ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.7K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
10. Bölüm İntizar
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
20. Bölüm Issız Gece
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
33. Bölüm Kış Uykusu
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
52. Bölüm Izdırap
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
80. Bölüm Son Karar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

32. Bölüm Neydi Esaret?

64.4K 2.9K 284
By LaleSarhan

Güzel ülkemde olanları ağlayarak esefle izledim. Darbe gibi iğrenç bir olayı yaşayan ülkeme, hepimize büyük geçmiş olsun. Kimse Ayyıldızlı bayrağımızı indiremez.


Hepimize tekrar geçmiş olsun diyorum. Rabbim bir daha göstermesin. Birlik bütünlük bozulmasın. Güneşli günler ülkemizin, tüm insanlığın olsun. Amin...

Esaret 32. Bölüm sizlerle arkadaşlar.


Hande duştan çıkıp yatağa oturmuş, olanları unutmaya çalışıyordu ama unutmaya çalıştıkça hepsi tek tek gözlerinin önüne geliyordu. Kıpkırmızı olmuş yüzüne baktı. Ayna ve kendisi... Bu konağa geldiğinden beri her gün gördüğü baktığı tek şeydi. Gözleri dalmış kendini izliyordu ve beyninde fırtınalar kopuyordu.


"Daha iyi misin?"

Başını yavaşça çevirip yanına oturan o adama baktı. O da duşa girip çıkmış ve üzerini giyinip yanına gelmişti. Peri bacasında olanlar film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı. O adamın gelmesi, kendini kurtarması ve sonrasında olanlar. Sanki cehennemi yaşamıştı. O adamın hızla yürüyerek elindeki silahı ardı ardına ateşlemesini ve bunu yaparken yüzünde tek mimik oynamamasını... Batuhan'ın neye uğradığını anlamadan vurulup kanlar içinde yere düşmesini. Eliyle ve dudağıyla dokunmuştu ve o dokunduğu yerler harap olmuştu. Adam hırsı uğruna ölümden beter duruma düşmüştü. Sonrasında birlikte arabaya binip gelmeleri, yolda o adamın hiç konuşmadan ağlamasını dinlemesini. Sanki rüya gibiydi. Sadece biraz dolaşıp gelecek, sakinleşecekti. Şimdi o adamla yan yana oturmuşlar hiç konuşmadan bakışıyorlardı.


"İyi değilim ki daha iyi olayım. Ben sadece dolaşıp gelecektim. Ama o adam çıktı karşıma. Daha sonra adamları. Ne olduğunu anlamadım. Bayılmışım. Gözlerimi açtım. Oradaydım. Her şey bitti demiştim."

Hande başını çevirip gözlerini kapattı. Tekrar ağlamamak için dudaklarını bastırınca yüzünde acı çeken bir ifade oluştu. Birkaç derin nefes alıp tekrar Kerem'e döndü. Çekinerek elini tuttu. O adamın şaşkın bakışları hemen yok olsa da gözünden kaçmamıştı.


"Demiştim ama sen geldin. Ben, babamın bana yaptığını kendime yapmak için, kendimi kumar masasına koymak için bir anlık hırsıma yenik düşüp gittim ve o adamla kumar oynadım! Ben olayların bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Hatta sen parayı tekrar verince sevinmiştim. Çünkü o aşağılık adama üzülmüştüm. Acıma, acınacak duruma düşersin derdi annem. Haklıymış. Acınacak halden beterdim."


Kerem elini tutan ellere bakıp bakışlarını o kızın gözlerine odakladı. İkisi de yorgundu, aynı zamanda  bitkin. O kızın dudağı şişmişti sonra boynu kızarmıştı ve bilekleri bağlandığından dolayı morarmıştı. İçinde birkaç defadır hissettiği sızı yine yerleşirken kalbine, oradan tüm hücrelerine, konuşmaya başladı. Durağan,sessiz, bitkin.


"Yorma kendini. Çok yoruldun. Uyu, dinlen. Korktuğun gibi olmadı."

Hande acıyla gülümserken başını olumsuz anlamda sağa sola çevirdi. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu sesinden belli oluyordu.


"Ben kendimi satacaktım! Bu Nasıl bir düşünce içinden çıkamıyorum! Sonra o adam bana o istediğimi yapacaktı. Ne kadar korkunç ve acı bilemezsin. Ben o an aklımı kaçıracağım sandım! O adam dudaklarını, boynuma yüzüme değdirdi! Nefesi iğrenç kokuyordu! Sen gelmeseydin ben-"


"Şş ama geldim bitti. Şöyle olsaydı deyip ihtimaller üzerinde konuşursan işin içinden çıkamazsın. Sana hiçbir şey yapmadı çünkü ben geldim, bitti. Uzun süre kendine gelemez. Hadi uzan biraz. Daha fazla düşünme."


Hande dudağının üzerindeki eli tuttu. Dolu gözlerle o adama baktı.

"Kerem... Sana Kerem diyebilir miyim?"

Kerem duyduğu sözlerle sarsılsa da yutkunup gözlerini o kızdan ayırmadan bakıyordu. Ne diyeceğini bilemediği bir durum daha yaşıyordu. Basit bir soru ve basit cevabı vardı aslında ama bu kızın ağzından şimdi şu anda duymaya hazır değildi. Aslında hiçbir zaman hazır değildi. Başını olumlu anlamda sallayıp kısık tonla sadece "hı,hı" diyebildi.


"Kerem biz hiç konuşmadık. Hep savaş halindeydik. Sen beni, ben seni istemedik. Sen zorla bir evlilik yaptığını düşünürken benim tarafımdan hiç bakmadın. Sana satılanın ben olduğumu hiç görmedin. Buraya gelinliğimle geldim gibi görünse de kefendi üzerimdeki. Babam beni öldürdü ve o kefeni elleriyle giydirdi. Kolay mı sanıyorsun genç bir kızın hayallerinin avuçlarından kayıp gitmesini ve Sahra'da tek başına ellerinin bomboş kalmasını. Tüm geçmişinin güzel düşüncelerinin yok olmasını ve geriye dönüşünün olmayacağını bilmesini. Hiç kolay değil. Bakma böyle göründüğüme. Ayakta zor duruyorum."

Kerem acı çeken ifadeyle o kıza bakarken gözlerini kaçırdı. Birkaç kesik nefesten sonra elini tutan elleri sıktı.

"Lütfen. Şimdi sırası değil. Çok kötü bir gün geçirdin ve devam etmesini istemiyorum."


Hande hiç duymamış gibi baktı. Hiç duymamış, görmüyor gibi. Konuşurken sanki orada değildi.


"İçim bomboş. Çekilmiş gibi. Sadece üzüntü ve acı hissi barındırıyor bedenim. Diğer hislerimi unuttum. Onları tattım mı hatırlamıyorum bile. Kerem, içinde bulunduğumuz duruma bir bak. Bak ama dışarıdan bak. Biz neydik ne olduk? Belki senin güzel bir yaşantın, sevdiğin bir kız vardı. Bunları biz istemeden yaşıyoruz. Neden? Başkaları istiyor diye. Sen iyi birisin. Yok deme biliyorum ben. Nereden biliyorsun diyeceksin, biliyorum işte. Etrafına yıkılmaz bir kale örmüşsün ama ben o kaleyi kalkanıyla koruyan, o duvar ve kalkanın arkasındaki Kerem'i görüyorum. O çok iyi biri. Eğer kötü olsaydı bugün beni kurtarmaya gelmezdi. Beni umursamazdı. Ne hali varsa görsün derdi. Yalan mı?"


Kerem gözlerini kaçırıp sıkıntılı birkaç nefes aldı. Huzursuzluğu gittikçe artıyordu. Ama bu kez devirip dökemiyor, bağıramıyor, kızamıyordu. Sadece dinliyor ve susuyordu. Susmak ve dinlemek hiç yapmadığı bir şeydi. Taviz üstüne taviz! Bu kızın söyledikleri doğruydu ama değildi! Yalan mıydı?

Tabii ki yalandı!

Değildi!

Yalandı!

Orada Nesrin'in olduğunu düşündü. Yine yapardı ve bu da onun gibi bir şeydi! Hem yalan mı diye ne soruyordu ki! Yalan ya da değil kendini ilgilendirirdi!



"Etrafıma ördüğüm duvarlarımı görme. Benim iyi olduğumu söyleme. Bana... Bana yaklaşma. İyilik yapma. Çünkü ben o dediğin gibi değilim. Tamam geldim ama sebebi sen değildin. Sebebi kendim için. Kendi adım için gittim."


Hande şaşkınlıkla o adamın gözlerine baktı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu sadece bir kaç saniye. Kendini toparlayıp başını çevirdi dudaklarını bastırdı. Sonra tekrar döndü.



"Kendi adın için de olsa teşekkür ederim. Sonuç beni kurtarmanı değiştirmiyor. Kumar oynamaya gittiğim gün neden geldin? O günün seninle bir bağlantısı yoktu. Kimseye de bir şey söylememiştim. Nereye gittiğimi ne yapacağımı; ama sen beni buldun."


Kerem'in gözlerinden anlık geçen şaşkınlık yerini buz gibi bir ifadeye bıraktı. Sesini çıkarmadan şoka uğramış gibi bakıyordu. Hemen yerinden kaktı. Hande gözlerini ayırmadan takip ederken o adamın elinde batikon ve pamukla geldiğini görünce tepki vermeden izlemeye başladı. Kerem batikonu pamuğa döküp dudağına değdirdi. Bekledi. Çekip bir daha yaptı. Boynuna bakıp hemen gözlerini kaçırdı. Başka bir pamuk alıp boynundaki tırnak izlerine batikonu sürmeye başladı.

Hande gözlerini kırpmadan o adamı izlerken onun büyük bir ciddiyetle yaptığı işe odaklandığını gördü ta ki gözleri buluşuncaya kadar. İkisi, birbirine nefeslerini tutup bakarken Kerem'in batikonu süren eli durdu. Niye bu kadar yakın duruyordu ki? Kendisine verseydi ya o yapardı! Elini çekip gözlerini kaçırdı. Tam kalkacağı sırada elinin tutulmasıyla meraklı gözlerle eline, sonra o kızın yüzüne baktı.


"Soruma verdiğin cevap yaralarımı sarmak mı? Yoksa cevaptan kaçmak mı? Ya da cevap vermek istemedin mi? Hangisi?"

Kerem öfkeyle karşısındaki kıza bakarken gözlerindeki öfke büyümeden kayboldu. Hemen başını çevirip ayağa kalktı. Hızla odadan çıkıp kapıyı çarptı. Kapının çarpmasıyla Hande irkilirken bir süre öyle arkasından baktı. Derin bir iç çekip aynadaki aksine baktı. Yüzündeki yaralara, morluklara artık alışıyordu. Onlarsız eksik gibiydi sanki. Bir bütün oluşturmuştu. Ha o adam yapmış ha başkası. Fark eden bir şey de yoktu. Morluk morluktu! Dermansız vücudunu zorlayarak ayağa kalktı. Aynaya iyice yaklaşıp dudağını boynunu incelemeye başladı.

Gözleri donuk bir ifadeyle bakarken aynı şekilde ağır adımlarla yatağın yanına geldi. Üzerindeki bornozun kuşağını çözüp serbest bıraktı. Geceliğini giyip yatağına uzandı, gözlerini kapattı. Az önce olanlar geçmişte, o peri bacasında kalmıştı. Annesini düşündü. Telefonu da yoktu. Haber de alamıyordu. Artık gelmek üzerelerdi. Evine gidip onları görecekti ama... Babası. Aslan babasını görmeye hazır mıydı? Yüzleşme er geç olacaktı ve kaçarı yoktu. Acı ya da tatlı. İyi ya da kötü. Hemen ya da sonra. Her şekilde görecekti. Önemli olan ilk kez görüşmeyi atlatmaktı. Sonrası ilki gibi olmazdı.

Olmazdı ama işte o ilki nasıl yapacaktı!?


Yanındaki yastığı kollarının arasına alıp sarıldı. Gözlerini kapatırken geceye, vücudundaki günün iğrenç yorgunluğunu tüm hücrelerinde hissetmek istemiyordu. Uyusun, sabah olsun, her şeyi unutsun. Mümkün olmadığını bile bile düşüncesi dahi insanı rahatlatmaya yetiyordu.

***

Karanlık gökyüzü...

Yağmayan yağmur ama yağmurla dolu bulutlar, Nevşehir'in üzerini kaplayıp gittikçe yoğun bir hâl alıyordu. Kerem eli ağzında gözleri çoktan uzaklara dalmış yanındaki kişiyi duymuyordu.


"Abi. Kerem. Oğlum daldın yine."

Erdem, Kerem'in dalgın haline bir anlam veremeyip bir süre bekledi. Yok duyacak gibi değildi.

"Hande nerede? Böyle rahat rahat konuşuyoruz."


Kerem'in dalan gözleri Erdem'i bulduğunda odaya baktı. Sıkıntıyla iç çekip masadaki çayından bir yudum aldı.

"Aşağıda. Ebru odası yaptı kendine."

Erdem çayından bir yudum alıp dikkatle Kerem'in sıkıntılı haline baktı. Onu hiç böyle görmemişti. Kimseye eyvallahı olmaz bir işi yapar bitirir sormaya tenezzül etmezdi. Şimdi sabahın köründe kendini aramış konuşmamız lazım deyip çağırmıştı. Kerem'in kendini çağırmasına şaşırsa da kendini hemen toparlayıp gelmişti. Gelmişti ama geldiğinden beri havadan sudan şeyler dışında hiçbir şey konuşmamışlardı. Sabırla bekliyordu ama sabrı da taşmak üzereydi.

"Ebru demek. Hep merak etmişimdir. Nasıl oluyor o çiçekler falan? Bir ara Hande'yi ziyaret edeyim. Yok bir ara değil. Hemen gideyim."

Kerem gözlerini kısıp merakla Erdem'e bakarken çayının son yudumunu içip masaya bıraktı.


"Erdem."

"Kerem."

"Seninle konuşmam lazım."

"Abi sabahtan öyle dedin geldim. 100 saat oldu bekliyorum. Baktım konuşmuyorsun. Ben de vazgeçtin sandım. Hande'yle konuşacaktım. Ebruyu da bahane edip sohbet edecektim. Hem biraz da yakından tanırdım. Uzaktan çok tatlı, cana yakın duruyor."

Kerem sinirle Erdem'e bakıp tek kaşını kaldırdı.


"Benimle konuşmaya geldin ve gidip başkasıyla konuşacaksın, öyle mi?"

Erdem şaşkınlıkla gülümseyip ne diyeceğini düşündü. Oysa açıklamıştı.

"Yok abi. Sen konuşalım dedin ben de geldim. Ama sabahtan beri hep ben konuştum. Sen tek kelime etmedin. O açıdan öyle söyledim. Tamam konuşalım. Ben senin için geldim."

Kerem sıkıntıyla nefes alarak kaşlarını çatıp başını çevirdi. Dudaklarını bastırıp yumruklarını sıkarken ne konuşacağını düşünüyordu. Sahi Erdem'i ne için çağırmıştı? Bir süre öyle kaldıktan sonra Erdem'e baktı. Onun merakla kendine bakan gözleri konuşmasını bekliyordu. En güzeli konuşmasa, işim çıktı dese ve çekip gitse...


"Erdem ben seninle konuşacağım ama nereden başlayacağımı bilmiyorum. Nasıl anlatacağım ne söyleyeceğim."

"Abi Hande'den başlayalım."

Kerem birden duraksayıp Erdem'e meraklı gözlerle baktı. O kız ve konuşmayla alaka?



"Neden ondan başlıyoruz?"


"Bak abi. Sen benim olmayan kardeşimsin. Seni tanıyorum Kerem. Biz seninle ne konuşuruz? Meslek desen ucundan evet, tutuyor biraz. Kendi işin desen hiç anlamam o yüzden anlatmazsın. Çalışanlar hiç olmaz. Aileni de anlatmayacağına göre geriye kalan tek kişi Hande.


Kerem suçlu gibi gözlerini kaçırıp başını çevirdi. Gözlerini kısıp bakarken çok uzaklara, yüzünden acı çektiği belli oluyordu. Bu acı, ilk kez konuşmak istemeyip konuşmak zorunda olmasına rağmen konuşamamasıydı. Ya şimdi konuşurdu  ya da şimdi konuşurdu. Atmıştı bir adım. O zaman... Tekrar Erdem'e döndüğünde onun samimi bakışlarıyla karşılaşınca üzerine çöken rahatlıkla konuşmaya başladı.


"Biz onunla konuştuk. Ya da şöyle başlayayım. Evliliğimizi bilen birkaç kişiden birisin. Olay ne bilmiyorum. Bildiğim babamın delirmesi ve o kızın benim karım olmasını deli gibi istemesi. Annemle ilk kez zıt düştükleri gördüm. Neyse. Hani sen demiştin ya. Bir de onun açısından bak diye."


"Evet."


"Ben kabul etmemiştim. Şimdi işler değişti."


"Abi anlamadım."

"Anla Erdem! Anla! Kahrolası zaten nasıl anlatacağımı bilmiyorum! O yüzden bana anlamadım deyip sözlerimi ikiletme!"

Ortam birden gerilirken Erdem önce ayağa kalkıp sonra tekrar oturan Kerem'e baktı.

Kerem...


Onu ilk kez böyle görüyordu. Araları zaten o konuşmadan sonra açılmıştı. Şimdi en güzeli tekrarını önlemekti. Çünkü Kerem'i tanıyordu. Kendine anlatmazsa kimseye anlatmazdı.


"Tamam abi. Sakin ol ben dinliyorum. İşler değişti dedin. Orada kalmıştık."


Kerem çay bardağının içindeki kaşığı alıp sıkarken dişlerini de sıkıp bir süre öyle kaldı. Erdem'e baktığında yüzü ızdırap ifadesi barındırıyordu.


"Biz onunla konuştuk. O benden ben ondan kurtulmak istiyoruz. Yani bu... Bu çok saçma! Ben nasılsam o da öyle. Aynı durumdayız. Bu durumdan kurtulmamız lazım."


"Abi ben ne yapabilirim?"


Kerem elleriyle yüzünü kapatıp sesli bir nefes alıp ellerini yüzünden çekti. Yüzünde bu kez alaylı bir ifade vardı öfke barındıran.


"Ben ne yapacağımı bilmiyorum ki sana şunu yap diyeyim. Asıl o soruyu ilk kez ben sana soruyorum. Erdem ben ne yapacağım?"

Kerem, Erdem'in yüzünden geçen şaşkınlık ve iki arada kalma ifadesine bakıp acıyla gülümsedi.


"Tam adamına sordum. Tamam konuşma bitti!"


"Abi sakin ol! Cevap verdim mi? Vermedim. Şimdi başından konuşalım. Boşanma var mı? Ya da boşanma şartları?"


"Yok."


"Tamam onu eledik. Ayrı evde yaşama şansınız var mı?"

"Yok Erdem."


"Peki belli bir süre evlilik devam edecek sonra şu şartlarda boşanma olur var mı?"


Kerem gözlerini kaçırırken eliyle ağzını kapatıp başını çevirdi.


"Bilmiyorum! Lanet olası, kahrolası var mı bilmiyorum!"


Kerem dönüp masaya hızla yumruk savurunca Erdem irkilip arkasına yaslandı. Kısa bir an düşündü.



"Abi bu ne ya? Hangi devirde yaşıyoruz? Burası doğu mu? Töre mi bu? Bu çok çirkin bir durum. Bu kız zaten yeterince kötü durumda. Şu anlaşmanın kopyası var mı?"


"Bilmiyorum. O gün babam göstermişti. Baktım hepsini okumadım ama okuduğum kadarıyla çıkış olmadığını biliyorum. Kahretmesin hatırlayamıyorum! Ama bildiğim tek şey o kız benden nefret ediyor. Ben de ondan. Bu işin bir an önce bitmesi lazım. Uzadıkça uzuyor."


Erdem sakin bir şekilde düşünmeye çalışıyordu. Kerem'in düşünememesi çok normaldi. Adam zaten işin içinde ve iki kurbandan biriydi. Olayları ölçtü, biçti, tarttı ve ortaya çıkan...


"Tamam. Bizim bir yerden başlamamız lazım. Önce anlaşmanın elimizde olması lazım. Sonra anlaşma ne zaman yapılmış, neden yapılmış, hangi şartlar altında yapılmış. Bunları araştıralım. Abi kesin bir şeyler buluruz."


Kerem inanmaz gözlerle Erdem'e bakıyordu. Evet! Böyle olması lazımdı! Bunu daha önce neden düşünmemişti? Aslında düşünmüştü ama düşünememişti. Yani düşünürken hep bir şeyler olmuştu. Belli belirsiz tek taraflı gülümsedi.


"Aynen öyle yapmam lazım ama anlaşmayı babamdan istersem olmaz. Aklına bin türlü şeyler gelir. Başka bir şey yapabilir ona güvenmiyorum. Bir de o kızı çok seviyor. O kız konağa geldiğinden beri üzgün, gülmeyen adamın yüzü hep gülüyor. O yüzden anlaşmayı kimse görmeden bulmam lazım. Güvenilir, beni, babamı tanımayan bir avukat lazım. Kesin bir şeyler ne bileyim, bir açık vardır. Tamamdır! Nasıl rahatladım anlatamam. Hadi bir çay daha içelim."



Erdem de rahat bir nefes alıp arkasına yaslandı. Sevinçle aldığı nefesin sebebi, Kerem'in rahatlaması çıkar bir yol bulmasıydı. Ellerini dizlerine vurup ayağa kalktı, Kerem'in meraklı bakışları arasında.


"Çayı sonra içelim. Ben artık kalkayım. Gitmeden Hande'nin yanına da uğrarım."

Kerem tepki vermeden kalktı. Birlikte dışarı çıkınca soğuk olan havadan dolayı ikisi de ellerini ceplerine koyup hızlı adımlarla yürümeye başladılar. Kerem'in uyarısıyla Erdem durup ona baktı.


"Burası. Ebru odası. Hani uğrayacaktın ya."


Erdem bir şey demeden odanın penceresinden içeri baktı. Kapıyı açıp içeri girdiklerinde neyin o eşsiz, terapiye eşdeğer nağmelerini duydular. Rahatlatan, iç açan, huzur veren.


Kerem kapıyı yavaşça örtüp Erdem'in arkasından o kızı izlemeye başladı. Geldiklerini fark etmemişti. Yüzünde huzurlu bir gülümseme, fırçayla teknenin içindeki sıvıya sihirli dokunuşlar bırakıyordu. Başındaki bandana ve taktığı önlükle çok değişik biri olmuştu. Bu konağa gelen, sinir krizleri geçirip bazen sessiz, bazen öfke kontrolü sağlayamayan kız değildi bu. Buradaki kız başka biriydi. Mutlu, huzurlu, neşeli ve buraya gerçekten ait olan biri. Gözlerini kırpmadan izlerken duyduğu konuşmaları anlamıyordu. O kızın sesi Erdem'in sesi ney sesi... Sanki başka alemlere kanat çırpıyordu. Sanki başka bir yerde başka biri gibiydi. O kızın bakmasıyla kendine gelip gözlerini kapattı açtı. Kendinden bağımsız attığı adımla nereye gittiğini bilmiyordu. İyice kendine gelip Erdem'e baktı.


"Sanat abi. Ben bunu bilir bunu söylerim. Sen buraya daha önce gelmiş miydin?"

Kerem daha önceki konuşmaları duymasa da son duyduklarını kafasında toparlayıp kaçamak gözlerle o kıza bakıp tekrar Erdem'e döndü.


"Yok. İlk kez geliyorum."


Erdem yaptığı gafı toparlamak için Hande'nin yaptığı ebrulara tek tek bakmaya başladı. Kerem hâlâ gözlerini o kızdan ayırmadan bakıyordu. O da tedirgin bir ifadeyle bakarken gözlerini kaçırıp önlüğünü çıkardı. Erdem'in yanına gidip konuşmaya başladı.


"Beğendin mi?"


"Hande soru mu bu? Beğenmek ne demek. Bunlar harika. Sergi açsana sen. Burayla sınırlı kalma."


Hande şaşırıp gülümserken yanlarına gelen o adama anlamsız bir bakış atıp tekrar Erdem'e döndü.


"Yok. Açmam. Yani açamam. Açsam da olmaz. Yapamam."

Erdem gözlerini kısarak Hande'ye gülümseyip elindeki ebruya baktı.


"Çok açıklayıcı konuştun. Anlamlı aynı zamanda. Ufkum genişledi Hande."

Hande küçük bir kahkaha atarken Erdem de gülmeye başladı. Hande yaptığı ebruyu eline alıp Erdem'e gösterirken hâlâ gülüyordu. Bir an bakışları o adamı bulduğunda yüzündeki gülümseme soldu. Nutku tutulmuş gibi ne bakıyordu ki? Öfkeli, soğuk, nefret dolu bakışlara tamam alışmıştı da. Bu bakışı birkaç kez görmüştü. Ne yapacağını bilemeyip öyle bakarken hemen kendine gelip elindeki kağıdı kendilere şüpheli gözlerle bakan Erdem'e gösterdi.


"Bu en son yaptığım ebru. Bunu sana hediye etmek isterim eğer kabul edersen."

Erdem mutlu bir tebessümle Hande'ye bakıp Kerem'e döndü. Ona değişik bir bakış atıp hüzünlü ama mutlu bir sesle konuştu.


"Hande çok teşekkür ederim. Hiç beklemiyordum. Böyle şeylere alışık değilim. Alıştırarak söyleseydin keşke. Bak ne diyeceğimi bilemiyorum."


Hande tekrar gülmeye başlayıp Erdem'e verdiği ebruyu tekrar aldı.


"Erdem beni güldürdün. O kadar iyi geldin ki uzun zamandan sonra. Asıl ben teşekkür ederim. Buna güzel bir çerçeve yaptırıp öyle vereceğim. Bir gün yanına gelirim. Olur mu?"


Erdem samimi bir ifadeyle Hande'ye gülümseyip elini omzuna koydu.


"Her zaman beklerim. Uzun uzun oturup konuşmak isterim. Seza da gelir. Tekrar teşekkür ederim."


Hande o adamın kendini izlediğini vermenin tedirginliğiyle bir an ona dönüp baktı. Yüzünde farklı hüzünlü bir ifade oluşurken gözlerini kaçırdı.

"Olur gelirim. Annemi ziyarete gideceğim. Oradan uğrarım. Cep telefonum yok. Ben annemden Seza'yı arar sana haber ederim. Sergi işini de düşüneceğim."


"Tamam o zaman görüşürüz."

"Görüşürüz."


Erdem Kerem'le birlikte çıkıp giderken Kerem kapıyı örtmeden son kez o kıza baktığında onun tezgahın üzerinde düşünceli bir şekilde oturduğunu gördü. Dışarı çıkıp merdivenlerden inerken bir yandan Erdem'i dinliyordu.


"Abi şu anlaşmayı bir an önce bul. Hemen bir şeyler yapmaya başlayalım. Hande'ye çok üzüldüm."

Kerem meraklı ve soran gözlerle Erdem'e bakıp ne demek istediğini anlamaya çalıştı.

"Anlamadım. Üzüldüm derken?"

"Baksana Kerem. Tek başına. Ailesi yanında yok. Cep telefonu bile yokmuş. Kimseyle konuşamıyor. Evli güya. Kendini oyalayacak bir şeyler bulmuş yine, yoksa daha kötü olurdu. Madem birbirinizden nefret ediyorsunuz kurtulmak istiyorsunuz. İşi hızlandıralım. Sana da yazık ona da. Ben senden haber bekliyorum."

Erdem sessiz bir şekilde kendini dinleyen Kerem'in omzuna elini atıp samimi, içten bir ifadeyle gülümsedi.


"Her zaman yanındayım unutma."

Erdem arabasına binip giderken Kerem arkasından bir süre bakıp içeri girdi. Düşünceli bir ifadeyle merdivenleri çıkarken ebru odasının önünde bir durup pencereden içeri baktı. O kız eline aldığı birkaç ebruyu rulo yapıyordu. Demek ki merkeze inecekti. O zaman ailesi mi gelmişti? Geldiyse çoktan haberinin olması lazımdı. Saatine bakıp hızlı adımlarla babasının çalışma odasına girdi. Kapıyı örtüp etrafına baktı. Bu anlaşma nerede olabilirdi? Babasını tanıdığı kadarıyla sağ gösterip sol vururdu. Düşündüğü ilk şey kasa oldu ama hayır. Babası bun yapmazdı. Çekmeceleri açıp ek tek bakmaya başladı. Yok, yoktu, yoktu!

Nereye koyabilirdi ki!?

Duyduğu araba sesiyle hemen pencereye koşup baktı. Babası ve annesi gelmişti. Gözleri hızla odayı tararken babasının elinden düşürmediği kitap gözüne çarptı. Kitabı hemen açıp baktı ve bingo! Anlaşmayı bulmuştu! Hemen alıp kazağının içine yerleştirdikten sonra koşar adımlarla yukarı çıktı.


Yatağına oturup anlaşmayı eline aldı. Babası o zaman anlaşmayı yere atmıştı ve kağıtlar yere dağılmıştı. Boş bir ifadeyle kağıtlara bakmıştı sadece. Sonra babasının anlattıklarını dinlemiş ve ne olduğunu, neye uğradığını anlamayıp, anlaşmayı alelade okuyup o sinirle kabul etmişti. Sonra olaylar o kadar hızlı gelmişti ki sorgulamak, bir daha oturup konuşmak, anlaşmayı incelemek aklına gelse de hep ötelemişti. O kızın istemesiyle eski bir dosyayı açar gibi açıyordu şimdi eskileri. Anlaşmayı okudu, okudu, okudu. Sıradan bir kumar anlaşmasıydı ama...

Okuduğu bir maddede gözü kaldı. Bir daha okudu. Yanlış okumuştu kesin. O yüzden bir daha okudu ve nutku tutulmuş gibi kaldı. İnsanların vicdanı olmasa çok acımasız olurlardı. İnsanlar bazı şeyleri almasalar "aile terbiyesi" gibi çok merhametsiz olurlardı. İnsanlar hep güçlü olsalardı birbirlerini kırarlardı. Bu anlaşmayı yapan iki insan.

Demir ve Altan...

İkisi de babaydı. Eğitimli insanlardı. İkisi de saygın kişilerdi. Hepsi vardı ama... İnsan olarak, içinden vicdanı, kendi kendini yere vursa da bu insan görünümlü iki kişinin yanında o kadar insandı ki. O kadar düşünceli merhametli sevgi dolu. İkisi de isimlerinin başına "baba" eki almış kişiler tarafından yetiştirilmişlerdi. Annesinin bunlardan haberi var mıydı? Lanet olsun tabii ki vardı! Bilmiyor gibi bir de soruyordu. Acı çeken yüz ifadesi gittikçe artarken anlaşmayı yatağının altına koydu. Elleriyle yüzünü kapatıp soluksuz kalmış gibi nefesler almaya çalışırken kapının açıldığını dahi duymuyordu.


Şimdi işin içinden çıkacak bir çare vardı ama çareden beterdi! Bunun başka bir yolu olmalıydı! Başka, daha düzgün bir yol! Başını çevirip baktığında o kızı gördü. Ne zaman gelmişti de duşa girip çıkmıştı. Onun bir şey bilmediğini düşünüp izlerken kalbine yeni yerleşen sızı büyümeye başladı. Kendi öğrendiğinde bir erkek olarak bu kadar acı çekiyorsa bu kız öğrenirse tepkisini hiç düşünemiyordu!

Esaret...

Neydi esaret? Başkalarının koyduğu kurala uymak mı? Başkalarına boyun eğmek mi? Başkalarının çizdiği yolda yürümek mi?

Hiçbiri!

Hiçbiri değildi! Esaret diye bir şey yoktu olmayacaktı! Kendi koyduğu kurallar da "kurallar bozulmak içindi" madem. O zaman kendini bilmez aşağılık iki kişinin kurallarını bozup ellerine verecek onların yaptıklarına boyun eğmeyecekti. Bunu yapacaktı, hemen yarın. Hem kendisi için. Hem de bir şeyden haberi olmayan ve olmayacak olan masum bir kız. Hande için...

Twitter @lalessarhan ESARET

İnstagram LaleSarhan

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

2M 80.3K 52
Aşk kader gibidir Lina, ondan kaçamazsın!. Unutma... Kalp her zaman imkânsıza âşık olur.
2.5M 134K 15
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
643K 22.3K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...
4.6M 22.4K 25
Zengin bir iş adamı ve haberini yapmak için onun peşindeki gazeteci kızın diğer tüm kurgu ve klişelerden uzak farklı, tutku dolu bir aşk hikayesi. K...