Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı

2.3K 130 15
By GKgirls

-Nazlı-

 Bazen, bazı günleri kitaplarınızın arasına alıp saklamak isterdiniz. O kitap sayfalarında eskisin, sararsın isterdiniz o anıların. Sanırım bugün de o anlardan biri olacaktı.

"Bence her duvarı farklı renk yapalım!"  Karşımda bahçıvan tulumu giymiş Savaş'a bakarken gözlerimi deviriyorum. Benim de ondan bir farkım yok. Bahçıvan tulumu, tepeden toplanmış saç, mavi bir bandana.

"İstersen lamba yerine de led ışık takalım hayatım?"

"Olabilir Nazlı, bence de."  Ona ciddi olup olmadığını sormak istercesine dönüp bakıyorum.

"Savaş saçmalama istersen."

"Niye ama çok güzel olmaz mıydı?"

"Tabii ki olmazdı!"  Evet, küçük arkadaşımızın odasını hazırlama çabalarındayız. İşe öncelikle oda boyamayla başlıyoruz tabii.

"Hazır mısın?"  diyorum derin bir nefes alarak. Eline fırçayı alarak kafasını sallıyor.

"Bak baştan anlaşalım, kendini fazla yormak yok. Yavaş yavaş yap."

Küçük bir çocuk gibi heyecanla kafamı sallıyorum.  "Emret komutanım."

Gülerek kafasını iki yana sallıyor ve fırçayı alarak duvarı boyamaya başlıyor. O bir duvarı alırken ben de karşısındaki duvara yöneliyorum. Evet, pembe rengine boyuyoruz tabii duvarı.

"Tam Selin Mertoğlu'na yakışabilecek bir oda olacak,"  diyor Savaş.

"Eee teyzesi tabii, olsun o kadar."

"Bence bizden çok o burada zaman geçirir."

"Selin sever çocukları,"  diyorum gülümseyerek dalarken. Eskiden eve gelen misafir çocuklarına kötü davranan hep ben olurdum. Selin küçük kız çocukları odasına alır, onlarla çeşitli makyajlar dener, saçlarını yapardı. Bu onu ilginç derecede mutlu ederdi. Sanırım değişmeyen en büyük huyu buydu onun. Çocukları sevmek.

"Desene bizim minik yandı."  Savaş kocaman bir kahkaha patlatırken ona dönüyorum.

"Dalga geçme. Teyzesi onu çok sevecek."

"Ona ne şüphe,"  diyor gülerken.  "Ali de kızımı kendisi gibi Fenerli yapmasın yeter."

"Ali'nin yapmasına gerek kalmayacak zaten, ben Fenerbahçe'li yapacağım kızımı."

"Hı hı yaparsın tabii,"  diyor açıkça beni tınlamadığını belli ederken. Bir anda o kadar sinirleniyorum ki -sanırım bunda hamilelik hormonlarımın etkisi de oldukça yüksek- yavaşça kovadaki boyaya işaret parmağımı sokuyorum. Ardından hızla boya olan işaret parmağımı Savaş'ın yüzüne sürüyorum.

"İşte bunu yapmayacaktın."  Ben daha ne olduğunu anlayamadan hızla boyayı alarak bana yaklaşıyor.

"Savaş sakın! Bak vallahi boşarım seni!"

"Ulan önce sen başlattın,"  diyor gülerken.

"Ulan ne be? Askerlik arkadaşın mıyım ben senin?"

"Bunu diyen yüzüme sinsice yaklaşarak boya süren sevgili karım."  Onun bunu dile getirmesiyle kahkaha atıyorum.

"Bak gülme,"  diyor o da benim gülerken.

"Niyeymiş o?"

"Sana olan tüm sinirim uçup gidiyor sonra."

Attığım kahkaha sıcacık bir gülümsemeye dönerken bana yaklaşıyor.

"Ne oldu kaçmayı bıraktın?"  diyor benim gibi gülümserken.

"Eh, kazananın ben olduğumun farkına vardım diyelim."  Gülerek bana yaklaşıyor ve ellerini belime yerleştiriyor.

"Nasıl da biliyorsun kendini,"  diyor burnunu burnuma sürterken. Gözlerimi kapatırken gülümsüyorum.

"Biliyorum."

Yavaşça benden ayrılırken burnuma bir öpücük konduruyor. Ve ardından hızla yerdeki kovadan parmağıyla boya alıyor ve burnuma sürüyor.

"Ama bu intikamımı almama engel değil tabii ki."

"Öküzsün Savaş, gerçekten öküz!"

***

 Her şeye rağmen odayı boyamayı bitirebiliyoruz. Beşik takımınında gelmesiyle odaya yerleştiriyoruz. Odanın son görüntüsüne baktıkça içimi bir huzur kaplıyor.

"Çok güzel oldu değil mi?"  diyor arkadan belime sarılırken.

"Fazlasıyla,"  diye mırıldanıyorum. Ellerim karnıma gidiyor. O da bana ayak uydurarak ellerini karnımda birleştiriyor.

"Selin odaya bayılacak."

"Ali de öyle,"  diyorum gülerken. "Tek bir eksiğimiz kaldı."

"O da çok yakında aramızda olacak hayatım."  Başımı sallıyorum yavaşça. Evet, çok yakında aramızda.

Pembe ve beyaz ağırlıklı odaya bakarken gülümsüyorum. Pembe bir halısı, pembe-beyaz tonlarındaki beşiği, beyaz dolabı, oyuncak sepeti ve bizim oturmamız için bulunan kanepesiyle oldukça güzel bir oda oldu burası.

"Her şeyin hazır miniğim,"  diyorum karnımı okşarken.  "Artık hepimiz seni bekliyoruz."

"Gel ve lütfen bu bina dahil, hepimizi neşelendir babacım."  Savaş'ın dediğine gülerken ne kadar haklı olduğunu düşünüyorum.

İşte bir günü daha alıp kitaplarımın arasında saklamak istiyorum. Ve biliyorum ki bu kitaplarımın arasında saklamak istediğim son güzel gün değil. Minik arkadaşın aramızda olduğu her günü saklamak isteyeceğim belki de kitaplarımda.

Ve bu belki de annelik duygusunu en içten hissettiğim anlardan biriydi şu an. Ve yine biliyordum ki bundan sonra hayatımızın en büyük kısmı, biricik kızımızdı.

*****

-Selin-

"Selin ve Ali'yi üzmek yok,tamam mı Ezgi'cim?"

Handan Hanım Ezgi'ye ve bize gerekli uyarılarını yaptıktan sonra Ezgi'nin elinden tutarak yurttan ayrılıyoruz.

Ezgi çok özel bir çocuk. Cana yakın,olgun. Aramızdaki özel bağı görmezden gelemiyorum,Ali de gelemiyor olacak ki o bu fikri öne sürüyor. Arabaya doğru yürürken Ezgi'nin önüne eğiliyor Ali.

"Söyle bakalım kıvırcık prensesim,ne yapmak istersin bugün?"

Ezgi düşünüyor bir süre. Aradan geçen haftalarla onun duvarlarını aşmayı başarabiliyoruz biraz olsun.

"İlk önce yemek yiyelim,çok acıktım!"

Ezgi'nin dudaklarını öne büzerek kurduğu cümleden sonra kahkaha atıp kocaman bir öpücük bırakıyorum yanağına.

"İstediğin yemek olsun bebişim. Ali sana Jamie modunu göstersin hemen."

"Ha ha ha,"  diyor Ali. Ezgi'yi arabanın arkasına bindirip kemerini bağlıyor. Biz de öne geçip oturuyoruz.

"Söyle bakalım Ezgi,en sevdiğin yemek ne?"

"Fırında balık!"  diye bağırıyor hiç beklemeden.

"En sevdiğin tatlı?"

"Bütün tatlıları severim."

"Ne kadar da tanıdık geldi,"  diyor Ali gözlerini devirip bana bakarken. Yeni sorusunu yöneltiyor bu sefer. Az biraz eğlenelim dedik çocuğu soru yağmuruna tuttu. Söyle bakalım Ezgi,kızlık soyadının 7.harfinin yanındaki harf?

"En sevdiğin renk ne peki?"

Dikiz aynasından Ezgi'ye bakıyorum. Göz göze gelince aynı anda gülerek bağırıyoruz.

"Mavi!"

***

Hep birlikte sevimli dairemize giriyoruz. Ezgi elindeki kocaman ayıcığıyla birlikte evi izliyor meraklı gözleriyle. En ince ayrıntıları merak ediyor. Mesela gidip kavanozun içindeki çakıl taşlarının şekillerini inceliyor. Değişik ilgi alanları var.

Boydan boya fotoğraflarla kaplı duvara bakıyor bu sefer. Ali iyice görebilsin diye onu kucağına alıyor ve birlikte fotoğrafları incelemeye başlıyoruz. Elini tutuyorum onun. Sonra da fotoğrafları açıklamaya başlıyorum.

"Bak Ezgi. Burada gördüğün,önde oturanlar ben ve Ali. Bu fotoğraf dört sene öncesinden. Arkada oturan kız benim ikizim ve uyuyan erkek de Ali'nin kuzeni. Benim ikizimin de kocası. Aynı zamanda benim de eniştem oluyor."

Ezgi kaşlarını çatarak bana bakıyor.  "Türkçe konuşur musun Selin?"

"Aşkım kısacası bizim çok sevdiğimiz birisi o da. Ailemizden."

"Peki neden uyuyor?"

"Açıkla aşkım,"  diyor Ali yandan yandan gülerek.  "Neden uyuyor Savaş Abi anlat bakalım."

"Imm...Çünkü çok uykusu gelmişti."

Ezgi elini fotoğrafın üzerinde dolaştırıyor.  "Bir garip uyuyor. Boynu falan ağrımamış mı öyle?"

"Hadi diğer fotoğrafa geçelim. Bak Ezgi'cim. Bu da Aliş ve benim düğünümden. Daha doğrusu eğlence gecemizden."

Fotoğrafta o kadar -bakın açık olacağım- keko çıkmışız ki Ezgi bir süre gözlerini kırpıştırarak bakıyor. Benim gelinliğimin uçları kesilmiş,kafamda salak Savaş'ın verdiği kraliçe tacı var. Benim yanımda Ali oturuyor,saçlar darmadağın,papyon desen kim bilir nerede. Nazlı kuma yatmış,Savaş ona yaslanmış. Emre kafasına bağladığı kravatla havaya zıplamış,Tuğçe de arkada sızmış. Anam biz o gece cümle Miami'ye rezil olmuşuz!

"Bunlar sizin arkadaşlarınız mı?"

"Gibi gibi,"  diyor Ali yüzünü buruşturarak. Allah'ım biz bu fotoğrafı neden çıkarttık acaba. Bir de flaştan gözlerimiz parlamış. Güzel Alişimin gözleri bile kana susayan vampir gibi kıpkırmızı çıkmış.

"Ezgi buna baksana,"  diyor Ali. Gösterdiği fotoğrafa gülümsüyorum.

"Selin'in ikizi ve benim kuzenim Savaş'la birlikte Uludağ'a gitmiştik. Bu da çok eskilerden. "

Eliyle ağzını kapatıp gülüyor Ezgi.  "Çok komik çıkmışsınız Aliş!"

"Asıl komik olan Selin'in yuvarlanışıydı. Onu gerçekten görmeni isterdim."

Ezgi gözlerini kocaman açarak bana dönüyor.  "Karda mı yuvarlandın Selin? Kıyamam!"

Kollarını bana doğru uzatıp bana geliyor. Sıkıca sarılınca içimin ısındığını hissediyorum. Öyle tarifsiz bir şey oluşuyor ki içimde. Sanki bugüne kadar hissetmediğim eksik yer dolmuş gibi.

Kafasını boynuma gizleyip gülümseyerek fotoğraflara bakmaya devam ediyor ve cırlıyor aniden.

"Aa! Onlar bu evde mi?"

Gösterdiği fotoğrafa bakıyorum. Bir pazar sabahı yatak keyfi yaparken Gece ve Şurup'la sarmaş dolaş çektiğimiz bir fotoğraf.

"Muhtemelen şu an uyuyorlardır,hadi gel bakalım."

Üçümüz salona geçiyoruz. Tahmin ettiğim gibi kanepenin üzerinde sarmaş dolaş uyuyorlar. Ezgi heyecanla kucağımdan inip onların yanına gidip çömeliyor. Sevinçle parlayan gözlerini bize çeviriyor.

"Okşasam uyanırlar mı?"

Gülümseyerek iki yana sallıyoruz kafamızı. O da naif bir şekilde önce Gece'yi okşuyor daha sonra da Şurup'u.

"İsimleri ne?"

"Kedinin adı Gece,köpeğin adı Şurup."

Ezgi onların yanına kıvrılıp neşeyle okşamaya devam ediyor. Bu görüntü o kadar güzel,o kadar saf ki. Tertemiz,iyilik ve umut dolu. Huzuru hissedebiliyorum. İhtiyacım olan şeyi hissettiğim gibi.

Ali kollarını belime sarıp beni kendine çekiyor. Burnu saçlarıma gömülürken derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıyorum.

"Ne düşündüğünü biliyorum. Çünkü ben de seninle aynı şeyleri düşünüyorum,hayatımın her evresinde olduğu gibi. Sen hazır olduğun an ben de hazırım. Sadece bunu bilmeni istiyorum sevgilim."

Gözlerimi açıp ona dönüyorum. O kadar güzel bakıyor ki bana. Tek bakışıyla nasıl içimi gördüğünü anlayabiliyorum,benimle aynı şeyleri hissettiğini görebiliyorum. Uzanıp bir öpücük bırakıyorum yanağına.

"Tek kelime söylemeden yine anladın beni. Bazen korkuyorum. Galiba düşüncelerimi okuyorsun."

Gülerek burnunu yanağıma sürtüyor.  "Part time olarak medyumluk yapıyorum bebeğim."

"Ali! Selin! Uyandılar!"

Ezgi'nin bağırışıyla oraya çeviriyoruz kafamızı. Şurup Ezgi'nin yüzünü yalıyor ve Ezgi kahkahalarla gülüyor. Ben onları izlerken Ali fısıldıyor kulağıma.

"Seni bu muhteşem görüntüyle başbaşa bırakıp mutfağa gidiyorum. Bir Jamie kadar primim var mı yok mu öğreneceksin güzelim."

Yanımdan ayrılırken gülerek söyleniyorum.  "Mutfağın perdelerini ört. Karşı binadaki ergen Buse seni dikizliyor."

Gece'yle oynayan Ezgi kafasını kaldırmadan soruyor.  "Dikizlemek ne demek Selin?"

"Boş ver aşkım. Hoş bir kelime değil."

Omuz silkip onlarla oynamaya devam ediyor.

Ali yanımda ayrılmadan elimi tutup öpüyor ve göz kırpıyor çapkınca.

"Bence de perdeleri örtmeliyim. Uzaktan womanizer gibi görünebilirim."

***

Ali bize muhteşem bir fırında balık yaptıktan sonra -hakkını yiyemem,gerçekten enfesti- kanepeye yayılmış bir şekilde animasyon izliyoruz. Koyu perdelerimizi kapattık,mısırı elimize,Ezgi'yi ortamıza aldık. Ve battaniyeyi üzerimize çekip ayaklarımızı sehpaya uzattık mı tamamdır!

Kendimi mutlu hissediyorum. Yanımda aşık olduğum adam var,adeta kendi yansımam olarak gördüğüm küçük bir kız çocuğu var,iki minik bebeğimiz var. Ev sıcak,mısır yiyoruz. Mutluluk hiç de uzakta değilmiş meğer. Hep kilometrelerce uzakta aramışız. Sağına soluna bakmayı akıl edemiyor da hep sonsuz uzunluktaki yola bakıyor insan. Kendi burnunu bile göremeyen varlıklar olarak yakınımızdakini görmeyi beklemek de umarsızca tabii.

"Selin Rapunzel'in saçları çok güzel,değil mi?"

"Evet prenses. Seninkiler de çok güzel."

"Onunkiler hem düz hem sarı. Benimkiler kıvırcık ve kahverengi."

"Seninkiler daha güzel. Bak bakalım etrafına kimin kıvırcık saçları var böyle güzel? Bir tek senin."

Ezgi gülümseyip mısır yemeye devam ediyor. Ali'ye bakıyorum. Ezgi'ye bakıyor bir süre. Ezgi filmdeki komik bir sahneden sonra kendini durduramayacak bir şekilde gülüyor. Ali'nin bakışlarını üzerimde hissettiğimde ona dönüyorum.

"Sana benziyor,"  diyor dudaklarını oynatarak. Dudaklarımı oynatarak cevap veriyorum.

"Gözleri aynı sen."

Gülerek eliyle yüzünü kapatıyor. Kızaran yanaklarını ısıracağım şimdi o olacak!

Gözlerimi tekrar Ezgi'ye çeviriyorum. Ellerim kıvırcık saçlarına gidiyor. İpek gibi,o kadar güzel ki. Çaktırmadan kokluyorum,muazzam bir kokusu var. Bebek kokusu ve çocuk kokusu apayrı oluyor.

"Muhteşem bir kokusu var,"  diye fısıldıyorum Ali'ye bakıp. Bu sırada Ezgi yorgun düşen kafasını göğsüme yaslayıp filmi izlemeye devam ediyor. İyice sarıyorum onu kollarımla.

"Annesine çekmiş demek ki,"  diye fısıldıyor Ali. Gözlerine bakınca,kimden bahsettiğini adım gibi biliyorum.

*****

-Savaş-

O gün neşeli bir şekilde başlamıştık güne. Xbox ı açıp Nazlı'ya hareket olması amacıyla dans etmiştik. Güzelce bir sebzeli öğün hazırlamış ve de yemiştik. Bebeğimizin Nazlı'nın karnındaki ilk fotoğrafını güncemize yerleştiriyoruz şimdi de. 

Nazlı hiç ihmal etmeden her doktor kontrolünde öğrendiği şeyleri not ediyor. Daha şimdiden disiplinli ve ne yapması gerektiğini bilen bir anne kimliğine büründü. Günceye yerleştirdikten sonra masaya bırakıyor onu. 

Bu sırada kapı çalıyor. Ayağa fırlayıp kim geldi ona bakıyorum ama kimseyi de göremiyorum. Daha sonra kapıyı aralıyorum fakat yine kimseyi bulamıyor gözlerim. 

Tam kapatacakken yerde bir sarı zarf görüyorum.

Hemen yerden alıp kapıyı da hızlıca kapatıyorum. Üst kısmından da kilitliyorum. Gizemli şeyler ürkütüyor beni. Bazı şeylere daha çok dikkat etmem gerekiyor. Şu anda ufak bir önlem alıyorum.
Nazlı sonra gözlerle bakıyor.

"Zarf konmuş kapıya. Gelen kimse de yok."

Yüzünü endişe kaplarken yanağında elimi gezdiriyorum. Endişelenmesini istemiyorum.
Zarfın arkasında 'konu açılmamak üzere kapandı' yazıyor siyah keçeli kalemle. 

Şimdi daha çok meraklanıyor ve endişeleniyorum. Her ne kadar nazlının yanında zarfı açmak istemesem de başka çarem olmadığını biliyorum. Zarfı yavaşça açıyorum ve elime bir kaç fotoğraf geliyor. Çıkarıyorum fotoğrafları. Görür görmez donakalıyorum. Aklım duruyor, bedenim duruyor.

Nazlı'dan tepki geliyor öncelikle. Bir 'Hi' sesi çıkarıyor görünce elimdekileri. Sonra ayağa kalkıyor birden. Görüyorum onu. Ama yanına gidemiyorum, kalkamıyorum, ulaşamıyorum. İzin vermiyor vücudum. Hafifliyor sanki. Yok yok hafiflemek değil bu. Bir gevşeme geliyor üstüme. Bu gevşemeyle gelen rahatlık uyuşturuyor bedenimi. İyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum ama çok rahat olduğunu biliyorum.

Nazlı konuşmaya çalışıyor. Başaramayınca susuyor. Biraz sonra tekrar hareketleniyor ve sözcükleri bir araya getirebiliyor bu sefer.

"Bitti mi her şey?"

Sahiden bitmiş miydi? Evet bitmişti. Bu uğurda tüm kayıplara tüm belirsizliklere ve tüm acılara rağmen bir şekilde bunun da üstesinden gelmiştik. Ve anneme olan sözümü de yerine getirmiştim. 

Belki anneme verdiğim ilk sözdü. Aynı zamanda son. Tertemiz bitti sonuçta. Önemli olan şey bu. Annemin katilinin yerde ölü şekilde yattığı fotoğrafları masaya bırakıyorum. Derin bir nefes alıp arkama yaslanıyorum.

"Bit-ti."

Kolundan kendine çekip sarılıyor bana. İyice çekiyor kendine şişkin karnına rağmen. İçine huzur ve rahatlamışlık hissinin yayıldığını biliyorum. 

Dayanılmaz beklemeler ve daha kaç kere yanacağı meçhul canlar yok artık.
O lanet adam yerini buluyor ve biz de hayatımızı yaşamaya devam ediyoruz.

Annem düşüveriyor aklıma. Artık içim rahat. Geride bir pişmanlığım kalmadı. Huzurla yatabilirsin annecim. Seni seven kızın, oğlun, torunun senin için de yaşayacak.  

Gözümden bir damla yaş Nazlı'nın kolunu ıslatırken aynı hızda ellerini yüzüme koyuyor.

"Herkes hak ettiğini buldu. Bak, güneş yine bize göründü. O yine bizi buldu. O bizi her zaman bulur. Bizim birbirimizi bulduğu gibi."

'Yağmura bırak kendini; bırak yağmurun okları vücudunu delip geçsin ve her şeye rağmen orada kal; seni ansızın sonsuz ışığa boğacak olan güneşi dimdik bekle.'  der bir sözünde Kafka. Şu aforizmalar ne acıklıdır ne duygu yüklüdür. Yine güzel söylemiş Kafka. Yine doğru söylemiş!

*****

-Ali-

İç çekme sesleriyle aniden gözlerimi açıyorum. Bir an ne olduğunu anlayamasam da seslerin Selin'den geldiğini anlamamla birlikte hemen doğruluyorum yerimde. Yanımda değil. Büyük ihtimalle beni uyandırmamak için salona gitmiş olmalı. Hızla yerimden kalkıp salona geçiyorum.

Ayaklarını altında toplamış bir vaziyette bir eli karnında ağlıyor. O ağladığı zaman kendimi öyle kötü hissediyorum ki. Bunu daha öncesinde sadece annemde hissederdim. Selin'i ne zaman ağlarken görsem aynı şekilde hissediyorum. Hemen yanına gidip oturuyorum.

"Canımın içi noldu sana? Niye ağlıyorsun böyle?"

Burnunun üzerindeki kırmızı noktalara bakıyorum. Gözlerini siliyor tek eliyle.

"Karnım,karnım çok ağrıyor. Midem de bulanıyor."

Ne olduğunu anlamamla birlikte hızlıca düşünüyorum. Normalde bu tür dönemleri hep hafif geçerdi o yüzden şaşırıyorum. Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştık. Kollarımla kavrayıp kucağıma alıyorum ve sırtını sıvazlıyorum.

"Neden böyle oldun? Bu dönemlerde hiç böyle görmedim seni."

İç çekiyor derin derin. İçim kötü oluyor.  "O döneme yaklaşırken üşütmememiz gerekiyor. Ayaklarımızı falan sıcak tutmalıyız. Ben de geçen hafta hastaydım daha. Normalde dikkat ederim ama biliyorsun,bir süredir pek kendime bakmıyorum."

Cümlesini bitirir bitirmez ağlamaya başlıyor. Öyle bir ağlıyor ki derin derin iç çekiyor. Ben de o kadar kötü oluyorum ki ağlayacak duruma geliyorum neredeyse. Onu bu derece ağlarken görmeye alışık değilim ki.

"Hadi hemen hastaneye gidiyoruz."

"Hayır Ali."

"Ne demek hayır? Olmaz öyle şey,hadi."

"Gitsem bile serum verecekler sadece. Lütfen gitmeyelim. Artık hastanelerden o kadar bıktım ki orada olmaya dayanamıyorum. Lütfen."

Asıl derdini anlayınca ısrar edemiyorum. Son birkaç aydır hastaneden çıkamaz olduk ve bu hepimizi mahvetti artık. Bir derece hak verebiliyorum ona.

"Peki ne yapabilirim senin için? Söyle yapayım güzelim hadi."

Burnunu çekiyor.  "Sıcak bir şeyler iyi gelebilir."

Kafa salladıktan sonra onu kucağıma alıp yatak odasına götürüyorum ve yatırıyorum. Battaniyeyi üzerine çektikten sonra alnından öpüyorum.

"Bak dışarıda yağmur yağıyor. Sen böyle havalarda yatakta keyif yapmayı çok seversin. Sen biraz yağmur damlalarının sesini dinle,ben de bir şeyler hazırlayıp geliyorum hemen."

Usulca kafasını sallıyor ve ağlamaktan kızarmış dudaklarına bir öpücük kondurup mutfağa gidiyorum.

Bir süre dolanıp düşünüyorum. Sıcak bir şeyler. Çay. Evvvvet bitki çayı. Suyu koyduk. Suyu koyduk tamam da aç bu kız. Regl döneminde ne yerler. Tatlı yerler. Pankek! Malzemeler hazırlansın çabuk çabuk! Tamamdııır!

Pankekler olurken bir yandan da kaynattığım suyu sıcak su torbasına koyuyorum. Bu sırada pankekler ve çay hazır oluyor. Pankeklere nutella sürdükten sonra elimdeki tepsiyle odaya giriyorum.

Gözleri,burnu,dudakları kıpkırmızı bir şekilde camdan bakıyor. Telefonu bile elinde değil.

"Seksi kocan bak senin için neler yaptı."

Kafasını bana çeviriyor. Tepsideki mavi gülünce görünce de gülüyor. İlk önce sıcak su torbasını karnına yerleştiriyorum. Sonra da tepsiyi koyuyorum kucağına hafifçe.

"Neler yapmışsın Aliş. Bunları yapman için illa bu halde mi olmam gerek?"

"O nasıl söz. İstediğin kahvaltı olsun. Kuş sütü dahil her şeyi ayağına getiririm her gün."

"Yalancı seni. Pazar sabahı erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayacaksın bana? Rüyamda görsem yanlış rüyaya girdim galiba derim."

"Az çene çok yemek. Al bakalım pankekini. Uçak geliyoooor!"

Ben ona pankekini yedirip çayını içirirken çok hareket etmemeye dikkat ederek yemeğini yiyor. Arada sırada yüzünü buruşturmasından canının yandığını anlayabiliyorum. O ağlayınca o kadar kötü oluyorum ki. Ağlamasın. Hiç ağlamasın.

"Sen de ye."

"Önce küçük bebeğimi doyurmalıyım. Sonra yerim ben."

"Sensin küçük."

"Aşkım aşkım aşkım,"  diye gülüyorum.  "Senden iki yaş büyük olduğumu unutuyorsun."

Gözlerini deviriyor. Doyduktan sonra tepsiyi kaldırıyorum ve yatağa,onun yanına kıvrılıyorum. Kollarımı beline dolayıp sarılıyorum ona. Başımı omzuna yerleştiriyorum. Derin derin nefesler aldığında saçlarını öpüyorum. Sonra alnını,elmacık kemiklerini,burnunu,dudaklarını,boynunu. Hoşuna gidiyor ve rahatlıyor,fazlasıyla. Onu mutlu etmek beni iki katı mutlu ediyor. Onu sevmek bana güç veriyor. Sanki varlığı benim için. Sadece benim için.

"Canın çok yanıyor mu?"

"İyiyim. Bana iyi geliyorsun."

"Yapmamı istediğin bir şey var mı? Sana sufle söylememi ister misin?"

Dudakları anında iki yana kıvrılıyor.  "İsterim. Bir Ali Mertoğlu olmasa da suflenin de bir primi var böyle dönemlerde."

Gülerek telefonuma uzanıp internet sitesinden siparişi veriyorum. Koca gözleriyle izliyor beni. İşim bitince telefonumu yerine bırakıp ona dönüyorum. Koca gözleri hala ıslak ıslak bakıyor. Demek ki gerçekten çok fazla yanıyor canı.

Bir süre sessizce yatıyoruz. Hafifçe karnına masaj yapıyorum. Ağrısı azalmış olacak ki ağlaması sessiz iç çekişlere dönüyor. Ona sımsıkı sarılıyorum. Birlikte yere kadar cam olan pencereden akan yağmur damlalarını izliyoruz. Gökyüzü gri.

"Zaman ne garip bir şey,"  diye mırıldanıyor sessizce.  "Hani bazen saate dikersin gözlerini. Çok mutlusundur,o an sihirli bir güçle durdurmak istersin anı. Bazen de çok üzgünsündür,günlerce öteye itmek istersin zamanı. Boş boş isteklerimiz işte. Zaman hiç geçmiyor gibi geliyor ama yıllar su gibi akıp gidiyor. Beraberinde birçok şeyi değiştiriyor hem de."

"Yıllar değişirken biz de değişiyoruz. Hangimiz birbirimizi ilk tanıdığımız zamanki gibiyiz? Büyüyoruz,olgunlaşıyoruz çünkü öğreniyoruz. Biz istemesek de öğretiyor hayat. Acıyla başa çıkmayı ,mutluluğu paylaşmayı.."

"Aşık olmayı."

Yerinde bana dönüp kafasını boynuma gömüyor. Sıcak nefeslerini hissediyorum.

"Bazen ya seninle tanışmasaydım o zaman ne olurdu diye düşünüyorum. Öyle bir korkuyorum ki. Boş bir hayat. Duygudan yoksun,hayatın gerçeklerinden yoksun. Neredeyse gidip annemle Haluk Abi'ye teşekkür edeceğim evlendikleri için."

Gülüyorum söylediklerine. Ellerim onun güzel saçlarını okşarken o da çeneme bir öpücük bırakıyor.

"Artık hayatımızın tek bir anını bile boş geçirmek istemiyorum Ali. Güzel anılarla,güzel insanlarla doldurmak istiyorum her dakikamızı. Ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir kitabın içindeyiz biz. Son sayfaya gelene kadar anlamıyorsun bittiğini. Bu hataya düşmek istemiyorum."

Alnına bir öpücük bırakıyorum. Fısıldıyorum.

"O kitap hep güzel anılarla dolu olacak,inan bana. Her bir yaprakta mutlu olman için her şeyi yapacağım ben."

Usulca kafasını sallıyor. Bu sırada zil sesini duymamla yerimden kalkıyorum o da heyecanla gülüyor. Kapıyı açtıktan sonra görevliye suflenin parasını ödeyip geri dönüyorum. Yatakta doğrulup ellerini birbirine çarpıyor.

"İşte en sevdiğim şey!"  diye konuşuyor ben yatağa oturduğumda.

"En sevdiğin şey bir öpücük istiyor."

Munzurca gülerek dudaklarıma kocaman bir öpücük bırakıyor. Ben de suflesiyle onu kavuşturuyorum.

"İşte en sevdiğim ikinci şey!"

*****

-Nazlı-

"Hala mı hazır değilsin Nazlı?"

"Geldim, tamam!"  Evet, belki beş dakika içinde onuncu kez geldim demem. Hızla aynada son kez kendime bakarak içeri geçiyorum.

Davayı kazandığımız için küçük bir kutlama yemeği yapıyoruz. Efe ve annesi Derya Hanım yemeğe geliyorlar bize. Mutfağa geçiyorum.

"Acayip acıkmışım!"   Yemeklerin çoğunu Savaş yaptı. Fırında makarna, domates çorbası, tavuk ve pilav. Bana düşen ise tabii ki salata!

"İdeal bir eş olarak ne de güzel yemek yaptım."  Evet, bu da bay ego.

"Egon diyorum, yine önde bayrak sallıyor."  Tam bana cevap vereceği sırada kapı çalıyor.

"Ben bakarım."  Heyecanla kapıyı açıyorum.

"Hoş geldiniz!"  Efe direkt üstüme atlıyor.

"Efe! Ne konuşmuştuk biz seninle? Nazlı ablanı yormak yok. Zarar verebilirsin annecim."

"Sorun yok Derya Hanım, ne olacak,"  diyorum gülümseyerek. Onlar içeri geçerken ben de kapıyı kapatarak geçiyorum.

"Hoş geldiniz,"  diyerek salona giriyor Savaş. Efe bu sefer de Savaş'ın üstüne atlıyor.

"Görmeyeli büyüdün mü sen Efe?"

"Evet! Süt içiyom ya ondan."  Biz Efe'ye kahkaha atarken o istifini bozmadan olmayan kaslarını göstermeye çalışıyor.

"Savaş abininki gibi olmuş mu?"

"Çok daha iyisi olmuş yakışıklım,"  diyorum göz kırparken.

"Acıkmışsınızdır, hadi sofraya oturalım."  Hepimiz salonda hazırladığımız masaya geçiyoruz.

"Fırında makarna mı yaptın Nazlı!"  diyor heyecanla Efe.

"Bu seferlik ben değil, Savaş abin yaptı valla."

"Hadi ya, kesin kıvamını tutturamamıştır o."

"Efe! Çok ayıp ama!"

Galiba Efe Savaş'a laf atmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek.

"Ee afiyet olsun o zaman hepimize."  Ve en sonunda açlıktan ölmekten kurtulabiliyorum.

***

"Ee sonra ne oldu?"  diyor kahkaha atmaktan gözünden yaş gelen Derya Hanım.

"İşte sonra biz baya rezil olduk Miami camiasına."  Derya Hanım yeni bir kahkaha atarken biz de ona eşlik ediyoruz.

"Selin nasıl o gelinle öyle dolaşabilmiş?"  diyor bizi anlamaya çalışan Efe.

"Sorma valla Efe'cim, onu biz de hala çözemedik."

"Selin Hanım'ın ismi de sürekli geçiyor evde, onunla da tanışamadım bir türlü."

"Aslında onlarda katılacaktı yemeğe ama işleri varmış sanırım gelemediler,"  diyor Savaş.

"Özledim ben Selin'i."

"O da seni özledi Efe, hem seni birisiyle tanıştırmak istiyordu."

"Kiminle?"  diyor heyecanla. Savaş onun bu haline gülüyor.

"Çok güzel bir kızmış valla. Adı da Ezgi."  Savaş göz kırparken Efe gülüyor.

"İsimlerimiz de benziyormuş."  Tabii ki yine bir kahkaha atıyoruz bu sözü üzerine.

"Bir kadeh kalksın o zaman,"  diyorum meyve suyu bardağımı kaldırırken. Alkol içemiyorum, malum. Savaş ve Derya Hanım'da bana eşlik etmek için alkol kullanmıyor.

"O zaman yeni dostluğa, mutluluğa,"  diyor Derya Hanım.

"Efe'li günlere, yeni davaların kutlandığı günlere,"  diyor Savaş.

"Ve en güzeli, minik arkadaşımızın aramızda olduğu günlere!"

***

Sonunda bir akşam aynı çatı altında buluşuyoruz dördümüz.

Kızımızın haberini Selin ve Ali'ye verdiğimizden beri Selin bana sarılıp duruyor.
Doğduğum saniyeden beri beraberiz daha önce bu kadar çok sarılmamıştı. Ya kız haberine çok sevindi ya da kızımızla telepatik bir bağ kurmak için beni kullanıyor. 

"Ya Nazlı içinde şu an ponçik bir bebiş var. İnanabiliyor musun?"

"Ben inandım da sen  hayal dünyasında yaşıyor gibisin Selin'cim."

Oradan Ali atlıyor konuşmaya sevimli sevimli.

"Ya bir de boğum boğum kolları, parmak kadar ayakları, bembeyaz göbüşü."

Hepimizin kafası aynı anda Ali'ye dönüyor.

Göbüş?

Göbüş?

Göbüş?

"Ne bakıyonuz kardeşim, duygusallığımız geldi. Amca oluyorum sonuçta."

"Haaaa! Alişşş ben de teyze olacağım. Ya çok heyecanlı. Afrodit olacak benim küçüğüm. Bir yürüdü mü arkasından 15-20 erkek sıra oluşturacak. Topukları üstünde tak tak seslerle yürüyecek."

Benim hastaneden sağ salim kızımızı doğurup çıktığım onun büyümesi bitti bir cazibesini ortaya çıkartması kaldı. Selinin anında kafasında yazdığı senaryo ve hayallere hayranım.

"Ne Afrodit'i ne erkeği ne diyorsun Selin sen ya! Benim kızım önce bir büyüsün. İyice kendine benzetecek kızımı. Sana yedirmem kızımı Selin Hanım."

Tabi iki Savaş Selin'e karşı susmuyor.

Selin tiksinç klasik Savaş'a attığı bir bakışını atarak, saçını önüne alıyor.Savaş konuşmaya devam ediyor.

"Neyse şimdi gelelim bizim size sorumuza. İsim konusunda kafamızda belirli bir şey yok. Sizden fikir  alalım diyoruz."

Savaş iki isim koyma taraftarı. İlk ismini Rana koymak istiyor. Ben de bunu seve seve kabul ediyorum zaten. Hatta memnun bile oluyorum. Anısı olan ve anlamlı bir isim taşıyacak kızımız. Bir diğer isme de fikirler doğrultusunda karar vereceğiz.

Ali bir öneri sunuyor.

"Venüs çok havalı olmaz mı?"

Şeytanın aklına gelmez. Nasıl da güzel fikirler. Her gün görüyorum ya ben. Venüs olsun Merkür olsun hatta geçen gün Mars ayın üstünde görünüyordu. Nasıl da güzeldi nasıl.

Bunu sesli dile getiriyorum.

"Aa Ali. Venüs'ü nasıl ayırdın diğerlerinden? Merkür, Mars, Plüton hepsi benim çocuğum gibidir bilirsin. Sade ve anlamlı bir isim olmalı.Selin sen olsan kızının adını ne koyardın?"

Soruyu sormamla selinin bana cevap vermesinin arasında saniyeler ne var ne yok.

"Ben olsam kesinlikle Lena koyardım. Yunanca da ay ışığı ve gün ışığı anlamlarına geliyor.
Hem ben isimlerin kişiliğe yansıdığına da inanıyorum."

Buna ben de çok fazla inanıyorum. İnsan ismiyle bütünleşiyor zamanla. Benim hayatım hep nazlanarak ve bir baba umarak geçti. Savaş ise hayatla savaştı durdu mesela. Bazen ismin lanetin bazen de kurtuluşun oluyor. Aklımda günlerdir var olan ismi bu sefer söylüyorum.

"Bence Duru olabilir."

Ali işaret parmağıyla gösteriyor beni.

"Nokta atışı!"

"Yani bence Afrodit de olurdu da neyse."  diyor sırf Savaş'a gıcıklık olsun diye Selin.
Ve sonra Savaş gülen sözlerle bana bakıp konuşuyor.

"Yani diyorsun ki biz ne kadar kirliysek, o  bir o kadar temiz olsun. Saflığı ve temizliğiyle bizi de kendisine benzetsin. Adı gibi olsun yaşamı boyunca. Ben çok sevdim."

O içimdeki tercümanlığı yapınca benimde ağzım kulaklarıma varıyor haliyle.

"Ben de çok sevdim."

Güzelliklerle gel Rana Duru Mertoğlu.

*****

-Ali-

Bugün hayatımızın en önemli günü. En anlamlı,en özel. Bugün bir kızımız oluyor.

Aradan geçen üç ayda Selin'le bunu defalarca konuştuk. Sadece ikimiz de değil. Ailemizle,arkadaşlarımızla. Neredeyse her haftayı Ezgi'yle geçirdik ve her geçen gün onu kendimize daha yakın hissettik.

Selin'i o kadar iyi  tanıyorum ki ne hissettiğini daha o hissetmeden anlıyorum sanki. Ezgi'yi ilk tanıdığımız andan itibaren ikimiz de kendimizi ona çok yakın hissettik. Ve her ayrıntıyı ince ince düşünerek onun ailemize katılmasına karar verdik.

Handan Hanım'la teknik işlemleri hallettik. Deneme süreci,aile yaşantımız,işimiz derken üç ayı buldu bu süreç. Ezgi'ye bu haberi verdiğimizde ise yaptığı şey yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kucağımıza atlamak oldu.

Şu an ise büyük bir kalabalığın bizi beklediği evimize gidiyoruz. Ezgi arka koltukta otururken radyoda çalan şarkıya eşlik ediyor neşeli bir şekilde. Selin de ona bakarak gülümsüyor.

Arabayı park edip indiğimizde üçümüzde de belirgin bir heyecan oluşuyor. Ayakta durup birbirimize bakarken gülüyoruz aynı anda. Selin Ezgi'nin önünde dizlerinin üzerinde eğilirken ben de ona eşlik ediyorum.

"Kıvırcık prensesim,evimizde büyük bir kalabalık bizi bekliyor olacak. Oradaki herkes aylardır merakla seni bekliyor. Ve hepsi daha seni tanımadan çok sevdi. Kendini hazır hissediyor musun?"

Ezgi ilk önce Selin'e daha sonra da bana bakarken gülümseyerek kafasını sallıyor. Selin'le aynı anda ayağa kalkarken Ezgi iki elini birden bize uzatıyor tutmamız için. Gülümseyerek onun minik elini kavrayıp evimize yürümeye başlıyoruz.

Dairemizin önünde durduğumuzda içeriden bir sürü ses geliyor. Herkes burada,heyecanla bizi bekliyor. Ben de en az herkes kadar heyecanlıyım.

Selin kafasını bana çevirerek gülümsüyor,sanki güç almak ister gibi. Ben de ona gülümsediğimde heyecanla nefesini veriyor ve son kez Ezgi'ye baktıktan sonra kapıyı açıyor anahtarıyla.

Evimize girdiğimiz an tüm uğultu kesiliyor ve birçok meraklı göz bize dönüyor. Hayatımızda değer verdiğimiz ne kadar insan varsa burada. Ezgi'nin elini tutmaya devam ederek salona geçiyoruz.

İlk önce Savaş ve Nazlı geliyor yanımıza. Ezgi fotoğraflardan onlara aşina olduğu için yadırgamıyor pek. Nazlı doğumuna günler kala kocaman olan karnıyla yanımıza geliyor gülümseyerek. Savaş'ın yardımıyla ikisi de Ezgi'nin önünde eğiliyor.

"Ailemize hoş geldin kıvırcık prenses,"  diyor gülümseyerek.  "Benim adım Nazlı. Selin'in ikiziyim."

"Ama hiç benzemiyorsunuz,"  diyor Ezgi kaşlarını çatarak.

"Çünkü fıstığım,onlar çift yumurta ikizi."

Savaş'a kaşlarımı çatarak bakıyorum. Güzel kızım daha eve girer girmez mitoz mayoz anlatacak neredeyse. Bakışlarımı fark eden Savaş gülümseyerek tekrar dönüyor Ezgi'ye.

"Bu arada ben,gerçi sen beni tanıyorsundur. Karizmatik,oldukça yakışıklı,yeri geldiğinde tam bir şek-"

"Kısacası Savaş bebeğim,motorcu olan hani,"  diyor Selin. Savaş gözlerini devirerek onaylıyor.

"Evet öyle de diyebiliriz."

Ezgi gülerek onları izledikten sonra kollarını açarak ikisine birden sarılıyor.

"Sizi sevdim."

Savaş ve Nazlı şaşkınlıkla gülümserken aynı anda mırıldanıyorlar.

"Biz de seni çok sevdik."

Onlardan sonra arkada adeta üç silahşörler olarak bekleyen Güneş Hanım,annem ve babamın yanına gidiyoruz. Tabii yaşlılığın verdiği etkiyle  -onlar duymasın ama zaman su gibi akıp gidiyor hey- gözleri sulu sulu. Ezgi onların karşısına geçip inceliyor hepsini.

"Merhaba Ezgi,"  diyerek sarılıyor ona Güneş Hanım.  "Benim adım Güneş. Selin'in annesiyim."

Bu sefer annem konuşuyor.  "Ailemize hoş geldin Ezgi. Ben de Ali'nin annesiyim."

Ezgi son olarak babamın önünde durduğunda babam ona bakıyor dikkatli bir şekilde. Gözleri ıslak ıslak. Ona bakarken ne gördüğünü bilmek istiyorum. Ne hissettiğini. Bana yaptıkları geçiyor mu aklından?

"Merhaba prenses,ben Ali'nin babasıyım."

Ezgi alışana kadar hiçbirimiz teyze,amca,anneanne gibi kelimeler kullanmıyoruz. Aynı şekilde bize karşı da öyle. Ezgi kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. Kendini hazır hissettiğinde söylemesini istiyoruz.

Ezgi herkese sarılıyor tanışma bitiminde. Emre ve Tuğçe'ye oldukça eğleniyor.

Saat akşama gelirken Selin mutfağa geçiyor bir şeyler hazırlamak için. Bütün aile Ezgi'nin yanında onunla ilgilenirken Selin'in yanına gidiyorum. Kahvelerin hazır olmasını beklerken ellerini tezgaha koymuş bir şekilde bekliyor. Arkasına geçip kollarımı beline doluyorum ve çenemi omzuna yaslıyorum. Nefesini vererek gülüyor ve belinde olan ellerimin üzerine koyuyor ellerini.

"Artık bu hareketleri azaltmamız gerekiyor sevgilim. Yeni bir arkadaşımız var artık."

Ben ona gülümserken yerinde bana dönüyor boynuma doluyor kollarını. Koca gözleri merakla yüzümü inceliyor.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Garip,"  diyor yorgunlukla gülümseyerek.  "Ama çok güzel. Mutlu hissediyorum. Sanki artık her şey tamamlanmış gibi. Bir yandan da bir korku var içimde. Sürekli onun yanında olma isteği."

Gözlerimi kapatarak burnumu burnuna dokunduruyorum.  "Annelik iç güdüsü başlamış bile."

"Sen nasıl hissediyorsun?"

Derin bir nefes alıyorum.  "Mutlu hissediyorum,tıpkı senin gibi. Artık korumam gereken kız çocuğu sayısı ikiye çıktı."

"Üç,"  diyor kaşlarını çatarak beni düzelterek.  "Gece'yi hep unutuyorsun aşkım."

Kafamı geriye atarak gülüyorum. O da boynuma bir öpücük kondurduktan sonra önüne dönüp kahveleri fincanlara koyuyor. Ben tatlıları o da kahveleri taşırken içeri giriyoruz.

Ezgi kafasını Nazlı'nın karnına koymuş bir şeyler söylüyor. Herkes onun başında pervane olmuş neredeyse. Saçlarını örüyor Tuğçe. Savaş ve Emre Ezgi'nin bebeklerini inceliyor. Diğer herkes pür dikkat onu izliyor.

"Tatlı saati,"  diye bağırdığımda Ezgi kafasını heyecanla kaldırıp koca gözlerini açarak yanıma geliyor.

"Bayılırım tatlıya!"

Elimdeki tepsiyi masaya bırakıp Ezgi'yi kucağıma alıyorum.  "Ben de sana bayılırım!"

Herkes gülümseyerek bizi izlerken ben Ezgi ve bana tatlı alıp kanepeye geçiyorum. Kahveleri dağıtan Selin de yanımıza geliyor. Ben Ezgi'ye tiramisu yedirirken Ezgi kollarını açarak Selin'e gidiyor. Selin kocaman gülümseyerek Ezgi'ye sarılırken Ezgi kafasını Selin'in boynuna yerleştiriyor yorgunlukla. O güzel mavi gözleri kapanmak üzere. Selin onun saçlarını okşamaya başladığında iyice uyku moduna geçiyor. 

Dünya üzerindeki hiçbir ressamın resmedemeyeceği kadar mükemmel bir manzara duruyor karşımda. Yaşadığımı anladığım en önemli an. Bu dünyada boşuna değilim dediğim an.

Herkes koyu bir sohbetin içindeyken içeri koşarak giren Gece ve Şurup'la ailemiz tamamlanıyor. Ezgi Selin'in kucağında uyuklarken,Selin'in başı da omzuma düşüyor.

Dünyanın en tatlı yorgunluğuyla gülümsüyoruz aynı anda.

***

İkisinin de üzerini örttükten emin olduktan sonra saçlarına bir öpücük bırakıyorum. Selin ve Ezgi yatakta birbirlerine sarılmış bir vaziyette uyurken salona geçiyorum.

Herkes gitti ve her yer darmadağın. Selin de öyle yorgun ki sabaha bırakmadan burayı temizlemek istiyorum.

Önce bütün bulaşıkları makinaya yerleştiriyorum,ardından dağılmış salonu toparlıyorum. Gece ve Şurup'u da kontrol ettikten sonra hayatımın en önemli iki varlığının yanına gideceğim sırada masanın altında duran bir zarf çarpıyor gözüme. Eğilip alıyorum ve açtıktan sonra okumaya başlıyorum. Selin'in el yazısını anında tanıyorum tabii ki.

"Merhaba kıvırcık prensesim,güzeller güzeli Ezgi'm,kızım,

Seni ilk gördüğüm anda içimde bir şeyler oluşmuştu. Okyanus rengi gözlerin gözlerime değdiğinde orada bir şeyler yakalamıştım. Utanmıştın benden,gözlerini kaçırmıştın. Sonra yanına oturmuştum senin. Bize aşk yağmurlarından bahsetmiştin,hatırlıyor musun? Çok farklı bir hayal dünyan vardı. Hangi beş yaşındaki kız çocuğu gökyüzünden akan damlaların sevgiye dönüşüp üzerimize sineceğini hayal edebilirdi ki? İşte o andan itibaren farklı gelmiştin bana. 

Sen çok güzel bir kız çocuğusun Ezgi. Kıvırcık karamel saçların ve masmavi gözlerini kast etmiyorum. Onlar gerçekten inanılamayacak derecede güzeller ama senin kalbin çok güzel. Merhametlisin. Gece ve Şurup'a bakarken gözlerindeki parıltıları fark edebiliyorum. Hayvanları seviyorsun. Hem ne derler bilirsin,hayvanları sevmeyen insanları nasıl sevebilir? Senin içinde senden büyük sevgi var. Onu birine vermek için yanıp tutuşuyorsun. Ve bu öylesine güzel bir şey ki. İnsanlar sevgilerini artık sadece kendilerine saklar oldu. Ne de büyük bencillik! Oysa sevgini dağıttıkça kat kat geri döner sana. Hem insanın sevildiğini bilmesinden daha güzel hissettiren ne olabilir?

Bu yazdıklarımı beni anlayabileceğine inandığım bir yaşta vereceğim sana. Bunları yazıyorum ki nasıl bir sevgiye sahip olduğunu anla. Sana olan sevgim o kadar büyük ki bunu sana kelimelerle nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Bunu şu an için anlamanı da beklemiyorum. Annelerimiz hep haklı. Anne olunca anlıyormuş cidden insan. Çünkü o sevgiyi hissetmedikçe anlayamıyorsun bir türlü onu. Olsun. Beni anlamanı istemiyorum. Sen beni anlayamazsın ama ben seni anlayabilirim. 

Hayatın boyunca seni koruyup kollayacağıma ve her zaman daha da artan sevgimle seni boğacağımdan şüphe duymanı istemiyorum. Çünkü bu saatten sonra yaptığım her şey senin mutlu olman için. Bir tek böyle düşünen ben değilim ama sen bunu zaten biliyorsun. 

Baban. Sana bakarken gözlerinin içinin nasıl güldüğünü fark ediyor musun? Senin için her şeyi yapmaya hazır,tıpkı benim gibi. Gözünden akan tek bir yaşla içimiz kararıyor,dudaklarının iki yana kıvrılmasıyla içimizde tarifsiz bir mutluluk oluşuyor. Bu gerçekten öyle bir his ki tarif edemiyorum. 

Hayatın boyunca karşına çıkan birçok zorluk olacak ne yazık ki. Baban ve ben her zaman o zorlukları kolay atlatman için yanında olacağız,bunu hiçbir zaman unutma. Eğer kendini kötü hissettiğin bir an olursa,eğer seni sen olmaktan alıkoyacak bir durumda kalırsan,bencil olmaktan kaçınma. Senin iyiliğinden,gözünden bir damla yaş akmamasından daha önemli bir şey olamaz. 

Çok uzattım bebeğim. Biliyorum okumayı seversin sen ama biliyorum ki düzinelerce yazsam bile yetersiz kalacak. Çünkü sana olan sevgimi anlatmaya ne kelimeler yeter,ne dünyadaki tüm kağıtlar,ne de mürekkep. Sana olan sevgimi sadece ve sadece kalbim anlatabilir sana. 

Korktuğun,üzüldüğün,sevindiğin her anda yanında olacağımızı asla aklından çıkarma. Korktuğun zaman  seni rahatlatıp güzel sözcükler mırıldanıp sarılacağız,üzgün olduğunda çözüm yolları arayacağız. Mutlu olduğun her anda sana sımsıkı sarılacağız. Sarılmak her zaman iyi gelir,bunu hiç unutma. 

Her zaman benim en büyük armağanım olacaksın. Seni her zaman kalbimin en güzel köşesinde saklayacağım. Asla varlığımı unutma,çünkü ben hiç unutmayacağım."


-----

Yorumlarınızı unutmayın kızlarcım^^

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 84.9K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1M 60.5K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
187K 12K 51
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.