KARANLIĞIMDAKİ CENNET

By mavilaa

139K 4.6K 3.1K

Sen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk y... More

1-Beni Affet!
2-Hayatımın Erkeği!
3-Neden Benden Sürekli Kaçıyorsun?
4-Öpüşme.
5-Yapma Şunu!
6-Aşk ve Gurur
7-Beni Bırakma!
8-Mesaj
9-Beni Sevdiğini Söylediğinde, Ciddi Miydin?
10-Yalvarırım Ölme!
11-Kalbimin İçine Kazınmış En Güzel Yarasın.
12-Hadise Var!
13-Dört Aşık.
14-Sürpriz.
15-Beyaz Gül Masumiyet Demektir.
16-Med Cezir
17-Yoksa Eş Cinsel Mi?
18-Her Şey Senle (Yılbaşı Özel)
19-Hastalık
20-Hoşça Kal Aşığım... (1) (Sezon Finali)
Nefesimi Kesiyorsun! (14 Şubat Özel "SinKan")
21.Hoşça Kal Aşığım... (2) (İkinci Sezon)
22-Tek Başıma Ağlıyorum.
23-Siyah ve Beyaz
24-Keşke Beni Bekleseydin...
25-Ben Size Ne Yaptım?
DUYURU
27-Kaderinden Kaçamazdı İnsan... (1)
28-Kaderinden Kaçamazdı İnsan... (2)
29-İki Yürek Sardunya...
30-Sığınaklar
31-Sevgilim, Kulaklarımda Kuş Sesleri...
32-Hazırım!

26-Kazanılan Birincilik, Kaybedilen Umut...

1.4K 67 45
By mavilaa

"Ohaa"

"Yok artık!!" dedi Kaan hayretle, telefonundaki maili görünce.

"Ne oldu Kaan?" diye sordu Rüzgar, yüzü şaşkınlıktan bembeyaz olmuş genç adama.

Kaan heyecandan konuşamadı ilk önce, sonra en yakın arkadaşına dönüp açıklamaya koyuldu.

"Ya hani şu şiir yarışması vardı ya okullar arası, işte o yarışmada birinci olmuşum!" dedi ve sevinçten ayağa kalkarak zıplamaya başladı. Ardından Rüzgar'da yüzündeki şokla birlikte ayağa kalktı ve "Çok sevindim kardeşim" deyip sevinçten zıplayan gence sarıldı. İkisi de birbirine sımsıkı sarıldıktan sonra ikisi de bıraktı birbirini ve gerisin geriye okulun bahçesindeki banka oturdular.

"Hala çok sevinçliyim lan! Nasıl kazandın oğlum ya." dedi Rüzgar, yüzündeki sırıtmayla birlikte.

"Ne bileyim kardeşim, sanırım acılar insana yazdırıyor." dedi Kaan ve birden ikisinin de yüzü düşüverdi. Evet yaşadıkları o kadar fazlaydı ki okulla sınırlı değil, yaşadığı sağlık sorunları, babasının üzerine çok fazla gelmesi ve daha fazlası onu birinci yapmıştı. Hayatının boktan oluşu onu birinci yapmıştı. "Keşke her şey güzel olsaydı" dedi içinden "Keşke daha güzel hayatım olsaydı da sonuncu olsaydım" diye haykırdı içine. İşte sevinci, umudu, yükselişi bu kadardı. Bunları düşündüğünde parçalanıvermişti içindeki puzzle lar. O ve hayatı her zaman yarım kalacaktı; bunu biliyordu her zaman bilecekti, bitmeyecek bir yolu yoktu herkesin bir sonu vardı fakat onunki daha kısa olacaktı, bunu hissedebiliyordu.

"Her şey çok güzel olacak biliyorsun değil mi?" dedi Rüzgar daha sonrasında, karşısında bir anda eriyip biten gen adama.

"Olacak mı Rüzgar, inanayım mı sana?" dedi daha sonra Kaan, karşısından geçip okula giren Sinan'ı, Rüzgar'a işaret ederek.

"Ona inat güzel olacak Kaan, dedim ya her şeye rağmen."

***

"Sinan hadi kanka, tiyatro hocası bekliyor" dedi Karan, sınıfa girip Sinan'ın yanına giderken.

"Hee unuttum ben onu ya, tamam hadi gidelim" dedi Sinan sırasından kalkıp, Rüzgar'la Kaan'a pislikçe sırıtmayı ihmal etmeden çıktı sınıftan.

Sinan ve Karan okulun tiyatro grubunda oyunculuk dersleri alıyorlardı. Yarın tiyatro salonunda sergileyecekleri bir oyunları vardı ve son gün ki provalar için hocası oyunda yer alan bütün öğrencileri çağırmıştı. Oyunun adı Ağır Romandı genelde şehir ve devlet tiyatrolarında sergilenen zor bir oyunu okulda oynayacaklardı. Bu oyun için Sinan ve arkadaşları bir yıldan beri hazırlanmışlardı yani Sinan tiyatro arkadaşlarıyla zaten ortaokuldan beri görüşüyordu.

Sinan, başrolü üstlenmişti, orospularla dolu olan mahallede bir kabadayıyı canlandıracaktı. Yaklaşık iki saatlik bir oyundu ve gerçekten hiçbir aksaklık olmaması için bütün tiyatro oyuncuları tam anlamıyla köpekler gibi çalışmıştı.

Kaan Sinan'ın tiyatroyla ilgilendiğini o gün anlamış, şaşkınlığını ise gizlemeyi koruyamamıştı. Sinan gibi bir insanın sanatın en köklü alanlarından biri olan tiyatroya nasıl gönül verdiğini gerçekten çözemedi. Yarın onu izleyecek miydi, onu bile bilmiyordu. Hayvan gibi merak ediyordu fakat en önde onların sınıfı arasında onu izlemek, bilmiyordu kalbi kaldırabilecek miydi?

Rüzgar'ında eskiden beri tanıdığı bir çok arkadaşı bu oyunda oyunculuklarını konuşturacaktı ve o yüzden kesinlikle izlemeye gidecekti. Kaan'a da çok ısrar etti gelmesi için fakat Kaan "Gelirim" diyemedi sadece yarına kadar düşüneceğini söyleyip son dersin zili çalmasıyla ayaklanıp evlere gitmek üzere dağıldılar. Rüzgar'la Kaan hala beraber yürüyordu ve birbirlerini o kadar çok sevmişlerdi ki arkadaş olarak, ayrılmak istemiyorlardı.

"Kaan benimle çalıştığım kafeye gelsene." dedi Rüzgar, yürürken bir anda ona dönüp.

"Rüzgar niye önceden haber vermedin, artık tanınan bir şairim randevu defterime bakmam lazım." deyip ikisi de kahkahalara boğuldu.

"Ne malsın lan." deyip Rüzgar gülmeye devam etti. Ardından ikisi birlikte Rüzgar'ın çalıştığı kafeye gittiler. Kaan bir milkshake alıp, boş olan kafede en dipte turkuaz kenarlıkları olan kocaman bir camın önündeki ahşap masaya oturdu.

Kafeyi inanılmaz beğenmişti. Sakin, sessiz ve huzurluydu. Şu anda ona ihtiyacı olan her şey tamda şu an oturduğu yerdeydi. Dışarısının sonbahara yenik düşüp sararmış ve bazı yaprakları dökülmüş ağaca odaklandı bir süre. "O kadar huzurlu rengin var ki" dedi ağaca "ama bu kadar sahipleniciyken bile; sen istemeden düşürüp, arındırıyorsun en sevdiğin, seni süsleyen parçalarını." diyerek ekledi hüzünle.

"Evvet geldim, ee napıyoruz" dedi Rüzgar, Kaan'ın pencereden dışarı dalmış gözlerini fark etmeden.

Kaan birden irkilmişti daha sonra kendini toparlayıp, ona suçluymuş gibi bakan Rüzgar'a döndü.

"Ya kaldır şu kaşlarını saf, küçük Emrah gibi bakıyorsun." dedi Kaan ve ikisi tekrardan gülüşmeye başladı.

Hayat böyle bir şeydi işte bir yandan kötülüklerle boğuşurken, bir yandan da iyiliklere maruz kalabiliniyordu. Güven veren insanlar kadar da güzel bir şey yoktu, çünkü güvenin varsa iyiliklere göğüs germen o kadar kolay olabiliyordu. Güven ve iyilik işte her şey bu ikisine bağlıydı...

"Bak ne diyeceğim sen hazır böyle huzurlu bir mekan bulmuşken şiir yaz, bende gidip şu yeni gelen müşteriyle ilgileneyim. Daha sonra yazdığını bana okursun olur mu?" dedi Rüzgar.

Kaan ise aklına gelmediği bu özelliğini hatırlayınca bir anda kafasında küçük bir ampul yanıvermişti. Sevinmişti de, çünkü güzel bir fikirdi, çünkü evinde babası dolayısıyla bu huzuru bulmak gerçekten çok zor oluyordu.

Kaan çantasından küçük bir not defteri ve tükenmez kalem çıkarıp, yazmaya başladı yaşanmışlıklarını. Hayır yaşadıklarını değil yaşatılanları, ona zor zamanlar yaşatan zavallıları, aşağılık pisliklerin kalbinin kararmasına sebep olan bir numaraları ona düşman savaşçıları yazmaya başladı. Bu metnin savaşçısı oydu ama galip gelen onun kalbinin kırılmasına izin veren düşmanlarıydı.

Kaan yazarken içindekileri pencereden bir süreliğine nefes almak için bakmıştı dışarı, yine yapayalnız kalın gövdeli ağaca odaklandı gözleri. Tam önündeki deftere dönecekti ki tekrardan, ağacın arkasından ona bakan birini fark etti. Hemen toparladı kendisini ve daha dikkatli bakmaya başladı oraya. Tanıdık bir yüz değildi, zaten Kaan'ın onu fark ettiğini anlayınca gizlenmişti hemen ağacın arkasına.

"Bir şey mi oldu?" dedi Rüzgar, müşterinin isteklerini halledip Kaan'ın masasına oturduğunda.

"Ha, yok ya düşünüyordum" dedi Kaan, dikkatini Rüzgar'a verdiğinde.

"Anladım, ee neler yazdın?" dedi Rüzgar meraklı bir sesle.

"Daha bitmedi, biliyorsun bitmeden okunmasından hoşlanmam" dedi Kaan ve tekrar kaldığı yerden yazmaya başladı.

"İyi bakalım ben mutfağı yoklayıp geleyim o zaman." deyip, masadan kalktı ve mutfağa geri gitti.

Kaan tekrardan yazmaya koyuldu ve arada milkshake inden içmeyi de ihmal etmedi. Yazarken yazısını birden aklına o bakışlar geliverdi, sert ve garip gözler...

Gözlerinden geçenler kadar sert, içinden geçenler kadar yumuşak olsun hayatım...

Her şeyin farkında ama bir o kadarda bilinmez olsun sonsuzluğum.

Bana yaşattığın acılar kadar gerçek fakat acizlik derecesine tırmandığım kaderim kadar saf olsun kalbim.

Sen korkaksın dimdik vücudunun arkasına saklanmış, ben ise özgürüm cılız bedenimin gerisine iteklenmiş.

"Oha Kaan, bunu nasıl yazdın beş dakikada bayıldım lan!" dedi sinsice Kaan'ın arkasından onu izleyen Rüzgar.

"Lan oğlum hani bakmayacaktın bitmeden!" dedi Kaan ve yüzüne sahici bir tebessüm yerleştiriverdi.

"Ee biz sabırsız gençlerin ortak sorunu bu. Ya zaten bitmiş bu, sen buraya kadar çıktıysan bence zirvede bırak valla bak." dedi Rüzgar ve Kaan'ın kahkaha atmasına neden oldu.

***

"Sen daha duracak mısın burada?" dedi Kaan, Rüzgar'a. Hava karardığı için kalabalıklaşmış kafeden sıkılmıştı ve eve gitmek istedi.

"Ya işte görüyorsun kalabalığı, mecburen geceye kadar buradayım." dedi Rüzgar çaresiz bir şekilde boynunu eğerek.

"Allah yardımcın olsun kardeşim, sana yardım etmek isterdim ama biliyorsun evdekileri, şimdi on ton laf söylerler geç gidersem." dedi Kaan ve eşyalarını toplayıp, çantasına koymaya başladı.

"Biliyorum biliyorum kardeşim. Sen beni dert etme, yarın görüşeceğiz zaten, ha bu arada tiyatro oyununu iyi düşün çok güzel bir oyun kaçırmanı istemiyorum!" dedi Rüzgar.

Kaan ise heyecanlı genç adama "Tamam" deyip, tebessüm ederek kafeden çıktı.

***

"Nerdesin lan sen bu saate kadar? Kimle sürtüyordun yine?" dedi Kaan eve girdiğinde ilk karşılaştığı yüz olan babası.

"O ne demek ya, arkadaşımla bir kafede oturduk. Geldim işte." dedi Kaan ve tam odasına gidecekken, kaçarmışçasına buna izin vermedi babası.

"Öyle hemen kurtulamazsın" dedi babası Faruk Bey. Ardından Kaan'ı salona çağırıp, içeri geçti.

Kaan mecburen salona girdi ve babasının karşısındaki ikili kanepeye oturdu, istemese de Faruk Beyi dinlemek zorundaydı.

Faruk Bey gergindi, fazlasıyla. Gerçi Kaan'a göre her zamanki haliydi fakat şu anki hali daha farklıydı.

"Bugün okuldan aradılar." dedi Faruk Bey.

"Ee" dedi Kaan, daha sonrasında.

"Sözümü kesme! Alp Bey konuştu benimle sanırım müdür yardımcınızmış. Okulda sana yapılan zorbalıklardan bahsetti, yok kavgalar, yok seni çırılçıplak kızların soyunma odasına sokmalar falan." dedi ve nefes aldı tamamıyla gergin adam.

"Oğlum niye biz hep bunları duyuyoruz, neden hep sen bu durumları yaşıyorsun!? Ya neden hep böyle oluyor Kaan, niye her gittiğin okulda bu muameleyle karşılaşıyorsun?" dedi Faruk Bey ve bir açıklama bekledi Kaan'dan.

"Baba... İnan ben hiçbir şey yapmıyorum. Yapmam, yapamam beni tanıyorsun." dedi Kaan, gözünden yaşların düşmesine izin vererek.

"Lan bende onu diyorum işte, artık yap bir şey amına koyayım! Ne olacak böyle, ne zaman öğreneceksin oğlum kendini savunmayı? Annen gibi pısırık mı olacaksın hep!?" dedi Faruk Bey, Kaan'ın çektiği acılar yetmezmiş gibi birde o üzerine abanarak.

"Baba!" dedi Kaan ve nefes aldı.

"Ben buyum, oğlun Kaan böyle ve inan bana kimse için değişemem!" diyerek ekledi az önceki kelimesine.

Bu sefer Kaan ağlamıyordu, sinirlenmişti ve haklıydı. Hiçbir zaman babasını memnun edemeyeceğinin farkındaydı ve ona istediği hiçbir şeyi vermeyeceğinin de inadındaydı.

"Sen nesin lan, sen nesinde değişemiyorsun!?" dedi Faruk Bey ve araya mutfaktan hızla salona gelen İnci Hanım karıştı.

"Faruk yeter! Haddini çok fazla aştın, kimse benim çocuğumla böyle konuşamaz!" dedi ve Kaan'ı kolundan tutup götürecekti ki, öteki kolundan ise Faruk Bey tuttu Kaan'ın.

"Konuşurum lan var mı?" diyerek, Kaan'ı kendisine çekti ve tokatlamaya başladı. Kaan nereden geldiğini bilemediği tokatların arasında kaybolmuştu, tokatlar yavaşça yerini yumruklara bırakmıştı.

"Bak döverim bile, bu ibne oğlun her şeyi hak ediyor! Buna az bile ben, olsam öldürürdüm. Allah korkuma tutuyorum zaten evde bunu!" deyip daha hızlı ve daha kuvvetli vurmaya başladı, yerde cenin pozisyonu alan, sesi solu çıkmayan çaresiz gence.

"FARUK ALLAH BELANI VERSİN SENİN, BIRAK ÇOCUĞU, KAAN KAÇ, KAÇ ANNEM, BEN TUTUYORUM!" diyerek bağırdı İnci Hanım, kadın kuvvetiyle zar zor tutabildiği kocasının ardından.

Faruk daha fazla sinirlendi İnci Hanımın araya girmesinden sonra ve İnci hanıma da bir tokat atıp yere seriverdi orta yaşlı kadını.

"Lan bırak annemi orospu çocuğu!" deyip yerden zorlanarak kalktı Kaan ve bir tane yumruk geçirdi, babasının suratının ortasına.

Faruk iri yarı bir adam olduğundan devrilmemişti olan Kaan'ın eline olmuştu ve sinirli adam sinirine bin katıp tekrar bir yumruk geçirdi, oğlunun karnına.

Daha sonrasında "Allah ikinizin de belasını versin!" deyip montunu giriş kapısının askılığından alıp, dışarı çıktı.

"Oğlum, iyi misin annem! Ha, ses ver Kaan, oğlum ses ver yalvarırım..."

__

Selamlar efenim...

Nasılsınız bakalım? Ha ben mi, ben çok iyiyim ya nasıl olayım işte kurs ev mekik dokuyorum. Ne, ne dediniz? Haa evet erken yayımladım bölümü sizin için kıymetinizi blin, işte benimde öyle bir kaç gün boş zamanım vardı yazıverdim. İyi mi yapmışım, ah çok teşekkürler güzel bayan. lkdsjjdlkhsdlsdk

Hahhaha korkmayın sadece birazcık kendimle muhabbet ettim dskjlksdjs

Bu bölüm kısa oldu arkadaşlar, fakat burada kesmek zorundaydım çünkü diğer bölümde bir çok olay olacak o yüzden geçiş bölümü diyebiliriz buna.

İnşallah bölümü beğenmişsinizdir hızlı yazdığım için mantık hataları ne tür seviyede bilemiyorum okuduktan sonra gözünüze çarpan bir şey olursa uyarın, çekinmeyin! :D

Onun dışında bir sonraki yeni bölüme dek,

HOŞÇA KALIN...


Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 56.9K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

797K 38.8K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
116K 7.2K 22
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...