Zamansız Aşk

By ponnycorn

33.7K 2.3K 437

*** "Seni öpmek istiyorum." midem tatlı bir hisle kasılırken devam etmesini bekledim. "Ama... More

~Giriş~
~1~
~2~
~3~
DUYURUU !
~4~
~5~
~6~
~7~
Lütfen okuyun!
~8~ Part 1
~8~ Part 2
~9~
Hey!!
~10~
~11~
~12~
~13~
~14~
~15~
"Zamansız Aşk" ismi değişmeli mi?
~16~
~17~
~18~
~19~
~20~
~21~
~22~
~23~
Bö!
~25~
Yepisyeni bir bölüm!!
~26~
~27~
~28~
~29~
Merhaba
~30~
~31~
~32~
~33~
~34~
35

~24~

580 48 10
By ponnycorn

Bölüm şarkısı The Weeknd - Where You Belong
Oy ve yorum atmayı unutmayın!! Keyifli okumalar..

----------------

"R-Rüzgar bıçaklanmış!"

Kayra'nın yüzüne keyifli bir sırıtış yayıldığında buna anlam veremedim.

Rüzgar dikiz aynasından bana bakıp "Ne?" diye sorarken Mete çoktan emniyet kemerini açıp arkaya geçmişti bile.

"Doğa ön koltuğa geç!"

hiçbir şey demeden hızla denileni yapıp ön koltuğa geçtim. Emniyet kemerimi bağlayacağım sırada gözüm Rüzgara takılmıştı. Arabayı toprak yolda oldukça hızlı sürdüğü için fazla sallanıyorduk üstelik kendi kemerini de bağlamamıştı.

Düşünmeden harekete geçerek Rüzgar'ın önüne eğilip kemerini tuttum. Yanağımda nefes alış verişini hissettiğim an yüzümü ona çevirdim ve ardından onu takip ederek gelen müthiş bir pişmanlık hissettim.

Dudaklarımız arasında kalan ufak mesafe yüzünden transa geçmiş gibi yapacağım şeyi unuttum ve dudaklarına odaklandım. Birkaç ay önce bu oldukça yumuşak gözüken dudakları, kendi dudağımın üstünde olduğunu düşününce, midemde oluşan karıncalanmayı engelleyemedim.

Rüzgarın dudakları sol tarafına doğru çekilirken oldukça keyif aldığını anladım. Hızla yüzümü çevirip kemeri çektim ve bağladım. Koltuğuma yaslanıp kendi kemerimi taktıktan sonra nefesimi verecektim ki Rüzgar'ın dediği ile kaskatı kesildim.

"Ufaklık, bir şeyler mi hatırladın?" Aylar önce yemekhanede ki olayı kast ediyordu.

Ona cevap veremeden -verecek cevabım olmadığı için rahatladım- Kayra'dan şiddetli bir öksürük geldi. Az önceki olan şey yüzünden Kayrayı unuttuğuma inanamıyordum. Sağ omzumda ki meleğin kızarmam gerektiğini söylediğini az çok tahmin ettiğim için onu kırmadım ve kızarmaya başladım.

"Mete ne oluyor?" diye sorduğunda bakışlarım Rüzgar'ın yüzüne sonrada çatık kaşlarına odaklandı. O da en az benim kadar endişeliydi.

Kayra keyifle kıkırdadığın da, gözlerim sınırlarını öğrenmek için biraz daha açıldı. Bu durumda nasıl gülebilirdi!

Mete, Rüzgara cevap olarak, "Kötü gözüküyor." Dedi ve yüzünü buruşturdu.

"Üzgünüm Doğa, sanırım cici anneni biraz patakladım." Dediğinde biz Rüzgarla aynı tepkiyi vermiştik.

"Ne?" Asude'den bahsettiğini fark ettiğimde soğuk soğuk terlemeye başladım.

"Cici annen..." dedi ve sözünü öksürükleri kesti. Mete, "Zorlama kendini." Diye onu uyarıp elini yara almış yere daha çok bastırdı.

Hırkamın, Mete'nin ellerine göre daha iyi tampon görevi göreceğini düşündüğümde beklemeden üzerimde ki ince hırkayı çıkarttım ve Mete'ye uzattım. Beni bekletmeden hırkamı elimden alıp Kayra'nın yarasına bastırdı.

Yolun durumuna bakmak için kafamı ön cama çevirdiğimde Mete'nin belli etmekten kaçındığı endişeli sesi kulaklarıma doldu.

"Hayır, hayır gözlerini açık tut Kayra! Gözlerini aç! Hey... Kayra!" son dediğinde kükreyince Kayra gözlerini ağır ağır açtı ve "Buradayım." Diye güçsüzce mırıldandı. Gözlerini tekrar açtığını gördüğünde derin bir nefes alarak kendimi rahatlatmaya çalıştım.

"Benimle konuş Kayra." Diye Mete ona emir verirken kanın durması için hırkayı daha fazla bastırdı. Buna karşılık Kayra "Bu kadar zevk vereceğini bilseydim kendimi daha önceden ben bıçaklardım." Diyerek hiçte hoş olmayan bir espri yaptı. Daha sonra yüz ifadesinden fark ettim ki bu bir espri değildi. Bunu fark ettiğimde korku, sinsice hücrelerimi ele geçirmeye başlamıştı.

Biz üçümüzün aksine Kayra gerçekten acıdan zevk alan sadist bir deliydi. Ve bu kişinin arkamda ki koltukta oturuyor olması beni hiç de iyi hissettirmiyordu.

Önüme dönüp Kayra yerine Asude'nin burada ne halt ettiğini düşünmeye başladım.

Arka cam şiddetli bir şekilde parçalanırken dudaklarımdan tiz bir çığlık çıktığında Rüzgar ve Mete aynı anda küfür savurmuştu.

"Tanrım, bu da ne böyle!" diye dehşetle bağırmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Kanım damarlarımda akmayı bırakıp yavaş yavaş donduğunu hissettim.

Rüzgar önünde ki direksiyona avucunun içiyle sert bir şekilde ardı ardına vurmaya başladığında dudakları boş durmayıp "Lanet olsun!" diye tekrarlıyordu.

Neler olup bittiğine bakmak için arka cama döndüğümde Rüzgar, "Arkaya bakma!" diye kükremişti. İrkilerek önüme geri döndüğümde yine acı bir ses çıktı ve bu sefer önümüzde ki cam parçalara ayrıldı. Bulunduğum durumun etkisiyle, korku ile soluyarak "Neler oluyor Rüzgar!" diye bağırdım.

Ön camdan içeri arabanın hızından dolayı içeri şiddetli bir şekilde soğuk hava giriyordu. Yüzüme çarpan hava, soğukluğu nedeniyle bir bıçak gibi yüzümü sıyırıp geçerken canım oldukça acıyordu.

"Herkes eğilsin!" diye Rüzgar bize emir verirken Mete, "Doğa, torpidoda ki silahı al!" diye bana bağırdı.

Torpidoyu titreyen ellerim, beceriksizce açabildiğinde içinde elimi gezdirdim. Elime soğuk demirin değmesiyle ürperen bedenimi önemsemeyerek silahı elime alıp Mete'ye uzattım.

"Adamı indir!" diye Rüzgar, Mete'ye seslendiğinde Mete'nin birini öldüreceğini düşündüğüm için bir kez daha buz kestim.

Dehşet içinde "Hayır!" diye inlediğim de hemen devam ettim "Te-tekeri patlat!" der demez yakınımda bir silah daha patladı.

Ateş edilen silah yüzünden kulaklarım uğuldarken Mete'nin birisini öldürdüğünü düşünmem nedeniyle bütün uzuvlarım hissizleşti. Kulağıma gelen acı fren seslerini duyduğumda neler olduğuna bakmak için hızla arkamı döndüğümde, Mete'nin sadece tekerleği vurduğunu gördüm ve ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi geri verdim.

Mete arkada "Kayra!" diye kükrediğinde ön camdan giren şiddetli hava sesini dağıttığı için boğuklaştı.

Hızla arkamı döndüğümde Kayra'nın gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Solgun tenini, kana bulanmış vücudunu gördüm.

Vücudumu saran endişe ve korku nedeniyle yapabildiğim tek şey güçsüzce Kayra'ya seslenmekti.

"Kayra?"

***********

Naylonla sarılmış rahatsız koltukta gözlerimi araladım. Uykuya daldığımda üzerimde olmayan yorganı üstümden kaldırıp, yattığım yerden doğrulup oturmaya başladım.

Tavanı, bir fabrikanın deposunu andıracak kadar yüksekti. Belki de terk edilmiş bir fabrika deposundaydık, bilmiyorum.

Gözümde ki çapaklardan kurtulmak için gözlerimi ovuşturmaya başladım. Görüntü daha net bir hal aldığında etrafı incelemeye devam ettim.

Yattığım koltuk, duvarları beton olan büyük yerin ortasında duruyordu. Karşımda belli bir uzaklığa konulmuş borusu olmayan açık bir soba vardı. Arkamı döndüğümde duvar köşesinde küçük açık bir mutfak gördüm. Mini bir buz dolabı, kattle ve birde mikrodalga vardı. Gürültülü bir demir sesi duyduğumda oturduğum yerin yanına baktım. Kırmızı yana doğru sürgülü büyük bir kapı vardı. Rüzgar açtığı kapıyı geri kapattığında tekrar aynı ses depo alanını doldurup yankılandı. Mutfağa doğru ilerlerken kısa bir süre gözlerimin içine bakıp kafasını çevirmişti.

Kafamı önüme çevirdiğimde karşı duvara sabitlenmiş çift kişilik yatağın üzerinde ki cansız gözüken bedene baktım. Koltuktan kalktığımda koltuğa sarılmış naylon rahatsız edici bir ses çıkartmıştı fakat önemsemedim. İlerleyip çift kişilik yatağın önünde gelip yatağın kenarına hafifçe oturdum.

Çıplak gövdesinin yarısından fazlasını kaplayan bir sargı vardı. Sol tarafında, bıçak yarasının olduğu yerde hafif bir kırmızılık vardı. Yüzüne baktığımda anlında ki küçük küçük olan su damlalarını fark ettim. Göz altları mor, teni solgun ve dudakları da mor denebilecek kadar koyuydu.

Elimi, Kayra'nın anlına koyduğumda ateşinin tekrar yükseldiğini fark ettim. Gece yarısı zorlukla kendimizi buraya attığımızda çok yorgun olsam da Kayra'nın pansumanına yardım etmiştim ve yüksek olan ateşini sabah güneşi doğduğunda ancak düşürmüştüm.

Komidinin üzerinde ki havluyu alıp hala buzlu olan kovaya sokup çıkarttım. Uyumadan önce içinde daha fazla buz vardı ama yinede bu içindeki buzda az sayılmazdı. Bu da demek oluyordu ki çok az bir süre uyumuştum.

Islak havluyu anlına koyduğumda Kayra hızla bileğimden yakalayıp gözlerinin sınırını zorlayacak kadar fazla açmıştı. Bu ani hareketi beni de ürküttüğü için gözlerim onun gibi şaşkınlıkla açılmıştı.

Beni gördükten sonra rahatlayarak bileğimi yavaş yavaş bıraktı ve gözleri de kendiliğinden kapandı.

Gözlerimi yumup derin bir nefes alarak kendimi rahatlatmaya çalıştım. Kulağıma Kayra'nın sesi geldiğinde hemen gözlerimi açıp ne dediğine odaklandım. Bir süre sonra bana değil, uykusunda konuştuğunu fark ettim. Havluyu tekrar buzlu suya sokup anlına yerleştirdikten sonra ayağa kalkıp mutfağa, Rüzgarın yanına ilerledim.

Ona doğru yaklaştığımı gördüğünde gözlerini, gözlerime dikti. Duygu barındırmayan gözlerine yalnızca birkaç saniye bakabilmiştim. Başımı önüme eğip tezgahın üzerinde ki sürahiyi bardağa doldurdum. Suyu içerken kalçamı Rüzgar gibi tezgaha dayamıştım.

Suyu içip duruşumu bozmadan bardağı tezgaha bıraktım. Konuşmaya çalışıyordum fakat aklıma Rüzgar'ın duygudan yoksun derin mavi gözleri aklıma geldiğinde cesaretim kırılıyordu.

Titrek bir nefes alarak kendimi soracağım soruya hazırladım.

"Emir..." ağzımı açar açmaz Rüzgarın keskin gözleri gözlerime sabitlendi. Böyleyken konuşmak çok daha zordu.

"Şey Emir'i, arayabilir miyim?" Rüzgar doğru duyup duymadığını anlamaya çalışır gibi kaşlarını yukarı kaldırdı.

"Emir de kim?"

"A-arkadaşım." Diye kekelediğim de suratıma hayali bir yumruk indirdim. Ne diye kekeliyordum ki!

Ardından "Neden?" diye sordu. Neden arayacaktım? Aylardır beni merak etmeyen, ben buraya gelirken hiçbir şey yapmayan en iyi -tek- çocukluk arkadaşımı neden arayacaktım ki?

Cevaplamasını istediğim sorularım vardı. Beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını söyleyen en iyi arkadaşım beni neden tek başıma bırakmıştı?

'Senden kurtuldu.' Diye fısıldadı en büyük düşmanım sinsice kulağıma. Hayatım boyunca edindiğim tek düşmanın, kendi düşüncelerim olması ne kadar da acıydı. Kendi kendimin düşmanıydım ve bu benim en zorlu sınavımdı.

Rüzgar benden cevap beklediğini belli etmek için gözlerimin içine bakarak tek kaşını kaldırdı ve kafasını yana eğdi. Böyle.. yapmamalıydı.

"Sorularım var." Dedim kendimden emin bir şekilde. Beni tekrar etti. "Soruların var?"

"Evet."

"Farkındaysan şu an kaçağız ufaklık. Asude'nin arananlar listesinin birinci sırasında biricik üvey kızının olduğundan oldukça eminim, sen?"

"Emir'i aramak istiyorum." Diyerek tekrarladım.

"Kimseye güvenemezsin Doğa. Arkadaşın Emire soracağın çok önemli sorular yüzünden başımızın derde girmesini kimse istemez, zaten başımız oldukça dertteyken, öyle değil mi?"

'Arkadaşın Emire soracağın çok önemli sorular 'kısmını neden bu kadar vurguladığını anlayamamıştım ama Emire güveniyordum. O benim çocukluk arkadaşımdı Asude'nin oyunun bir parçası olamazdı.

Dişlerimin arasından tıslarcasına "Emir'i aramak istiyorum." Diye vurguladım. Onun yüzünde ki ifadeye karşın kendimi korumak için kendimden emin bir ifade yerleştirdim.

O sol kaşını kaldırdığında bende sağ kaşımı kaldırmıştım. Dudağı hafif bir şekilde kenara doğru çekildi fakat hemen sert ifadesine geri döndü.

İçimden'Seni yakaladım sert çocuk!' diyerek hayali olarak ona göz kıptım.

"Baş belası bir ufaklık, en ihtiyacım olan şey." Dedi ve hoşnutsuz bir şekilde elini arka cebine soktu. Telefonu çıkarttıktan sonra bana uzattı ve "Gizliye al dememe gerek yoktur umarım." Diye dalga geçti.

Ona cevap vermeden ezberimde olan iki numaradan bir tanesini girmeye başlamıştım. Hoş gerçi zaten telefonumda sadece iki numara vardı.

Çalıyor... Çalıyor... Çalıyor...

Dördüncü çalıştan sonra Emir'in sesi kulaklarıma ulaştı.

"Alo?" istemeden gözlerim özlemle doldu.

"E-emir?"

"Doğa? Lanet olsun Doğa neredesin! Hastaneden kaçmakta neyin nesi! İyimisin?"

Benim için endişelenmesi yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu.

"Ben iyiyim." Diye kırgınca mırıldandım. "Beni neden görmeye gelmedin?" diye ardından sordum.

"Yoğun bakımda olduğunu söylediler. Geldim ama göstermediler Doğa." Diye hüzünle konuştu.

Yoğun bakımda neyin nesi?

"Yoğum bakım mı?"

"Evet?"

"Emir, şey ben..." Ne diyecektim ki? Hiçbir şeyden haberi yoktu. Neden yoğum bakımda olduğumu söylemişlerdi ki?

"Doğa sen iyi misin?"

"Emir ben terapi merkezindeydim yani şey, akıl hastanesinde."

"Ne!" diye dehşetle sordu. Yüzünde oluşan ifadeyi gözümün önüne getirmek hiç zor olmamıştı.

Soruyu göz ardı ederek "Babam nasıl? Nerede?" diye sordum merakla.

"O senin için meraklanıyor Doğa." Diye mırıldandı. Ne hoş bende onun için meraklanıyordum.

"Doğa yanına gelmemi ister misin?" Bana ağabeylik yaparken ki ses tonunu takınması kendimi tutamayıp hıçkırmama neden oldu.

"Şş, Doğa ağlama güzelim. Neredesin?" Tedbirli bir şekilde Rüzgara baktım. Bana çok kızacağını biliyordum ama Emire tüm hücrelerimle inanıp güveniyordum. Hızlıca "Ankara'da bir depodayım!" der demez Rüzgar oturduğu yerden kalkıp koşarak bana doğru gelmeye başladı. Hücrelerim tek bir ağızdan bana tek bir şey yapmamı söylüyordu.

Kaç!

Geri geri yürüyerek zaman kazanmaya çalıştım. Gözleri her an ruhumu alabilecekmiş kadar acımasız bakıyordu. Lanet olsun!

Koşarken nefes nefese, "Üç kişiyle kaçtık, birimiz bıçaklandı. A-Asude bıçakladı!"

"Asude mi? Neler oluyor Doğa? Koşuyor musun? Doğa!"

Rüzgar kolumdan tutup kendine çekince vücuduna hızla çarptım. Çarpışma nedeniyle gözlerimi refleks olarak sıkı sıkı yummuştum ve şimdi açıp Rüzgara bakmaya cesaret edemiyordum.

Telefon elimden düşmüştü. Rüzgar tuttuğu elimi ters yöne doğru çevirip sıkmaya başladı.

Yüzüm acıyla buruşurken kulaklarıma Emir'in sesi geliyordu.

"Doğa! Güzelim iyi misin? Lanet olsun Doğa orada neler oluyor!" Rüzgarın gözleri yerde ki telefonu buldu. Ardından alev alan gözlerini gözlerime sabitledi.

"Güzelim mi?" dedi ve kolumu bırakıp yerde ki telefonu eline alıp hırsla kulağına dayadı.

"Ona. Güzelim. Diyemezsin." Diye resmen sinirden dişlerini gıcırdatarak konuşmuştu. Hayır, hayır bildiğin tıslamıştı.

Emir'in dediği şeyleri dinlerken kaşlarını daha fazla çatıp gözlerini, gözlerime odaklamıştı. Gözlerime böyle baktığında elimi nereye koyacağımı şaşırıyordum. Sanki beni her yerimden iğneliyorlardı.

Gerçekten. Çok. Rahatsız. Ediciydi!

Duymaya çalışıyordum fakat duyamadıkça merakım daha da şiddetleniyordu.

"Lütfen." Diye mırıldandım yaşlı gözlerimle Rüzgara.

"Ona güvenebilirsin Rüzgar, lütfen." Rüzgar gözlerimin içine bakıp sıkıntıyla nefesini dışarı bıraktı.

"Konumu mesaj atarım." Dediğinde içimde ki hayatını kaybetmiş umut, yavaş yavaş yeşermeye başlamıştı.

Gözlerini üzerimden ayırmadan devam etti, "Eğer Doğayı öldürmemi istemiyorsan, bir oyun oynamaya çalışma. Sevgili. Emir." Dedi ve telefonu beklemeden kapattı.

Duyduklarım nedeniyle kan akışım hızlanırken gözlerimi kısmış Rüzgara bakıyordum. Dediği şeyi yapmayacağını söylemesini beklerken o sadece, bir katilin soğukkanlılığıyla bana gülümsemişti.

************

Merhabaa!!

Sonunda yeni bölüm yazdım :D Umarım beğenirsiniz.. Yazım hatalarım varsa affedin çünkü dikkatlice kontrol edemedim, bir an önce yazıp paylaşmak istedim. Bölüm hakkında ki yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın lütfen. Düşen oy ve yorumlar beni üzüyor bilesiniz... Merak ettiğiniz şeyleri sormaktan çekinmeyiiin! Görüşmek üzere ((:

Continue Reading

You'll Also Like

161K 11.2K 39
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
15.6K 714 12
28 yıl önce karıştırılmış bir binbaşının hikayesi.Ben Asena Doğu namı değer Kızıl Dağların Kızılı ismini duyanların korkudan titrediği kadın
751K 68.9K 37
❝Savaşı durduramam ama elime mikrofon alarak insanların sesini duyurabilirim.❞ Savaş kaybolmaktır. Ben bu savaşta kayboldum. Beni babam bile bulamadı...
1.1M 105K 43
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...