Gitti Gider

By GKgirls

230K 10.5K 1.1K

*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyl... More

1.Bölüm-Bir Arada Olabilmek
2.Bölüm- Birden Fazla Hayal Kırıklığı
3.Bölüm- Senden Önce Senden Sonra
4.Bölüm- İzmir'in Kızları
5.Bölüm- Kıskançlık Hattı
6.Bölüm- Düşen Maskeler ve Gösterilen Yüzler
7.Bölüm-Saklanan Gerçekler
8.Bölüm- Islak Islak
9.Bölüm - "Benim Babam Var."
10.Bölüm - Kaçan Kovalanır En Sonunda Yakalanır
11.Bölüm - Peynirgiller vs. Kıskançgiller
12.Bölüm - 'Ev'leniyoruz!
13.Bölüm - Akıllı Bir Deli
14.Bölüm - Geçmişten Biri
15.Bölüm - Papatyanın Hazin Sonu
16.Bölüm - Bir Sezen Aksu Şarkısı Misali
17.Bölüm - Konak bizim,havuz bizim!
18.Bölüm - Savaş,savaş meydanında kazanılır!
19.Bölüm - Yine mi güzeliz,yine mi çiçek?
20.Bölüm - Gitme der misin?
21.Bölüm - Bitmek Bilmeyen Gece
23.Bölüm - Gece Yarısı Buluşmaları
24.Bölüm - Şehvetli Amerika
25.Bölüm - Gülüşün, Öpüşün, İç Çekişin..
26.Bölüm - Yalnızlıklar
27.Bölüm - Vazgeçme gönül,vazgeçme.
28.Bölüm - "Beni ya sevmeli,ya öldürmeli."
29.Bölüm - Sarılırsak geçer mi?
30.Bölüm - Uludağ'ın Zirvesi
31.Bölüm - Havada kar kokusu var.
32.Bölüm - Aşktan Öte
33.Bölüm - Unutursam Fısılda
34.Bölüm - Sevdiğine Sahip Çıkmak
35.Bölüm - Yıllarca Sürsün İsterim (Yılbaşı Özel Bölümü)
36.Bölüm - Düştüysek Kalkarız.
37.Bölüm - Dikkat Köy Düğünü!
38.Bölüm - Hazırlıklar Başlasın!
39.Bölüm - İki Tutsak
40.Bölüm - Alev Alev
41.Bölüm - İlkler Özeldir
42.Bölüm - Aşk Ateşi
43.Bölüm - İllegal İşler!
44.Bölüm - Oğlan Bizim Kız Bizim!
45.Bölüm - Aşk İçin.
46.Bölüm - Ayrılamadıklarımız
47.Bölüm - Mertoğlu Erkekleri vs. Yılmaz Kızları
48.Bölüm - Birbirine Tutunmak
49.Bölüm - Bir Küçük Mutluluk
50.Bölüm - Biraz Siyah Biraz Beyaz
51.Bölüm - Partiliyorum Partiliyorsun Partiliyoruz!
52.Bölüm - Miami Huydur Bizde!
53.Bölüm - Acı Zamansızdır
54.Bölüm - Acının Büyütemediği Adamlar
55.Bölüm - Karanlıkta Küçük Bir Işık
56.Bölüm - İyileşmek
57.Bölüm - Hayatın Gülümseten Yanı
58.Bölüm - Bir Kadını Sevmek
59.Bölüm - Sonsuz Umut Işığı
60.Bölüm - Minik Kalpler
61.Bölüm - Final: Günler geçer saymazsın.
İstek Sahne
ÖNEMLİ DUYURU

22.Bölüm - Sinirli Bohem ve Tattoocu Ali Usta

3.3K 177 14
By GKgirls

*Nazlı*

"Biri artık bana burada ne döndüğünü anlatabilir mi?" Savaş'ın sorusuyla irkiliyorum ve gerçek dünyaya dönüyorum.

"Sen kimsin?" diyor bu sefer Kaan.

"Asıl sen kimsin lan?" diyor Savaş tekrar sinirlenerek. Ali Savaş'ın kolunu tutuyor hemen.

"Sakin ol kuzen."

"Ne sakini Ali? Bırak bir Allah aşkına." Kolunu Ali'den kurtararak silkeleniyor.

"Nazlı, ne olduğunu anlatacak mısın artık?" diyor sesini biraz yükseltirken.

"Ne bağırıyorsun kıza?" diyor bu sefer Kaan.

"Sana ne lan benim sevgilimden!" diye kükrüyor bu sefer Savaş. En sonunda konuşmayı başarıyorum.

"Yeter! İkinize de yeter, bir sakin olsanıza! Sabah sabah insanları başımıza toplamak mı istiyorsunuz?"

"Nazlı, bana bir açıklama yapacak mısın artık?"

"Evet ama kapının ağzında yapamayacağım, içeri geçer misiniz artık?"

Savaş kaşlarını çatarken iyice sinirleniyor. "Ne demek burada anlatamam? Nazlı, delireceğim şimdi!" diyor iyice sinirlenerek.

"Savaş tamam, sakin ol. Gel biz biraz gidelim, sakinleşince gelelim. Kızın kalbini kırıyorsun oğlum." diye çekiştiriyor bu sefer Ali. Savaş bu sefer hafifçe kafasını sallıyor ve yüzüme dahi bakmadan gidiyor. Fakat sonra eliyle alnına vuruyor ve geri dönerek dudaklarını alnıma bastırıyor.

"Özür dilerim, seni seviyorum." diye fısıldıyor bu sefer.

"Ben de seni seviyorum." diyorum usulca başımı sallarken. Daha sonra Ali ile gözden kaybolurlarken, Kaan'a gözlerimi devirerek içeriye geçiyorum. Tabii o da kapıyı içeri geçerek kapıyı kapatıyor ve beni takip ediyor.

"Demek ki neymiş? Kaan Demirsoy'u hafife almamak gerekiyormuş." diye böbürleniyor hemen.

"Seni hala evden atabilirim, farkındasındır umarım."

"Tamam tamam, sustum güzellik." Yüzümü buruşturarak kanepeye oturuyorum ve kollarımı göğsümde birleştiriyorum. Selin'de yanıma otururken, Kaan karşımıza oturuyor.

"Sanırım bize anlatman gereken bir şeyler var Kaan."

*****

"Sen şimdi bana buraya sırf benim için geldiğini mi söylüyorsun gerçekten?!" diye bir hışımla kalkarken ellerimi saçlarıma daldırıyorum.

"Aşığım diyorum sana, anlamıyor musun hala kızım?"

"Valla aşıksın iyi hoş ama Bohem Prens bunu duyarsa sıkıntı." diyor Selin kanepeye iyice yayılırken.

"Bohem Prens mi? Ciddi misin? Bu bile beni seçmeni gösteriyor bence." diyor Kaan da Selin gibi iyice yayılırken.

"Bence bu hareketin seni evden atmamı gösteriyor Kaan. Cidden ne diye buradasın? Aşığım ayakları yapma, çünkü bu sefer gerçekten sinirleneceğim."

Bir hızla ayağa kalkarak dibime geliyor. Birkaç adım geriliyorum hemen.

"Bak İzmir'den ayrıldığınızdan beri aklım sen de. Hoş oradayken de sendeydi zaten. Nazlı, bir şansı hak etmiyor muyum cidden?"

"Kaan benim bir sevgilim var! Ben sana İzmir'de şans vermemiş insanım, burada sevgilim varken mi şans vereceğim?!" diyorum artık iyice sinirlenirken. Gözleri koyulaşırken sinirlendiğini hissedebiliyorum. Aniden bileğimden tutarak beni kendine çekiyor.

"Bunu burada bitirmem, biliyorsun!" Selin hızla kanepeden kalkarak Kaan'ı ittiriyor.

"Sesimi çıkarmıyorum ama bir yere kadar Kaan, defol buradan!" Kaan sadece sinirle bakıyor ve kanepeye koyduğu ceketi alarak çıkışa yöneliyor.

"Tekrar görüşeceğiz, ve inanın bana uymadığınız sürece bu hiç hoş olmayacak." Salladığı tehdite iyice sinirlenirken bağırmak için ağzımı açacağım sırada Selin durduruyor.

"Şimdi sırası değil Nazlı. İnan bana sandığımızdan daha büyük bir problemimiz var."

"Bana bak.Kesinlikle Ali'ye bir şeyler söylemiyorsun.Savaş duyarsa büyük olay çıkar."

"Tamam Nazlı.Tabii ki bir şey söylemeyeceğim."

*****

*Selin*

Evden salına salına çıkarak Ali'nin verdiği yedek anahtarlarla içeri giriyorum.Salona ve mutfağa baktıktan sonra bulamayınca odasına giriyorum.Dolabın önünde üstü çıplak bir şekilde görünce arkadan sarılıyorum.

"Ellerin soğuk."

"Nazlı bulaşık yıkattı."

"Nasıl kıydı bu ellere anlamadım."

Ellerimi vücudundan çekip dolabından koyu mavi bir tişört çıkarıyorum. "Bunu giy."

Tişörtü kenara atıp duvara yaslıyor beni. "Aslında şuan bir şey giymesem de olur.İki dakika sonra çıkacak zaten."

"Bak sen." diyorum gülerken.Burnunu boynuma sürtüyor iyice.Boynumdan gıdıklandığımı bildiği halde yapıyor bunu.

"Yapma Aliiş."

Sözlerimi dinlemezcesine boynuma öpücükler bırakıyor.Beni bu kadar çabuk etkilemesine sinir oluyorum.Gözlerim kapanıyor bile.

"Bir şey soracağım sana." diyor omzumu öperken.

"Sor." diyorum hala transtan çıkamazken.

"Bu Kaan kim?"

Birden gözlerimi açıyorum. "Şuan ne alaka Kaan ya?"

"Bilirsin.Severim insan tespiti yapmayı."

"Sen ana göğüs basen tespiti yapmayı seversin Ali."

"O sana özel güzelim."

"Bak söylüyorum ama sakın Savaş'a söyleme.Bu Kaan lise ikiden beri takık Nazlı'ya.Başta arkadaşlardı ama Nazlı istemeyince koptular doğal olarak."

"Hmm.." diyor ve tekrar yaklaşmaya başlıyor dudaklarıma.

Gülerken dudaklarımı ıslatıyorum.Gözlerim ve dudaklarım arasında giderken iyice yaklaşıyor.Aramızdaki mesafe azaldığında kolunun altından kaçıp yatağa oturuyorum.Hayal kırıklığıyla o güzel gözlerini üzerime dikiyor.

"Bu çok adiceydi Selin Yılmaz."

"Öyle mi Ali Mertoğlu?"

Cevap vermeden yanıma doğru gelip yatağa uzanıyor. Komidinden telefonunu alıp yatağa iyice yayılıyor. Göğsüne uzanıyorum,o da instagramda geziniyor hızlı hızlı resimlere bakarken elimle durduruyorum.

"Yok artık! Bunlar ne ara sevgili oldu?"

"Aman,bize ne?"

"Çok güzel çıkmışlar mavi görmüyor musun?"

"Sen daha güzelsin."

Söylediği şey hoşuma gitse de moralimi yerine getirmeye yetmiyor. "Ben de seninle böyle resimler atmak istiyorum,çok az resmimiz var."

Telefondan kamerayı açıyor. "Hadi çekelim."

"Bu kılıkla mı Ali?"

"Ya sen hep güzelsin,en güzelsin.Hadi gel sen."

Karşılık vermeden yanına sokuluyorum.Saçma sapan verdiğimiz pozlardan sonra resimlere bakıyoruz. "Ya çok çirkinim burada mavi."

"Hayır,güzelsin.Zaten bir tek ben göreceğim."

Telefondan başımı kaldırıp dudaklarına küçük bir öpücük konduruyorum.Elindeki telefon yere düşüyor ve iyice bana dönüyor.Belimde hissettiğim ellerle ister istemez derinleştiriyorum öpücüğünü.Ayrılırken üst dudağıma bıraktığı öpücük yüzünden hala etkisinden çıkamasam da başımı göğsüne koyup nefesimi düzene sokuyorum.

"Dövmeni ilk defa bu kadar yakından inceliyorum."

"Hadi ya,önceden nerelerimi inceliyordun?"

Karnına indirdiğim yumrukla inliyor. "Contraria contraiis curantur. Anlamı ne?"

"Zıtlıklar zıtlara iyi gelir."

"Güzel sözmüş.Nereden aklına geldi?"

"Lise sonda yaptırmıştım.Okuduğum bir kitapta geçiyordu. Seninle tanıştıktan sonra ne kadar doğru bir söz olduğunu anladım."

Parmaklarımı dövmesinin üstünde gezdiriyorum.Aklıma gelen ani bir fikirle elmacık kemiğine öpücük kondurup kalkıyorum.

"Ben gittim mavi,akşam görüşürüz"

Cevap vermesini beklemeden çıkıyorum.

*****

*Nazlı*

Salona Savaş'ın hızla girmesiyle yerimden kalkıyorum birden.Ah bu yedek anahtarlar..

Alnında beliren damarlarından ve yüzünün ifadesinden ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyor. Ben konuşmasını beklerken yanımdan geçip gidiyor ve oturduğum koltuğun yastığını alıp fırlatıyor.

"Sana takık bir adamı eve alıp bu koltuğa mı oturttun ha!"

Bravo Selin ve Ali.Aferin bıdırcıklarım.

Bağırışını tüm apartman duyarken çok umursamaz ve ileriyi düşünmeden davranıyor. Üstüme geliyor bu sefer. Elleriyle omuzlarımdan tutuyor.

"Cevap versene Nazlı! Arkadaşım deyip senin için İstanbul'a gelen adamı evine alıyorsun.Niye!"

Daha çok soru sorar gibi değil,hesap sorar gibi olması benim sabrımı taşırıyor. Hemen ellerinden kurtuluyorum ve onu göğsünden itiyorum.

"Saçma sapan davranma bana. Yapmadım ben bir şey."

"Buraya mı oturdu? Dokundu mu sana? İzin verdin mi?"

"Yeter Savaş. Konuştum sadece. Seninle şu an yapamadığımız bir şey bu. Melisa senin her hücrene işlemişken ben sende suç buldum mu?"

Nefes verişi yavaşlıyor ve sakinleşiyor. Söylenecek bir sözü yok bunun üzerine. Ama bu sefer ben kendime hakim olamıyorum.

"Nazlı beni sabah o adam karşısında resmen ortada bıraktın. Kendini bir şey sanmasına izin verdin. Benden sağlıklı bir düşünce bekleyebilir misin?"

Şimdi beni sakinleştirmeye ve mantıklı konuşmaya çalışıyor. Bir adım yaklaşıyor ve dibime geliyor hemen. Elleriyle saçımı düzeltiyor.

"Kaan her kim ise buraya gelmeyecek bir daha Nazlı. Ve sen de görüşmeyeceksin,tamam mı sevgilim?"

"Beni deli ediyorsun. Görüşmek de istemiyorum zaten. Ben onu gönderdim,eğer hala karşımıza çıkarsa beraber yüzleşiriz bunla. Ne ben tek başıma,ne sen tek başına."

Beni kollarının arasına alırken hemen sinirlendirmeyi başarıyor.

"Bunun için söz veremem. En son seni Melisa'nın saçlarından ayırmaya çalıştığımı hatırlıyorum çünkü."

Kafamı kaldırıyorum ve ona bakıyorum. "Hak etmiş miydi? Sonuna kadar evet. Bu konu tartışmaya açık değil."

Tekrar başımı göğsüne yaslıyor. Lakin ben bu numaraları yemem. "Yaptığın artistliği de unutmam. Hemen o yastığını aldığın yere koyuyorsun!"

*****

*Selin*

Yağmurlu İstanbul sokaklarında etrafımı tarayarak yürüyorum. Ali beni her hareketiyle etkiliyor evet ama bu çok başka. Ben de Selin Yılmaz olarak,asla bunun altında kalmayacağım tabii ki.

Kadıköy sokaklarında aradığım dövmeciyi buluyorum sonunda.
İçeri girdiğimde her tarafı dövmelerle kaplı bir çift karşılıyor beni.Saçları koyu yeşil olan kadın konuşuyor.

"Selin'cim?"

"Evet,benim.Telefonda konuşmuştuk."

"Hoş geldin tatlım.Bu taraftan." diyerek bir kapıya yönlendiriyor beni telefonda konuşurken adının Deniz olduğunu öğrendiğim kadın.

"Bir şeyler içmek ister misin? Hem o sırada dövmen hakkında konuşuruz?"

"Bir sütlü kahve alırım o zaman." diyorum gülümseyerek.

"Selim! Bize iki sütlü kahve yolla hayatım!" diye bağırıyor kocası olduğunu anladığım kişiye.Bir süre sonra bir kız kahvelerimizi getiriyor.

"Aslında benim aklımda bir şeyler var." diyorum biraz kuşkuyla.

"Resim mi söz mü?"

"Söz."

Ne olduğunu soruyor.Cevap verdiğimde gözleri parlıyor.

"Ne güzel şey şu aşk!" diye şakıyor birden.Gülüyorum.

Kahvelerimizi içtikten sonra deri bir koltuğa oturtuyor beni.Stresten,korkudan ve heyecandan ellerim titriyor ve terliyorum.

"Stres yapma tamam mı? Kendini kasma.Dövmeyi kimin için yaptırıyorsan onu düşün."

Sözleriyle rahatlıyorum birden.Gözlerimin önüne mavi gözler geliyor.Onun için değmez mi bu kısa süreli acıya?

Az bile gelir.

*****

Hayatıma kattığım bir yenilikle giriyorum evimin kapısından.Nazlı'ya bakınıyorum ama göremiyorum. Büyük ihtimalle Savaş'ladır.

Odama girip kapıyı açıyorum.Işığı açmadan yatağa doğru ilerliyorum.O kadar yorgunum ki direkt uyumak istiyorum.Kendimi yatağa bıraktığımda ise....pat!

"Hobaa!"

"Ay!"

Koşarak ışığı açıyorum.Ardından gelen rahatlama. "Ali senin ne işin var benim yatağımda!"

"Seni bekliyordum." diyor rahat rahat cevap verirken.

"Aklım uçtu Ali,aklım!"

"Senin üzerinde böyle bir etkim olduğunu biliyorum ama duymak çok daha güzel be Selin."

O kadar yorgunum ki dediklerine cevap vermek yerine yorgunca gülümsüyorum. O da bana masumca gülümsüyor ve yatağıma oturuyor.

"Nerelerdeydin bakalım?"

"Birkaç işim vardı." diyorum onun önünde durup ellerimle omzunu kavrarken.

"Neymiş o işler?" diyor ellerini belimde gezdirirken.

"Özel işler Al-- oraya dokunma!" diye cırlıyorum Ali'nin eli göğsümün hemen altındayken.

Ali donup kalırken kuşkuyla soruyor. "Neler oluyor Selin?"

"Bir şey olduğu yok." diyorum ama o sezdi bile.

"Şimdi anlarız var mı yok mu." diyor ve tişörtümü yukarı kıvırıyor.Beyaz sargı bezini görünce önce şaşırıyor,daha sonra anlamış olacak ki bana bakıyor merakla.

"Yapmış olamazsın,değil mi?"

"Bilemem Aliş." diyorum omuzlarımı silkerken.

"Selin sen kan aldıramazsın.Nasıl dövme yaptırdın?"

Yanağını okşuyorum. "Senin için değer mavi."

Yanağımdaki elimi alıp öpücükler konduruyor. "Gel buraya." deyip kucağına oturtuyor ve bu sefer de saçlarıma öpücükler konduruyor.Ben de kollarını boynuna dolayıp o güzel kokusunu içime çekiyorum.

"Görebilir miyim?" diye soruyor bir süre sonra.

Biraz geri çekilip tişörtümü kavrıyorum ve sargı bezini kaldırıyorum.Dövmemi okuyunca gülümsüyor ve sesli bir şekilde okuyor.

"Love is a game.
I love this game."

Bir süre dövmemi inceledikten sonra dikkatlice sargı bezini kapatıyor.Kollarını belime dolayıp başını göğsüme gömüyor.

"Bu oyunun sonu gelmesin Selin." diyor derin bir nefes alırken. "Bu oyun hiç bitmesin."

*****

Ertesi akşam tayfa arıza olarak yine rahat duramıyoruz yerimizde.

"Yeter artık.Oflama Ali."

"Hiç sevmem böyle ortamları Selin,biliyorsun." diyor tekrar oflarken.

"Biz de bayılmıyoruz herhalde." diye lafa atlıyor Savaş.

"Ya ne olacak ki? Bir saat yemek yiyip döneceğiz." Rapunzellikten Polyanna'ya geçen arkadaşımız Nazlı'ya sevgiler.

"Söylenme de bas şu asansörün düğmesine Ali."

Evet,canımız yöneticimiz ve karısı bizi akşam yemeğine çağırdı. Haberi aldığımızdan beri Ali ve Savaş'ın tek yaptığı şey oflamak.

Asansöre girince her zamanki gibi Ali gözlerini üzerime dikiyor.Aradan kaç zaman geçti,çocuğun üzerinde nasıl bir etki bırakmışsam unutamadı.Ben ona gülerken o bana göz kırpıyor.

"Önüne dön Ali.Gözlerini oyarım."

Ali Nazlı'nın talimatıyla bendeki gözlerini Savaş'a çevirirken acılı kuzen bakışmalarını yakalıyorum.

Savaş Ali'ye Fransızca bir şeyler mırıldanıyor,Ali de gülerek cevap veriyor.Biz ise Nazlı'yla aval aval bakıyoruz.

"Dil mi kalmadı Ali? Ne diye Fransızca söylüyorsun? Gülünecek bir şey varsa söyle biz de gülelim." diyorum sinirle.İyice yaklaşıyor ve Savaş'la Nazlı'nın duymayacağı bir şekilde fısıldıyor.

"Sana Fransızca çalıştırırken kucağıma atlamak yerine dersi dinleseydin anlardın güzelim. Her neyse,o öpücükten de birçok şey öğrenen ben oldum.Bir arada Almanca çalışalım.Neler biliyorsun bakarız."

Sözleriyle dirseğimi karnına geçirirken iniyoruz asansörden.
Kapıyı bize her zaman çatık kaşlarıyla ortada gezinen Erdal Bey ve dibi gelmiş sarı saçlarıyla Meltem Hanım karşılıyor.
Arkada ise 17-18 yaşlarında iki suratsız kızı.

Kısa bir hoş geldiniz merasiminden sonra direkt masaya geçiyoruz.Yöneticiler iki başta,biz de çiftler olarak yan yana oturduk.

"Görüyor musun Meltem? Ne kadar da düşkünler birbirlerine, masada bile dip dibeler.Ah bu kardeşlik duygusu."

Erdal Bey'in sözleriyle Nazlı ve Savaş gülmemek için zor tutuyorlar kendilerini.

"Hele Nazlı ve Savaş!" diye cırlıyor Meltem Hanım. "Gerçek kuzen olsalar bu kadar benzerler! Çocuklar bence bir test yaptırın. Ahahahah!"

Bu sefer Ali'yle ben gülmemek için kendimizi zor tutarken Savaş ve Nazlı çatık kaşlarla bizi izliyor.Bu sırada kardeşlerden kızıl olanı konuşuyor.

"Ali sen kaç yaşındasın?"

Elimdeki çatalı sertçe bırakıyorum masaya. "Ali Abi diyecektin herhalde Buse?"

"Yoo.Bizim aramızda çok yaş farkı yok ki.Değil mi Ali?"

Ali yandan yandan bana gülerek cevap veriyor. " Öyle Buse'cim."

Buse'cim.
BUSE'CİM.
Öyle olsun Ali Bey.Biz intikamı soğuk yeriz.

Masada kısa bir sessizlik oluşurken sessizliği bozan ben oluyorum.Kolumla Ali'yi dürtüklüyorum.

"Suyu uzatır mısın abi?"

"Abi mi?" Nazlı.

"Abi mi?" Savaş.

"Abi mi?!" Ali.

Bravo arkadaşlar.Üç abiyle beni uğurluyoruz.Savaş,Nazlı ve Ali bana aval aval bakıyor.

"Abim değil mi? Niye bu kadar garipsediniz ki?"

"Abin kurusun Selin ya." diye kulağıma fısıldıyor Ali.

"Keşke Ziya da gelseydi yemeğe." diyor Meltem Hanım. "Kızlarla tanışmayı çok istiyordu."

"Ziya kim?" diye soruyor Ali ve Savaş aynı anda sesini yükseltirken.

"Mavi tişörtlü çocuk!" diyoruz Nazlı'yla aynı anda.

"Çağıralım isterseniz?" diyor Erdal Bey.

"Çağırmayalım!" diyor Ali ve Savaş.

Erdal Bey ve Meltem Hanım şaşkın şaşkın onlara bakarken Ali düzeltmeye çalışıyor. Yapamıyorsun be Ali,zorlama.

"Ben pek kız kardeşlerimi paylaşamam da.Eheheh.Savaş da artık neyi paylaşamaz bilemem."

Savaş Ali'ye ters ters bakarken sinirle suyunu yudumluyor.Nazlı da onu yatıştırmak istercesine kolunu okşuyor.

Artık bu gece bitsin.

*Savaş*

Yemekten sonra koltuklara geçip oturuyoruz.Bir koltuğa Ali,Selin,Nazlı ve ben sırasıyla dizildik. Elimizde çay,sorulan sorulara cevap veriyoruz.

"Nazlı kızım sen kaslı çocuk sever misin? Karşı apartmanda tam senlik bir çocuk var."

Nazlı cevap vermeden lafa atlıyorum. "Meltem Teyze'cim,Nazlı kaslı sevmez.Nefret eder hatta."

Ali'yle Selin kıkırdamaya başlıyor.

"Kaslı çocuk sevilmez mi ya? Bizim kızlar bayılır."

Sadece bizim duyacağımız şekilde fısıldıyor Selin. "Ona ne şüphe."

Zorla içerilen 4 bardak çaydan ve mülakat soruları gibi sorulan sorulardan sonra kalkmayı başarıyoruz. Asansörde yerinde kıpırdanan Selin'e çeviriyoruz hepimiz bakışlarımızı.Fark edince çemkiriyor.

"4 bardak çay içtik,ne yapayım?"

Bu haline gülerken günü sorunsuz bitirdiğimiz için seviniyorum.

*****

*Nazlı*

Sabah gözlerimi cama vuran yağmur seslerine açıyorum. İçimde kötü bir his var, nedenini bilmediğim. Yüzümü buruşturarak yataktan kalkıyorum.Banyoya geçerek elimi yüzümü yıkıyorum. İçeriden gelen güzel kokulara daha fazla dayanamayarak hızla mutfağa gidiyorum.

"Selin? Bu sen misin?" İnanamaz gözlerle Selin'e bakıyorum çünkü karşımda omlet yapan Selin'den başkası yok.

"Ya senin ben hazırlamadan kalkmaman gerekiyordu ama!"

"Kız sen bana kahvaltı mı hazırlıyorsun?" diyorum hala şoktan çıkamamışken.

"Evet, ikizime kahvaltı hazırlıyorum. Ama bunun sürpriz olması gerekiyordu tabii!"

"Seni de, sürprizini de yerim ben." diyorum hızla ona sarılırken. Bunu bekliyormuşcasına o da bana sıkıca sarılıyor. Bizi ayıran zil sesiyle kaşlarımı çatıyorum.

"Sen bak kapıya, ben omleti koyayım tabaklarımıza ." diyor Selin. Başımı sallayarak kapıya gidiyorum. Büyük ihtimalle Savaş ve Ali olmalıdır. Ancak kapıyı açtığım an, yaşadığım şok beni yerle bir ediyor. Zira karşımdakiler bavullarıyla bekleyen annem ve Peri'den başkası değil.

"Anne, Peri?"

"Bu sabah kahvaltınızda bize de yer var mı kızlar?"

*****

"Nasıl yani, siz şimdi baya baya boşandınız mı?" diyor belki de onuncu kez sorarken Selin.

"Kızım kaç kere sordun ya, sen de anlama sorunu mu var?" diyorum Selin'e sinirle.

"Ne bileyim, mutlu görünüyordunuz. Mutlusun sanıyordum en azından anne!"

"İnsanlar her güldüklerinde mutlu olmazlar Selin, biliyorsun." diyor annem buruk bir şekilde. Mutsuz olduğu her halinden belli.

"Neden peki? Yani ne bileyim, bize neden hiç belli etmedin ki?"

"İlk başlarda sorun yoktu, hallediyorduk bir şekilde. Ama bir yerden sonra öyle olmuyor tabii."

Selin'le bakışıyoruz. İkimizinde aklından aynı şey geçiyor ki hızla anneme sarılıyoruz. Peri de bize katılıyor hemen.

"Canımızsın sen bizim anne, üzülme sen. Her şey güzel olacak." diyorum dediklerimin doğru olmasını umarken.

"Güzel kızlarım benim, siz yanımdayken her şey düzelir ki, biliyorum ben." Gözlerimden akmak için hazır bekleyen yaşları hissetmiş gibi bizden ayrılarak biraz geri çekiliyor.

"Ee bu güzel evinizde bize de bir odanız vardır herhalde." diyor bu sefer gülerken.

"Olmaz mı anneciğim? Tabii ki var." diyorum neşeyle. Selin ise gülerken birden öksürmeye başlıyor. Sanki bir şey aklına gelmiş de, onu belli etmek istercesine.

"Kız ölüyor musun, ne oluyor?" diyorum hafif dalgayla. Masadan alıp içtiği sudan sonra bana yapmacık bir şekilde gülümsüyor.

"Yok canım İkizim, daha ölmüyorum. Kusura bakma, bir dahakine artık." Annem bize ters ters bakarken, ayağa kalkıyor.

"Ben bir elimi yüzümü yıkayayım. Selin sen de dikkat et, üşütüyorsundur belki de." diyor banyoya girerken. Peri telefonuyla uğraşırken Selin mırıldanıyor.

"Ben üşütmüyorum ama Ali ve Savaş kafayı üşütecek, orası kesin." Başta dediğini anlamasam da bir anda gözlerim irileşiyor.

"Selin! Allah kahretmesin, ondan öksürdün değil mi? Kızım yandık biz, ne yapacağız?" diyorum telaşla fısıldarken.

"Biz değil ama cayır cayır yanacak iki kişiyi biliyorum Nazlı." Birbirimize endişeyle bakarken, neler olabileceğini az çok tahmin edebiliyoruz.

Bir adet anne Güneş, iki adet bizi görmek için kıvranan kuzen ve tüm bunların ortasında kalmış masum kırık ikizler..

*****

*Ali*

Pazar günü Selin'imle mis gibi yatak keyfi yapmak yerine Savaş ve babamla oturmuş -cidden oturmuş- balık tutuyorum.İnanamadınız değil mi? Ben de inanamadım.

Bana balık tutmayı öğretme baba,bana köfte ver.

"Oooooooof of."

Babamın milyonuncu kez of çekmesinden sonra Savaş'la bakışıyoruz sıkılganca.Beşinci defa soruyorum.

"Derdin ne baba?"

"Yok bir derdim oğul."

Oğul mu? Babam geçen akşam Poyraz Karayel izleyip oradaki 'baba' ya özendi galiba.

"Hadi dayı hadii," diyerek koluyla babamı dürtüyor Savaş. "Yeme bizi."

"Ya sizi şaşırtmak gibi olmasın ama biz Güneş'le boşandık." diyor birden.

HÖNK!

Elimdeki olta denize düşerken Savaş ağzı açık bir şekilde babamı izliyor.

"Hiç şaşırtmadın dayı şuan." diyor ağzı hala açıkken.

"Ne zaman oldu bu?" diye soruyorum kendime geldiğimde.

"Geçen hafta."

"Ve bunu bize şuan mı söylüyorsun?"

"Böyle bir şeyi söylemek kolay mı oğul?"

Ya bak yine oğul diyor.

"Baba Allah için mafya babaları gibi oğul demeyi bırak.Bir elinde puron eksik şuan."

Babam hüzünlü hüzünlü elindeki oltasına bakarken içim bir parça burkuluyor.Onun bana yaptığı kötü şeyleri bir yana koyuyorum bugünlük.Onun da geçmişte kolay şeyler yaşamadığını biliyorum ve şuan oldukça bitik durumda.

"Neden peki?" diye soruyor Savaş.

"Güneş İzmir'deki huzurlu yaşamını burada bulamadı.Arkadaşları yok,kızlarla da zor görüşüyor. O mutsuzsa ben daha mutsuz olacağımdan,zorlamadım onu.Tek celsede boşandık.Haftaya da İzmir'e dönecek Peri'yle."

Beklemediğim bir şey olmasının yanı sıra,üzülüyorum da.Birçok hayat alt üst oldu.Biz Savaş'la melankolik bir şekilde bakışırken birden bir ağlama -pardon,hönkürme- sesi duyuyorum.
Babam elini başına dayamış,hıçkırarak ağlıyor.

Savaş gözlerini pörtleterek babama bakarken daha sonra da bana bakıyor.Ben de şaşkınca babama bakarken hala olayın şokundayım.Aklıma değişik değişik yatıştırma yöntemleri geliyor.

"Sesine mevsimler eğilsin, gözlerine baharlar ağlasın, sen sevmesini bilene en büyük armağansın, değerini bilmeyenler de kaybettiğine yansın." mı desem acaba?

Veya, "Karanlık aydınlıktan,yalan doğrudan kaçar.Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar.
Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık.Kargalar sürüyle,kartallar yalnız uçar."
diyebilirim?

Ya da, "Üzülme baba,kaybettim sandıkların kurtulduklarındır belki de!" mi desem?

Her neyse.Bunlar yaralı bir tavşana ağır gelebilir.Ben klişeyi kullanayım.

"Üzülme be baba." diyorum sırtını sıvazlarken.Evet,bu babamın aklına gelmemiş olabilir.

"Olsun be dayı.Hayallerini de satmadın ya." diyerek Savaş da sırtını sıvazlıyor babamın.

Babam ikimizi de kolunun altına alırken hala ağlamakla meşgul.

"Sağolun çocuklar. Siz de olmasanız.."

Ah bu Yılmaz kızları.Hepimizi deli ettiniz.Hepiniz hastasınız be!

-----

Gerçekten emeğimizin karşılığını alamıyoruz.Bunu fark ettik.Biz yazmayı bu kadar seviyorken  yetersiz vote ve yorumlarla bütün şevkimiz kaçıyor.Beğenmediğiniz kısımları söylerseniz en azından düzeltebiliriz.Veya isteklerinizi? Lütfen her türlü fikirlerinizi yorum olarak belirtin.



Continue Reading

You'll Also Like

190K 12.2K 51
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

408K 20.1K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1.6M 95.3K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...