İKİ YABANCI

By ozgenrts

237K 10.5K 859

Soğuktan donmuş ellerini cebinden çıkardı. Sadece bir kez kapıya vurması ile kapının açılması bir olmuştu. Ha... More

İKİ YABANCI
1. BÖLÜM "KİMSİN SEN?"
2. BÖLÜM "GÜVEN"
3. BÖLÜM "YALANCI"
4. BÖLÜM "ŞAH VE PİYON"
5. BÖLÜM "SESLER"
6. BÖLÜM "ESİR"
7.BÖLÜM "KIRMIZI NOKTA"
8.BÖLÜM "ACI"
9.BÖLÜM "ANNELER VE SIRLARI"
10. BÖLÜM "GERÇEKLER"
DUYURU ve KARAKTER TANITIMI
12. BÖLÜM "MİSAFİR"
13. BÖLÜM "ESKİ DOSTLAR VE YETİŞKİN İNSANLAR"
14. BÖLÜM "GEÇMİŞTEN GELEN"
15. BÖLÜM "YÜZLEŞME"
16. BÖLÜM "İYİ Kİ"
17.Bölüm -özel-
18. BÖLÜM "KAOS"
19. Bölüm -özel-
20. BÖLÜM "BAŞLANGIÇLAR VE BİTİŞLER"
21. BÖLÜM "FEDA"
22. BÖLÜM "TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK"
23. BÖLÜM FİNAL
ÖZEL BÖLÜM🥂

11. BÖLÜM "HATALAR"

8.8K 373 38
By ozgenrts

Bölümün sonunda ufak bir not bıraktım, ona bakmadan geçmeyin olur mu? Keyifli okumalar :)

İkimizde birbirimize şaşkınca bakarken, ağzımızdan tek bir söz çıkmamıştı. Yağız'ın mavi gözleri üzerime kitlenmişken, kalbim biraz daha hızlandı. Dudaklarımdan dökülen cümleyi ikimizde beklemiyorduk.

Benim için doğru olan Yağız'ın ettiği teklifti. Hem Yağız'dan uzakta olacaktım, bu yüzden onun sorgularına bir daha hiç maruz kalmazdım. Kızımla yalnız başına hemde güvenli bir şekilde bu işten sıyrılıp hayatımı bir düzene sokabilirdim.

Sebep Melis miydi? Ya da buradakilere alışmış olmam mıydı? Öğrendiklerim miydi? Benim derdim neydi ki, haftalarca kaçmak istediğim yerden şimdi gitmemek için direniyordum.

"Anlamadım?" Yağız'ın şaşkınlık dolu sesi ile bakışlarımı yerden kaldırıp, mavi gözlerine diktim. "Gitmeyeceğim." Ah! Sesim titriyordu.

"Deren, ne dediğinin farkında mısın? Neden burada kalmak isteyesin ki? Gitmek isteyen sendin."

"Farkındayım. Artık gitmek istemiyorum." Yağız ikinci kez bu cümleyi duyunca, sanki ne dediğimin yeni farkına varır gibi bir an afalladı. "Neden?"

"Çünkü-" Cümlemin sonuna getirmeden yukarıdan gelen sesler ile ikimizde sorarcasına birbirimize baktık. Ardından bir bağırış daha gelince, Yağız koşar adım merdivenlere yöneldi, bir kaç saniye durakladıktan sonra acıyla sızlayan bileğime aldırmadan Yağız'ın peşinden merdivenlere yöneldim. Arkasından geldiğimi gören Yağız ağzının içinden bir şeyler mırıldandı ve arkasını dönerek bana ulaştı. Beni hızla kucağına alırkan ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı.

"Yağız! Ne yapıyorsun?"

"Gelme desem dinlemeyeceksin, en azından yardım edeyim de daha fazla yorulma." dediğinde sakince bana çok yakın duran yüzüne baktım. O ise bana bakmadan ciddi bir ifade ile sanki ben kucağında değilmişim gibi hızlı ve rahat hareketlerle merdivenlerden çıktık ve çok geçmeden Yağız'ın odasına ulaştık. Leyla kulağında telefon odanın içinde sinirle dolanıp, bir yandan konuştuğu kişiye sinirle bağırıyordu. David ve yanındaki genç adam ise odadaki geniş ikili koltukta oturmuş sakince Leyla'yı izliyorlardı. Bizim geldiğimizi gördüklerinde bakışları bizi buldu ve Yağız'ın kucağında beni gördüklerinde birbirlerine bakarak güldüler. Tanrım! Rezil oluyordum.

"Beni indir misin?" diye Yağız'a mırıldandığım kafasını sallayarak dikkatle beni kucağından indirdi.

"Sen delirmişsin! Gerçekten delirmişsin!" Leyla telefondaki konuştuğu kişiye bir kez daha bağırdığında, kulaklarımı kapatma ihtiyacı hissetmiştim.

Yağız'ı geride bırakıp, yavaş adımlarla koltuğa gidip, ikisinin arasındaki küçük boşluğa oturdum. Ardından ikisinin de yüzüne bakarak gülümsedim. Oturuşuma şaşırmış gözüküyorlardı ancak rahatsız olmuşa benzemiyorlardı.

Bakışlarımı onlardan çekip kapının önünde kollarını göğsünde bağlamış dikilen Yağız'a baktım. En azından şimdilik az önceki sorgudan kurtulmuştum. Çünkü ona verebileceğim pek mantıklı bir cevap yoktu. Ben kendime bile doğru düzgün bir sebep sunamıyordum ve yine de kalmak için direniyordum. Yağız'ın bakışları beni bulduğunda ise, sahiden sadece şimdilik kurtuluğumu anladım. Mavi gözlerine bakınca cevap almadan pes etmeyeceğini rahatça görebiliyordum.

"Kes artık! Bu zamana kadar her şeye katlandım ama bu çok fazla. Yeter artık, bir süre beni aramasan iyi edersin çünkü kararım asla ama asla değişmeyecek." Telefonu kapattıktan sonra sinirle yatağın üzerine fırlattı ve odada bakışlarını gezdirdi. Yağız'la benim geldiğimi yeni fark etmiş gibi bir an afalladı.

"Kimdi?" Yağız'ın sorusuyla Leyla hafifçe iç çekti. "Babam." Yağız'a baktığımda hiç şaşırmış gibi durmuyordu. "Ne söyledi?"

"Yağız, bu şimdi-" bakışları koltukta onları pür dikkat onları izleyen biz arasında gidip geldi. Daha sonra bakışları benim üzerimdeyken konuştu. "-şimdi konuşulacak bir konu değil. İşimize bakalım, baş başayken konuşuruz ."

Besbelli benim varlığımdan rahatsız olan Leyla'ya ters bir bakış atmamak için kendimi zor tuttum. Bana her şeyi anlatan o değilmiş gibi, 'senin bizim aramızda ne işin var?' muamelesi yapması sinir bozucuydu.

"Pekala, daha sonra konuşuruz." Leyla Yağız'ın uzatmamış olmasından dolayı rahatlayarak kendini yatağın üzerine bıraktı. Bir süre hiçkimseden ses çıkmadı. Sessizlikten sıkılarak Yağız'a döndüm.

"Ee şimdi ne olacak. Plan ne?"

Sorduğum soru ile hepsinin bakışları bende buluşurken, Yağız hariç hepsi şaşkın gözüküyordu.

Leyla yüzünde küçümseyen bir ifade ile bana döndü. "Ne demek plan ne? Bu seni neden ilgilendiriyor, sen bizi biraz yalnız bıraksana."

Leyla'nın sesine aldırış etmeden, Yağız'a bakmayı sürdürdüm. "Deren, senin bu işe bulaşmanı istemiyorum ve bu yüzden uzak duracaksın." Yağız'ın Leyla'yı destekleyen sözleri ile öfke ile kaşlarımı çattım. Bu kez sinirle konuşan ben olmuştum,

"Senden izin istediğimi hatırlamıyorum. Ayrıca bu işe bulaşalı sence de çok olmadı mı? Daha ne kadar bulaşabilirim? Ben bir silahın önüne atladım Yağız, kendimi sana siper ettim ve orada vuruldum. Ölümden döndüm, haftalarca hastanede yattım. Daha sonra bu eve getirildim ve benim üç katım olan adamlar ile karşı karşıya kaldım ve kimin zararlı çıktığı fazlasıyla ortada," gözlerimde morluklar içinde kalan bedenimi ve ağrıdığı için öne doğru uzattığım ayağımı işaret edip devam ettim. "Ve sen hala bu işe bulaşma diyorsun. Biraz geç kalmış gibisin."

"Sakin olur musunuz?" Hemen sağımda oturan adamın konuşması ile bakışlarım onu buldu. Yüzünde sakin bir gülümseme vardı. "Sen karışma Rüzgar." Yağız'ın bakışmamızı bölen sert sesine karşılık sinirle ayağa fırladım.

Rüzgar sakinleştirmek adına hafifçe koluma dokunduğunda, kolumu ondan kurtarıp konuştum. "Her şeyi öğrendim ve şimdi de hiçbir şey yapmadan duramam. Onca insanın hayatı tehlikede, mutlaka bir yardımım dokunacaktır. Öylece arkamı dönüp gitmemi bekleyemezsin."

Yağız cevap vermek için dudaklarını araladığında, Leyla'dan keyiften yoksun bir gülüş çıktı. "Yardım ha? Ne yapacaksın? Onlarla dövüşecek misin yoksa?"

Az önce benim yaptığım ironiyi bana karşı kullandığını fark ederek, Leyla'ya döndüm.

"Bilmem, belki de tıpkı seni kurtardığım gibi onları da kurtarabilecek bir yolum vardır."

Leyla'ya karşılık verdiğimde, Yağız'ın bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Ona baktığımda, yanılmadığımı anladım. Bir kaç saniye gözlerimi birbirimizden ayırmadığımızda, sonunda pes eden ben olmuştum. "Ne bakıyorsun? Eğer sende Leyla gibi düşünüyorsan, o düşündüklerini kendine sakla çünkü umursamayacağım. Buradayım ve bildiklerimi unutmamı beklemeyin."

"Sakin olur musunuz? Sizin tartışmalarınız şu anki durumumuza yardımcı olmuyor. Kendinizi önemli olana odaklayın." David bir kaç adımda Yağız ve benim ortamda dikilirken, ona bakarak kafamı salladım. Yağız bir kaç saniye durakladıktan sonra "Zaten öyle yapıyorum." Diye mırıldandı. Ne dediğini anlamamıza daha doğrusu anlamama fırsat vermeden hızla odadan çıktığında hemen ardından Leyla ve David peşinden gitmişti.

"Sakin kalmalısın. Eğer bu işin içinde olacaksan, yapman gereken en önemli şey bu olacak. Kabul ediyorum, sinirliyken oldukça ateşli gözüküyorsun ama fazlası yakar benden söylemesi." Rüzgar'ın kelimelerindeki rahatlığına şaşıramayacak kadar başka şeylere odaklıydım. Yağız'ın sinirle Rüzgar'ı çağırdığını duyduğumda, gözlerimi devirdim. Rüzgar bir kaç adımda odadan giderken, kafam o kadar karışmıştı ki, toparlanmakta zorlanıyordum. Üstelik bunu yapan yine bendim. Burada kalmak ve bu işlerin içinde olmak için kendimden oldukça emin bir şekilde ısrar edişim, aklımı yavaş yavaş kaybettiğimin bir göstergesiydi sanki.

Buradan gitmek için yanıp tutuşurken, şimdi bu neyin nesiydi? Evet, ortada bir suç ve masum insanlar vardı ancak tüm bunlar benim burada kalmam ya da bu işe girmem ile düzelmeyecekti. Sıkıntı ile oflarken, kendimi yatağın üzerine bıraktım. Bileğim acı ile yeniden sızladığında, yüzümü buruşturdum. Her yerim ağrıyordu. Uzun bir süre yataktan çıkmak istemiyordum ancak bunun pek mümkün olduğuda söylenemezdi.

Diğerlerinin peşinden gitmek yerine, hepimize biraz zaman vermek adına odadan çıkıp kızların olduğu odaya girdim. Beren ve Melis yatakta birbirlerine sokulmuş yatıyorlardı. Beren'in elinde yine sıkı sıkı tuttuğu tavşanı vardı. Saate baktığımda, daha çok erken olduğunu gördüm. Hala üzerimde pijamalarım ile duruyordum. Biraz kestirmenin kimseye zararı olmazdı. Beren'in terden alnına yapışmış saçlarını düzeltip alnına hafif bir öpücük kondurdum. Biraz dinlenmek için önce odama çıkıp kısa bir duş aldım. Vücudumun her yeri morluklar ve şişlikler ile doluydu. Uyandığımda Kader abladan bu morluklar için krem ve bir de ağrı kesici istemeyi aklıma not ettim. Ardından üzerime bir tişört ve pijama geçirdikten sonra yatağıma uzanarak gözlerimi kapattım. Uykuya dalmam zor olmamıştı.

•••

Büyük bir gölün hemen kenarında oturuyordum. Hava o kadar güzeldi ki, güneşin tatlı sıcağını elbisemin açık bıraktığı tüm tenimde hissediyordum. Gözlerimi gölün ışıldayan yüzeyinden çekerek yanımda koşuşturan Beren'e çevirdim. Üzerindeki beyaz elbisesi ve beyaza yakın sarı saçları ile tıpkı bir meleği andırıyordu. Bana baktığını gördüğümde kollarımı iki yana açarak bana gelmesini bekledim. Paytak adımlarla koşarak kollarımın arasına girdi.

Küçük bedenini kollarımla sardıktan sonra geri çekilerek onu bıraktım. Etrafımızdaki çiçeklerin arasında koştururken, bakışlarımı ondan ayırıp gökyüzüne çevirdim. Az evvel büyük bir canlılık ve aydınlıkla parlayan güneş kara bulutların arasında kaybolduğunda yüzüme düşen damlalar ile panikleyerek ayağa kalktım. Beren'i almak için ona doğru döndüğümde onu bıraktığım yerde bulamadım.

"Beren!" diye bağırdım. Sesim de minik endişe tohumları vardı. Gökyüzü daha da kararırken, etrafıma bakındım ancak Beren yoktu. Korku ile kalbim kasıldı ve nefes alamadığımı hissediyordum.

"Beren!" Diye bir kez daha yüksek sesle bağırdığımda cevap olarak koca bir sessizlik vardı. Yağmur hızını arttırırken, korkunç bir şimşek karanlık gökyüzünü arttırdı. O sırada ileride ağaçların arasında birini gördüm. Sert bir rüzgar sarı saçları yüzünü kapattığı için yüzünü göremiyordum. Kucağında kızımla, ağaçların arasında yavaşça kaybolduğunda koşarak onların peşine takıldım.

"Dur! Beren!" Peşlerinden koşuyordum ama sanki yerimde sayıyordum. Ağaçlar ilerledikçe daha da sıklaşıyor, koştukça bacaklarıma ve kollarına değen dallar tenimi sıyırıyordu.

Ne kadar koştuğumu bilmiyordum ancak yavaş yavaş ağaçlar seyrekleşmeye başlamıştı. En sonunda büyük bir açıklığa çıktığımda, karşımda uçurum ve hemen uçurumun ucunda duran kızımı ve onu gördüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Dur!" Ağladığımı sesimdeki çaresiz tınıdan anlamıştım. Saçlarım yağmur da ıslanmış, elbisem üzerime yapmıştı. Çıplak ayaklarım çamura bulanmıştı ancak bunların hiçbiri umurumda değildi. Karşımdaki görüntü aldığım nefesi kesmişti.

"Sen...nasıl?" Kelimeler dudaklarımdan birer fısıltı gibi döküldüğünde, yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. "Benim olanı almaya geldim." dediğinde bakışlarım korkuyla Beren'i buldu.

"Kızımı bana ver." diye bağırdım. "Sen gerçek değilsin, duydun mu!"

Sarı saçları bir rüzgar ile yüzünün önüne geldiğinde kibarca saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve tehlikeli bir gülümseme dudaklarında peydahlandı.

"Benim olanı benden çaldın. Sen benim hayatımı yaşıyorsun duydun mu? Buna izin vermeyeceğim."

"Hayır!" diye çığlık attım. Adımlarını geri geri atarak uçuruma bir adım kalana kadar devam etti. Kendi çığlıklarım kulağımı tırmalarken, "HAYIR!" diye yeniden bağırdım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bana aldırmadan, "Benim olanı senden alıyorum." diye mırıldandı ve kendini Beren'le beraber uçurumdan aşağıya doğru bıraktı.

***
"BEREN!"

Yoğun bir şekilde hissettiğim acı ile gözlerimi açtığımda, panikle bulunduğum yere baktığım, odadaydım. Hıçkırıklarım boğazımda birikirler, iç çekerek ağlamaya başladım. "Beren!" diye bir kez daha bağırdığımda, ağlayışım daha da şiddetlendi. Kızımı görmem lazımdı, onun iyi olduğunu görmek zorundaydım. Hızla ayağa kalkmak için doğruluğum da sırtımdan kalçama kadar inen bir sızı hissettim.
Acı ile kıvrıldığımda aynı sızı karnımdada oluştu. Pencereden gelen ışığın yardımı ile kazağımı kaldırıp karnıma baktım. Karanlıkta pek göremesem de, karnım morluklar ve yeşillikler ile çürümüş bir et parçasına benziyordu. Yüzümü buruştururken, ayak bileğimi oynatmaya çalıştım ancak hissettiğim yoğun ve keskin acıyla tekrar denememek üzere oynatmayı kestim. Yavaşta yatağın ucuna doğru kayıp, ayağa kalktığımda, bu kez daha şiddetli bir şekilde sırtıma saplanan ağrı ile olduğum yere yığıldım. Dudaklarımdan bir çığlık koparken, acıyla gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Hıçkırıklar çok geçmeden yine boğazıma dayanmıştı.

"Yeter!" diye acıyla bağırdım. "YETER! Yeter, yeter! Dayanamıyorum artık, yeter." Bir kaç saniye geçmemişti ki, odanın kapısı hızla açıldı ve içeriye yeni uyandığı her halinden belli olan, mavi gözleri şişmiş ve kızarmış gözüken Yağız girdi. Gözleri karanlık odada bir şahin edasıyla hemen beni bulurken, bir kaç adımda yanıma geldi. Yüzüme baktığında şaşkınlıkla donakaldı.

"Deren? Ne oldu, neden ağlıyorsun?"

Yağız'ın sorusuyla, dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı, ağlayarak "Çok acıyor." diyebildim sadece. Yağız hızla üzerime doğru eğildi ve bir hamlede beni kucağına aldı. İtiraz etmek bir yana, acılı pozisyonumun son bulmasının rahatlığı ile kollarımı boynuna dolayıp başımı omzuna bıraktım. Gözyaşlarım boynunu ıslatmaya başlamıştı bile.

Yavaş ve dikkatli adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden indikten sonra, salona ilerleyerek yine dikkatlice beni koltuğa yatırdı. Yaşlar izinsizce gözlerimden akmaya devam ederken, Yağız hiç beklemediğim bir şey yaptı. Büyük ellerini yüzüme doğru uzatıp, yaşlarla ıslanmış yanaklarımı kuruladı. Sonra alnıma kısa ama beni ateşler içinde bırakacak bir öpücük kondurdu. "Canım çok yanıyor."

"Neyin var güzelim, hadi söyle bana."

"Gö-gördüm." diye bildim sadece. Onu gördüm. Dudaklarımdan başka bir şey dökülmüyordu. Aklıma uçurumdan düşüşleri geldiğinde irkilerek ağlamaya devam ettim.

"Ne oldu, anlat bana. Hadi güzelim, rüya mı gördün?"

Yağız'ın sesine karşılık vermeden yüzümü onun boynuna gömdüm. Kolları yeniden beni sararken, eli sırtımı okşadı.

"Şştt, tamam geçecek. Bak ateşin de var şimdi doktoru arayacağım, acın geçecek."

Göstertiği şefkatin karşısında, daha da ağlama istediği dolarak, bir kez daha hıçkırdım ve yeniden seslice ağlamaya başladım. "Yağız...ne olur bir şey yap."

Yağız beni hafifçe doğrultup, boynuna sardığım kollarımdan kurtuldu. Ben ne olduğunu anlamadan üzerimdeki tişörtü çıkararak, beni atletimle bırakırken yeniden beni göğsüne doğru çekti. Bir eli sırtımda hissettiğim acıyı anında bulurken, okşamaya başladı. Diğer eli ise karnıma masaj yapar gibi tam üzerinde duruyordu. Bir süre daha o şekilde kaldıktan sonra, fısıltı gibi çıkan sesimle "Bilmiyorum." dedim. Yağız neden bahsettiğimi anlamamıştı. "Neyi bilmiyorsun?"

"Neden git dediğinde kalmak istediğimi." Sonunda bu konu hakkında konuşacağım için rahatlamıştım. Belki de ateşim olduğu için zihnim yerinde değildi, bu yüzden rahattım. "Buradan gitmek istiyordum ancak neredeyse bir aydır burada sizinleyim. Ne kadar kötü şeylerde yaşansa da, senelerdir bir kalabalığın içinde böyle yaşamamıştım. Beren burayı sevdi. Ben...ben sanırım buraya alıştım. Yeniden 'nereye gideceğim, ne yapacağım?' diye düşünmek bana çok korkutucu geliyor. Sanırım, güvenmemem tek insana güvendim ve alışmamam gereken tek yere alıştım." Sustuktan sonra Yağız'ın bir şey söylemesine fırsat vermeden devam ettim. Eli sırtımı okşamayı kesmiş, öylece duruyordu. "Biliyorum, sonsuza kadar burada kalamam ama en azından her şey yoluna girene kadar, burada kalmama izin ver." Aslında bu kendime verdiğim sözdü. Her şey yoluna girdiğinde arkana bakmadan buradan gideceksin.

Yağız boşta duran eli ile çenemi tutarak kafamı kaldırdı. Mavi gözlerini ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Nefesimi tutarken, söyleyeceği şeyi bekledim.

"Ben güvenilecek bir adam değilim Deren ama sen sadece benim yanımdayken güvendesin. Bu evde istediğin kadar kalabilirsin ama bizim karıştığımız bu tehlikenin içine adımını dahi atmayacaksın. İzin vermem."

Cevabına karşı, tuttuğum nefesimi bıraktım ve ateşin verdiği bir etki ile sıcacık olan nefesim Yağız'ın dudaklarına çarparak havaya karıştı. Yüzü biraz daha bana yaklaşırken, titremeye başlayan bedenimi sakinleştirmeye çalıştım. Ancak bir santim ötemdeki adam, buna engel oluyordu. Göz kapaklarım hayali birer yük taşırmışcasına, ağır ağır kapanırken düşündüğüm tek bir şey vardı.

Beni öpecek miydi?
Peki ben buna izin verecek miydim?

Yağız'ın dudakları dudaklarıma değmek üzereyken, küçük bir hareketle dolgun ve soğuk dudakları dudağıma çok yakın bir yere kondurdu ve ben titrediğimi hissettim. Sanki bu dünyadan soyutlanmıştım, sanki burada değildim ve sanki tüm hücremle ilk kez bir yere aittim.

Küçük öpücüğünü keserek, dudaklarını çekti ve hemen ardından dudaklarını yeniden yanağıma sürttüğünde gözlerimi kapatarak güzel hissin keyfini çıkardım. Çünkü birazdan Yağız geri çekildiğinde, kendimi sorgulamaya başlayacaktım. Dudakları yanağımdan yukarı çıkarak şakağıma kuş tüyü hafifliğinde bir öpücük kondurdu ve ardından geri çekildi.

Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi aralamaya korkuyordum. Yağız'ın yumuşak ses tonunu duyduğumda gözlerimi açabildim.

"Ben doktoru arayacağım. Sen uzan dinlen."

Hafifçe geri çekildiğimde, bedenim Yağız'ın biraz önce verdiği sıcaklığın yokluğuna isyan edercesine titredi. "Üşüyor musun?"

Kafamı sağa sola sallarken, Yağız koltuğa uzanmama yardım etti. Ardından beni bırakıp, merdivenlere doğru ilerledi. Daha fazla arkasından bakmayıp, gözlerimi yumduğumda hala az önce yaşadıklarımızın etkisi altındaydım. Biz sarılmıştık. Onun göğsünün üzerinde ağlamıştım. Beni öpecekti. Elim istemsizce az önce dudaklarının durduğu yere gitti. Parmaklarımla oraya dokunurken, kalbimin sesini duyabiliyordum. Bana ne oluyordu? Bu yaptığım, yaşadığım şeyler de neydi?

Ah, tüm bunlar yasaklı ve olmaması gereken şeylerdi. Onun nasıl biri olduğunu biliyordum. Bana söylediği şeyler aklımdan çıkmıyordu. Bana bir piyondan ibaret olduğumu söylerken ne kadar da tehlikeli ve acımasız gözüküyordu. Belki de beni deniyordu. Belki de bir çeşit oyundu. Buna rağmen, nasıl tüm bunlara izin verdiğimi mantıklı cümleler ile açıklayamıyordum.

Ne kadar öyle yattığımı bilmiyordum ancak, uykuya dalar gibi olduğumda adımın seslendiğini duydum. Uykumdan sıçrarken, karşımda Yağız'ı görünce gözlerimi bir kaç kez kırparak kendime gelmeye çalıştım. "Fikret Bey'i çağırtttım birazdan burada olur, uyuma." Üzerime doğru eğilip, ateşimi kontrol ederken, soğuk dudakları sıcak tenimi bir kez daha ürpertmişti.

Kafamı olumlu anlamda sallarken, şişmiş ve morarmış ayak bileğime hüzünle baktım. Karnım ise bileğime göre daha az acı veriyordu. Sırtımdaki acı ise sanki Yağız tarafından iyileştirilmeyi bekliyor gibi hafiflemişti. "Ateşin hala yüksek." diye sıkıntıyla söylenirken ben onu umursamadan "Evdekiler nerede, kaç saattir uyuyorum ben?" Diye sordum.En başından sormam gereken soruyu, en sona bırakmıştım. " Melis ve Beren'i Selçuk öteki eve götürdü. Aslında bizde gidecektik ama dün gelmemi beklerken hiç uyumamışsın, bende uyuduğunu duyunca uyandırmak istemedim onları erkenden gönderdim. Daha fazla burada kalmamıza gerek yok, ev artık güvenli. Ve saat gece yarısını geçiyor."

Yağız tek tek anlattıktan sonra sadece kafamı salladım. Artık Selçuk eskisi kadar korkutmuyordu beni. En azından, Yağız'a güveniyor olmak ona da biraz olsun güvenmek demekti.

Bir kaç dakikalık sessizlikten sonra, kapının sesi duyuldu. Ardından bir kaç dakika sonra kapıdan Asrın gözükünce şaşkınlıkla ona baktım. Ona baktığımı görünce bana göz kırparak gülümsedi. "Küçük anne, hiç mi rahat durmazsın. Beni görmek için hastalanmana gerek yok, araman yeterli biliyorsun değil mi?" Eliyle telefon işareti yaptıktan sonra kulağına götürerek kocaman gülümsedi.


"Hoşgeldin Asrın." dedim ona gülümseyerek. Nedense bu çapkın vari hareketleri ile çok komik ve sempatik gözüküyordu gözüme. Yağız'ın sertçe öksürdüğünü duyunca bakışlarımı Asrın'dan çekerek ona döndüm.

"Fikret Bey'i çağırdım, senin ne işin var burada?"

Asrın Yağız'ın kaba davranışına rağmen gülümsemeye devam etti. "Hoş buldum Deren. Ayrıca Yağız, Fikret Bey'i çağırdığını duyunca onun yerine ben gelmek istedim, iyi yapmışım değil mi?

"Senin gelmeni istesem, seni arardım değil mi?"

"Yağız." diye uyardım. "Lütfen yine başlamayın."

Yağız sesimi duyduğunda bana döndü ancak mavi gözlerinde sanki şimşekler çakıyordu.

Gözlerimi ondan kaçırırken, sinirle soludu. "Ateşi var. Ayrıca darbe almış, doktorculuk oynama, gerçek bir doktor gibi davran."

Asrın, "Öyle yapacağım." dedikten sonra yanıma doğru geldi. Az önce Yağız'ın oturduğu yere otururken, elindeki çantayı masanın üzerine bıraktı. Çantasını açıp içinden ateş ölçer çıkardıktan sonra bana uzattı.

"Bunu kolunun altına koy bakalım. Ateşin var mıymış öğrenelim." söylediği gibi yerleştirirken, Asrın uzattığım bileğime hiçte yumuşak olmayan bir şekilde dokundu. Hissettiğim acıyla, dudaklarımdan bir çığlık koparken Yağız bir kaç adımda arkama geçti omuzlarımı tuttu ve sakinleştirmek adına hafifçe okşadı.

"Pekala, başka nerede ağrın var?" Diye sorduğunda, kafamı kaldırarak Yağız'a baktım. Bana güven verici bir tebessüm gönderdiğinde yeniden Asrın'a dönerek, atletimi sıyırdım ve değişik renkler ile tüm karnımı saran morlukları açığa çıkardım. Yağız'ın omuzlarımdaki elleri tutuşunu sertleştirirken, kısık sesli bir küfür savurdu. Asrın elini karnımın üzerine bastırdığında, acıyla yeniden yüzümü buruşturdum. Ardından sırtımı ve vücudumdaki diğer morlukları da kontrol ettikten sonra dikişlerimi de baktı.

"Deren ateşin kontrol altına alınmayacak gibi değil ancak vücudunda çok fazla yara ve ezik var. Üstelik yaralarını da zorlamışsın. Dua edelim de dikişlerin çoktan kaynamaya başlamışlar yoksa bütün hepsini yenilemek zorunda kalırdık." Asrın ciddi bir ifade ile konuştuktan sonra Yağız'a döndü. "Deren'i Melis'e yardımcı olsun diye mi aldın yoksa korumalığını yapması için mi?"

Yağız ellerini omzumdan çektikten sonra Asrın'a doğru bir adım attı. "İşime burnunu sokma. Duydun mu beni? İşini yap ve defol git evimden. Yoksa elimden bir kaza çıkacak."

Asrın ona cevap vermek için dudaklarını araladığı sırada bakışları bana kaydı ve "Dışarı da konuşalım." diye Yağız'a mırıldandı. Ardından Yağız'ın cevap vermesini beklemeden odadan çıktı.

"Yağız," Yağız'ın yüzünü bana döndüğünde konuşmaya devam ettim. "Sorununuz ne bilmiyorum ama lütfen sakin ol tamam mı? Asrın iyi biri ve-"

"İyi biri mi?"

Sözümü öfkeyle kestikten sonra, kafamı onaylarcasına salladım. Bu onu daha da öfkelendirdi.

"İyi biri öyle mi? Onu tanımıyorsun bile! Onunla sadece lanet bir hafta geçirdin ve ona iyi biri diye biliyorsun öyle mi? Ona gülümsüyorsun, onunla konuşuyorsun ve onu koruyorsun. Bana karşı onu korkuyorsun."

Ona cevap vermemi beklemeden öfke bile odayı terk etti. Bu öfkeyle Asrın ne derse dersin sakin karşılamazdı. Oturduğum yerden hızla doğrulduğumda başım döndü ancak kendimi çabuk toparladım. Aksayarak adımlarımı odanın çıkışına doğru ilerlettim ve tam kapıya ulaştığım sırada Asrın'ın sesi koridorda yankılandı.

"Ne hale gelmiş! Tüm vücudu morluk içinde, onu bu işlerden uzak tutsan iyi edersin. Bir kişiyi daha bu kirli oyunlarına alet etmene izin vermeyeceğim."

Yağız'dan alaycı fakat öfkeli bir gülüş çıktı. "Öyle mi? Hangi sıfatla izin vermeyeceksin merak ediyorum. Deren'i ben düşünürüm, bu evdeki hatta hayatımdaki herkesi ben düşünürüm. Senin aptal fikirlerinin bir değeri yok."

"Öyle mi? Zamanında beni dinlemiş olsaydın, şimdi işler bu raddeye gelmezdi. Onu da kaybetmezdik, biliyorsun değil mi?" Kimden bahsettiğini anlamıyordum ancak biraz daha ayakta durmaya devam edersem yere yığılacaktım. Kendimi geri çekerek yeniden koltuğuma döndüğümde bir kaç dakika sonra Asrın yalnız başına odaya geri döndü. "Güzellik," dedi gülümseyerek yanıma otururken. "Sana bir kaç ilaç ve merhem yazıyorum. Asla ayağını zorlama, kendini de öyle. Lütfen biraz dinlen tamam mı? Bir kaç gün sonra kontrole de geleceğim. Şimdi gidiyorum. Benden istediğin bir şey var mı?"

"Teşekkür ederim Asrın, her şey için." Bana gülümsedikten sonra odadan çıktı ve evden ayrıldı. Yağız neredeydi hiçbir fikrim yoktu. Kafamı yastığa koyduktan sonra gözlerimi kapattım. Elbette sakinleştikten sonra yanıma gelecekti.

Bir süre sonra adım sesleri duydum. Uykulu gözlerimi araladığımda, Yağız ayak ucuma oturmuştu. Elinde daha önce görmediğim kıyafetler vardı.

"Üzerini değiştirmen lazım, çok terledin. Sonra ilaçlarını içer, uyursun."

Huzursuz bir şekilde homurdandım, uykum vardı. Yağız'ın ellerini üzerimde hissettiğimde, gözlerimi açtım. "Hadi güzelim, kalk değiştirelim üzerini. Sonra rahat bırakacağım, hadi." Daha fazla direnmeden, doğrulduğumda, Yağız masanın üzerindeki poşetten iki ayrı krem çıkardı. "Bunları da süreceğiz."

"Bunlar nereden çıktı?" diye sordum.

"Sen uyurken ilaçlarını aldırdım, içinde bu merhemlerde vardı."

Kremleri almak için eline uzandığımda, beni engelleyerek durdurdu. "Ben sürerim. Üzerini sıyır."

Üzerimdeki atlete bakarken, sütyenimin olmadığını yeni hatırlamış gibi irkildim. Duştan sonra sırtımı ve omzumu rahatsız etmemesi için takmamıştım. Pişmanlıkla kıvranırken konuştum. "Şey, ben sürerim. Sen, sürme."

"Deren, uğraştırma beni. Sıyır hadi ve bana sapıkmışım gibi bakma." Kurtuluşum olmadığını anladığımda, atletimi yarısına kadar sıyırdım ve kollarımı göğüsümün üzerinde bağladım. Yağız kremlerden birini parmağının üzerine sıktıktan sonra, karnıma doğru eğilerek soğuk kremi morlukların üzerinde gezdirdi. İrkilirken, beni sakinleştirir gibi karnımı okşadı. "Acıttım mı?"

Dudaklarım kururken, cevap veremeyeceğimi anlayarak kafamı olumsuz anlamda salladım. Yağız karnıma kremi yedirdikten sonra, sırtıma da aynı işlemi yaptı. "Tamam, şimdi şu tişörtü giy."

Uzattığı tişörtün bir erkek tişörtü olduğunu görünce, Yağız'a sorarcasına baktım. "Kimin bu? Benim kıyafetlerim odadaydı."

"Benim tişörtüm, kıyafetlerinin hepsini diğer eve gönderdim." Bir şey söylemeden Yağız'ın getirdiği tişörtü başımdan geçirdim ve sızlayan bedenim yüzünden yavaşça kollarımı geçirdim. Ve Yağız'ın erkeksi kokusu kokusu burnuma doldu. Tişörtü koklamamak için bir savaş verirken, Yağız uzanmama yardım etti. Ardından sehpadaki sürahiden bardağa su doldurup ilaçlarımla beraber bana uzattı. "Bunları içtikten sonra ateşin düşer, acında azalır."

İlaçları yuttuktan sonra, bardağı Yağız'a uzattım. "Teşekkür ederim."

Yağız bir şey söylemeden, eğilip alnımı öptüğünde, bu hissi bugün ikinci kez yaşamanın verdiği rahatlıkla gözlerimi yumdum. Bir kaç saniye sonra gözlerimi açtığımda, Yağız'ın tam karşımdaki tekli koltuğa oturduğunu gördüm. Kısık gözlerimle Yağız'a bakarken, hafifçe esnedim. Yağız'ın belli belirsiz gülümsediğini gördüğümde dudaklarımdan uykulu mırıltılar döküldü.

"Sen güvenilmez bir adamsın Yağız Urhan ama yine de sadece senin yanında güvende hissediyorum."

***

Yağmur damlaları camı ıslatırken, sıkıntıyla iç çektim. Hastalandığım günün üzerinden bir hafta geçmişti. Yağız beni eve getirmiş, ardından ortadan kaybolmuştu. Ne Yağız'ı, ne Leyla'yı ne de diğerlerini görebilmiştim. O işin peşinde koştuklarını biliyordum ancak Yağız seni bu işten uzak tutacağım derken bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum. Resmen bana gözükmemek için eve uğramıyordu bile. Ya da ben fazla abartıyordum. Bu sürede bileğim biraz olsun düzelmişti, en azından üstüne basarken eskisi kadar zorlanmıyordum.

Omzumda hissettiğim el ile arkamı döndüğümde Rüzgar'ın gülümseyen yüzünü gördüm. Şaşkınlıkla ona baktım sonra hızla salonu kontrol ettim. Ancak Rüzgar'dan başka kimse yoktu.

"Yalnız gelmedim, onlar korumalar ile konuşurken daha fazla sıkılmak istemedim." Rüzgar'a gülümserken, "Hoşgeldin." diye mırıldandım. "Hoş buldum. Nasılsın?"

"Şey, iyiyim. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim." Ne konuşacağımı bilemez halde bir kaç saniye duraksadıktan sonra "Neler yaptınız?" diye sordum.

"Sana bunu söylememiz yasak." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne demek yasak?"

"Yağız senin rahat durmayacağını biliyordu, o yüzden hepimizi uyardı. Gelişmelerden sana kesinlikle bahsedilmeyecek." dediğinde kafamı sağa sola salladım. "Şaka gibi, gerçekten." Sıkıntıyla bir nefes aldım. "Nerede Yağız?"

"Bahçede." diye cevap verdi Rüzgar, yüzünde yaramaz bir gülümseme vardı. Ona aldırmadan hızlı adımlarla salondan çıkarak kapıya yöneldim. Bahçeye çıktığımda, Yağız ve Leyla etrafında korumalar ile bir şeyler konuşuyorlardı. David ortalarda yoktu.

Bir adım attım ama daha sonra konuşmalarının bitmesi için beklemeye karar verdim. Benimle konuşmadan önce öfkelenmesini istemiyordum.

Bir kaç dakika sonra Yağız'ın bakışları bahçede dolaştı ve benim olduğum yerde durdu. Göz göze geldiğimizde hızla kısa bir nefes aldım. Onu görmeyeli tam bir hafta olmuştu. Sakalları uzamıştı ve gözlerinin altı yorgunluk ile çökmüştü. Yine de her zaman ki gibi çok güçlü gözüküyordu.

Korumalara bir şeyler mırıldandıktan sonra bana doğru yürümeye başladı. Bir kaç saniye sonra hemen önümde durduğunda, kafamı kaldırarak yüzüne bakmayı sürdürdüm.

"Deren, bir şey mi oldu?" dediğinde "Neden gelmedin?" diye sordum. Sorumu beklemiyor olsa gerek ki, bir kaç saniye duraksadı. "Çalışıyorduk Deren." diye mırıldandı.

"Beni neden uzak tuttun, sırf bu yüzden gelmedin biliyorum." dedim. "Sana bu işte bende varım dediğimde şaka mı yapıyorum zannettin?" diye sinirle soludum.

"Bende sana asla bu işe karışmayacağını söylediğim de şaka yapıyorum mu zannettin?" Beni taklit edişine karşılık kaşlarımı daha da fazla çattım.

"Umurumda değil. Beni uzak tutamazsın. Bir de herkese tembihlemişsin, çocukmuşum gibi."

"Çocuksun çünkü." Bir adım atıp, kolumu tuttu. Tutuşu sert değildi, okşar gibiydi. "Lütfen sadece kızlarla ilgilen. Bu işe karışırsan aklım sende kalır Deren, benim sadece bu işe odaklanmam lazım. Anlamıyor musun?"

Ona kırgın bir ifade ile baktıktan sonra kokumu ondan kurtardım ve arkamı dönerek eve doğru ilerledim. Peşimden geldiğini duysam da, arkama bakmadım. Eve girdikten sonra hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp odama girdim. Kapıyı arkamdan kapayıp kitledikten bir saniye sonra kapıya hızla vuruldu. "Aç kapıyı Deren." Yağız'ın sabırsız sesine karşılık sessiz kalmayı tercih ettim. Fakat bu onu daha da sinirlendiriyormuş gibi soludu. "Deren, son kez söylüyorum kapıyı aç!"

"Yağız, gider misin?" diye mırıldandım. "Git lütfen, konuşmak istemiyorum"

"Eliz Fırat'ı öğrendim." Yağız'ın kurduğu cümleyi bir kaç saniye algılamakta güçlük çektim. Eliz mi demişti? Hayır. Hayır, hayır bu olmuş olamazdı. Yağız her şeyi öğrenmiş miydi? Korkuyla, "Ne?" diye mırıldandım. "Kapıyı açta konuşalım." dediğinde duraksadım ancak hemen sonra kilidi çevirerek kapıyı açtım. Yağız tüm heybeti ile kapıda dikilirken, "İçeri geçmeme izin ver." diye konuştu. Yutkunarak geri çekilip odaya girmesini izledim. Ardından kapıyı kapatarak ona baktım.

"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu. "Sen onu nereden-"

"Tanıyorsun? diye soracaksın değil mi? Sana telefonunu verdiğim günü hatırlıyor musun?" diye sordu. Kafamı sallayarak onu onayladım. "O gün odaya geldiğimde biriyle konuşuyordun. Banyo da."

Kafamı sallayarak onu yeniden onayladım. O gün banyodan çıktığımda odada Yağız vardı, Beren'in odadan çıktığını söylemişti.

Peki ben Eliz'le ne  konuşmuştum? Hepsini dinlemiş miydi? Hızla konuştuğum şeyleri aklıma getirmeye çalıştım. Ne demiştim...ne demiştim...

"Sana telefonu vermemin sebebi buydu Deren. Telefonunu alır almaz kimsem yok diyen biri kimi arardı? Elbetteki kimsesiz hayatında kimsesi gördüğü tek insanı."

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken, kalbim hayal kırıklığı ile kıvrandı. Bana tuzak kurmuştu.

"Bana tuzak kurdun." diye mırıldandım. "Seni dinledim. Eliz dedin, bu ismi aklıma kazıdım. Arkamdan ne iş çevirdiğini, bana neden yalan söylediğini soracaktım ancak sen o gece benim önüme atlayıp vurulduğunda her şey silindi gitti."

"Oynadın." diye mırıldandım yeniden. "Tüm o iyi davranışların, hepsi...Hepsi oyundu değil mi?"

"Hayır, değildi. Benim için ölüme gittiğinde senin bana zarar vermek için yanımda olmadığını anladım. Biliyorum Deren, bir şeyler saklıyorsun. Biliyorum, gizlediğin sırların var. Ancak bu kez sabırlı olacağım. Sen ne zaman anlatmak istersen o zaman seni dinleyeceğim." Gözleri yüzümde dolandıktan sonra keskin bir nefes verdi.

"Ağlama." Bana bir adım atarak elini yüzüme doğru uzattığında bir adım geri çekildim. Ağlamış mıydım? Farkında bile değildim. Hala şoku üzerimden atamamıştım. Bana iyi davranması, belki de ona inanıp güvenmem içindi. Ona güvenip her şeyimi anlatmamı beklemişti.

"Eliz'i yanına getirmemi istersen-"

"Hayır! İstemiyorum. Getirme." dedim. Bir de bu pisliğe Eliz'i bulaştırmayacaktım. "Uzak dur arkadaşımdan. Onu yıllardır görmüyorum bile. Benimle ilgisi yok, sakın bir daha onun karşısına çıkma."

Yağız bu kez geri çekilmeme aldırmadan bana doğru yaklaşıp kollarımdan tutarak beni kendine çekti. "Bana karşı duvarlarını sağlamlaştırmaya çalışma, onları bir kez sarstım biliyorum."

"Senin hiçbir halt bildiğin yok." diye tısladım. "Uzak dur benden."

"Durmayacağım."

"Duracak-" sözümü kesen şey Yağız'ın benim dudaklarıma bastırdığı dudakları oldu.


Taa da!! İşte beklenen an geldi :) Peki sizce Yağız gerçekten Deren'e oyun mu oynadı? Yoksa davranışları samimi miydi?

Deren'in sakladığı sır, ne sizce?

Asrın hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Yağız ile sorunları ne olabilir?

Yorumlarınızı bırakmayı unutmayın. Sevgiler, öpücükler!

Continue Reading

You'll Also Like

100K 9.8K 48
peri: ya sen kimsin gece gece peri: ne saçmalıyorsun bilinmeyen numara: amına koyayım bilinmeyen numara: asıl sen kimsin peri: sen kime yazmak istemi...
295K 20.2K 42
Zorba bir dörtlü ve sessiz bir öğrenci...
13.4M 436K 57
Sessizliğe haps olmuştu kadının ruhu ve o, kadının sessizliğine bile ölen, ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi...
61.4K 2.5K 47
Bir açıklamada bulunmak istemiyorum okuyarak karakterlerimin dünyasına katılmayı deneyin :)