Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!

3.6K 155 31
By GKgirls

  ~Selin~

"Ali hadi,geç kalacağız."

Üzerime giyerken yatağın içinde rahat bir şekilde uyuyan Ali'ye söylenmeye devam ediyorum. 

"Sen git geliyorum."

Saçımı bağladıktan sonra bacakları arasına aldığı yorganı çekiyorum.  "Kalk hadi,cidden üzüyorsun beni.Nazlı sabah 6'da kaldırmış Savaş'ı kahvaltı hazırlatmış,sen hala yat beni dinleme." 

Parmağımdaki yüzüklerle oyalanırken duygusal baskı uyguluyorum.Çok geçmeden yataktan kalkıp yanıma geliyor.  "Savaş evlendikten sonra çorap bile yıkamaz.Onu mu örnek alayım istiyorsun?" 

Karın bölgesinde tiki olduğunu bildiğim için ona doğru hamle yapıyorum.  "Dur tamam tamam.Gidelim hadi." 

Üzerinde gözlerimi gezdirdikten sonra konuşuyorum.  "Yüzünü yıka bari." 

Kafasını salladıktan sonra ani bir hamleyle yanağımdan öpüyor.  "Sulanma." 

Salona geçerken ilk defa bu kadar erken kalktığımı fark ediyorum.İkiz olduğumuz için mi bilinmez Nazlı kadar heyecanlıyım.Ali geldikten sonra karşı eve geçiyoruz.

 "Günaydııın! Ne güzel kokuyor burası." 

Hırkamı asarken masaya geçiyorum.Savaş ve Nazlı aynı anda konuşuyor.  "Bismillahirahmanirahim."

Önemli bir şey olduğunu düşünerek bakışlarımızı onlara çeviriyoruz ve rolü onlardan alarak Ali'yle aynı anda konuşuyoruz.  "N'oldu yine?" 

Nazlı bakışlarını Ali'ye çeviriyor.  "Ali bir daha saçlarını taramadan yüzünü yıkamadan sakın gelme,çok korktum." 

Nazlı'ya cevap verecekken Savaş konuşuyor.  "Selin sen de makyaj yapmadan gelme bize.Daha evlenmeden kör mü olalım istiyorsun?" 

Ağzıma attığım salatalığı çiğnerken kahramanım konuşuyor.  "Biz birbirimizi böyle sevdik,başkası sevmese de olur." 

Çatalıma batırdığım zeytini Ali'ye verip uzaktan öpücük atıyorum.  

"Evlendikten sonra gelmek yok böyle kahvaltıya yemeğe.Sevgiliyken de ben sizi istemiyordum Nazlı ayıp olur sus dedi diye susuyordum.Artık kapı gibi evlilik cüzdanım olacak.Ne Nazlı'yı gönderirim ne de sizi alırım." 

Kahvaltı yaparken Savaş'ın arka arkaya sıraladığı cümleleri dinliyorum.  "Nazlı bu evlenince ayaklarını yıkatır sana ben diyeyim." 

Ali'yle birlikte kahkaha atarken saate bakıyorum. "Ooo Nazlı sohbete daldık unuttuk biz kınayı.Kalk gitmemiz lazım." 

Hepimiz ayaklanıyoruz.Önce köşke gideceğiz ve sonra dağılacağız.Kapıdan çıkarken Nazlı konuşuyor.

"Savaş sana bir şey diyeceğim ama sakın şımarma."   Nazlı'nın kurduğu cümleden sonra Savaş ve Nazlı'ya dönüyorum.

 "Aşk olsun hayatım ne zaman şımardım?" 

Üçümüz aynı anda kahkaha atmaya başlıyoruz.Savaş da bozuluyor. 

"Bekarlığa veda partisinde istediğini yapabilirsin fakat sabah uyandığımda seni yanımda görmek istiyorum ona göre kudur."

İlk önce cümleye bakıyorum sonra da Nazlı'ya.Daha sonra inanamayıp kulaklarımı iyice açıp anlamaya çalışıyorum.  "Nazlı sen ciddi misin?"

İkizimle tam konuşacağım sırada Savaş araya giriyor.  "Yakıştıramadın mı Selin?" 

Ağzımla taklidini yaptıktan sonra konuşuyorum.  "Kudurmak ve Savaş kelimesi aynı cümlede olunca yakıştırmamak ne mümkün?" 

Nazlı'nın araya girmesiyle susuyoruz ikimiz de. "Hadi geç kaldık gidelim." 

Hepimiz arabaya tıkışırken son derece yorucu bir gün başlıyor.

~~~~

~Nazlı~

Yapılan kahvaltının ardından hep beraber köşke gitmek için arabaya geçiyoruz. Ali sürücü koltuğuna geçerken Savaş yanına geçiyor. Ben ve Selin ise arkaya oturuyoruz.

"Umarım oyalanmadan çıkabiliriz köşkten." diye homurdanıyor Selin. Kendisi benden daha heyecanlı durumda.

"Sanmıyorum çok oyalanacağımızı." 

Ali radyoyu açarken biraz olsun gergin havayı dağıtmak istiyor. Ancak bilmiyor ki bu heyecan bizi bir süre terk etmeyecek.

***

Tipik bir İstanbul trafiğinin ardından köşke varıyoruz.

"Hoşgeldiniz!"  diyen İnci abla bizi oldukça neşeli bir şekilde karşılıyor.

"Hoşbulduk İnci abla."  diyerek kısa bir sarılma faslı atlatıyoruz. Salona indiğimiz sırada tüm aile bir arada. Annem ve Peri de dahil herkes burada.

"Çocuklarım gelmiş." diyor keyifle Haluk kişisi. Hâlâ abi demekte güçlük çekiyorum biraz. Bizi böylesine neşeyle karşılamaları biraz olsun üstümdeki gerginliği alıyor.

"Nasılsınız bakalım?"  diyor Rana Hanım gülümseyerek.

"Biraz heyecanlı."  diyorum gülümseyerek. Selin gözlerini deviriyor.

"Sanarsın evlenecek olan benim ya!"

"Yakında oda olacak ya, neyse."  diye mırıldanıyorum. Tabii beni yalnızca bizimkiler duyuyor. 

"Hadi dağılmadan içeride oturalım biraz."  diyor Haluk Abi ve herkes oraya yöneliyor.Ne oturması arkadaşım! Kına var akşama kına,kuaföre gidilecek daha!

"Ee? Çay mı,kahve mi?"

Kezzap,Haluk Abi.Kezzap.

~~~~

~Ali~

"Sonra da komutanım bana döndü ve dedi ki,sen ileride çok başarılı olacaksın. O günden beri her bayram elini öpmeye giderim. Adam geleceği görüyormuş."

Babam askerlik anılarını anlatırken bütün aile büyükleri sanki ilk defa dinliyormuş gibi bir hazla onu dinliyor. Çünkü biliyorlar ki babam ya dinletecek,ya dinletecek.

Bütün genç tayfa kendi arasında sıkılganca bakışırken durumdan tek memnun olan Savaş ve Nazlı. İki saattir sanki karşımızda Cem Yılmaz varmış gibi gülüyorlar. O kadar çok sırıtıyorlar ki sanki dudak kenarlarını yanaklarına dikmişler.

Ben de gözlerimi karşımda elini başına yaslamış uyumak üzere olan Selin'e dikiyorum. Bir tanem benim ya. Nasıl sıkıldı şu an kim bilir. Neyse ki birazdan kız kıza eğlenmenin doruğuna ulaşacaklar.

Üzerinde olan bakışlarımı hissedip bana çeviriyor gözlerini. Yarım ağız gülerken gözleriyle etrafı işaret ediyor. Omzumu silkiyorum ve ona bakmaya devam ediyorum. O da inat yaparak beni izlemeye başlıyor.

"Tabii Ali ve Savaş bedelli yaptıklarından bilmezler böyle şeyleri."  diyor babam. Yine bedel diyor bir şey diyor anlamadım.

Ben söze dalacakken Savaş giriyor araya.  "Dayı ben dünya evine giriyorum artık. İşimdeyim gücümdeyim. Sen bunları Ali'ye söyle."

Çocuk resmen beni satmak için gelmiş dünyaya.

"Ne var? Ben de işimdeyim gücümdeyim. Hem belli mi olur,belki yakında bir düğün daha-"

Selin sanki boğazına ayakkabı sokmuşuz gibi öksürmeye başlarken sözlerim yarıda kalıyor. Bütün gözler Selin'e dönerken babamın yarım ağız güldüğünü görüyorum.

"İyi misin Selin'cim?"

"İ-iyiyim Haluk Abi."

"Bir su iç istersen?"

Selin kafasını sallıyor ve hızlı adımlarla mutfağa gidiyor. Gözden kaybolana kadar ona bakarken önüme dönmemle babamın bana baktığını görüyorum. İzdivaç programlarında sevdiği çiftin çay içmesini izleyen teyzeler gibi bakıyor. Tövbeler olsun.

"Ben bir lavaboya gideyim."  diyerek yerimden kalkıyorum.

"Ali'cim lavabo üst katta yalnız."

"Babacım koskoca konak. Eminim bu katta da vardır. Hem gezeyim biraz ya."

Kaşla göz arasında mutfağa doğru yürürken bu yalanımı Peri'nin bile yemediğini arkamdan atılan kahkaha sesleriyle anlıyorum. Çok da fifi.

"Ay!"

Mutfaktan çıkarken çarpışmamızla çığlık atan Selin'i elimle susturuyorum.

"Sessiz ol kızım. Yemeyeceğiz herhalde seni."

"Garantisini verebilir misin?"

Cümlesine gözlerimi devirirken elini tutup bulduğum ilk odaya sokuyorum onu. Burası neden...burası neden orman gibi kokuyor?

"Burası neresi be?"  diyor Selin düşüncelerimi okuyarak. Kalın ve koyu perdeler yüzünden oda karanlık.Uzanıp ışığı açıyorum. Etrafta sayısız çiçek var.

"Bunlar annemin burada kalırken suladığı çiçekler mi? Ay Haluk Abi kendisi mi bakıyor bunlara? Ay Aliş ne romantik,değil mi?"

"Tema Vakfı'na bağışlayacak kadar çiçek yetiştirmek romantiklikse evet romantik Selin'cim."

Gözlerini devirirken kapıya uzanıyor bu kez. Elimle tutup durduruyorum.

"Aliş ne yapacağız burada ya? Çıkalım hadi."

Elimle elini kavrarken munzur bir şekilde gülüp göz kırpıyorum.  "Sence ne yapacağız?"

Dudakları hafifçe kıvrılırken gülmemek için kendini sıkıyor. Omzunu silkerken formalite icabı kendini geri çekmeden olmaz çünkü.

"Ya şimdi biri falan gel-"

Bedenini kapıya yaslarken uzanıp kapıyı kilitliyorum yavaşça.  Ellerini omuzlarımdan enseme çıkartıp saçlarımla oynamaya başlıyor.

"Ne yapacağız burada?"  diye yaklaştırıyor kafasını. Bu gece de ayrı bir güzel. Koyu gözleri,saçları,elmacık kemikleri,dudakları...

"Ne yapmak istersin?"

"Ali ya,"  diyor kıkırdayarak. "Üç dört yıl öncesine götürdün bizi. Az kıyıda köşede buluşmadık seninle."

O günler aklıma gelince gülümsüyorum. Kim tahmin ederdi tanıştığım gün havuza attığım kıza bir gün evlenme teklifi edeceğimi?

Hayat gerçekten hiç beklenmedik şeylerle dolu. Kaybediyorsak eğer bir şeylere şans vermediğimizden,ön yargılı oluşumuzdan kaybediyoruz.

Onu ilk gördüğümde ben de öyleydim. Olgunca düşünemezdim. Şans vermezdim. Katı kurallarım vardı sebepsizce. Hayatıma onu almamaya and içmiş gibiydim. Bozacaktı sanki bir şeyleri,kıracaktı.

Sonra onu tanıdıkça daha da korktum onu hayatıma sokmaktan. Beni görebilirdi. Beni tamamen görebilirdi,yaralarımla birlikte. Herkes gibi bakmıyordu. Etrafınızdaki her insan size bakar ama yalnızca bir tanesi sizi görür. Beni gören tek kişinin o olacağı nasıl aklıma gelebilirdi ki?

Eğer uğruna savaşacak bir şeyiniz varsa hayatta,yaşadığınız her saniyeye değiyor demektir. Boşuna değilsiniz burada,bir amacınız var.

Şu an kollarımda bana gülümseyerek bakan kıza baktığımda ne kadar şanslı bir insan olduğumu anlıyorum tekrar.

O varsa güzel bu hayat. O varsa mutlu sonlar var benim için. O varsa kötü cadıların,zehirli elmanın veya Külkedisi'ne sınır koyan saatin hiçbir önemi yok bizim dünyamızda. Birbirimize ulaşmamız için geçmemiz gereken yolda düşmemize neden olan birkaç çakıl taşı sadece onlar. Oysa ayağa kalktığımız an göz göze geldiğimiz hiçbir masal kitabında yazmaz.

Ben kendi içimde bir Nazım Hikmet bir Cemal Süreya'ya dönüşürken Selin gülümseyerek beni izlemeye devam ediyor. Gülümsemek dünyada bir tek ona yakışıyor. Eğer insanlardan gülümsemeyi çalmak diye bir şey olsaydı tüm dünyadakileri toplar Selin'e verirdim.

"Aliş...Getirdin beni buraya icraat yok. Sadece bana bakmaya mı getirdin beni?"

"Senin canın oyun mu istiyor?"  diyorum burnumu burnuna sürterken.

"İstiyorum tabii. İş adamı olunca ciddi bir şey oldun çıktın başımıza. Artık evlenince bıçağın ucuna elma takıp göbeğini kaşıyan kocasına uzatan karı koca moduna geçeriz."

Sözlerine büyük bir kahkaha atarken o da kıkırdıyor ve elini ağzıma bastırıyor.

"Şşt duyacak herkes."

Ben hala kahkahamı bastırmaya çalışırken elini çekip dikkatli bir ifadeyle bana bakıyor. Bir parmağı hafifçe dudaklarımda gezinirken gözleri de oraya kayıyor. Diğer eli de sakallarıma karışırken birileri tarafından fena derecede özlendiğimi anlıyorum.

Belinde olan ellerimi yavaşça kalçalarına indirirken daha bir bastırıyorum onu kendime. İyice kollarımın arasına giriyor.

Elmacık kemiğine öpücük konduruyorum bir tane. Elleriyle yanaklarımı tutuyor ve bakıyor yüzüme.

"Seni ben çok özledim,"  diye mırıldanıyor.  "Yani,o geceden beri..."

Kast ettiği geceyi anlarken kalbim hızına hız katarken Selin'in yüzümün her yanında dolaşan elleri daha bir hızlandırıyor.

"Hangi geceden beri?"  diye soruyorum. Ne yapayım onu kıvranırken izlemek çok hoşuma gidiyor. Hem hanımefendi oyun istiyordu,alsın oyun bakalım.

"Hangi gece olduğunu biliyorsun."  diyor kulağımın altına bir öpücük bırakırken. Ya güzelim ben o geceyi adımdan daha iyi biliyorum da sen şu hareketlerine bir son vermezsen biz o geceye geri döneceğiz.

"Bildiğimden emin değilim. Hangi geceden bahsediyorsun?"  diyorum sesime inandırıcılık katmaya çalışırken. Kafasını kaldırıp bana bakıyor süt dökmüş gibi.

"Gerçekten hatırlamıyor olamazsın."

"Cidden hatırlamıyorum,neyden bahsediyorsun?"

Gözlerime bakıyor kırgın bir şekilde.  "Nasıl hatırlamazsın ya? Daha iki gün önceki geceden bahsediyorum. Tamam bir iki kadeh içtik ama nasıl hatırlayamıyorsun? Miladımız o gece bizim."

Bir dakika.Bir dakika! Hassiktir!

Beynim hemen iki gün önceyi tararken hatırlıyorum. Selin resim çizerken ben onu izliyordum. O sırada birkaç kadeh şarap içtik. Sonra da uyuduk. Yani aslında uyumamışız. Lan nasıl hatırlamam! Kız milat diyor,bizim miladımız diyor! Kim bilir neler oldu o gece be!

"Selin bak b-ben çok ö-zür dile-"

Bu sefer odayı Selin'in kahkahaları doldururken ben tam bir mal gibi önüme bakıyorum. Bravo Ali. Kendi kazdığın kuyuya düşmek as Ali Mertoğlu.

"Şebek ya,"  diye kıkırdamaya devam ediyor Selin.  "Nasıl da korktu."

Delireceğim. Bu kız beni çıldırtacak.

"Duygularımla oynadın mutlu musun?"

Kollarını boynuma dolayıp çekiyor beni kendine.  "Siz benimkilerle oynamaya çalışırken iyiydi Ali Bey. Kimi kandırıyorsun acaba? Sen adını unutursun o geceyi unutmazsın."

"Bak sen? Nasıl bu kadar eminsiniz acaba Selin Hanım?"

Yüzünde masum bir gülümseme oluşuyor. Yine onu kalbimin derinliklerine sağlamak istediğim bir an.

"Çünkü o gece senin kollarında uyuya kalmadan önce bana ne söylediğini hatırlıyorum."

Gülümseyerek tekrar söylememi beklerken iyice kendime çekip alnına dayıyorum alnımı.

"Bütün benliğim yok olsa bile sadece sen kalacaksın.Biz kalacağız. Bütün dünya yok olup gidecek,biz seninle bu gecede kalacağız."

~~~~

~Nazlı~

Selin ve Ali sırayla salona girerken herkes kaçamak bakışlar atıyor birbirine.Sonunda konuşan annem oluyor.

"Ne yapacaksınız şimdi?"  diyor annem.

"Sizinle beraber kuaföre gideceğiz işte,"  diyor Selin. Ardından Savaş ve Ali'yi gösteriyor.  "Onlar da berbere gider artık."  Haluk Abi yerinden kalkıyor.

"Ee biz çıkalım o zaman."  Ali ve Savaş yavaşça kafalarını sallayarak onaylıyor. Hepsi yukarı doğru çıkarken Selin'le bakışıyoruz.

"Şey, biz de.."  diye mırıldanıyorum. Annem gözlerini deviriyor.

"Git hadi, vedalaş müstakbel kocanla."  Onlar kendi aralarında gülerken, hızla ben de yukarı çıkıyorum. Selin de beni takip ediyor.

"Sen nereye Selin?" diye soruyor annem.

"Nereye olacak anneciğim?"  diyor Selin şirince gülümsemeye çalışırken.  "Nazlı bayadır gelmiyor ya buraya, şimdi unutmuştur o buraları."  Höh yani. İnsan uydurur da böyle mi uydurur be ikiz!

"Tabii göster sen ikizine yolu,"  diyor annem bilmişçe gülümserken.  "Dikkat et de orada bir yerden Savaş'a da yol gösteren Ali çıkmasın."

Ben kahkaha atarken Selin homurdanarak beni takip ediyor.  "Gülme! Ayrıca sen ne ara sevgilisiyle rahatça görüşebilen ben yerine geçtin ya?"

***

Annem, İnci abla ve Rana Hanım da hazırlandıktan sonra biz de en sonunda bahçeye çıkıyoruz.

"Sığar mıyız benim arabaya?"  diye soruyor annem.

"Kızlar onla gelsin,"  diyor Rana Hanım. Ardından devam ediyor.  "Bizi şoför bırakır."  Annem onaylıyor. Biz annemin arabasına geçerken, onlarda Rana Hanım'ın şoförünün bulunduğu arabaya geçiyor.

"Ee ikiz, hazır mısın?"  diyor heyecanla direksiyon başına geçtiğinde.

"Seninle bir kuaför seansına mı?"  diyorum alayla.  "Tabii ki değilim Selin."

Selin sinsice gülümsüyor.  "Sadece benimle olsa yine iyi," diyor bana dönerken. Kaşlarımı çatarken sorarcasına bakıyorum.  "Tuğçe ve Zeynep'i unutma."  Başımı koltuğuma yaslarken sinirle ofluyorum.

"Neyse ki Ecrin'de olacak. Beni sizin elinizden kurtarır belki."

"Yanlış cevap İkizim,"  diyor keyifle.  "Sen yağmurdan kaçarken doluya tutunuyorsun, farkında değilsin."

~~~~

~Savaş~

Koştur koştur geçen bir günde koltuğa oturmak güzel. Ama bu berber koltuğu olmamalıydı.

Bugün bekarlığa değil de sakallara veda günüymüş gibi. İçim kan ağlaya ağlaya, acı çeke çeke oturuyorum.

"Bak kuzen birazdan bebek poposu gibi olacak."

Yaramı deşmeyin arkadaş, istemiyorum bebek poposu!

"Ali Bey bu evreleri siz de yaşayacaksınız. Ben yaşarken tecrübe et bari."

Dayımın söylediği kahveler de gelince baba oğul karşımda kahve höpürdetiyor, ben de sakallarımla veda yaşıyorum.

"İki düğün yaşayarak bunu iyice tecrübe eden babama sormak lazım."

Ali kahkaha atarken tek gözümle dayıma bakıyorum. O da gülünce ben de rahatça gülüyorum. Biz sustuğumuz zaman dayım hala gülmeye devam ediyor. Bir anda susuyor ve ciddi oluyor. 

"Ali karşında baban var, sen dalga geçmeye utanmıyor musun?"

"Ya baba öyle demek istemedim. Tecrübe amaçlı. Dalga geçmedim yani."

"Yok dalga geç istersen bir de gerçi sen komik duruma düşersin. Ben bu yaşımda hala evlilik yapabilirim ama sende hala bir icraat göremiyorum."

Tribünler bağırıyor, durmuyor! Vur de vuralım öl de ölelim Haluk! 

O kadar çok gülüyorum ki traş köpüğünün tadına varıyorum. Biz dayımla gülerken Ali bu kez öksürüyor.

"Neyse madem Ali tecrübe dedi size birazcık bahsedeyim;
Bir kere sakın ola gece yapacağınız kutlamanın detaylarını kızlara anlatmayın, nikah masasına gelemeden kalırsınız ortada. Hele ki Nazlı."

Yok canım ben zaten onun kızacağı bir şey yapmam. Yapmam değil mi?

"Baba zaten Savaş'a kalsa süt içip uyuyacağız. Bu var ya bekarlığa vedayı da Nazlı'yla kutlardı."

Evet Ali haklı, Nazlı'yla geçen bir gece büyüktür Ali ve Emre'yle bekarlığa veda partisi yapmak.
İçimi biliyor kuzenim içimi.

"Arada yaramazlık yapmazsan ilişkinin tadı kalmaz. "  diyor dayım. Adeta bir Platon adeta bir Sokrates. Aslında tam anlamıyla Aşkım Kapışmak.

~~~~

~Nazlı~

"Gerçekten gerekli miydi bu Selin?"  diye fısıldıyorum yanıbaşımızda 'acaba Nazlı'nın saçı nasıl olsun' tartışmasına giren annemlere bakarken.

"İstersen evde yapsaydık saçını Nazlı."

"Valla ben de tam ondan bahsettim."

"Saçmalama kızım, kaç kez kınası oluyor insanın?"  diyerek yanımıza oturuyor Tuğçe. Zeynep de onun yerini alırken gülüyor.

"Biraz olsun sınırlarını aşmazsın değil mi sen?"

"Aşmam tabii. Kuaför de neymiş ya?" diyorum bilmem kaçıncı kez isyan ederken. Ama bu isyanlarım boşuna, biliyorum.

"Karar verdiniz mi anne?"  diyor Selin kargaşanın ortasına atlarken.

"Bence at kuyruğu olmalı."  diyor İnci abla elindeki dergiye göz gezdirirken.

"Hayır bence topuz olsun."  diyerek araya giriyor bu sefer Peri. Zaten bir sen araya girmemiştin kardeşim, tam oldu.

"Bu akşam nişanı olan kim?"  diyorum en sonunda bir son vermeye çalışırken.

"Sen."  diyor hepsi bana bön bön bakarken.

"Güzel,"  diyorum başımızda bizi bekleyen görevliye dönerken.  "Ben dağınık topuz istiyorum, gerisi size kalmış."

Ve en sonunda buna son noktayı koyarken, hepsi gereken cevabı almış gibi kendi saçlarıyla ilgilenmeye başlıyor.

***

"Ay ikizim! Şimdi ağlayacağım ben!"  diyor Selin heyecanla konuşurken. Bu kız hangi ara böylesine duygusal oldu, anlayamıyorum.

"Makyajın akacak bak."  diyorum onu kendi silahıyla vurmaya çalışırken. Gözlerini deviriyor.

"Çok güzel oldun be!"  diyor Tuğçe de keyifle.

"Seni bir gün böyle göreceğimi söyleseler hayatta inanmazdım."  diyor Ecrin oturduğu yerden dalga geçerken. Gözlerimi kısarak ona bakıyorum.

"Sen hiç konuşma. Resmen beni onların eline teslim ettin!"  diyorum. Kuaföre gelirken sadece işin saçtan ibaret olduğunu düşünmüştüm ama büyük bir yanılgıya uğradım. Kim derdi bunun manikürü, pedikürü bilmem nesi olacağını!

"Sana kalsa pijamayla bile kınana gidersin sen."  diyor Zeynep. Eh, bir yandan haklı tabii.

"Sonuç olarak bordo elbisem, yeni yapılmış manikürüm ve dağınık topuz saçım ile karşınızdayım kızlar."

"Bence bir şey eksik."  diyerek araya giriyor Selin.

"Selin bir saçıma sim döktürmediğin kaldı, daha ne eksik olacak!"  diyorum korkuyla. Hepsi kahkaha atıyor.

"Saf İkizim, kolyeni unuttun."  diyor annemin hediye ettiği kolyeyi avucuma bırakırken. Gelen bir rahatlamayla kolyeyi takmak için ellerim boynuma gidiyor. Ancak annem benden önce davranarak kolyeyi elimden alıyor ve usulca boynuma takıyor. Gülümsüyorum ona.

"Çok güzel olmuşun güzelim benim."  diyor ona da gelen bir duygusallıkla.

"Kimin kızıyım ama değil mi?"  diyorum alayla. Çünkü eğer gerçekten biri alaya almazsa olayı, birazdan burayı sel götürecek.

"Hadi artık gidelim."  diyerek ayaklanıyor Rana Hanım. Hesap işi hallediltikten sonra eşyalarımızı alarak çıkıyoruz kuaförden. Herkese tek tek bakıyorum. Hepsi o kadar güzel görünüyor ki gözüme, gülümsemeden yapamıyorum.

Bir şeylerin yolunda gittiğini bilmek iyi hissettiriyor. Ama en önemlisi benim için İzmir'den gelen Ecrin, her şeyle ilgilenip telaşa giren Tuğçe ve Zeynep, sanki kendi evleniyormuşçasına heyecanlanan ikizim Selin, beni artık öz kızı gibi benimseyen Rana Hanım ve benim için kendi hayatından bile vazgeçebilecek olan kadın; annem. Hepsinin bugün benim için çabalaması, beni yalnız bırakmamış olmaları güzel hissettiriyor. Değerli olduğumu, olduğumuzu bir kez daha anlıyorum..

***

Hazırlanıyoruz. Son hazırlıklar bunlar. Selin ve Rana Hanım'ın ayarladığı mekandayız.

Garip bir his var içimde. İnci Abla, Rana Hanım, annem, ikizim, Tuğçe, Zeynep ve Ecrin. Hepsi buradalar. Hepsi benim için burada. 

Biliyorum evlendikten sonra da hepsiyle görüşeceğim ama küçük bir çocukkenki gibi değil. 

Kendi ailem olacak, ağladığımda beni susturacak güzel şeyler söyleyecek insanlar yanımda değil, telefon uzaklığımda olacak. Evet hep yanımda olacaklar fakat çocuk değiliz artık.

Buna üzülürken bir o kadar da yol arkadaşım, ömrümü paylaşacağım, kalbimi verdiğim insanın Savaş olmasının mutluluğu var içimde. 

Her sabah onla uyanmak bana mutluluk verecek, zorluklara onla göğüs germek dertlerimizi basite indirgeyecek, güzel olacak ya. Her şey çok güzel olacak.

Aynanın karşında son kez kendime bakıp kırmızı duvağı da kafama yerleştiriyorum.Geniş alanın ortasındaki sandalyede yerimi alıyorum.

Dramatik bir müzik ise hemen arka fona yerleşiyor. Rana annecim(!) her klasikleşen şeyi düşünmüş.

Selin elinde tepsi içinde kına olan kutuları herkese veriyor. Bizim sosyetikler kutuları çantalara atıyor. Ecrin ve Zeynep aldıkları gibi avuçlarına yerleştiriyorlar kınayı. Bir de şekil vermeye çalışıyorlar. Çabalarına gülüyorum. 

Selin dibime çöküyor. Annem de geliyor yanıma.

Gözlerinden birkaç damla yaş düşüyor.Ya ikizim yapma. Ben de başlarsam şimdi bitmez bugün.
Çenem titrerken bende bir damla yaş düşürüyorum ama topluyorum kendimi. Biz çok ayrı gayrı yaşadık alışkınız bu duruma belki de ondan fazlasıyla duygusal olmamamız.

Selin ellerimi açıp kınayı yerleştiriyor. Annem de eldivenlerimi geçirip üstünü kapatıyor kınanın.

"Canım ikizim, ben seni çok özleyeceğim ya. Kurtulamazsın ama benden. Çok mutlu ol tamam mı?"

Kollarımın arasına alıyorum onu. Can parçam benim.

Yanağına sulu bir öpücük bırakıyorum. Geri çekilirken annemin gözlerinden yaşlar düştüğünü görüyorum.

"Annem benim!"

Şimdi hem anneme hem Selin'e sarıyorum kollarımı. Annem nefes alacak fırsatı bulunca konuşuyor.

"Birtanelerim benim, sizi çok seviyorum."

Aileden önemli hiçbir şey yok. Eğer ailen iyiyse şanslı bir insansın demektir.
Onlardan öte hiçbir şey yok benim için. Ailemi düşündükçe huzurlu olabileceğim şeyler bulabiliyorum.

"Ayrılacağız ikizim ama bak boşlamak yok beni."

Gözlerini siliyorum Selin'in. Ben seni görmeden yapabilir miyim acaba çatlak!

"Selin'cim zaten ayrı sayılırız. Hem hemen karşında olacağım. Dadan dur bana."

Gülüyor söylediklerime. Ağzımdan yanlış bir şey kaçırdığımın farkına varıyorum. Anneme bakınca kafası karışmış bir ifade görüyorum.

"Aynen zaten bayadır Savaş'la beraber kal-"

Omuzuna vuruyorum Selin'in. Kaş göz yapmaya çalışıyorum annemin anlamayacağı şekilde. Jeton geç düşüyor Selin'de. Öksürmeye başlıyor. 

"Ben bir su içeyim geleyim."

Selin giderken çaresizce bakıyorum arkasından. Anneme dönüp gülümsüyorum.

Rana Teyze geliyor. Tam zamanında! Konuşmaya geldiğinden annem de yalnız konuşmak ister diye düşünüp gidiyor. Kafasında soru işaretleriyle tabi ki.

"Nazlı'cım çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim, hazırlıklar için de ayrı teşekkür ederim."

Minnettar bir şekilde gülümsüyorum, o da bana karşılık veriyor.

"Savaş şanslı, çok hem de. Kabullenmem zaman alsa da, ikinizin bu yola birlikte girmesi beni çok mutlu ediyor."

İnsanların kalbini kazanmak beni hep sevindirmiştir. O yüzdendir bu çabuk mutlu olup çabuk üzülmem. Rana Hanım'ın tabularını yenmesi bizim için büyük bir adım oluyor.

İnci Abla ve Tuğçe geliyor hemen yanımıza.

"Ay kız harika olmuşsun, en güzel gelin olacaksın benden söylemesi."  diyor inci abla.
Gülüyoruz dördümüz birden. Sonra kısık sesle konuşuyor. 

"Aman Selin duymasın."

Gülüyor. Tekrar kahkaha atıyoruz. Tuğçe araya giriyor bu sefer.

"Hırçınımız, prensesimiz bizim."

"Teşekkür ederim."  Bu kadar iltifata alışkın değilim. 

İkisi de beni öpüyor. İnci Abla ve Rana Hanım ayrılıyor yanımdan. Selin bir kolunda Zeynep bir kolunda Ecrin yanıma geliyor.

"Nazlı'cım burası iyi galiba. Bütün gün otur istersen."  diyor ecrin. Beni tanıdığından beri en son hayal edeceği pozisyon olduğu için çok normal.

"Sorma Ecrin ya. Bıktım şu duvaktan. Ayrıca sırtım ağrımaya başladı."

Duvağı kafamdan çıkarıyorum hemen. Sonra da yerimden kalkıyorum. 

Bu ne zor müesseseymiş arkadaş. Müzik değişmeye başlıyor. Bizim kadın kurulu,  yani İnci Abla Rana Hanım ve annem ellerine almışlar kokteyl güzel güzel konuşuyorlar. Selin onları gösterip bana dönüyor.

"Diyorum ki Nazlı'cııım, onları ekelim ve gecenin ileriki saatleri coşalım kopalım partileyelim."

Bir daha mı geleceğiz dünyaya?  Vur patlasın çal oynasın!

~~~~

~Selin~

"Haydi haydi,saldır saldır!  Gül gibi uyuyan yılanı uyan-"

"Allah aşkına o ördek sesinle Gülşen şarkısı söyleme. Yalvarırım bekarlığa veda gecemde yapma bana bunu ya."

İstanbul gecesinin bitmek bilmeyen trafiğinde yanımda sevgili ikizim ve arkadaki üçlü koltukta oturan dört kişiyle birlikte mekan bulmaya çalışıyoruz. Radyoda son ses çalan şarkıya eşlik etmeme bile izin verilmiyor.

"Ben senin bekarlığa veda gecen şerefine şarkı söylüyorum senin yaptığına bak. Sen büyüdükçe ne gaddar bir şey oldun ya. Aaaaa!"

Nazlı gözlerini devirirken arkadaki seslerle oraya bakıyorum dikiz aynasından.

"Ay Zeynep kucağıma çık istersen! Yaklaş yaklaş burnumdaki kılları da gör!"

Tuğçe Zeynep'e doğru çemkirirken Zeynep' in çemkirmesi geliyor bu sefer.

"Kızım ben çok mu meraklıyım senin yağ toplamış bacaklarında oturmaya? Maşallah pofuduk yastık gibi. Ayrıca nereye gideyim yani yer mi var? İstersen belime ip takıp tampona bağlayın beni öyle geleyim peşinizden. "

Dikiz aynasından ters bir bakış atıyorum. Bakışımı gören Tuğçe kapanmaya and içmiş çenesini yine açıyor.

"Hiç bakma bana öyle Selin. Niye iki arabayla gitmedik ki? Ali Bey bırakıverseydi işte."

Hiç kimse düşünmüyor ki benim Aliş'imi. O kadar çalışıyor,sabahın köründe işe gidiyor. Tamam sadece haftada iki gün gidiyor ama şirket onların yani. Ayrıca onun hiç mi eğlenmeye hakkı yok?
YOK AMA KONUMUZ BU DEĞİL.

"Çocuk Savaşlar'ın yanında Tuğçe. Ne deseydim,eğlenceni böl gel bizi al mı?"

"Kim bilir ne haltlar karıştırıyorlardır!"   diyor bu sefer Defne. Üniversite edindiğimiz sayılı arkadaşlarımızdan.

"Hiçbir halt karıştırmıyorlar! Savaş hiçbir halt karıştırmaz! Savaş yapmaz tamam mı!"

Sakin ol Nazlı,herkes bize bakıyor.

"Kızım taramalıya bağlama ya. Demediler mi zaten sakin bir mekanda takılacağız diye."

"Ay benim içim rahat değil ya. Resmen Savaş'a yalan söyledim."  Nazlı omuzlarını indirip kaşlarını çatarken onu rahatlatmak adına konuşuyorum.

"Bak biz onlara yalan  söylemedik tamam mı? Sadece hiçbir şey söylemedik. İkisi farklı şeyler. Okay? Hem ne demiş ünlü düşünür adını hatırlamadığım kişi? Bilmek üzer,bilmek yaralar."

"Hangi düşünür demiş bunu?"

"Selin Yılmaz."

Arkada büyük bir kahkaha tufanı koparken Nazlı yine gözlerini deviriyor bana. Sonra tekrar soruyor.

"Yalan söylemek değil gerçekten değil mi bu?"

"Aynen kızım. Sadece eksik bilgi. Hem ne olacak? İki kokteyl içip döne- aaayy Ali arıyor ay ne diyeceğim ben!"

Nazlı gözlerini kocaman açarak bir telefona bir bana bakarken gözlerini bende sabitliyor.

"Bak derin nefes al. Şimdi hoparlörde açacağım,sakince konuşacaksın."

Derin bir nefes alıyorum ve önümdeki yola bakarken Ali'nin telefondaki sesi bana ulaşıyor.

"Güzelim?"

"M-mavi? Ne yapıyorsun?"

"Sesin neden öyle geliyor?"

"Nasıl geliyor?"

"Stresli?"

"Araba kullanıyorum ondandır."

Ebesinin ölekesi! Ne dedim ben ya!

"Nereye gidiyorsunuz ki? Evde olmayacak mıydınız siz?"

Tekrar derin bir nefes alıyorum.  "H-hayatım evdeyiz tabii. Kızlarla x-boxtan araba yarışı açtık da onu diyordum. Hem siz ne yapıyorsunuz bakalım?"

Öksürüyor Ali.  "Biz de çorbacıya geldik ya. Öyle yani. Çorba içip eve döneriz."

"Ne çorbası içeceksiniz bakalım?"

"Analı kız- yani şey ya,işkembe falan."

"Savaş'la işkembe çorbası içerseniz bir hafta apartmana uğramayı düşünmeyin."

Ali öksürüğüyle karışık kıkırdarken arkadan Savaş'ın sesi geliyor.

"Süslü?"

"Bohem?"

"Sen git nerede benim Nazlım?"

"Buradayım ya şebeeeek!"

Gözlerimi kocaman açıp Nazlı'ya bakıyorum yan gözle. Nazlı Savaş'a ayı der bohem prens der dana falan  der ama ilk kez şebek diyor. Kızın beyin hücreleri yandı.

"Müstakbel karım eğleniyor mu diye sorayım dedim."

Nazlı'nın gözlerinden kalpler çıkarken gülümsüyor.  "Çok. Ya sen?"

Tekrar öksürük sesleri.  "Ben de çorba içeceğim işte. Öyle yani. Bak çok geç yatmayın tamam mı? Sonra uykunu alamayınca göz altların yüzünden uyuşturucu bağımlısı gibi görünüyorsun. Hem bu aralar uykunu iyi alman lazım,uykusuz geceler seni bekliyor."

Nazlı gözlerini kocaman açarken gülmemek adına kendini zor tutuyor. Arkada yine kahkaha krizleri.

"Savaş!"

Telefonun diğer ucundan da kahkahalar gelirken onların da hoparlörde olduğunu anlıyorum.

"Görüşürüz hayatım. Göz kapaklarından öptüm seni."

"Ben de seni."  diye mırıldanıyor Nazlı. Telefonu kapattıktan sonra sessizlik oluyor. Bir süre sonra birbirimize bakıyoruz ve büyük bir kahkaha patlatıyoruz. 

***

"Kızım bak hiç tekin bir bara benzemiyor burası."  diyor Ecrin.

"Sen hangi barın girişinde 'burası tekin bir bardır. içeride mevlut okutulur.'  yazdığını gördün?"

Oflaya puflaya geliyorlar peşimden. Nazlı'yla kol kola girerken kızlar da arkamızdan geliyor.

Bardan içeri girdiğimizde ilk önce görme yetimi kaybettiğimi düşünüyorum. Sonrasında da aklımı kaybettiğimi. Burası ne böyle be!

"Bir şey diyeceğim,"  diyor Tuğçe açık ağzıyla.  "Yanlışlıkla Christian Grey'in oyun odasına girmiş olabilir miyiz?"

Zaten kocaman olan gözlerini daha da açarak konuşuyor Nazlı.  "Valla bana da her an bir yerden Jamie Dornan çıkacak gibi geliyor."

Bu sefer Zeynep'in korku dolu sesini duyuyorum.  "Var ya Kerem şu an burada olduğumu bilse,karşımızda duran direkleri etrafında dönen heriflerin bağırsağına saplar! Ay hadi dönelim."

Tuğçe,Ecrin ve Defne adeta ağızlarından salta akıtarak karşıda striptiz yapan yarı çıplak adamlara bakarken ben de Ali'nin tepkisini düşünüyorum. Muhtemelen öğrendiğinde büyük bir tepki vermez. Ama yine de Haluk Abi'nin tüfeğini iyi bir yere sağlamakta fayda var.

"Hiçbir yere gitmiyoruz!"  diyorum kararlı bir ses tonuyla.

"Kızım nasıl gitmiyoruz? Striptiz bardayız farkında mısın? Bu genç yaşında dul mı kalmak istiyorsun?"

"Ya baksanıza,"  diyorum karşımızda dönen adamları gösterirken.  "Gay bunlar gay!"

Hepsi bir an karşılarına bakarken sonra birden hepsi gülüyor.

"Ayrıca,"  diyerek devam ediyorum.  "Bu gece Nazlı'nın bekarlığa veda gecesi ve sonuna kadar eğlenmeyi hak ediyor. O yüzden,kurtları dökmeye hazırlanın kızlar!"

Hepsi bir an kararsız baksa da daha sonrasında gülerek el çırpıyorlar. Tam bu sırada yanımızda üç tane -yarı çıplak- beden beliriyor.

"Kızlaaar? Hoş geldiniz.Ben Poyraz. Ama siz bana kısaca Poyriş diyebilirsiniz. Ahahahah!"

Gay demiştim ama bu kadarını ben de beklemiyordum. Kızlar konuşmayınca ben lafa dalıyorum.

"Merhaba Poyriş. Biz de buraya ikizimin bekarlığa vedası için geldik."

Poyriş hülyalı gözlerle Nazlı'ya bakıyor. Ellerini birleştirip çenesine yaslarken konuşuyor.

"Evleniyor musun? Bayılırım evliliklere ben! Damadın resmi var mı?"

Nazlı övüneceği konuyu buldu atlamadan durur mu? Hemen kendinden emin bir gülüş atıyor ve telefondan Savaş'ın fotoğrafını açıp gösteriyor.

"Oha! Ay kız sen bunu nasıl buldun? Söylesene,kankası var mı?"

Nazlı bana bakarak gülüyor ve konuşuyor.  "Kuzeni var. Ayarlayayım mı?"

Koluna vurunca iyice gülüyor. Poyriş ve tayfası bu sırada bize meze dolu bir masa hazırlatmaya başlıyor. Yine ilginç bir gece. 

***

"Senin için şişmiş." diyor gay tayfadan tanıştığımız Cenk. Nazlı'nın el falına bakarken Nazlı onaylıyor onu.

"Ay nasıl şişmesin Cenk? Mezun olalı bir ay oldu hala iş yok bir şey yok!"

Cenk gülerek koluna vuruyor Nazlı'nın.  "Ay olur kız o da olur! Hem zengin kocayı kaptın daha ne istiyorsun?"

Nazlı gülerek gözlerini deviriyor.  "Eh orası öyle tabii."

Mızmızlanarak Nazlı'nın elini çekiştiriyorum.  "Hadi ya,fal sırası bende."

Nazlı gözlerini devirerek kenara kayıyor. Onun yerine geçerken elimi uzatıyorum ve Cenk de bakıp yolumu falan görmeye çalışıyor.

"Burada mavi gözlü bir çocuk var."

"Allah aşkına  üç tane çizgiden nasıl çıkardın onu Cenk?"

Koluyla kolumu dürtükleyip gülüyor.  "Şaka kız şaka. Telefonunun ekranında mavi bir çocuk gördüm. Attım tuttu valla."

"Hadi ya bak biraz. Ne görüyorsun?" 

Cenk elimi incelemeye devam ediyor.  "Senin önünde uzun bir yol var."

"Ay Cenk! Üçüncü sınıf komedi filmlerindeki falcılar gibisin."

Cenk bana sürmeli gözlerini devirirken ayağa kalkıyor ve kıvırtarak yürümeye başlıyor.  "Ben gidip kırmızı şarabımı yudumlayacağım."

Gay erkekler de amma çekilmez oluyor yani. İyi ki Ali gay değil. Ay ne diyorum ben!

Önümdeki shot bardaklarından birini kafama dikerken kızlara dönüyorum. Ecrin ve Defne telefonlara gömülmüş,Zeynep desen uçmuş çoktan. Tuğçe de gaylerden biriyle kuaförler hakkında dedikodu yapıyor. Yanımda duran Nazlı'ya dönüyorum. Elindeki şampanyayı yudumluyor.

"İkiz? Sevmedin mi burayı?"  diyorum sevecen bir tonda. Gülümseyerek bana bakıyor.

"Sevdim,"  diyor kıkırdayarak.  "Başka bir şey düşünüyordum. "

"Anlatsana biraz. Hiç konuşmadık düğünle ilgili. Heyecanlı mısın?"

"Tabii ki."  diyor gülerek.Ama bir şeyler daha söylemek istiyor belli ki.

"Çıkar ağzındaki baklayı."

"Ben biraz korkuyorum,"  diye mırıldanıyor.  "Her şeyin hızlı bitmesinden. Ya da ne bileyim,eskisi gibi olmamasından korkuyorum."

"Bak bana,"  diyerek döndürüyorum onu kendine.  "Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok Nazlı. Savaş'ı seviyor musun? Seviyorsun. O seni seviyor mu? Seviyor. Ee,ne o zaman sorun? Siz bu yola birlikte çıktınız,birlikte bitireceksiniz. Sorunlar tabii ki olacak ama sorunlar her zaman vardır. Ama siz artık birlikte aşmayı öğrendiniz. Asıl olay bu. Bir imza mı değiştirecek bunları?"

Gülümseyerek bana bakarken birden sarılıyor sımsıkı. Kollarımı ona dolarken iyice sarılıyorum ben de ona.

"İyi ki varsın,"  diyor burnunu çekerken.   "İki sözünle hemen içime su serptin bile."

"Ağlamak yok bak!"  diye mırıldanıyorum. Gözlerimden nigara şelalesi boşalıyor nereye ağlamak yok be!

"Zorla seni yataktan kaldırdığım günleri özleyeceğim."

"Ben de her gece gelip üstümü örtmeni özleyeceğim."

"Ali örter artık."

Burnumu çekerken kıkırdıyoruz ikimiz de. Hala bana sarılırken bir burun çekiş daha duyuyoruz ve kafamızı kaldırıyoruz.

Poyriş karşımızda elindeki peçeteyle bize bakarak ağlıyor. Ööööeeeh!

"Ay ben çok duygulandım!"  diyor burnunu çekerken. Gülerek onu da yanımıza çağırıyoruz. Kollarını bize sararken sanki kolunu kesmişiz gibi ağlamaya başlıyor.

"Tamam Poyriş."   diye avutuyor Nazlı. Adam şu an iki saat önce tanıştığı kız evleniyor diye duygusallaştı resmen. 

Hala ağlamaya devam ederken ben avutuyorum bu kez.

"Evet Poyriş,hadi ağlama artık."

Bu sefer de sanki parmaklarını tost makinasının içine sıkıştırmışız gibi ağlıyor.

"Ay Poyraz yeter! Sanki sana açık beyin ameliyatı yapıyoruz ne bu ağlama?"

Elindeki peçeteyle gözlerini siliyor.  "Kusura bakmayın balık burcuyum da biraz."

"Balık burcusun anladık da şu döktüğün göz yaşlarıyla önümüzdeki on yıl susuzluk yaşanmaz yani."

Poyriş gözlerini silerlen Tuğçe bağırıyor bize doğru.Elindeki telefonu havaya kaldırıyor.

"Hadi selfieeeee!"

Arkamızda egzantrik bir manzarayla birlikte bir sürü poz veriyoruz.

Nazlı'yla göz göze geldiğimizde ikimizin de aklından aynı şeyler geçiyor. 

O fotoğraflar sonsuzluğa gömülmeli. Hem de hemen.

~~~~

~Savaş~

"Umarım başımıza bir şey açmadan atlatırız şu geceyi."  diyorum kaçıncı kez huysuzlandığımı bilmeden.

"Ne tırstınız be!"  diyor Emre önündeki rakıdan bir yudum alırken.

"Oğlum Tuğçe sana nasıl dayanıyor?"  diyor Ali huzursuzca arkasına yaslanırken.

"Neyim varmış da dayanmayacakmış?"

"Lan utanmasan kızın annesine bile yürüyeceksin!"  Ben kahkaha atarken Kerem de bana eşlik ediyor.

"Abartma Ali."

"Yalan mı oğlum?"  diyorum ben de önümdeki tabaktan bir lokma alırken.

"Ben gevşek değilim,"  diyor kaşlarını çatarken.  "Sadece biraz.."  Sanırım şu an doğru kelimeyi bulmakla meşgul.  "Dışa dönüğüm. Ama Tuğçe'yi çok seviyorum yani."  Kafamı iki yana sallıyorum.

"Biz sana yavşak dememiştik ama neyse."  diye mırıldanıyor Ali. Çalan telefon ile Kerem masadan kalkacakken Emre durduruyor.

"Dur tahmin edeyim, arayan kesin Zeynep."

"Aynen."

"Açma kardeşim o telefonu."  diyerek Kerem'in elinden çekiyor telefonu.

"Emre sen kendi ilişkini mahvettin falan da şimdi bize mi sardın?"  diyor Kerem. Tabii bilmiyor daha Emre'yi.

"Ya kötü bir şey yapmıyoruz ki biz burada!"  diyerek kendini savunmaya geçiyor Emre.  "Sadece son kez anın tadını çıkar Savaş. Biz de sana eşlik ediyoruz işte. Biraz eğleneceğiz o kadar. Düşünmeyin bir iki saat."  Ali'yle bakıştığımız anda ikimizde kafamızı sallıyoruz.

"Haklısın galiba. Biraz eğlenelim bakalım,"  diyor Ali ve masadan kadehini alıyor.  "O zaman neye içiyoruz?"

"Aramızdan bir kişiyi daha göndermemize!"

***

"Ali bu kaç?"  diyor Emre eliyle saçma hareketler yaparken.

"Beş?"  diyor Ali sorarcasına. Sanırım hepimizin kafa biraz iyi.

"Yok yok yedi bence."  diyor Kerem onu bir hıçkırık seli tutmuşken.

"Biz biraz fazla mı kaçırdık ne?"  diyorum arkama yaslanırken. Emre yerinden kalkarken kaşlarımı çatarak ona bakıyorum.

"Nereye Emre?"

"Bekleyin, biz de bir şey eksik."  Mekanın çıkışına doğru giderken sorarcasına bizimkilere dönüyorum.

"Nereye gitti şimdi bu?"

"Yine Emre'lik yapacaktır, takma."  Ali umursamazca elini sallıyor. Hafifçe başımı sallıyorum.

"Sizin de içinizde bir gitmek bilmeyen öküz var değil mi?"  diyorum dayanamayıp sorarken.

"O öküz hiç gitmiyor ki lan."  Ali'nin söylediğe gülerken, Emre masaya dönüyor.

"Neredeydin?"  diyerek ona dönmemle ufak çaplı bir şok yaşıyorum.

"Emre bunlar kim?"  diyor Kerem benim soracağım soruyu sorarken.

"Sizce kim?"  diyor sırıtarak. Anan Emre, anan. Ulan bunlar resmen dansöz!

"Oğlum sen salak mısın?"  diyorum telaşla.

"Ya sakin olun, bekarlığa veda partisi hiç dansözsüz olur mu ya!"  diyor sitem ederken.

"Ulan salak!"  diyor Ali yerinden kalkarken.  "Selin bunu öğrenirse benim bu son yemeğim bile olabilir!"

"Öğrenmeyeceği için sorun yok."  diyor Emre. Kerem huzursuzca yerinde kıpırdıyor.

"Bakın gençler sizinkileri bilmem ama Zeynep beni bu masaya meze yapar."

"Ben konuşmak bile istemiyorum."  diyorum Nazlı'nın öğrenirse ne yapacağını düşünürken.

"Ulan olana bak ya, kızlar evde otursun biz burada eğlenelim!"  diyor Ali. Emre gözlerini deviriyor.

"Evlenmeden kılıbık olduunuz lan siz! Kendinize gelin bir, alt tarafı herkes gibi evleneceğiz, bitecek. Biriniz daha sorun çıkarırsa cidden olacaklardan sorumlu değilim."  Tehditinden korkmasak bile hepimiz susarak tekrar yerimize oturuyoruz. Ve dansözler çalan müzikle oynamaya başlıyor bile.

"Sadece susarak oturacağım ve bir an önce bu gecenin bitmesini bekleyeceğim."  diyerek mırıldanıyor Ali.

"Aynen."  diyerek Kerem'le onu onaylıyoruz ve gecenin bitmesini beklemeye başlıyoruz.

***

"Oh oh! Yandan, yandan!"  diyerek ortama ayak uyduran Emre'ye karşılık Ali de karşısında mezdeke oynama çabalarında. Belki halay da çekiyor olabilir, emin değilim.

"Kuzen para yapıştırsana."  diyerek dansözlerden birini gösteriyor Ali.

"He tabii, Nazlı da bana yapıştırsın sonra."

"Ulan Nazlı nereden görsün!"  diyerek bir miktar parayı dansözün tekine yapıştırıyor bile Emre. Şeytan diyor çek bu anı, at Tuğçe'ye.

"Madem bekarlığa veda partisi, biraz keyfini çıkaralım bari."  diyerek Ali de ona uyarak diğer dansözlerden birinin alnına para yapıştırıyor. Onun bu haline gülmeden yapamıyorum.

"Selin görse var ya.."  diyor Kerem.

"Peki ya Zeynep bir kızın sana soru soracağım ayağına yürüdüğünü görse?"  diyor Ali.

"Yakarım seni."  diyor Kerem kuruyemişlerden birini atarken.

"O zaman gel de göbek at az!"  diyor Emre göbek atarken. Bu çocuk tam bir salak.

"Ulan var ya!"  diyor Kerem homurdanırken.  "Kaçsak ne olur?"  diyor bana sorarken.

"Muhtemelen Emre sıçar ağzımıza."  Sonra sinsice gülümsüyorum.  "Ama umurumda değil."  O da gülerek ayağa kalkarken ben de kalkıyorum.

"Hadi gidiyoruz, geç oldu artık."  Emre itiraz edecekken Ali oynamaya çalışmasını bırakıyor.

"Yalnız benim başım çatlıyor."

"İçtik tabii o kadar."  diye homurdanıyorum. Bir miktar parayı masaya bıraktıktan sonra montumu giyiyorum. Emre de homurdanarak yanımıza geliyor.

"Bize gelin diyeceğim ama bu salak,"  diyorum Emre'yi gösterirken.  "Gürültü falan yapar şimdi, Nazlı'lar uyanır eğer eve geçtilerse. Al başına bela. Zaten içim rahat değil."

"Ben eve kaçayım direkt,"  diyor Kerem masadan cüzdanını ve anahtarlarını alırken.  "Düğünde görüşürüz koçum."   diyerek yumruğunu uzatıyor. Gülerek yumruklarımızı tokuşturuyorum.

"Görüşürüz."

Hepimiz en sonunda mekandan çıktığımızda saat epey bir geç olmuş oluyor.

"Taksi çağırdım ben."  diyor Ali.

"İyi eğlendik ama."  diye sırıtıyor Emre.

"Sen eğlendin."  diye gözlerimi deviriyorum. Bu sırada taksi geliyor. Üçümüz de taksiye geçerken, önce Emre'nin adresi veriyoruz.

Yine olaylı bir gece atlatmamızın ardından, sonucunun bana girmemesini umarak çatlayan başıma karşılık gözlerimi yumuyorum. Düşünüyorum. Nazlı'yı ve beni. Gelecek düğünü, yeni hayatımızı ve bizi bekleyen o güzel hayatı. Güneşli günleri düşünüyorum.

~~~~

~Nazlı~

Anahtarla kapıyı açıp içeriye giriyorum.

Savaş gelmiş. Koltukta oturmuş gözlerini kapatmış. Yaptığım sesi duyunca gözlerini aralıyor. Beni görünce de ayağa fırlıyor hemen.

Kollarımı boynuna doluyorum. Boynumdan öpüyor.

"Uzun zaman oldu görüşmeyeli."

Kafamı kaldırıyorum. Burunlarımız sürtüyor.

"Bence de. Ne yaptınız bakalım?"

Yüzünü garip şekillere sokuyor.

Sonra cevap veriyor.

"En son işte çorba içtik, sonra geldim. Siz?"

Biz ne yaptık? Çok güzel soru. Bir grup striptiz yapan erkekle senin dedikodun da olmakla birlikte he rşey hakkında konuştuk, dans ettik ve eğlendik.

"X-box oynadık kızlarla. Sonra sahilde midye yiyelim dediler. Yedik geldim işte. Eğlendiniz mi bari?"

"Çok. Sen?"

"Çok."

Kafamı göğsüne yaslıyorum daha fazla soru sormadan. Yalan söylemek zaten hiç hoşuma gitmiyor. Ayakta duruyoruz bir süre. Cebinden telefonunu çıkarıyor.

"Sen gelmeden önce dans şarkısı seçeyim dedim. Dinle bakalım."

Müziği açıyor. Telefonu koltuğun başına koyuyor.

Göğsündeki elimi alıp tutuyor. Bir anda ritime ayak uydurmaya başlıyoruz. Gecenin 3 ünde bunu gerçekten yapıyoruz.

Sözleriyle eşlik ediyor şarkıya. Jehan Barbur,en sevdiğim!

"Seve seve ölürüm senin için.
Yine yine tek bir bakışın için,
Hadi hadi bak bana cesaretin varsa."

Çok sevdiğim bir şarkı. Devam ediyorum ben de onun kaldığı yerden.

"Bile bile ölürüm senin için,
Seve seve bir daha aşkın için,
Hadi hadi koş bana yarınları uzat."

Gülüyoruz ikimiz de. Şarkı bitene kadar kafamı boynundan ayırmıyorum. Bitiyor şarkı.

"Güzel provaydı."

"Provasız olmazdı."  diyor bilmişçe.

Sonra da devam ediyor.

"Az kaldı."

"Çok az."

Çok az kalmıştı gerçekten de dediğim gibi. 

Her an bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her değişen gölgesini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istediğim bu adamla aile olmaya çok az kalmıştı.
Huzurluydum.

***

İkimiz de çok yorgunduk hal böyle olunca yatıyoruz ikimiz de.Kolları arasında güzel bir uykuya dalacakken konuşuyor.

"Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım günün sonunda birbirimize sevdiğimizi hatırlatalım olur mu?"

"Olur."

Yanımda duran elini alıp parmaklarımı parmaklarına kenetliyorum.

"Seni seviyorum."

Kokusunu içime çekiyorum. İşte şimdi güzelce uykuya dalabilirim.

Saçlarıma bir öpücük bırakıyor.

Gözlerimi kapatıyorum. Fazla sessiz.

"Bir çocuğun salıncakları sevdiği gibi seviyorum seni."

~~~~

~Ali~

Mayışmış bir şekilde koltukta oturup Selin'in gelmesini bekliyorum.Ayık kalmak için içtiğim kahve bardaklarını mutfağa götürürken duyduğum kapı sesiyle mutfaktan çıkıyorum.

 "Ali,ne zaman geldin?"

Duvara yaslanıp hareketlerini izliyorum aklıma kazımak istermiş gibi.

 "1 saat oldu." 

Ceketini çıkardıktan sonra elimden tutup odaya götürüyor.  "Niye uyumadın?" 

Yatağa giriyorum.O da küpelerini çıkarıp pijamasını giyiyor.

"Sen yokken bu yatakta uyumayı sevmiyorum." 

Gamzelerini belirtecek şekilde gülümsüyor.Daha sonra yanıma uzanıyor.Belinden tutup onu kendime çekiyorum.

"Nasıl geçti gününüz?" 

Gözlerini odanın her köşesinde gezdirdikten sonra konuşuyor.  "Gü-zel güzel yani eğlendik kız kıza." 

"Kına zaten kız kıza olur hayatım." 

Söylediğim şeyden sonra kafasını göğsümden kaldırıp yatağa koyuyor. "Ay Ali çok soru sordun! Ben sana soruyor muyum nasıl geçti diye?"

İyi ki sormuyorsun.Sormaman zaten garip bir durum fakat şu an bu konuyu konuşmak istemiyorum.

"Gel buraya." 

Usulca gelip göğsüme yatıyor.Kokusunu içime çeke çeke uyuyorum.

***

Yattığım yataktan havaya zıplarken korkuyla gözlerimi açıyorum. Deprem sel ya da tsunami gibi bir şey bekliyorum ama yataktan havaya fırlamamın sebebi yatakta zıplayan Savaş (23) ve Nazlı (22).

Ya siz kocaman insan oldunuz. Üniversite bitti,çalışma hayatına atıldı. Hala her pazar Selin'le aynı işkenceye mazur kalıyoruz.

"Uyanııııın!"  diye cırtlak sesiyle bağırıyor Nazlı. Savaş elindeki tencereye kaşıkla vuruyor.

"Uyan ey ev halkı! Sen kahvaltıların en gösterişlisine layıksın!"

Pazar günü insanlar saatlerce yatak keyfi yapar değil mi? DEĞİL.

Bunlar daha karga bokunu yemeden gelip yatakta zıplıyorlar. Muhtemelen Selin şu an yatağın içinde jilet arıyor bileklerini kesmek için.

"Ya uyumak istiyorum ben uyumak!"  diye bağırıyor yastığı kafasına bastırırken.

"Uyumak yok!"  diyor Nazlı Selin'in kafasından yastığı alırken.  "Uyumak tembel insanlara göredir."

"Kızım aksini iddia eden mi oldu!"  diyor tekrar yastığını alırken.  "Ali mavi gözlerinden öpeyim lütfen bir şey de şunlara da gitsinler."

"Gidin."

Arkamı dönüp uykuma devam etmeye çalışıyorum ama hala yataktalar. Bu sessizliği biliyorum. Eğer üç saniye içinde kalkmazsak-

"Beeelki üstümüzden bir kuş geçeeer,kanadından bir tüt düşe-"

Selin'le aynı anda yataktan fırlıyoruz.  "Allah kahretmesin susun geri zekalılar uyandık!"

Bu şarkıyı sadece Nazlı söylerken katlanamıyorken bir de Nazlı ft. Savaş düşünün. Evlerden ırak! Hande Yener Serdar Ortaç ikilisini sollar yemin ederim.

"İki dakika içinde geliyorsunuz."  diyor Nazlı tehditkar bir biçimde bize bakarken. Sonra da Savaş'la birlikte odadan çıkıyorlar. Bu şekilde uyanmanın tek güzel yanı kahvaltı hazırlıyor olmaları.

"Umarım yumurtalı bir şey yemeyiz yine. Sucuklu yumurta,patatesli yumurta,yumurtalı ekmek,haşlanmış yumurta..."

***

Sosisli yumurtamdan bir çatal daha alırken Savaş çayları dolduruyor. Masaya oturunca da soruyor.

"Nasıl geçti kızlar geceniz?"

Nazlı ve Selin kısa bir şekilde bakışıyor aralarında. Nazlı öksürerek sesini temizliyor.

"Çok eğlendik ya. Baya yani. Bütün gece xbox falan. Dedikodu işte."

"Aynen aynen,"  diyerek ona katılıyor Selin.   "Sonra da sahile indik dondurma yemeye. Öyle işte."

Kaşlarını çatarak bakıyor Savaş Nazlı'ya.  "Nazlı? Sen midye yemeye indik demedin mi?"

Nazlı öldürücü bir bakış atıyor Selin'e. Sonra tekrar Savaş'a dönüyor. 

"H-hayatım midyeden sonra dondurma yedik işte."

Nazlı alelacele açıklama yaparken Selin de uzanıp sakallarımda dolaştırıyor ellerini. Selin öğle namazına kadar anca uykusundan arındığı halde bana şu an kur yapmasının tek bir sebebi olabilir. Yalan söylüyorlar!

"Hayatım telefonumu uzatır mısın?"  diyorum Selin'e. Yanında duran telefonumu bana uzatırken hemen instagrama girip Selin'in profiline bakıyorum. Sosyal medyanın gözünü seveyim!

Günde yaklaşık 32 tane fotoğraf atan Selin hiçbir fotoğraf atmamış. İlginç!

Bu sefer de etiketlendiği fotoğraflara giriyorum.

Tutun kollarımdan düşerim şimdi. Tansiyon -12 doktor! Bu genç yaşımda hapislerde mi çürüyeceğim? Nerede babamın tüfeği!

"Selin bu ne!"  diye bağırıyorum yumruğumu masaya koyarken. Artık yumrukların masaya koyulma vakti!

"Ay sevgilim neymiş o!"  diyor ağlamaklı bir ses tonuyla. Telefonunu uzatıyorum iyice gözüne.

"Kim bunlar!"  diye bağırıyorum tekrar.

"Iı- bu ben. Bu Nazlı. Bu Tuğçe. Bu Zeynep. Bu Ecrin. Bu Defne. Iı - bunlar da Pyrz ve Cnk."

"Kızım sesli harfleri yutmadan konuşsana! Kim bu arkanızdaki çıplak dallamalar?!"

"ÇIPLAK MI?!"  diye bağırarak yerinden kalkıp yanımıza geliyor Savaş. Fotoğrafa bakınca ilk önce donup kalıyor. Sonra yine donup kalmaya devam ediyor. İnme indi adama.

"Bak açıklayabilirim!"  diyor Nazlı.

"Açıkla."

Nazlı bu cevabı beklemiyor olacak ki ilk önce düşünüyor. Sonra da saçma sapan bir şekilde açıklamaya başlıyor.

"Bak biz oraya gittik ama keyfimizden mi gittik? Tamam keyfimizden gittik ama bizim eğlenmeye hakkımız yok mu? Tamam belki bu şekilde yok ama sonuna kadar dinler-"

"BİR DAKİKA BİR DAKİKA!"  diye Selin'in bağırışıyla ona dönüyoruz. Elinde benim telefonum varken gözlerini kocaman açmış ekrana bakıyor. Kafasını bana çevirip tehditkar bir şekilde baktıktan sonra da birden ayağa kalkıp Nazlı'ya bakıyor.

"İkizim sana Ali'nin mailine gelen faturayı okuyayım. Hem bak dün gece gelmiş Fishing Restoranttan.
4 Alabalık 100 lira
3 şişe rakı 120 lira
Eğlence (dansöz) 250 lira
DANSÖZ!"

Selin öyle bir bağırıyor ki 'sığınaklara! çabuk sığınaklara!' diye bağırasım geliyor.

"Siz bize yalan mı söylediniz?!"  diye bağırarak Savaş'a doğru yürümeye başlıyor Nazlı. Savaş geri geri giderken açıklamaya başlıyor.

"Hayatım valla benim bir suçum yok. Hepsi Emre'nin planı ona kızın! Hem ben hiç dansöze para yapıştırmadım. Ali dedi al dedi para yapıştır dedi bir şey olmaz dedi. Ben dedim olmaz dedim Nazlı kızar dedim o da bana yapıştırır dedim."

Savaş'a yumruk atma isteğime Selin'in bağırışıyla ara veriyorum.

"Sen dansöze para mı yapıştırdın Ali?"  diye yürüyor üzerime doğru. Ben bir anda geri geri gitmeye başlarken ayağım takılıyor ve kendimi sırt üstü kanepede buluyorum. Selin vakit kaybetmeden üzerime çıkıp yumruklarını omzuma geçiriyor.

"Sen. Kıza. Para. Mı. Yapıştırdın!?"

"Alnına hayatım alnına! Bu bir gelenek ya!"

"Ali gelenek diyen ağzını ikiye ayırır martılara atarım!"

Her bir cümlesinde bir yumruk atarken yumruklarını durdurmaya çalışıyorum. Tam bu sırada yanımızdaki duvara bir vazo uçuyor ve Savaş'ın eğilen kafasını görüyorum.

"Demek numaranı da istedi!"   diye bağırıyor Nazlı.

"Bak hırçın prensesim kızcağız dedi ki belki bir daha ihtiyacını-"

"Doktor mu bu kız acil durumda onu çağıracağız! İtfaiye mi o yangın çıksa gelip yangını söndürecek! Dansöz bu kız dansöz niye ihtiyacımız olsun be!"

Nazlı duvara bardak falan fırlatmaya başladığı sırada Selin de yastıkla yüzüme gözüme vuruyor. Daha iki ay önce dördümüz şiddete hayır yürüyüşüne katılmadık mı ne oluyor lan!

"Bir dakika ya!"  diye bağırıyor Savaş kafasına atılan tabaktan son anda kurtulurken.  "Çözülmemiş bir hesabımız var. Ne o fotoğraflar!"

"Helal kuzen!"  diyorum ve kucağımdaki Selin'i ani bir manevrayla alta geçiriyorum. Tırsmış bir şekilde yüzüme bakıyor.

"Anlat Selin Hanım. Ne o fotoğraflar!"

"Ya onlar gay tamam mı gay!"

"Kızım seni gören bir erkeğin gay kalma ihtimali kaç?!"

Bu sırada yanımızdan geçen Savaş'a bakıyorum. Nazlı'yı sırtına atmış salonda dönüp duruyor.

"İndirsene manyak kan gidiyor beynime!"

"Gitsin de düşünme yetin gelsin yerine. Dökül. Kim o dallamalar?"

"Kaç kere diyeceğim ya gay onlar!"

Selin bir anki boşluğumdan yararalanıp beni ittiriyor ve kalkıyor ayağa. Hızla koşmaya başlarken salon kapısından çıkacağı anda belinden yakalayıp duvara yaslıyorum.

"Cevap istiyorum."

"Ya bak benim seni kıskanmam lazım tamam mı!"  diye bağırıyor bana doğru.  "Poyriş'e seni gösterdim ağzının suyu aktı resmen! Ben seni hem dansözlerden hem striptizci gaylerden mi koruyacağım ya!"

Poyriş isminden anladığımız üzere olay gerçekten de büyütülecek bir şey değil. Poyriş lan. Puahahahahhahah!

"Tamam oturup adam gibi konuşalım."  diyor Savaş havada uçan bardağı yakalarken. Dördümüz konuşma masamıza geçip oturuyoruz. Konuşma masamız dediğim şey de ikeadan aldığımız ahşap sehpa.

"Bundan sonra birbirimize yalan söylemek yok."  diyor Savaş. Hepimiz kafamızla onaylıyoruz.

"Hem söyleseydiniz ne olacaktı ki? İzin vermeyecek miydik?"  diyorum arkama yaslanırken.

"Gaylerin striptiz yaptığı bir bara gidebilir miyiz deseydik izin verecek miydin?"

"Tamam belki vermeyecektik ama sorsaydınız yine de.Peki ya siz? İçmeye gidiyoruz deseydik izin verecek miydiniz?"

"Tabii ki hayır!"  diyor Selin ve Nazlı aynı anda.

"Tamamdır. Bundan sonra yalan yok. Dansöz yok,striptizci gayler yok. Okay?"

"Okay."  diyoruz hep bir ağızdan. Dördümüze özgü yumruk tokuşturma hareketini yaptıktan sonra ayağa kalkıyor Savaş.

"Hadi bakalım. Şimdi sırada romantik komedi filmlerine özendiğimiz için ortalığa sıçtığımız evi toparlamak var."

Continue Reading

You'll Also Like

25.3M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
681K 45.3K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
970K 60.5K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...