?"

Çekti bağrına tekrar ve öpücüklere boğdu her yanını.

"O nasıl söz? Sen her annenin Allah'tan isteyebileceği bir çocuksun. Ve hayır, şimdi sadece tanışacağız. Sonra tekrar evimize geleceğiz. Anlaştık mı?"

Bir gün tamamen ayrılacaklarını şimdi söyleyemezdi. Herşey yavaş yavaş ilerlemeliydi, karşısındaki 3 yaşında bir çocuktu nihayetinde. Bazen bazı çocuklar, yaşıtlarından olgun oluyordu ve anneler onların çocuk olduklarını unutuyordu.

"Anlaştık."

Gönüllü olmasa da, anlaşmışlardı ve Erva memnundu bundan. Çünkü onu habersiz ya da zorla, o insanların karşısına çıkarmak istemiyordu. Sonucu kötü de olsa, anlamayacakta olsa, bilmeliydi.

"Siz anlaştığınıza göre, Yasir'de uyusun artık annesi değil mi,ablası gibi?"

Varlığını unuttuğu kayınvalidesi olaya müdahil olmuştu sonunda. O da ne yapacağını şaşırdığından ve yanlış bir müdahale de bulunmamak için karışmıyordu genel olarak bu meseleye, biliyordu. Ama yine de insan, akıl versin istiyordu. Belki de; eğer yanlış sonuçlar doğurursa, suçlayacak biri. Kafasıyla onayladı kayınvalidesini ve zaten çoktan kafasını omzuna yaslamış olan oğluyla kalktı koltuktan.

Güzelce çıkardı üzerini, pijamalarını giydirdi ve yatırdı. Şefkatle sevdi saçlarını. Çoktan uyku moduna geçmişti Yasir ve mayışmıştı annesinin saçlarını okşamasıyla da. Tam çekecekti ki elini, sesini duydu oğlunun.

"Beni sakın bırakma tamam mı, anne?"

Bir mırıltı, bu kadar yankı yapabilirdi insanın kalbinde ve beyninde. Oysa Yasir kendi dahi farkında değildi söylediğinin. Oysa Erva zar zor işitmişti dilinden çıkanları. Ama duymuştu ve kahrolmuştu. Ne yapacaktı? Nasıl yapacaktı? Yine sorular beyninde çalkalandı. O da ayrılamazdı ki Yasir'den. Kendi kalbinin ve aklının kaldıramadığını, onun minik kalbinin kaldırmasını nasıl bekleyecekti?

Bir de, aile bildiğinden ayrılma sorunu yaşayan öz oğlu da olacaktı. Hangi birini, kim, nasıl toparlayacaktı?

Omuzları çökmüş bir şekilde, gitti tekrar oturma odasına. Koca bir dünya, omuzlarındaymış gibi hissediyordu. Başkasına akıl vermek, yardım etmek kolaydı da, insan kendine söz geçiremiyordu. Zaten hiçbir terzi, kendi söküğünü dikemezdi. Yamalı olurdu kıyafetleri, ya da delik. İşte Erva'da öyleydi şuan. Kalbi yamalı, aklı delik.

"Gel, benim imtihanı zor kızım."

İhtiyacı olan çağrıya kulak verdi ve attı kendisini anne bildiği kadının kollarına.

"Bana güzel birşeyler söyle anne. Beni kandır, beni inandır; herşeyin düzeleceğine. Yasir zarar görmeyecek de, Sümeyye zarar görmeyecek. Yusuf Mirza zarar görmeyecek. Herşey güzel olacak ve herkes mutlu olacak de. Lütfen, lütfen anne bana güzel birşeyler söyle."

"Söyleyemem. Dediklerinin aksi olacak büyük ihtimalle. Ama sana, zaten bu dünyanın bilhassa Müslümanlar için güzel bir yer olmadığını hatırlatabilirim. Sürekli bir imtihan içinde olduğumuzu, karşılığında ebedî cenneti kazanacağımızı. Cennette ise, hiç mahzun olmayacağımızı. Sana sadece sabrı tavsiye edebilirim, güzel kızım."

"Bütün bunları biliyorum, hatta bütün bunları başkalarına da bildiriyorum. Ama çok zorlanıyorum yine de. Evlatlarımın göz yaşlarında boğuluyorum. Her sorularında kahroluyorum."

Bunlara diyecek birşeyi yoktu Naciye Hanımın. Nihayetinde Erva, bir insan ve anneydi. Normaldi zorlanması, yıpranması. İsyana düşmediği ve sevk etmediği sürece bu haller onu, normal ve olağandı.

Erva telefonunun sesiyle toparladı kendini ve arayan belki Handan'dır diye koştu telefonunun olduğu yere. Ve tahmini doğruydu, arayan Handan'dı. Bekletmeden açtı.

"Selamünaleyküm, belli mi oldu gün?"

"Aleykümselam, iyiyim Erva'cığım, sorduğun için teşekkürler."

"Kusuruma bakma ya, en son konuşmamızdan sonra pek iyi birgün geçirmiyorum ve iyi haberlere ihtiyacım var."

"Biliyorum canım, takılıyorum sadece. Aile ilginç bir şekilde erken karar verdiler güne. 2 gün sonraya karar vermişler. Bende vakit kaybetmeden aradım seni. Malum yol hazırlığı falan."

"2 gün sonra mı? Daha göreceğime hazır etmemişken kendimi de Yasir'i de. Neyse olsun, çok şükür. Hazırlanırız. Hem maddi hem manevi. Ahmet'e haber vermedim daha ona da haber vereyim."

"Tamam canım, bende sizinle geleceğim zaten. Görüşürüz inşallah."

"İnşallah canım, herşey için çok sağol."

"Ne demek, görevim. Hadi Allah'a emanet ol."

"Sende."

Handan'la görüşmesini bitirince Ahmet'i aradı hemen ve anlattı onada durumları. Ahmet'te sevindi bu duruma. Ve tabiki de gelmek istediğini söyledi. Erva'da içten içe mutlu oldu, Handan karşı tarafın zorlu olduğunu söylemişti çünkü. Ve böyle insanlar karşısında, bilmediği bir şehirde, Ahmet'in yanlarında olması çok iyi olurdu.

🌙🌙🌙

2 gün göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Ama Erva'nın hem en heyecanlı 2 günü hem de en zor 2 günü oldu. Sümeyye ile Yasir'i bu güne ikna etmek, tahmininden daha zor oldu. Hele Sümeyye, 'başka kardeş istemiyorum' dedi başkada birşey demedi. Neyse ki sonunda ikna oldular şükür ki.

Şimdi hep birlikte hazırlandılar ve yola çıkmak için Ahmet'i bekliyorlardı. Naciye Hanım ve Mehmet Bey gelmiyorlardı. Naciye Hanım hasta olduğundan gitmiyordu, eşi de onu yalnız bırakmıyordu. Oysa ikisininde gönlü gidenlerle idi.

Ve nihayetinde Ahmet taksi ile gelmişti ve havaalanına doğru yola çıkmışlardı. Handan'la havaalanında buluşacaklardı. Herkes garip bir ruh halinde idi. Arabada çıt çıkmıyor, kimse konuşmuyordu. Taksici bir iki kez sohbet açmaya yeltendi ama Ahmet istediği katılımı göstermedi. O da Erva kadar heyecanlıydı demek ki. Heyecanlı olunca konuşamazdı sadece çünkü.

Havaalanına gelmek, uçağı beklemek, vakti gelince binmek ve inişe geçmesi.. Hepsi Erva'ya bir perdenin arkasından izliyormuş gibi geldi. Sanki o anlarda orada değildi. Çocukların söylediklerine ve ihtiyaçlarına karşılığı da Ahmet vermişti. Hayal meyal hatırlıyordu bu kısımları da. En son ne zaman bu kadar heyecanlanmıştı bilmiyordu. Ama sanki, kalbi yerinden çıkacaktı.

Handan daha önceden geldiğinden şehre, onları yönlendirdi. Aile ilk başta dışarıda buluşulur deselerde, sonradan nezaket göstermişler ve evlerine çağırmışlar Erva'ları. Handan'da avukatları olarak ev adreslerini biliyor ve onları götürüyordu. Ahmet, Handan'ın avukatlığının iyi olduğunu bildiğinden, bu süreçle ilgilenmesine birşey demiyordu.

Taksi taş evlerin arasından ilerlerken, hepsi hayranlıkla izlediler şehri. Yasir bağıra çağıra tepki veriyordu 'hepsi aynı renk' diye. 'Buraları boyalarıyla boyamalıymış'. Erva hariç diğerleri gülüyordu dediklerine. Erva gülemiyordu. Şuan bir tepki veremiyordu daha doğrusu. Evlerin güzelliğinden bile etkilenemiyordu mesela, donmuş gibiydi. Soğuk soğuk terliyordu da. Elleri ve ayakları buz tutmuştu heyecandan. Midesi de bulanıyordu hafif.

Ve taksi en son, taş evlerden birinin önünde durdu. Ev ne çok büyük ne de çok küçüktü. Demek ki onlarda orta halli bir aile idi. İki aile arasında uçurum farklı bir maddiyat olmamasına sevinmişti. Çocuklar en azından bu konuda bir bocalama yaşamayacaklardı.

Araba durduğu an, bütün düşünceler, duygular ve tepkimeler akın etmişti vücuduna. Kımıldayamıyordu. Yüreği koşmak isterken, hatta koşmuşken çoktan kapıya, bedeni öylece duruyordu.

Ahmet durumunu fark etti ve yardımcı oldu inmesine. Kapıya kadar da destek oldu. Handan'da çocuklarla birlikte arkalarından geliyordu.

Ve işte kapı. Hayatta bir çok soyut kapı açılırdı insana. Bunu biliyordu. Ama ilk kez somut bir kapı açılacaktı hayatına. Bu kapı ile beraber bir çok sevinç ve bir çok hüzün de gelecekti.

Bu kapı, hem birşey getirecek hem de eş değer birşey götürecekti ondan.

Sevinçleri, acıları, korkuları, endişeleri.. Ve daha nicesi. Bu kapının ardındaydı.

Besmele çekti.

Ve çaldı.

Tak. Tak. Tak.

Continue Reading

You'll Also Like

171K 13.6K 58
Annesi tarafından iki kanadı kırılmış yaralı bir kuştu Zeynep; Bir renkten umut bulan, çocukluğunu yeşile mahkum eden bir evlattı. Sonra bir adam gi...
35.1K 1.5K 41
Öyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan...
30.9K 5K 43
İpek yetim ve öksüz bir asker kızıdır. Ailesinin kaybı onda büyük bir travma yaratır. Bir gece kız arkadaşıyla dışarıya çıktığında genç ve yakışıklı...
406K 21.5K 33
"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde verdiğim mücadeleden söz bile edemezdim. E...