ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.8K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
10. Bölüm İntizar
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
20. Bölüm Issız Gece
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
32. Bölüm Neydi Esaret?
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
52. Bölüm Izdırap
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
80. Bölüm Son Karar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

33. Bölüm Kış Uykusu

59K 3.1K 525
By LaleSarhan

Selam arkadaşlar. Umarım Esaret, bugünler için biraz da olsa kafanızı dağıtmaya sebep oluyordur.


Artık Esaret değişiyor. İki bölüm kaldı. Nasıl mı değişiyor? Benimle yakın olanlar  anladılar💕  Evet o bölümler geliyor ardı ardına hem de. Ama ondan önce sizleri hayal kırıklığına uğratacak ters köşeler gelebilir. Alıştınız gerçi değil mi☺️ Bu sizlerle birlikte olduğum 5. hikayem.


Kahveler hazır mı? Evet hazır diyorsanız hadi tıklayın muhteşem multimedyaya( Teoman ) ve upuzun bir bölümü okumaya geçelim. Buyurun efenim bölüm sizlerin☕️🐞💕


Uykusuz bir gece ve karanlık sabahı...


Kerem pencereye dönük yatıyordu, gözlerini kırpmadan. Düşünüyor, düşünüyor, anlaşmadaki o maddeye hiçbir anlam veremiyordu. O maddeyi koyduran kesin babasıydı, emindi. Hem de adı gibi! Pencereye değen yağmur damlalarına boş gözlerle bakarken, arkasında hissettiği seslere kulak verdi. O kız uyanmıştı ve üzerini giyiniyordu. Sanki görüyor gibi kapattı gözlerini. Sıkıntıyla aldığı nefes, soğuk havanın aksine içini yakıyordu. Ne vardı sanki, hayatı eskisi devam etseydi de bunlar yaşanmasaydı. İki kişinin yediği halt yüzünden iki kişi yanmıştı. Bu kadar aşağılayıcı bir durumu yaşamak o kız açısından ne kadar zordu kim bilir. Kim bilir söylemediği neler vardı içini yakan. Bu gerçeği bilip bu konakta yaşamak kim bilir ne kadar ağır katlanılması zor bir durumdu.

Kim bilir...

Nesrin. Kardeşi gibi sevdiği Nesrin'i düşündü. O öyle bir durumda olsaydı. Bir gün babası gelse ve dese ki " Nesrin ben bugün kumar masasına seni koydum ve kaybettim. Üzgünüm satıldın ve falan kişiyle evleneceksin." İstemsiz sıktı yumruklarını. Lanet olsun! Bu kabul edilebilecek bir durum değildi! O zaman ne yapardı? Hemen devreye girer ve ortalığı yakar yıkar ne pahasına olursa olsun bu işe engel olurdu.


Peki ya o kız?


O kızın ne pahasına olursa olsun bu işe engel olacak kimsesi de olmamıştı. Abisi, kuzeni, babası... O da ne olduğunu anlamadan kefenim dediği gelinliğini giyip gelmişti. Gelmişti ve üzerine bir de yaşadıkları? Kaç ay olmuştu... Kaç aydır esaret adını koyduğu evliliği yaşıyordu. Sadece o mu? Tabii ki hayır! Tabii ki değildi! Kendisi de yaşıyordu ama tek fark vardı. Kendisi yaşadığını o kızın üzerine atıp bir de cehennem hayatı yaşatıyordu. Lanet olsun! Kahretsin! İki kişinin yediği haltı çekmeyecek çektirmeyecekti!

Kapının kapanma sesinden sonra kalkıp yatağına oturdu. Kaçamak gözlerle o kızın yattığı yatağa baktı. Düşünceleri rüzgar gibi savrulup dağılırken hemen kalkıp üzerini giyindi. Şimdi yapacağı şey babasının nabzını yoklamak ve ortam ne durumda ona bakmaktı. Dışarı çıkarken bir yandan telefonla konuşuyordu. Yüzündeki sert ifade, işle ilgili olduğunu apaçık gösteriyordu. Salonun kapısını açıp kimseye bakmadan hazır olan kahvaltı masasına otururken bir yandan konuşuyordu.


"Birkaç gün işe gelemedim ve hiçbir şey yapamadınız öyle mi!? Bugün geliyorum ve ben gelene kadar istifa mektubunuzu hazırlayın masama bırakın!"

Telefonu kapatıp sinirli bir ifadeyle ellerini birleştirip başını eğdi. Salonda yanan şöminenin çıtırtısı dışında hiçbir ses yoktu. Sanki orada kimse nefes almıyordu. Gözlerin kendine bakmasının verdiği rahatsızlık artarken babasının konuşmasıyla gerildiğini hissetti.


"Kerem. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Git, dinle, konuş sonra karar ver. Sonra sen zararlı çıkarsın."


Kerem başını kaldırıp babasına bakarken gözleri öfke saçıyordu.

"Bu işlerin başına geçmemi isteyen sensin! Geçtim bitti! Şimdi ne yapacağımı biliyorum! O yüzden baba, lütfen karışma!"

Ortam birden gerilirken Altan sesini çıkarmayıp başını öne eğdi. Hande olanları hayretle izlerken o adamın bir an kendine baktıktan sonra çıkıp gitmesini sesini çıkarmadan izledi.

Saygısız ayı!

Saygısıza gerek yoktu. Sadece, kısaca ayı! Terbiyede kış uykusuna yatmış bir daha uyanmamıştı! Uyuyan ayı eşittir Kerem Karahan! Nesrin'in umarsız bir şekilde çayını içtiğini görünce sesini çıkarmadan kahvaltısına başladı. Altan'ın üzgün hali içini sızlatırken midesinin bir şey almadığını anlayıp kahvaltıyı bıraktı. Çayının son yudumunu içip ayağa kalktı, meraklı bakışlar arasında.

"Size afiyet olsun. Benim çıkmam lazım. Annemler gelmişlerdir, onları ziyarete gideceğim."

Altan az önce olanlar olmamış gibi içten bir şekilde gülümsedi, Hande'ye bakarken.

"Tamam kızım. Akşama gelirsin değil mi?"

Hande bir an şaşırıp hemen kendini toparladı.


"Evet. Geleceğim. Aksi bir durum olursa Nesrin'i ararım."

Altan sevinçle Nevra'nın elini sıkarken gülümsemesi büyüdü.


"Beni de arayabilirsin. Numaramı kaydet."

"Benim telefonum yok. Nesrin'in yazılı defterimde. O yüzden."


Altan'ın gülümsemesi şaşkın bir hâl alırken şüpheli gözlerle baktı.

"Anlamadım. Yok derken?"


Hande Nesrin'e kaçamak bir bakış atıp gülümsedi. Bu kız çok konuşmuyordu ama her şeyi biliyordu.

"Ben cep kullanmıyorum. İhtiyacım da olmadı. Neyse. Ben sizi haberdar ederim. Afiyet olsun."

Hande hızla giderken arkasından "selam söyle" sözünü duymadan kapıyı çoktan kapatıp çıkmıştı. Üzerine montunu giyinip hızla aşağı indi. Arabasına atlayıp hızla giderken daha önce hissettiği rahatlama bu kez olmamıştı. Çünkü bu kez babasını ilk kez görecekti. İlk etabı atlatması lazımdı. Arabasının gazına yüklenirken etrafına bakmıyor az sonra ne yapacağını düşünüyordu.

Babasını görünce sarılsa?

Görmezden gelse?

Soğuk davransa?

Direkt onun olmadığı odaya geçse?

Yok, yok, yok! Hiçbiri olmayacaktı! En güzeli düşünmeden direkt gidip olayları akışına bırakmaktı! Nevşehir'e girdiğini fark edince yavaşlayıp etrafına baktı. Karşıdaki büyük bina dikkatini çekince eğilip baktı ve birden aklına gelen şeyle direksiyonu kırıp u dönüşü yaparak binanın önüne geldi, arabadan çıktı. Tamam ailesini ziyarete gidecekti ama daha önce yapacağı daha önemli bir iş vardı. Zaten o günden beri kafasını kurcalayıp duran bu iş için gururunu ayaklar altına alacaktı. Başını kaldırıp binaya baktı. Heyecan sararken tüm vücudunu, yumruklarını sıkıp açtı. Derin bir nefes alıp içeri girdi. Etrafına bakmadan birkaç adım atıp birden durdu. Bir yandan geri dönmeyi düşünüyordu ama dönmeyecekti. Dönmeyecek bu işi bitirecekti. Sonucu olumlu ya da olumsuz.


"Kiminle görüşeceksiniz?"

Duyduğu sese başını kaldırdı. Bir süre adama boş gözlerle baktı.

"Kerem Karahan'la görüşeceğim."


"Randevunuz var mı?"


Hande tedirgin bir ifadeyle adama, sonra etrafına baktı. Randevu iyi soruydu. Cevabı apaçık.


"Hayır ama adımı söylerseniz beni kabul eder."


"Bakın hanımefendi. Buraya gelip sizin gibi konuşmak isteyen kaç kişi var biliyor musunuz? O yüzden elinizi kolunuzu sallayarak Kerem beyle görüşeceğim diyemezsiniz."

Hande gerildiğini hissederken zoraki gülümseyip adama biraz daha yaklaştı.


"Kerem beyinizi arayın. Adımı verin. Eğer kabul etmezse o zaman görüşürüz."


Görevli ciddi bir ifadeyle bakarken yanına gelen diğer görevliyle konuştu. İkisi birden Hande'ye bakarken sonradan gelen görevli konuşmaya başladı.


"Hanımefendi. Kerem bey önemli bir toplantıda ve bugünkü bütün randevuları iptal edildi. Yani randevunuz olsa bile görüşemezsiniz."



Hande'nin gözlerine ciddiyet hakim olurken sesi az öncekine göre tok çıkıyordu.


"Ben Kerem beyle konuşacağım. Telefon açın adımı söyleyin."


"Hanımefendi bizi zor durumda bırakıyorsunuz. Kerem beyin kesin talimatı var. Bugün kimseyle görüşmeyecek. Çok yakından tanıyorsanız cebini arayın. Siz konuşun."


Hande tokat yemiş gibi bir ifadeyle bakarken aldığı nefesin içini yaktığını hissetti. Bu adamlarla daha fazla muhattap olmayacaktı.


"Telefonu aç! Hande Karahan geldi diye haber ver! O kim diye sorarsa eşiniz dersin!"

Görevliler aynı anda birbirlerine bakıp tekrar Hande'ye döndüler. İkisinin gözlerine korku ve endişe hakim olurken sonradan gelen görevli boğazını temizleyip konuşmaya başladı.


"Hande hanım özür dileriz. Buyurun efendim. Kerem bey toplantıda. Sizi odasına götüreyim."

Hande bir şey söylemeyip diğer görevliye boş bir bakış atıp yürümeye başladı. Asansöre binerken Hande sert bir sesle görevliye tek çıkacağını söyleyince görevli kabul edip asansörün düğmesine bastı. Kapı kapanınca Hande titrek bir nefes aldı. Heyecanı giderek artıyordu. Asansör durup kapı açılınca Kerem'in odası olduğunu tahmin ettiği yere gelince kapıdaki sekreterin yanına geldi. Aşağıdaki durumun aynısını yaşamak istemiyor; aynı zamanda o adamın karısı olduğunu söylemek istemiyordu.


"İyi günler. Ben-"


"Hande hanım hoş geldiniz. Kerem bey toplantıda ama hemen arıyorum."


Hande yarım kalan konuşmasını sekreterin tamamlamasına şaşırırken aynı zamanda rahatladı. En azından konuşma uzamadan, açıklama yapmadan bitmişti. Başını olumlu anlamda sallayıp gülümsedi. Sekreter telefon açarken etrafına bakmaya başladı. Burası çok tanıdık geliyordu. Ama emin olduğu bir şey vardı ki ilk kez geliyordu. Gözlerini kısıp etrafına baktı. Evet çok tanıdık geliyordu. Koridor ve o adamın odası... Dalgın ifadeyle bakarken duyduğu sese kulak kesildi.


"Son sözümü söyledim ve bitti! Dediğim yenilik yapılacak! Ben sözümün üzerine söz istemem!"


Hande korku dolu gözlerle bakarken hayretle kaşlarını kaldırdı. Sesin kesilmesi ve sekreterin konuşmasından sonra açılan kapıdan o adamın çıktığını görünce tepki vermeden baktı. Aklı başına şimdi gelmişti. Tamam her şeyi göze almıştı ama ne diyeceğini hiç düşünmediği gibi karşılaşınca ne yapacağını, konuya nasıl gireceğini de düşünmemişti. Elleri yanlarında öyle bakarken o adam yanlış görüyor gibi bakıyordu.



Kerem toplantının ortasında gelen telefonu açıp öfkeyle konuşurken sekreterin "eşiniz geldi" sözüyle duraksayıp yanlış anladığını düşünmüştü. Bir daha sorduğunda aynı cevabı alınca toplantıda olduğu adamlara boş gözlerle bakıp bir süre öyle kalmıştı. Çıksa ya da çıkmasa. İkilemde kalırken kimseye bir şey söylemeden kalkıp kapıyı açtığında o kızı karşısında görünce yanlış olmadığına o zaman kanaat getirmişti. Şimdi karşısındaydı ve ne diyeceğini bilemiyordu. Aklından geçirmeyi dahi aklından geçirmediği bir olayın içerisindeydi. O da karşısında ne yapacağını bilemiyor öyle bakıyordu. Bir an etrafına baktı. Kendilere kaçamak gözlerle bakan sekretere ve diğer çalışanlara. Zaten zor bir durumun içerisindeydi ve bu da üzerine tuzu biberi olmuştu.


Kapıyı kapatıp Hande'nin yanına geldi. Gözlerini ayırmadan bakarken ondaki tedirginlikte cabasıydı. İkisi karşılıklı hiç konuşmadan bakıyordu. Kerem şakaklarındaki ağrıyla dişlerini sıktığını yeni fark ediyordu. Tokat atılmış gibi kendine gelip nefesini tazeledi. Konuşacaktı ama ne söyleyecekti? Evlilikleri farklı olsaydı ve gerçekten karısı olsaydı o zaman nasıl davranırdı? Hiç yaşamamıştı ki, düşünmemişti ki bilsin.


"Ben geldim."

Hande'nin konuşmasıyla nefesini tutup kaldı. İlk konuşmayı o yapmıştı şimdi sıra kendisindeydi.



"Yani geldim, konuşmak için. Müsait değilsin sanırım."


Kerem tuttuğu nefesini bırakıp kendine gelmeye çalıştı. Lanet olası dili tutulacak zamanı bulmuştu!


"Hoş geldin. Ben seni beklemiyordum."


Kerem saçmaladığının farkına varıp etrafına kısa bir bakış attıktan sonra Hande'ye döndü. Tedirginliği gittikçe artıyordu. Hande'nin elini tutup gülümsemeye çalıştı.




"İstersen odama geçelim."


Hande başıyla onaylayıp elini tutan ele bakıp gözlerini kaçırdı. Herkesin meraklı bakışları arasında odaya geçerken ikisinin de içinde fırtınalar kopuyordu. Nereden geldiği belli olmayan, hızla esen, geçtiği yerleri yakıp geçen büyük bir fırtına. Odaya girip kapıyı kapattıktan sonra Kerem hâlâ elini bırakmadığı Hande'ye baktı. O da nutku tutulmuş gibi bakıyordu. Az önce zorluk dediği o kadar kolaydı ki. Asıl şimdi ne yapacaktı? Oysa her gün birliktelerdi ama o zaman farklıydı. Şimdi ikisi yine birlikteydi ama durum farklıydı.

Farklı?


Elini çekip çekmemek arasında kalmaya başladığını hisseder hissetmez hemen elini çekti. Hâlâ konuşmayıp sessiz bakışmaları devam ederken Hande gözlerini kaçırıp başını diğer tarafa çevirdi. Odayı inceler gibi bir hâli vardı ama baktığı yeri görmüyordu. Tekrar o adama döndüğünde titremesini önleyemediği sesiyle konuşmaya başladı.


"Oturabilir miyim?"

Kerem bakışlarını kaçırıp eliyle koltuğu gösterdi. Hande koltuğa geçip otururken Kerem de karşısına geçip oturdu. Hande zorla nefes almasına anlam veremezken bu belirsiz durumdan kurtulmak için hemen konuşmaya karar verdi ama buraya ne için geldiğini hatırlamıyordu. Sahi buraya niçin gelmişti? Bu adamın yanında ne işi vardı? Onun soran merakla bakan gözlerine baktı. Soran gözlerinde ne için geldiği yazıyormuş gibi bakarken hemen kendine geldi.




"Ben buraya geldim. Kendimi gelmek zorunda hissettim. Mecburdum. Arama gibi bir imkanım da yoktu. Anneme gidiyordum kendimi burada buldum."


Kerem sesini çıkarmadan dinlerken Hande rahatlamak için ellerini birleştirip bir süre durdu. Başını kaldırdığında rahatlaması, yerini eski haline bırakırken konuşmasına zorla devam etti.


"Ben işime karışılmasını istemem. Kimsenin işine de karışmam ama sevmediğim bir şeyi ilk kez yapacağım. Ben senden ilk ve son kez olmak üzere bir şey istemeye geldim. Daha doğrusu bir rica. Yapmayacağını bile bile, beni buradan kovacağını bile bile, her şeyi göze alarak geldim. Hatta daha beterini göze aldım."


Kerem merakla bakarken gözlerini kıstı. Aklından onlarca belirsiz şeyler geçti ama tanımadığı birinin ne diyeceğini kestiremiyordu. O kızın tedirgin hali ona zıt cesur hali ve korku dolu bakışları çok şey anlatıyordu ama hiçbir şey anlamıyordu. Oysa bu kız dik duruşlu mağrur bir kızdı. Şimdi hiç öyle değildi.

Bunun sebebi....


Boğazını temizleyip elinde olmadan konuştu, konuştuktan sonra konuştuğuna şaşırarak.



"Buraya kadar geldiğine göre önemli değil çok önemli olmalı. Söylersen sen de ben de rahatlayacağız sanırım."


"Tamam. Ben, bana yapacağın her şeye hazırım. O işçileri işten çıkarmanı istemiyorum. Ben o günden beri çok şeyler yaşadım ama ona rağmen aklımın bir köşesinde hep onlar vardı. Dediğin gibi önemli değil, çok önemli; ama benim için."

Hande konuşunca Kerem donuk bir ifadeyle bakıp kaldı. Bu muydu? Sadece bu! İşçiler miydi önemli olan? Bunun için mi gelmişti? İyi de işçilerden kendine neydi ki? Kafasındaki sorular birbirine girerken ciddi ifadesini bozmadan tek kaşını kaldırdı. Yüzündeki tek taraflı gülümseme alaydan daha değişik Hande'nin daha önce hiç görmediğiydi.


Kerem odaya boş bir bakış atıp tekrar Hande'ye döndü. Üzerindeki ceketin kollarını yukarı doğru çekip delici bakışlarını o kıza sabitledi.


"Toplantı bitti. Artık çok geç."

Hande hayal kırıklığı dolu gözlerle bakarken omuzları düştü. Geç kalmıştı, çok geç. Ne diyeceğini bilemez ifadeyle baktı. Son bir ümit barındırıyordu sesi konuşurken.

"Hiç mi umut yok? Ya da istifasını istediğin kişiler, onlar içinde mi çok geç?"


Kerem gözlerini kısıp bakıyordu. Bu kız şaka mıydı? Altı üstü işçiler ve yanında çalışanlardı.


"Umut için de çok geç. Toplantı bitti karar alındı son sözümü söyledim. Ben yıllardır verdiğim hiçbir karardan dönmedim."

Hande'nin gözlerindeki son umut kırıntıları da dağılırken bir şey söylemeden ayağa kalktı. Kerem de ayağa kalkarken gözlerini o kızdan ayırmıyordu. Şimdi bu kız bir de ağlarsa hiç şaşırmazdı.


Hande zoraki gülümseyip kırık sesiyle konuştu.


"Yine geç kaldım. Her şeye olduğu gibi. Hoş erken de gelsem bir şey değişmezdi değil mi? Çünkü sen kararını çoktan vermişsin. Neyse vaktini aldım."


Hande bir şey söylemeden giderken arkasından hâlâ bir şey anlamayan bir adam bıraktığını bilmiyordu. Bir şey anlamayan, kafası karışan ve garip duygular içerisinde olan bir adam...


***


Hande, İnanoğlu konağının önünde kaç zamandır duruyor bilmiyordu. Az önce yaşadıklarına geç kaldığına yanarken şimdi daha ağır bir yükü kaldırmaya hazırlanıyordu. Aldığı derin nefesle birlikte kapıyı açtı. Beklese de beklemese de sonuç değişmeyecek, er ya da geç korktuğuyla yüzleşecekti. Ağır adımlarla kapıya geldiğinde gözlerine hücum eden yaşları içine gömüp kapıya vurdu. Vazgeçip döneceği sırada açılan kapıdaki görevliye boş gözlerle bakıp annesini sordu. Geldiklerini öğrenince rahatlasa da kalbi çarpmaya başladı. Merdivenleri çıkarken elini kalbine koyup gözlerini kapattı.


Ve son basamak.

Kurumuş akşam sefalarıyla dolu terasa baktı. Ne güzel günleri geçmişti. Geçmişte kalan, bir daha gelmeyecek, eski, silik hatırlarla doluydu. Her köşede gülen Hande artık yoktu. Sonsuz zannettiği, huzuru yaşadığı konaktan, cenazesi çoktan çıkmıştı. Kendine gelip gözlerini kapattı. Ölen ölmüştü ve yas tutmanın ne yeri ne de zamanıydı! Hızlı adımlarla içeri girip kapıyı örttü. İçeride ses yoktu. Salonun kapısını açıp içeri girdiğinde gördüğü manzarayla nefesini tuttu. Babasıyla karşılaşması hiç hayal ettiği gibi olmamıştı. Artık ne görmezden gelebilirdi ne de başka odaya gidebilirdi.

Babası yatakta yatıyordu ve annesi ona yemek yediriyordu. Kalbi korkuyla çarparken babasıyla göz göze geldi. İçindeki çığlık büyüyordu ama duyan sadece kendisiydi. Gözlerine dolan yaşları artık tutmasının imkanı yoktu. Hiç aklına getirmediği artık söyleyemem dediği "baba"kelimesi dilinden döküldü; titrek, kırık, soluk, hissiz...

Demir'in gözlerinden yaşlar akarken Handan arkasına dönüp baktığında kızını görünce panikle tabağı koyup ayağa kalktı.

Odada bulunan üç kişi...

Hiçbiri konuşmuyordu. Gözlerden akan yaşlar olmasa cansız zannedilecek üç kişi. Hande babasına, Handan ve Demir kızlarına bakıyordu. Hande akan gözyaşlarının ardından bulanık gördüğü babasına, ağır adımlarla yaklaşıp karşısında durdu. Açık olan yakasından gördüğüyle sesli bir feryat döküldü dudaklarından.

"Tatil değildi! Bana yalan söylediniz! Bana yalan söylediniz!"

Hande'nin sesi gittikçe yükselirken Handan kızının yanına gelip sarıldı. Saçlarını okşarken hem ağlıyor, hem titriyor, hem de kızıyla konuşuyordu.

"Annem ağlama. Yavrum kıyamam sana. Her şey yolunda üzülme. Baban iyi."

Hande titreyerek ağlarken gözlerini babasından ayıramıyordu. Annesini itip babasının yanına geldi. Demir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu. Hande yatağın kenarına oturup titreyen eliyle babasının yakasını biraz daha açtı. Babası, Aslan babası, kendini satan babası, kahraman babası kalp ameliyatı olmuştu!

"Erdem de işin içindeydi değil mi? Neden bana söylemediniz? Zaten aklıma geldi ama söyleyemedim. Annem dedim, benim annem beni bırakıp tatile gitmez dedim. Babam beni satsa da o da gitmez dedim. Doğru tahmin etmişim. Nasıl oldu?"

Handan kızının yanına oturup saçlarını okşarken bir yandan ağlıyordu. Demir kızının elini ellerinin arasına aldı. Handan da ikisinin elini tutup ağlarken konuşmaya başladı.

"Sen gittikten sonra baban kalp krizi geçirdi. Hastaneye yatmıştı hani. İşte o zaman teşhis koyuldu. Doktorlar acil ameliyat olması gerektiğini söyledi. Sen duyarsın daha da üzülürsün diye biz de yurt dışına gittik."


"Nasıl ayarladınız? Doktor hastane? Anne aklımı kaybedecek gibiyim. Neden söylemediniz?"


"Hande, tamam sakin ol. Sana söylememe sebebimi az önce söyledim. Babanın durumu çok iyi."


Hande babasının elini dudaklarına götürünce Demir dudaklarından dökülen sesli hıçkırıkları arasında başını diğer tarafa çevirdi.


"Yüzüne bakamıyorum. Sen beni öpüyor, benim için ağlıyorsun. Ben seni ne duruma düşürdüm. Yüzüme bakma, bana baba deme. Ben bunlara layık değilim. Ameliyattan sağ çıkmamak için çok dua ettim ama olmadı! Yine yaşıyorum ama sana her baktığımda ölüyorum."


"Demir doktorun söylediklerini unutma. Tamam sakin ol. Böyle yapıp kızımı daha fazla üzme."


Handan'ın uyarısıyla Demir dudaklarını bastırıp susmaya çalışırken Hande babasına sarıldı. Ne olursa olsun babasıydı. Ne yaparsa yapsın...


"Babam. Ben iyiyim. Üzülme. Ağlama ben kötü oluyorum. Sen iyi ol, her şey iyi olacak. Tamam mı canım babam?"

Hande'nin söylediği sözlerle Demir kahrolurken kızına sımsıkı sarıldı. Bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu. Dilinden "affet beni" sözü defalarca dökülürken titreyen kuvvetsiz kollarıyla kızını sımsıkı sardı. Handan sessizce ağlayıp ikisini izlerken kocasından çok kızının o haline yanıyordu. Demir dua etmişti ölmek için. Kendisi de aynı kocası gibi düşünmüştü. İçi yansa da parçalansa da. Annelik duygusuyla aynı duayı o da etmişti. Kabul olmasa da...

***


"Süzme yoğurt var dolapta Elif. Onu da getirin kızım sever."

Hande uyuyan babasını izlerken annesinin sesiyle kendine geldi. Masada en sevdiği yemekleri görünce buruk bir tebessüm belirdi yüzünde. Annesinin babasının en hassas olduğu konu yemek konusuydu. Tekrar babasına dönüp baktı. Küçükken hastaneye yattığında onun boynuna sarılıp ağladığını hatırlayınca bir damla yaş süzüldü yanaklarından. Sonra tekrar masaya dönüp baktı. Annesinin titizlikle masayı incelediğini görünce babasının hâlâ bırakmadığı elini bırakıp annesinin yanına geldi.


"Anne akşam yemeğine gerek yoktu. Ben gidecektim."

Handan gözlerini kısıp kızına bakarken yanağını sıkıp sesine yalandan otorite kattı.


"Gitmeyeceksin. Kaç gün oldu ben kızımı özledim. Birlikte yemek yeriz. Hepsi de sevdiğin yemekler. O yüzden küçük hanım, itiraz falan istemiyorum. Bu gece de göndermiyorum."


Handan'ın sesi düşerken kızının saçlarını okşadı dolu gözlerle.

"Odan bıraktığın gibi duruyor. Arada girip yastığını kokluyorum. Kokun yastıktan gitmesin diye yıkamadım. Senden bunu istemek en doğal hakkım."


Hande'nin boğazı düğüm düğüm olurken zoraki yutkunup gülümsedi.

"Sen iste annem. Ben yok demem."

Handan'ın hüzünlü bakışları yerini mutluluğa bırakırken eliyle masayı gösterdi.

"O zaman masaya buyurun."

"Buyuralım. Annemle yemek yememi kimse engelleyemez."

Ortamdaki buruk neşe yüzlere de yansırken açılan kapıdan giren kişiyle ikisi de aynı anda kapıya döndü. Hande gördüğü kişiyle nefesini tutarken ağzı açık bir an annesine dönüp baktı. Demir gözlerini açıp kapıdaki kişiyi görünce göz bebekleri büyürken Hande bir adım atıp kapıdaki kişiye baktı. Sonra annesine ve babasına. En son gözleri kapıdaki kişiyi bulduğunda kalbi korkuyla çarpmaya başladı. Ta ki kapıdaki kişi konuşup kalbinin çarpıntısının seyrini değiştirene kadar.

"İyi akşamlar. Güzelim telefonun olmadığı için aramadan geldim. Umarım yemek yeteri kadar yapılmıştır. Ve umarım rahatsız etmemişimdir."

Twitter @lalesaarhan ESARET

İnstagram LaleSarhan

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 157K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
19.9M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
847K 47.7K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
880K 37.2K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...