Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak

3K 168 17
By GKgirls

*Selin*

Beynimde bir boşluk var.Dolduramadığım bir boşluk.Fark ettirmesem de korkuyorum.Kim korkmaz?

"Hatırlatma seanslarııı!"  diyerek elinde bir kutuyla odaya giriyor Nazlı.Savaş ve Ali pes oynarken ellerindeki kolları bırakıyorlar.Onlarla ne ara bu kadar yakın olduk acaba? Ali'ye dair hatırladığım son şey beni havuza atması,Savaş ise bölük pörçük belirli anlarda var.Yok denecek kadar az hatta.Nazlı da en son çatıdan kendini falan atmaya çalışıyordu.Burada olduğuna göre her şey yolunda demek ki.

"O kutu ne?"  diye soruyorum kanepede yanımda oturan Nazlı'ya.Ali ve Savaş da ayak ucumuza kadar gelip oturuyorlar.

"Fotoğraflar ikizim fotoğraflar! Şimdi sana kaybettiğin o altı ayı döndüreceğiz!"

Pekala.

Kutudan bir fotoğraf çıkarıyor. Ve hülyalı hülyalı bakıyor. "Yaaaaa,Savaaaaş!"

Savaş da fotoğrafa bakınca gülmeye başlıyor.

Bir arabadayız.Ali ve ben önde,Nazlı ve Savaş arkada,Savaş sanırım uyuyor.

"Bu,Savaş'ı klinikten kaçırdığımız günden."

"Ne!"

"Korkma korkma,gayet başarıyla tamamlandı."

Hiç korkmadım ya sağolun.

"Bak burada da Konak'tayız.Çiğdem falan çitlemiştik."

"Onların ne işi vardı İzmir'de?"

Üçü garip garip bakışıyor.Daha sonra cevap vermeden diğer fotoğrafa geçiyor Nazlı.

"Bak bu da yazın sonlarından.Gece denize gitmiştik."

Fotoğrafta arkamıza gece ay ışığıyla zar zor yansıyan denizi almışız.Bariz bir şekilde mutlu gözüküyoruz.Fotoğraf bana garip hissettiriyor.Boşluktan bir parça.Çekip almak istiyorum ama olmuyor.

Ben fotoğrafa bakarken Savaş ve Nazlı'nın garip bir şekilde Ali'ye baktığını görüyorum. Ali kafasını eğmiş,gözlerini kapatmış.

Nazlı birden kolumu dürtüklüyor.Yeni bir fotoğraf gösteriyor.

"Bak bunu da ev ararken çekmiştik."

Büyük ihtimalle emlakçılardan birine çektirmiş olmalıyız.Bomboş evin pencere önünde duruyoruz.Savaş Nazlı'yı belinden tutmuş, Nazlı kafasını geriye atmış ve tek ayağını kaldırmış gülüyor.Ali ve ben ise sırt sırta dayamış yandan yandan kötü bakışlar atıyoruz birbirimize.

Ve tekrar yeni bir fotoğraf.

"Ay bu gece çok komikti!"   diyor ve kahkaha atmaya başlıyor Nazlı.Elindeki fotoğrafta barlardan birindeyiz.Hepimiz sarmaş dolaş salakça bir poz vermişiz.

"Neden komikti?"

"Savaş'la Ali'ye iki tane arkadaş içki yollamıştı da.İki tane 'erkek' arkadaş."

Ali ve Savaş yüzlerini buruştururken biz kahkaha atıyoruz Nazlı'yla.O anı gerçekten hatırlamak istiyorum şu an.

"Veee efsane Amerika gezimiz."

"Amerika'ya mı gittik! İnanmıyorum ya!"

Elindeki fotoğraflardan birini çekip bakıyorum.Bir tanesi yine selfie.Times Square meydanında çekmişiz.Klasik Amerika selfiesi.

Diğerinde oldukça ciddi ve şık giyinmişiz.Kumar masasının önünde Savaş Nazlı'nın,Ali de benim belimi kavramış.Oldukça da cool ve seksi bir poz olmuş hani.Nazlı söze dalıyor.

"Bunlardan daha çok fotoğraf var ama bunlar ortak ve en sevdiklerimiz.Sen de bir yerlerde sakladın ama söylemediğin için bilmiyorum."

Kafamı sallıyorum usulca.Ortaya bir sessizlik çöküyor.

"Bak bu da Uludağ'dan! Ahahahahhh,buna yıllarca gülerim işte."

Fotoğrafta Savaş kara gömülü, sadece kafası var.Nazlı ve ben onun yanına eğilip barış işareti yapmışız.Ali de ayakta fotoğrafı çekiyor. Kahkaha atmadan edemiyorum.

"Çok gülme istersen,"   diyor Savaş.  "O tatilde küçük bir çığ kümesi gibi yedi tepe düz bayır karda yuvarlanan ben değildim."

"Ay Nazlı karda mı yuvarlandım ben?"

Ali söze atlıyor hemen.

"Ne yuvarlanması ya.Uçtun kızım uçtun! Bir hafta boyunca sana mancınık diye hitap etmiştik."

Bravo, 2A sınıfından Ali Mertoğlu.

O anda gözüm başka bir Uludağ fotoğrafına kayıyor.Elime alırken onların tedirgince bakıştığını görüyorum.

Ali elini belime sarmış,ben de onun belime sarılan ellerini tutmuşum.Ben gülümseyerek kadraja bakarken o gözleri kapatmış ve dudaklarını saçlarıma bastırmış.

"B-bu ne?"  diye soruyorum onlara doğru.Ali'nin gözleri elimdeki fotoğrafa bakakalırken birden ayağa kalkıp camdan dışarıyı izlemeye gidiyor.Gözlerimi Savaş'la Nazlı'ya dikiyorum.

"O şey.."

"Ne Nazlı? Ne?"

Savaş aceleyle söze atlıyor.  "Şey o ya,ı-mm heh şey.Biz karda filmlerin kapak pozlarını veriyorduk.O da onlardan biri."

Hemen kutudan bir fotoğraf alıp gösteriyor. Fotoğrafta Savaş ve Nazlı duvara yaslanmış ve ikisi de elinde silah var gibi poz vermiş.  "Hah bak işte.Burada da Mr. And Mrs.Smith pozunu vermiştik."

Eksik şeyler...

Boşluk.

Dediği kafamda oturmasa da sesimi çıkarmıyorum.Camdan dışarıyı izleyen Ali'ye dönüyorum. Cama yansıyan gölgelerimiz göz göze geliyor ve bana dönüyor.

Bir şeyler söylemek istiyor sanki ama zorla tutuyor kendini.Anlamak istiyorum ama anlatmazlarsa anlamayacağımı biliyorum.O boşluğu dolduramıyorum bir türlü.

Hiçbir şey söylemeden ceketini alıp kapıdan çıkıyor.Ve o boşluk biraz daha genişliyor.

*****

*Nazlı*

Ali ve Savaş'ın eve geçmesinin ardından biz de Selin'le karşılıklı kahve içiyoruz.

"Ee bir fal bakarsın artık?"  diyor gülerek.

"Uydururuz bir şeyler."  Gülüyor bu sefer. Onu böyle gülerken görmek beni biraz olsun mutlu ediyor. İçtiğimiz fincanları kapattıktan sonra sehpaya bırakıyoruz.

"Ee anlat bakalım. Siz nasıl oldunuz? Yani ne ara?"  Sorduğu soruyla tebessüm ediyorum. Yaşadıklarımız bir bir gözümün önünden geçiyor.

"Oldu bir anda bir şeyler işte."

"Desene çocuğun hayatına damdan düşer gibi girdin."  Yaptığı alaya karşı gülüyoruz ikimizde. Daha sonra soruyorum.

"İyi misin? Ama gerçekten iyi misin?"

"Bilmiyorum ki Nazlı. Sanki eksik bir şeyler var. Böyle bir şeyler gerçekten eksik, ama ne eksik bilmiyorum."

"Çok zor olmalı, anlayabiliyorum. Ama hiç mi merak etmiyorsun bir şeyleri?"

"Ne ara Ali ve Savaş'la böylesine yakın olduk, inan bunu merak etmiyor değilim yani."  Gülüyor bunu söylerken. Ardından devam ediyor.   "Ama en fazla ne yaşamış olabilirim ki bu altı ayda? Belki sürekli sevgili değiştirmişimdir."   Dediğine karşı ben gülüyorum bu sefer. Ah bi bilsen Selin. Bir kişiye takılıp kaldığını bir bilsen..

"Ee hadi soğumuştur, bak şunlara artık."  Elime Selin'in fincanını alarak açıyorum. Fincanı incelerken kaşlarımı çatıyorum. Tabii ki bir şey bildiğimden değil, sadece ufak bir çaba.

"Burada bir çocuk görüyorum."

"Normaldir, benim hayatımda hep birileri vardır."   Gözlerimi deviriyorum bu sefer.

"Ama böyle çok uzun değil. Sanki o da senin gibi inat, sinirli biraz."  Bu sefer o kaşlarını çatıyor.

"Bir fincana bakarak nasıl bunları çıkarıyorsun Allah aşkına?"

"Karışmasana kızım bir!"   Gülüyor bu sefer.  "Tamam tamam, devam et."

"Sanki bu çocuk çok yakınında. Bir nefes uzaklığında falan."

"Kafamı karıştırmasana Nazlı, bir nefes uzağımdaki tek erkek Savaş ve Ali'dir. Yani Savaş eniştem, Ali de.."  diyor ve düşünüyor.  "Ali de işte müstakbel üvey kardeş."

"Çok düşünüyorsun Selin, düşünme biraz,"  diyorum ve fincana bakmaya devam ediyorum. Hızla elimden fincanı alarak sehpaya bırakıyor.

"Acıktım ben. Hadi bana o meşhur soslu makarnandan yap."  Ellerini küçük bir çocuk gibi heyecanla çırparken gülerek ona bakıyorum.

"Salata senden ama."

"Yine salatayı bana kakaladı, iyi mi ya?"  diyor koltuktan kalkarken. Ben de kalkarak fincanları elime alıyorum ve mutfağa ilerliyorum. Peşimden geliyor o da.

"En azından midene ikizinin elinden meşhur soslu makarnam gidecek,"  diye homurdanıyorum. Gülerek geliyor ve yanağıma sulu bir öpücük bırakıyor. Ardından buzdolabından salata malzemelerini çıkarırken, ben de makarnayı yapmaya başlıyorum. En azından bir şeyler daha yoluna giriyor ve biz biraz da olsa huzurla nefes alabiliyoruz.

*****

*Ali*

Bizim daireye geçip üstümü değiştiriyorum.Salona geçince Savaş mutfaktan iki fincan kahveyle çıkıyor.

"Eyvallah bro."

Kahveden bir yudum alıp Savaş'a dönüyorum.

"Yandım ya,sıcak desene."

"Üstünden duman çıktığını görünce sıcak olduğunu anlarsın diye düşündüm."

Bir şey demeden fincanı masaya koyuyorum. 

"Savaş."

"Ne var?"

"Çok zor biliyor musun?"

Yüzünü asıp arkasına yaslanıyor.Küçüklüğümden beri bir bakışımdan her şeyimi anlayan tek kişi o.Küçüklüğümüzden beri yaptığımız tüm haylazlıkları beraber yaptık sonuçta,onunla dertleşmek iyi geliyor. 

"Farkındayım kardeşim."

"Sarılmak istiyorsun sarılamıyorsun, öpmek istiyorsun öpemiyorsun.Gözleri aynı göz de bana bakışı aynı değil be abi."

"Düzelecek kardeşim,her şeyi hatırlayacak,her şeyi.Hem geçici bir şey,doktor da dedi geçecek diye. Senin tek yapman gereken sabırla onun yanında olmak."

"Düzelecek, tekrar o koca gözlerini dikecek üzerime.Okula girerken elimi tutup herkese 'Ali Mertoğlu'yla sevgiliyim' bakışı atacak,yanağıma sulu sulu öpücükler bırakıp sakallarımla oynayacak." 

Nazlı'nın eve girmesiyle susuyorum.

"Ne yapıyorsunuz siz burada?"

"Galatasaray derbisi var da kim kazanacak onu tartışıyoruz.Ona göre iddia oynayacağız."

Savaş'ın koluna yumruk atıp göz kırpıyorum.

"Selin'de gelişme var mı?"

"Hala aynı.Az önce annemi arayacaktı zorla durdurdum."

Savaş kolunun altında olan Nazlı'yı bir anda köşeye ittiriyor. 

"Şimdi hani filmlerde oluyor ya,geçici hafıza kaybı yaşanıyor,sonra kafasına bir şey düşüyor tekrar hafızası yerine geliyor.Selin'in kafasına bir şey atalım ,belki hatırlar."

Savaş'ın saçma fikrinden sonra gözlerimi kapatıp arkama yaslanıyorum.

"Sevgilim sen Selin'in beyin kanaması geçirip ölmesini mi istiyorsun?"

"Ali'ye yeni birilerini buluruz bizde.Selin gibi birini kendini aşık ettirmiş başka birini mi ettiremeyecek?"

Yerimden doğrulup Savaş'a dönüyorum. 

"Tamamdır buldum.Selin hatırlamıyorsa ben kendimi hatırlatırım."

Anlamsız gözlerle bana bakan iki sevgiliye dönüp durumu açıklıyorum. 

"Selin'i tekrar kendime aşık edeceğim, tekrar sevecek beni.Ondan vazgeçmeyeceğim."

Kollarının arasına Nazlı'yı alıp bana dönüyor. 

"Kolay gelsin kardo."

*****

*Nazlı*

Sessiz koridorda ağır adımlarla yürüyorum.Neredeyse okulun yolunu unuttuk. Hayatımız o kadar hızlı ve karmaşık ki ne zaman nasıl düşüneceğimi kestiremiyorum. 

Boş koridorda lise yıllarım geliyor aklıma. Sonra da Selin. Selin ve şu an ki durumu. Bir çok şey yaşanmışken onun durumuna çok üzüldüğümü kimseye yansıtmadım. İçime attım. Bunu da atlatırız ne olacak derken aslında ne kadar yanlış yaptığımızın farkına vardım. Her yaşanan bir iz bırakıyor. Bazıları kalıcı, bazıları geçici. Selin'in şu an ki durumu geçici olacak belki de. Rana Hanım'ın yaptıkları da. Bende iz bırakan Savaş oldu. Tamam geçmişte kaldı yaptıkları doğru. Gün içinde hatırlamıyorum bile. Ama beyin bu açıdan nankör. Her şeyi atıyor bilinçaltına ve tetiklediğimiz an gün yüzüne çıkarıyor. Şu an tek istediğim Selin'in yaşadıklarının Ali'de kalıcı iz bırakmaması.

Ben usulca koridorun sonuna gelirken çok şiddetli bir ses duyuyorum. Bağırış mı desem patlama mı? Daha çok bir şey yere fırlatılmış da ondan gelmişti bu ses. Birkaç kişi sınıf kapılarından dışarı bakıyor. Soran gözler var herkeste.

Merdivenlerden çıkıp yanıma koşturarak Mine geliyor. Soluk soluğa kalmış. Mine spor bölümünde olunca ve telaşlı görünce içimde kötü bir his oluşuyor.

Acaba Savaş'a mı bir şey olmuştu?

"Nazlı büyük kavga var! Engellemen lazım. Savaş bir tek seni dinler. Başını belaya sokacak!"

O içime doğan kötü his tamamen beni sararken Mine'yi takip edip düşüncelerimi savuşturmaktan başka bir şey yapamıyorum. Savaş'ın olduğu sınıfı işaret ediyor bana ve bir kez daha içeriden ses geliyor. Muhtemel olarak ya masayı fırlattı ya da tahtayı yumrukluyor.

Vakit kaybetmeden sınıfta giriyorum ve kapıyı kapatıp arkasına sandalye yaslıyorum. Ne olur ne olmaz diye.

Kafasını bana döndürüyor ve o an gözlerindeki siniri daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Önce bir tedirginlikle yaklaşıyorum. Beni görünce biraz olsun sakinleşiyor.

"Tüm kampüs ayağa kalktı. Bu kadar büyük olan olay ne?"

"Büyük bir olay yok. Olay falan yok. Dışarı çık Nazlı, lütfen ."

Bu salaklık değil de ne! Birazdan bülbül gibi şakayacaksın. Ne yani bu tavırlar. Neyse sinirli olmasına veriyorum.

Yanına gidip duvarı yumruklamaktan kızaran ellerini tutuyorum.

"Verme zarar kendine. Bak bana. En başından seni bu kadar sinirlendiren şey ne söyle."

"Olaya karışmayacağına söz ver."

"Söz."

Tabii ki de değil. 

"Yiğit! O şerefsiz or.."

Büyük bir küfür dizisi gelecekken benle konuştuğunun farkına varıyor ve susuyor. Biraz sonra tekrar anlatmaya başlıyor.

"Bak o çocuk başından beri takım kaptanlığımdan dolayı bana takıktı tamam mı. Ve şimdi de yapmadığım bir olayı yapmışım gibi gösterdi.Cihan Hoca beni takımdan attı. Olan bu. İşte ben de şimdi o şerefsiz köpeği geldiği yere geri sokacağım."

Gerçekten inanamıyorum. Takımdan atılmış olmasına inanamıyorum. Takım için en çok emek veren zaman harcayan insandı. Sinirlenmesi ortalığı yıkması bir taraftan haklı olsa da her şeyi daha beter edecek tabii ki.

Yüzünü kendime çeviriyorum.

"Ortalığı yıkarsan nasıl kanıtlayacaksın Cihan Hoca'ya her şeyi Yiğit'in yaptığını?"

"Nazlı daha neyi kanıtlayacağım! Ortada bir şey kalmadı. Bitti,her şey bitti. Adam siktir etti beni takımdan."

"Ve sen de gidip Yiğit'le kavga edeceksin yani? Planın bu mu?"

"O bir tek dayaktan anlar."

Şu erkeklere bazen beyin koyulmadığını düşünüyorum. Bazen de değil genellikle bunu düşünüyorum.

"Ayrıca Yiğit'in hiç konusu bile geçmedi. Bahsetmedin?"

"O kadar şey yaşamışken bir de ondan mı bahsetseydim Nazlı? Daha fazla kafanı yormak ve seni üzmek istemedim."

Biraz konuşarak sakinleştirmeyi başardım. Kendimle gurur duyuyorum.

Ellerinden çekip beline sarılıyorum.

Sırada kabullendirme işleminde.

"Peki bir plan yapsak? Yani dövmesek?"

"Ben onun gibi arkadan iş çevirmeyeceğim. Herkes tüm bunların bedelini ödeyecek. Kampüs izleyecek, görecek."

Deriiiiiin bir nefes alıyorum. Çok derin bir nefes. Aynısını Savaş da alsa azıcık da  olsa beynine oksijen gitse. Düşünebilse!

"Kendine zarar verecek bir karar alırsan olayın baş kahramanı olurum haberin olsun."

Alnımı öpüyor. Kollarını doluyor.

"Alt tarafı takımdan atıldım,birazdan Yiğit'i döveceğim, sonra da okuldan atılabilirim. Biliyorsun, bunlar bizim için küçük şeyler."

Beni saran kollarından birini ısırırken cevabını almış oluyor ve ağzımı açmıyorum. İçimdeki tedirginlik her ne kadar espriyle yaklaşsak da olaya beni kolları arasında giderek yok ediyor.

*****

Kampüste bir o tarafa bir bu tarafa dolanıyorum. Yiğit'i üzülmeyim diye anlatmamış bile. Hukuk okumanın kötü bir yanı da Savaş'ın böyle büyük çaplı bir kavga yaparsa sonuçlarının ne olacağını hemen bilmem. Daha sonra öğrensem yine daha iyi. Kafamda binbir felaket senaryosu olmazdı. Birazdan birine çatmama da az kaldı zaten. 

Şu an herkes 'aaa şu o arızanın kız arkadaşı' bakışları atıyor. Bilmiyorlar ki en büyük arıza benim.
Yanımdan geçen bir çocuğun Yiğit olduğunu çevredekilerin onu göstermesiyle anlıyorum.

"Yiğit sen misin?"

Sesim gitsin diye bağırıyorum.

Duymuş ve beni tanıyor olacak ki hemen arkasını dönüyor.

"Ta kendisi. Yalnız acelem var. Birazdan sevgilini pataklayacağım. Merak etme çok acıtmam."

Beyefendideki özgüvene bak. Oracıkta üstüne atlayasım gelse de zorca duruyorum ve yalandan bir kahkaha atıyorum.

"Sana bir tavsiye. Hala koşarak uzaklaşmak için şansın var. En son bir kavgaya girdik çocuk hala hastanede. Bilgin olsun diye söylüyorum."

Yuh Nazlı. Yürü Nazlı. Sus nazlı. Atsaydın da küçük atsaydın bari.

Konuşmasına fırsat vermeden arkamı dönüyorum. Umarım Savaş fos çıkmaz. Çünkü az önce 15 yıldır aynı rakamlarla loto oynayan ve kazanamayan insandaki kararlılıkla konuştum.

***

Dolanıp duruyorum ve okulun hiçbir köşesinde Savaş'ı bulamıyorum. İyi ki okula geldik. Bugün hiç derse giremedim. En sonunda kendime yüklediğim ve Savaş'ın nerede olduğunu gösteren uygulamayı açtım. 

Aklımı seveyim! 

Kampüsten uzak bir yerde görünüyor. Şükrediyorum. Bir an gerçekten okulda kavga edeceğini düşünmüştüm. Eğer bu gerçekleşseydi okuldan atılırdı.

Vakit kaybetmeden ceketimi çantamı alıp çıkıyorum kampüsten. Ekrandaki noktayı takip ederek arıyorum. Gösterilen yere geliyorum ama kimse yok. 

Bakınıyorum ve bankın üzerinde kitaplarla çanta görüyorum. 

İçini karıştırınca Savaş'ın olduğunu anlıyorum. Sahiden mi? Bunu nasıl anladı ve nasıl yaptı? Sinirden kudurmak üzereyim!

*****

*Savaş*

"Şimdi bunları anlat Cihan Hoca'ya. En azından gerçek bir olayı anlatmış olursun. Yalaka köpek."

Son bir kez göğsüne tekme attıktan sonra yüzüne tükürüyorum. Çantamı bıraktığım yere geliyorum. Nazlı'yı orada görmemle şaşırmıyorum. Uygulamayı görmediğimi sanmıştı ve beni böylece izleyeceğini biliyordum. Ona söz verdiysem de tanıyorum. Bu kavgaya asla göz yummazdı, gelirdi.

Zaten tahminlerim dışında hiçbir şey gerçekleşmedi. Duvar gibi bir yüz ve ayağını sürekli yere vurarak sinirli olduğunu belirten Nazlı Yılmaz karşımda. Ha bir de elinde telefonum var.

Ayakta duracak halim yok. Kabul,sağlam dayak yedim. Görmesem de gözüm morarmış ve kaşım patlamış olsa gerek. Hemen banka oturuyorum Nazlı'nın yanından geçerek.

Önce telefonumu kucağıma fırlatıyor.

"Sendeki süper zeka bu ülkeye fazla yalnız."

"Nazlı bak ne olacaktı oraya gelsen? Gelecektin biliyordum,bu yüzden yaptım."

"Gelecektim tabii."

Eliyle omzuma sertçe vuruyor. Acıdığı için ses çıkarıyorum.

"Bak sevgilim, hayatım gelecektin oraya. Önce bir 'sevgilisinin arkasına sığınıyor' nidaları olacaktı. Sonra sana bakacaklardı. Laf atacaklardı. Bu sefer ben hiç acımayacaktım. Karakolluk olacaktık. Ne gerek var?"

Durmadan vuruyor bu sefer. Dayak yediğim yetmez gibi bir de Nazlı'nın elinden geçiyorum.
Ayağa kalkıyorum en sonunda. İktiriyor.Çok kızmış olduğunu anlıyorum. 

"Bak geri zekalı! Beni iyi dinle tamam mı? Ben birini daha kaybedemem. Ben yanına geldiğimde senin yanında olmak için gelecektim. Durdurmak için değil. Ben zaten Yiğit'i gördüm. Hak ediyordu. Ben senin derdini de anlamıştım. Ama sen beni daha çok merak ettirdin.
Ya o an yanında olup olayları görmem var. Ve nerede olduğunu bile bileyip burada çaresizlikten kurdurmak var. Belki Yiğit silahla gelmişti? Belki kesici aleti vardı? Ya sana bir şey olsaydı ve kimse yardım etmeseydi.? Ben bunları düşündüm burada. Kaybettiğimi düşündüm. Son günlerde Selin'i biliyorsun. Ne kadar korktuğumu da. Her gün ya başka bir şeyleri de unuttuysa diye soran gözlerle bakıyorum ona. Ya beni unuttuysa? Düşünüyor musun sen bunu? Kafa yordun mu hiç? Bana da yaşatmaya hakkın da yok. Berabersek her şeyde beraberiz. Elimden bırakıp gitmek yok. Çıkar aklından."

O an benim için bu kadar endişelenmese de Selin'in durumunun onu nasıl sarstığını anlıyorum. Ya çok iyi oyuncu ya da çok salağım. Her saniye yanımda olmasına rağmen bu kadar kötü olduğunu anlayamadım. Çok güçlü bir kız ve ben ona hep hayran olacağım. 

Nefes nefese kalıyor. Pembeleşen yanaklarıyla bana bakan gözleri tek bir şey yapmamı söylüyor gibiydi.

Ellerimle çenesini kavrıyorum ve kendime çekiyorum.

Tek bir kelime etmeden onunda gözlerini kapatmasıyla dudaklarımı dudaklarıyla buluşturuyorum. 

Gözünden akan tek damla yaş ise elimin üzerine düşüyor.

*****

*Selin*

"Sen bela mısın?"

"Hem de nasıl."

O mavi gözlerinden çorba yapmak istiyorum,sarı saçlarını da maydanoz olarak içine atmak istiyorum! Saat daha dokuz buçuk vicdansızın oğlu!

"Bu saatte ne halt yemeye beni uyandırdın Ali?"

Asansörün düğmesine basarken bana bakıp sırıtıyor.Karga daha bokunu yemeden sendeki bu mutluluk ne ya. 

"Anılar Selin'cim,anılar.Döndüreceğiz."

"Belki ben dönmesini istemiyorum?"

Asansöre binip aynaya yaslanıyor.Karşısına geçip kollarımı birbirine bağlıyorum.

"Emin ol hatırlamak istiyorsun."

"İstemiyorum."

"Ama ben hatırlamanı istiyorum."

Kaşlarımı sorgularcasına kaldırıyorum.   "Bak sen paşama? Baştan söylesene ya!"

Gözleri alaycılıktan uzaklaşırken yüzü ciddi bir ifadeye bürünüyor.

"O 6 ay sadece senin değil.Sadece senin anıların yok orada.Hatırlamak zorundasın."

Bir adım atarak iyice dibime geliyor.  "Ben sana hatırlatacağım.Her günü,her dakikayı,her anı.Birlikte geçir-"

Öyle büyük bur gürültü geliyor ki meteor yağmaya başladığını düşünüyorum bir an.Asansörün ışıkları yanıp sönmeye başlıyor.Ve ses birden duruyor.

"Ay öldük mü Ali?"

"Yaa öldük.Burası da bizim cennetimiz."

Koluna bir tane geçirince gülüyor.

"Kasma düzelir birazdan.Oluyor arada böyle."

Kollarımı birbirine bağlayıp beklemeye başlıyorum.Onunla aynı ortamda olmak -özellikle göt kadar yerde tıkılı kalmak- rahatsız hissettiriyor beni.Onun yanında güvendeymişim gibi ama tanımıyorum aslında onu.O kim ki?

Elimdeki çanta bir anda yere düştüğünde inanılmaz bir dejavu hissediyorum.Gözlerimin önüne yere düşen poşetlerin görüntüsü geliyor.Mavi bir gömlek. Düğmeleriyle oynuyorum.Kimin gömleğinin düğmeleriyle oynuyorum? Görüntü o kadar kısa sürüyor ki hayal ettiğimden şüphe ediyorum.Ve tekrar şu ana dönüyorum.

Ali yere eğilip çantamı bana verirken sorgulayıcı gözlerle bana bakıyor.

"İyi misin? Kötü gözüküyorsun."

Elindeki çantayı alıyorum.  "İyiyim.Sadece..bir an bir şey hissettim."

Kaşlarını çatıyor.  "Nasıl bir şey hissettin?"

"Böyle..dejavu gibi.Gözümün önüne bazı görüntüler geldi.Yere düşen poşetler falan."

İlk önce yüzüme garip garip baksa da daha sonra dudakları iki yana kıvrılıyor.Elini dudağına götürüp sıvazlarken gözlerim senkronize bir şekilde onu takip ediyor.

"Başka bir şey göremedin mi?"

Dudakları güzel. Oldukça.

"Ne göremedim mi?"

"Poşetten başka?"

Kafamı sallıyorum hızlıca. "G-göremedim."

Hala gülümsemeye devam ederken bu sefer de elini ensesine götürüyor.Again synchronous...

"Pekala.Öyle olsun."

Yaklaşık bir dakika sonra asansör tekrar hareketleniyor ve inebiliyoruz.Dışarı çıktığımızda derin bir nefes çekiyorum iyice.Hava bulutlu.Yağmur yağacak olmalı.

"Hadi gel."  diyerek kırmızı arabasına doğru sürüklüyor beni.O sürücü kapısına doğru ilerlerken aklıma gelen fikirle durduruyorum onu.

En cazibeli ses tonumla soruyorum.

"Ben kullanabilir miyim?"

Gülümseyip anahtarı bana fırlatacakken birden duruyor.Kaşları iyice çatılırken havada duran eli de düşüyor.

"I-mm Selin.Sen kullanmayı bildiğinden emin misin?"

"Eve-"

Bir dakika.Ben bilmiyorum. Yani araba kullanmayı nereden bilebilirim ki.Anneme o kadar yalvarmama rağmen öğretmemişti. Neden biliyor gibi hissettim? 

"Ben bilmiyorum."

"Aslında biliyorsun."

"Nasıl biliyorum?"

"Atla.Anlatacağım."

*****

"Sen öğrettin yani?"

"Aynen öyle."

Sıkıcı İstanbul trafiğinde ilerliyoruz.Daha doğrusu ilerleyemiyoruz.

"Neden peki?"

"O gün kafanı dağıtmaya ihtiyacın vardı."

Alaycı bir şekilde gülüyorum.  "Ve yanımda sen vardın?"

Mavi gözleri gözlerimi kendi içine alırken çok masum bakıyor.Bir çocuk gibi.Kalbi kırık küçük bir çocuk.

"Ben vardım.Birçok sefer gibi."

İnsan bildiğinden korkar derler.Ama öyle değil.İnsan bilmediğinden daha çok korkuyor.Var ama yok.Yaşanmış ama yaşanmamış.

Açılan trafikte biraz daha ilerlerken konuşuyor.

"Anıların bölük pörçük olsa da var Selin.His var içinde,bunu anlayabiliyorum.Korkuyorsun,bunu da görüyorum."

Nasıl görebiliyor? Benden fazla şey biliyor gibi davranıyor,beni benden iyi tanıyor gibi.Gülünç geliyor bu fikir.

"Korkma."

Alaycı gülüşümü takıyorum yeniden yüzüme.  "Korkmuyorum."

Sadece yüzüme bakmakla yetiniyor.Bu kadar derin bakmasından hoşlanmıyorum.Bir şeyler var çünkü, hissedebiliyorum.

"Acıktım."

Ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oluyor,ama ben çoktan her zaman benim için orada duran çikolatayı almak üzere torpidoyu açıyorum.

Ve yine keskin bir ağrı,bir görüntü. Siyah çiçekli bir elbise takılıyor gözüme önce.Yanımda Ali var.Sıcak bir İstanbul gününde olduğumuz belli.Gülüyoruz bir şeylere. Neye gülüyoruz bu kadar? Görüntü gittikçe silikleşirken son gördüğüm an torpidoya uzanan elim,aldığım yeşil fıstıklı çikolata.

Görüntü yok olduğunda elim yeşil fıstıklı çikolatada kalıyor ve ne olduğunu anlamadan elimden düşüyor.Keskin ağrı sonlanırken derin bir nefes alıyorum.

Kendime geldiğimde Ali arabayı kenara çekiyor hızla.Durunca yüzüme eğilip bakıyor iyice.Gözleri korku dolu bakıyor.Niye bu kadar korkuyor?

"Yüzüme bak.Ne oldu biraz önce? Gözlerin falan kapandı,çok korktum ben. İyi misin güzelim?"

Kafamı usulca sallıyorum aşağı yukarı.Ne olduğunu ben de anlamıyorum,nasıl ona anlatabilirim? Bildiğim tek şey,o 6 ayda birçok şey olduğu.Birçok şey.

Çenemi tutup yüzüne sabitliyor yüzümü.  "Kendini iyi hissediyor musun?"

Kucağıma düşen yeşil fıstıklı çikolatayı kaldırıp gülümsüyorum.

"Bravo Aliş,en sevdiğim."

***

"Beni bu buz gibi havada buraya mı getirdin Ali?"

Önümde hoyratça dalgalarını savuşturan denize bakıyorum.Kızgın gibi bir şeylere.Neye kızgın acaba? Balıklara mı,yoksa bu dev dalgalara sebep olan rüzgara mı?

Arabanın bagajından iki tane battaniye çıkarıyor mavi renkte.İki tane termos çıkarıyor daha sonra.Bir tanesini bana uzatıyor.

"Al,"  diyor bagajı kapatırken.  "Sen seversin."

Boğazımdan akan yeşil çay rahatlatıyor ve biraz da olsa ısıtıyor vücudumu.Denize doğru yürürken arkamdan bir elinde termos diğer elinde battaniyeyle geliyor.

"Sen sevmez misin yeşil çay?"

Kıkırdamasını duyuyorum.    "Alıştım."

Battaniyelerden birini kumların üzerine seriyor.Hemen oturup ayaklarımı uzatıyorum.Omuzlarıma battaniyeyi koyarken o da yanıma oturuyor.Elindeki çaydan bir yudum alıp yüzünü buruşturuyor hemen.Komik geliyor bu hali.

Kızarmış burnu ve kulakları yüzünden kendime engel olamayıp battaniyenin bir kısmını da onun omzuna örtüyorum.Keyifle gülümserken kaşlarını çatıyor şaşkınca. 

"Ne? Bu sefer de hasta olup Selin beni hasta etti diye dolanırsın ortalıkta.Hiç gelemem öyle şeylere."

Kafasını sallayıp bir yudum alıyor çayından.  "Anladım."

Ortama sessizlik çökerken geldiğimiz sahilin fotoğraflardaki yer olduğunu anlıyorum. Hani şu bana garip hissettiren fotoğraf.

"Beni neden buraya getirdin?"

Dalgalar sertçe kıyıya vururken ürperiyorum.Acaba balıkların canı acıyor mudur? Acıtsa da 3 saniye sonra unutuyorlar diye teselli ediyorum kendimi.Tıpkı benim gibi.O 6 ayda canımı yakan şeyler olmuştur elbet,unuttuğuma seviniyorum.

"Güzel bir gün geçirdik burada.Seni o yüzden getirdim."

Daha fazla açıklama beklercesine kaşlarımı kaldırıp bakıyorum.  "Ee? Anlatmayacak mısın?"

Yüzünde masum bir gülümseme oluşuyor.Mavi,bak bugün 2 oldu.

"Anlatmayacağım,sen hatırlayacaksın."

Ay ben bunu nasıl akıl edemedim acaba? Al kafasını göm kuma ya.

"Anlat işte.Bilmek istiyorum."

Kafasını tekrar bana çevirirken göz kırpıyor munzurca.  "Anlatılmaz yaşanır güzelim."

Aklıma gelen fikirle ayağa kalkıyorum birden.

"Ne yapıyorsun Selin?"

"Anlatılmaz yaşanır diyordun," elinden tutup onu da kaldırıyorum.  "Hadi yaşat bana."

Gözlerime öyle büyük bir şaşkınlıkla bakıyor ki bir an kendimden şüphe ediyorum.Garip bir şey mi yaptım? Yoo.

"Ne yapayım?"  diye soruyor  şaşkınca.

*Ali ata bak.Ali bak,at orada.Git Ali git.Atın yanına git.İp atla.Ali ip atla.*

"Yaşat bana.Burada her ne olduysa,tekrar yaşat."

Hala ellerimde olan ellerine takılı kalıyor gözleri ama ben umursamıyorum.Gözlerini gözlerime dikerken iyice gülümsüyor.

"Bunun için denize girmemiz gerek."

Hoşt! Yüce Tanrım,sen neler diyorsun Ali! 

"Bu havada denize girersek buz kütlesine dönüşürüz manyak! Bir titanic gelip bize çarpana kadar da çözülemeyiz."

Söylediklerim iyice onu güldürürken bir anda yine masum gülümseyi alıyor yüzü. Elinde olan avucumu okşuyor yavaşca.

"Yaşatacağım.Söz veriyorum.Sana o günü tekrar yaşatacağım ama bugün değil.Hadi gidelim,hava soğuk. Hasta olmanı istemiyorum."

Yerdeki battaniyeyi ve termosları alıp arabaya doğru yürümeye başlıyoruz.Keskin baş ağrısı yine çarpıyor beynime.Tekrar bir görüntü.

Gece.

Deniz.

Elimde çanta var.Yanımda Ali.

Kuma bir şeyler yazıyorum elimdeki tahtayla.İşim bitince Ali ne yaptığıma bakıyor ve gülüyor iyice.

"Delisin sen."  diyor beni kollarının arasına alırken.

Ve görüntü kayboluyor.

"Hadi,"  diyor bagajı kapatırken.  "Yoksa bütün gün burada mı kalmak istiyorsun?"

Belki,mavi.Belki.

Arabaya binmeden dönüp tekrar bakıyorum denize.Umarım balıkların canı acımıyordur dalgalardan.Unutacak olsalar bile yaşandı sonuçta,yaşandı.

Arabaya binince ısıtıcıyı ve radyoyu açıyor Ali hemen.Çalan şarkı da meydan okuyor yine bize.

'Üzgünüm deniz buradan görünmüyor,
ama balıkların hepsi hala hayatta..'

*****

Günün yorgunluğundan sonra sıcak bir duş alıyorum.Rahat bir şeyler giydikten sonra salona geçiyorum.Koltuğa oturmuş televizyon izleyen Ali'yi buluyor bakışlarım önce.

Ona karşı bir şeyler var içimde.Kendime bile tarif edemediğim şeyler,hatırlarsam eksik olan şeyler tamamlanacak sanki.Bekliyorum,hatırlamayı bekliyorum.

Düşüncelere dalmışken sesiyle irkiliyorum. "Selin." 

Televizyonun mavi ışığı gözlerine yansırken

Açık mavi tonları gözlerine bakıyorum.Kendi kendimi sarsıp konuşuyorum. "Ben, ben sana teşekkür edecektim." 

Kaşlarını tek çizgi haline getirip gözlerime odaklanıyor. "Ne için?"

"Hatırlamama yardımcı olduğun için." 

Kollarına atlayıp özür dilemek istiyorum o an.'Özür dilerim Ali Mertoğlu ,hatırlamıyorum.Seninle ilgili bir şeyler var ama oturtamıyorum,özür dilerim.' 

İç sesimle boğuşurken sesine konsantre oluyorum. "Bir arkadaşın olarak bunu yapmam lazımdı. Teşekkür etmene gerek yok." 

Gülümsedikten sonra arkamı dönüp odama gidecekken aklıma tekrar görüntüler düşüyor ve beraberinde o keskin ağrı.Yaralarla dolu bir sırt görüyorum önce.Geçmiş,ama geçmemiş yaralar.

Ben bile ne olduğunu anlayamadan dönüyorum ona.

"Sırtına bakabilir miyim?" 

Açık mavi göz rengi bir anda koyu maviye dönüşürken büyüyen göz bebekleri de ona eşlik ediyor. 

"Neden bunu istiyorsun Selin?" 

Aklıma o an gelen her şeyi direk söylemeyi tercih ediyorum. "Yaralarını görmek istiyorum.Seninle ilgili aklıma gelen şeylerden biri de bu ama daha fazlasını istiyorum.Her ne oldu bilmiyorum ama ben seni tanımak istiyorum."

Bir kaç saniye etrafına baktıktan sonra arkasını dönüp kazağını çıkarıyor.İyileşen yara izleri görüyorum.Kalıcı izler dışında pek bir şey yok.Bu izlerin nasıl oluşmuş olacağı geliyor aklıma. Dayanamıyorum,koltuğun üstüne bıraktığı kazağını uzatıyorum ona.Her bir izde attığı çığlık yankılanıyor beynimde.Böyle derin,böyle masum,böyle çocuk gibi bakan birine kim neden nasıl kıymak ister?

Yüzünü döndürüyor ama yüzüme bakmıyor. "Kim yaptı Ali bunları?"

Gözlerini kaldırıp üzerime dikiyor. "Sen bunları düşünme.Şu an kafan zaten çok karışık,yorma kendini.Her şeyin bir sırası var." 

Aramızda nefes mesafesi kalacak kadar dibine giriyorum.Gözlerine dikiyorum gözlerimi.  "Bir şey var. Geçmişte her ne oldu bilmiyorum ama seninle ilgili bir şey var.Bunu hissediyorum ve öğrenmek istiyorum." 

Aramızdaki mesafeyi bozmadan konuşuyor. "Ya sana kötü bir şey yaptıysam Selin?"

Kafamı yukarı doğru sallıyorum. "Kötü bir şey yapsan bana böyle bakmazdın.Kendini ele veriyorsun mavi." 

Dudaklarıma kayan gözlerini takip ediyorum.Aynı hareketi ben de tekrarlıyorum.Ödüle koşan küçük bir kız çocuğu gibi dudaklarına yaklaşıyorum,gözlerimi kapattığım an beynimde bir sahne canlanıyor.

Kocaman bir deniz.

Sadece o ve ben varız,dudak dudağa,ellerim yaralarının üzerinde.

Henüz birleşmemişken dudaklarımız,dönüyorum gerçek dünyaya, kendimi çekiyorum.Gözlerini açıp bana şaşkınca bakan Ali'yi umursamadan odama gidiyorum.Korkuyorum.

*****

*Nazlı*

Okulda yaşadığımız baya olaylı günün ardından sonunda Savaşlar'a geliyoruz. Ali kapıyı açıyor.

"Lan bu hal ne?" Ve tabii ki beklenilen tepki.

"Kuzenin biraz kavga etti de, önemli bir şey değil ya," diyorum gayet rahat bir şekilde içeri geçerken.

"Sen bir de karşı tarafı gör kuzen," diyor Savaş montunu asarken. Ardından üçümüz de kanepelere kuruluyoruz.

"Kimmiş bu karşı taraf?"

"Yiğit tabii ki, kim olacak." Kanallar arasında gezinirken, Ali heyecanla konuşuyor.

"Lan beni neden çağırmadın?"

"Niye iki kişi tek çocuğa girişelim Ali?"

"Çocuk dediğin insan Yiğit be!" İkisine de ister istemez gözlerimi deviriyorum. Gerçekten beyinleri aynı çalışıyor.

"Gerek kalmadı ki, iyi benzettim ama," diyor Savaş arkasına keyifle yaslanırken.

"Bir dahakine bir telefona bakar gelişim, biliyorsun."

"Gel beni şuranın önünden al desem iki saat gelmezsin Ali, bu nasıl baldız-enişte ilişkisi?" diyorum geçen gün aklıma gelirken. Evet, belki birazcık alışverişin ardından Ali'yi alması için çağırmış olabilirim. Ama ne yapabilirim ki? Hava gerçekten soğuktu!

"Alt tarafı yarım saat bekletmiştim," diyor düşünürken. Sanırım gerçekten ne kadar beklettiğini hesaplamakla meşgul.

"Evet geldiğinde alt tarafı buz tutmuştum. Ne olacak canım, olur böyle şeyler," diyorum alayla. Savaş sehpadaki cipslerden birini ağzına atıyor.

"Siz bensiz ne işler çeviriyorsunuz?" diyor alayla.

"Sevgilinle beraber senin ortalığa bıraktığın çorapların tartışmasını yapıyoruz Savaş." Ali'nin söylediği şey üzerine ister istemez kahkaha atıyorum. Savaş ise yastıklardan birini Ali'ye fırlatıyor.

"Selin nerede?" diye soruyorum şu aptal tartışmalarını durdururken.

"Yorgunmuş, uyuyacakmış biraz. Biliyorsun, sürekli yanında duramıyorum," diyor Ali biraz durgunlaşırken. Anlayışla kafamı sallıyorum.

"Ben bir ona bakayım o zaman," diyorum kanepeden kalkarken. Koridordan çantamı ve montumu alırken sesleniyorum. "Akşama yemeğe gelebilirsiniz. Ama lütfen gelirken pasta alın, boş gelene yemek yok." İkisi de arkamdan gülüyor tabii. Ardından Ali'nin sesini duyuyorum.

"Ee biz de bir pes atarız artık?"

Gülümseyerek evden çıktığımda, bunun son pes atmaları olmadığını biliyorum.


----

30 bölümü devireli yeni oldu.Okuyan sayımız var evet ama bizi desteklemeye dair yorum atanlar o kadar az ki böyle devam edersek sık sık bölüm atamayız,ki öyle görünüyor.Sizin yorumlarınızla yazma şevkimiz artarken aksi durumda da düşüyor.Belli birkaç kişi dışında desteğini bırakmayanlara teşekkür ederiz.Bol yorum lütfen arkadaşlar,istekleriniz önemli. ^^


Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

404K 19.9K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1.6M 84.9K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
25.2M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...