Who? of VIXX

By Human_Race

36.2K 2.6K 1.3K

"Ben mi? VIXX'in menejeri olmak mı? Erkek kılığına girmek mi?"diye bağırdım heyecan ve şaşkınlıkla... More

Ben kimim?
VIXX'in Yurdu
Ne olursa olsun, bu böyle...
En iyi menejer olmak için !
Aile olmak? *.*
Hayat diken üstünde dans etmekmiş!
Ken'i ikna etmek?
- BONUS -
Leo'nun hikayesi...
Bazı isyanlar iyi sonuçlar doğururmuş.
Neler oluyor burada? Kimsin sen?!
Ona sırrımı söylemek istiyorum.
Yakışıklı komşumuz? *.*
Üzgünüm... Ben değilim...
Hiç gerçekleşmeyen planlar...
Kampa hazırlık
Beynimdeki puzzle parçaları...
Şans saçan mı? Şans sıçan mı?
Bu bir veda değil ara...
BONUS- 2
Yanlış anlaşılmalar hayat kurtarır.
Oppan Hawaii Style !
Ben... erkeğim...
NE YAPIYORSUN?!
Kendini 'Şah' sanan küçük 'Piyon'...
Beautiful Liar
Cezalı Oyun
60 Saniyelik Röportaj
Kaçamayan kaçak Г°¬°|
Leo, Hyuk ve... (PART 1)
Leo, Hyuk ve ... Garip Kader (PART2)
Mini duyurum
34. Biliyor? Bilmiyor?
35. Biliyor? Bilmiyor? ~ devamı...
36. Fareyi Yakalamak !
37. Son adımlar...
Mi Joung
Sınıfın Aptal Kızı

Kıskançlık?

624 59 20
By Human_Race

Yoo Jung'un gözünden :

"Yaaa~ Kim sana odamızın kapısını çalmadan aç, dedi. Yastığı suratına yemek senin hatandı. Seung Hoon hyung'u bu yüzden suçlayamazsın." diye kahkaha attım. #yaa kıyamam yaaa sana nasıl da 'beni beni Ravini mi korumuyorsun ' diye bakıyor canım yaaaaa >.< #

Ravi odamıza aniden baskın yapıp suratına yastık yedikten sonra hep birlikte artık normale dönen auramızla ana binaya yürüyorduk. Ravi'ye 'sana kim odamıza dal, dedi' diye laf sokmama rağmen odaya daldığı için o kadar mutluydum ki bunu ona diyeni bulup öpmek istiyordum. #öp kuzum öp dudakların iki saat boş kaldı doldurman lazım!!! Ayyy tanrım şiştim valla senin bu saçma laflarınla -_- #

"Sadece oyun oynuyorduk dedim ya. " diye somurttu Ravi. Yaaa senin somurtan suratını yesinler. #ney? O.o # Son olaylardan sonra beynim o kadar dolmuştu ve zaman o kadar yavaşlamıştı ki aylar geçmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden olsa gerek her zaman bana yardım eden sevecen Ravi'm birden gözüme çok tatlı gözükmüştü. #Yoo Jung... Junnie'm ... ya da yeni adıyla Jin'im.. İnan bana da aylar gibi geldi o boşluk. Şimdi Ravi'yi böyle boynu bükük görünce ona şöyle bi---#

İç sesimin konuşmasını görmezden gelip birden kolumu Ravi'nin omzuna attım. " Ravi'ciğim, eğer canın bu kadar çok sıkılacaksa onlara beni istediğin pozisyonda yakaladığını söyleyebiliriz." dedim yüzümde oluşabilecek en baba gülümsemeyle. #Sen beni görmezden geliyon diye yok olacağımı mı sanıyorsun ha :x sen beni sevmesen bile, beni seven severlerim yarım kalan cümlemi tamamlar bi kere! Sahte menejer seni :@ #

Ravi anlamaz surat ifadesiyle hemen kolumun altından yüzüme bakınca, "Oğlum için söyleyebileceğim bir iki yalan beni öldürmez koçum." deyip gururla gülümsedim. Sol elimi suratında oluşan şokla bana bakan Ravi'nin omzuna attığım için, boşta kalan sağ elimi bir kaç kez gururla göğsüme vurdum. "Değil mi, hyung?" diye sorarak Seung Hoon'a döndüğüm de yüzümde yola çıktığımızdan beri oluşabilecek en parlak gülümseme vardı.

Seung Hoon, duygulanmış ve şaşırmış bir suratla suratıma bakan Ravi'yi bir süre süzdükten sonra bana baktı. Her nedense garip davranıyordu. Gece yarısı ışıklandırılış yolda yürüdüğümüzden miydi neydi anlayamamıştım ama hemen yanımızda sessizce yürürken bile bir şeyleri tartıyor gibiydi. Tam, ben ona ne olduğunu soracakken birden beni bileğimden tutup hızla kendine çektiğinde şoka girmiştim. Ravi de bende böyle birşey beklemediğimiz için paniklemiştik. Ben düşüyorum sandığım için can havliyle Seung Hoon'a yapışmıştım. Ravi de benim düşmemi engellemek için benim belime yapışmıştı. Tanrım! O kadar saçma bir durumdaydık ki aşağı tükürsem sakal (Ravi) yukarı tükürsem bıyık (Seung Hoon) diye tabir edilen saçma çıkmaz sokaklardan birine girmiş gibiydim. # gittii gitti gitttttiiii kız elden ele gidiyooorrr!! paparazi amcalarrrrr koşunnnn çekin şunların pozlarını cümle aleme rezil eedelimmm #

"Ah Özür dilerim! İyi misin?!" diye sordu Seung Hoon endişeyle. #Kanka bilerek yaptı! Lan hangi insan yüzünde saklamaya çalıştığı gülümsemesinin üzerinde endişeli ifadesiyle duygularında samimi olabilir ki?! Ha?! # "Sadece Ravi'ye ağırlığını vermemelisin diye seni çekmek istemiştim." diye özür diledi. Ne diyebilirdim ki? Tüm suçunun fazla düşünceli olması olduğunu mu? #Lann bilerek yaptı diyom! Elin oğlu seni itiyor çekiyor sen hala susuyon 0.0 #

"Hyung?! İyi misin?!" diye sordu Ravi'de endişeyle. O kadar şaşırmıştım ki Seung Hoon'a cevap bile verememiştim. #Ravi samimi... Bak yüzünden, gözlerinden belli kuzumun. Ama bu sırık tecavüzcü de bir bit yeniği var bak benden söylemesi. -.-' #

İkisi de birlikte beni düzeltip taşlı yolda sabitlediler. #He, biz şuna hala tam hayal edemeyenler için elimi tutan elimi, kıçımı tutan kıçımı sabitledi diyelim mi ?! Lslcjfngls # Hala çıt çıkaramıyordum. Sanki dilimi yutmuş gibi utançtan kıpkırmızı olmuş yere bakıyordum. #Tamam la tamam espri için azıcık abarttım utanma :) Ravi belini tutuyordu, kıçını değil :) #

Tüm bu zaman boyunca yaşadığım duygu karmaşasıyla ses çıkaramadığımdan olsa gerek, bu sefer daha samimi bir sesle Seung Hoon tekrar "Jin gerçekten, iyi misin?" diye sordu.

Daha fazla bana endişeyle bakan Ravi ve Hoon'u cevapsız bırakamayacağım için birden kahkaha atmaya başladım. "Yaaa!" diye mırıldandım olabildiğince gerçek kahkaha atmaya devam ederek. "Beni şaşırttın! Birden yeri öpeceğim sanmıştım!" #slfovifkf öper! Kskcvkihd ben ona inanıyorum >.< #

İkisi de aynı anda gülümsediler. Onlara tek tek bakıp yaşadığım şoku atlatmaya çalıştım.

"Biz yanındayken kolay kolay düşmezsin." diye gülümsedi Ravi. Sonra Seung Hoon'a şüpheyle bakıp cümlesini düzeltti. "Ya da ben yanındayken düşmezsin." yüzünde kendinden emin gülümsemesiyle bana çapkın çapkın bakarken birden kol kaslarını kaldırıp magazin dergilerine poz verir gibi bana göstermeye başlamıştı. "Ben bunları boşuna mı yaptım!"

Ravi'nin çapkın cümleleri üzerine Seung Hoon ile birbirimize bakıp dalga geçercesine gülmeye başlamıştık. Bizim dalga geçmemize rağmen Ravi bize aldırmayıp birden "Yalnız..." diyerek cümlesine devam ettiğinde gülmeyi bırakıp ona baktım. Her nedense düşünceli gözüküyordu. " Görevimi yapamadığım iyi olmuş."

Dayanamayıp meraklı gözlerle ona bakarken, "Neydi ki görevin?" diye sordum. Beni baştan aşağı süzdükten sonra bu hareketi boyunca ona dik dik bakan Seung Hoon'a baktı. Sonunda ikimizi de süzme işini bitirdikten sonra bu sefer o benim omzuma kolunu atıp beni kendine çekti.

#Tanrımmmm bu kızda ki çirkin şansı mıdır lütfen bir açıklama yap çünkü benim beynim bunu artık algılayamıyorrrrrr >.< Leo öptü! Ken öptü!! N'e sarıldı!!! Seung Hoon'un kaslarıyla kucaklaştı! Şimdi de Ravi'nin kaslarına merhaba diyor Rebbbbuuuummmmmmm duy sesimi güç ver bizeeee bir sonraki kaslı kucaklaşma Moark'ımla olsunnnn. Onda pek kas yok ama gene de olsuunnnn. >.< o.O #

"Hyung." diye sevimli bir ses tonuyla konuşmaya başladığında, üzerimde çok hain planları olduğunu fark etmiştim. "Biliyorsun sen bizim önümüzde asla soyunmazsın. Bu yüzden benim görevim aynı Hong Bin'e yaptığımız gibi seninde üstünü çıkartıp kameraya çekmekti." deyip aklına gelen düşüncelerle pis bir kahkaha patlattığında bende onun yüzüne bir tane patlatmak istedim. Ama birden Seung Hoon aklımdan geçen düşünceleri okumuş gibi beni Ravi'nin kollarından alıp kendi kolunu omzuma attı ve beni Ravi'den uzağa diğer tarafına çekti.

"Menejerinle çok fazla laubali olduğunu düşünmüyor musun Ravi?" diye sorarken sesindeki tehdidi ben bile hissetmiştim.

#Ama yeter artık arkadaşlar! Bu ne böyle?! Bir onun kucağına bir bunun kucağına?! Orta malına çevirdiniz yahu kızı! -_-' #

Ravi Seung Hoon'un beklenmeyen ani hareketi karşısında kısa bir an duraksamıştı. Açıkçası bende şaşırmıştım. Bir süre onu ve kolunun altında şaşkın ve huzursuzca kıpırdanan beni süzdükten sonra ortamda aniden oluşan gerginliği bozmak için kahkaha attı.

Konuşmaya "GOT7'ın menejeri Seung Hoon hyung," diye başladığında, onunla arasına olabildiğince mesafe koyduğunu gözüne sokmak istiyor gibiydi. "Jin hyung bizim menejerimizden çok abimiz gibidir. Biz onunla hep çok yakınızdır. Belki bilmiyorsundur diye belirteyim dedim. " Durdu. Derin bir nefes aldı. Tekrar konuşmaya başlamadan önce kollarını göğsünün üstünde çapraz yapıp alaycı bir yüz ifadesi takındığı dikkatimden kaçmamıştı. "Ayrıca az önce duyduğumuz koruyucu cümlelerin daha birkaç saat önce onunla havalimanında kavga eden birinden duymak oldukça şaşırtıcı." gülümseyerek bana baktı. "Öyle değil mi hyung?"

# o.o woaw.... Sadece... O.O woaaawww #

Bilmiyorum. Ortamda anlam veremediğim garip bir hava vardı. Ravi'yi daha önce hiç böyle tehdit edercesine konuşurken görmemiştim. Sanki şimdiye kadar bir yerlerde saklanan ve hep iyi, uyumlu yanını gösteren çocuğun içine hayalet(GHOST >.< -Ravi'nin solosuuuuuu <3) girmiş gibi ciddi ve tehditkardı.

"Ah.. Yani.. Evet.. Biraz.." diye kekeleyerek gülümsedim. Daha fazla ortamın gerilmesini istemediğim için ikisini de birbirlerine pis bakışlar atarken Seung Hoon'un saçma koruyucu kollarından sıyrılıp neredeyse vardığımız ana binaya doğru yürümeye devam ettim. Benim yürümeye başlamam üzerine Ravi'de peşimden yürümeye başlamıştı.

"Neyse... " diye konuşmasına devam etti Ravi. Sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi davranıp bana ayak uydurması hoşuma gitmişti. " Sonuç olarak iyi ki görevimi yapamamışım hyung, çünkü belin bir kız beli gibi çok ince! "

Lanet! Lanet ki ne lanet! O anda dikkatimi çekmemişti ama Ravi bildiğin benim belimi tutmuştu. Aman tanrım! Ya anladıysa? Yavaş yavaş korkuyla olduğum yerde durup Ravi'ye döndüm.

"Ama merak etme. Bence sadece bizle takılmaya başlamalısın. Eskiden Hong Bin'in de beli seninki kadar inceydi ama şimdi o tane tane baklavaları bir görsen ahhhh ahhhh benimde karın kasım olmasına rağmen onunkileri kıskanıyorum."

#ayyy kalbime incekti az daha 0.o ... Ya Ravi'cim... Bu konuyu biz senle başbaşa konuşalım mı bebeğim ;) Hong Bin'in ince beli, baklavaları? Senin çikolata baklavaların falan >.< az önce baktım da kollarında kaslıymış senin >.< hihihi *elleriyle gözlerini kapatır* elleyem mi akfkgigir #

Benim durup donmuş olan vücudumun yanından Ravi hiç aldırmadan konuşarak geçtiğinde korkudan gözlerim kocaman olmuştu. Ravi yanımdan hiç durmadan geçtiğinde gözlerim onun hemen arkasında her nedense dedektif duruşu bana haftalar önceki Ken'i hatırlatan bir edayla bakan Seung Hoon'un gözleriyle buluştu. Kısa bir süre beni ve şaşkın suratımı süzdükten sonra çok kısık bir sesle "Ravi out." diye mırıldandı ve gülümseyerek yanımda geçti.

#Ravi OUT? Sen kime out diyon lan tecavüzcü!!! Ben daha Ravi'yle oynamaya yeni başladım bi kere >.< #

Kafam tamamen karışmış bir şekilde tekrar önüme döndüğüm de, en önde yürüyen ve az önce kavga etmek üzere olduğu Ravi'ye yetişip gülümseyerek onunla dalga geçen Seung Hoon'un tutarsızlığını izledim. #Yüzsüz la bu çocuk-_-' #

Bu da neydi böyle?

Kafam tamamen karışmışken birde geride bırakılmamak için, Ravi'nin beni yakalamadığı ama kılpayı kurtulduğum durumu kafamdan atıp onlara yetişmek için koşmaya başladım.

Sanırım kin tutulamayan ya da kolay affedilen ve ya mükemmel oyunculuk yeteneği olan insanlarla dolu bir sektörde çalışıyordum. Çünkü yanlarına vardığımda Ravi'nin de aynı Seung Hoon gibi az önce hiç bir şey olmamış gibi espriler yapıp güldüğünü gördüm.

Hep birlikte ana binanin kapısının önüne vardığımız da ikiside yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle kapının iki tarafına geçtiler. Bana önden girebileceğime dair nazik bir şekilde yol verdiklerinde şaşırsam da bu kpnu üzerinde çok durmadım ve yerimi aldım. Ben yüzümde saklayamadığım koca gülümsememle beklerken ikiside aynı anda kapıları açtı ve... MOARKKKKK!!!!

Mark'ı görünce heyecanla içeri koştuğumu hatırlıyorum. Ama sonra her nedense etrafı o malum karanlık kapladı.

Ve ben hiç beklemediğim bu karanlıkta gene bilinmezlikle kucaklaştım.

◄☼♪♪♪♪♫♫♫☼►

"Tamam. Anlaşılan ailenden, arkadaşlarından ve... hımm o tür şeylerden bahsedildiği zaman kötü oluyorsun." dedi. Yerde iki büklüm olmuş ağlıyordum. Yani artık akıtacak damlam kalmamıştı ama genede ağlıyordum.

Konuşmak için düşünürken kendi kendine hımmmm sesleri çıkaran kurtarıcım her nasıl yapmışsa beni tekrar sakinleştirmeyi başarmıştı ve gene zorla açtığım gözlerime bana dünyalara bedel bir güzellikte gözüken bu nehirin yanında duruyorduk. Ben son konuşmamızdan sonra yattığım yerde tamamen kasılmış ve küçücük olmuştum. O ise inatla birini çağırmamış ve zorla başımı kucağına koymuş beni sakinleştirmek için saçlarımla oynuyordu.

Biri saçlarımla oynuyordu. Sanki biri bir şeyi kontrol ediyor gibi başımı kıpırdatıyordu.

"Hemen söyleyin! Kovanın içine un doldurup kapının üstüne koymak kimin fikriydi?!" diye bağırdı öfkeli bir ses.

"Peki öyleyse." dedi kurtarıcım ve saçlarımı okşamaya kısa bir ara verdi. "Senden bahsetmem veya sana yardım etmem bu kadar çok canını acıtıyorsa sana kendimden bahsetmemi ister misin?"

O ana kadar içimden 'şu çocuk bir an önce defolsa da gitse' diye söylenmeme rağmen sorusu gene dikkatimi çekmişti. İstemeden onun nasıl biri olduğunu merak etmeye başlamıştım. Nasıl biriydi ki, gecenin bir vakti yolun kenarında intihar etmeye kalkan birini bulduğu halde hiçbir yetkiliyi çağırmıyor ve kendi başına onu ikna etmeye çalışıyordu?

Başımı sallamak ve bana kendisini anlatmasını dinlemek istedim. Ama bunu yapabilecek gücüm kalmamıştı. Sinirlerim o kadar yıpranmıştı ki, iki büklüm olduğum yerde zangır zangır titremekten başka birşey yapamıyordum.

"Hyung! Gerçekten özür dilerim. Ben kovayı sıkıca bağladığımı sanıyordum. İki kapınında aynı anda açılacağını nereden bilebilirdim ki?" Şaşkın korkmuş ve savunmasız çıkan ses kulaklarıma doldu.

Başta sessizce benim ona cevap vermemi beklemişti. Ama aramızda ki sessiz zaman uzadıkça saçımı okşayan elleri yavaşlamaya başladı ve sonunda durdu.

"Kötü kız!" diye mırıldandığını ve hafifçe koluma vurduğunu hisettim. "Tamam belki senin için o kadar önemli biri olmayabilirim ama benim kim olduğumu hiç mi merak etmiyorsun?"

Bedenim yönetimimden çıkmış bir şekilde olduğu yerde kilitlenmişken dudaklarımın hafifçe kıvrıldığını hissettim. Hiçbir kelime etmediğim halde dakikalardır tek başına konuşuyordu ve şimdiye kadar iyi idare etmişti. Tahminlerini hiç tutturamamış olmasına rağmen yanlışlıkla bile olsa hep 12'den vurmuştu.

Koluma vurduktan sonra kısa bir süre durdu. Sanki hala benim konuşmamı bekliyor gibiydi. Ama o kısa süre bana saniyeler ona ise yıllar gibi gelmiş olacak ki, tekrar elini koluma koydu ve beni hafifçe sarstı. "Merak ediyorsun, değil mi?"

"Uyanıp uyanamayacağını merak ediyorum. Tanrım Jin hyung'un yerinde olsam bizi bırakırdım! Bizimle yaşamaya başladığından beri kaç defa bayıldı artık sayamıyorum bile." Odanın diğer tarafından efkarlı bir ses duyduğuma emindim.

Bi dakika? Odanın diğer tarafı mı?

Hadi ama... Az önce mükemmel bir erkeksilikle beni durduran ve binbir güçlükle beni sakinleştiren kişi nasıl oluyordu da birden böyle duygusal birine dönüşmüştü?!

"Ama ben şaşırtıcı bir biçimde seni merak ediyorum. "

Kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. Ama gene her cümlesi her nasıl başarıyorsa, içimde bir yerlerde yaşamak isteyen parçalarımı ele geçiriyor ve kendimle savaşmama neden oluyordu. Ben kendimi kıpırdatamıyorken, kaskatı kesilmiş bedenimden işaret parmağımın kıpırdadığını hissettim. Hani yoğun bakımda olan hastanın parmağını kıpırdatması gibi... vücudum içten içe ona tepki veriyordu.

"Neden senin gibi güçlü görünen biri böylesine acıklı bir biçimde hayata veda etmek istiyor? Bunu merak ediyorum."

"Bu arada diğer grup üyeleriniz nerede?" Evet, başka bir ses daha kulaklarıma merhaba demişti.

"N hyung, Ken hyung ve Leo hyung'un birlikte villanın dışına çıktığını duymuş. Onları bulmaya gitti." Bir başka üzgün ses hemen dibimde hayat buldu. "Yani bunun anlamı şanssızsak bu gece bir kaç baygını daha bu odada ağırlayabiliriz. Çünkü N hyung kızgınken şiddet kullanmaya meyillidir." dedi Hyuk? Hyuk sensin değil mi?

Ona cevap vermek istedim ama tek yapabildiğim zorla araladığım ağzımda dişlerimin birbirine çarpması oldu.

"Aman tanrım sen üşüyorsun!!!" diye endişeyle mırıldanarak üstüme eğildi. Yüzüme değen sıcak nefesi, beni gözlerimi açmam için cezbetse de bunu yapamadım. Kolumun üstünde ki kolu titrediğimi yeni fark etmişti. Hemen üzerime örttüğü ceketleri düzeltti. Benimkinin yanı sıra kendi ceketini bile üstüme örtmüşken nasıl olupta üşümediğini merak ettim. Ama yaz ayında titrediğim için benim değil onun garip olduğu aklıma geldi.

"Bence onları aramaya gitmeliyiz." Bu parlak fikir kime ait dedirten bir başka cümle odada yerini almıştı.

"Ya da biz önden çekime başlayalım da daha fazla gecikme olmasın?" Evet doğru bildiniz. Başka parlak bir fikir daha...

Gene kısa bir sessizlik oldu. Kıpırdadığını hissettim. Yavaşça ve nazikçe başımın altındaki bacağını çekti, hissettiğim ısısının yerini şimdi ondan daha soğuk bir çanta almıştı.

Açılıp kapanan kapının sesini duydum.

Sanki bir ileri bir geri gidiyormuşçasına çimleri ezen adım seslerini duyabiliyordum. Ama bir kaç saniye içinde onlarda kayboldu.

Gitmişti.

Gitmişlerdi.

Ben tam onu merak etmeye başlamışken o... gitmişti. Ya da... o da gitmişti mi demeliydim?

Evet. Onca yıl dua etmiştim. Ama sanırım ilk defa bir duam bu kadar çabuk kabul olmuştu. Olduğum yerde kendimi zorlamaya ve kaskatı kesilmiş olan bedenimi çözmeye çalıştım. Ne de olsa benim planlarım hiç tutmazdı. O geri gelmeden önce yani biran önce kendimi Han nehrinin cezbedici güzelliklerine bırakmalıydım.

Kendimi ne kadar zorlasam da tek yapabildiğim iniltili sesler çıkarmak olmuştu.

Sonra birden alıma değen sıcacık eli hissettim.

Sıcacık bir el alnıma değdi.

Kısa bir an durduktan sonra kısık bir sesle "Zavallı şey...." diye mırıldandı. Eli alnımı ısıtırken sesindeki acıma vücudumun buz kesmesini sağlamıştı. "Piyano çalmayı severim. Eğer yapabilseydim, şu anda sana piyano çalar seni rahatlatırdım."

"Özür dilerim."

Kısa bir süre daha eli alnımda kaldı. Sonra elini çekti ve gene ezilen çimen sesini duydum. Yattığım yerde vücuduma yayılan öfkenin ateşiyle kavrulduğumu hissettim. Sanki birkaç dakika öncesine kadar hayatta ki tüm soğuk duygularla donmuş olan vücudum artık kavurucu duygularla eriyor gibiydi.

"Çok geç geldiğim için... Özür dilerim... "

Bana aşağı yukarı 5, 10 dakika gibi gelen bir sürenin ardından tekrar yaklaşan ayak seslerini ve ezilen çimlerin sesini duyduğumda artık yavaş bile olsa hareket edebiliyordum. Daha o benim yanıma varamadan her yerim ağırsa bile yattığım yerde zorla doğrulup oturdum.

"Ama artık döndüm ve buradayım. " Alnıma belli belirsiz bir öpücük konduğunda gözümün önünde geçmiş hakkında gördüğüm görüntüler bulanıklaştı.

Biri beni mi öpmüştü?! Bu gerçek miydi yoksa bir yanılsama mı? Hiçbir şeye emin değildim ama rahatlamış bedenimde varlığına bile emin olamadığım bir güç beni ayılmaya zorluyor gibi hissettim.

Hafif bir ürperti hissettim. Sanki uyanıyor ve anılarımdan uzaklaşıyor gibiydi. Sonra birden biri hızlı adımlarla yanıma yaklaştı ve endişeyle "Daha iyi misin?" diye sordu. Elinde nereden bulduğuna emin olamadığım bir battaniye vardı ve kesik kesik nefes alıyordu. Ona cevap vermedim. Ama bu sefer cevap veremiyor değildim. Ben, cevap vermemeyi seçmiştim. Battaniyeyi dikkatle omuzlarıma yerleştirdi ve gülümseyerek, "Sanırım artık normal bir sohbete başlayabiliriz ha küçük hanım?" diye sordu.

Tekrar açılıp kapanan kapının sesini duydum. Eskisinden daha kısık sesler kulağıma geliyordu. Ama anlayamıyordum. Her nedense tamamen anılarıma dönmüştüm.

Kabul ediyorum. Onca zaman sonra, en yıkıldığım anda bana göstermiş olduğu ilgiye minnettardım. Ama bana ne kadar çok acıdığını bilsem bile, bunu onun ağzından duymak beni sinirlendirmişti.

Omuzlarımı örttüğü battaniyeyi yavaş ve dikkatli hareketlerle aldım ve yere bıraktım. Tanrı biliyor ya aslında battaniyeyi onun suratına fırlatmak istemiştim. Ama henüz vücudum o kadar açılmamıştı.

"Senin..." diye mırıldandım ve başımı kaldırıp hep bulanık gördüğüm yüzüne bakarak, " Acımana ihtiyacım yok!" Kırılmıştan çok sinirli çıkarmayı başarabildiğim ses tonumdan sonra oturduğum yerden ayağa kalkmak için harekete geçtim. İlk zamanlarıma oranla daha vücudum biraz daha açıldığı için, bu artık o kadarda zor değildi. Sadece ara ara kasıldığım için hareket etmekte biraz zorlanıyordum.

Ben tek başıma savaş verirken o sakince yerdeki battaniyeyi aldı. "Sana acıdığım doğru!" dedi dobra bir şekilde. "Ama bu tanışmamızı engellemeli!"

Neler saçmalıyordu gene?! Başarıyla ayağa kalktığımda istem dışı olduğum yerde sallandım. Hemen beni kolumdan yakalayıp dengemi sağlamama yardım etti. Sinirle kolumu çekmeye çalıştım. Ama bunda pekte başarılı olduğum söylenemezdi.

"Tamam." dedi sakince kolumu bırakırken. "Sana benim nasıl zavallı biri olduğumu anlatacağım."

Kaç saattir buradaydık? Neden burada onunla zaman harcıyordum? Onun kim olduğunun ne önemi vardı ki?

"Gecenin bir vakti, herkes yatağında huzur içinde uyurken benim neden burada olduğumu merak etmiyor musun?" Her an sırtımı dönüp gitmeye hazırdım. Kısa bir süreliğine yumuşamış olsa da gene kendinden emin haline geri dönmüştü. Ben gitmemi engellemek için kolumh falan tutar diye düşünürken birden yere oturdu.

"Gitmek istiyorsan, git. Seni daha fazla tutamam. Biraz daha yürür ve muhtemelen kendini hemen yanımızda ki göz alıcı nehrin sularına bırakılsın. Ama benimle kalırsan, sana benim hikayemi anlatırım."

Olduğum yerde donup kalmıştım. Ne gidebiliyordum ne de kalmayı kabul edebiliyordum.


Continue Reading

You'll Also Like

222K 22K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
62.6K 3.2K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
43.5K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...