ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.8K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
10. Bölüm İntizar
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
20. Bölüm Issız Gece
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
32. Bölüm Neydi Esaret?
33. Bölüm Kış Uykusu
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
52. Bölüm Izdırap
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

80. Bölüm Son Karar

29.2K 1.8K 165
By LaleSarhan

#Esaret yazarak beğendikleri replikleri paylaşan arkadaşlarım.
Kartalice77
NurArzu
Damlaaydin
Zeyneb999

Ellerinize emeklerinize sağlık arkadaşlar. Çok teşekkür ediyorum😘❤️👩‍❤️‍💋‍👩

Multimedyada "Mark Eliyahu" dan harika bir enstrümantal var. Bölümle iç içe geçen bir enstrümantal oldu. Ben o kadar sevdim ki. Sizlerin de seveceğini düşünüyorum. Müziğimizi açalım. Kahveler zaten hazır. Hadi o zaman ESARET 80. bölüm sizlerle. Bakalım son karar neymiş? Buyrun efenim bölüm sizlerin☕️️ 🎶 💕❤️

Kalbi acıyla yanarken, sırf onun için gitmek... bu kadar mı acı verirdi...?

Hastanenin kalabalık koridorunda giderken ortamdan soyutlandı. Duyduğu tek ses, koridorda yankı yapan ayak sesleriydi. Gözleri, acının yanında yaşlarla dolarken, yumruklarını sıktı. Zarar vermeyecekti!

Daha fazla zarar vermeyecekti!

O yüzden çekip gitmesi, onun için iyiydi. Sadece onun için... Ailesi... O acı gerçekler bile canını bu kadar yakmıyordu. Severken gitmek... olmazdı ama şu an yaşıyordu... Koridordaki ayak sesleri gittikçe yükselirken yüzünü ıslatan gözyaşlarını bileğine silip, derin bir nefes aldı. Hastanenin kapısını görünce kalbinin sıkıştığını hissetti.

O adam...

Yine yapacağını yapıyordu! Yine gitmişti ve birkaç dakika arayla Hande'yi kaybetmişti. Yine gidiyordu ve bir dakika bile olmadan ruhu isyan etmeye başlamıştı. O kapı kurtuluşu olacaktı ama kendinin değil, Hande'nin. Oradan çıkacak ve sevdiği kadının hayatı düzene girecekti. Attığı her adım vicdanından yükselen "yanlış yapıyorsun" sözünü yükseltirken yine de kararından vazgeçmiyordu.

Ağır adımları, kolundan tutulmasıyla durdu. Bakışları, kolunu tutan kişiyi bulduğunda ne yapacağını bilememek duygusunun esareti altına girdi. Aldığı sessiz nefes, içini yakarken, üzgün ifadesine, soran, meraklı ifadesi eklendi.

"Bir şey sorma. Senden ilk kez bir şey isteyeceğim. Çıkmadan seninle konuşmak istiyorum. Ne vasıfla, onu bile bilemeyecek bir durumdayım. Ama karının babası olarak rica ediyorum, lütfen."

Demir'in üzgün, dolu bakışları, içini titretirken, kolunu tutan ele bakıp, tekrar karşısındaki kişiye döndü. Olumsuz ifadesi gel gitler yaşarken ne olduğunu anlamadan sesini çıkarmadı, başıyla onayladı. Demir'in yönlendirmesiyle, boş bir odaya girip, oturdular. İkisi de konuşmuyordu. Sessizlik başını alıp giderken, Demir, masanın üzerine koyduğu ellerini birleştirdi.

"Kerem, ben nereden başlayacağımı bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Bir erkek seviyorsa bilirim. Çekip giderse de bilirim. Sen ve Hande-"

"Ben her şeyi biliyorum."

Demir anlamayan bir ifadeyle Kerem'e bakarken soran gözlerini kıstı.

"Neden bahsettiğini anlamadım?"

Kerem'in kızarmış gözleri, ciddi bir ifadeyle bakarken, aynı zamanda tedirgindi. Böyle şeyler filmler de, hikayelerde farklı olurdu. Gerçekler ortaya çıkar, herkes sarılırdı. Hikaye ya da film böyle biterdi. Oysa gerçekler hiç öyle değildi.

"İki gün oldu ama kimse bir şey söylemiyor. Annemin yarım yamalak söylediklerinden başka bir şey yok. Hande böyle olunca da oturup konuşacak vaktimiz olmadı. Olsaydı da konuşmazdım. Tüm gerçekleri Hande dinledi. Ben de, o bilmese de yanındaydım. Olanları duyduktan sonra giderken kaza yaptı. Sebebin başı ben olsam da... Bunu konuşmak hiç kolay değil ama bilmenizi istedim."

Demir şok olmuş bir ifadeyle Kerem'e bakıp kaldı. Sık ve kesik nefesler alırken, yumruklarını sıktı. Başını eğip bir süre durdu. Başını kaldırıp Kerem'e baktığında gözleri doluydu. Dudaklarını bastırıp bir süre izledi. Konuşmakta zorlandığı o kadar belliydi ki...

"Be-ben bilmiyordum. Kızım her şeyi duydu mu? Sen, her şeyi derken, her şeyi mi? Beni, Hande'yi, seni, Handan'ı..."

"Hastaneden bugüne kadar olan her şeyi."

Kısık sesle verdiği cevap, kulaklarında uğuldarken, Demir; gözlerini sımsıkı kapattı. Dişlerinin arasından aldığı nefesler sesli bir hâl alırken, kapalı gözlerinden tane tane yaşlar akmaya başladı. Aldığı her nefesle yumruklarını daha da sıktı, sıktı... Islak gözlerini açtı, karşısındaki kişiye baktı. Canı, kanı, oğlu... Bir kez bile sarılıp oğlum diyemediği, yıllardır hasret kaldığı oğlu. Yıllar sonra oğlu olduğunu öğrendiği, oğlu. Babasının oğlu, aslanım benim demeyi hayal ettiği oğlu. Tıpkı en sevdiği kişiye, karısına benzeyen oğlu. Evine damadı olarak giren oğlu...

Ne söyleyebilirdi ki...? Oysa başka şeyler konuşacaktı ama... Şimdi oğlu... her şeyi bildiğini söylüyordu. Oysa bu ânı hiç böyle hayal etmemişti... Gerçi hayal etmeye çalışmıştı ama o hayallerinin önüne hep simsiyah bir set çekilmişti. Şimdi oğlu...

"Benim kim olduğum..."

Gerisi gelmedi sözlerin... dişlerini sıkıp, acı bir ifadeyle bakıyor, hâlâ inanamıyordu. Nefesi, sesli bir hıçkırıkla dudaklarından firar ederken, başını eğip masaya cılız bir yumruk attı.

"Ben özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Ne konuşacağımı bilmiyorum. Sen böyle söyledin, ben bittim. İnan bana bilmiyordum. Öğrendiğim an, her şey için çok geçti. Se-"


"Altan Karahan'ın ölüm tehdidiyle karşılaştınız. Sonra yaptıkları. Bunlar da duyduklarıma dahil."

Demir, bildiği halde bir kez daha şok yaşarken, dişlerini sıkıp masanın üzerine baktı. Sanki bir şeyler görüyor gibi...


"Keşke eskiye dönüş olsa. Kendimi bir tarafa bıraktım, Hande ve senin için her şeyi değiştirip gelsem. Hatta gelemesem orada kalsam ama hepsi boş. Konuşmam suya yazı yazmak gibi anlamsız."

Ve sessizlik...

Sıkıntıyla alınan nefesler... Demir başını kaldırıp Kerem'e bakarken, bakışlarında; hissettiklerinin aksine şefkat vardı. Belki de baba şefkati...

"Bunları konuşacağız ama benim sana söylemek istediğim öncelikli bazı şeyler var. Hande'yle olan evliliğinizi hepimiz biliyoruz. Sonrası birbirinizi sevdiğinizi de ben biliyorum. Bu zoraki evlilik hep içimi yaktı ama bir yandan rahattım. Çünkü dedim ki..."

Demir zorla yutkunup, dolu gözlerle bakarken, titrek sesiyle konuşmasına devam etti.

"Kerem benim oğlum. Altan kadar kötü olamaz. Özü temiz dedim. Benim oğlum vicdan sahibidir..."

Kısa bir sessizlik... Kerem kalbinin sızladığını hissederken Demir konuşmasına devam etti.

"Ve dediğim de çıktı. Her ne kadar seni büyütmesem de benim oğlumsun. Hande'yi sevdiğini anladığımda eskilere gittim. Ben Handan'ı o kadar sevdim ki. Bunu anlatamam. Senin Hande'yi sevdiğini bakışlarından anladım. Seninle konuşuyorum, gel bana sor. O kadar acı ki... Bir yanda kızım, bir yanda oğlum... Aranızda ne geçti bilmiyorum ama senin bir daha dönmemek üzere buradan gitmek istediğini biliyorum."

Kerem gözlerini kaçırıp sıkıntıyla nefes alırken bir süre öyle kaldı. Tekrar Demir'e baktığında gözleri doluydu.

"Hande'mi çok kırdım. Artık tutacak bir yeri kalmadı. Artık beni istemeyeceğini biliyorum. Ona hep zarar verdim. Sevmeden önce de, sonra da... Gidersem mutlu olacak. Ona daha fazla zarar gelmesini istemiyorum. O yüzden gitmem lazım."

Demir acıyla tebessüm ederken ellerini birleştirip tekrar açtı. Tedirgindi... ne yapacağını bilemiyordu ama ne konuşacağını...

"Gurur değil mi? İyi bilirim. Aynen benim gibisin ama benim yanlış düşündüğümü kimse bana söylemedi. Ben şanslıydım, geç de olsa anladım. Senin de geç kalmanı istemiyorum. Şu an sana en mantıklı geleni yapıyorsun. Başkalarının yaptığı hatanın bedelini ikinize ödetiyorsun. Hande'yi ben yetiştirdim. Kötü olayların arkasındaki güzellikleri gösterdim. Kötülüğü silmesini öğrettim. Her şeyin güzel bir yanı olduğunu, ayakta kalmayı, güçlü olmayı öğrettim. Mücadele etmeyi, kazanmayı öğrettim. Ama bunları sevdiği kişi terk ettiğinde yapsın diye öğretmedim. Hande bunun karşısında nasıl davranması gerektiğini bilmez. Yapacağı tek şey vardır, çekip gitmek. Tıpkı senin gibi. Ben ikinizi de kaybetmek istemiyorum. Dış etkenlerin sizi yıkmasına izin vermeyin."

Demir tedirgin ifadesiyle odaya boş gözlerle bakıp tekrar Kerem'e döndüğünde sıkıntısı daha da arttı. O kadar zordu ki vasıfsız bir şekilde konuşmak anlatmak ve yardımcı olmak...


"Sen gideceksin. Bu kolay seçimdir. Gittin, üzülsen de arkanda seni seven onlarca kişi olacak. İlk başta da Hande. O ne olacak? O da çekip gidecek. Sonuç ne? Kocaman bir sıfır. Hepsi bir tarafa eline ne geçecek? Gittiğin yerde sen, gittiği yerde Hande üzülecek. Bizi hiç saymıyorum. Yıllar sonra kendine soracaksın. Neden gittim? Ve bu sorunun cevabı içini yakıp kavuracak. Çünkü yaşananlar, olanlar ve gururun o zaman bir hiç olacak. Neden diyeceksin ama artık dönüşün olmayacak. Hande belki başkasıyla evlenecek. Sen de aynı. Başkalarının hayatınızı yönlendirmesine izin verme. Sevdiğini bırakıp gitme. Şimdi her şeyin telafisi var ama şu kapıdan çıkıp gidersen, hiçbir şeyin telafisi olmayacak. Çünkü kızımı tanıyorum. Her şeyin güzel yönünü gören Hande, olayın hiçbir yönüne bakmadan, parçalar ve ateşe atar. Külleri dağılmasın diye de üzerine toprak atar. Ve-"

Kerem meraklı gözlerle bakarken dışına yansıtmadığı ateş içini yakıp kavuruyordu. Bu açılardan bakmak... hiç aklına gelmemiş, sadece Hande'yi ve şimdiki zamanı düşünmüştü. Kolay mıydı onca yaşanmışlık, yapılanlar, eskiler ve sonrası...

"Ve?"

"Ve sen pişman olup karşısına çıktığında bırak konuşmana izin vermesini, seni tanımaz bile. O benim kızım. Onu o kadar iyi tanıyorum ki. Her şeye şans verir ama bu yapacağına asla. Çünkü eminim sana çok şans vermiştir. Yanılıyor muyum?"

Kerem çaresiz bakan gözlerini kaçırıp başını sağa-sola çevirdi.

"Fazlasıyla verdi ama ben-"

"Ama sen gidiyorsun. Kerem, ben şu an daha farklı şeyler konuşup sana doya doya sarılmak isterdim. Ama kızım ve sen her şeyden önemlisiniz. Ben bu konuşmayı ikiniz için yapıyorum. Siz ayrı kalırsanız perişan olursunuz ve sizi kimse toparlayamaz. Bir araya gelseniz, siz bile bunu yapamazsınız. Ölümüne sevseniz bile çaresi yok."

Demir, konuştuklarının etkisini Kerem'in yüzünde görmenin verdiği rahatlıkla başını eğip bir süre düşündü. Başını kaldırıp baktığında buruk ifadesine yansıyan üzgün ve kısık sesiyle, konuşmasına devam etti.

"Esaretinizin bedeli ayrılık kadar ağır olmamalı. Buna izin vermemek senin elinde."

Son cümlelerle Kerem'in omuzları düşerken başını diğer tarafa çevirip acı dolu gözlerle baktı, nereye baktığını bilmeden. Dolu gözleri Demir'i bulduğunda artık bakışları çaresizdi.

"İyi ama nasıl cesaret edeceğim? Yıktıklarımı nasıl düzelteceğim? Hande'ye bitti dedim, nasıl toparlayacağım? Geçmişi nasıl sileceğim?"

Demir çekingen bir şekilde elini uzatıp Kerem'in kolunu tuttu. Sesi bu kez daha içtendi. Baba gibi...

"Geçmişi silemezsin. Sizin o kötü geçmişiniz olmasa şu an böyle sevemezdiniz. Diğerlerine gelince; unutma, aşk cesaretle başlar. O cesareti şu an kendinde buluyorsan kalk ve karının yanına git. Yanından ayrılma. O cesaret sana yol gösterir ve tüm sorularının cevabı cesaretinde gizlidir."

Kerem sessiz kalırken başını eğip düşünmeye başladı. Ne kadar da belirsiz bir durumdu... Her şeyi biliyordu ama konuştukları? Bundan sonra olacaklar? Hande...?

Kapının açılmasıyla ikisinin de dikkati dağılırken aynı anda kapıya döndüler. Handan kapıyı kapatıp ikisine sessizce bakarken gözleri doluydu. Ağır ve çekingen adımlarla yanlarına gelirken Demir'in bakışları az öncekileri unutmuşçasına sevgiyle doldu.

Handan, bakışlarını Kerem'e sabitleyip gözlerini kırpmadan bakıyordu. Ayak sesleri durduğunda sessizce alınan nefesler hakim oldu, odaya. Kerem, anlamayan gözlerle bakarken, Handan yanına oturup ellerini tuttu. Kerem'in bakışları önce eline odaklanırken, sonra, tedirgin gözleri Handan'ı buldu. İkisi de sessizce bakışırken, Handan titreyen elini Kerem'in yüzüne dokundurdu. İnanamıyor gibi bakıyor, yeşil gözleri gittikçe doluyordu.

"Seni hep severdim, nedensiz... Annelik hissi böyle bir şeymiş demek. Kucağıma alamadım, emziremedim ama sen benim oğlumsun. Varlığından habersiz olsam da oğlumsun. Gerçekleri bilmesek de bunu hiçbir şey bozamaz. Ne kadar acı değil mi? Ama elimden gelen bir şey de yok. Şu an sana sımsıkı sarılmak, doya doya ağlamak, koklamak istiyorum ama sen..."

Handan'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlarken Demir'e baktı. Onun, üzgün, yaşlı gözlerine...

"Seni suçladım. Beni sevdiğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Sen o kadar yücesin ki. O kadar da asil."

Handan dolu gözleriyle Kerem'e dönüp gülümsemeye çalıştı.

"Keşke demek ne kadar anlamsız kalıyor ama keşke de diyemiyorum çünkü Hande'm var. Ama keşke demek için sen varsın. Sen benim oğlumsun. Canımsın. Gözlerin tıpkı bana benziyor. Gülüşün, duruşun, baban ama bunları demek için çok geç kaldık. Oğlun öldü dediler, seni görememiştim ama içim yanmıştı. Sonra bir daha çocuğun olmayacak dediler, o an bittim, tükendim. Hande'm ilaç oldu bana, sonra seni öğrendim. Meğer oğlum gözlerimin önündeymiş ama işte..."

Handan'ın dudaklarından gülmesiyle karışık bir hıçkırık dökülürken, elleri Kerem'in saçlarına uzandı.

"Allah o kadar büyük ki. Yıllar sonra iki evladım birden oldu. Her ne kadar yanımda olmasan da, oğlumsun. Şu an anlamasan, bize karşı bir şeyler hissetmesen de oğlumsun. Benim oğlum. Anne deme, ya da kabullenme bizi; ama senden tek bir isteğim var. Sana sarılabilir miyim?"

Kerem'in gözleri dolarken dudaklarını bastırdı. Konuşamasa da başını olumlu anlamda salladı. Handan birden sarılıp, saçlarını, yüzünü, öpmeye başlayınca; Demir başını diğer tarafa çevirip gözyaşlarının akmasına izin verdi. Kerem ne yapacağını bilemez şekilde kalırken Handan  ardı ardına "oğlum" deyip öpüyordu. Tek taraflı bir sevgiydi belki de ama olsun, ne olursa olsun, o bir anneydi ve hislerini saklayamazdı.


Demir kalkıp yanlarına gelince Handan sevinçle ona baktı.

"Ben o kadar karışığım ki. O kadar mutlu, bir o kadar da üzgün. Tek bildiğim oğlumuz yaşıyor."

Sonra Kerem'e dönüp konuşmasına heyecanla devam etti.


"Gidiyor musun?"

Kerem'in şaşkın bakışları, yerini meraklı bir ifadeye bırakırken gözlerini kıstı.

"Her ne kadar seni biz büyütmesek de bazı şeyleri bilecek kadar anne babayız."

Handan'ın konuşması her şeyi açığa çıkarırken Kerem bulunduğu durumdan çıkamasa da boğazını temizleyip ayağa kalktı.

"Gidiyordum ama az önce bir şey öğrendim. Cesaret etmezsen esaretin bitmiyormuş. Cesaret etmezsen cevapsız soruların artıyormuş. Cesaret etmezsen geleceğini pişmanlık bekliyormuş. Buradan gidiyorum ama gitmiyorum. Ve çıkmam lazım. Çünkü şimdi cesaret edemezsem bir daha asla edemem. Beni bekleyen biri var ve yanından ayrılmamam lazım."

Demir, ayağa kalkıp Kerem'in yanına geldi. Elini omzuna atıp sarıldı. Garip duygular ruhunu istila ederken, çekilip, minnet dolu bir ifadeyle baktı.

"Teşekkür ederim."

Kerem, Handan'a kaçamak bir bakış atıp tekrar Demir'e döndü.

"Asıl cesaret edip benimle konuştuğunuz için ben teşekkür ederim. İnsan ne kadar büyüse de baba nasihatine ihtiyaç duyuyormuş."

Demir'in konuşmasını beklemeden, hızla dışarı çıktı. Demir arkasından gülümseyerek bakarken Handan'ın yanına oturup elini tuttu.

"Bizim oğlumuz. Her ne kadar geç olsa da kavuştuk. Amerika'da hastalığım için bana yardım ettiğinde, o kadar şaşırmıştım ki. Yapmayabilirdi. Bunu hiç anlayamasam da, o an içimden oğlum deyip ağlamıştım. Sana söyleyememenin acısı da yok artık. Handan her ne kadar suçun yok desen de özür dilerim. Her şey için."

Handan kocasına sımsıkı sarılıp öperken ağlamalarının arasında zorla konuşuyordu.

"Seni sevmeye cesaret ettiğim için, herkesi karşıma aldığım için kendimle gurur duyuyorum. Bir daha özür dileme. Sen, en az Hande ve Kerem kadar suçsuzsun. Bir daha böyle konuşma. Asıl ben özür dilerim, sana söylediklerim için. Hep sessiz kaldın ama bir şey söylemedin. Söylediklerimin hepsini içine attın. Kızımız aynı sana benziyor. Yanımızda büyümese de oğlumuz da aynı sana benziyor ve ben yine seninle gurur duyuyorum.

Son söz her şeyi bertaraf ederken, Demir karısına sımsıkı sarıldı.

"Beni sevdiğin ve hep yanımda olduğun için teşekkür ederim. Teşekkür ederim."

Kendilerinden habersiz yapılan oyunların bozulması her ne kadar acı olsa da bozulmuştu. Şimdi ikisi de mutluydu ama buruk. Mutlulardı ama içinde hüzün barındıran. Geç gelse de, mutluluk, mutluluktu. O kadar...


Kerem aralık kapıdan ikisine son kez bakıp az önce geldiği yere zıt ama farklı da olsa yine karmaşık duygularla, Hande'nin odasına doğru yürümeye başladı. Doğruydu. Esaretin bedeli ayrılık kadar ağır olmayacaktı. Madem seviyordu, aşıktı, aşk cesaretle başlardı... o halde artık; yeri, sevdiği kadının yanıydı...

***

"Abi ne diyeceğimi bilmiyorum. Zor adamsın hayatın senden de zor. Şimdi ne yapacaksın?"

Kerem kaçıncı olduğunu bilmediği çayın son yudumunu içip Erdem'e baktı. Bir süre dalgın bir halde kalıp parmaklarını birbirine kenetledi.

"Hepsini anlattım, öğrendin. İnsanın yaşı kaç olursa olsun yol gösteren birine ihtiyaç duyuyormuş. Ben yanlışımdan cesaret alıp döndüm. Artık geriye dönmem. Çünkü yolumu buldum. Sana da anlattım. Diğer olay için bir şey yapamayacak kadar güçsüzüm. Bana güç veren kişi beni bırakmasın, gitmesin, şu an tek istediğim bu. Onun için mücadele edeceğim. Sonra diğerine bakacağım."

Erdem rahat bir nefes alıp Kerem'e doğru yaklaştı.

"E ne duruyorsun?"

"Ne?"

Erdem arkasına yaslanıp, tek kaşını kaldırarak Kerem'e bakarken, tüm üzgün ifadesini yok edip gülümsedi.

"Yolunu buldun madem, Hande'nin yanında olman lazım değil mi? Onun için diyorum. Ne duruyorsun?"

Kerem sıkıntılı bir ifadeyle Erdem'e bakıp ellerini saçlarının arasından geçirdi.

"Ailesi yanında. Onların çıkmasını bekliyorum."

Erdem'in yüzü değişirken, fark ettirmemeye çalışıp sakin bir sesle konuşmaya çalıştı.

"Abi ne ailesi? Diğer olayı erteledin, tamam ama onu yalnız bırakma. Kaç zaman oldu içerideler. Hande'de diğer olayın baş kahramanı, aynı senin gibi. Anlatabildim mi?"

Kerem, yeni kendine gelmiş gibi hemen ayağa kalktı. Erdem'e minnetle bakarken elini omzuna koydu.

"Yine kendi tarafımdan bakıyorum değil mi? Sence ben değişir miyim?"

"Değiştin bile. Bunu sorguluyorsan doğru yoldasın demektir. E ne demişler insanın yaşı kaç olursa olsun yol gösteren birine ihtiyacı olur."

Kerem, buruk bir ifadeyle, belli belirsiz gülümserken, Erdem'in omzuna teşekkür edercesine vurup ağır adımlarla Hande'nin odasına doğru yürümeye başladı. Aklını talan eden düşünceleri şu an için öteleyip, tek bir yere odaklanacaktı. Sağ tarafındaki odaya gözü çarpınca bir an duraksadı. Altan doktorla konuşuyor, Nevra'nın elleri bağlıydı ve iğne yapılıyordu. Adım atacak dermanı kesilirken, kapıya biraz daha yaklaştı. Gözleri dolarken Altan'ın perişan  hali içini yakıp geçti.

Nevra'nın Hande'ye yaptıklarını düşününce gözlerini kapatıp yumruklarını sıktı. Hande'ye yaparken mutlu olmuştu ama...

Öz kızına yaptığını anlayınca ruhu isyan etmişti ve bedeni kaldıramıyordu. O yüzden de bu haldeydi. İçeri girmek istedi ama duraksadı. Tekrar denedi ama omzunu tutan ele çevirdi, başını.

"Kerem bey işinize karışmak istemem ama şimdi değil. İşler çıkmaza girecek kadar karışık. Lütfen, sizin için."

Ufuk, konuştuktan sonra, Kerem tekrar içeri baktığında doğru olduğunu düşünüp içeri girmekten vazgeçti.

"Her şeyi biliyor musun?"

Ufuk tedirgin olsa da yapacağı şey her zamanki gibi doğru söylemek olacaktı.

"Bilmem gerektiği kadarını efendim."

Kerem bir şey söylemeyip hızlı adımlarla Hande'nin odasının kapısına geldi. Bir süre tereddüt etse de cesaretini toplayıp kapının kolunu indirdi. Açılan kapıdan içeri bakıp ilk adımını attı. Tedirgin, endişeli ve korkak...

İçeri girdiği an baktığı ve gördüğü tek kişi.

Hande...

Demir ve Handan'ı hiç görmüyordu. Kapıyı kapatırken, ağır bir adım daha attı. Hande'nin, yüzünden, bakışlarından, bir şeyler anlamaya çalışıyordu ama nafile yere...

Sevdiği kadının gözlerinde bir şey okunmuyordu. Boştu, bomboş... Gözlerini sevdiğinin gözlerinden ayırmadan yanına geldi. Kalbi sıkıntıyla atarken Demir ve Handan ayağa kalktı. Kerem bir şeyler olduğunu anlayınca sandalyeden tutup destek aldı. Konuşma yok, bakışlarda bir anlam yok...

Ama...

Bir şeyler vardı anladığı fakat dile getiremediği... Hüzünlü yeşilleri gece siyahlarına soruyordu ama cevap yoktu. Durgun, üzgün gözleri, Demir'i bulduğunda, onun gözlerini kaçırıp Handan'a bakmasıyla...

Göz bebekleri titrerken "biz sizi artık yalnız bırakalım" diyen Demir'in sesi kulaklarında çınlamaya başladı. Biliyordu! Hande güzel yönü bırakıp her şeyi yakmıştı ve şimdi konuşarak üzerine toprak atacaktı. Zoraki tuttuğu sandalyeye oturdu, yavaşça. Gece siyahlarına bakarken, yeşilleri çoktan buğulanmıştı.

Ama gece siyahları, bir mermer gibi soğuk ve sert bakıyordu. Soğuk da olsa, sertte olsa aşık olduğu bakışlarına bir yenisi daha eklenmişti. Konuşmak istedi ama sırası değildi. Çünkü o bakışlar öyle soğuk esiyordu ki, yanan ateşi yayıyor, yanmayan bir şey bırakmıyordu. Sus diyordu, konuşma, sıra bende. Son sözü ben söylerim. Artık her şey değişti. Gözleri gece siyahlarına kilitlenmiş, dili lâl olmuş, bedeni buz tutmuştu, alev alev yanan ruhuna zıt...

"Nereden başlasam bilemiyordum ama kararımı verdim. Nasıl tanıştık, nasıl evlendik. Nasıl sevdim seni. Ama sen her seferinde yıkıp geçtin beni. Seni sevdim ve bunu bile bile beni bırakıp gittin. Beni sevseydin bunları yapmazdın. Çünkü ben seni sevdim. Geçmişi sildim desem de, silmeden sevdim. Beni aşağılayan, kovan, bileklerimin rengini siyaha boyayan adamı her şeye rağmen sevdim. O adamın içindeki Kerem'i gördüm ama Kerem'in içindeki seni görmedim. Bu seninle yapacağım son konuşma olacak. Tabii ki senin de benimle. Ben bitirince seni dinleyeceğim. Sonra karar verilmiş olacak. Yani ikimizin ortak kararı. Hazır mısın?"

Instagram LaleSarhan

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

2M 15.6K 5
Avuçlarının içine aldığı elimi usulca öptü.Sonra sağ elini sol elimin üzerine koydu ve gözlerimin içine baktı. "Evlilik yüzüğünün takıldığı parmağa n...
814K 35.5K 57
Küçüklükten beri birbirlerinden kedi köpek gibi nefret ettiler. Nihayetinde köpek kediye aşık oldu. #Texting Romantizm'de 2 ^^
12K 2.9K 17
Sâra ile Yarkın'ın sarı gül motifli, tahta kapaklı bir günlükle başlamıştı aşkı. Birbirlerini hiç tanımayan iki kuzenin aşk hikayesi... Yarkın; "Nefr...
112K 8.8K 20
Küçük bi pastane işleten, defalarca tacize uğramış Jeon Jungkook ve her gün bu pastaneden minik kek alan Mafya Kim Taehyung