Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?

4K 179 13
By GKgirls

*Nazlı*

Sabah gözlerimi cama vuran yağmur sesinin yanı sıra, burnuma gelen o müthiş omlet kokusuyla açıyorum. Uzun zamandır ilk defa kendimi böylesine huzurlu hissederken, yavaşça yataktan kalkarak banyoya geçiyorum. Kısaca bir duş almanın ardından içeriye geçiyorum.

"Neyi kutluyoruz bakalım?" diyorum ekmek dilimleyen Selin'e bakarken.

"Benim mutfağa geçmem için bir şeyleri mi kutlamamamız gerekiyor illa ki Nazlı? Aşk olsun!"

"Şaka yapıyoruz kızım, regl döneminde falan mısın sen?" Gülerek yanaklarından öpüyorum.

"Hiç sorma, ruh halim matematik sınavında çaresizce kağıtla bakışan bir öğrenci." Benzetmesine gülerken kapı çalıyor.

"Ben bakarım, Ali'dir zaten. Sen ekmekleri içeri götürsene." O kapıyı açmaya giderken, ben de ekmekleri içeriye götürüyorum. Biraz sonra Ali ve Selin içeri geçiyor.

"Günaydın." diyor Ali neşeyle masaya otururken.

"Günaydın." Ben ikisinin karşısına otururken, Ali ekmeğine reçel sürmeye başlıyor bile.

"Savaş nerede, niye gelmedi o?" diye soruyor Selin.

"Savaş çok hasta.." diyor Ali sesini kısarken. "Dün gece baya ateşi vardı." Bakışlarım anında tabağımdan çekilip, Ali'ye dönüyor.

"Neyi var ki?" Dudaklarımdan istemsizce bu soru dökülüyor.

"Üşütmüş sanırım." Vicdanım mı yoksa içimdeki bu sevgi mi daha anlayamadan ayağa kalkıyorum.

"Ben bir ona bakayım mı ya?"

"Bak tabii canım, bak." Ali cebinden anahtarları çıkararak bana veriyor. "Al hatta anahtarları da."

Hızla anahtarları alarak evin çıkışına yöneliyorum bile. Ve tabii ki ardımda fısıldaşan Selin ve Ali bırakmayı unutmuyorum.

*****
Savaşlar'a girer girmez mutfaktan çıkan, eşofmanlı Savaş ile karşılaşıyorum.

"Nazlı?" Önce kaşlarını çatıyor. Daha sonra gülümsemeye başlıyor. "Günaydın."

"Sen hasta değil miydin? Niye ayaktasın?"

"Hasta mı?"

"Ali öyle söyledi, ateşin varmış falan." Kaşları çatılırken birden öksürmeye başlıyor.

"Evet evet, çok hastayım. Ee, bakan olmayınca da kendim işimi hallediyorum tabii."

"Geç sen içeri, ben sana bir çorba yapayım."

"Harbi mi?" diyor gözlerini büyütürken.

"İçeri geç Savaş." Onu teğet geçerek mutfağa geçiyorum ve yaklaşık yarım saat, kırk beş dakika içinde bir çorba yaparak içeri geçiyorum. Savaş battaniye altında televizyon izlemekle meşgul.

"Ne zamandan beri Müge Anlı izliyorsun sen?"

"Yaklaşık bir saattir." diyor gülerek. Ben de istemsizce gülüyorum. Benim güldüğümü görünce iyice gülüyor. Bu sefer utanıyorum tabii.

"Hadi iç çorbanı."

"Ee sen içirmeyecek misin?"

"Kaşınma bence Savaş." Ellerini havaya teslim olarak kaldırırken çorbasını alıyor ve yavaşça içmeye başlıyor.

"Ne oldu da yumuşadın bana birden?"

"Yumuşamadım, insanlık görevimi yerine getiriyorum sadece." diyorum kendimi savunmaya geçerken.

"Ya tabii öyledir."

"Ne ima ediyorsun sen yine?" diyorum hafifçe sinirlenerek.

"Yani bilemedim, sevmiyorum diyorsun ama gelip çorba yapıyorsun falan. İroni değil mi sence de?" diyor iyice keyiflenerek. Sinirle kaşlarımı çatıyorum.

"Başlatma ironine. İnsanlık yapıyoruz şurada değil mi? Hoş, Allah bilir hasta falan da değilsindir sen." Son cümlemi öylesine söylemiş olmama rağmen birden telaşlanıyor.

"Olur mu öyle şey? Tabii ki hastayım." Şu an beni kandırmaya çalışıyor ancak bilmiyor ki, onu kendimden bile çok daha iyi tanıyorum.

"Sana inanmıyorum Savaş! Gerçekten bir saattir kandırıyor musun beni?"

"Ne kandırması?" diyor ama yalan söylediği her halinden belli.

"Ali'ye de bravo yani! Salak gibi inandım ben de ya! Ama hata ben de, bana ne ki yani? Gebersin gitsin bana ne!" Artık o kadar sinirleniyorum ki direk salonun çıkışına yöneliyorum. O da kanepeden kalkarak peşimden geliyor.

"Ya ama bir sor! Bir sor, neden de! Neden yapıyorsun bunu de! Bir kere sor!" Artık o da benim gibi bağırıyor.

"Sormak istemiyorum çünkü ihtiyacım yok! Anlıyor musun, ihtiyacım yok! Olmamalı! Eski Nazlı olsa ihtiyacı olmazdı!"

"Eğer şimdiki Nazlı olmasaydı, şimdiki Savaş'ta olmazdı ama." Bunu o kadar kısık söylemesine rağmen, içinde barındırdığı her duyguyu hissedebiliyorum. Konuşmaya devam ediyor.

"Ama ne sen gel dedin, ne de ben gelebildim. Ben sana karşı hiçbir şey beceremiyorum ki. Yoksun işte.
Bu kadar basit fakat kabullenemiyorum. Kabullenemiyorum çünkü hala benimmişsin gibi her şey."

"Gitmem lazım benim. Çekilir misin lütfen?" Hiçbir şey söylemeden önümden çekiliyor. Evin kapısını açarken, gözümden akmak için bekleyen yaş kendini göstermeye başlıyor bile.

*****

*Ali*

Nazlı'yı gönderdikten sonra Selin'le beraber kahvaltı yapıyoruz. Ekmeğin üstüne sürdüğüm vişne reçelini Selin'e uzatıyorum. Ufak bir tebessüm ettikten sonra elimden alıyor.

"Teşekkür ederim."

O ekmeğini yerken keyfi olmadığını anlıyorum. Reçel bulaşan parmak ucunu yalayıp öpüyorum. Kıkırdadıktan sonra ayağa kalkıp tabakları kaldırıyor. Yanına gidiyorum, saçlarını sol tarafa attıktan sonra boynunun sağ kısmına öpücük kondurup çekiliyorum. Omuzlarına dokunduğum elimi koluna sürterek aşağı indirip elini tutuyorum,salona geçtikten sonra koltuğa oturuyoruz. Belini saran elimi tutuyor, diğer elimle de saçlarını okşuyorum.

"Neyin var koca gözlü kız?"

Yerinde kıpırdanırken söyleniyor. "Neyim olacak Aliş? Gayet iyiyim."

Yalan söylediğini anlayabiliyorum. "Ses tonunu bırak,aldığın nefesten nasıl olduğunu anlarım."

İç çektikten sonra konuşmaya başlıyor. "Hemen anlamandan nefret ediyorum."

Saçlarını öpüp çekiliyorum. "Anlat güzelim."

"Savaş ve Nazlı'ya çok imreniyorum Ali.Okulda el ele dolaşabiliyorlar, Savaş'ın takım arkadaşları Nazlı'yı gördüklerinde 'Yenge bir şey istiyor musun, iyi misin?' diye soruyorlar, Savaş'a kimse yan gözle bakamıyor, daha niceleri.Biz hiçbir zaman öyle olamayacağız. Ne bileyim,sabahları seninle aynı bardaktan kahve içmek isterdim ya da sen arkadaşlarınla otururken arkandan sarılmayı, sana yürüyen kızlara sırf kıskandığım için 'Ali gay kusura bakmayın.' bile diyebilirim."

Son söylediğine kahkaha attıktan sonra dirseğiyle karnıma vuruyor. "Gülme Ali,gülme."

O kadar haklı ki aslında diyecek tek kelime yok.Benim için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemiyor, tanıdığım 5 erkekten 4'ü Selin'i ayarlasana diye yanıma geliyor,yüzlerine bir yumruk indirmemek için kendimi zor durduruyorum.O gülüşünü getiriyorum aklıma,onun hatrına sakince duruyorum.

"Savaş ve Nazlı kadar olmasa da biz de rahatız güzelim.Senin odan, benim odam, mutfak, asansörler her yer bizim."

"Bir okul olmasa da asansörümüz var bizim de,değil mi mavi?"

İşte o an tekrar anlıyorum bu kızı niye bu kadar çok sevdiğimi.Sırf içinde biz varız diye en umutsuz olaydan umut çıkardığı için, küçücük şeylerle mutlu olduğu için seviyorum albayım.

*****

*Savaş*

Apar topar evden çıkan kızların alışverişe gideceğini anlamalıydık. Bunun cezasını avmde kızlara görünmemek için dört dönerek çekiyoruz.

"Aptal gibi görünüyoruz,farkında mısın kuzen?"

Ali gerçekleri yüzümüze vurmasan keşke...

"Ben uzun zaman önce bu konuyu sorgulamayı bıraktım kuzen. Sorguladıkça aptaldan da öte oluyoruz."

Son olduğunu umduğumuz ünlü marka olan bir mağazaya giriyorlar.

"Gel biz de girelim,bir şeylere bakarız,sıkıldım."

Bıkmışlığın verdiği ifadeyle onaylıyorum ve içeri giriyoruz.

Ali erkek reyonuna dalmışken ben sağ taraftan kızların tarafını kesiyorum. Bir süre sonra sessizlik hakim oluyor. Ali'yi dürtüyorum.

"Ali ortada kimse yok."

Ardından bir silah patlaması geliyor.Ve bağırışlar.

Hemen sağ tarafa koşuyorum. Duvarın arkasından gözükmeyecek şekilde karşıya bakıyorum. Siyah bereli yüzü belirsiz elinde silah olan bir adam görüyorum. Karşısında Nazlı, Selin ile birlikte müşteriler ve yetkililer korkmuş ifadeleriyle duruyor.

"Kimse kıpırdamıyor. Şakam yok. Hareket edenin canını yakarım. Bu bir soygundur."

Hayatımıza kim normal demişti? Öyle diyen varsa karşıma çıksın. Fena halde söveceğim.
Hareket etmiyorum. Beni fark etmemiş olması iyi. Yardım edebilirim onlara. Seslerden sonra Ali geliyor hemen. İleri doğru atılıyor. Engelliyorum. Tam konuşacakken susturuyorum. Bizi fark etmemesi gerekiyor.

Selin ve Nazlı'ya bakıyorum. Kenara geçmişler, Selin Nazlı'nın kulağına bir şeyler fısıldıyor.

"Ne yapacağız Savaş?"

"Arka girişi var mıdır acaba? Oradan girersek belki bir şansımız olur."

"Sen havaya girdin iyice."

Soyguncu yetkililerle konuşurken Selin elini arkaya atıyor. Ne yapmaya çalıştığını kavrayamıyorum.
Sessizlik oluyor.
Yanımda iphone melodili telefon yayın yapıyor.
Bravo Ali! Süper! Bir insana bu kadar zeka sizce de fazla değil mi? Hayatında hiç mi film izlemedin arkadaş bir önlem al bir düşün ya.

Soyguncu bize doğru geliyor. Ve silahını doğrultuyor. Mum gibi kalıyoruz tabii. Kızların yanına geçiyoruz.Şaşırıyorlar.

"Ali? Savaş? Ne yapıyorsunuz siz burada?"

Nazlı'ya cevap verecekken Ali atlıyor.Bir de üstüne tüy dikiyor anlaşılacağı üzere.

"Ya apar topar gidince takip edel-"

"Alışveriş için Nazlı'cım."

"Aliş ya inanmıyorum. Ben de yardım için arıyorum bir de."

Silah doğrultulmuş, Selin hala trip derdinde.
Takip etmesek, sorup sorgulamasak 'sen benle ilgilenmiyorsun'.

sorup sorgulayıp takip edince de 'inanamıyorum yani, çok kıskançsın' ortasını bulun da öyle davranalım uğrunuzda manyak olduk yemin ederim.

Ali tribin üstüne sessiz kalamıyor.Bir adım öne çıkıyor.

"Bak ben Ali Mertoğlu,indir silahını. Başka şekilde hallederiz."

Adam silahını tekrar kaldırıyor. "Bekiroğlu musun Mertoğlu musun kimin oğluysan beni ilgilendirmez. Bas geri sıkmayayım."

*****

"Doldur parayı hadi!"

Bir köşede soyguncu ve yetkililer tartışırken Nazlı korkuyor ki yanaşıyor iyice.
Birazdan soyguncuya Allah razı olsun diyeceğim. Öyle bir yakınlık.

"Korkuyorum."

"Bir şey olmayacak. Birazdan bırakacak bizi. Sana bir şey yapamaz. Buna cesaret bile etmemeli."

Bakıp gülüyor. Sonra yanlış bir şey yapmış gibi eski ifadesini takınıyor.

Soyguncu parayı aldıktan sonra terk etmek için mağazayı kapıya yöneliyor. Ali'yle ikimiz hareketlenirken, beni Nazlı aliyi selin durduruyor.

"Gidip zarar vermek mi istiyorsun kendine?"

"Endişeleniyor musun?"

"Hayır. Bana bir şey yapacak cesareti bulmasın istiyorum."

*****

*Selin*

Polislere ifade verdikten sonra çok acıkmış oluyoruz.Savaş kankamın fikriyle yemek yemek için yukarı kata çıkıyoruz. En sevdiğim yemeklerden biri olan tavuklu makarnayı söyledikten sonra keyifle yerime oturuyorum. Telefonu bıraktıktan sonra kafalarını telefona gömmüş 3 kafayla karşılaşıyorum, konu açmak için konuşmak zorunda kalıyorum.

"Bir günü de normal insanlar gibi geçirsek keşke."

İlk kafasını kaldıran Nazlı oluyor. "Üvey kardeşinle gizli bir ilişkin var bir de normal insanlar diyorsun." Bravo Nazlı,konu açmaya çalışanda suç var.

Nazlı'nın lafından sonra Savaş ve Ali de telefonu bırakıyor. "Eski üvey kardeş." Laf sokar gibi verdiği cevaptan sonra Ali'ye gülümsüyorum.

Yemeklerimiz geldikten sonra masadaki konudan uzaklaşarak makarnaya gömülüyorum. "Selin ilk defa bir sevgilisinin yanında en sevdiği yemeklerden birini yiyor,normalde yemek yemeyi bırak su bile içmez."

Koladan bir yudum aldıktan sonra Nazlı'ya dönüyorum.Cevap vereceğim sırada Ali eliyle bir dakika işareti yapıyor. "O kural İzmir'deki sevgilileri için geçerliydi.Bizim aramızda sevgililikten öte bir şey var."

İşin içine hem kıskançlık hemde romantizm girince Ali'yi öpmemek için zor duruyorum, eniştelerin kralı Savaş espri yapınca tüm atmosfer bozuluyor. "Sevgililikten ötesi nişanlılık.Yüzükler nerede?"

Kendi esprisine iki üç saniye güldükten sonra kimseden ses çıkmadığını anlamış olacak ki yemeğine dönüyor.

"Selin çıkmadan odanı düzenlemiştin değil mi?" Annem gibi yemin ederim ya.

"Evet Nazlı düzenledim."

"İnşallah Selin'cim,odanda oturacak yer yok."

Göz devirdikten sonra kafamı indiriyorum. "Ali, bana laf edeceğine az sevgiline bak oturacak yer yok diyor." Savaş'ın söylediğine kıkırdadıktan sonra Ali'ye dönüyorum.

"Yatak odasında oturmaya gerek yok zaten oturulsaydı adı oturma salonu olurdu." Canım mavim ya senin o zekandan öperim.

İçimden Ali'ye itiraflar yağdırırken, Nazlı'nın söylediklerine konsantre oluyorum. "Ali'yle Selin'i aynı evde düşünemiyorum.Selin dağınık, Ali düzenli bir insan anlaşamamazlığın 50 tonunu çekerlerdi artık."

"Valla anlaşamamazlığı bilmem ama bir şeylerin 50 tonunu çekecekleri kesin." O-ha diyorum Savaş.Yani sevgilin ne güzel hayaller kuruyor sen hemen fesatlaş,iki güzel hayal kurdurma.

"Ne yapacaksın oğlum sen Nazlı'yla aynı evde yaşayınca? Yemek programı mı çekeceksiniz?"

Bu konuşmanın sonu hiç iyi değil.Acaba bizim burada olduğumuzu mu unuttular? Olabilir çünkü.

"Ne alakası var kardeşim? Aynı ev çok başka bir şey.Eve gelmeden önce arıyorsun,bir şey lazım mı diye soruyorsun.Sonra karşıdan o güzel sesiyle eksikleri söylüyor, cebinde anahtar olduğunu bile bile sırf o açıyor diye zili çalıyorsun."

Nazlı'yla birlikte Savaş'ın muhteşem konuşmasını dinlerken romantik olmayı başaramayan sevgilim bölüyor.

"İyi de sen bunları bana da yapıyorsun."

Savaş Ali'ye cevap vermeden Nazlı'ya dönüyor. "Bunları sana ben başka zaman anlatırım."

"Ben de geleyim,sessizce köşede dinlerim." Söylediğime güldükten sonra Nazlı konuşuyor.

"Gel kardeşim gel." Yemeğimi yerken Ali'yle aynı evde oturma hayalini kurmaya başlıyorum.

*****

*Ali*

Sabah Selin'le birlikte Sezen Aksu şarkıları dinleyerek okula yaklaşıyoruz.Kampüse yaklaşırken konuşuyor.

"İstersen burada bırak mavi.Şimdi laf etmesinler."

"Ne lafı?"

"Ya bizimkiler boşandı sonuçta.Ne alaka derler yani."

Söylediklerini düşünüyorum. Bunu bu kadar dert ettiğinden haberim yoktu.Ben de uzun süredir bunu düşünüyorum ama Selin işte,saklayabildiği kadar saklamaya çalışıyor.

"Hiçbir şeycik demezler saçmalama."

"Sen bilirsin." diyerek yaslanıyor yerine.

Barıştığımızdan beri konuşmadığımız konuyu açıyorum sonunda.Açmalıyım.

"Neden bana söylemedin?"

"Neyi?"

"Hastalığını."

Gözlerini şaşkınca kırpıştırıyor. "Sen nereden öğre-"

"Bunun bir önemi var mı Selin?"

Oflayarak arkasına yaslanıyor. "İyiyim ben artık.Bir sorun yok."

Bu sırada arabayı otoparka park ediyorum ve ona dönüyorum.Ellerini avuçlarımın içine alıyorum. "Neden söylemedin ki güzelim? Birlikte aşardık bunu."

Avuçlarımda olan elini kaldırıp yanağımı okşuyor,gözlerimi kapatıyorum.

"Aşılacak bir şey yok mavi.Bak gayet iyiyim,ilaçlarımı da alıyorum.Kısa süre sonra tamamen bitecek."

Yanağımdaki elini öpüyorum. "Seni nasıl sevdiğimi bir bilsen Selin,bir bilsen."

"Bilmediğimi mi düşünüyorsun yoksa?"

Gülerek kafamı sallıyorum. "Asla benim kadar sevemezsin güzelim. Asla."

"Hadi ya?" diye gülerek kafa tutuyor bana. "Ben seni senden çok severim.Hem çok severim,hem güzel severim.Çok güzel severim."

"Galiba bu yarış berabere bitecek?"

"Cık." diye kafasını sağa sola sallıyor. "Bu yarış bitmeyecek."

*****

Bütün gün okulda Selin'in söylediklerini düşünüyorum. Hem geçen gün hem de bugün.Nasıl canını acıttığını anlayabiliyorum.Kafeteryada görüyorum mesela ama gidemiyorum yanına.Sarılamıyorum,öpemiyorum.

Çıkışta kampüsün önünde bekliyorum onu. Beni görünce kocaman gülümsüyor. İstemsizce benim de dudaklarım kıvrılıyor.Önce sarılacak gibi oluyor ama gözleri arkama kayınca kendini durduruyor.
Süper gerçekten,bir de Serdar eksikti.

"Selam." diyerek geliyor yanımıza.Gözleri Selin'in üzerinde dolaşıyor iyice.

"Hayırdır Serdar?" diyorum kasıntı bir şekilde gülümsemeye çalışırken.

"Sınıf arkadaşımın üvey kardeşiyle tanışmak istedim sadece."

Dişlerimi sıkıyorum.Konu nereye gelecek belli.

"Yalnız biz üvey kardeş değiliz artık farkındaysan." diyor Selin yapmacık bir şekilde gülerken.Neden bu kadar aşık olduğumu anlıyorsunuz,değil mi?

"Ha,doğru.Pardon." diyor Serdar yavşak bir şekilde.

"Ne vardı Serdar? Eve gitmemiz gerekiyor da."

"Aaımm şey," diyor düşünüyormuş gibi yaparken. "Ben Selin'e kahve içmek ister mi diye soracaktım."

Hiç şey hayal ettiniz mi,hani mesela karşınızda duran insanı hiç de insancıl olmayan bir şekilde öldürdüğünüzü? Mesela üzerinden tırlarla geçtikten sonra gözlerini matkapla delip bağırsaklarıyla çorba yapmak falan? Şu an Serdar için planlarım bu yönde.

"İstemez olur muyum? Tabii isterim!" diyor Selin gülerken.Sonra gülüşü yavaşca soluyor. Allah affetsin ne yapıyor bu kız.

"Ama kendi evimde,sevdiğim insanlarla birlikte içmek isterim.Hadi Ali,gidelim."

Serdar'ın yüzü limon yemiş gibi olurken zevkten kıvranıyorum. Ni ha ha! Tam arkamızı dönüp gidecekken konuşuyor.

"Sevgilin falan var herhalde?"

"Sana ne lan?" diyerek ona dönüyorum bir hışım.

"Sen ne karışıyorsun Ali? Pardon da,ne sıfatla?" diyor beni cinayete teşebbüs etmeye çalışırken.

"Ne sıfatla olduğu seni gram ilgilendirmez.Defol git,ayağını denk al."

"Sen iyice kaptırmışsın kendini abiciliğe yalnız." diyor gevşek gevşek gülerken.

Sinirle çenemi sıvazlarken şu an resmen kendimle savaşıyorum.Selin koluma dokunup sakinleştirmeye çalışıyor ama öyle bir öfkeliyim ki bu bile etki etmiyor.
Ve sonunda aylardır yapmak istediğim şeyi yapıyorum.

"Ne sıfatla olduğumu sormuştun,değil mi?" diyerek yakasından tutup duvara yapıştırıyorum.Okuldakiler dönüp bize bakarken Selin olacakları anlamış olacak ki elleriyle şakaklarına masaj yapmaya başlıyor bile.

"Söyleyeyim o zaman ne sıfatla olduğumu.Sevgilisi.Duydun mu? Aşık olduğu adam olarak.Anlayabiliyor musun Serdar? Onu deli gibi seven adam olarak,onun bir metre yanında bile durmana izin vermiyorum."

Etraftaki fısıldaşmalar artarken Serdar olayın ciddiyetini anlamış olacak ki korkulu gözlerle bana bakıyor.Onu yere doğru sertçe bırakırken bu sefer etrafımızdakilere dönüyorum.Bağırarak konuşuyorum.

"Herkes anladı diye düşünüyorum?" diyorum ellerimi kaldırıp sorgularcasına bakarken.
"Selin'i üzen,ki eğer buna cesaret edebilecek kadar yürekli bir arkadaş mevcutsa bu dünya üzerinde, karşısında beni bulur.O sinirlenirse bir şeye,ben artık iki katı sinirliyimdir.Ki hepinizin bildiği üzere, sinirli halim çok da hoş değildir."

Ah be,hayatımıza tam da şu anda bir fon müziği gerek! Move bitch,get out the way!

"Ve son olarak,değil ona kahve teklifi yapmak, eğer bir kez olsun gözlerinizin ona 'o biçim' değdiğini görürsem,bunun sonucunda gözleriniz 'hiçbir biçim' birine bakamaz hale gelir.Bilmem anlatabildim mi? Keserim soluğunuzu."

Ağzımı açıp devam edecekken Selin yanıma gelip durduruyor beni.Ellerini dudaklarıma koyuyor.

"Yeter Ali,herkes anladı işte." diyor mahcup gözlerle.Bana böyle baktığı her an olduğu gibi transa giriyorum yine.Kimse kalmıyor sanki,sadece biz.

"Anladılar mı?" diye mırıldanıyorum çikolata kahvesi gözlerinin içinde yuvarlanırken.

"O biçim anladılar hem de." diyor tebessüm ederken.Gülüyorum iyice.

"Hadi gidelim." diyerek elimden tutuyor ve otoparka doğru yürümeye başlıyoruz.Kampüsten ayrılmadan önce bizi izleyenlere 'gözüm üzerinizde' hareketini yapmadan edemiyorum tabii ki.
El ele bir şekilde arabaya gelip kaportaya yaslanıyoruz.

Bir an sinir bozukluğundan mıdır nedir,kahkaha atmaya başlıyoruz aynı anda.Yaklaşık iki dakika boyunca güldükten sonra sakinleşebiliyoruz. Bana bakıp gülümsüyor.

"Ne yaptın mavi ya?"

"Ne yapmışım?"

"Hayvan gibi şi yaptın resmen."

Sözleriyle kahkahayı basıyorum.İki dakika da buna güldükten sonra yine sakinleşiyoruz. Karşısına geçip iyice yaslıyorum onu arabaya.Ellerini boynuma doluyor.

"Sen nasıl güzel bir adamsın böyle ya?"

"Eh,boş adam değiliz tabii." diyorum sırıtırken.

Boynumdaki ellerini yanaklarıma indirirken gülümsüyor.

"Bu güzel adam,çok güzel bir öpücüğü hak etti."

"Bu dünya güzeli kız ne hak etti peki?"

"O da seni."

*****

*Savaş*

"Oğlum yeter artık, başım döndü!" Ben evin içinde volta atarken, Ali söyleniyor.

"Kolay değil o kadar, stresliyiz oğlum!"

"Lan sanki düğünün ilk gecesindesin, neyin stresi bu?" Yaptığı benzetmeye karşılık kanepedeki yastıklardan birini alarak ona fırlatıyorum.

"Pislikleşme, pislikleşme!"

"Nazlı seni ne kadar değiştirdi lan böyle." diyor kafasını sağa sola sallarken. "Sen ne zaman bel altı esprilere yüz ekşiten insan oldun? " diyor işi dalgaya alırken.

"Geç sen dalganı geç." diyorum en sonunda kendimi kanepeye bırakırken.

"Tamam tamam, sakin ol artık." diyor bir anda ciddileşerek. "Kötü düşünme, her şey yolunda gidecek."

"Gider değil mi kuzen?" diyorum endişeyle. Şu an gerçekten de saf bir endişe var üstümde.

"Böyle stres yaparsan gitmez saf." diyor yine keyifli haline dönerken.

"Senin de bu günlerini göreceğim ben Ali Bey, o zaman ben de aynı böyle yayılıp keyifle izleyeceğim sani." Hoş, Ali'yi bir gün gerçekten böyle görebilecek miyim emin değilim.

"Tamam artık cidden sakin ol Savaş, at şu stresi üstünden." Kafamı en sonunda yavaşça sallarken haklı olduğunu biliyorum.

"Bak ne diyeceğim," diyor hızla içeri geçip bir şey getirirken. Geri geldiğinde elinde tavlayı görüyorum. "Ne zamandır yapmıyoruz bunu değil mi?" Birden keyifleniyorum.

"Sahi, baya oldu." Karşıma geçerken, tavlayı sehpaya koyarak açıyor.

"Neyine?" diyor yarım ağız gülümserken.

"Valla sen üstümden şu stresi al, ne istersen iste kuzen." diyorum ben de iyice keyiflenerek.

"O zaman, alalım bakalım stresini de hesabını da kuzen." diyor ve zarı atarak başlıyor.

Ve gerçekten stresi nasıl alabileceğini çok iyi biliyor. Kazanan o olmasına rağmen..

*****

*Selin*

Akşam saat yedi sularındayız ve Nazlı evden çıkmamak adına direniyor.Dersiniz tabii kız kasım ayının göt dondurucu soğunda neden dışarı çıksın diye.Ama bu evden şu an git-me-li!

"Nazlı? Biraz hava almaya çıksana?"

"Hava mı almaya çıkayım? Selin deli misin? Bu havada dışarıya çıkarsam hava beni alır ben havayı değil."

"Ya git de bir oksijen al,çek iyice içine.Fotosentez mi yapıyorsun anlamıyorum ki."

"Bana baksana sen," diyerek koltukta iyice bana dönüyor. "Ne diye beni evden göndermeye çalışıyorsun?"

"N-ne evden göndermesi ya?" diyerek kekeliyorum.

"Gözlerime baksana sen.Benden bir şey kaçar mı? Dökül."

O kadar çenesi düşük bir insanım ki her şeyi bir çırpıda anlatırım diye korkuyorum.O yüzden aklıma gelen şeyi söylüyorum.

"Hani anlattım ya sana Ali'nin okulda yaptığı şeyi.."

"Ee?"

"Ben ona teşekkür etmek babında yemek hazırlayacaktım."

Sözlerim üzerine gülümsüyor iyice. "Öyle desene çatlak. Tamam çıkarım birkaç saatliğine." diyor ve hazırlanmak için odasına gidiyor.İşlem tamam!

Duymaması için balkona çıkıyorum ve Savaş'ı arıyorum.

"Alo?"

"Nazlı şimdi çıkıyor evden."

"Aferin sana aslan baldız be!" diyerek gülüyor ve arkadan Ali'yle el çakma seslerini duyuyorum.

"Bak Savaş,çok korkutma onu tamam mı?"

"Her şey kontrol altında,sen rahat ol." diyor ve kapatıyoruz telefonu.Ben balkondayken Nazlı bana içeriden el sallıyor ve kapıdan çıkıyor.Bu akşam umarım güzel biter.

*****

Üzerime Ali'nin bana çok beğenerek aldığı siyah elbiseyi geçiriyorum.Saçlarımı da kendi haline bıraktıktan sonra rujumu tazeliyorum ve hazırlanmış sofrada eksik var mı diye salona geçiyorum.Kendimi aşarak domates çorbası,fırında tavuk,pilav ve yine Ali'nin en sevdiği olarak bol yeşillikli bir salata yaptım.Boşuna gitmedik herhalde aşçılık kursuna.

Masada eksik olmadığını anlayınca etrafa biraz çeki düzen veriyorum.Hindistan ceviz kokan mumları yakıyorum ve ışıkları kapatıyorum.Boydan boya cam olan kısmın perdelerini açıyorum.Oda şehrin ışıklarıyla ve mumlarla loş bir ortama dönüşüyor.

Ve şimdi sırada Ali'yi aramak var.İlk çalışta açıyor.

"Mavi?"

"Güzelim? Ben de tam seni arayacaktım."

"Çok mu özledin?" diyerek kıkırdıyorum.

"Deli gibi özledim ama sana göstermek istediğim bir şey var.O yüzden acilen buraya gelmen gerek."

"Şu an bir adım bile bu evden dışarıya atamam.O yüzden şu an hemen kapıdan çıkıyorsun ve bize geliyorsun."

"Selin'cim,kapıyı açıyorum güzelim.Bekliyorum."

"Çok beklersin mavi.İki dakika sonra kilidin açılma sesini duymak istiyorum.Acele et." diyerek telefonu suratına kapatıyorum.Bir dakika kadar bekledikten sonra kapının açılma sesini duyuyorum.Hemen salon kapısının arkasına saklanıyorum.Söyleniyor da söyleniyor.

"İlla dediğim dediksin değil mi? Hep ben geleceğim ayağına.Selin cidden sana deli gibi aşıkken beni nasıl bu derece-"

Sözleri salona girmesiyle yarım kalıyor.Ağzı açık bir şekilde masaya ve mumlara bakarken yavaşça yürüyüp arkasından beline sarılıyorum.

"Devam et Aliş.Bana deli gibi aşıkken seni bu kadar -ne?"

"Beni nasıl bu kadar çıldırtıyorsun anlam veremiyorum." diyerek fısıldıyor.Arkasına dönüp belindeki ellerimi avuçları arasına alıyor.

"Hepsini sen mi yaptın?"

"Hem de kendi ellerimle." diyerek kıkırdıyorum.

Avuçlarında olan ellerimi dudaklarına götürüp bir sürü öpücük konduruyor.

"Bu güzel ellerinle bana yemek mi yaptın sen şimdi?"

"Evet Aliiş," diyerek kolunu cimcikliyorum. Yerinde sıçrıyor. "Hem bak,rüyada da değilsin."

Sözlerime güldükten sonra masaya bakmaya başlıyor ve birden kahkaha atıyor.Ben anlamsızca bakarken o hala kahkaha atmaya devam ediyor.

"Anladık mutluluk hormonların tavan yaptı da bu kadarı da fazla Aliş."

"Gel buraya," diyerek elimden tutup beni kapıya götürüyor. "Bunu görmen gerek."

Bizim evden çıkıp onların daireye girerken söyleniyorum.

"Neyi görmem gerek ya? Mis gibi yemek yaptım soğudu hepsi. Yarım saattir kahkaha atacağına şimdi başlasaydık bitmişti bile.Tavuk da soğuyunca yenmez ki! Hele çorba? İçinde kaşarlar erimeden dondu bil-"

Sözlerim onların salonuna girer girmez bölünüyor. Yok artık!

Yerlerde güller,hazırlanmış masa,mumlar...

Göz göze geliyoruz ve bu sefer ikimiz de kahkaha atmaya başlıyoruz.Uzun bir süre güldükten sonra belimden tutup beni kendine çekiyor ve konuşuyor.

"Kırk yılda bir ikimizin de romantik olası geldi ve aynı akşamı mı seçtik yani?"

"Biraz öyle olmuş." diyerek gülüyorum.

Kafasını boynuma gömerek gülmeye devam ediyor.

"Ee? Nerede yiyeceğiz şimdi?"

"Tabii ki de bende! O kadar uğraştım ben."

"Tamam tamam." diyor ve tekrar bizim daireye geçiyoruz.

Ali Bey kendini aşarak sandalyemi çekiyor oturmam için.O da karşıma geçiyor.

"Zehirlenmememin bir garantisi var mı?"

"Bu güzel ellerimden nasıl bir zehir çıkabilir mavi?"

"En öldürücüsü bile olsa son lokmasına kadar yerim güzelim."

Ona gülümsedikten sonra çorbanın tadına bakmasını bekliyorum.Beklediğim olmuyor.Yani yüzü buruşmuyor ve kusacak gibi de olmuyor.İşlem tamam!

"Beğendin mi?"

"Açıkçası...çok iyi."

Ona 'ne sandın?' bakışımı atarken ben de yemeğe başlıyorum. Savaş'ın planı hakkında konuşurken yemeklerimizi bitiriyoruz ve şaraplarımızı alıp koltuğa geçiyoruz. Yanına oturup bacaklarımı bacaklarının üzerine atıp başımı omzuna koyuyorum.

"Bugün yaptığın şey çok güzeldi Ali."

"Artık dayanamayacak noktaya geldim Selin.Bundan sonra herkes ayağını denk alır herhalde."
"Ona ne şüphe?" diyerek gülüyorum hafifçe. "Sen annene babana olan sevgini bile çok içinde yaşayan birisin.O yüzden etkilendim bu kadar.O kadar doğrudan,o kadar emin konuştun ki.."

Bir şey söylemeden saçlarımı okşamaya devam ediyor ve saçlara öpücükler konduruyor.

Şarabı bitince kadehini koymak için yerinde doğruluyor ve benimkini de alıp masaya koyuyor.Yanıma oturup iyice izlemeye başlıyor beni.Gözleri ilk önce saçlarımda geziniyor,daha sonra gözlerimde,burnumda..

Dudaklarımda.

Gözleri dudaklarımda takılı kalırken onu öpmek için inanılmaz bir istek oluşuyor içimde. Bir arada olduğumuz çoğu zaman gibi.

Ellerimi kirli sakallarında dolaştırırken onun elleri de belimde oyalanıyor.

"Niye bu kadar zor?" diyerek fısıldıyorum.

"Neymiş zor olan?"

"Senin yanındayken sana dokunmamak için kendimle cebelleşiyorum resmen."

"Bu konuda yalnız değilsin Selin." diyor gözleri gözlerimi delip geçerken.Daha sonra da gözlerini kapatıyor.İyice ona yaklaştırıyorum kendimi.

"Bir arada olduğumuz her an..daha da zorlaşıyor sanki." diyorum iyice dudaklarına yaklaşırken.
"Direnme." diye fısıldıyor hala gözleri kapalıyken.

"Zaten direnmeyeceğim." diyorum ve gömleğinin yakasından sertçe çekip dudaklarıyla dudaklarımı buluşturuyorum.Dudaklarımız ritmini çok iyi bilen notalarmışcasına hareket ediyor.Kendimi tutamayıp kucağına çıkarken sanki daha fazla yakınlaşabilirmişiz gibi hala yakalarından çekiştiriyorum onu.Nefes almak için dudaklarımız ayrıldığında o boş durmuyor ve boynuma öpücükler konduruyor.Ne olduğunu anlayamadan gömleğinin düğmelerini açmaya çalışırken buluyorum kendimi.En alttaki düğmeyi aşamayınca imdadıma o yetişiyor ve bir çırpıda gömleğini çıkartıp bir köşeye fırlatıyor.O boynumdaki eski yerini alırken ben de ellerimi sırtında dolaştırıp omzuna öpücükler konduruyorum.Ve birden aklıma geliyor.

İlk öpüştüğümüz gece,denizdeyken,yaralarına dokunduğumu hatırlıyorum.Acısını ilk defa o kadar hissedebildiğimi.En derinden hem de.

Şimdi bu haldeykeyken hala bilmiyorum kimin yaptığını.Yara izlerinden eser yok ama öğrenmem lazım.Geçmişteki acılarından bir tuğla da benim yüklenmem lazım.

"Bana hala söylemedin."

"Neyi?" diye geveliyor ağzında kelimeyi.Şu an oldukça meşgul kendisi.

"İzleri kimin yaptığını."

Birden kaskatı kesilip duruyor. Başı hala omzumdayken gözlerini gözlerimle buluşturuyor.

"Nereden çıktı bu?"

"Öğrenmek istiyorum."

"Geçti gitti.Bak,hiçbir iz yok artık sırtımda." diyor. Şu an bana o kadar masum geliyor ki,onu kaburgalarımın içinden kalbimin en derin köşesine koyasım geliyor.

"Ben sırtındaki izlerden bahsetmiyorum ki Ali.Ben o izlerin kalbinde açtığı yaralardan bahsediyorum."
Gözleri kırılgan ama yaralarını öğrendiğim ilk geceye göre daha iyileşmişcesine bakıyor.Saçlarımı okşuyor tek eliyle.

"Senin de canın yanacak."

"Senin yanıyorken benim yanmayacak mı sanıyorsun Ali?" diye fısıldayarak yanağını okşuyorum. "Hadi mavi,anlat bana."

"Babamdı."

Bir an donup kalıyorum.Hiçbir şey söyleyemiyorum çünkü beynim şu anda algılayamıyor.Babasıyla arasının hiçbir zaman iyi olmadığını biliyorum ama bu çok başka bir şey.

Bir çocukta böyle yaralar açmak affedilecek bir şey değil. Bir çocukta sevgiyi öldürmek affedilecek bir şey değil.Bir çocukta güveni yok etmek affedilecek bir şey değil.

"Sorma Selin,tamam mı? Sarıl sadece.Sen hep yapıyorsun bunu, sarıl yine.Sarıl ki ört iyice."

Kafa sallıyorum usulca.Beni kucağına alıp odama getiriyor ve iyice örtüyor üzerimizi.Sımsıkı sarılıyorum ona. Ne kadar güçlü sarılırsam sanki bitecek, gidecek gibi. Unutacakmış gibi.Hayatın en kötü yanı bu işte.Gidiyor ve bitiyor belki ama asla unutturmuyor hiçbir şeyi.

"Hep soruyorsun ya bana,en çok neyimi seviyorsun diye."

Kafamı iyice omzuna gömerken devam ediyor.

"En çok bunu seviyorum işte.Yaralarımı kendi yaranmışcasına üstüne almanı.Bazen nefret ediyorum bundan.Çok üzülüyorsun çünkü.Bazen bana doğru dalıp gidiyor gözlerin. Mutsuz olduğunu o an anlıyorum işte.Hiç sevmiyorum üzülmeni.Hep gül istiyorum,hep mutlu olmanı.Mutluluk en çok sana yakışıyor çünkü."

Söyledikleri kulağıma şiir gibi gelirken devam ediyor.

"İşte ben,yaralarımı kapatan bu kadına bu yüzden bu kadar aşığım.Anlatmadan anlıyorsun.Hissediyorsun.Bir bakışınla,bir gülüşünle,bir dokunuşunla hemen yok ediyorsun o gri sis bulutunu.Her yer gökkuşağı renkleriyle doluyor."

Son sözlerini söylemeden de saçlarımı öpüyor.

"Gökyüzü diyorsun ya bana,gökyüzü olmayı seninle tanıştıktan sonra sevdim.Senin gökkuşağı olduğunu anlayınca,çok sevdim."

*****

*Nazlı*

Başka bir çarem olmayınca bu geceyi Savaş'la geçiriyorum.Elimden tutuyor, İstanbul'un üstüne çıkıyoruz. 'Galata' ya.

Gecenin en sessizi ve en güzeli belki de. Trafik ışıkları, arabalar, boğaz trafiği. Bir diğer yanda ağaçlar, renkleri gecenin karanlığında solmuş çiçekler. Ay ve koca evrenin içinde en çok parlayan,ben buradayım diyen 'SavNaz yıldızı'.

Sessiziz, konuşmuyoruz. Düşündüklerimiz çatışıyor. Anı bozmuyoruz. Çünkü rüzgarda kokumuz karışıyor. Yanımda olduğunu biliyorum. Hissediyorum. Büyüleniyorum hatta.

"Burası biraz dertlidir, içlidir. Sanki eski günlerine özlemlidir. Tek başınalıktan, etrafındaki çirkin kalabalıktan şikayetçi gibi bir haldedir."

"Belki de nasibini almıştır." diye cevap veriyorum. Birbirimize bakmıyoruz. Gözlerimizi gökyüzünden, yıldızlardan bir an olsun ayırmıyoruz.

"Haklısın. Herkes bir şeylerden alıyor nasibini. Kırıyorum,üzüyorum.Her şeyi mahvediyorum,değil mi?"

Gözlerimi ona döndürüyorum. Bu esintisi durmayan havada bile içinin nasıl yandığını biliyorum. Ben bu kadar hasretken o neler yaşıyordu kim bilir?

"Kırdın, üzdün ve mahvettin. Görüyorum,çabalıyorsun."

Bir an olsun gözlerini ayırmadan bakmaya devam ederken yarım saniye sonra farkına varıyorum ona bakakaldığımı. Bakmaya devam ediyorum. İnceliyorum. Aklını bir şeyler kurcalarken ki şeklini almış kaşları. Gözleri şişmiş. Sırıtıyor.

"Bir gün çok bunalırsan,denizin dibinde yosunlara takılmış gibi, soluksuz. Sakın unutma. Gökyüzü senindir. Gökyüzü bizimdir."

Dirseklerimi önümdeki kolona koyuyorum. ve çenemi ellerime yerleştiriyorum.

"Gökyüzü.. Keşke tüm kahrımızı, anılarımızı ve yaşanmışlıklarımızı buradan atıp gitsek."

"Yeniden başlamak mı istiyorsun?"

Sorusuna sessizce yanıt veriyorum. "Sıfırdan."

"Yaptıklarım için canım yanıyor. İsteyip yapamadıklarım için daha da fazla. Aşk her şeyi yaptırıyormuş."

Hemen ardından konuşuyorum. İlk defa bu kadar derinlere iniyoruz her ikimiz de.

"Evet. Yanlışları sevdirir, doğrulardan nefret ettirir."

Derin bir nefes alıp veriyor, ellerimi tutup vücudumu vücuduna çeviriyor.

"Buradan yeniden başlamış şekilde çıkacaksın."

Anlamsızca bakıyorum. Ne demek istediğini anlamıyorum. Eliyle manzarayı gösteriyor.

"Bak buraya. Sayısız insan var. Binbir çeşit. Ama yanında ben varım. Kaç kişiyle tanıştın bu ana dek? Kaç kişiyle konuştun üstünkörü?
Evet çok fazla. Ama kimi sevdin? Kime aşık oldun?
Nazlı bizi ayıramayan bir şey var. En başta kendimiz istemiyoruz ki ayrılmayı.
Sen bensiz bir hayat mı istiyorsun? Söyle. Hemen şu an söyle de atayım kendimi buradan. Çünkü ben istemiyorum."

"Sava-"

Durduruyor. "Konuşma. Çok fazla yaptık bu konuşmayı. Sıkıldın biliyorum. Ben de sıkıldım."

Cebinden kutu çıkarıyor. Önümde çöküyor.

"Nazlı Yılmaz,

Şimdi geride kalan zaman dilimlerinde kare kare mutluluklar geçiyor gözlerimin önünden. Ne zaman seninle olsam çabuk geçerdi zaman, kırmak isterdim dünyadaki bütün saatleri, zincire vurmak isterdim.

Özlem tek yönlü uzun bir yol işte uzun saçlı kız. Gidipte dönüşü olmayan. Aklıma düştükçe bakışların, canının kırıkları batıyor her defasında.

Ve tam şu anda tüm evrenin, gökyüzünün, yıldızların ortasında sana söylüyorum ki iki seçeneğim var."

Elindeki kutuyu açıyor. Gözlerim dolu dolu oluyor. Kelimelerim siliniyor zihnimden.

"Ya sen bana sensiz bir hayat istiyorum diyeceksin ve ben buradan atlayacağım, ya da her anım seninle olsun, her şeyi seninle yaşamak istiyorum diyeceksin. Ve yeniden başlayacağız. Seçim senin.

Benimle evlenir misin?"

Trafik durmuş, esinti gitmiş ve insan konuşmaları yokken sadece ikimiz varmış gibiyken kendime özgü bir hareket yapıyorum.

Hıçkırıyorum. Mutluluk,heyecan,aşk,nefret.Her duyguyu o an iliklerimde hissediyorum.




Yorumlarınız bizim için çok ve çok önemli. Desteğiniz de aynı şekilde. Uğraşıyor ve emek veriyoruz. Karşılığını da sizden bekliyoruz 😉

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 132K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
82.3K 3.7K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
352K 26.3K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
1.6M 85.2K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...