Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."

3.7K 163 14
By GKgirls

*Nazlı*

Hoca konuşuyor da konuşuyor. Ne çene var arkadaş. Tabii uykusuzluk ve baş ağrısından dolayı bu ders bana ninni gibi geliyor.

Kollarımı sıranın üzerinde birleştirip kafamı da üstüne koyuyorum. Uykunun en güzel saatleri.
Kapının açılma sesi geliyor.

"Nazlı Yılmaz'ı almam gerek."

Savaş? Nazlı yılmaz? Ne!

Kafamı kaldırıp bakıyorum. Arkadaş ya bir rahat verin. Tamam dersten almak, beni kurtarmak cool falan da şu anki durumumuz için kaldırabilecek halde değilim.

Kafamı sağa sola hayır anlamında sallıyorum Savaş'a bakıp.Hoca da ukala tavrına ters çıkıyor tabii ki. Hanginiz diye soruyor önce.

"Ders anlatıyorum görmüyor musun? Çıkamaz."

"Farkındaysanız sormadım. Nazlı gelir misin?"

Sanarsın ki üniversite onun. Gerçi en son disipline gittiğimizde traji komik olaylar yaşamıştık. Hayır anlamında kaş göz yapıyorum.

"Sen bilirsin. Ben sana güzellik yapıp sordum."

Bana doğru geliyor şimdi de. Git dedikçe yapıştı ya. Hayır anlamıyorum beni istemeyen kendiydi. Gel Savaş efendi gel. Geleceğin varsa göreceğinde var.

Yanıma gelip kolumdan kaldırıyor. Ve arkasından sürüklüyor.

"Ya eşyalarım kaldı, bıraksana be!"

"Hey Allah'ım, sabır sabır!"

Geri dönüp çantamı ve defterimi alıyor.

Bu çocuk gerçekten kafayı yemiş. Tekrar kolumu kavrıyor.

"Yürü!"

*****

Boş bir sınıfa geliyoruz. Eşyalarımı masaya bırakıyor. Kapının arkasına da sıra çekiyor.
Bu nedir ya? Krolukta son nokta. Ben Nazlı Yılmaz'ım,istesem camdan atlar çıkarım.

"Sen kendini ne sanıyorsun? Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Annemdi. Her şeyi yaptıran oydu. Bilmiyordum,düşünemedim. Böyle bir annem olduğu için ve sana bunları yaptığım için utanıyorum. Allah belamı versin."

Bir çırpıda konuşuyor. Araya giriyorum. "Versin."
Sanırım sesli söylüyorum.

"Nazlı ben bu halde yaşamak istemiyorum. Böyle bitsin istemiyorum."

"Evet annen yapmış. Benim suçum yok. Bu neyi değiştirir? Sen o gün sordun mu? Ya hemen aklına aldatmış olmam geldi. Ben hala niye dinliyorum seni?"

Çantamı alıyorum masadan. Sırayı çekmeye çalışıyorum. Elimi tutuyor. Sıraya yaslıyor vücudumu. Kokusu kaplıyor her yanımı. Kafamı kaldırıp yüzüne bakınca gözleri dikkatimi çekiyor önce. O günkü gibi değil. Her zamanki gibi bakıyor. Dudakları ilişiyor bu sefer gözüme. Kurumuş. Yutkunuyorum. Geçen günlerden sonra en yakın anımız. İlk defa yanımda hissedişim.

"Yaşamak istemiyorum. Hiç var olmamış olmak istiyorum."

Mesafemizi koruyor. Ben ona baktıkça konuşmaya devam ediyor.

"Şu hayatta tek bir şeye sahiptim. Onu da her şeyim yapmıştım. Artık hiçbir şeyim yok."

Elimi çenesine götürüyorum. Sakalları batıyor. "Bitirmek istedin, bitirdin. Kurcalama. Beni ve kendini yorma."

Elimi göğsüne getiriyorum. O kadar büyülenmiş bakıyor ki.
Her şeyin bir hata olduğunu tekrar barışmak istediğini, benim için canını vereceğini biliyorum. Bunlar barışmak için bir sebepti belki.

O elini kaldırmasaydı.

Aklımın bir köşesinde olan o an gözümün önüne düşüyor yine. İktiriyorum onu.

"Senin hak ettiğin koca bir hiçlik ve bunu yaşayacaksın."

*****

*Selin*

Can'la birlikte kantinde oturmuş çizim ödevini yapıyoruz.

"Nasıl unuttuk ya Can? Aklım almıyor." Elimdeki kalemle boyarken Can'a yakınmayı da ihmal etmiyorum.

"Akşam film izleyelim diyen sendin Selin,ne yapabilirim? Ben unutmazdım yoksa."

"Hadi bitir de gidelim."

3-4 dakika içinde koca bir sayfa resim çiziyoruz.Bu da her yiğidin harcı değil. Hocanın girmesiyle birlikte ödevleri veriyoruz. Bir süre sonra hoca sessizliği ismimi seslenerek bölüyor.

"Selin Yılmaz."

Demek o kadar güzel çizdim ki okulun bir yerlerine asacak.Düşüncelere dalmışken konuşmanın devamını getiriyor. 

"Bundan sonraki ders biz burada serbest çizim yaparken, sen okulun terasına çıkıp manzarayı eksiksiz şekilde çizeceksin." 

Ama bu kadarına 'Yuh' denir, ne sandı bu beni? Modacı olacağım ben canım,ressam değil.Kolaysa kendin çiz. Ne kadar kendi kendime söylensem de "Peki hocam." demekle yetiniyorum. Sinirli şekilde Can'a bakış atarken ders bitiyor,çantamı aldığım gibi fırlıyorum.

*****

Bir bu eksikti ya,her şey dört dörtlükmüş gibi bir de kalem terastan aşağı düşüyor. Ben de eğilip arkasından bakmakla yetiniyorum. Ay,bir de sevmediğim kızın yanına düş- 

"Selin!" 

Bağırma sesiyle birlikte yerimden sıçrayarak arkamı dönüyorum. O kadar çok bağırıyor ki ses tonu değişiyor. Hızla yanıma gelip nefes nefese kalmış şekilde sarılıyor. 

"Ne oldu mavi,niye korktun?" 

Elleriyle yüzümü kavrıyor   "Sana bir şey olacak sandım,seni kaybedeceğim sandım.Düşünsene seni kaybettiğimi,kafayı yerdim." 

Yanaklarına öpücük bırakıp geri çekiliyorum. "Ben seni bırakamam ki.Kendime sensizlik acısını yaşatamam,korkma." 

Ne kadar konuşsam da hala korkuyor.Hızla atan kalbinden bunu anlamak zor değil.Ellerimi boynuna doluyorum,o da belime yerleştiriyor. 

"Nereden buldun beni mavi?" 

Saçlarımı öpüp çekiliyor. "Can'ın yanında seni göremeyince sordum,ceza aldığını söyledi o da." 

Kafa sallamakla yetiniyorum, hala olayın şoku içerisindeyim ben de.Sevdiğim adam öyle bir kaybetme korkusuna bürünmüş ki,ben bile hissediyorum.Gerçi ben onun hissettiği tüm duyguları hissedebiliyorum. 

Bu kadar güzel bakmasına dayanamıyorum.Ne zaman dayandım ki zaten? Ama yapamam,biliyorum. Ellerimi indiriyorum. "Beni merak etme Ali,iyiyim ben."

"Değilsin."  Ellerini belimden indirmek istemiyor,bu işimi daha da zorlaştırıyor.Zaten o kokundan vazgeçmek zor. 

"Git Ali,lütfen."   Belimden hiç inmesini istemediğim eller yenilmiş gibi iniyor ve birden arkasını dönüp gidiyor.O gittikçe kokusu da uzaklaşıyor,o zaman anlıyorum tamamen gittiğini. Arkamı dönüp manzaraya bakıyorum. 

"İstanbul,seni de hiç üzdü mü maviliğin?"

*****

*Selin*

Ertesi gün hazırlanırken en sevdiğim hatta Nazlı'nın hediyesi olan fularımı bulamıyorum.Her yeri arıyorum ama yok.Nazlı evde olmadığı için soramıyordum da.Ders saatlerimizin farklı olması cidden çok sorun oluyor.

Ben fularımı bulmaya çalışırken aklıma dank ediyor o an.Kendi evimizden çok karşı dairede olduğumuzdan orada olsa gerek.Ve benim o fuları bugün almam lazım!

Zaten Savaş ve Ali'nin de dersi var.Sessizce girip alırım,ne olacak ki?

Kararımı verip çantamdan onların evinin anahtarını alıyorum ve sessizce giriyorum evlerine.Evlerini bile bu kadar özlemiş olmam saçmalık değil de ne acaba?

Darmadağınık,resmen bekar evi durumunda.Yerde bira şişeleri, pizza kutuları,kanepelerde gömlekler...

Bir an anılara dalıp gidiyorum yine.

Şuradaki mavi kanepeye dördümüz tıkışıp bir gecede üç bilim kurgu filmi izleyip beynimizi yaktığımız akşam...

Amerikan mutfakta hünkar beğendi yapmaya çalışıp ortaya ali nazik çıkması.Benim payım olduğu da bir gerçek tabii.

Tabii en unutulmazı Nazlı'nın bir anlığına ev hanımlığına bürünüp Savaş'ın gömleğini ütülemesi.Ve ardından bembeyaz gömleğin üzerindeki simsiyah iz...

Ve daha fazlası.

Buraya neden geldiğimi hatırlayıp Ali'nin odasına doğru yürüyorum.

İçeri girdiğim an,o koklamaya doyamadığım kokusu sarıyor her bir yanımı.İçimdeki özlem o kadar büyük ki,o yastıklarında benim bile kokum olan yatağa yatıp ağlamak istiyorum.Bu acı fazla geliyor,çok fazla.

Sonra bir an kendime geliyorum. Unutmamam gerek.O sözleri, o bakışları unutmamam gerek.

İyice arıyorum ama sonuç sıfır.

Bakmadığım tek yer ve en çok korktuğum yere bakıyorum.Tam tahmin ettiğim gibi,yastığının altından çıkıyor fularım.Kokuma onun kokusu karışmış.Kokluyorum,içimdeki ağlama isteği git gide artıyor.

"Senin olmadığın her gün,onu koklayarak uyuyordum ben."

Sesiyle yerimden sıçrıyorum.Yerimde arkamı dönüyorum. Dönüyorum da,dönmese miydim? Çünkü içim özlem ateşiyle kavrulurken karşımda sadece belinde bir havluyla duran Ali'yle aynı odada olmaya pek hazır değilim.Etkilenmemek üzere gözlerine çeviriyorum bakışlarımı.Asıl gözlerinin beni daha çok etkilediğini odada duran kaktüs bile biliyordur bence.

"Sen burada mıydın?"

"Duştaydım."

Bir an sessizlik olurken sadece birbirimize bakıyoruz.Sonra açıklama gereği duyuyorum.   "Ben,şey-- fularımı almaya geldim de..Yoksa biliyorsun,hayatta gel-"

"Sorun yok Selin,rahat ol."

Öküze bak,kesmesene sözümü.Birlikte olsak beni bölen o ses tellerini tek tek keserim de sen ayrı olduğumuza dua et.

"Gideyim ben."   diyerek kapıya doğru yöneliyorum.Yanından geçerken kolumu tutup durduruyor.

"Gitme."

Yapma Ali,bak gözünü seveyim,o mavi gözlerini öpeyim,yapma.Altında sadece bir havlu var ve köprücük kemiklerinden sular damlıyor,yapma!

"Gitmeliyim."  diyorum zar zor nefes alırken.

"Kime göre gitmelisin,neye göre gitmelisin?"   diyor burnunu saçlarıma sürterken.

"Yazılı olan herhangi bir kanundan bile şu an burada bu şekilde olmamam gerektiğini çıkarabilirim."

Gülümsüyor.Bıyıkları alnıma değerken ürperiyorum.  "Aşk kanun tanımaz." 

"Tanımalı."    diyorum dudaklarına doğru nefesimi verirken. 

"Ama tanımıyor."   diyor dişlerini göstererek gülümserken.

İki eliyle belimi kavrıyor ve ağır adımlarla geri geri giderek beni kapıya yaslıyor.

"Gerçekten,burada olmamam gerek."   diyorum ellerimle boynunu kavrarken.

"Yanlış.Şu an tam da burada olman gerek."

Bir elini belimde tutmaya devam ederken diğeriyle yanağımı okşuyor.Yeni çıkan sakallarına dokunurken bir an yenik düştüğüm özlemden bayılacağımı zannediyorum.

"Kokun..."   diyerek fısıldıyor dişleri kulağıma değerken.   "Bir insanın kokusu bu kadar mı aklını başından alır bir insanın?"

Cevap vermiyorum,veremiyorum.Ayaklarım yerden milim milim yükseliyor sanki.Bu nasıl da özlemek?

"Saçların...Bu kadar huzur verebilir mi bir insanın saçlarını okşamak?"

Beni her cümlesiyle yeni harlanan ateşe yollarken onun da hemen yanımdan geldiğini fark ediyorum.Gözleri kapalı,huzurla kapalı.

"Gözlerin.."   diyor gözlerini açıp gözlerime bakarken.   "Bu kadar aşkı dokundurur mu bir kalbe?"

Sımsıkı kavrıyorum yanaklarını.Belimdeki ellerini sıkılaştırıp iyice kendine bastırıyor beni.

"Yokluğumda edebiyat dersleri mi aldın?"   diye zar zor fısıldıyorum dudaklarına doğru.Konuşurken dudaklarıma değen dudakları, horlanan ateşin yükselmesine sebep oluyor.

"Yokluğunda nefes bile almadım."

"Kendini büyük bir oksijen patlamasına hazırla o zaman,ciğerlerin havaya uçmasın."

Son cümlemle ikimiz de aynı anda gülerken birden ciddileşiyoruz ve iki kuklaymışcasına birleşiyor dudaklarımız.Hayatımın anı diyorum,şu an benim hayata dönüş anım.

O kadar özlemişim ki,nefes almaya bile zaman ayırmak istemiyorum. O da öyle büyük bir tutkuyla öpüyor ki beni,ayrı geçirdiğimiz her saniyeye meydan okuyor sanki.  'Bak buradayız işte,' diyor.'Her şeye inat zamanı durdurduk biz.'

Saçlarına dalan ellerime karşın bacaklarımda gezinen elleri garip bir tezat oluşturuyor doğrusu.Nefes almak için ayrıldığımız an bile o kadar kısa sürüyor ki bir an aldığım nefes yok oluyor sanki.Dudaklarına karışan dudaklarım meydan okumaya çalışıyor ona.Güzel bir yarış oluyor doğrusu.

Alt dudağımı kendine üçüncü dudak edinmeye çalışırken zar zor ayrılabiliyoruz birbirimizden.

"Daha fazla devam edersek durabileceğimizden şüpheliyim."  

"Durmayalım o zaman."

Gülüyorum.   "Hatırlarsan,ucuna kadar gelip 'Tüm zamanlar bizim güzelim. ' diyen sendin.Tüm zamanlar bizim mavi."   diyorum yanından geçip kapıdan çıkarken.

"Üstüne bir şeyler giyip gel,yeşil çaylarımızı hazırlıyorum."

*****

"Şu iğrenç çayı bile özlemişim. "   diyor kolunu omzuma atıp beni iyice göğsüne çekerken.Battaniyeyi biraz daha çekiyorum üstümüze. Kasım geldi,aşkla geldi.

Bir süre sadece kalp atışlarını dinliyorum.Her zamanki gibi atıyor.Sakin,arada heyecandan hızlanan.

"Dayanamadım Selin,nefes alamıyordum resmen. Aklıma söylediğim o sözler gelince ölmek istedim,yaşamak ağır geldi bana."

Elimi dudaklarına bastırıyorum.  "Bitti.Geçti.Tekrar konuşmayalım bunu."

"Sana yemin ederim ki sadece öfke sözleriydi onlar.Sadece öfke."

"Biliyorum Ali,biliyorum. Öfkeden ikimiz de çok yanlış şeyler yapabiliyoruz."

Saçlarımı öpüyor.Çayımı içerken kendimi anın güzelliğine bırakıyorum. "Savaş çok kötü."   diyor bir süre sonra.

"Savaş deme bana."

"Nazlı anlattı,değil mi? Rana olayını falan?"

"Anlattı ama sen de biliyorsun ki bu Savaş'ın suçunu zerre hafifletmiyor."

"Biliyorum Selin.Ama Nazlı ne durumda? O çok mu iyi Savaş yokken?"

"Zaten onun bu halde olmasının nedeni Savaş.Her şey affedilebilir ama el kaldırma? Bu çok ağır Ali,çok ağır."

"Evet çok ağır.Çok çok ağır hem de.Ama onun durumu da hiç kolay değil ki be Selin. Melisa'dan sonra Nazlı gibi bir mucizeyi bulmuşken onu kaybettiğini sanınca o da aklını kaybetti.Onu tabii ki savunmuyorum ama sen de biliyorsun ki birbiri olmadan yapamaz onlar."

"Biliyorum."   diyorum kafa sallarken.

"O zaman,"   diyerek fısıldıyor kulağıma doğru.   "SavNaz barıştırma operasyonu is coming!"

*****

*Savaş*

Sabah Selin'in teklifi ve Ali'nin ısrarıyla kızlara kahvaltı yapmaya gidiyoruz.Nazlı'nın tepkisini merak ediyorum. Beni görünce sevineceğini düşünmediğimden ya kolumdan tutup dışarı atar ya da kahvaltıyı boğazıma tıkar. Bunlar en iyi ihtimal tabii ki.

Kahvaltıya başlarken sesimizden olacak ki uyanmış, yanımıza geliyor. Uyku mahmuru halini o kadar çok özlemişim ki. 

Sanki kalbim birinin elinde ve sıkıyor. Öyle bir acı bu. Mutfağa girince atmosfer bile değişiyor. 

"Ne yapıyorsunuz burada ya?"   Bu kibar hali. Çemkirme birazdan. Daha kendine gelmiyor.

Selin konuşuyor .  "Nazlı kahvaltı yapıyoruz,gelsene." 

Ve 3-2-1!

"Ne bu gürültünüz?!  İnsan uyuyor içeride,insan!  Biraz düşünceli olsanız şaşardım zaten. Ayrıca senin ne işin var bu evde ve Selin sen nasıl alıyorsun bunu eve?!"

Rüzgar gibi gelip geçiyor. Selin alışık olduğundan yani bildiğinden sesini çıkarmıyor ve Ali hiçbir şey olmamış gibi yeme eylemine devam ediyor. Ben konuşuyorum.

"Günaydın. Otursana hepimiz kahvaltı edelim. Eski günlerdeki gibi."

"Ah canım. Benim buraya oturmam için kalkman gerekiyor."

"Canım dedin! Benim için büyük gelişme."

Fırsatları kaçırmam! Yüzünü buruşturuyor.   "Sevimsizsin."

"Hiç sanmıyorum."

Fena halde tav oluyor.Ali nefes almak için durunca lafa giriyor.

"Nazlı hadi. Bir seferlik."

"Ali ağzında yemek varken konuşman iştahımı açsın diyeyse güzel taktik ama öyle değilse hoş bir görüntü değil."

İster istemez kahkaha atıyorum. Ali de ağzındakini bitirene kadar bekliyor. Nazlı laf söylemese halimiz yaman.

"Ay maşallah,çok enerjiksin bugün ikiz."

Nazlı sandalye çekerken kendine, göz kırpıyorum. Masaya oturunca da sırıtıyorum.
Aşağılayıcı şekilde bakarken daha da bir keyifleniyorum. 

*****

"Savaş dersin var mı bugün?"

Alinin sorusuyla ona dönüyorum.Cevap vermeden önce Nazlı'ya bakıyorum. Tabağıyla meşgul.

"Yok ama gideceğim okula. Sahada Mine'yle maç yapacağız. Çalıştıracağım biraz."

Gözlerimi Nazlı'ya kitliyorum. Başını kaldırıp bakıyor bana. Kıskanmasını beklerken hüsrana uğruyorum. Tek bir belirti bile yok. Ümidi kesmenin vakti geliyor galiba. Ali'den destek geliyor,aslan kuzen.

"Vay,demek şu Mine?"

Manasız bakıyorum. Çünkü ortada Mine diye bir kız yok. Aslına bakarsanız,daha önce Mine diye bir arkadaşım bile olmamıştı.

"Ya kuzen aynen,o Mine."

"Hangi Mine?"

Selin şaşırtmıyor. Ali'yle bakışıyoruz. Hadi kurtar durumu bakalım.

"Ya Selin'cim şimdi bizim eski bir arkadaşımız bu Mine. Savaş'ın şeyinin şeyi oluyor."

"Neyinin neyi oluyor?"

"Şeyinin şeyi."

Selin'e Nazlı anlamadan durumu anlatmaya çalışırken kaşımız gözümüz kayıyor.Sonunda anlıyor.

"Haa öyle desenize. Şeyinin şeyi,tamam anladım şimdi."

Yan gözle Nazlı'ya bakıyoruz hepimiz. Tepki hala yok. Yerinden kalkıp reçel kavanozuna uzanıyor.Yanıma geliyor. Kapağını açıyor ve bir anda tüm reçel tişörtüme geliyor. Her yerim yapış yapış oluyor.

"Ya pardon,şeyimden dolayı şey oldu."

*****

*Nazlı*

Atışmalı geçen kahvaltının ardından Ali telefonunun çalmasıyla içeriye geçiyor.

"Ay ben çayları tazeleyeyim ya, bitmişler."   Selin ayağa kalkarken kaşlarımı çatıyorum.

"Daha yeni tazeledin Selin."

"Belki soğudu Nazlı? Belki ben yeniden koymak, sıcak sıcak içmek istiyorum. Belki-"   Devam etmesine izin vermeden susturuyorum.

"Tamam anladım ben seni, git hadi."   Ağzını açmış bir şey diyecekken vazgeçmiş olmalı ki geri kapatıyor. Hızla içeri geçerken arkasından eğlenerek bakıyorum.

"Salak bardakları unuttu."   Sanki biz anlamadık Ali'yi dinlemeye gittiğini. Savaş da eğleniyor olacak ki kıkırdıyor. Bakışlarımı ona çevirirken bana baktığını görüyorum. Hızla başımı çevirdiğimde konuşmaya başlıyor.

"Hep böyle mi yapacaksın?" 

"Hep böyle yapmam için umursuyor olmam gerek. Unuttun mu? Ben umursamayı bıraktım."   diyorum şirince gülümserken. Bakışları gülümsememe kayıyor. Ardından bakışları gözlerime çıkıyor yavaşça.

"Yanlış. Umursuyorsun. Ne dersen de, hala umursuyorsun."   Sinirle kaşlarımı çatıyorum.

"Hayal aleminden çıktığında konuşuruz Savaş."   Yerimden kalkarken elime boş tabakları alıyorum.

"Bu kadar kolay vazgeçiyorsun yani?"   diyor bu sefer.

"Böyle olmasını sen istedin, biliyorsun."

"Ben istemedim!"   Sesi biraz yükseliyor. Ardından kendini dizginlemeye çalışıyor.   "Benim suçum değildi, sen de bunu biliyorsun."

"Bana inanmamayı seçen sendin ama Savaş, annen değil."   diyorum gerçekleri bir kez daha gün yüzüne çıkarırken. Bu gerçek ona koyarken, salonun çıkışına yöneliyorum. Ancak sözleri ile istemsizce duraksıyorum.

"İçim gidiyor, sen gitmiyorsun şu içimden ama."   Gözlerimi yumarken yavaşça yutkunuyorum.

"Yeni bir sayfa açmam gerek, kurtulmam gerek bu anılardan. Ama gel gör ki her yer anılar, anılarımız." 

Derin bir nefes alırken toparlıyorum kendimi. "Uzak dur Savaş."    Ardından onu şaşkınca bıraktığımı bilerek, çıkıyorum.

*****

*Ali*

Savaş  kadar salak bir kuzenim olduğu için kendimden utanma evresine geçtim bile.Saatlerdir Nazlı'ya gitmesini söylüyorum. 'Affetmez' deyip oturuyor. Şimdi Savaş'ı ikna edemezsem Selin beceremedim sanacak,ondan korkuyorum. 

"Abicim götünü kaldır da git artık Nazlı'nın yanına." 

"Ali anlamıyor musun sen? Affetmiyor işte."    El kaldırmasaydın o zaman gerzek herif.

"Kardeşim,Nazlı seni seviyor hala.Git bir şeyler yap,kullan şu güzel aklını,sen zeki çocuksun."   Aman ne zeki,tek bildiği motor tamir etmek. 

"Zekilikle alakası yok bu işlerin."   Savaş sen üvey olabilirsin ama kusura bakma babam kadar kıt beyinlisin.Eline kemer alıp bana da saldırırsın yakında.

 "Nazlı da kendine sevgili aramaya başlamış,ben diyeyim de."   Elinden kitabı fırlattığı gibi yanıma geliyor. 

"Ne sevgilisi Ali? Kimi arıyor? Aramasın kimseyi,beni bile aramıyor kaç gündür."   Bir gram aklı vardı,o da gitti.İyi mi yaptım kötü mü diye düşünmedim değil. 

"Selin söyledi bana da.Tek başına ne yapsın koskoca üniversitede? Tabii,sen hala otur kitap oku." 

"Ne kitabı Ali ya? Kız iyice benden ümidi kesti,bir şeyler yapma zamanı geldi." 

"Tabi oğlum,oturacak mısın böyle mal gibi?  Hem Nazlı Yılmaz ne demiş? 'Belki üstümüzden bir kuş geçer.' Senin şimdi o kuşları avlaman lazım." 

İyice verdim gazı da,şimdi gidip cidden evin üstünden geçen kuşları vurmasa bari.

"Savaş Mertoğlu o kuşları avlamakla yetinmez,tüylerini yolar."   Bravo,aslanım be!

"Şimdi git,avına konan kuşlara kendini göster koçum." deyip sırtına bir yumruk atıp ayağa kalkıyorum. 

"Devir,Savaş Mertoğlu devri.Benim avımın üstünden geçen tek kuş, kuş gribidir." 

Son yaptığı espri yüzünden balkona intihar etmeye gidiyorum.

*****

*Selin*

"Keşke sadece dinleseydin çocuğu."    diyorum yanımda ikinci tabak mısırını yiyen Nazlı'ya.

"Selin bir kendine gel istersen. Bakıyorum Ali'yle barışınca hemen saf değiştirmişsin."

"Ne saf değiştirmesi ikizim ya."   diyerek başımı omzuna yaslıyorum.   "Ama çok kötü gözüküyorsun. Fark ettirmemeye çalışıyorsun ama anlıyorum ben.Doğru düzgün yemek yiyemiyorsun,uyuyamıyorsun da.Sabahları yeni uyandım ayağına yatsan da bütün gece uyumadığını anlıyorum ben.Ayrıca dün gece banyoda ağladığını da biliyorum."

Bir şey söylemiyor. Gözleri boşluğa bakıyor sadece.Ne onaylıyor ne de reddediyor.Biliyor çünkü anladığımı. İkiziyim onun ben.

"Savaş da bugün çok kötüydü.Hem biliyor musun,geçen gece sürekli ağlamış."

Aniden kafasını kaldırıp bana bakıyor.Çatık kaşları düzelirken,omuzları da düşüyor.

"Ağlamış mı?"    diyor üzgün gözlerle.

"Hem de bütün gece."

O hala üzgün gözlerle bakarken bir anda kaşları çatılıyor.

"Aman! Beter olsun!"

Allah'ım sen bana sabır ver.

Yok yani,böyle güzel konuşmakla olmayacak.Yaraya tuz dökelim ki sızlasın,orada olduğunu hatırlasın.

"Sen şimdi istemiyor musun artık Savaş'ı?"

"Hiç de istemiyorum."

"Peki,"   diyerek dönüyorum önüme.    "O zaman artık bu evde Savaş'ın s'si bile duyulmayacak.Telefondan numarası silinecek,onun sana aldığı her şey atılacak.Hatta şimdi ne yapacağız biliyor musun?  Odana gideceğiz ve bütün fotoğraflarınızı yakacağız."

Tam yerimden kalkacakken oturtuyor beni hızla yerime.

"N-ne acelesi var Selin ya?!"

"İstemiyorum demedin mi? O zaman bu iş bitiyor artık."

"N-ne demek bitiyor ya? Na-nasıl bitiyor?"

"İstemiyorum dedin.Çocuğun o kadar uğraşmasına rağmen cevap da vermediğine göre o da ümidi kesmiştir zaten.Artık seninle birlikte hayallerinde bulutlara graffitiler yapmak yerine okuldaki Mineler'le çift kale maç yapar."

"Maç yapar?  Cüneyt Çakır misali kırmızı kartı yer benden!"

"Bilemeyeceğim Nazlı'cım.Artık yıllar sonra falan karşılaşırsanız belki çocuklarınız birbirine aşık olur.Siz de hayatınızın emeklilik dönemini dünür olarak geçirirsiniz."

"Deme öyle ya."

Üzülüyorum bir an.Fazla mı ileri gittim? Ama bakışlarını görünce doğru adımlar attığımdan emin oluyorum.

"Kararını verdin mi Nazlı? Yakıyor muyuz resimleri?"

Kafasını sağa sola sallıyor.    "Yakmıyoruz."

*****

* Savaş *

Ali'nin verdiği duble gazla düşünüp durduktan sonra bir karara varıyorum sonunda.Tüm günüm düşüncelerle geçiyor resmen. Kafamı son kez kararlı bir şekilde sallarken telefonu elime alıyorum. Ali ikinci çalışta açıyor.

"Neredesiniz?"

"Yemekteyiz,geliyoruz."

"Tamam, bekliyorum. Çabuk olun."    Telefonu kapattıktan sonra kendimi tekrar koltuğa bırakıyorum. Yaklaşık on dakika sonra Ali ve Selin içeri giriyor.

"Bizi o güzel yemekten kaldıracak kadar önemli olan şey ne Savaş?"   diyor Ali ceketini çıkarıp kanepeye bırakırken. Selin karşıma, Ali de onun yanına geçiyor.

"Sabah Nazlı'yla konuştuk."   Ali gözlerini devirirken, Selin yerinde doğruluyor bilmişce.Tabii ki Nazlı anlatmıştır.

"Konuştunuz mu yoksa sen konuşmaya çalıştın ve o tersledi mi?"   diyor Selin.

"Tamam belki biraz tersledi."    İkisi de aynı anda kıkırdarken bu uyumlarına sinirleniyorum. Şu an Nazlı'yla ben de böyle olabilirdim ancak kendi domuzluğumdan dolayı affettirmekle uğraşıyorum.

"Ama artık aklımda bambaşka bir şey var."

"Kızı kaçıracak mısın,ne yapacaksın?"    diyor Ali masadaki yemişlerden birini ağzına atarken. Ha ha ha,çok komik.Yüzüme yayılan sırıtışla beraber ben de arkama keyifle yaslanıyorum. Bu sefer ikisi de meraklanırken, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyorlar.

"Öyle bir şey yapacağım ki,bana asla hayır diyemeyecek."


Continue Reading

You'll Also Like

693K 52.6K 52
Kader, saatin ibresini hayatımın ortasına sapladı. Zaman durdu, zaman aktı, zaman kayboldu. Sustum, konuşturdular. Konuştum, susturmaya çalıştılar...
682K 45.4K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.1M 42.6K 49
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...