Sizleri içine çekecek harika bir multimedyamız var. Gözlerimizi kapatıp elimizdeki kahvenin mis kokusunu içimize çekelim ve yudumlarken müziğimizi açıp bölümü okuyalım. ☕️
Yorum ve eleştirileriniz baş tacım unutmayın bekliyorum. Artı fikirlerinizi isteklerinizi yazmayı unutmayın. Bu bölüm dahi istekleriniz doğrultusunda değişti. Çünkü sizin için yazıyorum 💜💙 Bölüm sizlerin #Esaret okurları. ☕️🐞
Kerem tek kaşını kaldırıp Hande'ye, onun mağrur duruşuna bakarken bilmediği bir sebeple keyfi yerine geldi. Kendini bir şey zanneden bu kıza hiçbir şey olmadığını anlatmak kadar güzel ne olabilirdi ki? Başkalarını küçümseyen biri evinde ve tam karşısında parayla iş yapmak için gelmişti. Hiç beklenmedik bir şekilde duygusuz boş bakışlarını annesine çevirdi.
"Buraya geliş sebebimi biliyorsunuz! Madem babama fizyoterapist gelecekti neden bana söylenmedi!?"
Nevra endişeyle Altan'a baktı. Kocası yine dolu gözlerini pencereye doğru çevirmişti ve bu hiç iyiye alamet değildi. Kerem şimdi ortalığı yakıp kavuracak taş üstünde taş bırakmayacaktı! Titreyen göz bebeklerine eş titreyen sesine hakim olmaya çalışıp Hande'ye gülümsemeye çalıştı.
"Oğlum sana söyleyecektik sen dinlemedin. Hem Hande-"
"Benim dinlememem sizin söylememenizi gerektirmez. Eğer isteseydiniz bir şekilde söylerdiniz ama her zamanki gibi yine işinize gelmedi."
Ortam buz gibi olurken Nevra kaçamak gözlerle Hande'ye baktı. Bunlar evine ilk kez gelen birinin yanında konuşulacak sözler değildi! Kerem yine her zamanki yaptığını yapıyordu! Zoraki gülümseyip ortamı yumuşatmak adına bir şeyler yapması lazımdı hem de hemen!
"Kerem lütfen. Misafirimizin yanında değil sonra konuşalım. Sandığın gibi değil."
Kerem laubali bir bakış atıp alaylı bir şekilde gülümsedi. Hem annesine hem bir şey anlamaya çalışan Hande'ye.
"Ne sandığım gibi değil? Babamın hastalığı geçici değil kalıcı ve siz buna rağmen fizyoterapist getiriyorsunuz. Cidden sandığım gibi değilmiş!"
Kerem'in gürleyen sesi ortamı daha da soğuturken Hande arada kalmanın verdiği huzursuzlukla Nevra'nın konuşmasına fırsat vermedi.
"Ben karışmak istemem ama-"
"O zaman karışma!"
Altan duyduğu son sözle başını çevirip Kerem'e baktı. Nevra sendeleyip koltuktan tutarken Hande ağzı açık gözlerini kırpmadan Kerem'e baktı. Bu adam normal değildi!
Kapının açılması, içeri giren kişi ve Hande'nin mağrur gülümsemesi aynı anda oldu.
"Dakik biriyim ama ilk kez 12 dakika geciktim özür dilerim."
Kerem aynı bakışlarını gelen kişiye odaklarken adam çoktan gelip Kerem'e elini uzatmıştı.
"Merhabalar. Ben Adnan Saygın. Fizyoterapistim. Kerem bey değil mi? Sizi daha önce görmüştüm."
Kerem ne olduğunu anlamadan elini uzatıp sıkarken olanları anlamaya çalışıyordu. Hande gelen adamla tokalaşırken bir an Kerem'le göz göze geldi.
Hande'nin bakışlarıyla Kerem'in sinirleri zıplarken annesinin gözlerini kendinden kaçırmasına bir anlam veremiyordu! Bu adam fizyoterapistse bu saygısız kız kimdi? O da bir tarafa bu kızın konaklarında ne işi vardı!?
"Adnan bey sizi kim çağırdı?"
Adnan gülümseyen ama şaşırmış bir ifadeyle Kerem'e baktı.
"Nevra hanım çağırdı. Ankara'dan geldiğim için biraz geç kaldım."
Kerem annesine ters bir bakış atarken sinirle nefes alıp odadaki herkese tek tek baktı.
"Boşa geldiğinizi biliyorsunuzdur. Bu konağa gelen kaçıncı fizyotrapistsiniz bilmiyorum."
Adnan Nevra'ya baktı. Sonra Altan'a en son Hande'ye. Herkesten aynı bilinmez bakışı aldıktan sonra Kerem'e döndü.
"Kerem bey sanırım haberiniz yoktu. Aslında konuşmalarınızdan sonra emin oldum. Boş ya da değil. Ben Altan bey için geldim annenizi kıramadım. Hem boşa olduğunu nereden biliyorsunuz? Bir çok hastamın yıllar sonra tepki verdiğini bizzat gördüm."
Kerem aldığı cevaptan tatmin olmadığını belirten bir ifadeyle Adnan'a baktı. Bakışları bıkkın da olsa sinir bozucuydu. Soğuk bakışlarını Hande'ye sabitledi.
"Siz ne vasıfla buradasınız?"
Hande beklediği soruyu geç duysa da şaşırdığını gizleyip Adnan'a sonra Kerem'e baktı.
"Adnan bey arkadaşım aynı zamanda aile dostumuz. Birlikte gelecektik ama olmadı. Ben buraya geleceğini duyunca babanızı da ziyaret etmek istedim. Sizinle olmasa da ailemin anne ve babanızla hem aile dostluğu hem iş ortaklığı var. Zaten fizyoterapist olsaydım çok önceden gelirdim. Vasfımı anlatabildim umarım."
Kerem bir an duraksayıp kaldı ama ânında toparlayıp hiç seslenmeden hiddetle dışarı çıktı. Terasa geldiğinde burnundan soluyordu. İçeri girme sebebi ve dışarı çıkma sebebi çok farklı olmuştu! Yumruklarını sıkıp açtıktan sonra terasın ahşap korkuluklarından tutup biraz eğildi. Gözlerini sıktı sıktı... Nefes alması gittikçe sıklaşırken içi de sıkıntıyla doldu. Aileden olmadığı o kadar belliydi ki! O erkek Fatma bastırarak konuşarak büyük bir keyifle onu vurgulamıştı! O zaman bu ailenin başına geçmesi boşunaydı! Boşuna gelip hayatını beyhude yere harcıyordu! Gözlerini açıp aynı manzarayla karşılaşınca hırsla korkuluklara yumruk savurdu. İçindeki ateş gittikçe büyüyordu ve sürüklendiği çıkmaz artık canını yakıyordu.
Kulağına gelen konuşma sesleriyle bir an hızla aldığı nefesleri sakinleştirdi. Annesi gülüyordu. Annesinden ziyade babası ve o Adnan denilen adam da gülüyordu! O erkek Fatma'nın gülmesi zaten hepsini bastırıyordu. Bu kadar gülecek ne vardı? Bu konağa geldiğinden beri bir kez dahi gülmemişti ve o dördü inadına yapıyor gibi gülüyorlardı! Gülmek için sebep yokken gülmeleri kendi inadınaydı ve başka sebebe de gerek yoktu! Kapı kapanma sesi ve çalışan arabalara baktı. Annesinin yüzünü görmese de mutlu bir şekilde bakıyordu. Kendi mutlu değilken başkalarının mutlu olması hazmedilir, tahammül edilir gibi değildi! Mutlu olacak gülecek bir şey yokken gülmek!? Ve en önemlisi kendisi gülmüyorken gülmeleri...
Nefesinin yok olduğunu hissederken duyduğu sesle tek kaşını kaldırıp dikkatini duyduğu sese verdi.
"Bu koca konakta aramayacağım tek kişi sensin. Çünkü yerin yıllardır değişmedi."
Kerem arkasını dönüp kendine kocaman ve içten gülümsemesiyle bakan Nesrin'i görünce ciddiyetini bozmadan baktı ama içi bilinmez bir şekilde rahatladı. Nesrin'in gelip boynuna atılmasına karşılık vermese de "hoşgeldin" demeyi ihmal etmedi.
"Hoşbuldum Kerem. Nasılsın? Gerçi yanlış soru oldu ama adettendir."
Genç adam hiç seslenmeden eliyle terastaki masayı gösterdi. Birlikte geçip oturduktan sonra içindeki sıkıntıyı dışına yansıtarak zoraki bir nefes aldı.
"Yanlış zaman, yanlış soru ve yanlış insan. Adet, usül, gelenek sözünden nefret ediyorum. O yüzden bir daha sorma. Hele de adet ve usül üzere hiç sorma. Neyse. Ne yaptın işleri?"
Nesrin karşısındaki soğuk adamın aksine içten bir şekilde gülümseyip cıvıl cıvıl konuşmaya başladı.
"İşler iyi. Aynı yani bildiğin gibi. Bu akşam Hilton'da kutlama var. Biliyorsun Nevşehir bu açıdan Türkiye'nin en elverişli illerinden biri. Senin de yatırımların var ve kutlamayı biliyorsundur."
"Biliyorum ve gideceğim. Burada yaptığım bir şey de yok zaten. Aynı zamanda gitmek istemiyorum. Çok karışığım."
Nesrin, Kerem'e bakıp hüzünlense de elini uzatıp genç adamın elini tuttu. Yüzündeki gülümseme sevgi ve şefkat doluydu.
"Biliyorum. Seni çok iyi anlıyorum demek isterim ama olmuyor. Anlıyorum ama aramızdaki fark ben buraları çok seviyorum. Başka yerler beni boğuyor. Buranın seni boğduğunu bildiğim için bir şey diyemiyorum. Akşam birlikte gidelim. Sana eşlik ederim. Hem çok güzel tarihi eserler artı yeni bir yer altı şehri bulduk. Bizim ekip o açıdan çok şanslı. Basının da ilgisini çekti. Bu akşam tüm dünya o tarihi eserleri görecek. Hem bize de bir değişiklik olur."
Genç adam ne başıyla onayladı ne evet dedi. Gözleri dalıp giderken ıssız topraklara, Nesrin o bakışlarla anladı kabul ettiğini. Gideceğini. Yüzündeki tebessüm buruk bir hâl alırken gelen çayından bir yudum alıp baktı uçsuz bucaksız toprağa. Baktıkça içini açan sevdiği, doğduğu topraklara ama tek farkla. İkisi de bakıyordu ama gördükleri hissettikleri şeyler ayrıydı. Apayrı...
***
"Kendini bir şey sanıyor. Aynen kazı yaparken bulduğumuz heykellere benziyor. Donuk, durgun, soğuk. Adamı görünce böyle tüylerim diken diken oluyor."
Hande konuşurken Seza dikkatle arkadaşını dinliyordu. Hande anlatmıştı ama hâlâ kim olduğunu söylememişti.
"Şimdi iyi hoş tamam anlattın da kim bu adam?"
Hande terasın kenarında ekili çiçeği incelerken dalan gözlerini Seza'ya çevirdi.
"Karahanlar var ya hani babamın iş ortağı olan. Babası bir kaza sonucu kısmî felç olmuştu. Onun oğlu."
"Aa Kerem Karahan'ı diyorsun!"
Hande umarsız bir bakış atıp gelen çayından bir yudum aldı.
"Evet adı Kerem. Sen nereden biliyorsun?"
"Burası küçük bir yer artı Kerem Karahan'ı bilmeyen yok. Senin bilmediğine şaşırdım. Ay ama adam çok yakışıklı valla. Ben bir kaç kez gördüm nefesim kesildi."
Hande batan güneşten dolayı gözlerini kısıp Seza'ya alaylı bir bakış atıp omuz silkti.
"Yeni gördüm. Hem biliyorsun ben burada değildim yeni geldim. Artı yoğun çalıştığımı biliyorsun. Yakışıklı olsa ne yazar? Adam da ruh yok. Duygusuz mank gibi bir şey. Görgü de yok. Babasının yanında konuştukları hiç hoş değildi. Yazık annesi babası da zor durumda kaldı. Tamam konuşsun ama yabancıların yanında insan ailesiyle öyle konuşmaz. Aşağılayamaz! Normalde de konuşmaz ama adam normal değil. Hele de babasının rahatsızlığını söyleyince neye uğradığımı şaşırdım. Nefesini kesiyorsa neden tanışmadın?"
"Hande aşk olsun. Ben ne diyorum sen ne diyorsun? Benim nefesimi kesen kişiyi biliyorsun. Ben adam yakışıklı diyorum. Ruhsuz da olsa duygusuz da olsa bu yakışıklı olmasını değiştirmiyor. Hem ne biliyorsun belki göründüğü gibi değildir. Belki ince nazik biridir. Hemen kesip atıyorsun."
Hande ayağa kalkıp güneşin batmasından dolayı açmaya başlayan akşam sefası çiçeğini eğilip kokladı. Yüzündeki gülümseme büyürken dönüp Seza'ya baktı.
"Tenekeye vurursan boş ses çıkarır. Kerem Karahan işte o boş teneke. O yüzden ince nazik gibi sözler onun için olamaz. Hadi akşam oluyor. Hilton'daki kutlamayı biliyorsun. Ben de o ekipteydim. Eseri bulan ekip olarak ödül alacağız artı bir de benim küçük bir konuşmam var. Ancak hazırlanırız. Hadi boş tenekelerle ilgili boş konuşma yapmayalım. Bana yardım et. Ne giyeceğime karar verelim."
"Sen de bana yardım et ama biliyorsun sadece toplantı için giyinmeyeceğim."
Hande önden giderken duyduğu sözle gülümsedi ellerini havaya kaldırıp indirirken aynı zamanda cevap veriyordu.
"Bilmiyordum iyi ki söyledin."
"Hande!"
"Seza!"
"Yine alay ediyorsun!"
"Yok ciddiyim bilmiyordum."
"Tamam yine ben susuyorum! Bir şey diyeyim mi?"
"Deme Seza. Ben senin yerine söylerim. Hande çok heyecanlıyım ay ne yapacağım. Bak söyledim oldu mu?"
Seza hızlı adımlarla Hande'ye yetişmeye çalışırken şaşkın bir ifadeyle baktı.
"Ay inanmıyorum nereden bildin?"
Hande'nin gülmesi büyürken ciddi bir sesle konuştu.
"Biliyorsun akrep burcuyum ve hislerim kuvvetli. Bir de çok zekiyim. Böyle bilirim."
Seza, Hande'nin alay ettiğini ve yine düştüğünü anlayınca bozuk bir şekilde bakarken bir yandan yürüyor bir yandan konuşuyordu.
"Salağım ben yine düştüm."
"Bak bunu da biliyordum. Çok zekisin."
"Hande!"
***
Kapadokya Hilton otel ve kutlama yapılan salon. Onlarca davetli ve basın, heyecanla kazıda bulunan tarihi eserlerin ve yer altı şehrinin gösterilmesini bekliyorlardı. Hande ailesi ve bir kaç kişiyle birlikte ayakta sohbet ediyor Seza sohbete bir türlü konsantre olamıyor huzursuz gözlerle etrafına bakıyordu. İstediği kişiyi görememek gittikçe canını sıkıyordu.
"Ergen gibisin Seza. Bulunduğun ânın tadını çıkarsana. Sevdiceğin şimdi gelir."
Seza Hande'ye dönüp onun alaylı ifadesini görünce sinirlenip biraz daha yanına yaklaştı.
"Çok duygusuzsun. Ben burada düşüp bayılacağım sen alay ediyorsun. Aşk olsun. Sevdiceğim tabii. Sen sevince seni de görürüm. Allah'ım o günleri bana göstersin kurban keseceğim."
Hande bıkkın bir nefes alıp zoraki gülümsedi.
"Olmayacak duaya amin denilmez. Hem ben de seviyorum gibi ama emin değilim. İnan bana sevsem de senin gibi hareketler yapmam. Biraz ağır ol. Umarsız ol."
Seza duymamış gibi üzerindeki elbiseye bakıp Hande'ye döndü.
"Güzel görünüyor muyum?"
"Çok."
"Alay etmeden ciddi söyle. Lütfen bu benim için çok önemli."
Hande Seza'ya alıcı gözle baktıktan sonra elindeki suyun son yudumunu içerken salonun girişindeki kalabalığa baktı. O kalabalığın içinde basının mikrofonu uzatıp soru sorarak birlikte içeri girdiği kişiye gözleri takıldı. Kadehini masaya bırakırken içtiği su boğazında kalmış gibi yutkundu.
Seza aynı kalabalıkta gördüğü başka kişiye aşk dolu gözlerle bakıp titreyen elleriyle masadan tuttu. Hande'nin bakışları değişirken o kalabalığa rağmen göz göze geldiği kişiye mağrur bir bakış attı. Aynı soğuk bakışlar gözlerini delip geçerken daha önce hiç görmediği tanımadığı kişiyle bir kaç gün içinde üçüncü kez karşılaşması gerçekten de akıl alacak gibi değildi.
Şu an sıcak salonun tüm camları açılmış ve içeri bütün camlardan giren soğuk rüzgarın etkisiyle tüm hücreleri buz kesmiş gibiydi... Hissettiği sadece buydu. Buz kesmek deyimini ilk kez ve canlı canlı yaşıyordu. Hem de kötü bir olaydan dolayı değil, korkudan dolayı değil; buz gibi bakan bir çift yeşil gözle...
Twitter @lalessarhan
İnstagram LaleSarhan
Facebook Lale Sarhan