Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı

2.3K 127 12
By GKgirls

-Selin-

Bir...İki...Üç...Derin bir nefes.

İnsan bazen öylesine çaresiz hissediyor ki kendini. Kendi içine iniyorsun,en derinine. Bakıyorsun,uğraşıyorsun nasıl kurtulabilirim bu durumdan diye. Bomboş duvarlarla karşılaşınca bu kez etrafına bakınmaya başlıyorsun.

Yardım edin,diye bağırıyor insanın içi. Sanki duymuyor kimse,duyan umursamıyor,umursayanın da elinden bir şey gelmiyor. Yok olmak istiyorum böyle anlarda,sevdiğim insanlar önümde acıdan kıvranırken elimden bir şey gelmediğinde,bu dünyada olmak istemiyorum.

Gözlerim tüm hayatım boyuca mavi solumak isterken saniyeler içerisinde kırmızıya bulanıyor her yer. Hep mi uğursuzluk getirir kırmızı?

Birçok duyguya bulanıyorum saniyeler içerisinde. Nefret,öfke,korku. Acı.

İnce bir ipin üzerinde yürür ya insan. Aşağısı uçurumdur. Hızlı olmamalısın ama asla yavaş da olmamalısın. O ipin ne zaman kopacağı belli olmaz. İşte şimdi biz,o ipin koptuğu yerdeyiz.

Dakikalardır yere çökmüş bir vaziyette kırmızıya bulanan kurşun yarasına baskı yapıyorum. Gözlerim hep oraya odaklı. O güzel mavi gözlerin baygın halini görmeye hazır değilim çünkü. Aşk dolu gözler acıyla dolabiliyor zamansız bir anda. Bir senaryo var ama kimse bilmiyor işte ne yazdığını. Zamanı gelince oynuyoruz habersizce.

"Kaç dakika oldu nerede kaldı bu ambulans! Böyle işi sikeyim!"

Savaş gürültülü bir şekilde bağırıyor. Mezarlık şehrin göbeğinde olmadığı için doğru dürüst araba bile geçmiyor. Kurşun yağmuruna tutulduğumuz anlarda tekerleklere gelen kurşunlar yüzünden gidemiyoruz hiçbir yere. Nazlı arabaya yaslanmış bir vaziyette sürekli ağlayıp duruyor.

"Konuşsana benimle biraz,"  diyor Ali. İçim titriyor.O aşık olduğum ses tonu öyle güçsüz,öyle acı dolu ki...

"Ne anlatmamı istersin?"  diye soruyorum hala gözlerine bakamazken. Sağ elim yarasına baskı yaparken sol elimle alnına dökülen saçlarını geriye atıyorum.

"Gözlerime...gözlerime bakar m-mısın?"

Kelimeler zorla dökülürken ağzından,boğazıma kadar bir hıçkırık yükseliyor,itiyorum geri. Oysa hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum,deli gibi korkuyorum. Koyu kırmızı yaraya bakınca çektiği acının boyutu geliyor aklıma ve nefessiz kalıyorum. Onun çektiği fiziksel acının binlerce katını içimde hissediyorum sanki. Aldığı her sığ nefeste kalbime bir şeyler saplanıyor,karnıma ağrılar giriyor. Dayanamıyorum böyle çaresizce oturmaya.

Hayatımda yaptığım en zor şeylerden biri olarak gözlerimi gözlerine çeviriyorum. O kadar yorgun,o kadar çaresiz bakıyor ki bana,bir an nefes almayı unuttuğumu fark ediyorum.

"Korkma sakın,"  diyor güç vermek istercesine. Acıdan bayılacak durumda ama hala beni düşünüyor. Trajikomik geliyor.

"Korkmuyorum ben,"  diyorum başımı iki yana sallayarak.

"Sen..sen kana dayanamazsın."

Alnında ter damlaları oluşmaya başlıyor,iyice geriliyorum.

"Ben senin için dövme yaptırdım,unuttun mu mavi? Tam kalbimin üzerinde,adının kazılı olduğu yerin üzerinde,seni temsil eden bir söz var."

Yanımda duran Nazlı daha gürültülü bir şekilde ağlamaya başlarken ona dönüp mırıldanıyorum.

"Ağlama Nazlı."

Eliyle ağzını kapatıp kendini susturmaya çalışıyor. Savaş hala telefonla birilerine ulaşmaya çalışıyor.

"Ben gideceğim galiba,"  diyor Ali gözleri kapanırken. Korkuyla bağırıyorum.

"Sakın sakın sakın! Aç o gözlerini. Sana yemin ederim,asla konuşmam seninle."

Gözleri hafif açık gülüyor. Ama aşık olduğum gülüş değil o.

"Bazen gitmek gerekiyor."

Boğazıma kadar gelen hıçkırığı bastırmak adına eğilip alnını öpüyorum. Gözlerimden akan damlalar saçlarına karışıyor.

"Daha değil,şimdi değil... Gitmek yok,söz verdin. Ben de gelirim bak. Dayanabilir misin buna?"

Üşümeye başlıyor ve dudakları titriyor. Dudakları hafifçe büzülürken konuşuyor.Ağladı ağlayacak.

"Dayanamam."

Kafamı sallayıp onaylıyorum. Elimle saçlarını okşarken tekrar öpüyorum alnını.

"Eğer sen gidersen,bu dünya affetmez bizi. Daha aşkımızı teslim etmedik buraya."

Gözleri yarı açık bir şekilde bana bakarken elimle gökyüzünü gösteriyorum.

"Sen gidersen,bu kuşlar küser bize."

Beni dinlemeye devam ederken o kadar kötü oluyorum ki,hıçkırarak ağlamaya başlıyorum. Gözleri kısılıyor ve dudakları büzülüyor. Hıçkırıklarımın arasında konuşuyorum.

"Sen gidersen,tek başıma kalacağım ben burada! Lütfen gitme,yalvarırım gitme! Sensiz bilmiyorum ben burayı,nasıl yaşanır bilmiyorum! Ne yapacağım o zaman? Geceleri kabus gördüğümü anlayıp kim öpücükler konduracak saçlarıma? Kim sarılacak korktuğumda? Annemi özleyip ağlamaya başladığımda kim sevgi sözcükleri mırıldanacak bana? Kime sığınacağım ben,sen gidersen kimin kokusuyla sakinleşeceğim? Senin beni bunlardan mahrum bırakmaya hakkın yok,duydun mu? Sen kendini bana aşık edip gidemezsin buradan. Yakarım bu dünyayı,geriye külleri bile kalmaz,duydun mu beni?"

Nefessiz kalıyorum.Acıdan,korkudan. Ard arda sıraladığım cümleler sonrasında Ali durgunca bakıyor bana. Dudakları mosmor olmuş durumda. Eğilip öpersem sanki kendi rengine gelecek gibi hissediyorum. Sanki yarasına yara bandı yapıştırıp öpücük kondursam geçecek gibi. Geçmeyecek ama. Her şey geçmiyor.

"Selin,"  diyor Savaş boğuk bir ses tonuyla. Gözleri kıpkırmızı.  "Ambulans geldi."

Gözlerimi arkasındaki bir noktaya çeviriyorum. Ambulans durduğunda içinden birkaç kişi iniyor ve sedyeyle birlikte yanımıza geliyorlar. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki ne ara onun benden kopup sedyeye konduğunu anlamıyorum bile.

Ellerim kanlı,saçlarım alnıma yapışmış ve gözlerimdeki yaşlardan önümü göremezken mırıldanıyorum.

"Ne olur bırakma beni."

* * *

O koku.
Hastane kokusu.

Sırtımı soğuk fayansa dayamış bir şekilde yerde oturuyorum.

Koridorun ucunda morg var. Gözlerim oraya değdiğinde kafamı iki yana sallayıp oraya bakmayı kesiyorum.

Herkes burada. Haluk Abi sürekli 'onu da kaybedemem' diye ağlıyor,annem onun yanında. O da farklı değil.

Sevilay Teyze kendinden geçtiği için yapılan birkaç sakinleştirici sonucu zorla uyutuldu.

İnci Teyze,Ahmet Amca,Emre,Tuğçe...Herkes ağlıyor.

Savaş ve Nazlı yanımda yerde oturuyorlar. Kimseden ses çıkmıyor.

Ben dakikalardır önümdeki duvarı izliyorum. Cevap vereceğini bilsem sorular soracağım sanki.

"Nasıl hissediyorum biliyor musunuz?"

Ses çıkmıyor. Dinliyorlar sadece.

"Her şeyi yapabilirmişim gibi. Karşıma herkesi alabilirmişim gibi. Onun canını yakanların canını alabilirmiş gibi."

"Korkutma beni,"  diyor Nazlı kafasını omzuma koyarak.

"Kaybetme korkusu insana böyle şeyler düşündürür,"  diyor Savaş.  "Kaybedecek bir şeyi kalmayınca insanın,her şeyi yapabilir.Senin var. Ali var. O yüzden böyle şeyler düşünme."

Merak ediyorum o an. Kimsesi kalmayan insanlar nasıl devam ediyorlar hayatlarına? Mutluluğunu paylaştığın kimsen yok,acını atlatmana yardım edenler yok. Yaşamanın bir anlamı yok. Öyle insanları suçlayabilir miyiz peki yaptıkları şeyler yüzünden? Hayır,suçlayamayız.

Gözlerim ameliyathanenin kapısına odaklıyken artık oradan çıksın birileri diye dua etmeye başlıyorum. Tam bu sırada ameliyathanenin kapısı açılıyor ve orta yaşlı bir doktor çıkıyor. Herkes ayağa fırlıyor.

"Yaşıyor mu?"  diye soruyorum hızla yanına gittiğimde. Ağzından çıkan tek bir kelimeyle ölebilirim o an.

Hepimiz ondan gelecek cevabı beklerken gülümseyip sallıyor kafasını. Haluk Abi derin bir nefes alarak bu sefer mutluluktan ağlamaya başlarken herkes rahatlıyor.

"Ali Bey buraya geldiğinde gerçekten kötü durumdaydı. Kurşun karaciğerinden sekmiş,ki en ağrı ve acı hissedilen noktadır. Buna rağmen iyi dayanmış. Biz yine de ne olur olmaz diye bir gün uyutacağız ve müşaade altında tutacağız. Hepinize geçmiş olsun. Birazdan normal odaya alınacak,yalnızca en yakınları girebilir."

Doktor yanımızdan ayrıldıktan sonra herkes sarılıyor birbirine. Nazlı'nın kollarına atıyorum kendimi.

"Bırakmadı seni,"  diye fısıldıyor kulağıma. Gözlerim sulanırken Savaş ikimize birden sarılıp gülüyor. Gözleri hafif yaşlı.

"Kendi kuzenim diye demiyorum,bünyesi çok sağlamdır."

Hepimiz gülerken gözlerimdeki yaşları siliyorum. Kaybetme korkusunu ilk defa böylesine içimde hissederken hiçbir zaman buna alışamayacağımı fark ediyorum.

Bu adam benim hayatımda olduğu sürece ben yaşarken ölmeye devam edeceğim. Ve yeniden doğacağım sürekli.

* * * * * 

-Nazlı-

Hastaneler. Belki de en nefret ettiğim yerlerden birisi. Kaç umudu barındırıyor içinde bu duvarlar? Ya da kaç acıya tanık oldu? İnsanlar sahiden nasıl bu kadar güçlü kalmayı başarabiliyordu?

"Otursana artık,"  diyor elinde sıcak bir çayla gelen Savaş.

"Bu sefer de heyecandan oturamıyorum galiba ben,"  diyorum hafifçe gülerek. Ali normal odaya alındığından beri hepimize bir rahatlama geldi. Şimdi geriye sadece uyanmasını beklemek kaldı.

"Demek oturamıyorsun,"  diyor kafasını aşağı yukarı sallarken.  "Ee ne yapalım, o heyecanı alalım bari."  Ben ne dediğini anlamaya çalışırken ellerimden tutarak çekiyor.

"Savaş? Ne yapıyorsun?"

"Şş, gel hadi."

"Ya Ali uyanırsa?"

"Uyanmaz o salak, uykusu derindir onun."

"Çocuk ölümden döndü hala çocuğu kötülüyorsun yani Savaş."  Gülerek beni boş odalardan birine çekerek kapıyı kapatıyor. Ve ben daha ne olduğunu anlayamadan duvara yaslıyor.

"Geçti mi heyecanın biraz?"  diyor alnını alnıma yaslarken.

"Hıı çok geçti.."  diyorum sinirle fısıldarken. Bu adam insanı deli eder!

"Parfümünü mü değiştirdin sen?"

"Hayır diğeri bitti Savaş,"  diyorum gözlerimi devirirken.

"Olsun bu da güzel."

"Güzel tabii o kadar para verdik Selin'le buna."  Kafasını geriye atarken samimi bir kahkaha atıyor.

"Olsun."

"Tabii, holdingimiz olduğunu unutmuşum bir an pardon hayatım."  Derin bir nefes alarak yüzünü inceliyorum. Yorgun ama hala gülmeye çalışıyor. Bizim için. Ellerim sakallarında dolaşırken gözlerini yumuyor.

"Çok yorulmuşsun."

"Sen de yoruldun,"  diye mırıldanıyor.  "Üstelik sen iki can taşıyorsun."

"İyiyim ben,"  diyorum gülümseyerek.

"Gerçekten iyi misin?"

"Asıl sen gerçekten iyi misin? Savaş az kalsın kuzenin.."  Devam edemiyorum bile. Başımı iki yana sallıyorum.  "Unut gitsin."

"Evet, az kalsın kuzenim ölüyordu."  Bunu artık o kadar soğukkanlı bir şekilde demeyi başarıyor ki ürperiyorum. İntikam bizi nasıl birine çeviriyordu?

"Savaş bak sakın-"

"Sakın intikam almaya kalkma diyeceksin."  Başımı iki yana sallıyorum.

"Hayır, bensiz bir şey yapma diyecektim."  Anında gevşeyen yüz ifadesiyle gülümsüyor.

"Sana bayılıyorum hatun."  Gülerek burnunu burnuma sürtüyor. Ardından dudaklarıma bir öpücük konduruyor. Ancak geri çekilmesine izin vermeden bu sefer ben öpüyorum. Gülümseyerek ellerini belime yerleştiriyor. Benim de ellerim onun ensesine birleşiyor. Ensesindeki saçları okşuyorum ancak bir süre sonra nefes almak için dudaklarımız ayrılıyor. Tekrar birleştirmeye kalkıyor ancak ben geri çekiliyorum.

"Ali uyanacak şimdi, gidelim hadi."

"Neyse ki hastane fantezisi de yaptık sayılır yani,"  diyor pişkince gülerken.

"Savaş!"  diyorum sinirle. Kızaran burnumu öpüyor.

"Utanmanı sevsinler."

"Utanmadım ben, sıcak bastı."

"Bu serin havada mı sevgilim?"

"Evet Savaş, bu serin havada!"  Sinirle üstümü düzeltiyorum.

Gülüyor.  "İstersen biraz uyuyalım burada, dinlenirsin hem. Sonra da gideriz yanlarına."

"Selin'i yalnız bırakmak istemiyorum."

"Selin yalnız değil ki hayatım."

"Ama yine de.."  diye başlıyorum devamında ne diyeceğimi bilemeyerek. Usulca kafasını sallıyor.

"Tamam gidelim yoksa için rahat etmeyecek."  Kafamı sallıyorum yavaşça. Gülümseyerek elini uzatıyor ancak tutmadan durduruyorum.

"Tekrar söz ver bana."  Anlamayarak bakıyor.  "Bensiz hiçbir şey yapmayacaksın."

"Nazlı-"

"Yapmayacaksın! Ben bir kez daha bu hastane köşelerinde bekleyemem tamam mı? Yapamam. Olmaz. Bunu bir daha kimse kaldıramaz Savaş."

Her zamanki gibi gözlerim doluyor yine hemen.

"Olmayacak bir şey. Bir daha buraya sadece bebeğimizi kucağımıza almak için geleceğiz."  Çenemden tutarak başımı kaldırıyor.  "Tamam mı?"

Kafamı sallıyorum sadece. Diyecek bir şey bulamıyorum. Çünkü iyi şeylerin olmasını ummaktan başka çarem yok ki. Sadece iyi şeylerin olmasını bekliyorum. Kolları arasına çekerek saçlarıma öpücük konduruyor.

"Akan her gözyaşın için şimdi herkesi, her şeyi yakabilirim."

"Yapma."  Gülüyor saçlarıma doğru.

"Ağlama o zaman."  Derin bir nefes alarak ayrılıyorum ondan.

"Hadi gidelim."  Tekrar ellerini uzatıyor. Gülümseyerek parmaklarımı parmaklarına geçiriyorum.

İyi şeyler bizim tarafımızdaydı. Olan onca şeye rağmen hem de. Evet, çok üzülmüştük. Bu ara yaşadığımız her şey dağıtmıştı bizi. Ama biz umuda sığınmıştık. Acıya rağmen, öfkeye, umutsuzluğa, çaresizliğe rağmen. İyi şeyler bizimleydi.

  Ve şimdi gülme sırası bizdeydi. Mutlu olma sırası bize gelmişti.

* * * * *

-Ali-

Soğuk su saçlarımdan itibaren bütün bedenime yayılırken biraz olsun ferahlıyorum. Haziran ortasında sıcaktan nefes dahi alamazken bir de babamın iş arkadaşlarıyla yenecek olan yemek daha bir canımı sıkıyor.

Haluk Mertoğlu için önemlidir böyle şeyler. Mutlu aile tablosu çizmeliyiz. Hepimiz aşağı ineceğiz,sanki hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyeceğiz. İnsan yaşayamıyor bu evde. Yaşadığını hissedemiyor. Nefes almak yaşamaktan sayılmıyorsa tabii.

Suyu kapatıp duşa kabinden çıkıyorum ve havluyu belime bağlayıp odama geçiyorum. Bugünkü planım Emreler'in evinde insanlar partilerken bir köşeye çekilip keşfettiğim yeni grubun şarkılarını dinlemekken babam sayesinde tüm planım suya düşüyor. Her yanı soğuk olan bu köşkün terasında sıkıcı iş yemeğine konuk olmak da cabası.

Kırık beyaz şortumu ve turuncu tişörtümü üzerime geçirip havluyu saçlarımda dolandırıyorum.

Ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk biter. Hem kaçınılmazsa zevk alacaksın. Damlaya damlaya göl olur?!?!?!

İç sesim kendi kendine takılırken telefonumu da yanıma alarak terasa geçiyorum. Kocaman masa hazırlanmış babamın özel misafirleri için. Yardımcılar oradan oraya koşturuyor. Henüz kimse yok. Her zamanki yerime geçip oturuyorum. Köftelerden birine çatalımı batırdığım an arkamdan o otoriter ses duyuluyor.

"Herkes gelmeden yemeğe başlamıyorsun Ali."

Çatalımdaki köfteyi yerine bırakırken oflayarak arkama yaslanıyorum. Telefonuma odaklandığım sırada halam yeniden o ses tonunu kullanarak konuşuyor.

"Oflayıp durma Ali. Ergen gibi davranıyorsun."

Alaycı bir şekilde gülerek ona bakıyorum.  "Belki on sekiz yaşında olduğumdandır halacım."

Gözlerini devirerek her zamanki yerine geçiyor.

"Babanın misafirlerinin yanında da böyle davranma. Sinirlenmesini istemiyorum."

"O hep sinirli,hala."

Cevap vermeden gözlerini sofranın üzerinde gezdiriyor. Her şey tam mı? Mertoğlu ailesinin bir eksiği olmamalı.

Yardımcılardan biri yanımıza geliyor.  "Haluk Bey ve misafirleri geldi efendim."

Halam başıyla onayladıktan sonra ayağa kalkıyor ve Medusa gözleriyle bana bakarak ayağa kalkmamı işaret ediyor. Ağır bir şekilde yerimden kalkıyorum.

Babam yanında orta yaşlı bir kadınla yanımıza geliyor. Kadının yanında da 13-14 yaşlarında bir kız var.

"Güneş'cim bu ablam Rana,ablacım bu güzel bayan da Güneş."

Halam belli etmemeye çalıştığı şakınlığıyla gülümseyerek elini uzatıyor.

"Hoş geldiniz Güneş Hanım."

Güneş Hanım gülümseyerek halamın elini sıkıyor.  "Hoş bulduk."

Babam bu sefer küçük kızı takdim ediyor bize.  "Bu da bizim  Peri'miz."

Halam daha az resmi bir tonda gülümseyerek kızın elini sıkıyor. Babamın gözleri bana kayarken anında bakışlarındaki ifadeyi çözüyorum. 'Sakın beni rezil etme.'

"Oğlum Ali."

Güneş Hanım gülümseyerek bana dönüyor. Saygılı bir şekilde gülümsemeye çalışarak uzattığı elini sıkıyorum.

"Hoş geldiniz."

Gülümseyerek başıyla onaylıyor ve babam masada oturmaları için onları yönlendiriyor. Ne kadar çabuk başlarsak o kadar çabuk biter. Stay strong Ali,stay strong!

"Bu kadar mıyız Haluk'cum?"  diyor halam yerine otururken.

"Aslında bir-"

"Geldim geldim geldim! Kusura bakmayın,buraya gelirken bahçede mavi güller gördüm,koklamadan edemedim! Mavi olan her şey sizce de çok güzel değil mi?"

Arkamdan gelen cırtlak kız sesine karşın oraya dönme zahmeti bile göstermiyorum. O kadar yüksek çıkıyor ki sesi, mikrofon mu yuttun diye sormak istiyorum ama ortam müsait değil.

"Güzel Selin'imiz de geldi."

Babamın cümlesine bıyık altından gülüyorum. 'Güzel' diye tanımladığı kıza bakmak üzere kafamı kaldırdığımda-

Tamam. Kız güzel. Kız çok güzel. Kız baya güzel ama konumuz bu değil. Ayrıca kocaman gözleri var.

"Ablacım bu Güneş'in kızı Selin. Selin'cim bu da benim ablam Rana."

'Güzel Selinimiz' ablamla tokalaştıktan sonra bana dönüyor. Göz göze geldiğimiz an daha bir fark ediyorum. Gözleri gerçekten kocaman.

"Şurada mavi mavi bakan da oğlum Ali."

Babamın cümlesiyle Güneş Abla ve halam hafifçe gülerken Selin benim olduğum yöne doğru geliyor.

"Merhaba Ali."

Tokalaşacağımızı düşündüğüm sırada ona doğru dönüyorum ama Selin arkamdan dolanıp tam karşıma oturuyor ve açıkçası mal gibi kalıyorum. Hafifçe öksürerek dönüyorum önüme.

"Merhaba Selin."

Yerine yerleşiyor ve masada oldukça sıkıcı muhabbetler dönmeye başlıyor bile. İstanbul'un İzmir'den bir farkı yokmuş,haziranda böyleysek ağustosta ne yapacakmışız,bu yemeğin üzerine bir türk kahvesi çok iyi gidermiş...

* * *

"Maşallahı mı var bunun?"

Duyduğum cümleyle birlikte gözlerim karşımda oturan Selin'e dönüyor. Ardından bakışlarımı tekrar telefonuma indiriyorum. Valla Selin'cim sorduğun soru da çok ucu açık bir soru. Bence baya bir maşallahım var. Dilini ısır,tahtalara vur. 21. yüzyılda mavi mavi bakarak kızların kalbini çelen Ali Mertoğlu kolay bulunmuyor.

Şahsen klonlama denen şey günümüzde yaygınlaşsa tereddüt etmeden klonlarım kendimi. Şu güzel DNA kodlarım dünyaya bırakacağım en güzel miras değil de nedir?

Ortamda dönen muhabbetlerden o kadar sıkılıyorum ki günümüzün hastalığı olan stalk geliyor aklıma. Bakalım 'güzel Selin'imizin maşallahı var mıymış?

Önce babamın hesaplarından Güneş Hanım'ı ardından Selin'i buluyorum. Bakalım burada neler var?

Bir kere profilinden anlaşıldığı üzere Selin hayat dolu olmanın suyunu çıkaran insanlardan. Festivaller,konserler,alış verişler...

Kedileri çok seviyor sanırım. Bir sürü fotoğrafı var kedilerle. Şarap seviyor. Keşfetmeyi seviyor. Sanki tüm dünyayı seviyor. Öyle bir enerji yayılıyor insana fotoğraflarına baktıkça.

Gökyüzü,kuşlar,çiçekler,böcekler...Sanki tüm bunların var olması onun mutlu olmasına yetiyor.

Hiçbir zaman öyle bir insan olamayacağımı düşünüyorum o an. Ve sanırım asla böyle bir insanla hayatımı geçiremem. Fazla mutlu. Fazla enerjili. Fazla iyi. Tam da bana zıt.

Kafamı kaldırıp bakışlarımı ona yönelttiğimde göz göze geliyoruz. Ve bir anda ondan iki tane hatta üç tane görmeye başlıyorum. Görüntüsü git gide bulanıklaşırken kapalı olan gözlerimi açıyorum aniden.

İlk önce tanıdık beyaz duvarlar çarpıyor gözüme. Sonrasında ise aşık olduğum o kokuyu duyuyorum. Ardından küçük hayatıma koca gözleriyle giren aşık olduğum o kadını görüyorum. Gülümsüyor.

O an,yaşadığımı anlıyorum.

* * * * *

-Nazlı-

Bugün Savaş işe gitti. Upuzun bir aradan sonra. Kafasının meşgul olması ona iyi gelecektir. Bu inişli çıkışlı ruh durumumuzda yapılması en şart olan şey meşgul olmak sanırsam.  Fakat ben yine evde bir başımayım. Elime kitap alıyorum, okumaya başlıyorum. O kadar odaklanamıyorum ki basit bir cümleyi üç dört kere okuduğum oluyor. Hal böyle olunca daha da sıkıntı basıyor. Televizyonu açıyorum alabildiğine saçma programlar. 

İştahımın sınır tanımayışlığından kendimi mutfağa atma kararı veriyorum. Kek, börek, çörek. Hepsinden yapmak istiyorum. Tüm malzemeleri mutfak masasının üzerinde çıkarıyorum. Süt, yumurta, un, şeker arasında ellerimi çalıştırırken hayallere dalıyorum; 

Yağmuru şiddetli bir İstanbul akşamında evin sesi alışılmadık derecede yüksek. Ama gördüğüm manzara içimi ısıtmaya yetiyor. Savaş tekli koltukta otururken ben de koltuğun koluna oturmuşum. Orada salonun ortasında kucaktan kucağa atlayan kızımızı izliyoruz. Önce Haluk Abi alıyor kucağına garip yüz ifadeleri yapınca hemen yüzü ekşiyor. Ondan kurtarırcasına annem alıyor bu sefer de.
Annem ilgilenirken ben de kafamı yana çeviriyorum. Birbirinden bir metre bile uzak kalmak istemeyen Ali ve Selin'i görüyorum.

Selin, Ali'nin omzuna kafasını koymuş Ali de onu sarmalamış kızımızı izliyorlar. Gözlerinde beliren rahatlık ve huzur ile her gün biraz daha yaşamak için neden veriyorlar insana.

Kızımı tekrar gördüğümde ayakta duran Rana Teyze'nin kollarında etrafına el sallıyor. Sonra dönüp ona sarılıyor. En çok onu seviyor. Çünkü biz işte olduğumuz zamanlar kızımızla vakit geçiren Rana Teyze oluyor.

Savaş yanımdan kalkıyor ve annesine sarılıyor. Kızının ellerini tutuyor. Onlara böyle bakarken ne kadar kötü bir dünya da yaşarsak yaşayalım, iyi insanların da olabileceğini görüyorum. Bu yüzden yanımda Savaş varken tek bir an tereddüt etmedim dünyaya çocuk getirirken. 

Savaş annesine bir öpücük bırakırken kızımızı da kucağına alıyor. Bana doğru geliyorlar. Kızım beni görünce kollarını açıp gülümsüyor. 

O küçücük şey sizi görünce mutluluktan deliriyor ya ben de onun on belki de yüz katı mutlu oluyorum. En büyük şansım bu salonun kalabalıklığı ve canıma can katan kızım.

Fırından gelen sesle birden dünyaya dönüyorum. 'Gerçeklerle boğuştuğumuz dünya' . Fırını açıyorum. Gözlerimin dolduğunu fark ediyorum. Hayalimin bu kadar basitken gerçek olamaması gözyaşlarımın nedeni oluyor.

Masanın üzerine kekimi, böreklerimi ve kurabiyelerimi sergiliyorum. Bir haftada anca bitirirsiniz ikiniz derseniz büyük yanılgı. Ben otursam şimdi gece yatmadan önce bitiririm. Ama sevgilim de yesin diye şimdilik uzaktan bakıyorum.

Belime dolanan iki kolla sevgilimin geldiğini ve zamanın hızla geçtiğini tahmin ediyorum. Ona döndüğümde de tahminimi doğruluyorum. Meşgul olmak iyi gelmiş olacak ki yüzünde neşe var.

"İyi görünüyorsun."

"Ali'nin durumunun çok sistemli bir şekilde iyiye gittiği haberini aldım."

Derin bir nefes alıyorum. Belinde olan kollarına karşılık boynuna sarılıyorum.

"Çok şükür. Bunu da atlattık."

Böyle kalabilir, hiç hareket etmeyebiliriz. Çünkü üzerimde iyi haberin getirdiği rahatlama ve yarattığı sarhoşluk var. 

"Gelsene bir oturalım sana bir şey göstermem lazım."

İçime kurt düşürmese olmaz. Çenemi tutuyor.

"Bir şey olmadı hırçın prenses, korkma."

Sonra elimi tutup koltuğa çekiştiriyor.Oturuyoruz ikimiz de. Koltuğun yanında duran bir kutuyu  bana uzatıyor.

Acaba içinde ne var? Merakla açıyorum kutuyu. O da heyecanlı bir şekilde bana bakıyor. Sırıtarak. Son bandı çekmeden önce o aptal sırıtışına bir öpücük bırakıyorum. Kutuyu tamamen açıyorum.

İçinden bir günce çıkıyor. Bu günce bebeklere özel bir günce. Anne ve babanın bebeğinin neler yaptıklarını, nasıl doğduğunu her ayrıntısıyla işlediği güzel bir anı olarak kalan günce. 

Bu kadar şeyin arasında düşünüp bebeğimiz için hediye almış. Aşırılıkta nirvanaya ulaşan duygularım kendini hemen belli ediyor.

"Ya o kadar düşüncelisin ki. Seni çok seviyorum."

Dudağına küçük bir öpücük bırakıp geri çekiliyorum.

"Fark ettiğim bir şey var. Bizim bir bebeğimiz olacak ve bunun sevincini yaşayamadık. Ben onun her anında her evresinde yanında olmak istiyorum. Ve bunu istiyorsam şimdiden başlamam gerek. Bu kadar geç kalmışken daha fazla geç kalamam. Biliyorum sen hep onun yanında olacaksın. Benim yanımda olduğun gibi. Bu günceyi de sıkılmadan isteyerek dolduracaksın. Ve ben de hayat elverdiği kadar size layık olmaya çalışacağım. Bu kadar uzun bir ara verdiğim için özür dilerim. Seni çok seviyorum."

Yaptığın şeylerin farkındaysan ve düzeltmek istiyorsan hiçbir zaman geç kalmış olmazsın. Kalpler iyiliği istiyorsa, iyiliği görüyorsa yedi divan kötülüğü ansa da iyiliği bulur. İnancım hep bu yönde oldu ve değişmeyecek. 

"Sıra bebeğimizi ve birbirimizi düşünmekte." diyorum. Çünkü buna ihtiyacımız var. Ben hissediyorum bebeğimizin de buna ihtiyacı var. 

"Tek sorunumuz bebek odasını nereye yapacağımız olsun."

Gerçekten biz bebek odasını nereye yapacağız. Nasıl olacak. Saniyeler sonra kafamda yoğun bir düşünce alemi beliriyor. Bunları daha önce hiç ama hiç konuşmadık.

"Savaş? Biz gerçekten ne yapacağız."

"Hayatım, ona bakarsak biz daha isim bile düşünmedik."

"Sevgilim daha cinsiyeti belli olmadığı için olabilir mi?"

"Aa evet tabii ya."

Şapşal suratına gülüyorum.

Düşünecek çok vaktimiz varken bir süre kafalarımızı sakinleştirmemiz gerek. Sonra ise bebeğimizi en güzel şekilde karşılayacağız dünyada.

Koltuğun ucuna oturunca dizlerine kafamı koyup uzanıyorum. Bugün uğraştıklarım beni yoruyor.
İçimin rahat olduğunu fark ediyorum. Savaş'ın da öyle mi merak ediyorum.

"İçin rahat mı?"

"Şu an hepimiz sağlamız. Bu yüzden içim rahat."

Gülümsüyor.

"Uzun bir süre sonra verdiğim kararlar beni rahatlattı. Senin için verdiğim kararlar hep benim hayatımı düzene sokmamı sağladı. Bana gönderilen süper  bir güçsün bence."

"Çeşitli çeşitli süper güçlerimin olduğunu söylemiştim."

Oysa ki süper güçlerim olsa en başta Rana Teyze'ye bunların olmasını, dahası Savaş'ın evden gitmesini ve sonra da Ali'nin vurulmasını engellerdim. İkimiz de bunları biliyorduk da yaşananları geri saramadığımızdan bilmezlikten geliyorduk.

* * * * *

-Selin-

Mavi gözleri açıldığı an tekrar huzurlu dünyamın içine giriyorum. O huzur için mavi gözler gerekiyor bana.

"Öldüm galiba,"  diyor doğrulmaya çalışarak.  "Sen de benim koruyucu meleğim olmalısın."

Arkasındaki yastığı düzeltirken konuşuyorum.  "Sen ölmedin ama ben dünden beri ölüyorum."

Rahat ettiğinden emin olduktan sonra yanına oturuyorum. Serum bağlı olmayan elini avuçlarım arasına alıp öpüyorum. Gülümseyerek elimi alıp bu sefer o öpüyor.

"Ne olduğunu hatırlıyor musun?"

Kafasını sallıyor yavaşça. Baskı yapmamaya çalışarak boynuna saklıyorum kafamı.

"İnsan bir kere ölmüyor biliyor musun? Bunu o kadar iyi anladım ki. Dünden beri kaç defa öldüğümü unuttum artık."

"Şşş,"  diyor saçlarımı okşayarak.  "Bak iyiyim ben. Yanındayım. Yanımdasın. Ve herkes nerede?"

"Dün akşam annene sakinleştirici yaptılar. Baban da sürekli ağlıyordu. Sonra ameliyatın iyi geçtiğini ve sabaha kadar uyuyacağını söylediklerinde hepsini eve gönderdim. Tabii bu oldukça zor oldu. Sevilay Teyze sakinleştirici aldığı için olanları fark edemedi. Onu öylece atlattık. Babanı annem zar zor ikna etti. Onu öyle görmemen gerektiğini söyleyince baban kabul etti. İnci Teyzeyle Ahmet Amca da baban için gitmek zorunda kaldılar. En zor kısım Savaş ve Nazlı'ydı. Nazlı'yı bebeğini düşün nidaları atarak yolladık. Bu sefer Savaş arıza çıkardı gitmeyeceğim diye. Ayakkabı fırlatacaktım kafasına. Dedim kız ne halde yanında ol diye. Bu sefer dank etti. Saat başı herkese ayrı ayrı rapor verdim tabii. Bir ara aile grubu açmalıyız."

Taramalıya bağlayarak kurduğum cümleler sonrasında kafasını geriye atarak gülüyor. Öyle bir rahatlama geliyor ki içime.

"Sevgili karım yine benim arkamı toplamış desene."

"Sevgili karın çok özledi seni."

Rahat etmesi için doğruluyorum yerimde. Gözleri yorgunlukla bakıyor. Muhtemelen hala ağrısı var. Hafifçe gülümsediği zaman ne söyleyeceğini merak ediyorum.

"Rüyamda seni gördüm."

İstemsizce bir gülümseme oluşuyor yüzümde.  "Ne gördün?"

"Aslında rüya değil de anıydı bir nevi. İlk tanıştığımız anı gördüm."

Elimi uzatıp dokunuyorum yanağına. Gözlerini kapatıp mırıldanıyor.

"Seni ilk gördüğüm an bile düşünmüşüm seninle bir hayatın nasıl geçeceğini. His gibi sanki. İhtimal bile vermemişim biliyor musun? Sen o kadar mutlu ve hayat doluydun ki. O zamanlar çok uzak şeylerdi onlar bana."

Uzanıp öpüyorum. Geri çekilmeme izin vermeden kocaman öpüyor boynumdan.

"Artık mutluluk yakın sana."

"Mutluluk dört yıldır yanımda Selin. Mutluluk kollarımda uyuyup kollarımda uyanıyor. Öpüyor beni. Bazen sığınarak ağlıyor. Bazen sadece beni izliyor. En önemlisi anlıyor beni.Mutluluğun bu kadar kıymetli olduğunu bilseydim o kadar bekler miydim sanıyorsun? Mutluluğun sen olduğunu bilseydim,gördüğüm an elinden tutup götürürdüm seni."

"Sen ise serseri serbest stiline uyarak ve biraz da ergenliğin verdiği yetkilere dayanarak bana kezban dedin daha tanıştığımız ilk gün."

Öyle büyük bir kahkaha atıyor ki odada yankılanıyor sesi. Ben de uyuyorum gülüşüne.

"Büyük lokma ye büyük söz söyleme demişler. İşte cefasını kezban dediğim kızla evlenerek çekiyorum."

Omzuna bir yumruk attığımda elimi yakalıyor ve sertçe kendine çekiyor beni. Gözleri yakından o kadar güzel ki. İnsanın durup saatlerce izleyesi geliyor.İnsanın o okyanusta boğulası geliyor.

"Tüm bunlar bittiğinde,"  diye konuşuyor gözleri dudaklarımdayken.  "Baş başa kafa dinlemeye gidelim seninle."

"Gidelim sevgilim.Nereye gitmek istersin?"

"Sen seç. Romantik bir yer seçme konusunda üstüne yok. Ama lütfen Vegas'a gidip kumar oynamak veya Yunan Adalarına gidip duvarlara graffiti yapmak gibi bir şey olmasın.Polisiye vakalara olan enerjim tükendi."

Kıkırdayarak sarılıyorum ona.  "Daha on sekiz yaşında klinikten adam kaçırmayla bu işe başladığımız için artık her şey fıs geliyor. Jübileyi en başta yaptık."

Gülerek saçlarımı öpüyor.  "Umarım bizim çocuklarımız da ilerde böyle şeyler yapmazlar. Adam kaçırmak veya yasal olmayan şekilde duvarları boyamak veya kumarhanelerin başkenti olan Vegas'ta kumar oynamak. Emekliliğime yaklaştığım sıralarda böyle şeylerle uğraşmak istemem."

Hayali bir yandan komik bir yandan da ürkütücü geliyor.  "Böyle bir ailenin içinde büyüyen çocuktan da odasına tıkılıp kitap okumasını bekleyemeyiz Aliş. Babası gençliğinde asi asi takılsın,annesi pembe gözlüklerle aksiyondan aksiyona atılsın,eniştesi motorcu,teyzesi graffiti ustası."

Düşünüyormuş gibi yapıyor bir süre. Sonra da gülüyor.  "Çok uğraşacağız desene."

Kafamla onaylıyorum. Mavi gözleri çakmak çakmak bakarken ceketimden tutup çekiyor beni kendine.

"Hazır seninle hastanedeyiz,"  diye başlıyor çapkınca gülerek. Parmaklarımı dudaklarına bastırarak cümlesinin devamını getiriyorum.

"Bir hastane fantezisi yapsak ne iyi olur,değil mi?"

Gözlerinden ani bir koyuluk geçerken ceketimi tutan elinden kurtulup geri çekiliyorum.

"Çok beklersin hayatım. Yaralısın."

Mızmız bir tonda konuşuyor.  "Yaralı değilim ben. Aşığım."

Gözlerimi devirerek başımı iki yana sallıyorum. Ayağa kalkıp televizyonu açıyorum ve yanına kıvrılıyorum. Örtüyü üzerime örtüyor.

"Şimdi seninle çok güzel bir film bulup izleyeceğiz,tamam mı?"

Kollarını birbirine bağlıyor ve kaşlarını çatıyor. Mertoğlu erkeklerinin trip itemi.

"Filmi izlemek yerine filmi biz çekebilirdik ama hakkını kaybettin. Ben iyileşince göreceğim ama seni. Sırtımı sabunlayamıyorum bahanesiyle duşa çağırdığında hatırlatacağım sana bunları. Gül yapraklarını falan zor görürsün artık. Şarap ve çikolatalı çilek ikilisini unutmanı söyleme gereği bile duymuyorum."

-----

Gecikme için çok çok çok özür dileriz.Hepimizin sınav haftası olduğu için bu bölümü bile zor yetiştirdik.Yorumlar çok motive ediyor,isteğimizi artırıyor.Tekrardan özür dileriz,umarız beklediğinize değen bir bölüm olmuştur ^^

Continue Reading

You'll Also Like

520K 23K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
331K 26.7K 42
"Uyan, kavga et, sigara iç, dolandır, uyu. Hayır, ben bundan ibaret değilmişim.." K.T. Bir dolandırıcı çetesinin üyesi olan Karmen, çeteyle birlikte...
1.1M 42.7K 49
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
5.9M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...