ESARET

By LaleSarhan

5.8M 252K 35.7K

Ruhsuz bir adamla evlendim. Ruhsuz, duygusuz, gaddar, kaba ve insanlıktan yoksun bir adam... Artık Karahan ko... More

ESARET
ESARET HAKKINDA
1. Bölüm Avcı
2. Bölüm Heykel
3. Bölüm Volkan Ve Buz
4. Bölüm Saat 03.22
5. Bölüm Bedel
SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ TANITIM VİDEOSU
6. Bölüm Ölüm Sessizliği Senfonisi
7. Bölüm Karanlık Cumartesi
8. Bölüm Damatsız Gelin
9. Bölüm Yırtık Duvak
KAPAK SEÇİMİ
11. Bölüm Siyah Gri Tonları..
12. Bölüm Maskeli Balo
13. Bölüm Siyah ve Yeşil
14. Bölüm Ten Acısı
15. Bölüm Haram
16. Bölüm İlk Kurşun
17. Bölüm Kalp Zehiri
18. Bölüm Bağdat
19. Bölüm Gözlerin Savaşı
Agapi yayınları fuar tarihleri.
20. Bölüm Issız Gece
21. Bölüm Çığlık Çığlığa Sessizlik
22. Bölüm Kan Kırmızı
23. Bölüm Son İmza
24. Bölüm Büyük Hata
25. Bölüm Kumar
#SÖY 1. Ve 2. Baskı Bitti!!
26. Bölüm Çığlık
27. Bölüm Kan Kokusu
28. Bölüm Kırmızı Ruj
29. Bölüm Dokunuş
30. Bölüm Veni Vidi Vici
31. Bölüm Şerefsiz İt
32. Bölüm Neydi Esaret?
33. Bölüm Kış Uykusu
34. Bölüm Ruhsuz
35. Bölüm Tozlu Yeşiller
Şov Yapmak!
36. Bölüm Nefes Tutulması
37. Bölüm Kan Lekesi
38. Bölüm Pamuk Prenses
39. Bölüm Kontrolsüz Nefesler
40. Bölüm Öfke Damarı
41. Bölüm Rüya Avcısı
42. Bölüm Üçüncü Gece
43. Bölüm Kurtarıcı
44. Bölüm Kasırga
45. Bölüm İtiraf
46. Bölüm Büyüyü Bozmayın!
Bitti
47. Bölüm Kızıl Boşluk
48.Bölüm☀️Güneşi Beklerken ☀️
49. Bölüm Sürme O Ruju
Kısa Bir Ara
50. Bölüm Buzlar Prensi
51. Bölüm Yılbaşı
52. Bölüm Izdırap
53. Bölüm En Kutsalım
54. Bölüm İki İmza
55. Bölüm Can Kanaması
KOD 52
56. Bölüm Veda Busesi
57. Bölüm Son Beste
58. Bölüm Son Durak
59. Bölüm İntihar
60. Bölüm Kusursuz Plan
İmzalı Kitap Kazananlar
61. Bölüm Vuslat
62. Bölüm Can Çekişmek
63. Bölüm Sebebim
64. Bölüm Kalbinden Sevmek
65. Bölüm CAPPADOCİA VİEW
66. Bölüm Şeffaf Mavi
67. Bölüm Özel Gece
68. Bölüm Nefes
69. Bölüm Kül Grisi...
70. Bölüm Fermuar
71. Bölüm İntizar 2
72. Bölüm Aydönümü
73. Bölüm Yalancı Bahar
74. Bölüm Kıyamet
75. Bölüm Bitti
76. Bölüm Ölüm Sessizliği
77. Bölüm Tek Bir Nefes
78. Bölüm Veda
79. Bölüm En Son Bahar
80. Bölüm Son Karar
81. Bölüm Yangın
82. Bölüm Zırh
83. Bölüm Final- El Kızı
Esaret İçin...
KOD 52
Son Dakika
Düşler Sokağı No 7/24 Kitap Oluyor!
Sensiz Asla

10. Bölüm İntizar

77.3K 3.1K 274
By LaleSarhan

Geçen bölüm yorumları için çok teşekkür ederim. Okuyan gözlerinize sağlık.

Hikayemiz daha yeni olmasına rağmen okunma ve vote oranı için de ayrıca teşekkür ediyorum. ❤️💚💜

Size upuzun bir bölüm yazdım. Bu da yorumları okuduğumu sizlerin serzenişini göz ardı etmediğimi gösteriyor. Müzik için Aslı'ya teşekkür ediyorum. ❤️

Son iki bölüme girdik. Replik seçimi devam ediyor. 5 bölüm demiştim. Replik seçenleri aşk dolu bölüm ithafları bekliyor inşaallah. Şimdilik imkansız gibi görünse de beni tanıyorsunuz.

Örnek: Siyahın Öteki Yüzü

Eleştirilerinizi yorumlarınızı bekliyorum. Kahveler hazır mı? Yapmayanları bekliyorum. Yapıp gelin birlikte okuyalım. Multimedya kahve ve #esaret 10. bölüm sizlerle. Buyrun arkadaşlar. Bölüm sizlerin. İyi okumalar iyi seyirler🐞❤️☕️



Karahan konağının terasından atılan son adım... İçindeki yangının külleri gibi boşluğa atılan son adım... Ölümden sonraki hayata atılan son adım... Üzerinde yağmurdan ıslanmış bembeyaz gelinliğiyle, toz pembe hayallerini bırakmak zorunda kalan bir genç kız. Hande...

Aklı başında olan hiç kimse hayatına son vermezdi. Akıl baştan gittiği an basılan tetik ya da karanlık boşluktan kendini bırakan bir beden; adı dahi sonradan unutulan herhangi birisi. Hande...

Annesinin elini tutmak için boşluğa adımını atar atmaz arkadan beline sımsıkı sarılan kuvvetli kolları fark edemedi. Ağırlığı kaldıramayan bedeni çoktan o ağırlığa çoktan yenik düşmüştü.

Kerem son anda belinden kavradığı Hande'yi kucağına aldığında onun iki yana düşmüş kolları, kapalı gözleri, sırılsıklam olmuş bedeni ve soğuktan morarmış yüzüne baktı. Islak gelinliğiyle kollarında baygın yatan kıza bakarken yağan yağmur görmesini engelliyordu.

Donuk ifadesiz aynı zamanda anlaşılmayan bir ifadeyle bakıp Hande'yi tutarken sıktığı dişlerinin çenesinde oluşturduğu ağrıyı hissetmeden ağzını açtı. Yüzünü ıslatan sağanak halinde yağan yağmurdan dolayı ağzından nefes alırken omzuyla yüzünü silip hızla arkasını dönüp odaya gitti. Kapıyı ayağıyla örtüp yeni alınan yatağa yavaşça yatırdı. Boş ifadesiz gözlerle yatan kıza baktı. Başı yan düşmüş yüzü sapsarı ve baygın...

Hemen aklına gelen şeyle bileğinden tutup nabzını kontrol etti. Zayıfta olsa atıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Annesini ya da Nesrin'i çağırsa? Bugüne kadar kimseden yardım istememiş Kerem Karahan! Bu iki kişiden mi yardım isteyecekti!?

Tabii ki hayır!

Islak kıyafetlerine aldırmadan yatağa oturup Hande'nin yüzüne vurdu. Tepki gelmeyince yineledi ama yine gelmeyince kolundan tutup sarstı. Yine tepki gelmeyince hemen kalkıp üzerini değişti. Bir dakika bile sürmeyen üzerini değişme işleminden sonra tekrar yatağa gelip Hande'nin yanına oturdu.



Yardım ya da kendinin yapması? Hangisi ağır basıyordu? Birine yardım etmek ve yardım istemek ikisi de aynı yola çıkıyordu! Hiç yapmadığı bir şeyi yapmak zorundaydı. Hande'yi hemen yan çevirip gelinliğin fermuarını açmaya çalıştı yapamadı. Tekrar denedi ama daha önce uğraşıldığı için fermuar takılmıştı. Donuk bakan gözlerine öfke hakim olurken gelinliğin iki yakasından tutup yırtarak açtı.

Gelinliği Hande'nin üzerinden çıkarıp attığında ne yapacağını şaşırdı. Odasında, adından başka bir şey bilmediği kız iç çamaşırlarıyla yatıyordu. Dudaklarından küfür savrulurken hemen gidip kendi kıyafetlerini getirdi. Lanet olsun bu kızın hiçbir şeyi de yoktu! Giyecek bir çamaşırı dahi! Üzerinde gelinlikle gelmişti! Bakmamaya çalışarak çamaşırlarını hızla çıkardı. Kendi kıyafetini giydirirken oturmasını sağladı. Hande'nin başı omzuna düştüğünde bir an duraksadı. Kollarında cansız duran yardıma ihtiyacı olan ama ihtiyacı olduğunu dahi bilmeyen bir kız... Bluzu sırtından indirdikten sonra belinden tuttu. Başı arkaya düşünce yüzüne baktı kaldı. Gözlerinin altı mosmordu. Yüzü sapsarı... Hemen gözlerini kaçırıp yatırdıktan sonra yorganı açtı.

Ellerini beline koyup ayakta bir süre kaldı. Yapacak başka bir şeyi olmadığını anladığında kucağına alıp diğer tarafa geçirdi. Yorganı açtığı tarafa yatırdıktan sonra yorganı üzerine kapatırken Hande'nin titreyerek sayıkladığını duydu. İstemsiz oturup kulağını yaklaştırdı. Duyduğu sözleri anlamaya çalıştı. Duyduğu kırık dökük kelimeleri dinlerken biraz daha yaklaştı.

"Anne. Gitme."

Kerem duyduğu sözlerden sonra gözlerini kısıp Hande'nin yüzüne baktı. Hissiz donuk bakarken kalkmak için yaptığı hamle elinin tutulmasıyla yarım kaldı. Dikkatle eline bakarken çekmeye çalıştı ama Hande sımsıkı kavramıştı.

"Annem. Elimi bırakma."

Kerem elini tekrar çekmek istedi ama yine tutulunca bir süre öyle kaldı. Yatakta yatan kızın yüzünü incelemeye başladı. Dişleri titremekten birbirine vuruyordu. Saçları da ıslaktı. Elini hızla çekip  ayağa kalktı.

"Onu bana değil babana söyle!"

Sözü dudaklarından öfkeyle birlikte savrulurken hemen şöminenin yanına gidip içinde bulunan odunları tutuşturdu. Şöminenin başında çömelip yanan ateşe bakarken gözleri ona inat soğuk bir buz deniziydi. Yeşil gözlerine ateşin aksi düşerken o soğuk bakışları ateşi söndürecek gibi bakıyordu. Tek kaşını kaldırıp sayıklaması artan Hande'ye baktı. Dişlerini sıkarak ayağa kalktı. Yatağının yanındaki pencereye geldi. Dışarı bakan gözleri ifadesinden bir şey kaybetmemişti. Hande'nin sesi gittikçe yükselirken sayıklaması ağlamaklı bir hâl almaya başlamıştı ve bu çok sinir bozucuydu! O kız olmasaydı şimdi odasında çoktan yatıp uyumuştu! Lanet olsun! Kendini bu duruma getiren herkese her şeye lanet olsun! Deli gibi kısa adımlarla volta atarken gözü yerdeki gelinliğe çarptı. Gözlerini kısıp baktı, baktı. Düşündü ve...

Hızla gelinliğin yanına gidip aldığı gibi şöminenin başına geldi. Gelinliği şömineye atar atmaz önce azalan, sonra yükselen alevler gözlerinde aksederken ona zıt aynı soğuk bakışlar hakimdi. Gelinliğin saniyeler içinde erimesini izledi. Gelinlik tamamen yandığında ateşin hararetinden uçuşan cılız küllerine baktı. Aklına gelen şeyle hemen yere savrulan ayakkabılara baktı. İki ayakkabıyı da alıp ateşe attıktan sonra kırık beyaz ayakkabının ateşin kızıllığına uyum sağlayarak değişen rengine, sıcaklığına uyum sağlayan erimesine baktı. Tamamen yok olduğunu gördüğünde ateşe dalan gözlerini çekip ifadesiz bir şekilde yatağında yatan kıza baktı. Hâlâ sayıklıyordu. Yatağına geçip oturdu. Sayıklamasını duymamak için kulaklarını kapattı. Lanet olsun! Bu kız ne zaman susacaktı!? Sesini kessin ve yatsın! O kadar! Üzerini de değiştirmişti! Hem de önce hiç yapmadığı bir şeydi! Ya odada kalacak o kızı dinleyecek ya da çıkıp başka odaya geçecekti. Düşündüğü şeyle ellerini kulaklarından çekti ve kararını uygulamak en güzeliydi!

***

Yağışlı kasvetli gece ve o gecenin sabahına doğan güneş... Sanki dün yaşananların hiçbiri olmamıştı. Sanki dün gece hiç soğuk olmamış sanki şu an kahvaltı hazır olan teras can yakıcı olaylara şahit olmamıştı. Sanki her şey yerli yerinde duruyordu.

Hande halsiz gözlerini açıp baktı. Nereye baktığını bilmeden. Gözünü açtığını dahi fark etmiyordu. Gözlerini halsizce kapattı. Tekrar açtı ve karşısındaki gardropun aynasında kendini görünce tekrar kapattı. Neler olmuştu? Dünü hatırladı. Olaylar kesik kesik gözlerinin önüne gelirken gözlerini acıtırcasına sıktı. En son hatırladığı terasın korkuluklarından tutup...

Hemen gözlerini açıp deli gibi çarpan kalbinin üzerine elini koydu. Dün ailesinin yanından nasıl ayrıldığını, nikahı, gece yaşadıklarını düşündü. Üzerindeki kıyafet dikkatini çekince hatırlamaya çalıştı. Bunu ne zaman giymişti? Nasıl giymişti? En son üzerinde gelinlik görünümünde olan kefeni vardı. Şimdi o kefen üzerinde yoktu. Çıkarmaya çalıştığını ama çıkaramadığını hatırladı. Kafasında yaşadığı karmaşa tüm benliğini ele geçirirken arkasında hissettiği hareketlilikle gözlerini kırpmadan öyle kaldı. Ağzı açık nefes alırken duyduğu sesle rahatladığını hissetti.

"Günaydın."

Rahatlasa da korkak bakışları Kerem'in yatağının boş olduğunu gördükten sonra yavaşça döndü. Nesrin gözlerinin altında mor halkalar oluşmuş solgun yüzüyle kendine en içten gülümsemesini yolluyordu. İçindeki ağlama hissini bastırıp gülümsemeye çalıştı ama yapamadı. Buradaki tek samimi gördüğü insan yanındaydı. Sıra dışı bir evlilik, bir gece ve sıra dışı bir evlilik sabahı.

"Gün aydın mı gerçekten?"

Nesrin'in gülümseyen yüzü solarken Hande'nin elini tuttu. Aynı sıcaklık ve samimiyetle.

"Bilmem. Değil ama alışkanlık olmuş. Nasılsın?"

Hande hüzün çöken gözlerini kaçırıp yatakta doğrulmaya çalıştı. Başı dönerken gözlerini kapattı. Nesrin'in yardımıyla biraz doğrulup sırtını dayayarak oturdu. Üzerindeki kıyafete dikkatle bakıp solgun bakışlarını Nesrin'e çevirdi.

"Nasıl olduğumu bilmiyorum ki. Dün geceyi hatırlamak dahi istemiyorum."

Nesrin'in yüzü solarken kalkıp Hande'nin tarafına geçti yanına oturdu.

"N'oldu? Kerem sana kötü bir şey yapmadı değil mi?"

Hande gözlerini Nesrin'den kaçırıp dün gece yaşadığı kopuk sahneleri izlemeye başladı. Kerem'in konuşmasını ve sonra yaşadıklarını... Başını olumsuz anlamda sağa sola çevirdikten sonra Nesrin'in elini sıktı.

"Hayır yapmadı ama dün gece çok korkunçtu. Kabus mu gerçek mi bilmiyorum."

Nesrin'in rengi atarken Hande'nin diğer elini de tutup gülümsedi.

"Anlamadım kâbus derken?"

Hande çok uzaklarda bir şey görmeye çalışır gibi bakarken aynı zamanda durgun sesiyle konuşuyordu. Ağır, kırık ve hissiz...

"Ben dün dışarıdaydım. Terasta. Yağmur yağıyordu. Sonra annem geldi. Ona elimi uzattım. Bana sarıldı. Ben ona sarıldım öptüm. Beni içeri getirip yatağa yatırdı ve uyuyana kadar elimi bırakmadı. Saçlarımı okşadı."

Hande dalgın gözleriyle üzerindeki kıyafete bakıp Nesrin'e döndü.

"O gelinlik üzerimden nasıl çıktı?"

Nesrin boğazını temizleyip gülümsemeye çalışırken renginin attığının farkında dahi değildi.

"Gelinliğini ben çıkardım. Dün terasta bayılmışsın. Teyzemle seni içeri taşıdık. Ben üzerini değiştim. Kıyafetin olmadığı için ne bulduysam giydirdim. Mecburdum Hande. Uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın. Sabaha kadar da yanındaydım. Elini bırakmadım. Beni annen sandın. Rüyanın o kısmı benim."

Hande iç çekip başını yere eğdi. Nesrin'in elini tutan eline baktı. Niye baktığını bilmeden.

"Ben hiç hatırlamıyorum. Sağol. İyi ki sen varmışsın. Yoksa beni kimse fark etmezdi."

Hande aklına bir şey gelmiş durdu. Gözleri yine ulaşılmayan çok uzaklara bakarken dalgın gözlerini Nesrin'e çevirdi.

"Sonra müzik sesi duydum. O kadar güzeldi ki. Annem saçlarımı okşarken duyduğum o müzikle her şeyi bir an unuttum. Sonrasını hatırlamıyorum."

Nesrin atan rengine zıt gülümseyip derin bir nefes alıp ayağa kalktı.

"Ben sana şimdilik kendi kıyafetlerimden getirdim. Onları giyersin kahvaltı hazır. Herkes yeni gelini bekliyor."

Son cümle ve Nesrin'in kırdığı pot ortamı buz gibi ederken Nesrin eliyle ağzını kapatıp hemen yatağa oturdu.

"Hande çok özür dilerim. Çok özür dilerim. İnan birden ağzımdan kaçtı. Senin neşeni yerine getirmeye çalışayım derken saçmaladım. Çok üzgünüm."

Hande kapanmaya hazır gözlerini halsiz bir şekilde açmaya çalıştı. Başarılı olamayınca üzgün gözlerle Nesrin'e baktı. Gözleri dalıp giderken tepki veremiyordu. Ne gülümsemek ne de başka bir şey.

"Özür dileyecek bir şey yapmadın. Gelin. Adı bile söylerken ne kadar güzel değil mi? Ben küçükken annemden bebek isterdim. Gelinliği olsun diye tarif ederdim. Annem  gelinlik giymiş bebeği alır gelirdi. Ben ona hayran hayran bakardım. Gelinler hep mutlu olur sanırdım. Aslında öyle ama... Bazen öyle olmuyormuş o bazen de ben oluyorum. O yüzden özür dileme."

Hande'nin ağır durgun konuşması bitince başını yavaşça kaldırıp Nesrin'e baktı.

"Ben kahvaltı yapmayacağım. Önce duş almam lazım. İyi değilim. Duş aldıktan sonra biraz daha uyumak istiyorum."

"Hande ama yapmazsan dermansız kalırsın. Neler yaşadığını belki hissedemem ama yemek yemediğine eminim. Hem de kaç gün olduğunu bile tahmin edemiyorum."

Hande ayaklarını yataktan sarkıtıp başı önde bir süre durdu. Ağrıyan başını ellerinin arasına aldı. Ne yapacağını bilememek o kadar zordu ki. Bomboştu. Kahvaltı yapsa ne yapmasa ne... Ne fark edecekti? Dermansız kollarıyla dizlerinden destek alıp ayağa kalkarken sendeledi. Nesrin hemen kolundan tutup yürümesine yardım ederken duşun kapısına gelince Hande çekingen bir ifadeyle Nesrin'e baktı. Şu an söyleyeceği o kadar basitti ki ama bir okadar ağır ve zor...

"Nesrin."

"Canım söyle."

"Havlum yok."

Hande başını eğerken gözlerine hücum eden yaşlara hakim olamadı. Konuşurken sesi titriyordu.

"Nasıl geldiğimi biliyorsun."

Nesrin kızaran gözlerini kapatıp açtıktan sonra dişlerini sıktı. Gözyaşları akmasın diye başını havaya kaldırdı. Hande'nin yerinde kendi de olabilirdi! Ne kadar ağır bir durumdu. Düne kadar her şeyi olan kız bugün bu durumdaydı! Derin bir nefes alıp sesine neşe katmaya çalıştı.

"Onları ben ayarladım. Duşta asılı canım."

Hande başını dahi kaldırmadan duşa girip kapıyı örttü. Üzerindeki kıyafeti çıkarırken erkek kıyafeti olduğunu yeni fark edince kimin olduğunu tahmin ettiği için hızla üzerinden çıkardı. Duşu açıp yere oturdu. Sıcak su akarken dizlerini kendine çekip kollarıyla sardı. Suyla beraber akan gözyaşlarını bıraktı. Sessiz ağlaması sesli bir hâl alırken suyu daha da açtı. Olanları kabullenemiyordu ama çoktan kabullenmişti. Hıçkırarak ağlaması suyun sesine karışırken yumruklarını sıktı. Başını kaldırdı. Akan su yüzünü yakarken içindeki yangının sıcağından o sıcaklığı hissetmiyordu. Duş bahaneydi. Yapmak istediği buydu. Doya doya ağlamak. Katıla katıla ağlamak. Bu olanlara, yaşadıklarına, yapanlara, sebep olanlara, ağlayarak intizar  etmekten başka yapacağı ne vardı ki? Görünürde ağlıyordu ama kalbi intizar ediyordu. Elbet yerli intizar yerine ulaşacak ve yüce yaradanın adaleti tecelli edecekti. Er ya da geç...

***

Ne kadar kaldığını bilmediği duştan çıkıp yatağa oturdu. Nesrin'in getirdiği kıyafetlere baktı. Niye baktığını bilmeden. Çok sıcak suyla yıkandığı için kalbi deli gibi çarparken ellerinin titrediğini hissetti. Açlık, sıcak su eşittir tansiyon düşmesi ve sonu baygınlık. Ama hiç açlık hissetmiyordu. Kapının sert bir şekilde açılmasıyla Nesrin'in geldiğini düşünerek başını çevirdi. Karşısında evlendiği adamı görünce hemen bornozun yakasını eliyle kapattı. Ne yapacağını bilemez şekilde dururken az önce yanan yüzü şimdi donuyordu. Korkuyla açılan gözleri yanına hızlı adımlarla yaklaşan adama donmuş gibi bakıyordu.

"Dışarıda o kadar insan seni beklemek zorunda mı ha!? Saatlerdir senin yüzünden herkes masada oturuyor ve senin yaptığına bak! Bana bak! Dün geldin bugün kahvaltı dahi bozuldu! Hem de senin yüzünden! Bu konakta her şey dakikası dakikasına uygulanır. Kahvaltı gibi! Hemen giyinip geliyorsun!"


Hande korkuyla yutkunurken  fırtına gibi eserek konuşan Kerem'e gözlerini kırpmadan bakarken donmuş gibiydi. Ne konuşacağını ne tepki vereceğini bilmeden bakıyordu. Konuşmak istedi ama yapamadı. Başını yavaşça çevirirken aklına babası geldi. İçi alev alev yanarken dudaklarını bastırdı. Adının anlamı ve nasıl koyulduğu aklına gelince içindeki hıçkırığı bastırdı. Zorla yutkunup ağlama isteğini öteleyip zor duyulan sesiyle konuştu.

"Ben aç değilim. Kahvaltı yapmayacağım."

Sözünü söyledikten sonra yatağın üzerindeki kıyafetleri alıp duşa doğru adım atar atmaz bileğindeki acıyla, dudaklarından;hissettiği acıdan daha acı bir inilti döküldü. Acı çeken bir ifadeyle başını çevirdiğinde öfke ve buzdan ateş saçan gözlerle karşı karşıya geldi. Bileğini çekmek için yaptığı hamle daha da acı çekmesini sağlarken Kerem'in iyice yaklaşıp öfke kokan sesiyle ıslık gibi tiz bir tonla konuşmasıyla nefesini tuttu.

"Öyle bir lüksün yok! O kahvaltıya oturacaksın! Madem buradasın! O zaman bu konağın tüm kurallarına uyacaksın! Şimdi çıkıyorum beş dakikaya geldin, geldin. Gelmedin gerisini sen düşün!"

Kerem sıktığı bileği öfkeyle sarsarak bırakıp geldiği gibi hızla dışarı çıktı. Kapının hızla çarpan sesine dahi tepkisiz bakan Hande'nin o tepkisizliğine rağmen gözünden akan bir damla yaş yüzünü ıslatarak değil yakarak geçiyordu. Yanardağdan püsküren lav gibi geçtiği yeri yakıp kavuruyordu. Elindeki çamaşırlar yere düşerken ruhu sanki bedeninden ayrılıp yükseldi, yükseldi. Kendine tepeden bakarken ruhu göz görmeyen yükseklere çıktı ve kendini göremez oldu. Artık yükseklerden gördüğü, bir zerre dahi değildi. İşte bu kadar basitti. Önemsiz, zerre dahi olmayan babasının yanında zerre kadar maddi bir değeri olan birisi... Zaten öyleyken evlendiği adamdan nasıl davranmasını bekleyebilirdi ki? Üzerindeki bornozun kuşağını açıp üzerinden sıyırdı. Başındaki havluyu çıkardı. Emre itaat şarttı. Anladığı buydu. Madem öyleydi o zaman o şartı da yerine getirecekti. Hande İnanoğlu...

Her şeyin üstesinden gelen, başaran, ayakları üzerinde sapasağlam duran Hande İnanoğlu.

Şimdi yine her şeyin üstesinden gelip o adamın emrini yerine getirecekti. Artık üstesinden geldiği işler de değişmişti. Ruhsuz bir ifadeyle üzerini giyindikten sonra yerdeki bornozu ayağıyla itip aciz haline rağmen dimdik yürümeye başladı. Hücresinden çıkacak Karahan hapishanesinde ilk kahvaltısını yapacaktı. Aslında yapmayacaktı. Sırf itaat için çıkacak ve boyun eğecekti. Çıkarken gözü odadaki boy aynasına çarpınca birden durdu. Karşıdaki yansımaya baktı. Sahi kimdi o kişi? Kimse, hiç eski yansımasına benzemiyordu. Eski yansıması ve bu... Aradaki farkı anlatsa belki de aylar sürerdi. Aynadaki yansımaya elini uzatıp dokundu. Dilinden kelimeler dökülürken kendinden çıkan seste artık eski sesi değildi. Çünkü artık o sese, acı; bayrağını dikmişti.

"Hoşgeldin esaretin ilk günü. Hoşgeldin esaretin ilk kara günü.
Hoşgeldin kalbime saplanan sızı.
Hoşgeldin 22 yaşımın son günlerine.
23 yaşım bekle. Seni güzel sürprizlerle karşılayacağım. Sen esaretimin kaçıncı gününde geleceksin bilmem ama beni ilk geldiğin günden itibaren yalnız bırakmayacaksın. 22 benden bir an önce gitmek istiyor. Çünkü o başladığı gibi bir bitiş yaşamadı. Sen şanslısın. Başladığın gibi ilk gördüğün neyse öyle devam edeceksin. Böylece iyi gün ne onu bilmeyeceksin. Bilme de zaten. Bilince, sonra bırakmak çok koyuyor. 22 yaşıma olduğu gibi. O şu anda bedenimden kopup gitmek için çığlık çığlığa bağırıyor. Keşke sende gelmesen. 22 yaşımla birlikte ruhum da bedenimden ayrılsa. Benim tek kurtuluşum bu biliyorum ama yapamıyorum."

Hande susup elini aynadan çekti. Çektiği acı nefes ciğerlerini yakarken bakışlarını kapıya çevirdi. Ağır adımlarını sürürcesine atarken yapacak bir şeyi olmadığını çok iyi biliyordu. Elini kapının koluna getirdi, derin bir nefes aldı. Şimdi dışarı çıkacaktı ve neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Tıpkı geçen hafta eve geldiğinde duyacağı konuşmayı bilmediği gibi. Neyle karşılaşırsa karşılaşsın tepki vermeyeceğini bilmek kadar acı bir durum olmasa da boyun bükmekten başka çaresi yoktu. Buraya geldiği gibi ve razı olduğu gibi. Esareti gibi...

Twitter @lalessarhan

İnstagram LaleSarhan

Facebook Lale Sarhan

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 58.3K 51
Amedin topraklarından gelen iki genç, ikisi de hırçın ikisi de öfkeli. Bir berdel uğruna birbirine mahkûm edilir ve onlara bir kader çizilirse ne olu...
ŞİLAN By mrklikllncj

General Fiction

392K 15.1K 23
"Sevdiğin var mıydı?" elindeki duvağı kenara bırakıp genç kızın gözlerine baktı. Kafasını hayır anlamında salladı, titremesine engel olamıyordu. Genç...
TOHUM By P!NK

General Fiction

3.3M 100K 48
"BAĞIRMA BOŞUNA! BABAN SENİ SATTI!" Duyduğum sözlerle, biraz önce sinirle bağırdığımda gürleyen sesim, aniden içime kaçtı. "Ne... Ne saçmalıyorsun?" ...
667K 1.2K 2
Bir genç kız! Yaşam ile ölüm arasında ki ince çizgiyi aşan dedesi.. En sevdiğini kaybedince yaşayabilirmi insan? Peki ya yaşarsa yaptığı hataların be...