Aşkın Dayanılmaz Çekiciliği

By beasloove

25M 563K 64.7K

Bilgisayar mühendisliğinden yeni mezun, 22 yaşında, idealist, keçi gibi inatçı bir genç kız: Eylül Şentürk. T... More

BAŞLAMADAN ÖNCE
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM - FİNAL
GÖRÜŞMEK ÜZERE
EROS'UN OKLARI 1 GOOGLE KİTAPLAR'DA
EROS'UN OKLARI 2 GOOGLE KİTAPLAR'DA
YENİ BİR HİKAYE - KUSURSUZ
MIA KOBO'DA YAYINDA
ÖNEMLİ DUYURU

24. BÖLÜM

403K 9.3K 874
By beasloove

Sıla'nın gidişini izlerken Murat'ın içi içini yiyordu. Duyduğu cümleler yüreğine o kadar ağır gelmişti ki adeta nefesi kesilmişti. Sıla'yı hayatından nasıl çıkarabilirdi ki? Kendini bildi bileli Sıla onun yanındaydı. İyi ve kötü tüm zamanlarda birbirlerinin yanında olmuşlar, kimi zaman küsseler de hiç kopmamışlardı.

Kapıya doğru adımlarken sıkıntıyla alnını sıvazladı. "Ne yapacağım?" diye mırıldandı göğsünde hissettiği ağırlıkla. Çaresizliği had safhadaydı. Aynı şekilde kendine olan kızgınlığı da.

Sıla yerden göğe kadar haklıydı. Kızın hayatına müdahale etme hakkını nereden buluyordu ki? Sıla'nın görüştüğü erkeklere neden düşmandı? O an saniyeler içerisinde geçmişe gitti... Eskiden de Sıla'ya karşı fazlasıyla korumacı davranır, hiç hakkı olmasa da kızın kıyafetlerinden görüştüğü arkadaşlarına kadar her şeye kendince yorumlar yapar, hatta bazen iyice abartıp müdahale ederdi. Zaten sırf bu yüzden Sıla'yla sayamayacağı kadar çok kavga etmişlerdi.

O gece de kızın evine giderken hissettiği kıskançlık ve şüphe tüm benliğini ele geçirmiş, içinden adeta bambaşka bir adam çıkmıştı. Yıllardır ruhunun gizli köşelerinde saklı duran tüm ilkel istekler açığa çıkmış, Sıla'nın da onunla benzer duygular içinde olduğunu görünce kendini tam anlamıyla kaybetmişti. Kızı kucağına alıp yatağa götürüşünü, üzerindeki iç çamaşırlarını çıkarışını...

O anları neredeyse bin kez düşünmüş, Sıla'nın yüzünde gördüğü o arzu dolu ifadeyi defalarca zihninde canlandırmıştı. Sıla daha önce cinsel birliktelik yaşamamasına rağmen hiç tereddüt etmeden onunla birlikte olmak istemişti. Fakat ne yazık ki o şehvet anlarında durumun böyle olabileceği hiç aklına gelmemiş, alışık olduğu üzere fazlasıyla sert ve haşin bir şekilde kızla sevişmişti. Sevişirken çoğunlukla kendini kaybederdi ama aynı zamanda birlikte olduğu kadınlar da ondan özellikle sert davranmasını ister, hatta kimi zaman onu bile şaşırtan isteklerle karşısına gelirlerdi. Sıla'nın elbette böyle bir talebi olmamış, kim bilir yüreğindeki hangi temiz duygularla onu kabul etmişti fakat o bunun farkına varamamış, kızı haddinden fazla incitmişti.

Murat odadan çıkarken hüzünlü gözlerini atölyenin içinde gezdirdi. Sıla görünürde yoktu. Acaba nereye gitmişti? Ağır adımlarla çıkış kapısına doğru yürürken hala kendi kendini sorgulamakla ve suçlamakla meşguldü. Fakat dışarı çıktığında arabasından inmekte olan Emre'yi görünce adeta elektrik akımına kapılmış gibi sarsıldı.

Emre işten erken çıkmış, doğruca Sıla'nın atölyesine gelmişti. Sabah Sıla'yla yaptığı telefon konuşmasında kardeşinin ses tonu onu fazlasıyla rahatsız etmiş, sorduğu sorulara ise tatmin edici yanıtlar alamamıştı. Dolayısıyla kardeşini kendi gözleriyle görmek, iyi olup olmadığını anlamak istemişti.

Sıla, Emre'nin her şeyiydi. Kardeşine o kadar düşkündü ki, onun tırnağına taş değse mahvolurdu. Anne ve babası vefat ettikten sonra iki kardeş birbirinin can yoldaşı olmuşlar, güçlüklerin üstesinden birlikte gelmişlerdi. Hayatta onu en çok mutlu edecek şeylerden bir tanesi ise Sıla'yı mutlu görmekti.

Arabasını kilitleyip tam arkasını dönmüştü ki atölyeden çıkmakta olan Murat'ı gördü. Adamın yüzündeki gergin ifadeyi görünce ise şaşırmadan edemedi. Yüzünde soru dolu bir ifade oluşurken adama doğru ilerlemeye başladı. "Selam," dedi Murat'ın karşısında durduğunda. Yüzünde dostça bir gülümseme vardı. "Bugün sen de benim gibi işten erken çıkmışsın anlaşılan."

Suçüstü yakalanan bir insan gibi Murat'ı kalbi son sürat çarpıyordu. Fakat bunun tam aksine adamın yüzünde sabit bir gülümseme vardı. "Yaa öyle," dedi doğal bir sesle. "Buradan geçiyordum. Sıla'ya bir merhaba demek istedim."

Emre, "İyi etmişsin," dedi. "Sabah Sıla'yla konuştuğumda sesi biraz tuhaf geliyordu. Her ne kadar iyi olduğunu söylese de merak ettim. Sana herhangi bir şey söyledi mi?"

Murat gerginlik içerisinde kıvranırken başını sağa sola salladı. "Söylemedi," dedi sadece. Başka da laf etmedi. Ne de olsa söyleyeceği her şey yalandan ibaret olacaktı. Kardeşim dediği adamın gözlerine baka baka yalan söylemek ise en son isteyeceği şeydi. Peki ya Emre canından çok değer verdiği kardeşiyle neler yaşadığını bilse... O an bu düşünceyle soluğu kesilir gibi oldu. Emre'nin soru dolu gözlerine bakarken atölyeyi işaret etti. "Sıla çıkmadan konuş istersen."

Emre başını sallayıp Murat'la vedalaştı. Atölyeden içeri girdiğinde ise doğruca Sıla'nın odasına gitti. Fakat kardeşini göremedi. Sağa sola bakındıktan sonra "Sıla!" diye seslendi.

Klozetin üzerinde oturmuş ağlarken bir an sonra duyduğu sesle Sıla'nın kanı çekildi. Hızla oturduğu yerden kalktıktan sonra telaşla ne yapacağını bilemedi. İlk şaşkınlığını üzerinden attığında hemen yüzünü yıkayıp kendine olabildiğince çeki düzen vermeye çalıştı. Elinden geldiğince kendini toparlayarak lavabodan çıktığında az ileride bekleyen abisini gördü.

"Neredesin Allah aşkına? İki saattir sana sesleniyorum..."

Sıla abisinin inceler bakışlarının altında kendini oldukça çaresiz hissediyordu. "Tuvaletteydim abi," dedi doğal çıkmasına çalıştığı ses tonuyla. "Hoş geldin." Ağabeyini kucaklayıp yanağına minik bir öpücük bıraktı. "Odama geçelim istersen."

İki kardeş odaya geçip oturduklarında Emre'nin dikkatli bakışları Sıla'nın üzerinde geziniyordu. "Sen ağladın mı? Gözlerin kızarmış ve hiç iyi görünmüyorsun. Az önce Murat'ı buradan çıkarken gördüm. Yoksa yine tartıştınız mı?"

Sıla yüzüne sahte bir tebessüm kondurmaya çalışarak, "Hayır abi, her şey yolunda," dedi. "Murat'a gelince... Biliyorsun her zamanki halimiz işte. Beni kızdırmadan duramaz. Ama gerçekten önemli bir şey yok..."

Emre, Sıla'nın gözlerinin içine bakarken kardeşinin kendisinden bir şeyler sakladığı hissine kapıldı ve içten içe bu durumdan rahatsızlık duydu. "Sizin bu tartışmalarınız ne zaman bitecek?" diye sorarken kaşları çatılmıştı. "İkinizi de hiç anlayamıyorum. Sözde yetişkinsiniz ama hala iki küçük çocuk gibi birbirinizi yiyorsunuz." Kısa bir es verdi. "Peki sabah sesin niye kötü geliyordu?"

Sıla ağabeyinin bitmeyen sorularıyla kendini iyice köşeye sıkışmış hissediyordu. Derin bir soluk verdikten sonra "Abi anladığım kadarıyla istemeden de olsa seni endişelendirmişim ama inan ki hiçbir şey yok," diye açıklama yaptı. "Sadece bugün sabah kalktığımdan beri kendimi biraz depresif hissediyorum. Bilirsin kadınlar bazı dönemlerinden önce böyle hislere kapılırlar. Benimki de öyle bir şey galiba."

Emre bu açıklamayla yetinmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. "Sen benim her şeyimsin, bunu biliyorsun değil mi?" dedi içten bir sesle. "Seni üzgün ve mutsuz görmeye asla dayanamam. Canını sıkan bir şey olursa bana çekinmeden söyleyebilirsin."

Sıla, ağabeyinin gözlerinin içine baka baka yalan söylediği için kendinden nefret ediyordu ama başka çaresi yoktu. Ağabeyi aralarında geçenleri duysa Murat'ın canına okurdu. Yüzünde beliren sevgi dolu ifadeyle "Sen de benim her şeyimsin abi," dedi. "Her zaman yanımda olduğun için çok teşekkür ederim." Daha sonra da konuyu değiştirmek isteyerek, "Birlikte bir şeyler yiyelim mi?" diye sordu. "Bu aralar yeni yeni keşfettiğim çok hoş bir restoran var. Seni oraya götüreyim, ne dersin? Biraz konuşur, dertleşiriz."

Emre her ne kadar duyduğu cevaplarla tam olarak tatmin olmasa da daha fazla Sıla'nın üzerine gitmemeye karar verdi. Oturduğu yerde hareketlenirken, "Hadi o zaman hazırlan da bir an önce çıkalım," dedi.

Atölyeden çıkıp arabalarına doğru yürürken iki kardeşin de içi rahat değildi. Sıla ağabeyine açıkça yalan söylemiş, Emre ise duyduğu açıklamalarla tam olarak tatmin olmamıştı...

***

Eylül işten çıktıktan sonra önce spora gitmiş ardından da markete giderek alışveriş yapmıştı. Bunun yanı sıra pet shop'a uğramış, Duman için gerekli olabilecek malzemeleri almıştı. Emre, yavru kediyi ona getirecekti ve şimdiden heyecanlanıyordu.

Eve geldiğinde aldığı malzemeleri yerleştirip ortalığı toparlamış, ardından da mutfağa giderek yiyecek bir şeyler hazırlamaya başlamıştı ki telefonu çalmaya başladı. Arayan Damla'ydı...

"Selam Eylül, ne yapıyorsun?"

"Yemek yapıyordum," diye yanıtladı Eylül. Damla'nın keyifsiz çıkan sesini fark etmişti. "Sen ne yapıyorsun, iyi misin? Sesin bir değişik geliyor sanki."

"Aslında pek iyi değilim. Biraz moralim bozuk."

Eylül ne olduğunu merak etmişti. "Eğer işin yoksa bana gelsene."

"Gelirim," dedi Damla. "Yarım saate oradayım."

Eylül telefonu kapattıktan sonra yemeğine devam etti. Bir müddet sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığında iki arkadaş birbirlerine sarılıp sonrasında mutfağa geçtiler.

"Neden moralin bozuk, anlatsana," dedi Eylül. Mutfak masasına yerleşen kızın karşısına oturdu. "Yoksa Can'la aranızda bir sorun mu var?

Damla sıkkın bir soluk verdikten sonra olan biten her şeyi arkadaşına anlatmaya başladı.

"Aslında Can'la aramızda genel olarak pek bir sorun yok. Tabii ki her çift gibi biz de ufak tefek atışmalar yaşıyoruz ama önemli sayılabilecek şeyler değil. Fakat..." Yüzünde üzgün bir ifade oluştu. "Geçen akşam ciddi anlamda bir tartışma yaşadık diyebilirim. Dolayısıyla şu anda birbirimize biraz dargınız."

Eylül oldukça meraklanmıştı. Can ve Damla o kadar uyumlu bir çift olmuşlardı ki tartışmış olmalarını bir an için şaşkınlıkla karşıladı.

"Neden, ne oldu ki?"

"Biliyorsun Can ailemle tanışmak istediğini söylemişti. Ben de daha erken olduğunu düşünerek bu zamana kadar olabildiğince ertelemeye çalıştım. Çünkü ilişkimizin biraz daha ilerlemesini ve rayına oturmasını istiyordum. Geçen gün tekrar konu açılınca bu yüzden tartıştık."

"Can ciddi düşünüyor anladığım kadarıyla. Bence ailenle tanıştırmaman için hiçbir sebep yok."

Damla düşünceli bir ifadeyle "İyi de, Can'ın ağzından ciddi düşündüğüne dair hiçbir söz duymadım," diye belirtti. "Evet belki çok iyi anlaşıyor olabiliriz ama ailemle tanıştıracağım kişinin ileriye dönük bir şeyler düşündüğüm kişi olmasını isterim. Bilmiyorum belki de ben yanlış düşünüyorum..."

"Seni çok iyi anlıyorum." Eylül elini Damla'nın elinin üzerine yerleştirdi. "Peki... Çok mu şiddetli bir kavgaydı?"

Damla üzgün bir ifadeyle "Evet," dedi. "Belki de bu bizim ilk ciddi kavgamız diyebilirim. Beni çok yanlış anladı ve haksız yere yüklendi. Ben de karşılık verince olay iyice büyüdü."

Eylül üzgün bir ifadeyle başını salladıktan sonra "Sıkma canını," dedi. "Eminim kısa sürede her şey yoluna girecektir." Bir an düşündükten sonra kendini işaret etti. "Bize baksana. Neredeyse her hafta kavga ediyoruz ama sonrasında bir şekilde birbirimizin gönlünü alıyoruz."

"Bilmiyorum Eylül ama umarım dediğin gibi olur."

Eylül, arkadaşına sarılarak bir süre onu teselli etmeye çalıştı. Ardından da ayağa kalktı ve "Senin keyfini getirecek şeyi biliyorum ben," dedi kocaman gülümseyerek. Damla'nın soru dolu bakışlarını görünce ocağın başına gitti ve tavanın kapağını kaldırdı. "Ta ta ta tam. Patatesli, kaşarlı yumurta."

Damla kıkır kıkır gülmeye başladı. "Hiç sevmem."

Eylül'ün yüzü üzgün bir ifade aldı. "Yaaa! Hayır..."

Damla ayağa kalkıp Eylül'ün yanına geldi. Tavadaki yemeğe bakarken, "Aslında çok da güzel görünüyor sanki," dedi. "Tadına bakabilirim belki."

Eylül'ün keyfi yerine gelmişti. Hemen tabakları çıkarıp servis yaptıktan sonra iki kız karşılıklı oturup yemeklerini yemeye başladılar. Bu esnada Eylül bir yandan da Aslan'la geçen günkü karşılaşmalarını ve adamın söylediklerini anlatıyordu.

"Aslında Aslan'ın Emre'yle olan ilişkinizi bilmesi pek de şaşırtıcı değil," diye belirtti Damla.

Eylül soru dolu gözlerle Damla'ya bakarak "Neden?" diye sordu.

"Biliyorsun ki Hakan bu adamın çalışanlarından biri. Büyük ihtimalle ondan öğrenmiştir. Bundan emin olabilirsin."

Eylül bir an düşününce Damla'ya hak verdi. Özellikle o gün otoparkta yaşananlardan sonra buna hiç şaşırmamak lazımdı. "Galiba haklısın," diye karşılık verdi. Doğrusu Hakan hiç aklıma gelmemişti. Ama düşününce çok mantıklı geliyor."

Damla'nın yüzünde şüphe dolu bir ifade vardı. "Bu adamın sana olan yaklaşımı hiç hoşuma gitmiyor. Bence en kısa zamanda Emre'ye her şeyi anlatmalısın. Belli ki bu adam Emre'yle aranızın bozulmasını istiyor. Hatta adamın sende gözü bile olabilir. Hatırlasana o gün yemekte karşılaştığımızda sana nasıl da hayran hayran bakmıştı."

Eylül havuz başında karşılaştıklarında Aslan'ın vücudunu nasıl da arsız bir şekilde tepeden tırnağa incelediğini hatırladı. Damla gerçekten de haklıydı.

"Evet anlatmam lazım ve en kısa zamanda anlatacağım. Emre'nin nasıl bir tepki vereceğini bilmek beni oldukça geriyor ama başka çarem kalmadı. Baksana adam aramızı bozmak için kendince zihnimi bulandırmaya çalışıyor. Dediğin gibi, bakışları da hiç hoşuma gitmiyor. Adamın karşısında adeta çırılçıplakmışım gibi hissediyorum."

Damla kafasını sallayarak "Bence de en doğrusu bu," dedi. "Peki söyle bakalım, sözleriyle gerçekten de kafanı karıştırmayı başardı mı?"

Eylül bir an ne diyeceğini bilemedi ama dürüst olması gerektiğinin de farkındaydı.

"Aslında ilk başta pek başardığını söyleyemeyeceğim ama internete bir bak deyince ister istemez merakıma yenildim ve dediklerinin bir anlamda doğru olduğunu gördüm."

Damla muzip bir şekilde gülümseyerek "Anladığım kadarıyla kıskançlık damarımız tutmuş galiba," dedi.

Eylül gözlerini devirdi. "O fotoğrafları görsen emin ol sen de rahatsızlık hissederdin. Fakat bir süre canım sıkılsa da sonrasında düşüncelerimin mantıksız olduğuna karar verdim. Emre'nin bana olan sevgisine, samimiyetine güveniyorum. Benden önce hızlı bir hayat yaşamış olabilir ama benim için benden sonrası önemli."

Damla arkadaşını takdir eden bir ifadeyle gülümseyerek "Aferin Eylül," dedi. "Gerçekten seni takdir ettim. İnan senin yerinde başka biri olsa bir sürü tantana çıkarırdı."

Eylül başını belli belirsiz salladı. "Öyle," diye mırıldandı. Tek dileğim Emre'ye olan bu güvenimin boşa çıkmaması...

Damla arkadaşının koluna hafifçe vurdu. "Merak etme boşa çıkarmaz. Emre iyi bir adam."

Eylül başıyla onay verirken hafifçe gülümsedi. Yüreğinin gizli köşelerinde duran tereddütleri ise düşünmemeye çalıştı...

Ertesi gün Eylül şirkete girdiğinde asansörün önünde bir grup çalışanla konuşmakta olan Emre'yi gördü. Grubun yanına doğru yürürken Emre kendisini görmüş ve yüzünde manidar bir gülümseme oluşmuştu.

Eylül grubun yanına geldiğinde herkese hitaben "Günaydın," dedi. Emre ise gözlerindeki parıltılarla "Günaydın Eylül Hanım," dedi. "Buyurun isterseniz, siz de sohbetimize katılın."

Eylül, bu teklifi kabul ettikten sonra bir süre grupla birlikte sohbet etmişler ardından da hep birlikte yukarı çıkmak üzere asansöre binmişlerdi.

Asansörde Emre bilerek Eylül'ün yanında durmuş, sevdiği kadını kimsenin göremeyeceği şekilde ufak dokunuşlarla taciz etmeye başlamıştı. Bu esnada Eylül'ün suratı tedirginlikle renkten renge giriyor, Emre ise kızın kızaran yanaklarını gördükçe gülmemek için kendisini zor tutuyordu.

Eylül herkesi selamlayıp asansörden çıktığında kısa bir an arkasını döndü ve o esnada Emre'nin kendisine muzip bir şekilde göz kırptığını gördü. Odasına giderken bir yandan gülümsüyor bir yandan da kendisini zor durumda bırakmaya çalışan adama söyleniyordu.

Akşama kadar yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra gitmeden önce Emre'nin yanına uğramaya karar verdi. Sevdiği adamın odasına girip oturduğunda yüzünde sahte bir kızgınlık vardı. Emre ise masasının önünde oturuyor, Eylül'ün yüzündeki ifadeyi çözümlemeye çalışıyordu.

"Sen gerçekten de çok yaramazsın. Sabah asansörde yaptıkların neydi öyle? Az kalsın insanlar fark edecekti." Eylül lafını bitirdikten sonra bacak bacak üstüne atmış, farkında olmadan üzerindeki eteğin yukarı sıyrılmasına sebep olmuştu.

Arzu dolu gözlerle Eylül'ün bacaklarına bakarken Emre'nin yüzünde çapkın bir gülüş belirdi. "Yaramaz mı? Sen yaramazlık görmemişsin," dedi manidar bir sesle. "İstersen bu gece sana yaramazlık nasıl yapılıyormuş gösterebilirim."

Eylül gülmeye başladı. Parmağıyla adamı işaret ederken, "Sen... Çok arsızsın," dedi.

Emre oturduğu yerden kalkmış, Eylül'ün yanına gelmişti. Kızın yanına oturduğunda, "Beni bu hale getiren sensin," dedi yoğun bir sesle. Bakışları yavaş yavaş kızın dudaklarına oradan da üzerindeki bluzun açıkta bıraktığı gerdanına kaydı.

Eylül'ün bedeni baştan ayağa karıncalanmaya başlamıştı. Emre'nin yoğun bakışları altında sersemlerken, "Akşam geleceksin değil mi?" diye sordu kısık bir sesle. Hipnotize olmuş gibi karşısındaki adama bakıyordu.

Emre gülümseyen gözleriyle başını olumlu anlamda salladı. "Geleceğim. Hatta... Bu akşam sana Duman'ı getireceğim. Sonrasında da birlikte yemeğe gideriz, ne dersin?"

Eylül sevinç içerisinde ellerini çırparak "Çok memnun olurum," dedi. "Dün Duman için bir sürü malzeme almıştım zaten. İkinizi de sabırsızlıkla bekleyeceğim."

Eylül bir süre daha Emre'nin yanında kaldıktan sonra ayağa kalktı. "Ben çıkayım artık," dedi. Sevdiği adamı öptükten sonra eve gitmek üzere yola koyuldu.

Yolda giderken içi içine sığmıyordu. Tekrar bir kedisi olacağı için çok mutluydu. Küçüklüğünden beri hayvanlarla iç içe büyümüş, bir sürü evcil hayvanı olmuştu. Hayvanlar onun hayatının bir parçasıydı. Eve gider gitmez ilk işi Duman için uyku köşesi hazırlamak oldu. Almış olduğu geniş sepetin içini yumuşak bir örtüyle besledikten sonra odasının bir köşesine koydu. Ardından da geniş plastik bir kaba kedi kumu doldurmaya başladı. Onu da uygun bir yere yerleştirdikten sonra mama ve su kaplarını da ayarlayarak hazırlığını tamamladı.

Duman'ın hazırlığı bittikten sonra sıra kendi hazırlığına gelmişti. Hızlıca duşunu aldıktan sonra üzerini giyip makyajını yaptı. Hazırlığını tamamladıktan sonra ise mutfağa giderek kendine sütlü kahve hazırladı ve salona geçip çok sevdiği Shakespeare'in Macbeth'ini okumaya başladı.

Yaklaşık 1 saat sonra kapı çalmaya başladığında elindeki kitabı koltuğun üzerine bırakarak heyecan içerisinde koşmaya başladı. Kapıyı açtığında Emre'nin elindeki taşıma çantasını görünce hevesli bir şekilde öne atıldı. Ardından da çantayı alıp yere koydu ve sabırsız bir şekilde Duman'ı çıkarmaya başladı. Bir an sonra Emre'yle göz göze gelince adamın kendisine sitemkar bir ifadeyle bakmakta olduğunu gördü.

"Daha ilk günden pabucum dama atıldı galiba..." dedi Emre. Sahte bir üzgünlükle dudaklarını bükmüştü.

Eylül, Duman'ı bırakıp ayağa kalktı ve sevdiği adama sarıldı. "Olur mu hiç, sadece birden heyecanlandım. Kusuruma bakma lütfen. "Lafını bitirdikten sonra sevgi dolu bir ifadeyle Emre'nin dudaklarını öptü. "Senin pabucunu kimse dama atamaz..."

"Hımm, neyse..." Emre yaramaz yaramaz gülümsüyordu. "Boş yere korkmuşum o zaman."

Birlikte içeri geçtikten sonra Eylül, Duman'ı sevmeye başladı. Duman gördüğü ilgiden memnun bir şekilde Eylül'ün kucağında türlü türlü şımarıklıklar yapıyor, Emre ise yüzündeki memnun ifadeyle sevdiği kadını izliyordu.

Eylül bir süre daha Duman'la oynadıktan sonra Emre'ye dönerek "İstersen çıkabiliriz," dedi.

İki sevgili Duman'ı sepetine koyduktan sonra dışarı çıktılar. Gidecekleri restorana vardıklarında birlikte el ele göz göze içeri girdiler ve kendileri için ayrılan masaya oturdular. Siparişlerini verdikten sonra da sohbet etmeye başladılar.

"Dün Sıla'yla görüşecektin. Ne oldu?" diye sordu Eylül. Garsonun doldurduğu su kadehinden minik bir yudum alırken dikkatli bakışları Emre'nin üzerindeydi. "Her şey yolunda mıymış?

Emre'nin yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Akşama doğru Sıla'nın yanına gittim ama açıkçası halini pek beğenmedim. Sanki ağlamış gibiydi fakat ısrarla bu durumu reddetti. Bunun dışında atölyeye girerken Murat'la karşılaştım ve onun da suratının hali pek hoş değildi. Büyük ihtimalle yine tartıştılar gibi geliyor bana. Ve... Bu durum artık beni ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı."

Eylül, Emre'nin sözleri üzerine Sıla için endişelenmiş, bir yandan da kızın Murat'la olan ilişkisini merak etmişti. "Sıla ve Murat neden sürekli tartışma içerisindeler? O günkü barbekü partisinde ve doğum günümde bu durum oldukça dikkatimi çekti."

"Aslında birbirlerini çok severler. Özellikle Murat Sıla'ya çok düşkündür. Adeta kendi kardeşiymiş gibi onun üzerine titrer. Fakat aynı zamanda birbirlerini kızdırmaktan da kendilerini alamazlar. İkisi de sivri dilli olunca da ister istemez hep bir kavga gürültü çıkar. Fakat dediğim gibi bu durum artık canımı sıkmaya başladı. İkisi de yetişkin insanlar ama tıpkı çocuk gibi davranıyorlar ve üstelik bu hareketlerini her ortamda sürdürüyorlar."

"Peki ne yapmayı düşünüyorsun?"

Emre düşünceli bir ifadeyle "Murat'la konuşacağım," dedi. "Sıla'yı bugünkü gibi üzgün görmek istemiyorum. Özellikle Murat yüzünden asla..."

Eylül başını belli belirsiz sallarken, "Anlıyorum," diye mırıldandı. Konuşmasını sürdürecekti ama o an kendilerine doğru kararlı bir şekilde yaklaşan sarı saçlı, güzel bir kadın dikkatini çekti. Otuzlarında olduğunu düşündüğü kadının yüzünde kızgınlıkla karışık kıskanç bir ifade vardı. Kadın yanlarına gelip masalarının yanında durduğunda kaşları şaşkınlıkla havalanmış, ardından soru dolu bakışları Emre'ye kaymıştı. Sevdiği adamın gerginleşen çehresini ve çatılan kaşlarını görmesi ve tanımadığı kadının teklifsizce yanlarına oturması ise aynı anda olmuştu.

"Demek duyduklarım doğruymuş Emre! Şimdi de genç kızlara mı merak saldın? Açıkçası beni çok şaşırttığını söylemeden edemeyeceğim..."

Karnına sert bir yumruk yemiş gibi sarsılırken Eylül'ün bakışları ikilinin arasında gidip geliyor, küstah bir şekilde konuşan kadının kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Emre yanına oturan Melisa'ya tehditkar bir ifadeyle bakarken, "Hemen bu masadan kalk ve bir daha gözüme gözükme Melisa!" diye hırladı uyarı dolu bir sesle.

Eylül adının Melisa olduğunu öğrendiği kadının Emre'nin sözlerinden bir parça olsun etkilenmediğini fark etti. Kadın daha da küstah bir ifadeyle konuşmasını sürdürürken bir yandan da kıskanç bir şekilde onu süzüyordu.

"Neden kalkacakmışım? Eylül Hanım'ın senin hakkındaki bazı gerçekleri bilmesini istemez misin sevgilim?"

Eylül şok olmuş bir ifadeyle Emre'yle kadını izlerken, duyduğu "sevgilim" kelimesiyle adeta allak bullak oldu. Emre ise sert bir şekilde kadının koluna yapışmış dişlerinin arasından tıslayarak konuşuyordu. "Melisa hemen defolup gitmezsen bunun hesabını senden en kötü şekilde soracağım."

Melisa, Emre'nin tehditlerinden hiç etkilenmemiş görünüyordu. Alaycı bir gülümsemeyle Eylül'e dönerek "Emin ol senden kısa zamanda sıkılacak ve tekrar kollarıma dönecektir tatlım," dedi. "Onun gibi doyumsuz bir erkeği senin gibi deneyimsiz bir kız asla tatmin edemez. Bir süre seninle oynayıp, sonrasında şımarık bir çocuk gibi seni bir kenara fırlatacaktır Eylülcüm..."

Melisa konuşmasını sürdürecekti ama Emre ayağa kalkmış ve sert bir ifadeyle kadını kolundan kavrayıp ayağa kaldırmıştı.

Eylül, Emre'nin çileden çıkmış bir halde kadını çıkışa doğru yönlendirmesini izlerken resmen buz kesmişti. Kısa bir an çevresine baktığında herkesin kendilerini izlemekte olduğunu gördü ve yanakları utanç içerisinde alev aldı. 'Sakin olmalıyım,' diye kendi kendine telkinler veriyordu ama o an karmakarışık hisler içerisinde büyük bir ikilem yaşıyordu.

Emre, Melisa'yı restoranın kapısına doğru götürürken kısık ama tehditkar bir ses tonuyla konuşuyordu. O kadar sinirlenmişti ki gözlerinden adeta kıvılcımlar çıkıyordu. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Kendini bu kadar küçük düşürdüğüne inanamıyorum. Bizim ilişkimiz bitti. Bunu kafana sok artık ve ellerini üzerimden çek!"

Melisa, Emre'nin sözlerini umursamaz bir ifadeyle dinlerken son bir çabayla adama sarılmaya çalıştı. "Lütfen sevgilim, böyle konuşma! Ben seni seviyorum, sana ihtiyacım var. Bana bu şekilde...."

Emre adeta ahtapot gibi onu sarmalayan kollardan kurtulmaya çalışırken, "Bir daha sakın karşıma çıkma!" dedi. "Aynı şekilde Eylül'ün de. Yemin ediyorum bu seferki gibi anlayışlı olmam, seni mahvederim, anlıyor musun beni?"

Melisa, Emre'nin gözlerindeki korkunç ifadeden ürkmüştü ama adamın blöf yaptığından neredeyse emin gibiydi. Emre'nin öfkesi korkunç olurdu ama aynı zamanda saman alevi gibi çabucak sönerdi. Mekandan çıkarken son bir kez Emre'ye dönerek "Pes ettiğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun," dedi. "Sandığın kadar kolay olmayacak..."

Kapının önünde tartışan Emre ve Melisa'yı uzaktan izlerken Eylül'ün midesi kasılıyor, yüzü şekilden şekle giriyordu. Özellikle kadının Emre'ye sarılmaya çalıştığını görünce bu rezalete daha fazla katlanamayacağını hissetti. Böyle bir aşağılanmayla hayatı boyunca karşılaşmamış, böylesine utanç verici bir duruma düşmemişti. Telefonunu çantasına hızlıca yerleştirdikten sonra tam ayağa kalkmıştı ki sıkkın bir yüzle ona doğru yürümekte olan Emre'yi gördü.

"Dur gitme lütfen," dedi Emre. Eylül'ün kolunu tutmuş ısrarla kıza bakıyordu. "Her şeyi açıklayabilirim. Lütfen dinle beni."

Eylül önünde adeta duvar gibi dikilen adamın gözlerine öfkeli bir şekilde bakarak "Çekil önümden!" diye tısladı. "Daha fazla rezil olmak istemiyorum..." Kolunu kurtardıktan sonra kararlı adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladı.

Emre cebinden bir miktar para çıkarıp masanın üzerine bıraktıktan sonra telaşla Eylül'ün peşinden ilerlemeye başladı.

Eylül dışarı çıktığında bir an nereye gideceğini ne yapacağını bilemedi. Adeta serseme dönmüştü ve mantıklı düşünemiyordu. Emre ise bu esnada ona yetişmiş kolundan tutarak onu kendine çevirmişti.

"Nereye gidiyorsun?"

Eylül hışımla kolunu çekerek Emre'nin elinden kurtuldu ve nefret dolu bakışlarla konuşmaya başladı. "Senden uzak bir yere tabii ki!"

Emre, Eylül'ün kolunu yeniden tutup kızı kendi arabasına doğru yönlendirmeye çalıştı fakat hiç beklemediği sert tavırlarla karşılaştı. Tanıdığı bildiği sevgi dolu, yumuşak kalpli kadın gitmiş, yerine bambaşka bir insan gelmişti.

"Çek o ellerini üzerimden! Bırak beni! Ben taksiyle gideceğim!!"

Emre yavaş yavaş sinirlenmeye başladığını hissediyordu. "Hayır, benimle geleceksin ve söylediklerimi dinleyeceksin!"

Eylül inanamaz gözlerle Emre'ye bakıyor, duyduklarının şaka olduğunu düşünüyordu. Az önce yaşadıkları sahnelere rağmen Emre emrivaki tavırlarını hala sürdürebiliyordu. O an hissettiği delice öfkeyle kafasının zonkladığını hissetti. "Gelmeyeceğim! Edeceğin tek bir kelimeyi dahi duymak istemiyorum!"

Emre öfkeli bakışlarını Eylül'ün üzerine dikerek bağırmaya başladı. "Ben ne diyorsam onu yapacaksın! Bana karşı gelmekten artık vazgeç ve ne diyorsam onu yap!"

Eylül duyduğu son cümlelerle artık tam anlamıyla gözünün döndüğünü hissetti. Alaycı ama öfkeli bir ifadeyle gülerek "Anladığım kadarıyla beni hiç tanımamışsın," dedi. "Aksi takdirde beni öldürsen dahi o arabaya binip seninle gelmeyeceğimi bilirdin."

Emre, Eylül'ün yüzündeki alaycı ifadeyi görünce daha fazla dayanamayarak kıza doğru ani bir hamle yaptı ve onu omzuna attığı gibi arabaya doğru yürümeye başladı.

"Sen de beni hiç tanımamışsın Eylül Hanım!"

Eylül, baş aşağı Emre'nin omuzunda giderken bir yandan adamın sırtını yumrukluyor bir yandan da öfkeyle konuşmaya devam ediyordu. " Bırak beni seni zorba, despot herif! Bana bu şekilde davranamazsın! Sen kendini ne sanıyorsun?

Emre omzundaki kızı indirip arabaya bindirirken, "Ağzından çıkan laflara dikkat et!" dedi uyarı dolu gözlerle. Eylül'ün yanına oturduktan sonra hemen ona doğru döndü ve "Beni dinlemeni istiyorum," dedi ısrarla. Az önceki öfkesi diner gibi olmuştu. "Kabul ediyorum, az önce şahit olduğun şeyler hiç hoş değil ama inan benim..."

Eylül, Emre'nin lafını keserek "Anlatma!" dedi hararetle. "Ağzından çıkacak hiçbir şeyi duymak istemiyorum!. Ben... Hayatım boyunca hiç bu şekilde aşağılanmamıştım! Eski sevgilin geliyor, bana açıkça hakaret ediyor, sana sevgilim diye hitap ediyor ve arsızca dokunuyor. İnanılacak gibi değil!"

Emre, bir yandan arabayı sürüyor bir yandan da Eylül'ü sakinleştirmeye çalışıyordu. "Gerçekten ne desen haklısın. Fakat... Melisa ile olan ilişkimiz seni tanıdığımda çoktan bitmişti. Az önce yaptığı hareketler ve söylediği sözler ise tamamen aramızı bozmak içindi."

Eylül öfkeli bir şekilde Emre'ye dönerek, "Hatırlarsan ben de sana Hakan'la ilgili benzer ifadeleri kullanmıştım ama nedense o zaman beni dinlemek istememiştin!" dedi. "Bir düşün bakalım, az önceki sahneleri sen yaşasaydın ne hissederdin??"

Hakan'ın lafını duyunca Emre'nin tepesi attı. Arabayı yolun sağına çektikten sonra kıvılcımlı bakışlarını Eylül'ün üzerine dikti. "Sakın o adamın adını ağzına alma! İkisi aynı şey değil!"

"Neden değilmiş? Basbayağı ikisi de aynı şey. Ha tabi haklısın, farklı olarak ben senin sevgilinin aşağılamalarını dinledim, değil mi?"

Emre, "O benim sevgilim değil!" dedi bıkkın bir şekilde. "Benim sevdiğim kadın sensin, neden anlamak istemiyorsun?"

"Bağırma bana!" Elini arabanın kapısına attı. "Lütfen şu kapıyı açar mısın? İnmek istiyorum!" Eylül o kadar kendinden geçmişti ki adeta gözü dönmüştü.

"Açamam, kusura bakma..."

"Aç diyorum sana! Beni zorla burada tutamazsın seni lanet olası!"

Emre, Eylül'ün son sözünü duyunca dellenmişti. Kızgınlıkla kasılmış yüzünü kızın yüzüne yaklaştırırken, "Benimle konuşurken ağzından çıkan laflara dikkat et!" diye hırladı.

Eylül başkaldıran bir ifadeyle Emre'nin hiddetle koyulaşmış gözlerine bakıyordu. "Dikkat etmezsem ne olur? Ne yapacaksın bana? Defalarca dediğim gibi hiçbir şekilde beni korkutamazsın, sindiremezsin!" Emre'nin iyice çatılan kaşlarını görse de umursamadı. "Şimdi hemen kapıyı aç, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim!"

Emre artık tam anlamıyla çileden çıkmıştı. "Öyle mi hanımefendi. Peki o zaman, ne halin varsa gör! Bende hata ki senin gibi bir taş kafaya laf anlatmaya çalışıyorum!" Kapıların kilidini açtıktan sonra "Hadi git!!" diye bağırdı. "Nereye gideceksen git!"

Eylül emniyet kemerini çözdükten sonra Emre'ye döndü ve "Asıl taş kafa olan sensin!" dedi ve ardından arabadan inip kapıyı kırarcasına çarptı.

Emre Eylül indikten sonra hiç beklemeden tozu dumana katarak çekti gitti. Eylül ise adamın arkasından bakarken resmen sinirden kuduruyordu. Bir müddet yürüdükten sonra gördüğü ilk taksiye el etti ve ardından eve gitti.

Eve girdiğinde ilk işi Duman'ın yanına gitmek oldu. Duman sepetinin içinde kıvrılmış uyuyordu. Bir müddet minik kedinin pamuk gibi yumuşak tüylerini okşadıktan sonra kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Kendi kendine "Ağlamayacağım," diye telkinler veriyordu ama boğazının düğümlenmesine engel olamıyordu. Kesik soluklarla kendini yatıştırmaya çalışırken dünyası yıkılmış gibi bir halde banyoya gidip aynanın karşısına geçti ve kara kara düşünmeye başladı.

Korktuğu şeyler olmaya başlamıştı. En başından beri kendine engel olmaya çalışsa da artık kendini Emre'nin ateşine atmıştı ve bu ateşte cayır cayır yanacaktı. Emre aslında birkaç beden büyüktü ona. Aralarındaki yaş farkı, Emre'nin düşmanları, eski sevgilileri hep karşılarına çıkacaktı. Bugün yaşananlar sadece bir başlangıçtı. Kendi huzurlu ve sürprizsiz hayatı için bu yaşananlar oldukça karmaşıktı. Tüm benliğiyle Emre'nin aşkına kapılıp gitmişti ama ilişkileri çok fırtınalıydı. Ya delicesine mutlu oluyorlar ya da kıyasıya kavga ediyorlardı. Ne yazık ki bunun ortası yoktu...Gözyaşları istemsizce yanaklarına doğru süzülürken dudaklarından tek bir cümle döküldü. "Bunu sen istedin Eylül..."

***

Eylül ertesi gün işe gittiğinde hala Melisa denen o kadının söylediklerini düşünüyordu. Kadın o kadar kendinden emin bir ifadeyle konuşmuştu ki... İster istemez duyduklarından ötürü rahatsızlık hissediyordu.

Ofise girdiğinde Aslı da yüzündeki dalgın ifadeyi fark etmiş, iyi olup olmadığını sormuştu. Eylül iyi olduğunu söyledikten sonra oturup çalışmaya başlamıştı ama konsantre olmakta güçlük çekiyordu. Bir süre sonra telefonu çalmaya başlayınca arayanın Damla olduğunu gördü.

"Merhaba bebek, nasılsın?"

Eylül Damla'nın cansız sesini duyunca, "İyi değilim ama anladığım kadarıyla sen de benden pek farklı değilsin," dedi. "Can'la aranız hala düzelmedi mi?"

Hattın diğer ucunda Damla'nın iç çekişi yankılandı. "Hayır, hatta dün yine atıştık. Peki sen niye iyi değilsin?"

Eylül bezgin bir ifadeyle "Her zamanki şeyler," dedi.

"Bak ne diyeceğim Eylül, akşam şöyle kız kıza gidip eğlenelim mi? Doğrusu buna çok ihtiyacım var. Sohbet ederiz, içeriz, dans ederiz. Ne dersin?"

Eylül kısa bir an düşündükten sonra "Olabilir tabi ki," dedi. "Hatta istersen Sıla'yı da çağırırız."

"Bana uyar..."

Eylül telefonu kapattıktan sonra bu sefer de masasındaki telefon çalmaya başladı. Telefonu açtığında duyduğu sözlere nedense hiç şaşırmadığını düşündü.

"Eylül Hanım, Emre Bey sizi görmek istiyor..." demişti Şermin Hanım.

Telefonu kapattığında kesinlikle kararlıydı. Yukarı çıkmayacaktı. Emre'nin onu iş için çağırmadığını biliyordu. O yüzden umursamaz bir şekilde çalışmaya devam etti. Yaklaşık yarım saat geçmişti ki telefonuna mesaj geldi.

"Hemen yukarı çıkmazsan aşağıya ineceğim ve seni kolundan tuttuğum gibi buraya getireceğim..."

Mesajı okuduktan sonra Eylül'ün tam anlamıyla keçi inadı tutmuştu. Hemen mesaja cevap yazmaya başladı.

"Çıkmıyorum. Hadi gel ve sıkıyorsa dediğin o şeyi yap bakalım. Bekliyorum..."

Emre, Eylül'ün mesajını okuyunca yumruğunu öfkeyle masaya indirdi. İşte yine en başa dönmüşlerdi. Sakin, sevgi dolu Eylül'ü gitmiş yerine inatçı, asi bir kadın gelmişti. Ne yapması gerektiğini ise hiç bilmiyordu. Bir müddet düşündükten sonra Eylül'ün en azından bir süreliğine üzerine gitmemeye karar verdi. Elbet ki zamanla yatışacak, mantıklı düşünmeye başlayacaktı...

Eylül mesajını gönderdikten sonra çalışmasına devam etti. Neyse ki Emre aşağıya inmemiş, belli ki savaş baltalarını indirmişti. Öğle arasına çıkmadan önce Sıla'yı arayıp akşamki planlarından bahsetti ama kızın telefondaki sesini duyunca ister istemez şaşırmadan edemedi. Kızın her zaman neşeyle cıvıldayan sesi bu sefer fazlasıyla cansız geliyordu. Üstelik her ne kadar ne olduğunu sorsa da Sıla söylememiş, davetini de nazikçe reddetmişti. Telefonu kapattığında oldukça meraklanmış, aynı zamanda yarın iş çıkışı Sıla'nın yanına gitmeye karar vermişti...

Akşama doğru eve gittiğinde Eylül bir süre Duman'la vakit geçirdi. Duman'ın varlığı kendisine çok iyi gelmişti. Her ne kadar Emre'yle yaşadıklarından ötürü canı oldukça sıkkın olsa da Duman'ın sevimli hareketleriyle neşesi biraz da olsa yerine gelmişti.

Emre gün içerisinde onu birkaç arasa da cevap vermemişti. Şu anda bir araya gelmeleri ya da konuşmaları sadece tartışmayla sonuçlanacaktı ve o an için ihtiyacı olan en son şey buydu.

Mutfağa gidip ayak üstü bir şeyler atıştırdıktan sonra odasına geçerek hazırlanmaya başladı. Üzerine ateş kırmızısı, dizlerinin bir parmak üstünde streç bir elbise giydikten sonra saçını ve makyajını yaptı. Yüksek topuklu ayakkabılarını da giydikten sonra oturup Damla'yı beklemeye başladı. Damla'nın telefonu gelince üzerine ceketini alarak aşağıya indi.

Arabaya binip Damla'yı görünce bir an şaşkınlık içerisinde "Saçların muhteşem olmuş," dedi. Damla pırasa gibi dümdüz, sarı saçlarını kıvırcık hale getirmişti ve yeni saçları kendisine oldukça yakışmıştı. Üzerinde kırık beyaz, mini bir elbise vardı ve bacakları tüm güzelliğiyle ortadaydı.

İki kız birbirlerine gülümsedikten sonra Damla "Bu gece hiçbir şey düşünmeyelim, sadece eğlenelim," dedi. "İnan buna çok ihtiyacım var."

Damla arabayı sürerken kısa bir an sonra Eylül'e döndü ve Sıla'yı sordu.

Eylül, Sıla'yla olan konuşmasından kısaca bahsettikten sonra "Bilmiyorum ama Sıla'nın bir sıkıntısı olduğunu düşünüyorum," dedi. "Yarın gidip ziyaret edeceğim."

Damla kesin bir ifadeyle "Ben sana ne olduğunu söyleyeyim Eylül," dedi. "Sıla o Murat mıydı neydi, o adama aşık ve belli ki aşkına karşılık bulamıyor. Kızın bütün sıkıntısı bu şekerim..."

Eylül arkadaşının sözlerini duyunca şaşkınlık içerisinde ona döndü. "Senden korkulur Damla. Hayır ben de bu durumdan şüphelendim ama senin kadar emin olamadım..."

Damla yanındaki kıza gülümseyerek, "Sen bana güven," dedi. "Doğru söylediğimi anlayacaksın..."

İki kız Lexicons'tan içeri girdiklerinde bir grup erkek arkadaşıyla oturan Murat'la karşılaştılar. Adamın yanına giderlerken Eylül Damla'ya eğilerek muzip bir ses tonuyla "Hayret ilk defa Murat'ı yanında bir kadın olmadan görüyorum," dedi. İki kız kıkır kıkır güldükten sonra bir süre Murat'la konuştular. Eylül, Murat'ın oldukça alkollü ve keyifsiz olduğunu fark etti ve kafasındaki şüpheler daha da arttı. Gerçekten de Murat ve Sıla'nın ciddi bir tartışma yaşamış olduklarını düşündü.

Eylül ve Damla, Murat'ın yanından ayrıldıktan sonra biraz sohbet edip bir şeyler içmişler ardından da dans etmeye başlamışlardı. Eylül her zamanki içki limitini bir miktar aştığı için çakırkeyif olmuştu. Damla'nın da ondan geri kalır yanı yoktu. Çevrelerindeki erkeklerin beğeni dolu bakışlarına aldırmadan neşe içerisinde dans ediyorlardı...

Aynı dakikalarda Emre Eylül'ün kapısının önündeydi. Kızın zilini defalarca çalmasına ve telefon etmesine rağmen hiçbir cevap alamamıştı. Endişe ve öfke karışımı hislerle ne yapacağını düşünürken tam Damla'nın adına dokunmuştu ki telefonu çalmaya başladı. Arayan Murat'tı.

"Abi haberiniz var mı bilmiyorum ama sizin kızlar Lexicons'ta. Üstelik ikisinin de halinde bir gariplik var ama anlayamadım açıkçası. Çevrelerini saran aç kurtlardan hiç bahsetmeyeyim bile..."

Emre, Murat'ın sözlerini dinlerken içinde büyümekte olan öfkeye engel olamıyordu. Telefonu kapattıktan sonra Can'ı arayarak durumdan haberdar etti ve ardından hiç zaman kaybetmeden hararetli bir şekilde Lexicons'a doğru yola çıktı...

İki kız gayet keyifli bir şekilde dans ederlerken öfkeyle kendilerine doğru yürümekte olan iki adamı fark etmediler bile. Bir an sonra Can'ın kızgın bir yüzle yanlarında belirdiğini görünce ikisi de neye uğradıklarını şaşırdılar.

"Aferin size kızlar, gerçekten aferin..." Can alkış tutarken bir yandan da öfke dolu bir ifadeyle tepeden tırnağa Damla'yı inceliyordu.

Emre oldukça göz alıcı görünen Eylül'ü ve kızı beğeniyle süzen erkekleri görünce adeta kapkara olmuştu. Eylül ise sevdiği adamın gözlerindeki kızgın ifadeyi hiç umursamadan alaycı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Ooooo, ünlü playboy Emre Sancaktar teşrif etmişler. Hoş geldiniz efendim..."

Emre, kızın alaycı bir gülüşle sarf ettiği sözleri duyunca adeta kaskatı kesildi. Bir an sonra kendini toparlayarak Eylül'ün kolunu tuttu ve "Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun!" diye öfkeyle hırladı. "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?!"

beasloove...

-----------oo-----------

Emre kızgın bir şekilde Lexicons'a giderken :)

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

44.2K 2.6K 30
Yaşadığı bir olay yüzünden sesini kaybeden bir kız. Annesinin yeni evliliği yüzünden mecbur İtalyaya taşınır, italyada yeni arkadaş edinen kız, arkad...
117K 451 16
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
655K 27.2K 45
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
86K 5K 32
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...