KARANLIĞIMDAKİ CENNET

By mavilaa

139K 4.6K 3.1K

Sen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk y... More

1-Beni Affet!
2-Hayatımın Erkeği!
3-Neden Benden Sürekli Kaçıyorsun?
4-Öpüşme.
5-Yapma Şunu!
6-Aşk ve Gurur
7-Beni Bırakma!
8-Mesaj
9-Beni Sevdiğini Söylediğinde, Ciddi Miydin?
10-Yalvarırım Ölme!
11-Kalbimin İçine Kazınmış En Güzel Yarasın.
12-Hadise Var!
14-Sürpriz.
15-Beyaz Gül Masumiyet Demektir.
16-Med Cezir
17-Yoksa Eş Cinsel Mi?
18-Her Şey Senle (Yılbaşı Özel)
19-Hastalık
20-Hoşça Kal Aşığım... (1) (Sezon Finali)
Nefesimi Kesiyorsun! (14 Şubat Özel "SinKan")
21.Hoşça Kal Aşığım... (2) (İkinci Sezon)
22-Tek Başıma Ağlıyorum.
23-Siyah ve Beyaz
24-Keşke Beni Bekleseydin...
25-Ben Size Ne Yaptım?
26-Kazanılan Birincilik, Kaybedilen Umut...
DUYURU
27-Kaderinden Kaçamazdı İnsan... (1)
28-Kaderinden Kaçamazdı İnsan... (2)
29-İki Yürek Sardunya...
30-Sığınaklar
31-Sevgilim, Kulaklarımda Kuş Sesleri...
32-Hazırım!

13-Dört Aşık.

4.1K 149 116
By mavilaa


Dokunmaktan korktuğum kalbinin içindeyim artık.

Her şey bir rüya gibi seninle, inanılmaz ama az önce saklı olan cennetimi buldum.

Sakladığım tüm duyguların açığa çıkma anıdır bu, karanlığımdaki en büyük cennet uyandı.

Günümü, aylarımı ve hatta yıllarımı bir anda unutturan, o aydınlanmaz olan kaderimin güneşi; yeşil yeşil bakan meleğim seni buldum, ben.

Artık unutulmaz ne varsa hatırlamak bile imkansız, sen yanımdayken bundan böyle hiçbir değeri yok eski anıların.

Sadece sen ve ben ha birde unuttuğum geçmişim, hepsi bu...

Küçücük kanepenin üstünde, omzuna yasladığım başım ve birde sıcacık nefesin. Buram buram kokan şefkatin, tenin ve birde beni tekrar ayağa kaldıran suretin.

Bilmiyorsundur belki sen yokken, senin o gönül aynanı görmeden önce ben yerde sürünerek can çekişiyordum ama şimdi senin tam karşında görünmez olan kalbimi ayaklarının altına sermiş bir şekilde duruyorum, senin o cennet gibi ışıldayan gözlerinin içine bakarak.

Sen benim en vazgeçilmez tutkum, geleceğim, mutluluğum. Sen benim yaşama hazzım, sen benim dayanılamaz sevdamsın be aşkım.

__

İkisi de suskun suskun birbirine baktılar tam ayrılacaklarken ama Rüzgar daha fazla dayanamayıp kapıyı açtıktan sonra "Bora özür dilerim ben öyle söylemek istememiştim" dedi. Bora ise onun yüzüne bakmadan, kapıdan çıkıp tam gideceği o sırada arkasını döndü ve kapıda bekleyen adamın dudaklarına tüm çaresizliğiyle yapıştı.

Rüzgar ellerini havaya kaldırdı tam bu sırada ve dudaklarına yapışan genci ilk önce ittirmek istedi çünkü inanamadı, onunla öpüşüyor olduğuna inanamadı ama kokusu ve o masum teni ona değdikçe onun olduğunu, dudaklarındaki gençle hep hayalini kurduğu öpüşmeyi gerçekleştirdiğini sonunda anladı ve gözlerini bir anda kapatmasıyla havada olan ellerini de bırakıverdi yer çekiminin etkisine.

***

Her şey bu kadardı işte tek bir hareket, tek bir kıvılcım her yeri aleve veriyordu; tıpkı Rüzgar ve Bora'nın birbirlerine olan aşkı gibi.

İkisi de gayet masum bir şekilde, artık ikisi içinde sembolleşmiş o televizyonun hemen karşısında bulunan kanepede oturuyorlardı. Tek fark Bora sırtını kanepenin başlığına dayayıp bacaklarını aralamış ve Rüzgar'sa o aralanan bacakların tam kesişen noktasına oturup sırtını cennetine yaslamıştı. Ve böylece birbirinden gizledikleri ortak aşk, birbirleriyle buluşan dudaklarla açığa çıkıp şimdi bütünleşmişti.

Kaçınılmaz bir sondu bu Rüzgar için, çünkü ya ölecekti ya da Bora'yla olacaktı. Nihayetinde şimdi birlikteydiler ve her şey daha da garip olmuştu.

"Şimdi ne olacak Bora, şimdi ne yapacağız; ne yapmalıyız?" dedi sessizliği bozarak Rüzgar.

"Bilmiyorum" dedi Bora ciddi ama kısık bir sesle.

Rüzgar ise bir şey demek istemedi daha fazla, sadece başını arkasındaki adamın omzuna yasladı ve onu bir daha bulamayacakmış gibi gelen, 'anı' yaşadı sevdiği adamla birlikte. Doğru düzgün düşünemedi bile bundan sonra ne olacağını, bundan sonra ikisinin hangi düzeyde, hangi durumda olacağını düşünmedi. Sadece gözlerini kapattı ve huzuruna kavuştuğu anın sevgisiyle cennetine bıraktı kendini.

Tam cennetinin nefesiyle uykuya dalacaktı ki lanet olası kapı çalmıştı.

"Off kim geldi yine ya?" dedi Rüzgar sitemli bir sesle ve hiç istemeye istemeye Bora'nın dizlerinden ayrılıp, kapıya doğru yöneldi. Bora ise tebessüm içerisinde sevdiği adamın kapıyı açmasını izledi, hala kanepede dizlerini uzatmış bir şekilde. Rüzgar ise zil çaldığı için biraz sinirlense de Bora'yla bakıştıktan sonra sinirini yatıştırıp güler yüzüyle birlikte kafasını tekrar kapıya yöneltip, eliyle kapı kolunu tutup açtıktan sonra bir müddet şoka girmişti. O anki ifadesi adeta bir boşluktu. Hani hiç bir mimik yoktu yüzünde, ağlaması mı gerek, gülmesi mi yoksa şaşırması bilemedi Rüzgar, karşısındaki yüz karşısında.

Evet kapıdaki Tuğçe'ydi, Rüzgar'ı tek bir mektupla hakaret içinde bırakan kız.

Rüzgar hiçbir şey dememişti elbette kapıdaki, onu karaktersiz olarak gören arkadaşına. Ardından tuttuğu kapının kolundan ellerini çekti ve Bora'nın hala istifini bozmadığı koltuğun kenarındaki bölüme oturdu. Ardından Bora toparlanıp, içeri davet edilmeyen kızın girmesi için ayağa kalktı ve Tuğçe içeri girdikten sonra kapıyı kapattı.

Tuğçe Bora'yı Rüzgar'ın evinin içinde görünce çok şaşırmıştı ama rolünü iyi oynadığı için şuanda masum bir genç kızdı, şaşırdığını hiç belli etmedi.

"Rüzgar neler oluyor?" dedi ardından Bora..

Rüzgar ise gözleriyle hala kapı kenarında bekleyen kızı gösterip "ona sor?" dedi.

Bora tabi hiçbir şeyi bilmediği için anlam karmaşası yaşıyordu şuanda ama çözmeyi planlıyordu yani çözecekti.

"Tamam o zaman, Tuğçe sen geç şöyle bende içecek bir şeyler getirdikten sonra konuşmaya başlarız" dedi Bora.

"Ya sen yorulma istersen ben getiririm" dedi Rüzgar, ortalığı gayet sakince idare eden aşkına.

"Yok ya ben iyiyim, getirebilirim yani" deyip mutfağa yöneldi yeşil gözlü genç.

Bora mutfağa gidince Rüzgar ve Tuğçe salonda yalnız kalmışlardı. Ve Rüzgar küçük çocuklar gibi kollarını birleştirip, kanepeye yaslandı ve başını önüne gömdü.

"Rüzgar" dedi Tuğçe onun yüzüne doğru bakarak.

"Ne var!" dedi Rüzgar ise onun yüzüne bakmadan sert bir sesle.

"Ben özür dilerim," dedi Tuğçe ve tam bir kez daha açacaktı ki ağzını Bora tepsiyle içeri girdi.

"Ne için özür diliyorsun Rüzgar'dan Tuğçe, neler oluyor biri bana hemen anlatabilir mi olayları?" dedi Bora tepsiyi sert bir şekilde masaya bırakarak.

***

"Sinan böyle nasıl devam edeceğiz?" dedi Kaan, yanındaki dümdüz yatmış ve tavana bakan sevgilisine.

Sinan bir süre sustu ama iki çift göz tarafından izlendiğinin farkındaydı. Ne diyeceğini bilmiyordu elbette, çünkü haklıydı yanındaki sevgilisi. Ona belli etmiyordu ama Sinan'da sıkılmıştı bu durumdan herkesten saklanmak, aşkını doyasıya yaşayamamak, diğer arkadaşlarının yanında onunla kankacılık oyunu oynamak; Kaan gibi onu da boğmaya başlamıştı. Ama hastanede dediği gibi aşkına, aşklarını söylediğinde her şey daha da zor olacaktı zira Kaan bir ara Tuğçe'nin ağzını aradığında eş cinsellik hakkında, Tuğçe eş cinsel kelimesini duyduğu gibi hepsine bela okumuştu, tüm eş cinsellere. Çünkü o düzdü, o ona göre normaldi; Tuğçe'ye göre iki cinsiyet ve karşı cins olarak tek aşk vardı. Çünkü diğerleri günahtı, sapıklıktı veya dışlanmayı hak eden, ülke dışına bile atılmaları gereken boktan bile değeri olmayan insanlardı, insan bile değil eş cinseller sadece sapkın bir varlıktı. Ama yanılıyordu ve böyle giderse hep yanılacaktı, Tuğçe bu nefret duygusu yüzünden çok şey kaybedecekti, hem de çok şey...

"Ee hala bir şey söylemeyecek misin?"

Sinan düşüncelere daldığı için kapalı olan gözlerini açtı ve anında sevgilisine döndü.

"Bilmiyorum aşkım. Ya tabi ki birbirimizi açıklamayı bende çok istiyorum ama şunu da düşünmeden edemiyorum; eğer birlikte olduğumuzu açıklarsak ben ailemden, sen ailenden, arkadaşlarımızdan ayrılmayı da göze almamız gerekecek. Ve tabi her şeyden önemlisi beş kuruşsuz sokakta kalacağız" dedi Sinan, gözlerinin içine bakan aşkına.

"Hımm, hiç böyle düşünmemiştim. Ama biz seninle bir olduktan sonra üstesinden gelemez miyiz? Rüzgar'ı düşün. Bak çocuk kimseden yardım almadan sadece çalışarak kendi evini geçindiriyor, e sende zaten bu sene üniversiteye gitmiyorsun bir iş bulursun. Bende part time bir iş bulurum, üniversiteden arda kalan zamanlarımda çalışırım ve birde ev bulduk mu şöyle küçük bir şey süper değil mi, ha ne dersin?" dedi Kaan, hevesli bir şekilde sevgilisine. O kadar heyecanlıydı ki anlatırken, Sinan onun bu haline gülmeden edemedi. Zira Sinan onun bu hallerine vurulmuştu. Onun içini ısıtan, yerinde duramayan, içi içine sığmayan hallerine adeta tutulmuştu.

"Çok güzel düşünmüşsün ama biliyorsun değil mi hiç bir şey anlattığın kadar kolay olmayacak. Bazen psikolojimiz bile bozulacak; üzerimizdeki baskıdan dolayı, özlemden dolayı, hasretten dolayı, ya düşünsene bizi büyüten insanlar artık yanımızda olmayacaklar bizi ret edecekler onun vereceği kalp kırıklığı... Bilmiyorum Kaan sence anlattığın gibi atlatabilir miyiz hemen?" 

Sinan geleceği düşünüyordu, Kaan bugünü. O yüzden fikirlerindeki zıtlık ikisini bir noktaya bağlayamıyordu. Sinan haklıydı aslında her şeyi uzunca bir süre düşünmeli ona göre göze alınmalıydı gelecekleri nokta. Ama Kaan'da haklıydı, artık canına tak etmişti bu gizlilik fakat yaşadıkları toplum onların bu aşkının düşmanıydı. Yaşadıkları bu toplum onların katilleriydi.

"Hımm o zaman şöyle yapsak aşkım, ailelerimize veya arkadaşlarımıza bir şey demeyelim sadece birlikte yaşayalım, bir evimiz olsun ve içinde sadece biz olalım ha ne dersin?"

"Ee tamam bak o olur işte, doğru ya bu bizim neden daha önce aklımıza gelmedi? Sen harikasın sevgilim." dedi Sinan ve ikisi de birbirlerine yaklaşıp sımsıkı sarılmaya başladılar birbirlerine.

Ardından ise Sinan yataktan çırılçıplak bir vaziyette kalktı ve sevgilisini "gel bakalım koca bebek" diyerek kucaklayıp tuttuğu gibi banyoya soktu.


Aralık 2014 - Ocak 2015

Hayatta kimseye güvenemeyeceğini anlayan Rüzgar tüm hayal kırıklığıyla yürüyordu gecenin bu soğuğunda sahile doğru. Hava buz gibiydi ve

Rüzgar biran her şeyi siktir etmişti. Çok kızgındı inanılmaz derecede, yolda birisi laf atsa ağzını burnunu hiç düşünmeden kırardı. Az önce Sinan'a bile yumruğunu geçirdiği gibi. Nasıl yapabilirlerdi bunu ona, yani hiç bir zararı yoktu ve bu kadar aşağılanmayı kesinlikle hak etmiyordu. Resmen ayakta uyutulmuştu bu zaman kadar. Düşündükçe daha da sinirleniyordu. Ne yapacağını bilmiyordu, ne yapabilirdi ki?

O dondurucu soğukta yürüdü Rüzgar, çünkü içindeki sinirden oluşmuş alev kısa bir süreliğine böyle sönebiliyordu. Eve gitmeye niyeti yoktu veya başka bir yere, sadece yürümek istedi hiç düşünmeden, hiç konuşmadan ama olmuyordu düşünmeden yapamıyordu, onu nasıl bir iddia malzemesi olarak gördüklerini, hazmedemiyordu.

En sonunda yıllardan beridir her zaman uğradığı sahile gelmişti, tabi gelirken bir tekel bayiden aldığı biralarla birlikte. Amansızca oturdu bir banka, neyse ki kar o banka uğramamıştı, daha köşede kaldığı için ve üstünde de zaten geniş bir çatı olduğu için. Ardından poşetten biraları teker teker çıkarıp içti hem de bardaktan su içer gibi. Sanki hiç içki yüzü görmemiş gibi içtikçe içiyordu evet belki de hayat içiriyordu ona ama bu kadar içmesi hiç mi hiç sağlıklı değildi.

Bir süre öyle uzaklara daldı Rüzgar bilmem kaç bira içtikten sonra. Ardından görüş mesafesine bir yüz girmişti Rüzgar'ın ve çok tanıdıktı. Biraz daha yaklaşınca o yüz,

"Kaya?" dedi genç adam sadece.

"Rüzgar bu soğukta böyle ne yapıyorsun? Üstelik çok içmişsin" dedi Rüzgar'ın karşısındaki genç gözüyle yerdeki içki şişelerini gösterirken. Onun adına üzülmüştü Kaya, sevdiği adamın bu hale düşmesini sindirememişti kendine. Saat gece yarısına gelmek üzereydi ve birazdan sahil ve boğaz rengarenk ışık seline dönüşecekti. Malum bugün yılbaşıydı ve bir yandan da Rüzgar'ın uyanışı, her şeyi fark ettiği geceydi de aslında.

"Kaya, biliyor musun ne oldu?" dedi ve başını yere düşürdü Rüzgar sarhoşlukla.

Kaya ise yanına gidip onun hemen başını kaldırdı ve "Ne oldu?" dedi.

Rüzgar biraz kendini toparladıktan sonra onun yüzüne doğru kafasına çevirdi ve,

"Hepsi, güvendiğim herkes beni sattı!" dedi ve karşısındaki gencin yakasını elleriyle sıkıca kavrayarak yüzüne doğru bağırdı.

"Rüzgar tamam sakin ol ve inan hiçbir şey anlamadım hadi gel bize gidelim hem bir duş falan alırsın kendine gelirsin, sonra konuşuruz." dedi Kaya sevdiği adamın ellerini yakasından çekerken.

Rüzgar olmaz falan dedi ama Kaya onu dinlemedi dolayısıyla bu halde bir şey yapamayacağını biliyordu. Ardından Kaya, sarhoş gencin kolunun altına girerek yavaşça yürütmeye başladı. İkisi de ağır adımlarla yürürlerken birden patlama sesleriyle sıçramışlardı. Ve çok geçmeden Kaya patlama sesinin havai fişek olduğunu anladı. Sonrasında yanındaki her şeyden habersiz olan genç adamın tekrar kolunun altına girerek yola doğru götürdü ve yoldan geçen bir taksi durdurdu Kaya. İlk önce kollarının üstündeki adamı yavaşça bindirip ardından yanına da kendisi bindi. Ve evine doğru gitmeye başladılar.

Rüzgar o kadar sarhoştu ki bu halde ne yaptığını bilmeden takside yanında oturan gencin omzuna başını yasladı. Taksici bir ara garip garip baksa da Kaya durumu hemen toparlayıp,

"Çok içmişte kafasını yerinde tutamıyor, o yüzden biraz daha hızlı gidebilir misiniz?" dedi.

"Tabi elimden geleni yaparım" dedi taksici dikiz aynasından Kaya'a baktı. İkisi de birbirine tebessüm etti ardından, sonra ise Kaya kafasını yere indirdi.

Bir süre daha devam eden yolculuğun ardından Kaya'nın evine gelebilmişlerdi. Rüzgar takside sadece sızmıştı, başka bir şey yapamadı o kadar içmişti ki. Kaya taksiciye uzattığı paranın üstünü alırken omuzlarındaki genç yerinde durmuyordu ve Kaya şu anda terlemişti. Neyse ki taksici gittikten sonra Kaya yanındaki sarhoş gencin kolunu omuzlarından geçirerek biraz daha sürüdü ve apartmanın bahçesinin kapısını açarak içeri girdi.

Rüzgar gayet yavaş ve sessiz çıkan sesiyle sordu "nereye geldik biz?"

"Demiştim ya sahilde benim eve gidiyoruz diye gerçi sarhoşsun sen değil mi?" diye hem sordu Kaya hem de kendisi cevapladı.

Kaya omzundaki gençle debelenmeye çalışırken bir yandan da anahtarını aramaya başlamıştı. Neyse ki kısa sürede bulmuştu ve sıra kapıyı açmaya gelmişti. Rüzgar'la kapının önünde beş dakikalık debelenmesinden sonra, zorda olsa kapıyı açabilmişti Kaya. İçeri girer girmez dışarıdaki buz gibi hava nedeniyle sıcak havanın yüzlerine çarpması hoşlarına gitmişti ve ikisinin de kemikleri ısınmaya başlamıştı gerçi Rüzgar için fark etmemişti çünkü sarhoştu ve soğuk sıcak şu anda ilgi alanına girmiyordu.

Girdikleri ev yani Kaya'nın evi çok büyük değildi ama Rüzgar'ın ki kadar küçükte değildi. İki odası bulunuyordu evin, ikisi de birbirinden derli topluydu. Bir odası boştu sadece depo olarak kullanılıyordu bir kaç ıvır zıvır vardı sadece, ötekisi ise Kaya'nın odasıydı. Odanın içinde gözleriyle uyumlu mavi tonları hakimdi. Özellikle kız kulesinin muhteşem gün batımındaki görüntüsünün tablosu enfesti.

Salon ise Kaya'nın odasına göre fazla mütevaziydi. Krem koltuklar, gri parkeler, kremle turkuaz renkli bir halı ve üstünde de ahşap bir masa bulunuyordu. Rüzgar'ın evinde olduğu gibi büyük kanepenin karşısında da televizyon vardı.

Rüzgar evi doğru düzgün inceleyemeden, hemen kendi kanepesi gibi gördüğü salondaki koltuğa kendini atıverdi ve ayakları aşağıda, kendi koltuk minderlerine yaslanacak şekilde bırakmıştı kendisini. Başka birisi görse çarpılmış diye kaçabilirdi o derece zikzak yatmıştı.

Kaya ise onun açılması için zehir gibi acı bir kahve yapacağı sıra Rüzgar aklına gelmişti, çünkü bıraktığı yerde değildi yani antrede yoktu. Hemen onu ararken salondaki koltukta yattığını gördü genç adamın daha doğrusu yatamadığını. Gülmekten kendini alamadı Kaya bir süre, o kadar çok gülmüştü ki birazdan yere yığılabilirdi. Hemen cep telefonuyla bir fotoğrafını çekti koltukta zikzak yatan Rüzgar'ın fotoğrafına bundan sonra ne zaman üzülse bakıp bakıp gülebilecekti artık. Ardından telefonunu masaya koyduktan sonra gülmeye devam etse de Rüzgar'ın bu haline daha fazla dayanamadı ve yanına gidip tam onu toparlayacağı sırada, Rüzgar onu kolundan yakaladı ve yüzünü şaşkın yüze döndürüp, 

"Seni istiyorum!" dedi...

__

Yazım yanlışlarım veya anlam bozukluklarım varsa şimdiden affola arkadaşlar *-*

Evet sevgili okurlarım, canlarım biliyorum belki hepiniz romantik bir bölüm beklediniz ama yine karmaşıklıklarla dolu bir bölümle karşılaştınız, normaldir çünkü hayat böyle. Fakat fakat fakat bence içlerinde gayet duygusal bölümlerde vardı haksızlık etmeyin XD Bu arada ben niye sizin yerinize konuşuyorsam sjsjsjsjj :D

Bu arada uzun zamandan beri yazmayı unutuyorum canım arkadaşlarım, canımcıklarım lütfen vote butonuna basmayı unutmayınız. Bir oy bir oydur sjsjsjjs :D

Haaa bu arada bu bölüm Rüzgar'la Bora'nın birbirleriyle olan diyalogları çok azdı yani birbirlerini sevmeye başladıkları anları falan soramadılar, malum Rüzgar anı yaşamayı seçti bir dahaki bölümde buna uzunca bir yer ayıracağım siz hiç merak etmeyin :D

Ve ve ve bir konu daha ileri ki bölümlerde Kaan ve Sinan'ın nasıl sevgili olduklarını anlatacağım yani bir bakmışsınız taa üç yıl geriye gitmişiz ;)

Neyse canlar hepinize keyifli okumalar,

Sizleri her zaman olduğu gibi çok seviyorumm <3 <3

I LOVE YOU "DEMİ LOVATO"<3

I LOVE YOU "SKYSCRAPER" <3  



Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 84.9K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
252K 19.5K 17
Sırlar, sırlar ve sırlar... Ansızın bir gece yarısı evinin camında bulduğun not hayatını ne kadar değiştirebilir? Notun üstünde yazan numarayı deni...
145K 7.1K 19
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?