Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk

3.2K 148 28
By GKgirls

~Nazlı~

"Re re re ra ra ra Galatasaray Galatasaray Cimbom bom!"

Biri benim aklıma sahip çıkabilir mi? Tam iki saattir Selin'in sesleri dolduruyor evi.

"Kızım yeter ama artık!"  diye isyan ediyor tabii Ali de.

"Sen sus pis FB'li."  Anında kaşlarımı çatıyorum Savaş'a.

"Bence sen sus pis Gs'li."  Giydiği Galatasaray formasıyla bana yamuk bir gülüş yolluyor.

"Kızım dört yıldızımız var bizim, hangimiz pis bir düşünelim istersen."

Düşünüyormuş gibi kaşlarımı çatıyorum. Ardından başımı iki yana sallıyorum.  "Hala pis olduğunuzu düşünüyorum."

Ali kahkaha atarken elini beşlik yaparak bana yaklaştırıyor. Tabii ki ben de ona ayak uyduruyorum ve beşlik çakıyoruz.

"Resmen ittifak kurmuşlar ya!"  diyor Selin başına bağlamaya çalıştığı Galatasaray kurdalesi ile.

"En güzel koalisyonu biz kurduk güzelim,"  diyor Ali Selin'e göz kırparken. Selin gözlerini deviriyor.

"Bence en güzel koalisyon ilk defa birbirlerine laf sokmadan durmayı başarabilen Selin ve Savaş oldu ama neyse,"  diyerek mutfağa geçiyorum. Elime aldığım çerezleri salona götürürken Savaş da bana yardım ediyor.

"Bu alışverişi kim yaptı?"  diye cırlıyor Selin.

"Savaş,"  diyoruz Ali'yle beraber koltuğa geçerken. Selin bir hışımla Savaş'a dönüyor.

"Hani benim istediğim cipsler? Nasıl renktaşsın sen ya!"  Savaş şok olmuş bir şekilde kalırken Ali neşeyle çerezlerden birini ağzına atarak konuşuyor.

"Bence hangi koalisyon en iyi bir daha düşün baldız."

***

"Ya nasıl ya! Nasıl kaçırırsın o topu sen!"  diyorum elimdeki yastığa işkence yaparken. Maç başlayalı yarım saat oluyor ve Galatasaray öne geçti bile!

"İkizim sakin ol ve o yastığı elinden bırak."

"Birazdan yastık yerine sen olursun elimde, sus!"

"Oha!"  diyor Savaş birden yerinden kalkarken.  "Hayır hayır! Atma o golü, git kendi sahana!"

Biz de Ali'yle aynı anda ayağa kalkarken kalbim güm güm atıyor. Resmen gol geliyor, gol!

"Gooool!"  diye aynı anda çığlık atmamızla beraber Savaş bir küfür savuruyor. Ben ise kendimi direkt Ali'nin kollarına atıyorum.

"Size buradan bir Mohikan Marşı ithaf ediyorum be!"  diyorum kahkaha atarken. Selin yastıklardan birini kafama atıyor.

"Salak sanki yeniyorsunuz."

"O da olacak, o da."

"Lan sevinç ayağına karımı niye kucağına alıyorsun sen!"  diyor Savaş kaşlarını çatarken. Onun bu haline göz deviriyoruz.

"Kıskanç mısın sen?"  diyorum gülerek yanağına bir öpücük bırakırken. Oysa ki cevabını adım kadar iyi biliyorum.

"Hayır aşığım."

Bir adam nasıl olur da derbi izlerken bile romantik olabilir ya?

"Susar mısın midemi bulandırıyorsun,"  diyor Ali yüzünü buruştururken. Selin kamerasını açarken gülüyor.

"Hadi bu anı ölümsüzleştirelim."

"Anları ölümsüzleştire ölümsüzleştire sonsuzluğa meydan okuduk anasını satayım,"  diye homurdanıyor Savaş. Selin ona sinirle çerezlerden birini fırlatıyor.

"Döverim seni çocuk! O da yetmez birayı üstüne dökerim olan o güzelim formaya olur."

"Forma yanacaksa sana yardım edebilirim,"  diyor Ali alayla. Cidden hepsi sorunlu bunların, hepsi!

"Çekin artık şunu ama maç kaçıyor!"  Selin en sonunda selfieyi yaptıktan sonra sanıyorum ki onu instagrama atmak için telefonuna gömülüyor. Biz de maça.

***

"Nazlı!"

"Yine ne var Selin?"

"Bugün ayın kaçı?

"Bilmiyorum Temmuz bir şey işte."

"Ne demek bilmiyorum?"  diyor Ali gözlerini maçtan ayırmazken.

"Yazın tarihler ilgi alanımda değil pek,"  diyorum omuz silkerken. Ne ama yalan mı? Hangimiz yazın tarihleri bilme zorunluluğu altındayız ki?

"Ya onu bunu boş verin!"  diyor Selin bir anda televizyonun önüne geçerken.  "Biz çok önemli bir şeyi unuttuk!"

"Hobi olarak yine unutalım Selin ama şu televizyonun önünden çekil."

"Ya salak mısınız! Bugün davet vardı!"  Ali ve Savaş 'ne diyor bu yine' bakışları atarken moron moron bakıyor Selin'e. Ben ise anında hatırlamamla fırlıyorum.

"Allah kahretmesin! Selin kalk! Kalk Selin!"

"Salak ben zaten ayaktayım!"

Sinirle Savaş'a dönüyorum.  "Kalk çabuk!"

"Ne daveti ya ne oluyor?"

"Ya Sevim Hanım'ın verdiği davet! Rana anne demedi mi sakın unutmayın bu çok önemli diye? Hadi kalkın!"

"Ulan maç gününü mü bulmuşlar bula bula!"  diye homurdanıyor Ali.

"Pardon sevgilim, sana sormayı unutmuşlar,"  diye gözlerini deviriyor Selin. "Sen gelme tolerans tanıyorlarmış sana."

"He o zaman tamam,"  diyerek geri oturuyor Ali.

"Ali sen salak mısın sevgilim? Kalksana!"

"Ya ama ben gelmem bi ke-"  diye başlıyor ancak devam edemiyor. Edemiyor çünkü Selin onu bakışlarıyla dövüyor.  "Ya da gelirim tamam."

~~~~

~Ali~

Şu an apartmandan çıkmaktayız. Size durumumuzu anlatayım.

Bir kere Savaş'ın üstü çıplak. Nazlı desen saçlarına şekil vermeye çalışıyor,bu sırada Savaş üzerine geçirdiği gömleğini iliklemeye çalışıyor.

Ceketimi giydikten sonra yanımda elinde ayakkabılarıyla koşturan Selin'e bakıyorum. Elinde makyaj çantası benim kravatım vs şeyler var. Biz hızla benim güzel kırmızı arabama binerken Savaş ve Nazlı da motora atlayıp önden gidiyor.

Sürücü koltuğuna geçtiğimde Selin de yanıma geçiyor ve ayakkabılarını giyiyor. Lacivert elbisesinin askılarını düzeltirken üstünde duran aynayı indirip makyajını yapmaya başlıyor. Hayatım boyunca bu görüntüyü izleyebilirim.

"Önüne bak Aliş. Kaza yapacağız."

Uyarısıyla başımı iki yana sallayarak gülümsüyorum ve kendime gelmeye çalışıyorum. Ben önüme dönerken o rimel sürmesine ara verip radyoyu açıyor.

"Araba hareket halindeyken onu sürebileceğine emin misin?"  diyorum göz ucuyla onu süzerken. İşine odaklanmış bir şekilde rimel sürmeye devam ediyor.

"Daha neler yapıyorum ben. Bilsen aklını kaçırırsın."

Ona yandan bir bakış atıp gülümseyerek dudağımı ısırıyorum.  "Çoktan kaçırdım ben aklımı."

Kırmızı ışıkta durduğumuzda bana dönüyor.

"Gel bakalım buraya."

Ben daha ne yaptığını anlayamadan kravatı boynuma geçirip sertçe beni kendine çekiyor. Gözlerim yeni kırmızı ruj sürdüğü dudaklarına odaklanırken o pür dikkat işini yapmaya devam ediyor. Kravatı bağlayıp düzelttiğinde ise gözlerini gözlerime çeviriyor ve yaramazca bir gülüş atıyor bana. Gözlerini yaklaştırıp usulca yaklaştırıyor kafasını. Dudaklarını dudaklarıma sürterken fısıldıyor.

"Merak etme,çıkmayan ruj."

"Biliyor musun,"  diyorum onu belinden kavrarken.  "Umurumda bile değil."

Gülümseyerek dudaklarına uzanırken yan taraftan gelen uzun korna sesiyle ikimiz de oraya çeviriyoruz başımızı.

Mertoğlu soyunun en gerizekalı çifti,bildiniz.

Nazlı bize şirince gülümseyip el sallarken Savaş onaylamazca kafasını sallıyor iki yana. Elleriyle camı indirmemi işaret ediyor. Büyük bir sinirle indiriyorum.

"Ne var Savaş?"

"Maşallah abicim maşallah.Biz sizi yalnız bırakalım isterseniz. E5'i boşaltalım hatta. Ne dersin?"

"Defol git şuradan. Salak herif."

"İkiz?"  diye sesleniyor Nazlı. Kocası bitiyor karısı başlıyor Allah'ım sen sabır ver.

"Söyle ikiz."

"Pembe parlatıcın yanında mı? Evde unutmuşum da ben."

Savaş korkuyla başını Nazlı'ya çeviriyor.  "Motorun üstünde sürmeyeceğim de bana."

"Motorun üstünde süreceğim."

"Sabır sabır! Kızım nasıl süreceksin ya onu? Demiyor musun her seferinde beynimdeki loblar yer değiştiriyor diye? İndiğimizde o parlatıcı senin değil de benim dudaklarımda olursa o zaman görüşürüz."

Savaş Nazlı'nın umursamadığı cümleler savururken Selin parlatıcıyı çantasından çıkarıyor ve Nazlı'ya fırlatıyor. Bak sen.

"Çok konuşma da sür Savaş,"  diyorum gözlerimi sarı ışığa çevirirken.  "Geç kalınca ağlayacaksın arkada."

"Hızıma meydan mı okuyorsun kuzen?"  diyor motorcu bakışını atarken. Sonra da gözlerini yola çeviriyor. Ben de gözlerimi yola çeviriyorum.

"Yetişebilirsen bunu orada konuşalım kuzen."

***

Asfalt adeta çığlık atarken davetin yapıldığı mekanın önünde aynı anda duruyoruz Savaş'la.Aynı anda inerken kaskını çıkarıp bana dönüyor. Elini uzatırken de sırıtıyor.

"Az sollamadın ama neyse. Güzel yarıştı kuzen."

Uzattığı elini sıkıp sırıtıyorum.  "Bir ara yine yapalım bro."

Biz birbirimize tebrikler savururken yandan sinirli bir ses geliyor.

"Öldürüyordun bizi ya,hayvan!"  diye söylenerek motora doğru vuruyor Nazlı. Savaş gülüyor ona doğru.

"Sıkı sarılsaydın korkmazdın hayatım."

Nazlı Savaş'a gözlerini devirirken omzumda bir yumruk hissediyorum. Selin kocaman olan gözlerini açmış bana sinirle bakıyor.

"Senin yüzünden saçlarım da bozuldu! Of Ali of! Ayrıca o ne biçim kullanmaktı ya?!"

"Güzelim en azından kepçenin içine falan dalmadık."

"Aman,"  diyor gözlerini devirirken.  "Kaç yıl oldu hala yüzüme vur. Şu an senden daha iyi kullanıyorum ben."

"İşin sırrı hocanda,"  diyorum sırıtarak onu kendime çekerken. "Artık hani kocan olsa diyorum. Bir de o zaman neler öğretirim sana."

"Eğer cilveleşme süreciniz bittiyse içeri girsek diyorum.Çiftleşme mevsiminiz midir nedir anlamıyorum ki."

Nazlı saçlarını salarak önden önden yürürken arkasından yetişip durduruyor Savaş.

"Nazlı Mertoğlu,lütfen."  diyor kolunu ona uzatırken. Nazlı da gülümseyerek koluna giriyor.Saçlarını havaya atıp şekil vermeye çalışan Selin'e dönüyorum.

"Turta?"

Gülümseyerek bana dönüyor.  "Lacivert elbisem ve kırmızı rujumla oradan turtaya mı benziyorum Aliş?"

"Turta gibi kokuyorsun. O yeterli."

Gülümseyerek kolumu ona uzatıyorum. O da gülümseyip minik bir reverans yapıyor ve koluma giriyor. Nefesini kulağıma verirken yaklaşıp fısıldıyor.

"Bu diktatör hallerin bana sökmez haberin olsun."

Cümlesiyle birlikte yüzüme bir gülümseme yayılırken bakışlarımı ona çevirip onun yaptığı gibi fısıldıyorum.

"Bunu gecenin sonunda,evimizdeyken konuşuruz."

Bakışlarını yere indirip gülümsüyor. Kapının önünde bizi bekleyen Savaş ve Nazlı'nın yanına gidiyoruz.

"Hadi girelim içeri."

"Dur bakalım Ali Bey,"  diyor Savaş beni durdururken.  "Önce Nazlım ve ben gireceğiz."

"O niyeymiş kuzen?"

"Evliyiz biz ondan."

"Ya sabır!"  diyor Selin derin bir nefes çekerken.  "İlk önce biz sipariş verelim biz evliyiz,ilk biz tatile gidelim biz evliyiz,oraya ben park edeyim biz evliyiz,çorbaya biraz daha tuz katsana çünkü biz evliyiz. Ay ne zaman bitecek bu be!"

Canımın içi Selin nasıl da dolmuş böyle. Ama sonuna kadar haklı. Geçen gün Savaş'la playstation oynarken beni yendi ve bunu şöyle açıkladı: Evli olduğu için kazanmış!

"Çenenizi kapayın ve içeri girelim. Canımı sıkmayın."

Nazlı avukatvari tavrıyla söylediği cümleden sonra Selin ve bana yol açıyor geçmemiz için. Savaş gözlerini devirirken konuşuyor.

"Ya ilk biz geçecektik!"

"Boşver sevgilim,biz evliyiz. Bu garibanlar önden geçsin."

Kocasına bak karısını al işte.

Savaş ve Nazlı arkamızda,biz Selin'le önde kol kola giriyoruz devasa mekana. İki smokinli erkek ve ortama toz attıracak ikizler mekana girince bütün gözler bize dönüyor haliyle. İşte hayatımıza fon müziği gereken bir an daha! Çalın dostlar,David Guetta'dan Dangerous!

"Şu an sizce de Cullen'ların kantine giriş yaptığı sahneyi yaşamıyor muyuz?"  diyor Savaş arkadan.

"Ben Edward'ım."

"Salak mısın Ali?"  diyor Selin bana dönerken.  "Ben Rosalie oluyorum. O yüzden sen Emmat'sın."

"Doğru ya,onlar da üvey kardeşlerdi."  diyor Savaş arkadan gülerken.

Selin çemkiriyor.  "Onlar kardeş değildi tamam mı! Kitabını oku da gel!"

"Ben kendimi oscar törenine giriş yapan Angelina gibi hissediyorum,"  diyor Nazlı gözlerini kırpıştırarak.  "Öylesine asil."

"Sen Angelina'ysan ben de Brad'im. Ama sence de bir eksiğimiz yok mu?"

"Ne eksiğimiz var?"  diyor Nazlı Savaş'a dönerken.Savaş gülüyor.

"6 tane çocuk."

"Of sus. Ben de bir şey söyleyecek zannediyorum."

Onlar arkamızda atışırken biz de bizim için ayrılan masaya doğru yürüyoruz. Selin kulağıma fısıldıyor.

"Herkes bize bakıyor."

"Yanlış,"  diyerek fısıldıyorum ona. "Herkes sana bakıyor."

Bu sırada masaya geliyoruz. Ben Selin'in sandalyesini çekerken gülümsüyor ve oturuyor. Ben de yanına geçiyorum.

"İşte o yüzden seni fanusumda saklamak istiyorum. Seni kimse görmemeli."

Gülümseyerek yanağımı okşuyor.   "Olur da reenkarnasyonla dünyaya bir çiçek olarak gelirsem,beni fanusunda saklarsın."

"Hem de kendi gezegenimde,"  diye fısıldıyorum yaptığı göndermeye karşın.

"Sadece senin gezegeninde."

~~~~

~Savaş~

Son derece elitlik kokan bir mekan, sürekli birbirlerini selamlayan insanlar, çalan klasik müzik ve biz. Aynı kareye uymuyoruz hiç.

"Ben çok sıkıldım,"  diye fısıldıyor Nazlı kulağıma.

"Yaa siz miydiniz hadi gidelim diye tutturan Nazlı Hanım."

"Kabul et ama girişimiz çok cooldu."

"Karıcım çünkü orada ben vardım."

"Your ego is my lego Savaş."  Kahkaha atıyorum tabii hemen. Nazlı ise gözlerini büyütüyor.

"Çok gülme, rezil olacağız şimdi!"

"Olalım ne olmuş? Seninle olduktan sonra."

"Çok romantiksiniz Savaş Bey ancak sizi şu an öpemem,"  diyor alayla. Bu sırada da müzik değişiyor tabii.

"Yani gece öpeceksin?"  diyorum heyecanla. Gözlerini deviriyor.

"Sen iyice Grey oldun çıktın ya."  Gülerek ayağa kalkarak elimi uzatıyorum.

"Bu Grey'e bir dans lütfedersiniz herhalde sayın Mertoğlu."  O da gülüyor.

"Edelim bakalım."

Sandalyesini çekerek kalkmasına yardımcı oluyorum. Gülümseyerek elimi tutuyor ve dans için ayrılan piste geçiyoruz. Ellerimi beline yerleştirirken o da ensemde birleştiriyor. Müziğe ayak uydururken sallanmaya başlıyoruz.

"Sen kısaldın mı biraz ne?"

"Sensin kısa,"  diyor gözlerini kırparken.  "Ayrıca ben kısa değilim, sen çok uzunsun."

"Hep öyle derler zaten,"  diyorum alayla.

"Bak seni boşarım!"

"O ne öyle küfür gibi Nazlı."

"Eee madem kısayım ben, uzununu bulursunuz Savaş Bey."

"Vee geleneksel Türk kadını tribi."  Gözlerini deviriyor.

"Dikkat et de o trip seni akşam bulmasın canım,"  diyor bana gönderme yaparken.

"Ya sen ne ara tehdit moduna geçtin?"  diyorum somurtarak. Gülüyor hemen.

"Eh, var bizde de bir numaralar."

"Öyle mi?"  diyorum burnumu burnuna sürterken.  "Bekleriz yani göstermeni Nazlı Hanım."

"Şimdi seni burada tek başına bırakacağım ama Savaş ya!"

"Tamam tamam, kızma." Onu iyice kendime çekerken bunu bekliyormuş gibi sokuluyor iyice.

"En sevdiğim yer,"  diye mırıldanıyor. Gülümsüyorum.

"Seni görmeyi en sevdiğim yer burası,"  diyorum ona ayak uydururken.  "Her şeyden koruyabilirim seni burada. Kimselere vermem, kokunu benden başka kimse hissedemez bile. Söylesene, bu değil de ne en güzel his?"

Gözlerime bakıyor gülümseyerek. Aynı zamanda gözlerinin içi parlıyor.

"Bir şey var,"  diyor fısıldayarak. Sorarcasına bakıyorum ona. Gülümsüyor tekrar.

"Bana böyle bakman."

O an olduğumuz yeri, bulunduğumuz konumu unutuyorum. Etraftaki sesler yok oluyor, sadece bir şey kalıyor geriye. Biz. Bizden başkası yok.

"Sen bir insanın hissedebileceği en güzel hissin."

Cevap vermek yerine dudaklarıma yaklaşıyor. Eski Nazlı olsa 'insanlar bizi izliyor' der, muhtemelen beni öldürürdü. Ancak zaman geçtikçe büyüyoruz. Büyüdükçe bazı duvarlar yok oluyor. Ona fırsat tanımadan yarı yolda karşılıyorum dudaklarını. Kısa ama etkili bir öpüşmenin ardından alnını alnıma yaslıyorum.

"Sanırım bir süre annene ve buradaki kimsenin suratına bakamayacağım."  Hafif kahkaha atıyorum.

"Karım değil misin kızım? Ne olmuş öpüştüysek?"

"Yok canım ne olacak,"  diyor alayla.  "Alt tarafı tüm camianın önünde, kameralara şapka çıkararak öpüştük."

"Aynen,"  diyorum hızla dudaklarına bir öpücük kondururken.  "Ve şimdi devamını getirmeye gidiyoruz."   Gülerek elinden tutup onu çekiştirmeme ayak uyduruyor.

"Delisin sen Savaş."

"Deliyim,"  diyorum bileğine bir öpücük bırakırken.  "Deliyim ama bir tek sana deliyim. Onu ne yapacağız?"

~~~~

~Selin~

Çalan müzik eşliğinde insanlar dans ediyor. Öküz Ali ise kafasını telefonuna gömmüş maç sonuçlarına bakıyor. Beni dansa kaldırma nezaketini göstermeyeceğini anladığımda topu ben ele alıyorum. Ben ayağa kalkıp ona elimi uzatırken o hala telefonuna bakıyor.

"Ali Mertoğlu?"

Kafasını kaldırıp boncuk gözlerini bana dikiyor ve kırpıştırıyor birkaç kez. Sonra da şebek bir gülümseme oluşuyor yüzünde.

"Selin Yılmaz? Yani,henüz Yılmaz."

Yaptığı göndermeye gözlerimi devirip gülümserken iyice elimi uzatıyorum ona.

"Benimle dans eder misin?"

Ayağa kalkarken uzattığım elimi kavrıyor. Küçücük kalıyor elim avucunda.  "Bir ömür boyu."

Dans eden birçok insanın içine karıştığımızda elimi alıp boynuna sarıyor,belimden kavrıyor sıkıca. İyice boynuna sarılıyorum.

"Seninle dans etmeyi çok seviyorum."

"Ben içinde 'sen' olan her şeyi çok seviyorum."

Başımı omzuna yaslıyorum. Ona geçen yıl doğum gününde aldığım parfümü kullanıyor hala. İçime çekiyorum kokusunu. Burası evim,yuvam,en güzel sığınağım.

"İlk dansımızı hatırlıyor musun?"

Gülümseyerek kaldırıyorum başımı.  "Unutur muyum?"

Derin bir iç çekiyor.  "Öylesine güzel,öylesine farklıydın ki..."

"Ha şimdi güzel değilim yani?"

Gülüyor iyice.  "Neyden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun."

Usulca sallıyorum kafamı.  "Biliyorum."

Etrafımda döndürüyor beni,sonra sertçe geri çekiyor kendine. Göğüslerimiz çarpışırken çapkın bir gülümseme oluşuyor yüzünde. Dudaklarıma odaklı konuşurken sırıtıyor.

"O dansımızdaki şapşal ifaden dün gibi aklımda."

"Eski defterleri açmayınız Ali Bey. Zira siz zararlı çıkarsınız."

"Sen de az uğraşmadın benimle."

Alnına dayıyorum alnımı. Gözlerimi kapatırken fısıldıyorum.  "Zaten o yüzden aşık olmadın mı bana?"

Cevap vermemesine karşın gözlerimi açtığımda gözlerini kapatmış bir şekilde kendinden geçmiş olduğunu görüyorum. Yanağını okşuyorum,gözlerini açıyor.

"Sana aşık olmamın somut bir sebebi yok ki. Sen Selin'sin. Bu yetiyor."

Kollarımla iyice sarılıyorum ona. Günün birinde bir adamı bu kadar sevebileceğimi düşünemezdim. Ama şu an onsuz hayatımı hayal dahi edemiyorum. Varsa varım,yoksa yokum.

"Aliş,dövme yaptıralım mı?"

Gülümsüyor.  "Ne yaptıracağız?"

"Love me if you dare."

"Güzelim çok canın yanıyor. Zaten ilk dövmeni bensiz yaptırdın neler yaşadın kim bilir. Ya canın çok yanarsa?"

"Bizim canımız yanmaz kardeş."

Ali koyu bir kahkaha patlattığında birçok göz bize dönüyor. O kafasını boynuma gömüp kahkahalarına devam ederken utangaç bir şekilde gülümsüyorum üzerimizdeki gözlere.

"Ali,sevgilim herkes bize bakıyor."

Kafasını kaldırıp dudaklarını sıkıyor gülmemek için.Sonra tekrar boynuma gömüyor kafasını. Sıcak nefesini hissediyorum tenimde.

"Çok özledim."

"Şu an nefes mesafesi bile yok aramızda."

"Olsun. Özledim."

"Sen ne özledin acaba.."  diye mırıldanıyorum sessizce. Sihirli kelimeleri duymuşcasına kafasını kaldırıyor.

"Ne özlemişim?"

"Çok iyi biliyorsun."  diyorum ona anladığıma dair manalı bakışlar atarken. İnanamazca bir bakış atıyor bana. Oyunbaz seni.

"Aa! Senin aklında neler dönüyor Selin? Bak tamam,bana karşı koyamadığının farkındayım. Son derece çekici olduğumun da farkındayım. Ama bak böyle olmaz. Kendini kontrol etmen lazım. Neyse. Bugün senin günün olsun. Hadi eve gidelim."

Ali'nin söyledikleri daha beyin süzgecimden geçmemişken elimden tutup beni çıkışa yöneltiyor. Masadan çantamı da aldıktan sonra kendimi birden arabanın içinde buluyorum bile. Emniyet kemerimizi takarken Ali U dönüşü yaparak ana yola çıkıyor. Dudak uçurtacak hızına baktığımda gülümseyerek kafamı iki yana sallıyorum.

Bono korşo koyomodoğonon forkondoyom!

~~~~

~Nazlı~

Ertesi sabah,Efe'nin annesi, ayrılmak üzere olan eşiyle birkaç sorun yaşadığından dolayı ricası üzerine Efe'yi kursundan alıyoruz ve eve geliyoruz. Kapıyı aralamamla Efe'nin canım ikizimle Ali'nin uygunsuz pozisyonuna şahit olması bir oluyor. Efe'nin çantasını yere bırakırken hemen gözlerini kapatıyorum.

"Nazlı, kapatmana gerek yok. Ben kursta aynısını Buse'ye yapıyom."

Biraz afallıyorum. Doğal olarak yani. Yeni nesil çok fena. Gerçi Savaş'ın Efe'yle bir farkı var mı diye bakıyorum. Kas dışında bulamıyorum. 

"Aslansın Efe."  diyor Savaş. Kaşlarımı çatarak bakıyorum ki çocuğa ne dediğini bir düşünsün. Az önce Savaş'a haksızlık ettiğimi düşündüyseniz, haklı olduğumu gördünüz.

Selin ve Ali uygun pozisyona gelebiliyor. Evin en tehlikeli saatleri ikisinin de evde olduğu saatler.-yalnız-

Selin Efe'yi ilk defa görüyor. Hemen koşuyor, yanına çöküyor.

"Ya sen ne tatlı şeysin öyle. Gözlere bak boncuk boncuk.Nazlı sen ne ara hamile kaldın da doğurdun ya hiç haberim yok."

"Çüüüşşş. Yavaş Selin. Müvekkilimin oğlu Efe."

Ali araya giriyor, oturduğu yerden.

"Bu işler bu hızda olsaydı bizim kreş kurmamız lazımdı Selin'cim."

Efe'yi bize getirmemle hata yaptığımı düşünürken Efe'nin muhabbetler hoşuna gidecek olacak ki koşuyor Ali'nin yanına, oturuyor. Savaş da peşinden gidiyor hemen.

Dosyalarımı komidinin üstüne bırakıp Efe'nin çantasını da koltuğun yanına koyuyorum. Karşılarındaki koltuğa atıyoruz kendimizi Selin'le.

Efe Savaş'ın kucağına oturmuş, Ali'ye el şakaları yapıyor.

Gülüşler arasında Selin sessizce fısıldıyor.  "Çocukla çocuk olmayı iyi beceriyorlar."  

"Çok güzel değil mi?"  diyerek cevap veriyorum ona. Savaş'ı bu halde görmek bana çok fazla keyif veriyor. Çünkü o yüzü hiç solmuyor. Kıyıları var, sert rüzgarları. Yanında ben olduğu zaman böyle değil. Yavaş yavaş öğreniyorum ki aynısı Efe için de geçerli.

"Hissettirdiği duygu güzel." Selin'in sözünü bölüyor Efe.

"Sen Selin miydin? Bak bu Ali rahat durmuyor, kuralları bozuyor hep. Oynamıcam."

İki kolunu önünde birleştirip kızgın kızgın bakıyor etrafa.

Selin de Ali'ye kızgın bakıyor.Biraz bağırıyor.

"Hişt Aliş. Bozma bakayım kuralları,ceza veririm yoksa."

Efe kocaman bir kahkaha patlatıyor Ali'nin yüzüne doğru. 

Ali biraz bozulmuş olabilir. Ben olsam bozulurdum öyle bir kahkaha attı ki çocuk. 

"Nazlı çok yoruldum, uyuyabilir miyiz?"

Kafa sallıyorum ona.

Savaş alıyor kucağına Efe'yi, odamıza götürüyor. Biz kalkınca Ali ve Selin de evlerine gitmek için kalkıyorlar. Onları kapıdan geçirip odaya geçiyorum.

Savaş ve Efe uzanmış, Efe'nin gözleri ise kapandı kapanacak. Yatağın ucuna yanlarına kıvrılıyorum.
Efe elimi tutuyor. Yüzüğümü inceliyor. 

"Savaş mı aldı?"

"Evet."

Eğer küçük bir çocukla beraberseniz, 'o ne'-'bu kim'-'bu kimin'-'neden' gibi sorularına bıkmadan cevap vermek durumundasınız. Çünkü katiyen susmuyorlar. 

"Hiç zevkli değilmiş."

"Öyledir."  deyip kıkırdıyorum. 

Savaş'tan hemen 'vaay' bakışlarını yiyorum. 

"Efe'cim sor bakalım Nazlı Abla'na ben ona nasıl evlenme teklifi etmişim?"

"Yanında ya. Ben niye soruyom. Allah Allah."

Savaş yenilmelere doyamıyordu...Bense kahkahalarıma dur diyemiyordum...

Çok fazla gülüyorum. Benden başkası gülmeyince de bir süre sonra susuyorum.

"Efe'cim, Savaş düşünceli biri aslında. Bana hayallerimin ötesinde bir evlilik teklifi yaptı. Böyle İstanbul'un yukarısında tüm insanların üstünde yıldızların altında, baş başa kaldık. Çok güzel sözler söyledi. Etkileyiciydi. Unutamıyorum o anki duy-"

"Hayatım biliyorum seni çok fazla etkiledim etkisi hala geçmedi ama Efe uykuya daldı bile."

Efeye bakıyorum. Gözleri kapanmış. Savaşa bakıyorum tekrar. Efe'ye odaklanmış. Gülümsüyorum. 

Kafamı yastığa yaslıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Koşuşturmalı günlerden ne kendimize vakit ayırabiliyoruz ne de birbirimize. 

Ona rağmen şu anki halimizi bile ben birbirimize ayırdığımız zaman olarak görüyorum. Ruhumuz besleniyor. 

"Efe bizde mi kalacak bugün?"

"Annesi geleceğini söyledi. Gerçi Efe kalmak isterse şaşırmam. Çok sevdi seni."

"Seni daha çok seviyor. Senin söylediklerin önemli onun için. Dinliyor ve öğreniyor bir şeyler."

Doğruluyorum yatakta, Savaş da doğruluyor. Kafamı omzuna yaslıyorum. Bir yandan da Efe'nin saçlarını okşuyorum. 

"Senin kokunu şişeye doldurmamız lazım ya. Çalışırken ihtiyaç duyuyorum."

Durduk yere böyle şeyler söylüyor Savaş sık sık. Sanırım ayrı kaldığımız zamanlar çoğaldığı için.Elinin üstüne elimi yerleştiriyorum. Gözlerim kapalı dinliyorum öylece.

"Zihin açıklığı falan veriyor bana. Bu yıl şirketin çok satanlarında 'Nazlı perfume' . "

"Dalga geçme. Sen kimseye aldırmazsın ki onu. Alan olursa evini falan basarsın."

"Çok doğru. Kandırmacalı bir cümleydi. Test ettim. Yine şaşmadın sevgilim."

Kafamı kaldırıp yüzüne bakıyorum.

"Kork benden."

Gülerken dudaklarıma kısa bir öpücük bırakıp çekiyor kafasını. Gülümsüyor. Tekrar yüzünü yaklaştırınca dudaklarını dudaklarımla birleştiriyorum. Alt dudağını öpüyorum. Kısa kısa öpücükler bıraktıktan sonra yüzünü çekiyor. Efe mırıldanıyor o sıra. Benim tarafıma dönüp belime elini atıyor ve uykusuna devam ediyor. 

Ya resmen bir melek. Çocuklar o kadar masum varlıklar ki onları hiçbir kötü kelimeyle yanyana düşünemiyorum. Bambaşka bir dünyaları var ve orada bizi öyle güzel oynatıyorlar ki. Efe benim belime sarılmışken ben de Savaş'ın omzuna kafamı geri yerleştiriyorum. Yorgunluğumu yatağa bırakıp bu iki güzel kalpli erkeğin arasında uyumaya başlıyorum.

~~~~

~Selin~

Başını bacaklarıma koymuş,gözlerini kapatmışken sarı saçlarını okşuyorum. Yüzünün her bir santimini  inceliyorum,aklıma kazırcasına. 22 senelik hayatımda sahip olduğum tüm anılar gitse bile,hatırlamak istediğim tek şey o.

Saçlarında olan elimi alıp dudaklarına götürüyor. Kokluyor önce,kıkırdıyorum. Sonra da öpücükler konduruyor,en sevdiği şey bu çünkü. Kokluyor,yine öpüyor sonra. Diğer elimi yüzünde gezdiriyorum ben de. İki kaşının arasından burnuna iniyorum,bıyıklarına,dudaklarına. Oradan da sakallarına karışıyor ellerim.

Ona dokunmak güzel. Sahip olduğun ve ait olduğun tek şeye dokunmak özel. Onu keşfetmek,sakinlik,dinginlik. Bu huzur verici bir şey.

"En büyük hayalin neydi?"

Düşünmeden cevaplıyorum. "Bungee jumping yapmak. Senin?"

"Amerika'ya tuz sokmak."

Kaşlarımı çatıyorum.  "Amerika'ya tuz sokmak mı?"

"He ya. Yasaklanmış da."

Kıkırdıyorum. Dudakları kıvrılıyor.  "Asi ruhlu sevgilim.Olabilecek şeyler sun bana."

Gözlerini açıyor yavaşça. Önüme sonsuzluk sunuluyor sanki. 

Okyanus gibi derin,gökyüzü gibi sonsuzluk barındırıyor gözleri. Kendimi ufuk çizgisinde hissediyorum.

"Evlenmek istiyorum seninle."

Kafamı yaklaştırıyorum ona. Burunlarımız çarpışıyor,hoşuna gidiyor. Fısıldıyorum.  "Evleneceğiz."

"Hemen şimdi istiyorum."

Kafamı kaldırıp burnuna dokunuyorum elimle. Onu tanıdığım ilk günkü gibi,bir yanı hep çocuk.

"İstediğinizi anında almaya alışmışsınız Ali Mertoğlu ama yıldırım nikahı günümüzde pek rastlanan bir olay değil."

Doğruluyor kanepede. Yüzünde naif bir gülümseme. Tek kolunu belime atıp kucağına çekiyor beni. Küçük bir çocuk gibi sığınıyorum ona.

"İstediğimi hemen almak mı? Kızım biz seninle nasıl birleştik farkında değilsin herhalde?"

Başımı boyun girintisine yaslıyorum. Sıcak,huzurlu. Gözlerimi kapatsam anında uykuya dalabilirim.

"Nasıl birleşmişiz biz? Anlatsana,senden dinlemek hoşuma gidiyor."

Beni kucağında biraz daha kendine çekerken iyice ona sokuluyorum. Elleri saçlarıma dolanırken dudakları öpücükler konduruyor saçlarıma. Gülümsediğini belli eden bir tonda konuşmaya başlıyor.

"Sen beni görünce bir çarpıldın tabii.İşte böyle başladı hikayemiz."

Omzuna bir fıske vurduğumda gülerek başını arkaya atıyor. Al işte Selin,diye fısıldıyor içim. Bundan daha güzel bir görüntü göremezsin hayatında.

"Ne çarpılması ya.Salak salak konuşma."

"Öyle mi? Ne düşündün peki beni ilk gördüğünde küçük hanım?"

"Ne düşüneceğim? Kendini beğenmiş ve ukalanın önde gideni olduğunu düşündüm."

"Bak sen,"   diyor kafasını geriye çekip yüzüme bakarken. Gülüyor iyice.  "Benim bildiğim kadarıyla 'maşallahı mı var bunun?' cümlesi pek bu özellikler için uygun değil Selin Yılmaz."

Hemen yerimde doğruluyorum.  "Duydun mu sen onu ya? Beş yıl önceki şeyi nereden hatırlıyorsun hayvan!"

Gülümseyerek saçlarımı okşuyor. Mavi gözleri yaramazca bakarken istemsizce ben de gülümsüyorum.

"Yanımda aldığın her nefesi hatırlıyorum ben.Hiç unutmamak üzere hem de."

"Yine bir romantiklikler bir şeyler. Ne istiyorsun?"

"Aşk olsun Selin,"  diyor dudaklarını büzerek.  "Sanki normalde hiç romantik değilmişim gibi."

"Olmaz olur musun ya? Mesela gece on ikiden sonra senden romantik adam mı var? Nazım Hikmet Cemal Süreya falan senin yanında halt etmiş yani."

Gözlerini deviriyor. Sonra da çapkınca gülümsüyor.  "Şimdi böyle dalga geçiyorsun ama gece on ikiden sonra söylediğim o sözlerle kendinden geçmeyi de biliyorsun."

Utangaç bir gülümseme atıp boynuna gizleniyorum. Utandığımdan falan değil aslında,sadece hoşuma gidiyor.

"Seliiiiiin?"

İsmimi uzatarak söylediğinde bir kez daha haklı çıktığımı anlıyorum. Tatlılığını son raddeye kadar kullanıyor,demek ki kabul etmeyeceğim bir şey isteyecek.

"Söyle mavişim?"

"Şey diyorum ya. Acaba nikah günü almaya mı gitsek ya? Ne diyorsun? Bence gidelim. Yani gitsek hoş olur. Ama istemezsen de gitmeyiz. Sonuçta bu evin reisi sensin. Ama sence de artık bir yerlerden başlamak gerekmiyor mu? Hem artık bizimkiler de sorup duruyor. Koskoca insanlarız. Bak çevremizdeki herkes evlendi. Hatta duyduğuma göre Nazlı'yla Savaş çocuk hazırlıklarına başlamış. Aslı ve Ozan desen ikinci çocuğu yapıyor. Yavaştan artık biz de-"

"Az sus sus. Motorun soğusun ne bu hız ya."

Şirin şirin gülümseyerek bana bakıyor. Sınanma sebebim misin çocuk!

"Selinim hadi ya. Ufaktan başlamak lazım."

"Ya Aliş daha erken değil mi?"

"Kızım ne erkeni ne erkeni ya? Beş yıldır tanışıyoruz ne erkeni? Angelina Jolie ve Brad Pitt bile evlendi yani. Selena ve Justin barıştı. Leonardo desen oscarı aldı. Dünyadaki bütün imkansızlıklar başarıyla tamamlanmışken artık biz de evlensek yani!"

Far görmüş tavşan gibi ona bakıyorum. Gözlerimi kırpıştırınca gülümseyerek eliyle çenemi okşuyor.Biraz daha uzatırsam sonumuzun Zuhal Topal'ın programında yaşanan olay gibi olacağını zannediyorum. Ben 'birbirimizi daha tanımamız lazım'  diyeceğim. Ali de  'tanımadıysanız siz bilirsiniz benim işlerim var'  diyecek. Sonra ben de tamam bey moduna geçip  'o zaman kıyalım nikahı'  diyeceğim. Korkunç!

"O zaman hadi nikah günü alalım."

* * *

Sağlık raporu ve benzeri tahlilleri yaptırdıktan sonra hastaneden çıkıp tekrar arabaya biniyoruz. Ali her şeyi düşünmüş. Benim var olduğunu bile bilmediğim bir ton belge var elinde. İkametgah,bilmem kaç tane vesikalık fotoğraf,nüfus cüzdanlarımızın fotokopileri ve bir ton şey. Her şeyi böylesine düşünmüş olması beni mutlu ediyor. Sonsuz bir güven sunuyor Ali insana.

"İsminin rengini biliyor musun Aliş?"

İşe gitmek için her gün geçtiğim kavşaktan dönerken bir anlığına gözlerini bana çeviriyor.

"İsimlerin renkleri mi oluyormuş?"

"Evet. Seninki mavi."

"Ne şaşırdım ama,"  diyor dudakları iki yana kıvrılırken.  "Senin isminin rengi ne?"

"Tahmin et."

Kırmızı ışıkta durduğumuzda bana dönüyor. Gözleri dudaklarıma iniyor önce,sonra ışığa bakıp tekrar bana dönüyor. Yaklaştırıyor iyice kafasını. Nefesi dudaklarıma çarpıyor,elimi boynuna yerleştiriyorum.

"Pembe mi?"

"Pembe."

İyice gülümserken dudaklarımızı birleştirmek üzere eğiliyor. Gözlerim kapanırken dudaklarıma uzanan dudaklarını bekliyorum heyecanla. Ta ki,bir sürü korna sesi bizi bölene kadar.

Ali sinirle derin bir nefes alıp geri çekiliyor. Gaza yüklenirken de homurdanıp duruyor. Dudaklarımı ısırarak gülmemi engelliyorum.

Yaklaşık 15 dakika daha durduğumuz her kırmızı ışıkta öpüşemedikten sonra Ali arabayı park ediyor ve iniyoruz. Eli elimi kavrarken geniş binaya adım atıyoruz.

Nikah İşlemleri yazan bir odanın önüne geldiğimizde Ali elinde olan elimi alıp bir öpücük konduruyor. Bunu gün içinde o kadar fazla yapıyor ki 'al kes sen de rahatla ben de' demek istiyorum.

Kapıyı hafifçe tıklattıktan sonra açıyor.  "Nikah işlemleri için gelmiştik?"

Orta yaşlı kumral bir kadın gülümsüyor.  "Buyurun lütfen."

İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra karşılıklı oturuyoruz Ali'yle. Yanında getirdiği belgeleri kadına uzatırken heyecanla gülüyor. Güzel geliyor bu heyecanı.

Bu adam çok güzel,hep söylerim.

Kadın Ali'nin elinden aldığı belgeleri inceledikten sonra bize dönüp gülüyor.

"Bravo valla. Genelde buraya gelen her çifti geri göndermek zorunda kalırız. Birçok şey eksik oluyor bilinçsizlikten. Siz de her şey tam."

"Müstakbel eşim bir işi yaptı mı tam yapar."

Ali cümlemle birlikte bana dönüp göz kırpıyor. Bakışlarımı yere indiriyorum hemen. Nedense hoşuna gidiyor bu.

"Aklınızda belirli bir tarih var mı?"

Gözlerimi Ali'ye çeviriyorum. Elini bana uzatarak top sende demek istiyor. Yaz ayında tanıştığımız için bizim için önemli bir gün olmasını istiyorum. Şu an temmuzdayız. Düşün Selin.

Tanışma yıl dönümümüz olmaz,onu geçtik.

Doğum günüm,hmm. Gerek yok. Tek hediyeyle kurtuluş olmaz.

Think think think!

Aklıma gelenlerle birlikte gülümsüyorum.  "1 Ağustos olur mu?"

Ali kaşlarını çatıyor anlamsızca.  "Emin misin güzelim? Üç hafta var,yetiştirebilir miyiz?"

"Aliş daha bir saat önce hemen evlenelim diyen sen değil miydin?"

Munzurca gülümsüyor.  "Sevgilim ben senin için bir saate Çırağan'da hayatının düğünün hazırlatırım ama senin için söylüyorum. Emin misin gerçekten bu tarihten?"

"Eminim,"  diyorum sabırsızlıkla. "Sonuna kadar."

* * *

Atılan sayısız imza,belgeler yani kısacası işin en sıkıcı kısmını hallettikten sonra Ali'yle en sevdiğimiz makarnacıya geliyoruz. Oldukça yorulduk ve acıktık.

O tavuklu  noodleını yerken ben de kremalı spagettimden bir çatal alıyorum. Sahil kenarında olan bu cafe tanıştığımızdan beri vazgeçilmezimiz oldu. Akşam serinliğiyle esen rüzgar iyi geliyor.

"Buradan sonra bize çok iş düşüyor,"  diyor suyundan bir yudum alırken.  "Düğün mekanı seçilecek,davetiyeler,gelinlik damatlık.Üstelik kına ve bekarlığa veda da var. Yorulacağız Selin Hanım."

Kalbimden gelen bir gülümseme gönderiyorum ona.  "Değer."

"Sonuna kadar," diye fısıldıyor boncuk gözleriyle. Sonra da bir şey hatırlıyor ki kaşlarını çatıyor.  "Neden 1 Ağustos'u istedin bu arada?"

Anılara dalıyor zihnim. Beş yıl önceye gidiyor,her saniyesini tekrar yaşamak istediğim günlere.

"Daha İstanbul'a ilk geldiğimiz zamanlardı. Bizim baba olayları falan gündemdeydi. Ben bayağı dağıtmıştım."

Yüzünde naif bir gülümseme oluşuyor Ali'nin.  "Sana araba kullanmayı öğrettiğim,barda olay çıkardığın geceden mi bahsediyorsun?"

Kafamı sallıyorum gülümseyerek.  "Ama o günü seçmemin sebebi bunlar değil. O günün daha farklı bir anlamı var benim için."

Anlıyorum gülümsemesinden. Yine cümleler dudaklarımdan dökülmeden anlıyor beni. Tıpkı o gece gibi. Masanın karşısından uzanıp saçlarımı okşuyor.

"İlk kez ağlamıştın omzumda."

"İlk kez ağlamıştım birinin omzunda.O sendin."

Susuyor. Susuyor çünkü biliyor anlatmak istediğimi. Elini çenesine yaslayıp dinlemeye başlıyor beni.

"O gün beni hiç bırakmayacağını hissetmiştim. Garipti. Beni hiç tutmayan bir adamın beni bırakmayacağına inanmam gerçekten garipti. O zaman sorduklarında mantığa sığar bir cevap veremezdim,içimden gelen bir güvendi bu. Sebepsizdi. Ya da sana sorduklarında cevap verebilir miydin? Neden bu kızın peşindesin dediklerinde onlara bir sebep sunabilir miydin?"

"Aşık oldum,derdim."

Kocaman gülümsüyorum sözleriyle.

"Sen o gün bana sarıldın ya,nasıl hissettim biliyor musun?"

Cevap bekliyor benden,cevabı bildiği halde.

"Ben bu adama kalbimi sunarım dedim. İçimde ne kadar yara varsa açarım ona dedim,yaralarını da yok ederim dedim. Bu beni korkuttu."

Sözlerimden sonra ayağa kalkıyor,yanıma gelip sandalyeye asılı olan örtüyü omuzlarıma sarıyor. Karşıma oturmak yerine yanıma oturduğunda ona dönüyorum. İyice bana yaklaşıp kavrıyor ellerini.

"Sana kalbimi açtığım ilk anı unutmayalım istedim.O yüzden seçtim o günü. "

Sanırım dört bininci kez öpüyor ellerimi. Sonra da nefesini üflüyor.

"Mucizesin,"  diye fısıldıyor.  "İnan ki Selin,tek mucizesin. Tüm gezegen,evren,galaksiler. Hepsi hikaye. Ben hala senin gibi bir güzelliğin beni nasıl bulduğunu kavramaya çalışıyorum. Neden seçtiğini anlamaya çalışıyorum.Anlayamayacağımı da biliyorum. Bir gün benimle bu sırrını paylaş,olur mu?"

----

Oy ve yorumlara abarınız.Ayrıca istek sahnelerinizi de dikkate almaktayız^^

Continue Reading

You'll Also Like

1M 60.6K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
1.1M 42.7K 49
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
694K 52.7K 52
Kader, saatin ibresini hayatımın ortasına sapladı. Zaman durdu, zaman aktı, zaman kayboldu. Sustum, konuşturdular. Konuştum, susturmaya çalıştılar...
351K 26.3K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...