ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.7K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
10. Bölüm İntizar
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
32. Bölüm Neydi Esaret?
33. Bölüm Kış Uykusu
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
52. Bölüm Izdırap
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
80. Bölüm Son Karar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

20. Bölüm Issız Gece

64.6K 2.9K 525
By LaleSarhan

Müziği açmadan okuyan arkadaşlarımız var. Bu kez rica ediyorum açın. Neden mi? Çünkü bölüm onu gerektiriyor. Şahane bir keman dinletimiz var ve bölümde anlatıldığı için tam hissetmeniz açısından açarsanız sevinirim. Eski Lale açmayanın telefonu bozulsun derdi ama şimdiki Lale demiyor.☺️ Şimdi sadece rica ediyorum ve beni kırmayacağınızı biliyorum.

Alakasız, n'oluyor diyeceğimiz bir bölüm. Böyle alakasız bölümler çok olacak hazır olun. Kahveler hazır müziği açtık o zaman bölüm çok sevgili okurlarımın yani sizlerin. Buyrun efenim ☕️🐞💜




Kocaman oda tek bir yatak... Üzerinde sırt üstü boylu boyunca yatan genç bir kız.

Hande...

Üzerinde geceliği, nemli saçları yastığına dağılmış, kolları yanlara açılmış. Kocaman odada küçücük kalmış kocaman yatak...


Elektrikler gitmiş sanki, mum yanıyor. Cılız ışığını yaymaya çalışan ama yayamayan. Gözlerini açtı halsiz bitkin. Tavana baktı. Mum ışığının kıpırtıları tavanda oynaşırken gözlerini kırpmadan izledi. Başı ağrıyordu. Hem de çok... Bileğinde hissettiği sıcaklıkla ağırlaşmış başını yavaşça, halsizce çevirdi.

Gördüğü kişiye tepkisiz bakıyor ne olduğunu anlamıyordu.

Vücudu anestezi etkisi altında gibi kıpırdamıyordu. Sadece başını çevirebilmişti ve çevirdiğinde gördüğü, o adam elini tutmuş moraran bileğini öpüyordu. Kırpmadığı gözlerinden bir damla yaş yanağına süzülürken zoraki konuşabildi.

"Neden? Neden yapıyorsun?"

O adam...

Kerem Karahan...

Simsiyah odayı cılız ışığıyla aydınlatan mum ışığının loş ışığında yeşil bakışlarını Hande'ye sabitledi. Yüzünde hüzün vardı. Acı, keder ve... Ve çok başka bir şey anlaşılmayan...

"Şş uyu hadi."

Hande dudaklarını bastırıp başını olumsuz anlamda sağa sola çevirdi.

"Hayır. Uyumak istemiyorum. Başım ağrıyor. Kalbim ağrıyor. Bileğim acıyor ve bunları sen yaptın. Ben sana ne yaptım?"

Hüzünlü yeşil gözler baktı gece siyahı gözlere. Çok şey söylüyordu ama anlayana. Morlukların üzerine dudaklarını ipeğimsi bir dokunuşla değdirip çekti.

"Sen bana neler yapıyorsun? Uyu güzelim. Sadece uyu."

"Hayır. Hem ben kalkmak istiyorum ama neden kalkamıyorum? Neden vücudum hissiz?"

Hande başını çevirip tavana baktı. Akşam olanlar aklına gelince hızlı hızlı nefes almaya başladı. Sesi tiz bir çığlık halini alırken dudaklarını bastırdı. Kalkmak bağırmak istiyordu ama hiçbirini yapamıyordu. Sanki eli ayağı bağlıydı. Sanki boynundan aşağısı felç olmuştu. Gözyaşları akarken yanaklarından, sayıklarcasına konuşmaya başladı.

"Beni bırak. Lütfen. Kimseye bir şey anlatmam. Ben buraya ait değilim. Bana bir kez bile sesini yükseltmeyen babam hayatımı yerin dibine batırdı. Elimi tutmaya kıyamazken ellerimin haline bak. Hepsini sen yaptın. Şimdi neden böyle yapıyorsun? İçim acıyor ama kimseye anlatamıyorum. Nefes alıyorum ama aldığım her nefes ciğerlerimi çürütüyor. Ben her geçen gün ölüyorum. Yavaş yavaş. Ama kimse bilmiyor öldüğümü,  yaşıyorum sanıyorlar."

Hande ağlayarak sitem dolu konuşurken bileğini öpen dudaklar bir an olsun öpmeyi bırakmadı. Küçük dokunuşlar bırakıyordu ama her dokunuş Hande'ye acı veriyordu. Saçlarında dolaşan eli hissettiğinde aldığı nefesini tuttu. Saçlarında hissettiği öpücüklere tepkisiz dururken başını yavaşça çevirdi. İlk kez bu kadar yakın temas halinde gözler ve nefesler... İlk kez öfkeyle bakmayan yeşil ve siyahın büyük buluşması. Sıcacık nefesler birbirine karışırken Hande yutkundu. Anlayamadığı olaylara eklenen bir olay daha...

"Daha fazla konuşma. Gözlerini kapat. Sadece uyu."

Hande'nin gözleri kapanırken daldığı yeşil gözlerden gözlerini ayıramıyordu. İlk kez o yeşil bakışlar üşütmüyordu. İlk kez soğuk ve nefret dolu bakmıyorlardı. İlk kez o bakışlara aynı nefretle karşılık veremiyordu. Veremiyordu çünkü?

Neler oluyordu?

Sanki bir girdaba kapılmış sürükleniyordu. Sıcak nefesler yakarken yüzlerini, az önce bileğini öpen dudakların yüzüne dokunmasıyla sesli bir nefes alıp gözlerini kapattı. Duyduğu koku alıp götürürken, kapalı gözlerinden sakin yaşlar akmaya başladı. Dudakları zorla kıpırdarken sözler zar zor dökülüyordu o dudaklardan.

"Sen kimsin? Nasıl birisin? Ben bu olanları anlamıyorum."

Kırık dökük bir kaç kelime ve simsiyah bir boşluk. O simsiyah boşlukta en yüksekten aşağı düşen Hande. Üzerinde masmavi, uçuş uçuş bir elbise. Boşluktan aşağı ağır ağır düşerken yüzünde bir gülümseme vardı. Ne zamandır tatmadığı mutluluk şu an tam kalbinin üzerindeydi. Duyduğu müzik sesiyle kollarını daha da açtı. Boşluğa daha da sığındı. O boşluk kendini kollarına almıştı bırakmayacaktı biliyordu ve emindi.

Çalan kemanın huzur veren dingin sesi yüzündeki tebessümü büyütürken yayılan nağmeler kulağından kalbine süzülüp tüm güzelliğini oraya yerleştirirken gözlerini kapattı.

İşte bu...

Uzun zamandır hasret kaldığı huzur ve mutluluk... Ne kadar da özlemişti. Ne kadar da hasret kalmıştı. Bu müzik hiç bitmesin yüzü hep böyle gülsün. Hep böyle mutlu olsun. Çok şey mi istiyordu? İki kırık tebessüm, keman sesi ve arkasına bunların getirdiği mutluluk.

Sadece bu kadar.

Ne para ne pul ne de başka bir şey. İstediği maddi değeri olmayan ama kimsenin de ulaşamayacağı kadar değerli, bir kaç küçük kırık mutluluk sebepleri.

Masmavi elbisenin bol kolları uçuşurken ellerini göğsünde birleştirdi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Çarpıyordu ama attığı için değil. İşlevini yaptığı için değil. Başka bir şey için atıyordu. Bu boşluk onu kalbinin atma sebebine götürüyordu ve aşağı doğru indikçe kalbinin çarpıntısı artıyordu. Çünkü o kalbin çarpma sebebi kollarını açmış kendini aşağıda bekliyordu. Hem böyle kalmak istiyor, hem aşağıya kavuşmak istiyordu. Ama şu an önemli olan bu yaşadığı andı. Hiç bitmesin hep sürsün...

***

"Hande canım. Aç artık gözlerini."

Hande gözlerini açmaya çalıştı ama açmak istemedi. Yüzündeki tebessüm hâlâ duruyordu. Uyanmayacak bugün kazıya gitmeyecekti.

"Anne güzel bir rüya görüyordum. Tam ortasında uyandırdın. Ben bugün kazıya gitmeyeceğim."

"Zaten gidersek birlikte gideriz. Ya uyansana. Sıkıldım!"

Hande duyduğu yabancı ama yabancı olmayan sesle gözlerini açtı. Gördüğü kişiyle gözleri kocaman olurken birden hızla kalkıp yatağa oturdu. Başındaki ağrıdan dolayı gözlerini kapatıp acıdan dolayı inlerken eliyle başını tuttu.

"Nesrin neler oluyor?"

Nesrin anlamayan gözlerle Hande'ye sonra etrafına baktı. Ne oluyordu ki?

"Hande anlamadım. N'oluyor?"

Hande bir eliyle başını tutarken diğer eliyle yataktan destek alıp arkasına yaslandı. Gözlerini açıp etrafına baktı. Sonra Nesrin'e en son bileklerine. Birinde morluklar geçmek üzereyken diğeri simsiyahtı. Gözleri ânında dolarken başını kaldırıp Nesrin'e baktı. Onun gözlerinin bileğinde olduğunu görünce başını eğdi. Nesrin yine şahit olmuştu. Ortamda yükselen sessizliğin çığlığı gittikçe yükselirken arada duyulan sadece kısık içli nefeslerdi. İkisi de biliyordu ki çaresi yoktu. Hasta bir adam ve bu olanlar.

"Yine mi sus Nesrin diyeceksin? Yine mi susayım? Sen kazı yapıyorsun. Yapacak halini koymamış. Kuzenim demeye utanıyorum."

Hande dalgın bakışlarını Nesrin'nin dolu gözlerine sabitledi.

"Yine sus Nesrin. Gerek yok. O adamın bana bunu bir daha yapacağını sanmıyorum."

"Nasıl?"

Hande bakışlarını kaçırıp sabit bir noktaya baktı. Dün gece olanları düşünürken düşüncesi bir yerde kopuyordu ve devamı gelmiyordu. En son terasta konuştuğunda o adamın soğuk gözlerinde anlamadığı bir şey görmüştü.

Pişmanlık?

Acı?

Sevgi?

Şefkat?

Hayır! Hiçbiri değildi! Çok başka bir şey vardı. Soğukluktan, öfkeden, nefretten başka bir şey barındırmayan o gözlerde başka bir bakış vardı. Konuştuğunda bileğini bırakmasına sebep olan bir şey. Onu sessiz sedasız nutku tutulmuş gibi ortada bırakan...

"Nasılı yok Nesrin. Dün terasa çıktı. Tartıştık. Yine alay etti. Ben tabii ki boş durmadım. Sonra ben konuşunca tuttuğu bileğimi bıraktı. Daha öncesinde bunu yapmamıştı. Bilmiyorum ama söylediğim o sözler dokundu sanki."

Hande Nesrin'e dönüp baktığında onun hâlâ ellerine baktığını gördü. Çok mu hassas bir kızdı? Yoksa kendisi mi bir tuhaftı?


"Nesrin ben dün bir rüya gördüm. Çok garipti."

Nesrin dalgın gözlerini Hande'ye çevirdi.

"Kabustur o. Böyle yaşarken rüya görmen mümkün mü?"

Hande gözlerini kısarak gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışırken heyecanla nefes aldı.

"O adam var ya senin kuzenin. İşte o adamı gördüm."

Nesrin acı ve sinir karışık gülerken bir yandan başını sağa sola çeviriyordu.

"Kâbusun babasını görmüşsün desene."

"Yok Nesrin. Çok garipti. Dün gece elektrikler gitti mi?"

"Hayır."



Hande başını eğip bileklerine bakarken birden daldı gitti. Konuşuyordu ama sesi sakin ve kırıktı.

"O adam dün gece saçlarımı okşadı. Yani rüyamda. Sonra bileklerimi öptü. Sen uyu dedi. Ellerimi hiç bırakmadı. Çok garip değil mi? Yani aklım almıyor. Sonra bir keman sesi duydum. Ben bu konağa geldiğim ilk gün de aynı müziği duymuştum. Keman sesi. O kadar güzeldi ki. Huzur dolu. Tıpkı yağmur sesi gibi."

Hande'nin gözleri dalıp giderken Nesrin şaşkın bir ifadeyle bakıyordu. Adı üstünde rüyaydı. Gerçekte böyle bir şey olması zaten mümkün değildi ama...

"Sanki rüya değil de gerçek gibiydi. Ben sanki dün, o ıssız gece de hepsini yaşadım ama mümkün değil."

Hande üzerindeki geceliğe baktı. Dalgın gözleri odayı gezinirken Nesrin'e döndü.

"En son duşa girmiştim. Sonrasını hatırlamıyorum. Ben böyle değildim. Duştan ne zaman çıktım ne zaman giyindim, yattım bilmiyorum."

Nesrin yerdeki bornozu alıp yatağın üzerine koyduktan sonra içli bir nefes alıp Hande'ye baktı.

"Bilirim. Bu konuda seni en iyi anlayacak kişi de benim. Bornozun yerde. Başına sardığın havlu yatağın içinde. Böyle olayları ben çok yaşadım. Neyse hadi kalkalım. Kahvaltı yapalım. Sonra biraz dedikodu yaparız. Sonra da canımız ne isterse onu yaparız. Çünkü bugün konakta bay ukala yok. Erkenden gitti. İngiltere'den iş adamları geliyormuş. Onlarla önemli bir toplantısı var ve sabahtan rüzgar gibi çıktı evden. Terör estirdi. Basın falan da gelecekmiş."


"Tamam sen git ben giyinip geliyorum."

"Tamam Mutfaktayım. Fal da baktıralım. Bugün gün bizim."

Nesrin dışarı çıkınca Hande arkasından bir süre dalgın gözlerle baktı.

Ya Nesrin olmasaydı?

Gözlerini daldığı yerden çekip yatağa baktı. Yanındaki yastığa... Sonra odaya alıcı gözle baktı. İlk kez dikkatle bakıyordu. Pencerenin önündeki tek kişilik yataktan hemen gözlerini kaçırıp yatağından kalktı. Gardropu açıp kıyafetlerine bakarken yine ne için orada bulunduğunu unuttu. Boş boş bakıyordu.


Oysa her sabah ne giyeceğim diye heyecanla kıyafetlerini seçerdi. Eline aldıklarını yere atar en son baktığını beğenirdi. Yer kıyafetlerden dolayı salı pazarı gibi olurdu. Onların üzerinden atlayarak odadan çıkar arkasından Elif ablası bağırırdı ama hiç duymazdı. Duyardı da işine  gelmezdi.

Şimdi ne yapıyordu?

Şimdi açıyor, boş gözlerle kıyafetlerine bakıyor, eline ilk geleni alıp giyiyordu. Kıyafetini beğense ne beğenmese ne...

Üzerini giyinip saçlarını topladı. Aynanın karşısına geçip kendine baktı. Artık kıyafetleri birkaç beden büyük oluyordu. Sapsarı yüzünde belirgin olan kocaman gözleriydi. Onun da altları morarmıştı. Dolaptan çıkardığı küçük kutuyu açtı. Yüzüne nemlendiricisini ve üzerine pudra sürdü. Allık göz kalemi ve işte. Şimdi biraz düzelmişti. En azından solgun yüzüne renk gelmişti. Kutuyu dolaba koyup kapağı kapattı. Gardropun yanındaki kapı dikkatini çekince merakla kapının yanına gelip açmaya çalıştı. Kolunu indirdi ama nafile yere. Kapı kilitliydi. Bir kaç kez daha zorladı olmayınca kendini boğan hücresinden hızlı adımlarla çıktı.


Dışarı çıktığında karşılaştığı soğuk havadan dolayı içeri tekrar girip şalını aldı. Koşar adımlarla mutfağa gidip hazır olan kahvaltı masasına oturdu. Herkese gülümseyerek günaydın dedikten sonra dünkü haline zıt iştahla kahvaltı yapmaya başladı. Bir yandan kahvaltı yapıyor bir yandan sohbet ediyor bir yandan dün geceyi düşünüyordu. Dün gece ve sonrası? Ne kadar garip ve anlaşılmaz. Ne kadar akıl almaz. Ne kadar saçma ve alakasız! Yemeğini yerken birden duraksadı. O adamın bakışları gözlerinin önüne geldi. Hüzün dolu ve şefkatli...

Dün rüyasında görmese o adamı asla öyle hayal edemezdi. Lokmasını çiğnemeyi bırakıp dalarken içini çekti. Seza'yla yaptığı konuşma aklına geldi. Okul arkadaşları hep birlikte bir kafede buluşmuşlardı. O zaman Giray da vardı ama hakkındaki düşüncelerini bilmiyordu. Kızlı erkekli grup konuşurken Seza yine her zamanki gibi saçmalamalarında üst seviyelere çıkmıştı.

"Hande'nin hayalindeki kusursuz adam yaratıldı mı acaba? Bekliyoruz."

"Seza!"

"Ne dedim? Hayalindeki adamı diyorum. Herkesi dinliyorsun. Öğreniyorsun. Hepimiz söylüyoruz hayalimizi, seninkini söyleyince ne bağırıyorsun? Yeşil gözlü sarışın kusursuz şövalye. Beyaz atıyla gelecek. Hande'yi alıp götürecek."

"Seza dedim!"

Seza sıcak çikolatasından bir yudum alıp omuz silkerek umarsız bir bakış atmıştı. Tam konuşacağı sırada Giray'ın sorusuyla herkes ona dönmüştü.

"Hande sarışın dışında başka özellik arıyor mu?"

Tüm gözler Giray'ın üzerinde buluşunca Hande o zaman Giray'ın kendine karşı bir şeyler hissettiğini anlamıştı. Seza ne konuştuğunu bilmezdi ama arada öyle bir laf söylerdi ki...

"Tabii ki olmaz mı? Romantik. Sürpriz yapmayı seven, gezmeyi aynı zamanda gezdirmeyi seven ve en önemlisi kendi mesleğiyle aynı olmasın istiyor."

Seza'nın demek istediği "Giray sen geri dur. Yakışıklılık hariç bunların hiçbiri sende yok."

Ama Giray ona rağmen hiç yılmadan yıllarca peşinden koşmuştu ve sonu evlilik teklifi onun sonu da hüsran olmuştu. Ne olaylar yaşanmıştı ve burada oturmuş o günleri eski günlerin tozlu sayfalarından bulup çıkarıyordu. Şimdi yaşı çok genç olmasına rağmen daha olgun düşünüyordu. Fizik hiçbir şey değildi. Görüntü hiç değildi. Adam olmaktı en güzeli. Kendini ezen adamın kusursuz fiziği vardı ama yaptıklarıyla o görüntü gidiyor yerine tanımlayamadığı kadar çirkin biri geliyordu. Rahmetli babaannesi ne kadar da güzel söylemişti o zaman anlamadığı.

"Yüzü güzele doyulur da huyu güzele doyulmaz."

Karnına saplanan sancı tüm düşüncelerinden sıyrılmasına sebep olurken derin bir nefes alıp elini karnına koydu.

"Fatma bana papatya çayı yapar mısın?"

Fatma hemen çayı yaparken Nesrin Hande'ye eğilip sesini kısarak konuştu.

"Yine mi?"

Hande anlamayan ifadeyle baktı. Yine mi?

"Anlamadım. Sen nereden biliyorsun?"

"Hayatım yakın değildik ama biliyorum. Kazıda gördüm kaç kez. Serum takıldığını falan anlatmıştın. Her ay bunu çekmek hiç kolay değil. Hastaneye gidelim mi?"

"Yok kendimi sıcak tutarsam o kadar kötü olmuyorum."

Hande Fatma'nın getirdiği papatya çayını içerken kapattığı fincanı masanın üzerinden itip gülümsedi.

"Fatma."

Fatma kendinden emin bir şekilde fincanı alıp falı açtı.

"Fatma geçen gün gibi değil ferahından anlat. İçimizi daraltma."

"Nesrin hanım ben atmıyorum ki gördüğümü söylüyorum. Hem o kadar da inanmayın altı üstü bir fal. Telvelere bakıp atıyorum yani inanmamak lazım."

Hande şaşkınlıkla gülerken Fatma umarsız bir bakış atıp falı incelemeye başladı. Herkes merakla bakarken Fatma boğazını temizleyip kendinden emin bir edayla konuşmaya başladı.

"Şimdi hanımım büyük bir kalabalık görüyorum. Kutlama mı desem ne desem bilemedim. Siz bu kutlamaya gidiyorsunuz. Yanınızda biri var."

"Ne kutlaması? Sanmam ama yanımdaki Nesrin'dir."

"Yok değil. Erkek bu. Yani yanınızdaki erkek. Bu davet sizin için özel tertipleniyor. Siz gitmek istemiyorsunuz ama size özel olunca gideceksiniz. Ay hanımım söylesem mi ki?"

"Söyleme!"

"Söyle!"

Nesrin ve Hande aynı anda konuşunca Fatma ikisine baktı. Ortada kalmıştı. Ne yapacağını bilemez bir halde kalınca Hande Nesrin'e sert bir bakış attı

"Benim falım. Söylesin. Hem atıyor. Ben inanmam."

Nesrin arkasına yaslanıp Fatma'ya kaş göz işareti yaparken Hande çoktan falına odaklanmıştı.

"Atıyorum tabii ki. Neyse orada siz üzüleceksiniz. İki damla gözyaşı çıkmış. Ağlayacaksınız ama sonrası daha başka şeyler var. Bu kalabalıktan sonra siz keskin kararlar vereceksiniz. O kararlar sizin açınızdan kötü sonuçlar doğuracak ama kötü değil. Nasıl desem hani geçen de söylemiştim. Güneş ilk ışıklarını verecek. O kararla beklediğiniz güneş yavaş yavaş hayatınıza doğacak. Bir kararacak bir ışığını verecek ama o güneşin doğmasını hiçbir güç engelleyemeyecek. Bir de uçak görüyorum. Yakınlarınızdan iki kişi bir yere gidiyor. Bu kadar hanımım."

Hande fincanı alıp anlamaz gözlerle bakıp tekrar masaya koydu. Düşünceli bir ifadeyle Nesrin'e baktı.

"Ne kalabalığı olur ki? Düşünüyorum bir şey bulamıyorum."

"Doğumgünün olabilir mi?"

Hande'nin yüzü düşerken kırık bir tebessümle Nesrin'e baktı.

"Kutlamayacağım. Onu hiç konuşmayalım. Neyse hadi çıkalım. Bana konağı gezdir."

***

"Gez gez başım döndü. Bu boş odalar kullanılıyor mu?"

"Yok kullanılmıyor. Nevra teyzem zamanında hepsini dayayıp döşemiş. Çocukları olmayınca eşyaların hepsini göndermiş. Çok düşük yapmış. Bir kişi doğmuş o da senin bay ukala."

"Benim mi?

"Pardon özür dilerim ağzımdan kaçtı."

"Yok önemli değil de neden düşük yapmış?"

"Sebepsiz. Altan eniştem çocukları çok sever. Hatta bir ara evlâtlık falan alacak olmuş ama teyzem şiddetle karşı çıkmış. Sonra Kerem olunca bu fikrinden vazgeçmiş."

"Bir kadın için kolay olmasa gerek. Erkekler genelde çocukları olmayınca boşanmayı tercih eder enişten öyle bir şey yapmamış."

"Yok yapmaz. Onlar çok severek evlenmişler. Altan eniştemin gözü başkasını görmez. Nasibimizde varsa olur yoksa olmaz demiş. Nasibine de Kerem düşmüş."

Hande düşünceli bir ifadeyle Nesrin'i dinlerken odanın birine baktı.

"Aklıma ne geldi. Bu odalardan birini ben alsam. Ebru yapmak için. Hem gerginliğimi alır. Biliyorsun ebru rahatlatır terapi gibidir. Müziği de açarım. Keman ve ney. Bu ikisini dinleyerek ebru yaparım. Yaşadıklarımdan sonra çok değiştim. Öfke patlaması yaşıyorum ve bu ben değilim. Kendimi bırakıp gidersem sonu kötü olacak."

Nesrin hayranlık ve şakınlıkla Hande'yi dinliyordu. O kadar olay ve gerçekten başa çıkılması altından kalkılması zor olaylar yaşayan birinin böyle konuşması takdire şayandı. Hande bir şeyler yapmak istiyordu bir yerden başlamak ve başlayacağı yeri işini çoktan bulmuştu. Yapacağı tek şey vardı yanında durup destek olmak.


"Bana da öğretir misin?"

Hande tatlı bir gülüşle odaya bakıp sevinçle nefes aldı.

"Sığır ödünden tiksinmezsen neden olmasın ama önce alışveriş yapmamız lazım. Kağıtlar fırçalar. Bak heyecan yaptım. Sanki yıllardır yapmıyorum."

"Ben de heyecanlandım. Hiç ebru yapmadım. Odamda yapabilir miyim? Bazı geceler sıkılıyorum."

"O zaman sıkılmaya devam edeceksin çünkü ebru için ayrı oda lazım. Hadi çıkalım ben listeyi yapayım. Tek erindiğim şey Nevşehir'e gitmek."

"O zaman gitmiyoruz. Sen yaz ben hepsini aldırırım. Nesrin de çareler tükenmez."

***

Serin akşam. O adam olmadan yenilen huzurlu yemek ve sonrası. Herkesin odasına çekilmesinden sonra Hande terasta oturup şalını omzuna sardı. Simsiyah gece bulutlar ve çok uzaklardan çakan şimşek yarın havanın yağışlı olduğunu gösteriyordu. Gözleri uzaklara dalarken bugünkü akşama yemeğini düşündü. Sanki dün hiçbir şey olmamış gibiydi. Altan ve Nevra her zamanki gibi doğal davranıyorlardı. Nesrin yine aynıydı. Tek sevindiği ağız tadıyla bir kase çorba içmesiydi.

Ensesinden başlayan ürpertiyle şalını biraz daha sardı. Yok ne kadar sarsa geçmiyordu.

O zaman?

Gözlerini kırpmadan öyle kaldı. O zaman tek sebebi vardı.

Kerem Karahan!

Nefesi titrek bir hâl alırken duyduğu ayak sesleri korkması için yeterliydi. Adamın ayak sesleri de tıpkı kendisi gibi soğuk ve korkunçtu. Sanki bir gerilim filminin içindeydi. Katilden kaçmıştı ve en son klişe tavan arasına sığınmıştı. Gidecek başka bir yeri de yoktu. Oradaki kurbanlar gibi ellerini duvara koyup nefes nefese beklerdi ve bom!

Katil bıçağı kaldırır kız çığlık atar ve sonrası duvara kan sıçrar. Şu an tam da öyleydi. Katil arkasından yavaşça yaklaşıyor ayak sesleri gittikçe daha çok duyuluyordu. Duyduğu nefesi eko yaparken ayak sesi durdu ve korkuyla beklemeye başladı.

Üşüyordu...

Ve bu demekti ki o adam tam arkasındaydı! Odaya niye girmemişti? İyice mod'a girip bıçağı beklerken o adamın loş terastaki gölgesine baktı ve...

"Seninle konuşmam lazım hemen!"

Ve filmdeki bıçak sahnesi o adamın sesiyle tamamlanmıştı. Sesiyle, sözleriyle...

Bıçağa ne hacetti konuşması dururken. Bıçağa ne hacetti bakışları dururken. Bıçağa ne hacetti terasa yansıyan gölgesi dururken. Gerilim filmini izlemeye ne hacetti Kerem Karahan dururken.

Şimdilik bıçağı sadece kaldırmıştı. Yine konuşacaktı ama ona konuşmak denirse. Sonra kendisi cevap verecekti ve kan sıçrayacaktı. Sonrası bileğinin sıkılması ve...

Şalını omzuna sıkı sardığından artık boğazı ağrımaya başlamıştı. Gecenin bir vakti ve o adamla konuşma? Konuşma mı? Ayak sesleri tekrar başlayınca nefesini tuttu. Gözlerini kocaman ayırarak gölgeyi takip ederken ayak seslerinin durması ve o adamın konuşması: bu gecenin çok uzun olacağını gösteriyordu. Kim bilir belki de çok kısa...

Twitter @lalessarhan

İnstagram LaleSarhan

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

4.2M 203K 51
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
661K 38.7K 62
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
667K 1.2K 2
Bir genç kız! Yaşam ile ölüm arasında ki ince çizgiyi aşan dedesi.. En sevdiğini kaybedince yaşayabilirmi insan? Peki ya yaşarsa yaptığı hataların be...
441K 18.2K 55
Evimiz ormanlık alanda ve evler birbirine uzak. Hayatımda hiçbir zaman hissetmediğim korkuyu hissediyorum. Arkamda bulunan kişinin bir erkek olduğuna...