İLK TEŞEKKÜR || TAMAMLANDI (D...

Von _YabanCicegi_

1.5M 74.6K 4.4K

💝 Bedirhan ALEMDAR - Ebrar ÇETİN 💝 Bedirhan... Yaşadıklarıyla her şeye küsen ve sadece bu hayatta yaşama se... Mehr

✨ 1. BÖLÜM ✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 2. BÖLÜM ✨
✨ 3. BÖLÜM ✨
✨ 4. BÖLÜM ✨
✨ 5. BÖLÜM ✨
✨ 6. BÖLÜM ✨
✨ 7. BÖLÜM ✨
✨ 8. BÖLÜM ✨
DUYURU
✨ 9. BÖLÜM ✨
✨ 10. BÖLÜM ✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 11. BÖLÜM ✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 12. BÖLÜM ✨
✨ 13. BÖLÜM ✨
KURBAN BAYRAMI ve ÖNEMİ
✨ 14. BÖLÜM I.PART ✨
✨ 14.BÖLÜM II.PART ✨
✨14. BÖLÜM III.PART✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 15. BÖLÜM ✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 16. BÖLÜM ✨
✨ KÜÇÜK BİR ALINTI ✨
✨ 17. BÖLÜM ✨
✨ 18. BÖLÜM ✨
✨ 19. BÖLÜM ✨
✨ GELECEKTEN ✨
✨ 20. BÖLÜM ✨
✨ 21. BÖLÜM ✨
✨ 22.BÖLÜM TEKRAR ✨
✨ 23. BÖLÜM ✨
TARİHLER 15 TEMMUZ
✨ 24. BÖLÜM ✨
✨ 25. BÖLÜM ✨
✨ 26. BÖLÜM ✨
✨ 27. BÖLÜM ✨
✨ 28. BÖLÜM ✨
✨ FİNAL ✨
❣SONSÖZ❣

✨ 22. BÖLÜM ✨

28.8K 1.5K 78
Von _YabanCicegi_

Hayırlı günler arkadaşlar nasılsınız? TEOG sınavına giren canlar, inşaallah sınavınız güzel geçmiştir ve emeklerinizin karşılığını alırsınız. Eğer beklediğiniz gibi geçmediyse de sakın üzülüpte kendinizi yıpratmayın. :)) Seviliyorsunuz... 💜❤

İnşaAllah beğenerek okursunuz. 💜

Sizleri bölümle başbaşa bırakırken, bool bool vote ve yorum beklediğimi de hatırlatayım değil mi? 🤗😉

Bu arada internet sıkıntılı olduğu için bu zamana kaldı bölüm...

✨💢✨💢✨

KEYİFLİ OKUMALAR

✨💢✨💢✨

Sevdiği adam tüm hevesini köreltirken, keşke canının ne kadar yandığını da görebilseydi...

✨💢✨💢✨

Eren, kafesini sabah erken saatlerde açıp, genel temizliğini yapmıştı. Saat sabahın sekiziydi. Bu saatlerde pek gelen olmazdı. Çoğunlukla öğlen saatlerinde yoğun olurdu ki o saatlerde de canlı müzik başlardı.

Deniz'in gelip canlı olarak şarkı söylemesiyle birlikte, insanlar daha çok tercih eder olmuştu kafeyi. Bu durum da genç adamı oldukça mutlu ediyordu. Artık sıkıntılı dönemlerini atlatmışlardı. Bir iki yere borcu vardı ve onları da verip kapattıktan sonra geceleri daha rahat uyur olmuştu.

Kasanın kilidini açtı ve hasılata tekrardan baktı. Bugün Deniz geleli bir ay oluyordu ve maaşını vermesi gerekiyordu. Asgari ücret kadarını sayıp aldı ve beyaz bir zarfın içerisine koyup tezgahın üzerine koydu.

Deniz'i düşünürken yüzünde beliren tebessüme anlam veremiyordu. Kız ne zaman gözlerinin içine bakarak şarkıyı söylese tüm işini gücünü bırakıp onun yeşilliklerinde kayboluyordu.

Bu normal değildi!

Eren hiçbir zaman sevgilisi olmayan
-kendi sevgilisi- bir kızın gözlerinin içine bakmamıştı.

Sevgili...

Tebessümü dudaklarında dona kalırken, başını hızla iki yana salladı.

Olmazdı...

Olamazdı...

Deniz, kız kardeşiyle yaşıttı ve bunu kendine yakıştıramazdı.

Sonra düşündü... Çok fazla yaş farkı yoktu ki aralarında. Lâkin bu düşüncesinden de hızla sıyrılırken, "Kendine gel oğlum," diyerek kasayı sinirle kapatıp, tezgahın önünden ayrıldı. Kapıyı açıp, müşterilerinin gelmesini bekledi. Bir an önce gelselerdi ruh sağlığı için daha iyi olacaktı. İşe kendini kaptırıp öyle aptalca düşüncelerin kurbanı olmazdı.

Sandalyeyi çekip oturdu. Gelen giden yoktu. Yerinden kalkıp tezgahın altındaki çekmeceye uzanıp ajandasını alıp gerisin geri kalktığı sandalyeye oturdu. Temiz bir sayfa açıp karalamaya başladı.

Başlığı attı; Düğün.

Ve neler gerekliyse tek tek aklına geldikçe yazdı. Kardeşini hiçbir şeyden mahrum bırakamazdı. Her şey istediği gibi olmalıydı. Kendini o kadar kaptırmıştı ki karşısındaki sandalyeye oturan genç kızı fark etmemişti.

Deniz, sabah erkenden kalkarken hemen hazırlanmaya başlamıştı. Her sabah neşe ve mutluluk içerisinde hazırlanıyor, kafeye gitmek için vakit kolluyordu. Oraya gitmek, hissederek şarkı söylemek ve kendisini notalara kapılırken bulmak çok güzeldi. Sevdiği adamı düşünerek söyledikleri kalbine dokunuyor, duygulanmasını sağlıyordu.

Hazırlanması bitince kolundaki beyaz spor saate baktı. Henüz dokuz buçuk olmuştu. Omzunu silkerek evden çıktı. Kısa sürede kafeye gelince açık kapıdan içeriye girdi. Patronunu düşünceli bir şekilde ajandasına birşeyler yazarken görünce minik ve sessiz adımlarla karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu.

Kendisini farketmemişti.

Gülümseyerek izlemeye başladı.

Onun oflayarak kalemi bırakıp başını kaldırmasıyla göz göze geldiler.

Yine orman ve deniz bir araya gelip kendi şölenlerini oluşturdular.

Yine birbirine kenetlenen hareler, parıldadı.

Eren karşısında gördüğü genç kızla birlikte sabah ki ani düşünceleri aklına gelir gelmez hızla yerinden kalktı. Olmazdı, yapamazdı.

Kendi kendine mırıldanırken, ajandasını kapatıp çekmeceye koydu.

"Neden erken geldin?" diye sorarken sesini düz tutmak için çabalamıştı.

Deniz işittiği soru ve karşılanma ânıyla birlikte şaşkınlığı biraz daha artarken, buraya gelirken ki mutluluğu bir anda buhar olup yok oldu. Çalıştığı günden beri ilk defa böyle karşılanıyordu; soğuk ve mesafeli...

"Belki... Belki yardıma ihtiyacın vardır diye düşündüm," dedi bakışlarını birbirine kenetlediği ellerine indirerek. Yine heyecanlanmış ve yine gözlerinin içine bakamıyordu. Elleri hem titriyor hemde birbirine sıkıca kenetlediği için terliyordu. Maviliklerindeki ışıltı hızla dolarken, yerine gözyaşlarının belirtisi olan yaşlarının ışıltısı yer aldı.

Eren, eline aldığı zarfı genç kıza uzattı. Kendisine kırgınca bakan kızın gözlerine bakmadan, "Maaşın," dedi kısaca.

Deniz uzatılan zarfa bakarken alıp almamakta kararsızdı. Eren'in o sıkıntılı halini unutamazdı. Kendini zorlayarak, "Patron... Eğer sana lazımsa ben daha son-" demişti ki konuşması hızla kesilmişti.

"Benim sıkıntım seni ilgilendirmez. Sen çalışansın ben patron," diyen Eren, sinirle zarfı masanın üstüne koyarken arkasını döndü. Sesi sinirli çıkmıştı, bunun farkındaydı ama geri alamazdı. Almakta istemiyordu. Aralarındaki bu anlamsız bakışmalara, yakınlıklarına bir son vermesi gerekiyordu. Patron çalışan ilişkilerini yeniden yapılandırmalıydı. 

Deniz, neredeyse önüne fırlatılan beyaz zarfa bakarken, birkaç gözyaşı yanaklarına süzülmeye başlamıştı. Hızla gözyaşlarını silerken önündeki zarfı alıp çantasının içine koydu. Ardından da yerinden kalkıp sahne aldığı kısma giderek gitarının bozuk olmayan akordlarıyla oynamaya başladı. Oyalanacak birşeylere ihtiyacı vardı. Kafasını dağıtmalıydı yoksa oyuncak bebeği elinden alınmış küçük kız çocukları gibi hüngür hüngür ağlayacaktı.

Zaman ilerlerken kafe yavaş yavaş dolmaya başladı. Deniz, gitarını bir iki tıngırdattıktan sonra önündeki sayfaları çevirip söyleyeceği şarkının sözlerinin yazıldığı sayfada duraksadı. Normalde bunu söylemeyecekti ama şu anda kendini farklı bir modda hissedemiyordu.

Hissettiği neyse, karşısındakilere de onu aktaracaktı.

Bakışlarını gitarından kaldırıp gelen müşteriler üzerinde gezdirdikten sonra son durağı her zaman ki gibi patronunun mavilikleri oldu. Orada kendisine ait hiçbir şey göremedi. Eski sevimli bakışların yerine duygusuz bakışlar almıştı. Canı yanarken, bu acı sesine ve söylediği şarkıya da yansıdı.

(Niran Ünsal - Zorlu Sevdam)

Sesini ayarladı ve girişi yaptı. Bakışları gitarında, müşterilerin üzerinde ama asla Eren'i bulmuyordu o yeşillikleri. Dargınlığını, kırgınlığını hissetmesini istedi belki de.

Kar ayaza kesiyor içim üşür
Vur yüregi zalimce aşka düşür
Meşk nerede sevdiğim gözüm söyle
Az gelir az yaşamak bana böyle
Yar yüreğinin deli bekçisiyim
Sevdanın kapında nöbetteyim

Son dizeyi söylerken nefesi kesilir gibi oldu. Şarkının sözleri bile anlatmıyor muydu hissettiği duyguları. Evet; Deniz'in uzun zamandır sevdiği adam Eren'den başkası değildi. Ona olan hisleri öyle gerçek, öyle can yakıcıydı ki, artık kalbi taşıyamaz olmuştu bu yoksunluğu...

Yoksunluk...

Hissettiği aşkın karşılıksız oluşunun yoksunluğu...

Yoksunluk...

Sevdiği adamın yoksunluğu...

Çok ağırdı bu aşk. Bu ağırlığın üstüne sevdiği adamın bugünkü tavrı tuz biber olmuş, yıkılmıştı. Dayanamamıştı. Gözlerinden yaşlar süzülürken, şarkıyı hissederek, yaşayarak söylemeye devam etti.

Kar beyazı düşüyor siyah saça
Yar adını koyu ver ölüm kaça
Bir iptir bedeli çek deme sakın
An gelir ödenir

Her saat sesinde gitmelerin korkusu
Her günün sonunda birikir yokluğunun tortusu

Ne de güzel yazmıştı şarkıyı yazan. Sevdiği adamın günden güne biriken yokluğun tortuları kalbini parçalar olmuştu. O kadar birikmişti ki yokluğu, acısıyla yaşamayı öğrenmişti.

Deniz başını kaldırdı. Gitarının tellerine son kez dokunurken, bakışları sevdiği adamın şaşkın mavi bakışlarını buldu. Gözlerinden süzülen aşk acısını kanıtlayan inci taneleri yanaklarından dudağının kıyısına süzülürken araladı dudaklarını. Yaşlı yeşilliklerini diktiği maviliklerden bir saniye olsun ayrılmadan şarkının son dizelerini söyledi.

Dilimden düşmüyor kolaysa gelde al
İçimden söküp aşkını
Çektiysen kahrımı helal et hakkını
Zorlu sevdam hoşçakal...

Son veda edişte nefesi kesildi. Cılız çıkan sesini ortamda yankılan coşkulu alkış ve ıslıklar daha da bastırırken, Deniz yaşlı gözlerini sevdiği adamın gözlerinden çekti. Başını eğdi, kendiyle başbaşa kaldı bir an. Ardından başını kaldırıp müşterilere burukça tebessüm ederken, sıradaki şarkısını söylemeye başladı.

Bu da bir ayrılık şarkısıydı.

Deniz'in karşılıksız hissettiklerinde kendince son verisinin direnişiydi.

Eren, karşısında kendisini şarkıya kaptıran Deniz'i izlerken ve dinlerken, yine o dengesini şaşırtan düşünceleri aklını ele geçirdi. O yeşilliklerin kendisiyle her temasında tarifi mümkün olmayan hislerin silsilesiyle şaşkına dönüyor ve öylece kalakalıyordu.

Bu kızın her şarkıyı yaşayarak, hissederek söylemesi kendisini öyle bir etkiliyordu ki, bakışlarını onun üzerinden çekemiyordu.

Onun önüne zarfı atarken, söyledikleriyle fazlasıyla kırdığını, kırıldığını biliyordu. O yeşilliklerin kendisine eskisi gibi parıldayarak bakmamasından anlamıştı.

Çok farklıydı... Adını koyamıyordu...

Şarkının son dizelerini gözlerinin içine bakarak söylemesi... Sakın bir veda şarksıydı...

Veda...

İşte Eren bu kelimeyle bir an sendeledi. Deniz'e bir ay boyunca alışmışken, onun bu şekilde veda etmesini kabul edemezdi, etmemeliydi.

Elleri iki yanında yumruk olmuşken, bakışlarını Deniz'e çevirdi. Ona uzatılan peçeteyi alıyordu tebessüm ederek. Üstelik uzatan kişi kendi yaşlarında bir adamken... Ona gülümsüyordu. Yumruklarını daha da sıkarken, çenesi kasıldı. Onların o gülüşmelerini izleyecek değildi. Arkasını döndü ve müşterilerle ilgilenmeye başladı. Bir daha da Deniz'e taraf bakmamıştı.

Zaman ilerlerken kulaklarına dolan en son şarkının sözleriyle tüm düşünceleri altüst olmuştu.

Ne demişti Deniz?

"Sevdan başımdan gitmez, ömür biter o bitmez."

Ve Eren yakın gelecekte bu şarkıyla ilgili kurguğu planı Deniz'in yeşilliklerine bakarak anlatmak istedi. Onun kendisine kırgınca ve vazgeçmiş bir şekilde bakmasını kaldıramayarak arkasını döndü.

Karmaşık düşünceleri içerisinde son kalan işleri de halletti ve yavaş yavaş boşalan kafeyle birlikte kendisi de hazırlanmaya başladı. En sona kendisinden başka Deniz ve ona peçete uzatan dingil kalmıştı.

Kaşları çatılırken, "Kafeyi kapatıyoruz beyefendi," dedi adamın yanına ilerlerken.

"Görebiliyorum," diyen adamın pişkinliğiyle iyice sinirlenirken, bakışlarını Deniz'e çevirdi. Onun kendinden tarafa bakmadan, "Beyefendi beni evime bırakmayı teklif etti ve bende -" demişti ki Eren hızla bakışlarını genç kıza yöneltip çattığı kaslarının altından bakarken sert sesiyle, "Ve sende kabul etmedin değil mi Deniz?" diye sorarken aslında alttan alta da katı mesajını vermek istedi.

Deniz, Eren'in sert sesiyle bakışlarını kaldırıp onun sinirle çatılan kaslarının altındaki koyulaşan maviliklere bakarak, "Kabul ettim Eren Bey, şimdi müsaadenizle. İyi akşamlar," diyerek çantasını omzuna yerleştirip sırtını sevdiği adama dönerek kafeden çıktı.

Eren, Deniz'den böyle bir baş kaldırış beklemediği için şaşkımlıkla arkasından bakarken, kendisine alayla bakan dingil adama dönüp bir şeyler diyecekti ki onun kendisinden önce davranması kendisini gafil avladı.

"Patronu olarak fazla katı değil misiniz? İyi akşamlar."

Ve Eren bir kez daha gidenin arkasından bakakalırken, "Ha si... " demişti ki kendisini frenleyip lafedrn çıktı. Kapının kilidini vurup elleri cebinde eve doğru yürümeye başladı. Düşünceleri bu sessiz yürüşte kendisine eşlik ediyordu.

✨💢✨💢✨

Bedirhan, holdingteki odasında, önündeki anlaşma dosyalarını incelerken telefonuna gelen mesaj sesiyle tüm dikkati dağıldı. Oflayarak telefonu eline alırken, mesajın kimden geldiğini çok iyi biliyordu. Açtığı ekranda Palyaço ismini görünce de yanılmadığını anlamış oldu.

Bir elini burun kemerine götürüp sıkarken, mesajı açtı. Bol emoji içeren mesajı okurken yüzünde herhangi bir kas oynamadı. Bu olaylar ona göre değildi.

Nişanlanmalarının üzerinden tam olarak bir hafta geçmişti. Bir ay sonra düğünü istediğini belirtmişti lâkin bu duruma pek sevgili nişanlısı daha sonrasında karşı çıkmıştı. Aslında karşı çıkma sebebini söylediği zaman onu kollarının arasına alıp sımsıkı sarmalak istemişti lâkin kendisini frenleyebilmişti.

Nişanlısı Ebrar oğlunun tedavi görmesi için, çok istediği düğünü erteliyordu. Bunun da oyun olabilme ihtimalini artık düşünmüyordu lâkin geçmişini de unutamıyordu. Ebrar hayatına giren o kadınlar gibi değildi ama ona taktığı Palyaço lakabı gibi, başka yüzünü gösterme ihtimalini de düşünmüyor değildi. Başını hafifçe iki yana doğru sallarken burukça tebessüm ederek telefonu elinden bıraktı. Başını sandalyenin başlığına dayayıp gözlerini kapattı.

Düşünmek istemese de düşünceler kendisini rahat bırakmıyordu.

Nereye gideceklerini bilemiyor, bu bilinmemezlik dengesiz olmasına neden oluyordu.

Oysa hayatlarına Ebrar girmeden önce her şey olması gerektiği gibiydi; sakin ve huzurlu.

Ama şimdi... Her şey tam tersi kendisi açısında. Eski huzuru ve sakinlikten eser yoktu. Ebrar hayatına, kalbine, beynine bodoslama olarak giriş yaparken, hayatından çıkaramıyordu.  Hayatında değer verdiği iki varlık
-oğlu Samet ve Remziye sultan- Ebrar'a o kadar alışmış, hayatlarında benimsemişlerken, hayatlarından çıkmasına da sebep olamazdı, olmamalıydı.

Biricik oğlu Ebrar'ın gelişiyle daha neşeli bir çocuk olmuştu. Altı yaşına kadar yapamadığı lâkin fazlasıyla yapmak istediği şeyleri Ebrar sayesinde yapmıştı. O yüzden değil midir ki, Ebrar'a anne demesi, annesi yerine koyması...

Oflayarak iki elini de saçlarının arasından geçirirken bu düşüncelerine artık bir son verip rahatça yaşamak istiyordu.

Telefonuna bir kez daha mesaj geldiğini belirten sesi duyduğunda gözlerini sıkıntıyla kapatıp derin bir soluk aldı. Boğulduğunu hissediyordu.

Mesajı açıp sessizce okumaya başladı.

"Aşkım sana demiştim ya hastane olayını. Ben kapsamlı olarak araştırdım ve onay verirsen önümüzdeki haftabaşına randevu alabiliriz. Daha fazla gecikipte oğlumuzun yürümesine engel olmayalım."

Bedirhan bu mesajı birkaç kez okudu. Özellikle son cümlede 'oğlumuz' demesi kalbinde birşeylerin ılınmasına, gözlerindeki sıkıntı yerine şefkaatin yerleşmesine neden oldu.

Bu kız dengesiyle oynuyordu.

Mesajına karşılık kısaca, "Tamam," yazıp gönderdi. Onun gibi uzun uzadıya yazacak değildi sonuçta!

Sonrasında telefonunu sessize alıp işlerine kaptırdı kendisini. Haftaya gideceklerse Ankara'ya işlerini yoluna koyması gerekiyordu. Bu sefer oğlunun ayağa kalkmasını, gözlerinin arkasına sakladığı o burukluğu gidermesini istiyordu.

Düşüncelerini bir kenara atarak, dosyaların arasında kaybetti kendisini. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan çıkış saati gelmişti lâkin biraz daha kalıp gelecek haftadaki işlerini hafifletmek istedi.

✨💢✨💢✨

Ebrar, uzun mesajlarına karşılık tek kelimelik 'tamam' mesajının gelmesiyle yüzündeki gülümsemeyi sonlandırıp sıkıntıyla telefonu koltuğun üstüne bıraktı. Bedirhan'ın kendisine olan gerçek duygularını merak ediyordu.

Gerçek!

Ne hissettiğini bilmeye ihtiyacı vardı. Bir kadın olarak hisleri kuvvetliydi ve Bedirhan'da kendisine karşı olan davranışlarında birşeylerin eksikliğini hissedebiliyordu. Bu zamana kadar kendi aşkının ikisine de yeteceğini savunmuş olsa da olmuyordu.

Seven kalp sevilmek isterken, tek taraflı aşkın ne kadar can yakıcı olduğunu birkez daha anlıyordu.

Nankördü kalp. Sadece kendini düşünüyordu. Sevilmek istemesinin bundan başka açıklaması olamazdı.

Ebrar, gözlerinin dolmasını engelleyemezken, koltuğun üzerinde yan gelip uzandı. İki elini de yanağının altına koyup gözlerini kapattı. Düşüncelerinin seline kendini kaptırdı.

Sevdiği adamın evinde, onunla dolu düşünceleriyle başbaşaydı.

Remziye sultan, Samet'i banyo yaptırdıktan sonra birlikte birazcık uyuyacaklarını söyleyip üst kata çıkmışlardı.

Ebrar kocaman evde kendi haline kalınca canını yakan düşünceleri de peşi sıra gelmişti. Evlilikte acele ettiğini düşünüyor, ilk zamanki gibi hevesli değildi.

Sevdiği adam tüm hevesini köreltirken, keşke canının ne kadar yandığını da görebilseydi...

Gözleri kapalı ahalde gözyaşlarını yolunu bulmuşcasına süzülürken, üşüdüğünü hissetti.

İnsan yazın ortasında üşür müydü?

Eğer sevilmediğini hissedip onun hayal kırıklığını yaşıyorsa üşürmüş.

Isınmasının yolu da tek bir yoldan geçermiş; o da sevdiği adamın aşkına sahip olmak.

Peki buna sahip olabilecek miydi?

Geleceğin neler getireceğini bilemeyiz...

✨💢✨💢✨

BÖLÜM SONU...

Evet arkadaşlar bir başka bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız.

İnşaAllah beğenerek okumuşsunuzdur.

Sizlere şöyle bir açıklama yapayım, finalimize tahminimce sayılı bölümler kaldı.

İnşAllah final bölümümüze kadar benimle birlikte olursunuz.

Şimdilik ben kaçar.

Her zaman dediğim gibi,
En güzeline emanetsiniz.
💜💜💜

✨💢✨💢✨

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

199K 9.7K 38
Elif, hayatta kızlarını evlendirmekten başka bir gayesi olmayan annesi ve hepsi birbirinden çılgın kız kardeşleri arasında sıkışıp kalmış normal bir...
4.2M 265K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
299K 5K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
462K 26.1K 44
Asi bir annenin ve aklıyla nam salmış bir adamın kızı olan bir prenses... Tüm dünyayı korkutacak kadar güçlü bir adam ve sevgisiyle her şeyi güzelleş...