Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!

3.2K 154 22
By GKgirls

*Selin*

Ali'yle birlikte kaldığımız eve geliyoruz.Kapıyı ev sahibi yerine evi bir günde benimsemiş olan Savaş açıyor.

"Nerede kaldınız siz ya?"

Söylediğini takmadan ayakkabımı çıkarıp içeri giriyorum.Ali'nin arkamdan Savaş'a yaptığı açıklamayı duyabiliyorum.Salona girince koltukta uzanan Nazlı'yı görünce panik yapıp yanına gidiyorum.

"İkizim ne oldu sana?"

Yerinde doğrulduktan sonra cevap veriyor. "İyiyim Selin,sadece attan düştüm."

Kafamı göğsüne koyuyorum. "Hafızan yerine geldi mi bari?"

Ne saçmaladığımı fark edince anlamsız gözlerle bakan Nazlı'yı bırakıp koltuğa oturuyorum.Hava karardığı için rüzgar esiyor dışarıda,soğuktan yanımda oturan Ali'nin içine giriyorum.Savaş'ın bağırmasıyla hepimiz yerimizden sıçrıyoruz.

"Ne bağırıyorsun be?" Nazlı hepimizin iç sesi adına konuşuyor.

"Selin bana laf sokmadı ve şu an Ali'ye sokuluyor!"

Of bu mal ne diyor bakışımı atıp tekrar Ali'ye sokuluyorum. "Seliiiin! Sen Ali'ye sarılıyorsun şu an! Allah'ım düştüm de kör mü oldum!"

Savaş'a mal diyordum Nazlı daha beter çıktı. Ay siz de hiç uyarmıyorsunuz ama Selin hafızan yeni yerine geldi tabii garipserler diye.Sağ olsun sevgilim beni bu durumdan kurtarıyor. "Selin artık hatırlıyor.Her şey yerinde."

Nazlı aniden gelip kollarını boynuma doluyor.Ben de ona karşılık veriyorum.Bıraktıktan sonra Savaş dikiliyor önümde.Parmaklarıyla iki yapıp konuşuyor. "Bu kaç?"

Önümde duran ellerini ittiriyorum. "Öf çekil be.Seni hatırlamasaydı keşke bu güzel beynim."

Savaş'la geçen muhabbetimize hepimiz gülerken sonunda rahatça Ali'ye sokuluyorum.

*****

*Ali*

Ayşe Teyze'nin akşamki düğüne zorla çağırması sonucunda -biraz da Selin'in getirdiği süslü elbiseleri giyme hevesi yüzünden-kendimi düğün için hazırlanıyorken buluyorum.Takım elbise sevmediğimden dolayı klasik -Ali Mertoğlu- kombinlerimden birini yapıp parfümümü sıkıyorum.Kafamı kaldırdığım zaman kafasını valize gömmüş etrafa kıyafet saçan Selin'i görüyorum.

"Güzelim Nazlı evlenmiyor,tanımadığın birinin düğününe gidiyorsun."

Kafasını kaldırmadan konuşuyor. "Olsun Aliş,düğün düğündür."

Gören de düğün Çırağan Sarayı'nda sanacak.Elime telefonumu alıp oyalanmaya çalışıyorum.Yaklaşık yarım saat sonra Selin önümde duruyor.

"Bu nasıl oldu?"

Diz kapağının 2 karış üstünde etek,simli bir büstiyer,bordo renk bir kürk.

"Kişi başına 30 sinek düşen, simi sadece saçlarına döken, hayvan yetiştirilen bir yerde giyilmezse güzel bir kombin."

Dudaklarını büzüp yanıma oturuyor. "Doğrucu olmana bayılıyorum."

Kim demiş doğrucuyum diye? Tabii ki de bunun köydeki erkeklerin sana bakmalarıyla alakası yok.

"Değiştir hayatım hadi."

Ayağa kalkan Selin'i süzüyorum.Bu sefer de eline kırmızı elbisesini alıyor. "Selin o da olmaz hayatım."

Kafasını çevirip gülümsedikten sonra eline pantolon ve gömlek alıyor.Ben de rahatça telefonuma gömülüyorum. Yaklaşık 10 dakikadır durmadan aynadan kendini süzüp söyleniyor.

"İyice Nazlı gibi oldum.Nerede benim eteklerim büstiyerlerim?"

Hala aynı pozisyonda olduğunu görünce yanına gidip elimi beline doluyorum,omzuna öpücük kondurmayı ihmal etmeden.

"Sen böyle de güzelsin."

"Biliyorum."

Kim demiş Selin Yılmaz mütevazidir diye? Dudaklarına sıcak bir öpücük bırakıyorum.Kokusu yine beni sarhoş ederken ellerim belinde,makyaj yapışını izliyorum.

*****

*Savaş*

Koridorda gördüğüm korku dolu görüntüden sonra odaya giriyorum.Kıyafet arayan Nazlı'yı görünce ben de hazırlanmak için perdeyi çekiyorum.

"Çok korktum Nazlı."

Tek kaşını kaldırıyor. "Ne oldu,ineğine zarar mı vermişler? Dikkatli ol da düğünde onu kesmesinler."

Söyledikleri tüylerimi ürpertirken konuya devam ediyorum. "Az önce koridorda Selin'i makyajsız gördüm.Elim ayağım titredi."

Elindeki elbiseyi fırlatırken gülüyor. "Benim kardeşim hep güzel,en güzel."

Üstüme attığı elbiseyi inceliyorum.Koyu mor mini bir elbise.Gözlerimi elbiseden almadan konuşuyorum. "Nazlı bu elbiseyi ne zaman aldın?" Ya da aldıysan niye hiç giymedin?

"Benim değil o,Selin'in.Karışmış herhalde."

Elimdeki elbiseyi bavula fırlatıyorum. "Ben de diyorum ki Ali niye hala hazırlanamadı? Selin podyum yürüyüşü yapıyordur şu an."

İkimiz de aynı anda gülüyoruz.Daha sonra abartılı olmayacak şekilde giyiniyorum.Gömlek düğmelerimi iliklerken Nazlı önüme geçiyor,ellerimi ittirip iliklemeye başlıyor. "Sen çok mu sevdin o mor elbiseyi?"

Munzur bir şekilde gülümseyip kafamı sallıyorum. "Belki İstanbul'a dönünce Selin'den ödünç alırım."

Önüne düşen saç tutamını arkaya alıp yanağından öpüyorum "Sabırsızlıkla bekliyorum."

*****

*Selin*

Köy meydanında çalan davulun sesi neredeyse her noktada yankılanırken kalabalık ortama doğru yavaşça ilerlemeye başlıyoruz.Savaş ve Nazlı arkamızdan el ele gelirken,biz 'kardeşçilik' oyunumuz yüzünden mesafeliyiz.Ali elini belime koyarak boş masalara doğru yönlendiriyor beni.

"Bak sen bilmezsin buraları, ayrılma yanımdan."

Evet çünkü kendisi 3 aylık yaz tatili boyunca her yıl köyüne gidip çay toplar.

"Kaparlar beni,değil mi?" diyorum ona göz kırparak.Bu sırada kuru yemiş ve limonataların olduğu bir masaya oturuyoruz.

"Bir bak şu surata.Ben seni kaptırır mıyım hiç?"

Ya sen kendini kaptırırsın ruhun duymaz.Havalara bak.

"Ben burayı çok sevdim ya," diyor Savaş kolunu sandalyeye yaslayıp etrafını izlerken.Sonra da Nazlı'ya dönüyor. "Nazlı? Kaçırayım mı seni buraya? Bak he de anında kaçırırım."

Nazlı gözlerini devirirken ikinci kuruyemiş pakedini de açıp yemeye başlıyor. "Salak salak konuşma."

"Niye ki? Benimle bir ömür burada geçirmek istemez misin? Bir sen,bir ben,bir de Pakize."

"Doğru söyle bana," diyerek Savaş'a dönüyor. "Yoksa beni Pakize'yle mi aldatıyorsun? Burada kalmak istemenin sebebi de o,değil mi? Söyle! Neyim eksikti ondan benim?"

Ali yanımda böbreklerini kusmak istercesine gülerken ben de ona katılıyorum.Savaş ters bakışlar atıyor Nazlı'ya.

"Yazıklar olsun size ya.Ben size gelmiş bir hayvanla olan bağımı anlatıyorum.Şu yaptığınıza bak.Ben Pakize'yi sevdim.Saçımı süpürge-"

"Manyak manyak konuşma geri zekalı," diyerek elindeki leblebiyi Savaş'a atıyor Ali. "Nereni süpürge ettin acaba iki günde? Lan hayvanın cinsiyetini bile öğrenemedin hâlâ!"

"Olsun.Sonuçta hepimizin gideceği yer belli."

Ben Savaş'a anlamsızca bakarken Nazlı da bana eşlik ediyor.Gözlerini kocaman açıp Savaş'a dönüyor iyice.

"Senin lisede din öğretmenin kimdi?"

"Ne alaka?"

"Tuğçe Kazaz falan herhalde." diye somurtarak söyleniyorum.

Masada duran limonatalardan birini alıp içmeye başladığımda Ali'nin üzerimde olan bakışlarını hissedip ona dönüyorum. İstifini bozmadan hafif bir gülümsemeyle beni izlemeye devam ediyor.Elimdeki limontayı bırakıp ona dönüyorum tamamen.

"Niye beni izliyorsun?" diyorum balıklama konuya girerek.

"Her hareketini aklıma kazımak istiyorum.Olur da bir gün unuturum diye."

Yanağını okşuyorum yavaşça.Gözlerini kapatırken alışık olduğum bu haline gülümsüyorum.
"Sen beni unutamazsın," diyorum elini tutarak. "Unutturmam."

Gözlerinde hafif bir kırgınlık görünce ürperiyorum.Kelimelerini dikkatli bir biçimde seçmeye çalışarak konuşuyor. "Sen beni unuttun ama."

Onun nasıl hissettiğini düşünmek bile ağır geliyor bana.Kendimi onun yerine koymak bile bana acı veriyorken,o neler yaşadı kim bilir? Nasıl sabretti böylesine?

Elimde olan elini iki elimle kavrıyorum bu kez.Bir elimi onun alnına götürürken konuşuyorum. "Seni burası unutmuştu," diyorum fısıldayarak.Bu sefer diğer elini alıp kalbime götürüyorum. "Ama burası hiçbir zaman unutmadı.Asla da unutmayacak."

Sözlerime karşı dudakları iki yana kıvrılırken ellerimi alıp öpücükler konduruyor.Ben anın büyüsüne kapılmışken özel anların içine etme konusunda uzman hatta ve hatta profesör olan Savaş'ın sesi bölüyor bizi.

"Çifte kumrular, hemen bir u dönüşüyle dönüyorsunuz bize,ha şöyle!"

Nazlı sanırım 4. kuruyemiş pakedini açarken gözlerimi pörtletmiş bir biçimde ona bakıyorum. Hemen elinden kapıyorum pakedi.

"Kuruyemiş sağlıklı falan da bokunu çıkarma istersen Nazlı!"

"Ya ver şunu!" diye atlıyor elime doğru. İyice pakedi uzaklaştırıyorum.

"Saat 8 oldu kızım.Löp löp et olacak!"

"Ya olacaksa da bana olacak, versene şunu!"

"Vereyim de dana pirzola gibi gez ortada!"

Savaş Nazlı'yı belinden çekip yerine oturturken hala pis pis bakıyor gözlerime.Kuşbaşı olacak yakında hala yaptığı şeye bak.

Nazlı ölümcül bakışlarını bana yollamaya devam ederken kulak zarımı patlatacak bir şekilde çalan davulun sesini duyuyorum.Düğünlerin vazgeçilmezi, adeta gerdeğe kadar devam edilen halaya kalkıyor herkes bir anda.Ne olduğunu anlayamadan Savaş bağırıyor.

"Ali!"

Ali de gözlerindeki heyecan parıltılarıyla Savaş'a bakarken bağırıyor. "Savaş!"

"Kalkıyor muyuz?"

"Tabii oğlum!"

Ali ve Savaş aynı anda yerlerinden fırlarken ufo görmüşcesine onlara bakarken aynı anda konuşuyoruz Nazlı'yla.

"Yok artık!"

"Var sevgilim,var." diyor Savaş üzerindeki ceketi çıkartırken.Ali de ona uyuyor.Korku dolu gözlerimi Ali'ye dikiyorum.

"Siz halay çekmeyi nereden biliyorsunuz be?"

"Sevgilim sevgilim," diyor Ali göz kırparken. "Savaş'la eğer adam gibi yapabildiğimiz bir şey varsa,o da halay çekmektir."

Bunu büyük bir başarıymış gibi söylerken övgü beklercesine bakıyor gözlerime.Ne yapalım Nobel ödülü falan mı verelim? Yılın en iyi halay çekeni....oscar goes to....Mertoğlu cousins!

"Hem Savaş'ın lisedeki lakabı halayseverdi,bilmiyor muydunuz?" diyor Ali gömleğinin kollarını kıvırırken.Birazdan çiğ köfte falan da yoğurur bu.

"Tabii,bilmesek de olurdu sanki." diyor Nazlı hâlâ şaşkın gözlerle Savaş'ı izlerken.Savaş öpücük atıyor Nazlı'ya.

"Hazır ol bebeğim,birazdan efsane şeyler göreceksin."

Nazlı ağlıyormuş gibi yaparken çaresizce piste giden Ali ve Savaş'a bakıyor. "Görmek istemiyom ya."

"Kaldır kafanı da bak Nazlı," diyorum şu anki görüntüyü hazmetmeye çalışırken. "Bu acıyı tek başıma yaşatma bana."

Ali halay başındaki yerini alıp mendili sallamaya başlarken Savaş da onun yanındaki yerini alıyor.Ali mendili ışık hızına meydan okuyan bir şekilde sallarken oradan oraya savruluyorlar.

"Haydi lililililili!" diye herkese gaz veren Savaş'ı görünce Nazlı gözlerini kocaman açıp Savaş'a bakıyor.Daha sonra da bana dönüyor sinirle.

"Var ya, alacaksın telefonu,çekeceksin videoya.Sonra da bunun gittiği spor merkezinin bekleme salonunda yayınlatacaksın.O zaman göreceğim ben bu kas çiftliğinin karizmasını.Allah'ım şuraya bak!"

"Bence Ali için bir nevi iyi oldu," diyorum gözlerimi ondan yana çevirirken. "Yediği köfteleri yakıyor en azından."

Halaydaki insanlar o kadar hızlı hareket ediyor ki Ali'nin köfteleri yakmasından sonra karaciğerini yakmasından korkuyorum.Alev alacaklar alev!

"Ya bunlar tanımadıkları insanların düğünlerinde böylelerse kendi düğünlerinde ne yapacaklar acaba?"

"Valla Ali'yi bilmem ama Savaş Mahmut Tuncer ve ekibini falan çağıracak herhalde.Kırk gün kırk gece halay çekeriz artık."

Gözlerimi kısıp oradan oraya zıplayarak halay çeken Ali ve Savaş'ı izliyorum.Tamam anlarım,sevgilinizin her yönünü görmek güzel bir şeydir ama...bu nedir arkadaş!

"Ali'yi görüyor musun?" diyorum sinirle Nazlı'ya doğru. "Resmen halay çekme makinası ayağınıza geldi diyor ya.Halı,kilim,yolluk,paspas kenarına,halıfileks kenarına halay çekilir. Beş dakikada çekilir,hemen roman havasına geçilir."

Nazlı sözlerime karşı gülerken Ali ve Savaş kan ter içinde geliyor yanımıza.İkisi de soluk soluğa otururken masada duran limonataları dikiyorlar kafalarına.

"Adam gibi yapabildiğimiz tek şey halay derken sizi bu kadar ciddiye almadığımız için üzgünüm." diyor Nazlı.

"Yoksa bu halimi sevmedin mi Nazlı?"

"Yok sevgilim, sevmez olur muyum ya? Yani sen halay çek, hobi olarak yine çek.Ne bileyim Savaş Halay Çekme A.Ş falan aç ama bunu her zaman gösterme."

Gözlerini deviriyor Savaş. "Halay,bir yaşam biçimidir."

"Halay,insanlığın temelidir." diye ona katılıyor Ali.

"Tabii canım, insanlığın temelidir.Hatta ilk insanlar ateşi tekerliği bırakıp halayı bulmuşlardır önce.Demişlerdir ki böyle dip dibe daire şeklinde ileriye gidince bakalım ne oluyor.Hatta bu sayede döne döne aynı yere gelince dünyanın yuvarlak olduğu da ispatlanmış."

Sözlerimi bir süre sindirmeye çalışırken sessizliği bozan Savaş oluyor.

"Düşününce mantıklı geldi lan."

Gözlerimi devirip Nazlı'ya kuruyemiş pakedini uzatıyorum ve kendimi limonata komasına sokmaya hazırlanıyorum.

*****

*Savaş*

Ali'yle üstümü başımızı düzeltiyoruz. Halaya fena kaptırdık kendimizi. Damadın yanına gidiyoruz.

Kenarda masanın bir köşesine oturmuş. Gelini bekliyor herhalde. Hangi kadın zamanında hazırlandı da erkeği bekledi? Hepsi aynı arkadaş!

Sandalye çekip oturuyoruz yanına. Ali başlıyor konuşmaya.

"Merhaba kardeşim. Ali ben. Allah mutluluğunuzu daim etsin."

"Savaş ben de."

"Sağ olun, sağ olun."

Damat dediğin mutlu heyecanlı olur. Adını Cevahir olarak öğrendiğimiz müstakbel damatta tık yok.

Ruh gibi.

"Ben de evleneceğim kısa süre içinde. Daha şimdi den heyecan başladı valla. Çok güzel bir şey değil mi?"

"Öyle olmalı."

Çattık. Sanki evlenen benim Pakize'm. Adamdaki rahatlığa bak.

"Öyle olmalı derken?" diyor ali. Garipseyen gözlerle bakıyor adama.

"Değil mi yoksa? Ama ben çok düşündüm. Tabi ki evlilik zor. Karşındaki kişi de önemli. Onsuz yaşayamayacağını bilince her türlü zorluğa karşı gelmeyi öğrenmek durumunda kalıyorsun. Ben baya hazırladım kendimi."

Şu an aslında içimden geçen ' kardeş çıkar damatlığı ben giyeyim basalım Nazlı'yla nikahı olsun bitsin'

Ali benden böyle bir şey beklemiyormuş gibi davranıyor. Bak işte şimdi gururum incindi.
Sırtımı sıvazlıyor.

"Helal olsun kuzenime."

Cevahir ilk defa kendiliğinden konuşmak istiyor ve dalıyor söze.

"Sevdiğin biriyse evlilik kesinlikle muazzam bir şey. Katılıyorum sana Savaş kardeşim. Ama bize öyle bir seçenek hakkı verilmedi."

Bu devirde ne hakkı ne seçeneği.

"Görücü usulü mü? Bu devirde?"

Ali iç çevirimi yapıyor. Gerçekten üzülüyorum. Bir ömür paylaşıyorsun insanla ve sevmediğin biriyle ne kadar mutlu, huzurlu bir şekilde paylaşabilirsin?

"Niye karşı gelmediniz?" Soruyorum bekletmeden.

"Adet böyle."

"Oğlum böyle adet mi olur? Koyacaksın yumruğunu masaya ben karar vermekte özgürüm diyeceksin. İzin mi alacaksın,bir de koca adamsın. Bu akıl sana boşuna mı verildi? Niye yönetiyorlar seni?"

Ali fena gaza geldi. Düğün birazdan aşiret düğününün sonu gibi kanlı bitebilir. Bir an önce tüysek iyi olur gibi.

"Haklısınız aslında.Hem bana hem o kıza yazık. Başlarım böyle düğüne de adete de!"

Haydi bakalım. Yeni maceramız başlasın. Düğünden kaçış!

*****

*Nazlı*

Savaş ve Ali'nin o müthiş halayının ardından onlar damat ile konuşmak için kalkarken, biz de Selin'le gelin ile konuşmak için gelin için hazırlanan odaya geçiyoruz.

"Merhaba Nino.Ben Nazlı, bu da Selin. Biz hayırlı olsun demek için gelmiştik." diyorum son derece enerjik bir biçimde. Ancak sanki evlenecek benmişim gibi, karşımdaki gelin ölmüş sevgili yası tutar gibi karşımda oturuyor.

"Teşekkür ederim." diyor cılız bir sesle.

"Siz biraz mutsuz musunuz acaba?" diyor Selin sorarcasına.

"Yok canım ne mutsuzluğu?" diyor gelin biraz daha bize dönerken. "Alt tarafı sevmediğim birisi ile evleniyorum."

"Ne?" Selin'le aynı anda ağzımızdan çıkan bu söz, ortalığı aleve verecekmişçesine telaşlı çıkıyor.

"Öyle işte, sevdiğin biriyle evlensen mutlu olabilirsin belki ama böyle bir durumda.." daha fazla devam edemiyor bile.

"Saçmalık bu!" diyorum sinirle. "Hangi devirde yaşıyoruz biz ya? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu hak etmiyorsunuz. Bunu kimse hak etmez."

"Sesimizi çıkarırsak her şey daha kötü olur, susmak zorundayız." diyor bu sefer. İşte o zaman anlıyorum insanların aslında ne kadar zor şeyler yaşadıklarını. Empati kurarak, kendimi karşımdaki kızın yerine koyamıyorum bile.

"Bir düşünsene ama," diyor Selin konuşmaya başlarken. "Sevdiğin adam ile evlenmek varken, her sabah uyandığında onun yüzünü görmek varken bunu gerçekten kabul etmek istiyor musun sen?"

"Hayır ama.." diyor ve susuyor.

"O zaman hâlâ ne duruyoruz burada?" diyorum hızla kalkarken. "Hadi, eminim o da böyle bir şey istemiyordur. Ve biz sizin kendinize haksızlık yapmanızı oturup izlemeyeceğiz!" Önce bir şaşırsa da ardından o da kalkıyor.

"Haklısınız. En fazla ne olabilir ki bundan kötü? İyi şeyler için çabalamak gerekir bazen, değil mi?"

"Aslına bakarsan bazen değil, her zaman." diyorum gülümserken.

"O zaman kaçma işi başlasın mı?" diyor Selin heyecanla.

"Başlasın bakalım, bu da başlasın!" diyorum heyecanla. Zaten yapmadığımız bir bu kalmıştı, bu da oldu.

***

"Gel Nino, temiz."

Duvarın arkasına geçiyorum ve Selin'le Nino'ya el ediyorum. Şu an resmen Prison Break canlandırıyoruz. Tabii ki Michael Scolfield zekasında olan ben. Sağa ve sola baktıktan sonra yanıma geliyorlar. Herkes halayda sanırsam,ortalık sakin.

Geri geri gidiyorum. Sırtım bir şeye çarpıyor. Duvar değil de.

Önüme dönüyorum. Çığlık atacakken ağzım kapanıyor.

Savaş!

"Şşt yerimizi belli etmek istemezsin,değil mi?"

Selin fısıldıyor. "Ne yapıyorsunuz siz burada?"

"Kaçıyoruz, siz?"

"Görüyoruz Aliş, biz de kaçıyoruz!"

Savaş'ın ellerinden kurtulduktan sonra konuşuyorum.

"Her an bir yerden gardiyan çıkabilir, orası temiz mi? Nereden gidelim?"

Ali kafasını bana çevirip bön bön bakıyor. Selin başımı okşuyor bu sefer.
"Siz ona bakmayın,kendini Michael zannetti."

Ellerini savuşturuyorum. "Daha iyi bir fikri olan söylesin."

İki adam sesi geliyor. Duvarın arka tarafına diziliyoruz teker teker. Kesinlikle çok heyecanlı!
Nazlııııı hayır şimdi olmazzzz. No no no!

Ah hayatımın kurtarıcısı. Savaş parmaklarıyla burnumu kıstırıyor ve ben de nefesimi tutuyorum. Gülümsüyorum ona. O da bana göz kırpıyor. Adamlar yanımızdan geçince rahatlıyoruz.

Araya Cevahir giriyor.

"Etrafta zaten kimse yok. Karşıdaki duvardan atlarsak diğer mahalleye geçeriz. Kimse de fark etmez bizi. Siz dikkat çekmeden düğüne geri dönün. Hallederiz biz Nino'yla. Her şey için teşekkürler."

"Madem öyle,kendinize iyi bakın." diyor Savaş ve Nino'ya ayrı,Cevahir'e ayrı sarılıyor. Kısa bir veda sarılışı yapıyoruz onlarla. Bir macera daha son buldu sanırsam.

Onlar duvarın diğer tarafına geçerken biz de düğün alanına geri dönüyoruz. Dördümüz yürürken Savaş'ın elini tutuyorum.

"Bence çok iyi ekip oldular." diyor Selin ve kıkırdıyor. Hayat insanları nasıl ve ne şekilde karşımıza çıkarıyor kestirmek gerçekten zor.

Ardından Ali konuşuyor.

"Düşünsenize ileride karşımıza severek evlenmiş şekilde geliyorlar. Ben bizden her şeyi beklerim."
Ben de bizden artık  her şeyi beklerim. Bir köy düğünü mahvetmediğimiz kalmıştı onu da yaptık.

*****

Olaylı geçen bir gecenin ardından en sonunda eve geliyoruz. Ayşe teyze ve Hasan amca uyumak için odalarına geçerken, Ali ve Selin'de sanırım dışarıda çardakta oturuyorlar.

"Ne geceydi ama!" diyor Savaş koltuğa otururken.

"Yine bir ilke imza attık, iyi mi?" diyorum ben de yanına otururken.

"Sevdim ama ben köy düğünlerini ya!" diyor heyecanla.

"Orası belli canım, o halayınızdan sonra bunu anlamamak aptallık olurdu," diyorum gözlerimi devirirken. Bu sefer gülüyor.

"Sen bir de beni kendi düğünümde gör!"

"Al işte bir de buradan yak!" diyorum ona dönerken. "Selin'le tam da bu konuşmayı yapmıştık biliyor musun?"

"Yaa öyle mi?" diyor kafasını bana doğru eğerken. "Nasıl bir konuşmaydı bu?" Sinirle alnına vuruyorum.

"Geri bas, kendi evimizde miyiz biz? Ayıp denen şey var."

"Kızım nişanlıyız biz, ayıp mı kalmış?" Gözlerimi deviriyorum.

"Sen yine şu hayal gücü sizi a'dan b'ye götürür, halay ise her yere moduna dön bence sevgilim," diyorum keyifle. Bu sefer güçlü bir kahkaha atıyor.

"Yarın bu köy hayatı sona eriyor desene," diyor birden hüzünlenirken.

"Ah canım, sen Pakize'ye veda mı edeceksin? Ya da pardon edemeyecek misin?" diyorum alayla.

"Edeceğim tabii ki niye etmeyim Nazlı?"   diyor ters ters. Yok artık.

"Sen gerçekten veda etmeyi düşünüyorsun," diyorum şok olmuş bir şekilde.

"Aksini mi düşündün hırçın prenses?"

"Motorla atı durdurmaya çalışan birinden mi?" diyorum alayla. "Ah, hayır."

"Geç dalganı sen geç. Attan düştüğünde de aynen ben böyleydim." Sinirle kafamı ona çeviriyorum.

"Seni var ya öldürürüm! Sizin yüzünüzden düştük be biz!"

"Tabii canım, atlar da uçuyor zaten," diyor. Ardından söylediği şeye kahkaha atma başlıyor. "Ama gerçekten uçuyor bak. O kadar uçuyor ki, siz de o hızla üstünden uçuyorsunuz."

Sinirle kollarımı göğsümde birleştirip trip moduna geçiyorum. En sonunda gülmesini keserek beni kolları arasına alıyor.

"Trip atma, öperim."

"Sen git Pakize'ni öp," diyorum sinirden ne dediğimi bilemeyerek.

"Şu an gerçekten bu konuşmayı yapıyor muyuz?" diyor gülmemeye çalışırken.

"Beğenemediniz mi Savaş Bey?"

"Beğendim," diyor saçlarımı öpmeye başlarken birden. "Çok beğendim." Ardından beni iyice kolları arasına alırken, burnunu saçlarıma gömüyor.

"Burası rahatmış," diyorum iyice yayılırken. "Burada mı uyusak ne yapsak?"

"Uyu bakalım Hırçın Prenses," diyor tebessüm ederken. "İyi geceler sevgilim."

"İyi geceler Bohem Prens," diyorum ve zaten beni ele geçirmek isteyen uykuya bırakıyorum kendimi.

*****

*Ali*

Düğünden sonra biraz çardakta oturduktan sonra minik odamıza geçiyoruz Selin'le.Bugün aksiyona doydu tabii,pek bir keyifli.

"Arkanı dön,giyineceğim."

Onu ikiletmeden arkamı dönüyorum.Aslında bir saniye olsun gözlerimi ayırmak istemiyorum ondan, bir saniye olsun benden uzak olsun istemiyorum.

Korkuyorum çünkü hala.Evet,hatırladı her şeyi.Ama beynim hala bulanık.Ya hatırlamasaydı beni?
Belime sarılan minik elleriyle bütün kötü düşünceler beynimden uçup gidiyor.Yine huzurla doluyorum,yine saf bir sevgiyle.

"Ne düşünüyorsun?"

"Seni." 

Ona dönüp ben ellerimi beline sarıyorum bu kez.Ellerini göğsümde birleştiriyor.

"Ben çok özlüyorum seni,"  diye mırıldanıyor.  "Mutlusun ama bir tarafın buruk sanki.Gülüyorsun ama sanki az sonra kötü bir şey olacak gibi kaygılısın."

Ona bu halimi yansıtmamaya çalışırken başarılı olamamışım demek. Üzülüyorum bu sefer.Zaten bu kadar ağır şeyler yaşamışken onu daha da düşüncelere boğmaya ne hakkım var benim?

"Seni kaybetmekten çok korkuyorum ben.Gitmenden.Gitmezsin,bunu biliyorum.Ama hayatımızda olan her şeye biz karar veremiyoruz ki.İsteğimiz dışında gelişen şeyler korkutuyor beni."

Yanağımda dolaştırmaya başlıyor tek elini. Gözleri yüzümün her noktasında dolaşırken gülümsüyor hafifçe.Yavaşca yaklaşıyor yüzüme.Önce elmacık kemiğime yakın bir yere öpücük konduruyor,daha sonra sakallarıma,en son da dudaklarıma.Dudaklarımda biraz daha fazla oyalandıktan sonra kulağıma doğru eğiliyor.Sıcak nefesi boynuma çarparken bir rahatlama geliyor vücuduma.

"Ben seni bırakmam,"  diyor boynuma bir öpücük bırakırken. "Bırakamam.Seni bunca zaman yüz üstü bırakan insanları at kafandan.Anneni at,babanı at.Bana bak şimdi."

Eliyle çenemden tutup yüzüne sabitliyor yüzümü. Bir melek gibi saf,güzel, masum.Gözlerinde umut taşıyor sanki.

"Ben senin şu ana kadar tanıdığın insanlar gibi değilim.Seni asla yüz üstü bırakmam,yalnız da bırakmam.Unutma bunu.İstediğin her şeyi unut,ama sakın bunu unutma."

Yalnızlık öyle herkesin bildiği bir şey değil. 'Çok yalnızım ben ya.' diyen herkesin yaşadığı yalnızlık değil.

İliklerime kadar,yaşanılabilecek son raddeye kadar yaşadım ben yalnızlığı.İnsan ne zaman yalnız hisseder gerçekten bildiğinizi mi sanıyorsunuz?

Acıdan saymayı bıraktığınız onlarca kemer darbesinden sonra,bir odada dizlerinizin üstüne çöküp tek başınıza kaldığınızda hissedersiniz yalnızlığı.Sırtınızda kan varken hissedersiniz.Acıdan ağlayamayacak duruma geldiğinizde hissedersiniz.

Canınızı acıtan kişiye sığınmak zorunda kaldığınızda hissedersiniz.Başka çareniz yoktur çünkü. Gidecek bir yeriniz yoktur,ait olduğunuz bir yer de yoktur.

Acıdan kaçıp annenize geldiğinizde suratınıza çarpılan kapı,eğer şanslıysanız, açılmaya bile tenezzül edilmeyen kapının önünde uyuyakaldığınızda hissedersiniz yalnızlığı.

Yalnızlık budur.Sizi bu hayata mahkum eden insanların sizi yüz üstü bırakmasıdır yalnızlık.

Yaklaşık 6 ay önce düşünürdüm. Gelecekte geriye baktığım zaman acıdan başka ne göreceğim ben diye.Göz yaşından,kavgalardan,kandan başka ne göreceğim?

Şimdi ise kollarımın arasında beni kurtaran bu kıza bakıyorum.Beni o dipsiz kuyudan çekip kurtaran kıza.Geçmişimi bana unutturan kıza.İlk geldiğinde elimin tersiyle ittiğim kıza.Ne yapardım ben diye düşünüyorum her gün.

Ama geriye dönüp baktığımda,onu göreceğim sadece.O gri bulutların arasından sıyrılıp gökkuşağı misali hayatımın ortasında olmasını göreceğim.Aşık olduğum o kadını göreceğim,yaralarımı saran kadını.Geceme güneş doğdurmasa da,gecenin en güzel halini bana sunan kadını.

"Dünyadaki en güzel şey olduğunu farkındasın,değil mi?"

Kafasını öne eğip gülüyor utangaç bir şekilde.Bu pek yaptığı bir şey olmasa da çok güzel görünüyor şu an bana,her zamanki gibi.

"Kalbin güzel, ruhun güzel senin."

"Senin de gözlerin çok güzel."   diyor hemen.Bazen Selin'in bana mı yoksa gözlerime mi aşık olduğunu anlayamıyorum.

Burnuna bir öpücük kondurup yatağa götürüyorum onu.Battaniyenin altında girip sımsıkı sarılıyor belime.Kafasını boynumdaki yerine koyuyor hemen.

Bir süre sadece sessizlik olurken saçlarına öpücükler bırakıyorum.O da eliyle elime şekiller çiziyor.

"Birlikte büyüyoruz,değil mi?"

"Evet güzelim, hala büyüyoruz.Sen,ben,Savaş,Nazlı.Hep birlikte yeni şeyler öğreniyoruz, beraber atlatmaya çalışıyoruz önümüze çıkan engelleri.Galip de olsak mağlup da olsak birlikteyiz ya,bu her şeyi kolaylaştırıyor işte."

Kafasını sallayıp onaylıyor beni.Yaklaşıp sıcak bir öpücük bırakıyor boynuma.Ellerine öpücükler konduruyorum ben de.

"O zaman iyi ki o damdan atlamış Nazlı."  diyor kıkırdayarak.

"Savaş da iyi ki tutmuş." 

"Boheme söyleme bunu,hemen havalanır!"   diyor iyice gülerek.

"Söylemem sevgilim," diyorum kokusunu içime çekerken.  "Sen de iyi ki girmişsin hayatıma.İyi ki bırakmamışsın hiç beni,iyi boyun eğmemişsin onca yaptığıma."

Kafasını kaldırıp bakıyor yüzüme. Gözlerinde yine o güzel parıltılar.Yine o şefkat,masumluk.  "İyi ki aşık olmuşum ben sana."



Continue Reading

You'll Also Like

675K 44.9K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.1M 41.8K 48
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

405K 19.9K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...