ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.7K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
10. Bölüm İntizar
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
20. Bölüm Issız Gece
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
32. Bölüm Neydi Esaret?
33. Bölüm Kış Uykusu
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
80. Bölüm Son Karar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

52. Bölüm Izdırap

49.3K 2.9K 495
By LaleSarhan

#KanKırmızı Best of:

@Elatass
Zeyneb999
@Kartalice77
@Zehraaltnkpr

Instagram

@NurArzu

Emeğinize sağlık. Hepinize çok ama çok teşekkür ederim.

Bu bölüm Hashtag:

#itiraf 

Ne itirafıysa artık bilemedim 😎

Katılanlara şimdiden teşekkür ediyorum.

Bölümler artık istediğiniz gibi oluyor arkadaşlar. Diğer bölümle alakasız bir bölüm. Her zamanki gibi. Ben çok severek yazdım. Umarım sizler de keyifle okursunuz.

Bu bölüm sevgili Şirinime gidiyor. Sirinkizcik. Umarım beğenirsin canım. Tatlı yanaklarından kocaman öpüyorum😘❤️🌷

Kahveler hazır mı? Biliyorum hazır ama üç yıldır alışkanlık oldu. Milli şarkımız Alev Alev bir kez daha sizlerle. Şarkımız eşliğinde hepinize iyi okumalar diliyorum. Buyurun efenim bölüm sizlerin ☕️🌷❤️😘

Yeni yılın ilk saniyeleri... İlk kez tutkuyla birleşen dudaklar ve kalpler. Kerem Hande'yi belinden sımsıkı kavrayıp dudaklarına hapsederken dudaklarını, aldığı karşılıkla doludizgin atan kalbi durmak üzereydi. Öpmesi hızlanırken dudaklarını ayırıp tekrar çekti içine. Çıplak omuzlarını, öpmesinin hırçınlığının aksine dokunmaktan korkarcasına okşuyordu. Dudaklarından dökülen inleme esir olduğu dudaklara sızarken, saçlarının arasında dolaşan parmakların etkisiyle kollarındaki kızı yüzünden tutarak öpmeye başladı. Aldığı tutkulu karşılıkla kendini kaybederken söylediği sözler kulaklarında çınladı.

"Dokunulacak kadar büyük müsün!?"

Bu sözleri söylemişti, şimdi öperken kendinden geçtiği kıza. Tüm vücuduna dokunmak için yandığı kıza. Kalbi, söylediği sözü hatırlamayla bile paramparça olurken dudaklarını çekti. Donuk, aynı zamanda pişman ve keder doluydu gözleri. Gece siyahları pişmanlığını katlarken, acı dolu bir ifadeyle bakışlarını kaçırdı. Dudaklarını bastırdı, aldığı içli nefesle birlikte. Nereden bilebilirdi ki!? Gün gelecek o sözler ızdırap olup tüm benliğine işleyecek, duygularını altüst edecekti! Acı çeken ifadesine ızdırapta eklendi, kederi daha da artarak.

Omzundaki ellerin çekilmesiyle bakışları tekrar buldu, öptüğü kızı. Yeni yılın ilk dakikaları ve çektiği acı... Ruhu darağacına doğru giderken dolan gözlerini kapattı.

Hande, Kerem'e bakıp onun kederli ifadesini görünce gözlerini kaçırıp başını eğdi. Olayların boyutu çoktan değişmişti. Daha dün gibiydi. Konağa gelişi, yaşadıkları ve şimdi şu an... Kerem eski Kerem değildi. Kendisi de eski Hande değildi ama eskileri unutmak kendi açısından kolay değildi. Peki ya Kerem? Kerem açısından hiç kolay değildi. Yaptıklarının acısını şimdi çekiyordu. O zaman yaptıkları şimdi karşısına çıkıyordu. Onun acı çekmesini iyi yönünden değerlendirirken kendi durumunu nasıl değerlendirecekti?

Aptal gibi kapılıyordu!

Katıksız aptal! Kötülük yapan bir insan, ya da kötü bir insan... Pişmandı ama onu affetmek kolay mıydı? Kapılıp gitmesi affettiğini mi gösteriyordu?

Hayır...

Göstermiyordu ama yaptıkları, yaşadıkları. Hepsi birbirine karışmıştı. Kerem'in birden sarılmasıyla düşünceleri koparken gözleri ifadesiz bakıyordu. Saçlarındaki öpücükleri hissedince gözlerini yavaşça kapattı. Kolları cansız iki yanında dururken sımsıkı sarılan bedeni titremeye başladı. Bu hale gelmelerine sebep olan kişiler... Kalbi acırken düşüncesiyle, ruhsuz dediği adama sarıldı. O da kendisinden farksız değildi ama onu göremeyip kendisine acı çektirmişti. Mutlu olduğu bir an, yeni yıl ve şimdi yaşadıkları. Zorla yutkunup gözlerini açtı. 24 saatti. Sadece 24 saat. Kerem'in çekilmesiyle başını kaldırıp baktı, buğulu bakan yeşil gözlere. Ruhsuz olan biri böyle bakmazdı. Zaten böyle bakmıyordu ki. Daha önce buz gibiydi bakışları. Saçlarının okşanmasıyla ürperirken, yanağına dokunan dudaklarla gözlerini kapattı.

"Özür dilerim."

Kısık sesi az önceki ürpermesini yerle bir ederken boğazında bir yumru oluştu, nefes almasını zorlayan.

"Ne için" diyebildi zor çıkan sesiyle. Kerem yumruklarıyla beraber dişlerini de sıktı. Sahi ne içindi? Ya da neler için! Ne söyleyecekti? Sadece özür!? O kadar küçük müydü? Sadece, özür dilerim! Daha fazla dayanamayacağını anlayıp Hande'nin elini sıkıp bir şey söylemek istedi ama yapamayınca hızla odadan çıktı. Hande baktı arkasından. Anlamayan, anlayan, dolu, boş, endişeli gözlerle. Tıpkı aklı gibi karışık bakışları. Arkasına döndü yavaşça. Aynadaki aksine baktı görmeden. Ağır adımlarla yatağa oturdu. Ayakkabılarını çıkarıp anlamsız bir süre baktı.

İnsan bir şeyler umut eder, olmaz, hayal kırıklığı yaşardı. Bu gece bir şey umut etmemişti. Peki neden hayal kırıklığı yaşıyordu? Neden üzgündü ya da kırık? Kolundaki bileziği çıkarıp baktı. Taşlarını Kerem yerleştirmişti. Onlarca taş. Dokundu taşlara, gözlerini kapatıp. Hissetmeye çalıştı. Kalbi düzensiz atarken hemen kalkıp geceliğini giyindi. Yorgana iyice sarılıp elindeki bileziğe baktı. Gözleri kapanırken, tek düşündüğü 24 saatin uyuyarak geçmesi ve kalktığında Türkiye'ye gidip eski yaşantısına kaldığı yerden devam etmesiydi. Eski Hande ve eski Kerem. Yenileri sadece birkaç saat yaşamışlardı. Tıpkı kurduğu mavi hayaller gibi ellerinden kayıp gitmişti.

***

Quasar'ın dondurucu soğuğu, yeni yılın ilk saati ve Kerem. Otelin bahçesinde az önce Hande'yle birlikte mavi ışığı izledikleri yerde dakikalardır kıpırdamadan duruyordu. Acı dolu gözlerini kısıp bakıyordu ama boş. Ne yapacağını, ne konuşacağını bilemiyor durumda olmanın azabı daha da artıyor ve acısı katlanıyordu. Oysa hediyeyi verecek ve konuşacaktı. Sonrası ona sarılacak sabaha gözlerini açtığında çok mutlu olacaktı ama hiçbiri olmamıştı.

Bu kadar basit düşünmüştü!

Her geçen gün çekimine kapıldığı kızı büyük bir tutkuyla öpmüştü. Karşılığını alması daha fazlasını istemesine sebep olurken söylediği o sözler karşısına çıkmıştı. Hep böyle devam edecekti ve yanında olmasına rağmen hasretiyle yandığı kızı kaybedecekti! Hem de bunu kendi elleriyle yapacaktı. Yapacağını, eliyle, diliyle yapmış şu an hissettiklerinin önüne çoktan seti çekmişti. Şimdi o seti ne yaparsa yapsın geçemiyor eli kolu bağlı izliyor ve pişmanlığı en derinlerinde hissediyordu. Bunu affettirmek zor da değildi.

İmkansızdı!

Adı üstünde imkansız. O zaman yapacağı tek şey Nevşehir'e gidince zarar verdiği elleriyle Hande'yi kurtaracak ailesine teslim edecekti. Hem de her şeyi göze alarak. İçi alev alev yanarken bu düşünceleriyle, yumruklarını sıkıp otele doğru yürümeye başladı. Çaresiz, bitkin, yıkık...

Odaya girdiğinde Hande'ye baktı. Yanına gelip oturdu. Yine yapacağını yapmış onu yalnız bırakıp gitmişti. Yeni yılda da eski Kerem devreye girip her şeyi mahvetmişti. Eskiden yaptığı gibi. Kötüydü işte. Sağı, solu, ötesi, berisi yoktu! En azından biraz iyi olacak yaptığı kötülükleri telafi edemese de, Hande'yi esaretten kurtaracaktı. Çektiği vicdan azabını en azından hafifletecekti.

Yüzünü izledi. Hiçbir suçu olmadığını düşündüğünde onu suçlama sebepleri aklına geldi. Aptaldı! Yüzü o kadar masumdu ki. En azından bunu görseydi, böyle baksaydı da o acıları yaşatmasaydı! Yorganı açıp elini tuttu. Dudaklarını bileğine dokundurdu. Sonra boynuna. Elinde tuttuğunu görünce dudaklarını bastırıp gözlerini kapattı. Aldığı bilezik elinde uyumuştu. Manevi değer... Kötülük yaptığı kişi sıradan biri de değildi. İnce düşünceli zarif bir kızdı. Böyle olması onun unutmasına asla izin vermezdi! Acısı artarken bileziği alıp tekrar taktı; şimdi incitmekten korktuğu bileğe. Elini tutup baktı buruk bir ifadeyle.

"Keşke demek için çok geç. Ama keşke her şey farklı olsaydı. Keşke zamanı geriye alabilsem. Sana söz veriyorum. Hiçbir şeyi telafi edemem ama seni benden kurtaracağım. Dileğim, beni hiç tanımamış gibi mutlu olman. Beni bir daha hiç görmemen. Geçmişini silmen ve seveceğin biriyle mutlu olman. Bu konuşmam için de keşke diyorum çünkü diyecek başka bir şey yok."

Yanından kalkıp üzerini değişerek yatağa uzandı. Elini beline sarıp yüzünü saçlarına gömdü. Kokusunu solurken gözlerini kapattı. Yılbaşına güzel girse de her şey değişmişti. Şu an tek güzellik Hande'ye sarılıp yatmasıydı. Yarın Nevşehir'e gittiğinde kafasında sıraya koyduğu her şeyi tek tek yapacaktı. Her şey bittiğinde geriye kalan burada geçirdiği birkaç tutam mutluluk olacaktı. Hiç olmamasındansa birkaç tutam mutluluk...


***

Uzun bir yolculuk ve son durak Karahan Konağı.

Birlikte merdivenlerden çıkarken Kerem Hande'nin elini tutuyor ama ikisi de sessiz, dalgın. Belki büyünün bozulması. Belki eskiler, belki de konağın eskileri hatırlatan kasvetli havası... Orta kata geldiklerinde duydukları sese ikisi de aynı anda başını kaldırıp baktı.

"Hoş geldiniz. Ortadan kayboldunuz. İnsan bir haber verir değil mi? Handan olmasa öğrenemezdim."

Hande dalgın gözlerle bakıp sessizce "hoş buldum" derken Kerem ses etmeyip yukarı çıktı, Hande'nin elini bırakmadan. Hande arkasında öfkeyle bakan bir çift göz bıraktığının farkında değildi. Odalarına gelince birden durdu. İçeri girecek ve eskitme mobilyaların verdiği sıkıntı yine üzerine çökecekti. Kerem, Hande'nin durumunu fark edip bir an baktı. Şimdilik başka çıkarı yoktu ki. Kapıyı açıp içeri girer girmez çalan telefona sıkıntıyla bakıp dışarı çıktı.


Hande, ayakta kalıp içini daraltan odaya baktı. Ne bekliyordu ki? Dönüp dolaşıp geleceği tek yerdi! Vakit zaten akşamdı. Hemen üzerini değiştirip yatağa uzandı. Uyusun, zaman geçsin, erkenden işe gitsin. Bu konağın havasını gözü açıkken en az şekilde solusun. Tek istediği şu an buydu ve hemen yapacaktı.


***


Sabahın erken saatleri. Hande üzerini giyinirken Kerem'in nerede olduğunu merak ediyordu. Çünkü birlikte işe gideceklerdi. Saçlarını toplayıp hızla odadan çıktı. Salona geldiğinde kahvaltı masası hazırdı. Nevra gazetesini okuyordu. Hande'yi görünce içten bir gülümseme gönderdi.

"Günaydın kızım. Kerem şimdi gelecek. Diğerleri gelene kadar sohbet edelim."

Hande istemeden de olsa Nevra'nın yanına gelip oturdu. Zoraki tek taraflı gülümserken bakışlarını kaçırdı. İki yüzlü kadının yanında durunca geriliyordu.

"Anlat bakalım neler yaptınız" dedi Nevra. Hande'nin elini ellerinin arasına alıp. Hande ellerine baktı. Sonra Nevra'ya döndü şaşkın ifadesini saklayarak. Amacı neydi? İçten gülümsemesinin arkasındaki bakışı nasıldı?


"Yılbaşını kutlayıp geldik. O kadar."

"Haber de vermediniz. Merak ettim. Kerem'e de ulaşamadım."

"Benim de haberim yoktu. Birden oldu."

"Nereye gittiniz? Hilton'a mı?"

Hande bir an duraksayıp kaldı. Hilton? Nevra bir şey bilmiyor muydu? Oysa biliyor sanıyordu.


"Hayır. Kerem'in ortağı olduğu bir oteldi."

"Güzel. Nasıl geçti?"

"İyi."

"Sizi merak ettim. Ulaşamayınca anneni aradım. Ondan öğrendim."

"Neyi?"

Hande iyice korkmaya başladı. Çünkü Nevra'nın gülümsemesi değişiyor zoraki bir hâl alıyordu. Gittikçe gerildiği o kadar açıktı ki. Kendinin gerginliği de eklenince ipler kopmaya başladı.


"Yılbaşı kutlaması için gittiğinizi. Çok mutluydu, sesi çok güzel geliyordu. Ben kendimi çok kötü hissettim. Benim haberim yok. Oğlumun nerede olduğunu senin annenden öğreniyorum. Bunda senin parmağın var mı?"

Hande'nin gergin ifadesi değişip yerini şok olmuş bir ifadeye bıraktı. Senin parmağın derken ne demek istemişti?


"Anlamadım Nevra hanım."

Nevra kendinden emin bir ifadeyle gülümseyip ellerini röfleli saçlarının arasından geçirdi.

"Çok zeki bir kızsın. Demek istediğimi çok iyi anladın ama anlamadım ayaklarına yatıyorsun. Kerem'i kendine çekmenden bahsediyorum. Zavallı ayaklarına yatıp yılbaşı tatiline gitmek. Onun ailesine değil senin ailene haber vermek. Kerem çok değişti. Artık eskisi gibi değil."

Hande şok bir ifadeyle Nevra'yı dinlerken bir yandan mimiklerini inceliyordu. Kendini zor tuttuğu o kadar açıktı ki.

"Kime karşı eskisi gibi değil?"

Nevra sinirli bir kahkaha atıp ellerini göğsüne bağladı.

"Sen beni aptal mı sanıyorsun? Yine saf ayakları. Yeter artık. Benim de sabrımın bir sınırı var. Oğlumu kukla gibi tek parmağında oynatıyorsun. Buraya nasıl geldiğini çabuk unuttun. Ben çok karşı çıktım ama olmadı. Babanın gözündeki değerini gördük, yaşadık. Ama Hande hanım birden değişti ve Kerem'i parmaklarına doladı. Seni sevmiyorum istemiyorum. Umarım anlatabildim."


Hande ağzı açık Nevra'yı dinlerken elleri titremeye başladı. Bir insan bu kadar mı güzel oynardı? Bu kadar mı iki yüzlü olurdu? Jülide'den sonra ipleri koparmıştı, apaçık. Söylediği sözlerin hepsi içini acıtıp kulaklarında çınlarken derin bir nefes alıp kendine geldi.

"Sizden böyle bir atak bekliyordum ama erken geldi. Söylediğiniz sözlerin beterini oğlunuzdan fazlasıyla duydum ve artık alıştım. Üzüldüğümü sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Jülide olayı size çok koydu sanırım. Tam istediğiniz gibi biriydi. Aynı sizin gibi iki yüzlü. Oyun yaptınız ama ayağınıza dolaştı. Kerem o kızla birlikte olacak ben üzülecektim. Oğlunuzu sevmiyorum ki üzüleyim. Malum buraya geliş sebebim belli. Bu Konağı da sizi de sevmiyorum. Sevmeyeceğim. Gideceğim günler yakındır Nevra hanım. Rahat olun."

Nevra Hande'yi dinlerken yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Bu ifade yerini gittikçe sinire bırakıyordu.


"İki yüzlü asıl sensin. Kibar kız ayakları ve benim yanımda konuştukların. Hiç alakası yok. Açık konuşacağım. Kerem'in yanındasın. Aynı odadasınız. İşe de birlikte gidiyorsunuz. Onun da bazı ihtiyaçları var. Onu gidermek için sana yaklaşmış olabilir mi? Bunları göz ardı etme."

Hande sarsıldığını hissederken Quasar'daki son anlarını düşündü. Kerem, annesinin dediği gibi olsa çekip gider miydi? Nevra ne yapmaya çalışıyordu?


"Nevra hanım çok açık konuştunuz. İhtiyaç giderme derken size hak veriyorum. Eğer öyle olsaydı şu an böyle konuşmazdım. Bizim Kerem'le aramızda öyle bir şey olmadı. Olmayacakta. Kerem istese yapardı. Karakterini biliyorsunuz ama yapmadı. Ben de izin vermezdim. Karşılıklı yani. Ben nasıl geldiğimi biliyorum. Kerem de bende sınırı biliyoruz. Umarım açık konuştum. Ben iki yüzlü değilim. Neysem oyum. Herkesi sizin gibi sanmayın. Özellikle de beni."

Nevra iyice gerilirken zoraki gülümsedi, ayağa kalktı.


"Kerem'in sevdiği bir kız vardır demiştin. Evet var. Jülide. Benimle konuştuğun o geceyi unutmadım. Bir şeyler yap git. Seni görmek tahammülüm bitti."


Hande ayağa kalkıp Nevra'nın karşısında durdu. Bu kez yüzündeki gülümseme Nevra'yı delirtecek gibi alaylı ve kendinden emin bir gülüştü.


"Gideceğim ama şimdi değil. Az kaldı. Kerem daha fazla üzülmemi istemiyor. Buradan gideceğim ve inanın en çok sevineceğim şey sizin iki yüzlü halinizi görmemek olacak. Son sözüm. Kerem Jülide'yi sevseydi kendini sunduğu gece yok demezdi. Ki siz bunu çok iyi biliyorsunuzdur. Jülide size anlatmıştır. Neyse Nevra hanım. Bu sıkıcı konuşma çok uzadı. Ben Kerem'i beklemeyeceğim."

"Küstah" sözü ve odaya dağılan tokat sesiyle her şey durdu. Alınan nefesler, zaman... Hande ne olduğunu anlamadan bakarken istemsiz elini yüzüne getirdi. Yan dönmüş başını yavaşça çevirip Nevra'ya, onun mutlu ifadesine baktı, bu kadar ileri gideceğini hiç düşünmemişti.

"Bu da diğer yüzünüz mü? Siz iki yüzlü bile değilsiniz. Bu tokatın karşılığı olmaz. Size vuracağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O kadar düşmedim. Düşmeyeceğim de. Sizi çok iyi tanıyorum. Karşılık bekliyorsunuz ama ben sizin seviyenize düşmem. O kadar değerliyim."

Nevra'nın yüzü değişirken Hande'ye biraz daha yaklaştı. İşaret parmağını köprücük kemiğine hızla dayadı.


"Defol git! Nasıl gidersen git! Sevdiğin erkekle mi başka şekilde mi umurumda bile değil! Yeter ki git! Sen benimle konuşacak kadar dahi benim seviyemde değilsin ki vurasın! Son sözüm bu konuşma çok sıkıcı olmuştu renk getirdim. Ben bitti demeden bitmez."

Hande elini yüzünden çekip Nevra'nın yakasından tutarak koltuğa oturttu. Gözlerini kocaman açıp iyice yaklaştı. İşaret parmağını köprücük kemiğine hızla dayadı.

"Bana bak Nevra Karahan! Haddini bil! Asıl ben bitti demeden bitmez! Olaylara bak öyle davran! Benim istemediğimi bile bile o sözleri söyledin. Psikopat! Kerem senin yanında o kadar masum ki! Şimdi gidiyorum! Ama olacaklardan sorumlu değilim. Sen o kadar aşağıdasın ki beni göremezsin! Şimdi ben diyorum. Bitti!"

Hande çekilirken Nevra kolundan hızla tutunca kolunu hırsla çekti.

"Mahalle kavgası istiyorsun ama hiç tarzım değil."

Hızla odadan çıkıp aynı hızla merdivenlerden indi. Arabasına binip giderken dolan gözlerine engel olamadı. Az önce çok kuvvetliydi ama şimdi değildi. Ne annesinden ne de babasından böyle bir muamele görmemişti. Şimdi gördüğü bu muamele zoruna gitmişti. Hem de çok. Gözyaşları akarken yanaklarından, sesi yükseldi. Hemen telefonu alıp bir süre baktı. Aramasını yapıp bekledi. Karşıdan telefon açılınca ses tonunu düzenlemeye çalıştı.

"Anneciğim nasılsın?"

"......"

"Ben de iyiyim."

"......"

"Grip oluyorum sesim ondan öyle. Evde misiniz?"


"....."

"Bir sorun yok değil mi?"

"......"

"Tamam size iyi çalışmalar. İyi gezmeler. Öpüyorum çok."

"....."


"Yok sizi özledim. İğrenç esprimi yapmak istedim. Geçen yıldan beri görüşmedik."

Hande'nin gözyaşları yanaklarından süzülürken zoraki gülüyordu. Annesi duymasın, anlamasın, üzülmesin...


"Öpüyorum ikinizi. Gelince görüşürüz. Trafik yoğunlaştı. Sonra ararım."

Ve son konuşma. Telefonu koltuğa atıp yüksek sesle ağlarken arabasının hızını daha da artırdı. Ne düşünebiliyor ne de başka bir şey yapabiliyordu. Yaptığı tek şey ağlamak. Yüksek sesle ağlamak, katıla katıla... Çünkü yaşadığı hiçbir şeyi hak etmemişti.

***

"Anne, ne demek görmedim? Ben bugün çok erken çıktım. İşlerim vardı. Giderken sana da söyledim. Hande bugün işe gelmez diye düşündüm ama evden çıkmış. Telefonuna ulaşamıyorum. Nesrin emin misin seni aramadığına?"

"Eminim Kerem. Ben de aradım ulaşamadım, mesaj attım ama dönmedi. Ailesi de burada yok. Ben de endişeleniyorum."

Kerem çaresiz bir şekilde herkese tek tek baktı. Salonun kapısı açılınca dikkati dağılırken yüksek sesle gürledi.

"Yemek hazırlanmayacak! En azından ben buradayken."

Yasemin odadan hızla çıkarken Kerem pencereden gözlerini ayırmayan babasına, ağlayan Nevra'ya baktı.

"Neden ağladığını anlamadım. Ağlamayı bırakır mısın? Sen bugün Hande'yle konuştun mu?"

"Hayır hiç görmedim Kerem. Kaç kez sordun aynı cevabı veriyorum."

"Bu işte bir gariplik var. En azından beni sorardı ya da Nesrin'i. Mutfağa da hiç gitmemiş. Aklım çıkacak saat kaç oldu."

Kerem âniden karar verip odadan çıkarken annesinin konuşmasıyla olduğu yerde kaldı.

"Oğlum nereye? Saat kaç oldu? Kar var bu saatte çıkma."

"Evet anne saat kaç oldu ve Hande ortada yok! Kar da yağıyor nerede değil mi?"

Kerem hızla çıkıp kapıyı çarptı. Merdivenlerden inerken aklına onlarca şey geliyordu. Arabasını sürerken bir yandan telefonla konuşma yapıyordu. Konuşması bitince telefonuna baktı. Mesaj da yoktu. Bu o Batuhan itinin de işi değildi! Sinirle direksiyona yumruk savurup boğuk sesiyle bağırdı. Deli olmamak işten değildi! Ailesinde de değildi. Hemen direksiyonu kırıp yolunu değiştirdi. Arabasından hızla inip kapıyı açtı. Hayal kırıklığı dolu gözlerle eski değirmene bakıp kapıyı hızla çarpıp çıktı. Arabasına binip hızla sürerken çaresiz gözlerle etrafına bakıyordu. Nereye gitmişti? Ne için gitmişti?

Ve en önemlisi ne olmuştu!?

Kesin bir şeyler olmuştu, biliyordu! Olan her neyse Hande'yi kötü etkilemişti. Aklına gelen şeyle birden duraksayıp direksiyonu kırdı. Tek temennisi aklındakinin olmasıydı. Tek temenni, tek dilek, tek dua. Yollar bitmiyor kar da gittikçe artıyordu. Aklına gelen şeyler ızdırabının artmasına neden olurken acıyla gözlerini kıstı. Hande'ye yaptıkları teker teker aklına gelirken, yumruklarını sıktı. Arabasını park edip hızla çıktı. Bahçe kapısını açıp içeri girdiğinde kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Kapıya yaklaşıp bir süre durdu. İçeri girmekten korkuyordu. İkinci bir hayal kırıklığı yaşamak istemiyordu. Âniden verdiği kararla anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Salon boştu. Mutfağa baktı kimse yoktu. Çalışanlar da ortalarda yoktu. Yukarı çıkıp baktı, yine yoktu. Hayal kırıklığı tüm ağırlığıyla omuzlarına çökerken hemen mutfağa girdi ve perdeyi araladı. Yutkunup belli belirsiz gülümsedi. Omuzlarından kalkan yükle hafiflerken rahat bir nefes aldı. Ne kıpırdayabiliyor, ne de tepki verebiliyordu.

Karşısındaki manzara içini yaksa da o kadar güzeldi ki. Akşam sefaları açmış. Hande masada oturuyor, gözleri akşam sefalarına dalmış... Mağrur ifadesinden eser yoktu. Perdeyi kapatıp bahçeye yöneldi. İçeri geçmeden bir süre daha kapıda kaldı. Ağır adımlarla gelip Hande'nin yanına oturdu. Geldiğini fark etmemişti. Çünkü hiç tepki vermiyordu. Çekinerek masanın üzerindeki elini tuttu. Yine tepki yoktu, ne buz gibi ellerinde ne de yüzünde. "Hande" dedi zor duyulan sesiyle ama yine tepki yoktu. Elini sıktı, saçlarını yüzünden çekti ve nihayet...

Başını çeviren kızın gözlerini görünce inanamaz şekilde baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Durgun hali değişirken parmaklarını yüzüne dokundurdu.

"Hande ne oldu? Neden buradasın?"

Hande durgun gözlerle baktı, baktı. Yüzündeki eli çekip ayağa kalktı.

"Ne kadar acizim değil mi? Buraya geldim. Sana satılmış bir malım ben. Nasıl bir duygu Kerem? Malın yine senin evinde. Şimdi gidebilirsin! Çünkü sorun yok! Kimse kaçırmadı bomba da yok! Kurtarmana gerek yok!"

"Sen ne diyorsun?"

Hande sinirle saçlarını yüzünden çekti. Kerem'e doğru biraz eğildi.

"Gayet açık konuşuyorum! O lanet olası konağa gitmeyeceğim! Bu iş bitene kadar buradayım! Anlaşmada öyle bir madde var mı? Madde bilmem kaç! Satılan mal konaktan çıkmayacak! Varsa da kabul etmiyorum tamam mı!? Gitmiyorum! İstersen döv yine gitmeyeceğim! İki yüzlü insanları görmek istemiyorum! Artık tahammül gücüm bitti, tükendi!"

Kerem anlamsız baktı, dinledi. Hande'nin bahçe kapısını çarpıp dışarı çıkmasıyla arkasından anlamayan gözlerle baktı. Bir süre öyle kalıp anlamaya çalıştı akşam sefalarına bakarak. Birden kalkıp içeri girdi. Merdivenleri hızla çıkıp odaya geldi. Kapıyı açtığında Hande yatak örtüsünü yere atmış şimdi de yorganı atıyordu. Sinirden soluması odayı doldururken inanmaz gözlerle baktı. Aylardır tanıdığı kızdan beklemediği hareketlerdi. Yanına gitti, elini tutmaya çalıştığı an ateş saçan gözlerle karşılaştı.

"N'oldu!? Eski Kerem hoş geldi! Bir farkla! Şu an eski Hande yok, öldü! Bana elini değdirme, öpme! Saçlarımı okşama! Yanımda yatma! Seni istemiyorum! Çek git konağa! Annen yine Jülide'yi çağırsın ya da başka birini! Esaret lanetini üzerimden kaldırdığın zaman haber ver yeter! Sonra ne sen ne ben! Türkiye'den gideceğim! İncitecek aşağılayacak başka birini bulursun. Benden bu kadar!"

Hande yorganı yere atıp küçük komodine tekme atıp yere düşürdü. Delirmiş gibi etrafına bakıyor saçlarını tutuyor eline ne geçerse fırlatıyordu. Kerem bir süre izledi. Gittikçe sakinleşeceği yerde deliriyordu. Hemen yanına gidip omuzlarından tuttu ama Hande birkaç adım geri gitti.

"Sana, bana dokunma demiştim!"

"Hande neler oluyor? Anlatsan. Böyle yapacak ne oldu? Seni bu hale ne getirdi?"

"Sen getirdin! Lanet olası olaylar getirdi! Hepinizden nefret ediyorum! Ailemden, ailenden, senden! Akbaba gibi etrafımı sardınız! Benden ne istediniz!? Ben kime ne yaptım!? Bunları yaşamayı hak etmedim! Git diyorum! Bakma öyle! İçindeki eski Kerem'i çıkar. Bileğimi tut, duvara çarp! Boğazımı sık! Dokunulmayacak kadar küçüksün de! Alay et, kov, aşağıla! Suçlu sensin de! Sana çok yakışıyor! Bu yapay Kerem maskesi altında iğrenç görünüyorsun! Gerçek yüzünü göster hadi! Böyle değişmenin altında ne yatıyor ha!? Başka bir oyun mu!? Planın ne Karahan!? Sen de beni başkasına mı sattın!? Babam yaptı, babam! Sen yaparsan canım acımaz onun acıttığı kadar! Sen kime-"


"Kes! Yeter!"

Kerem'in gür sesi odaya dağılırken hızla Hande'nin yanına gelip kollarından tutarak sarstı. Ateş saçan gözler birbirini bulurken Kerem'in sesi daha da yükseldi.


"Lanet olsun! Ailene, aileme, bana! Hepimize! Maske mi!? Gerçekten maske mi!? Sordum anlatmanı bekledim ama sen iyice çığırından çıktın! Tamam her şeye tamam! Hepsi kabulüm! Eski yaptıklarımın hiçbirini inkar etmiyorum! Hepsini yaptım! Ben değişmeye çalışıyorum, hiç mi fark etmiyorsun! Geriye dönemem, telafi edemem ama bir şeyler yapmaya çalışıyorum! Ve bu yaptıklarım hiç bana göre değil!"

Hande kolunu tutan elleri hızla itip bir adım geri gitti. Gözleri öfke dolu aynı zamanda nefret saçıyordu, tıpkı sesi gibi.


"Sana göre değil bu o kadar açık ki! İşte altında yatan sebep ne!? Planın ne Karahan!?"

Kerem inanamaz şekilde gözlerini kısıp baktı. Siniri gittikçe artıyor ve bu da gözlerine yansıyordu. Hande'ye biraz daha yaklaşınca duyduğu sözlerle olduğu yerde kaldı.


"Bana yaklaşma! Madem bu sen değilsin, sana göre değil, kendin gibi ol hadi! İçindekileri nefretinle birlikte kus! Bitir bu işi yeter!"

Kerem Hande'ye iyice yaklaşıp onun itmesine aldırmadan kollarından tutup duvara dayadı. İkisi de nefes nefeseydi.

"Sana yaklaşmam mümkün değil! Çünkü sen çok uzaktasın! Dokunulmayacak, ulaşılmayacak kadar büyüksün! Karşındaki nefret ettiğin adama iyi bak! Madem her şeyi görüyorsun hissediyorsun! Ben, ben değilim çünkü karşındaki ben, senin için ölürken deli gibi aşıkken ne esaretini bitirebilirim. Ne de nefretimi kusabilirim! Kim esir!? Kim esaret altında!? Bana iyi bak! Hande ben senin için ölüyorum! Seni seviyorum. Anladın mı?"

Twitter @lalessarhan ESARET

Instagram LaleSarhan

#HanKerForever

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 93.6K 78
Bu kitap sizi okyanusların en derinlerine, soluksuzca okuyacağınız bir dünyaya götürecek... Dikkat edin boğulmayın ;) Bu bir devam kitabı değildir! İ...
2M 15.6K 5
Avuçlarının içine aldığı elimi usulca öptü.Sonra sağ elini sol elimin üzerine koydu ve gözlerimin içine baktı. "Evlilik yüzüğünün takıldığı parmağa n...
137K 20.9K 34
hyunjin, platonik aşkı jeongin ve juyeon arasında seçim yapmak zorunda kaldığı bir duruma düşer.
813K 35.5K 57
Küçüklükten beri birbirlerinden kedi köpek gibi nefret ettiler. Nihayetinde köpek kediye aşık oldu. #Texting Romantizm'de 2 ^^