Var Mı Senden Ötesi?

ZerenBas

399K 16.6K 1.9K

Bir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanne... Еще

1.Bölüm "Kaza"
2. Bölüm "Mezarlık"
3. Bölüm "Mektup"
4. Bölüm "Röl"
5. Bölüm "Kural"
6. Bölüm "Yenilikler"
7. Bölüm "Samimiyet"
8. Bölüm "Üç Buçuk Ay Sonra Huzur"
9. Bölüm "Sarılmak"
10. Bölüm "Cesaret"
Röportaj Duyurusu
11.Bölüm "O Ve Ben..."
12. Bölüm "Korku"
13. Bölüm "Umut Demirkan"
14. Bölüm "O Adamlar"
15. Bölüm "Ben Onun Neyiyim?"
16. Bölüm "Pişmanlık"
17. Bölüm "Gerçekler Ve Geçmiş"
18. Bölüm "Bilinmezler"
19. Bölüm "Annem"
20. Bölüm "Geçmişten Kalanlar"
Önemli Bir Duyuru Ve Gelecek Bölümden Bir Kesit
21. Bölüm "Git - Gel"
22. Bölüm "Şaşkınlık"
23. Bölüm "En İyi Kanka"
24. Bölüm "Proje"
25. Bölüm "Neydi Bu Olanlar?"
26. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part I"
27. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part II"
28. Bölüm "Biz"
29. Bölüm "Kırmızlı Başlıklı Kız"
30. Bölüm "Bencil"
31. Bölüm "Seni Seviyorum"
32. Bölüm "Erkeklik Gururu"
33. Bölüm "Aşkın Gücü"
34. Bölüm "Kartopu Savaşı"
35. Bölüm "Benimsin"
36. Bölüm "İddia"
37. Bölüm "Maç"
38. Özel Bölüm "Gözyaşı"
39. Bölüm "Beklenmeyen"
40. Bölüm "Dövüş"
41. Bölüm "Gül"
43. Bölüm "Duygular"
44. Bölüm "Ölüm"
45. Bölüm "Kaybetmek Ve Çaresizlik
46. Bölüm "Bebiş"
47. Bölüm "Berkay"
48. Bölüm "Acı"
49. Bölüm "Söz"
50. Bölüm "Onsuzluk"
51. Bölüm "Kalp Ağrısı"
52. Bölüm "Final"

42. Bölüm "Paintball"

5.7K 218 6
ZerenBas

Bölümü beni her seferinde upuzun yorumlarıyla mutlu eden, en büyük ilham kaynaklarımdan biri olan @-dolunay-'a iftah ediyorum.

İyi Okumalar!

&&&&

Neden Irmak'ı ikna etmek bu kadar zordu ki? Kızın ağzından lafı almak için kırk takla atmıştım ama hala tek bir laf alamamıştım. Beni rahatsız ya da mutsuz ettiği için değil gerçekten merak ettiğim için soruyordum. Neden bu kadar mutluydu?

Evet, mutlu olması harika bir şeydi. Hele Atakan'ın maç günü yaptığı şeyden ultra harikaydı harika olmasına ama nedeni neydi bir türlü anlatmıyordu. Daha zamanı var, zamanı gelince anlatacağım deyip sırıtıp duruyordu.

Ellerimi belime koyarak, "Ulan ben sana hemen geldim anlattım nankör. Sen niye bana anlatmıyorsun?" dedim kavgacı bir sesle. Umut'a onu sevdiğimi söyledikten sonra direk gelmiş Irmak'a anlatmıştım. Ben ilk ona anlatırken onun bana anlatmaması adeletsizlik değil miydi ama?

"Benle alakalı bir şey değil Hayal. Yemin ediyorum. O zaman gelene kadar beklemek zorundayım." Kollarını göğsünde bağlayarak oturduğu yerden bana masum bir bakış attı. "Kusura bakmayacaksın artık canım."

"Ben senin yüzüne bakmayacağım o olacak en sonunda keçi." diye çıkıştıktan sonra yanına oturdum ve aynı şekilde kollarımı göğsümde bağladım. Popomla onu ittikten sonra sırtımı ona döndüm ve somurtarak okulun bahçesini izlemeye başladım.

Bu halimi görünce ellerini çözerek bana döndü. "Hadi ama Hayal!" diye isyan etti. "Cidden söyleyemem."

Yüzümü ona dönmeden omuz silktim. "Aman canım tamam söyleme."

"Of!" diye inledikten sonra o da bana sırtını döndü ve tekrar kollarını göğsünde bağladı. Somurtarak etrafı izlerken canım sıkılmaya başlamıştı.

"Aman aman benim minik kızlarıma. Kıyamaz abiciğiniz size. Küstünüz mü siz bakayım?" diyen Anıl'a ters ters baktım. Nereden çıkmıştı bu şebek? "Ama bak böyle olmamış. Saçlarınızı keçikulak yapmanız lazımdı." dedikten sonra eliyle yalandan başının üstünde kulak yaptı. "O zaman tam mal olursunuz işte salak çocuklar." dedikten sonra ikimizin kafasına birden şaplak attı.

Ben, "Sensin mal!" diye çıkışırken Irmak, "Sensin çocuk!" dedi.

"Hadi canım! Duyda inanma!" dedi kaşlarını alnına yükseltip elini havaya kaldırırken. "Ulan elimde mantar tabancasıyla okulun ortasına çıkıp hepinizi bunla vuracağım desem daha az çocuk olurum. Tiplere bak ya!" Elinin birini dizlerine yaslayıp bizim yüz hizamıza gelecek kadar eğildi. "Kucağınız bir barbie bebekleriniz eksik. Alayım ben size barbie bebek minik kuşlarım? Hadi söyleyin abinize bir koşu alır gelirim."

İkimiz birden, "Anıl!" diye bağırınca Anıl ayıp bir şey demişiz gibi işaret parmağını bize doğru salladı ve, "Bundan sonra abi diyeceksiniz. Tamam mı akıllı minik kızlarım? Aferin size. Söyleyin bakayım: A-bi." diyerek tek tek heceledi ve bir kaç sefer tekrar etti.

Bu sefer daha yüksek sesle, "Anıl!" diye bağırınca, o da "Abi!" diyerek bize bağırdı.

Irmak, "Hay senin abine!" diye bağırınca Anıl, "Ama çocuklar böyle şeyler söylemez minik kuşum." dedi. İşaret parmağını dudaklarına bir kaç kez vurarak, "Ayıp." dedi.

"Anıl ben göstereceğim sana birazdan ayıbı ama!" diye bağırdım da bu sefer bana döndü. "Ney kuşum? Arı vızvız mı oynayalım?" diye sordu.

Sinirle ofladıktan sonra ona bir an önce sunması gerektiğini anlattığım bakışlar attım.

Irmak masumca gözlerini kırpıştırarak, "Eğer susmazsan bu iki salak çocuk birazdan kafanı kıracak abiciğim." dedi.

"Ay ay abisinin kuzuları. Büyümüşlerde abileriyle oyun mu oynayacaklar? Ah kuzucuklarım benim. Biraz önce çocuktunuz daha. Ne çabuk büyüdünüz." dedi üzülerek.

Aşırı bir şekilde gözlerimi devirdikten sonra onunla başa çıkamayacağımızı anlayarak pes ettik.

Bu şebekle başa çıkmak imkânsızdı.

"Ya sorma." dedi Irmak. "Çok çabuk büyüdük hemde."

Anıl gülerek ayağa kalktı ve ellerini birbirine vurarak, "Abinize yer açın bakayım." dedi. "Kay kız biraz. Benim popom sizinki kadar küçük değil."

Sinir olsamda bu haline gülmemek elimde değildi. Popomu sola doğru kaydırarak ona yer açtım. İkimizin arasına yerleşerek bizi kolunun altına aldı.

"Abisinin minik akıllı kuzucukları sizi."

Gülerek başımı çevirdikten sonra gözlerimi bir kez daha devirdim.

O sırada aynı anda iki araba okul girdi. Arabaların birini anında tanımıştım. Gözlerimle Porscheyi takip ettim. Otoparkta ki yerini aldıktan sonra diğer araba da hemen yanında durdu ve istop etti. İki kapakta aynı anda açıldı. Birinden Umut inerken diğerinden Atakan indi.

Neden bu kadar havalı gözüküyorlardı?

Nasıl bu kadar havalı gözükebiliyorlardı?

"Ah, miniklerimin babaları da geldi." dedi Anıl içine çekerek.

"Gay misin lan sen?" dedi Irmak kaşlarını çatıp Anıl'a bakarken. "Ne bu iki kocalı Pakize gibi haller?"

"Kıskandın mı sen minik kızım benim?" dedi burnuna yavaşça vurarak. "Kıskanma canım. Büyü seninde olur."

Irmak huysuzca homurdanarak Anıl'ın eline vurdu.

"Aman be. On gün dilinden kurtulmayız daha."

Anıl keyifle sırıtarak, "Aynen öyle canım." dedi.

Umut ve Atakan bizi görünce yanımıza doğru geldi. Bankın önüne gelip durunca yüzlerine baktım. Umut'un yarası geçmişti. Atakan'ın ki de neredeyse geçmiş sayılırdı. Ufak bir kızarıklık kalmıştı.

Irmak olayı bilmediği için telaşlanarak, "Yüzüne ne oldu dedi?" çekingen ama telaşlı bir tonda.

Atakan umursamayarak, "Önemli bir şey değil " dedi. Bu cevap üzerine gözlerimi devirme isteğimi zorla bastırdım. Nedense bu cümle bana çok tanıdık gelmişti. Cidden bu ikisi ayrılmayan ikiliydi.

Irmak bir şey söylemek istese bile söyleyemeyerek yerine geri oturdu.

"Siz niye buradasınız?" diye sordu Umut. "Canımız sıkıldı kanka. Bizde en azından bahçede oturalım dedik." dedi Anıl cevap vererek.

Umut kafasını salladıktan sonra ellerini cebine soktu.

"O zaman dışarı çıkalım."

Hepimiz şaşkın bir şekilde ona bakınca omuzlarını silkerek, "Çok garip bir şey söylemedim ufo görmüş masum köylüler. Sadece dışarı çıkmayı teklif ettim." dedi. "İstemiyorsanız gitmeyiz."

"Yo yo yo, dur orada yakışıklı çocuk," dedi Anıl heyecanla ayağa kalkarken. "Kesinlikle gidiyoruz. Gelmeyeni de gömüyoruz." Umut yüzünü buruşturarak ona bakınca, "Yani gelmeyen olursa gelmesin canım. Sen teklif edersin de ben gelmez miyim? Gelmeyen de gelmesin abiciğim, ben yeterim sana." dedi elini omzuna koyarak.

Umut elini ittikten sonra, "Siktir lan ben tek başıma seni çekemem." dedi. Anıl elini kalbinin üzerine koyduktan sonra, "Kalbimi kırıyorsun ama bak." dedi.

"Hay senin kalbinin." diyerek Anıl'ın yok sayarak bize döndü Umut. "Gidelim mi gitmeyelim mi? Cevap vermek için üç saniyeniz var."

İkimiz birden, "Gidelim." diye bağırarak cevap verdik. Okulda boş boş oturmaktansa eğlenmeyi tercih ederdim.

"Ama nereye gideceğiz ki? Ya da ne yapacağız?" dedim Umut'a bakarak. Omuzlarını geri çekerek, "Teklif benden yer bulma sizden. Ben karışmam." dedi.

Aklıma lunaparka gitmek gelmişti ama Aralık ayında olduğumuz için şuan da hiç bir lunaparkın açık olduğunu sanmıyordum. Sinemaya gitsek eğlenceli olmazdı ve vizyondaki filimler hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ee ne yapacaktık o zaman?

"Bowling oynamaya gidelim." diye bir fikir ortaya attı Atakan. "Ya da bilardo falan. Kışın pek fazla seçeneğimiz olduğunu sanmıyorum."

"Buz pateni de olabilir." dedi Irmak başka bir fikir sunarak.

Umut bana imanlı bir bakış attıktan sonra, "Bence bu bazılarımızın sağlığı için tehlikeli bir eğlence yöntemi. Başka bir şey bulun." dedi.

"Allah Allah! Gıcık!" diye çıkışımın üzerine, "Ne? Seni düşündüğüm için mi gıcık oluyorum?" dedi. "İyilik yap kuyuya at."

"Aman be. Bir susun." diyerek kaşlarını çattı Anıl. "Yine bana kaldınız lan. Hayır yani ben olmasam ne yapacaksınız acaba? Olmasam tırtsınız abi. Hayır birde biriniz de kıymetimi bilseniz üzülmeyeceğim ama yok yanı nere-" derken Atakan sinirlenerek, "Karı gibi ne konuştun lan! Uzatma." dedi.

"Al işte." dedi gözlerini devirerek. "Daha şimdi kadir kıymetten bahsediyorum adam az sonra beni azalıyor."

"Ah canım kadirli kıymetli arkadaşım benim. Söyle bakalım o şahane fikrin neymiş? Hepimiz çok merak ediyoruz değil mi arkadaşlar? Bak öleceğiz şimdi meraktan kıymetli arkadaşımız. Hadi aydınlat bizi."

"Şöyleki Atakan'cığım," dedikten sonra parmaklarını birbirine geçirerek ciddi bir röle büründü. "Ben diyorum ki paintball oynamaya gidelim."

"Bence güzel fikir." dedi Irmak. Umut, "Her ne kadar Anıl'a katılmak istemesem de bence de güzel bir fikir." dedi. "Bana da uyar." dedikten sonra Atakan da kabul edince ayaklandık.

"Biz sınıftan çantalarımızı alıp gelelim." diyerek Irmak'ın koluna girdim. Sınıfa çıkıp çantalarımızı aldıktan sonra oyalanmadan tekrar beylerin yanına indik.

"Irmak ve Anıl siz benle geliyorsunuz." dedi Atakan cebinde anahtarını çıkartıp arabasına doğru ilerlerken.

Onlar Atakan'ın peşine takılırken bende Umut'un peşine takıldım. Sessiz bir yolculuk sonucunda istediğimiz yere gelmiştik. Arabadan indikten sonra bizimkilerle buluştuk.

"Her şey iyi hoşda bir şey soracağım," dedim aklıma gelen şeyle. "5 kişiyle nasıl oynayacağız?"

Umut omuz silkerek, "Bence daha eğlenceli. Az kişi olunca yakalanma heyecanı daha fazla oluyor." dedi.

"Kimle kim eşleşcek?"

Atakan, "Umut'la ben, siz hepiniz." dedi. Gözlerimi devirdikten sonra, "He zaten geriye çok kişi kalıyoruz." dedim.

"Tamam o zaman. Benle Atakan eşleşeceğiz ama bizim bir kere vurulma şanşımız olacak sizin üç kere." Kaşlarını kaldırdı. "İtirazı olan?"

Hiç kimse itiraz etmeyince oyun alanına doğru ilerledik. Sahipiyle konuştuktan sonra kıyafetlerimizi alarak kabine girdik ve çabucak kıyafetlerimizi değiştirdik. Beylerin de giyinmiş olduğunu görünce silahlarımızı alarak oyun alanının kapısına dizildik.

Anıl bir komutan edasıyla, "Hadi askerlerim gösterin kendinizi!" dedi ve kasklarımızı yukarı iterek alınlarımızdan öptü. Asker selamı verdikten sonra arkasını dönerek alana girdi.

Atakan, "Bu çocuk harbi salak." diye homurdandıktan sonra, "Lan çok bilmiş komutan buraya gel!" diye bağırdı. Anıl yanımıza geldikten sonra hazır ola geçti. "Sorun nedir asker?" dedi ciddi bir şekilde.

"Ulan senin gibi komutanım olsa askerden kaçardım." dedi. Anıl Atakan'ı taklit ederek ağzı komik bir hal aldı. Ben onun bu haline gülerken Atakan umursamayarak, "Savunma mı saldırı mı?" diye sordu.

Irmak, "Savunma." diye cevap verdikten sonra Atakan gülerek, "Eğlenceli olacak." dedi ve silahını omzuna yaslayarak oyun alanına girdi. Umut'ta aynı şekilde silahını omzuna yasladıktan sonra göz kırptı ve Anıl'ın şapkasını vurarak, "Askerlerini koru çakma komutan. Ateş altında olacaklar." dedi.

Umut da gülerek Atakan'ın peşinden gittikten sonra bizde silahlarımızı elimize alarak içeri girdik.

İşte başlıyorduk!

Heyecanlıdım. Daha önce bir kere oynamışlığım vardı. Ama o seferde de çok iyi olduğum söylenemezdi. Ve bu alan daha büyüktü.

Alanın tam ortasında tuğladan yapılmış dışa sıvanmamış büyük bir bina vardı. Binanın en az 30 tane giriş kapısı vardı. Her kapının tam üstüne denk gelecek şekilde ayarlanmış pencereleri vardı. Binanın etrafında büyük kamyon tekerleriyle oluşturulmuş siperler, uzun tahtalarla yapılan korunaklar vardı. Büyük demir tenekler yer yer etrafa serpiştirilmiş saklanmak için yerler oluşturmuştu. Savunmamız gereken bayrak binanın en büyük kapısı olan ana kapının önündeydi. Umut ve Atakan'ın binaya girmesini engellesek bile yeterdi ama o kadar kapıyı tutmak çok zordu. Hatta belkide şuan bile girmiş olabilirlerdi.

İki kişi oldukları için avantajlıydık. Bayrağı almaya çalışırken birini vursak diğeri tek başına bir şey yapamazdı. Ayrıca iki kişiyi vurmak çok da zor olmasa gerekti. Onlar iki kişi atışlarının dokuzunu tutturmak zorundayken, biz üç kişi sadece iki atışı tuttursak yeterdi. Tabi bu kadar avantajını yanında büyük bir de dezavantajımız vardı. Biz berbat bir nişancıyken onlar oldukça iyi nişacılardı. Ve eminim artık bu oyunda ustalık kazanmışlardı.

Sürenin normalde 15 dakika olması gerekiyordu ama az kişi olduğumuz için 10 dakikaydı. Yapmamız gereken 10 dakika boyunca o bayrağı savunmaktı. Eğer bayrağı kaptırmassak sayıyı biz alacaktık. Evet, zor değildi.

Tekerlerin arkasına saklanarak kapının girişine ulaştım. Binanın içine baktıktan sonra kimsenin olmadığını görünce hızlıca içeri girdim ve kapının hemen yanına sırtımı yaslayarak beklemeye başladım. Her hangi bir ses duyduğum anda direk ateş etmeyi düşünüyordum. Umarım heyecandan kendi adamlarımı vurmazdım.

Kafamı uzatarak bayrağı kontrol ettim. Hâlâ olduğu yerde duruyordu ve etrafında şuanlık kimse görünmüyordu. Kafamı geri çektikten sonra eski yerimi aldım. Üst kattan bir şeyin devrilme sesi gelince telaşlanarak etrafima bakındım.

Bir elime silahımı alarak diğer elimi duvara yasladım ve sessiz adımlarla ilerlemeye başladım. Üst kata çıkan merdivenleri tırmanırken oldukça temkinli davranıyordum. Hem üst katı kontrol ediyor hem de karşı tarafa bakıyordum. Daha üst kata ulaşamadan 3 el silah sesi duydum ve hemen ardından Irmak'ın sinirli sesini işittim.

"Vuruldum!"

Şimdi ikiye iki kalmıştık. Ve Irmak'ın sesi bu kadar yakından geldiğine göre onların da yakınlarda olması gerekiyordu. Yakınlarda mı? Bayrak?! Aman Allah'ım!

Merdivenleri koşarak geri indikten sonra eski yerime geçtim ve kafamı uzatarak bayrağa baktım. Etrafında kimseyi göremeyince kaşlarımı çatarak biraz daha geriye baktım. Ve o anda Umut'a iki parmağıyla gel işareti yapan Atakan'ı fark ettim. Ama o şuan Umut'a komut verdiği için beni fark edememişti.

Keyifle sırıtarak geri çekildim ve yaklaşmasını bekledim. Zaten bayrağa oldukça yakındım ve alırken mutlaka duyardım.

Beklediğim sesi duyunca silahı omzuna koyarak nişan aldım ve saklandığım yerden çıktım. Atakan gayet açık bir hedefti. Bu yüzden onu vurmak için iyi bir nişancı olmak zorunda değildim. Ben Atakan'ı vurmakla o kadar meşguldüm ki tekerlerin arkasında saklanan Umut'un fark edememiştim. Ama yinede ben ilk atışımı yaptığımda Umut ikinci atışındaydı ve neyse ki ben Atakan kadar açık bir hedef değildim.

"Vuruldum."

Atışım hedefine ulaşınca sevinçten ne yaptığımı fark edemedim ve saklandığım yerden çıkarak açık bir hedef haline geldim. Beni nişan almış olan Umut bunu firsat bilerek hızlı davrandı ve beni iki yerimden vurdu. Üçüncüyü atamadan çıktığım yere geri saklandım.

Nefes nefes kalmış bir şekilde beklerken üst kattan inen Anıl'ı gördüm. Muhtemelen az önce gelen ses ondan gelmişti.

"Anıl sen burada bekle ve bayrağı koru. Ben üst kata çıkacağım. Umut'un nerede saklandığını gördüm." dedim ve çabucak merdivenleri çıkmaya başladım.

Üst kata ulaştıktan sonra pencerenin altına saklandım ve kafamı uzatarak onu görmeye çalıştım. Bedenini uzun tahtanın arkasına saklamış kafasını uzatarak binayı kontrol ediyordu. Şuan da vurmaya çalışsam çok büyük bir ihtimalle ıskalardım. En iyi onun harakete geçmesini beklemekti.

Umut'un nişan aldığını görünce korkarak geri kaçtım. Beni mi görmüştü?

Az sonra iki el atış sesi geldi. Ama bana atmamıştı. O zaman alt katta duran Anıl vurulmuştu. Son bir hakkı kalmıştı.

Umut şuan bayrağa oldukça yakındı. Bir an önce açık hedef haline gelmesi gerekiyordu. Buradan o bayrağı kendi üssüne götürmeden vurabilir miydim? Vuramasam bile şansımı denemek zorundaydım. Benim de Anıl'ın da sadece birer canı kalmıştı ve onun için alması çok zor olmasa gerekti.

Merdivenlerin başına gelerek sessizce bağırdım.

"Anıl?"

"Ne var?" dedikten sonra, "Umut'u açığa çıkarman gerek. O seni vururken bende onu vurabilirim." dedim.

"Ya vuramazsan?" dedi kaşlarını havaya kaldırarak. "Boşuna vurulmuş olursun ve oyunda teke tek kalırız. Ama vuracağım." dedim kendimden emin gözükmeye çalışarak.

"Eğer vuramazsan ben seni vururum Hayal, ona göre!" diye bir tehtit savuruduktan sonra eski yerini aldı ve bende tekrar pencerenin altna saklandım.

Kafamı uzatarak Umut'u kontrol ettiğimde yer değiştirmiş olduğunu gördüm. İşte bu daha kötüydü. Çünkü bayrakla arasında sadece 5 adımlık bir mesefa vardı.

Sakin ol Hayal. Vurabilirsin. O kadar zor değil. Vurabilirsin.

Nişan alınca bende aldım ve nefesimi tutarak beklemeye başladım. Atışını yaptığı anda Anıl'ın, "Vuruldum. Lanet!" diyen sesini duydum.

İşte şimdi başbasydık.

Beni vurmayı beklemeyerek oradan çıkarak bayrağı almaya çalışacağından emindim. Zaten aralarında mesafa kısa olduğu için kolaylıkla alırdı. Ve dediğim gibi de oldu.

Bayrağı almak için etrafını kontrol etti ve saklandığı yerden çıktı. Nişan aldıktan sonra derin bir nefes aldım ve içinden üçe kadar saydım. O bayrağı eline almıştı. Tetiğe bastıktan sonra ilk atışım ıskalayınca vakit kaybetmeden ikinci atışımı yaptım. Ve bingo! Onu vurmuştum!

"Siktir!" dedi bayrağı yere atarak. "Vuruldum!"

Saklandığım yerden sevinç çığlığı atarak çıktım.

"Oley be! Vurdum! Yaşasın! Vuhu!"

Koşarak merdivenleri indim. Umut'un yanına ulaştıktan sonra, "Naber canım?" diyerek dalga geçtim. Bana ters bir bakış attıktan sonra oyun alanından beraber çıktık. Girişte bekleyen takımımla omuz omuza girerek zıplamaya başladık. Henüz yenmemiştik ama ilk oyun bizdeydi.

Yeni oyunda saldırı takımı biz, savunma takımı onlar olacaktı. Eğer bu oyununda biz alırsak biz kazanmış olacaktık. Eğer onlar kazanırsa bir oyun daha oynanacaktı.

İkinci oyun başladığında her birimiz bir tarafa dağıldık. Daha oyun başlayalı iki dakika bile olmamışken üç el atış sesi ve ardından Anıl'ın sesi geldi.

"Vuruldum."

Kahretsin. Hemen mi?

Irmak'ı bulmam gerekiyordu. Nerede olabilirdi? Etrafima bakındım ama hiç kimseyi görememiştim. Burada bekleyemezdim. Yere yatarak süründüm ve tekerlerin arkasına geçtim. Yattığım yerden kalktıktan sonra etrafima baktım.

Sırtımı tekerlere yaslarak önüme döndüm. Dönemle birlikte ilerideki tenekenin arkasında beni nişan almış Umut'u görmem bir oldu.

Bu çocuğun şuan da binanın içinde olup bayrağını savunması gerekmiyor muydu? Benim arkamda ne işi vardı?

"Hay ben böyle işin!" dedikten sonra saklanmamım çok gereksiz olduğunu fark ederek ateş etmesini bekledim. Hiç bir yere kaçamazdım. Bana gülerek bakarken kafasını sola doğru çevirdi ve bir kez salladı. Daha sonra aynı anda iki el atış sesi geldi.

Önce, "Vuruldum." diye ben bağırdım ve hemen ardından aynı şekilde Irmak da bağırdı.

Umut kaskını çıkarmıs bir eline almış diğer eliyle de silahını omuza yaslamış sırıtarak bana doğru geliyordu.

Yanıma geldikten sonra kalbimin son hız atmasını sağlayacak bir gülümsemeyle, "Naber güzelim?" dedi.

Ona hayran bakmak isteyen gözlerimi komut vererek sinirli bir bakış atmaya çalıştım. Artık ne kadar başarılı olmuştum bilmiyordum ama Umut'un yüzündeki o gülümseme biraz daha büyüdü.

Yanımıza Irmak ve Atakan geline biz somurtarak birbirimize bakarken beyler ellerini havada birleştikten sonra omuzlarını birbirine vurdular.

"İyi işti kardeşim." dedi Umut sırıtarak. Atakan, "Sayende kardeşim." dedikten sonra oyun alanından çıktık. Kapıda somurtarak bekleyen Anıl'ı da yanımıza aldıktan sonra yere oturup biraz dinleknik.

Şimdi durum berabereydi. Bu oyunu kim alırsa o takım kazanmış olacaktı.

"Bu sefer kim savunma kim saldırı olacak?" dedi Irmak oturduğu yerden bir soru yönelterek. Atakan, "Bize fark etmez siz karar verin." dedi cevap olarak.

"Savunma olalım bence." dedim Irmak ve Anıl'a bakarken. İkisi başıyla onayladıktan sonra son oyuna başlamak üzere oyun alanına girdik.

Dışarıda bekleyerek bayrağı savunamazdım. Bu yüzden binanın içine girmem gerekiyordu.

Sağlam bir şekilde binanın içine girdikten derin bir nefes alarak sırtımı duvara yasladım. Bu sefer binanın tersinden girmiştim ve bu yüzden ön tarafa ulaşmam gerekiyordu.

Sakin adımlarla ilerlerken bir yandan da herhangi bir ses duymak için dikkatle etrafı dinliyordum. Amacıma ulaştıktan sonra bayrağı kontrol ettim. Yerli yerinde duruyordu.

Dışarıdan ses gelince diğer duvara geçerek saklandım. Nişan alarak sesin geldiği tarafa döndüm ve beklemeye başladım. Az sonra bir tenekenin arkasında saklanmış olan Umut'u fark ettim. Saklandığı yerden çıkarak etrafına bakındı. Tam atış yapacağım sırada o da beni fark etti ve bende hızlı davranarak kendi yere attı. Atışım onu ıskalarken gözden kaybolmuştu.

Yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Burada beklemek sıkıcıydı. Nişan almış bir şekilde ilerlerken neredeyse binanın çıkışına gelmiştim.

"Nereye güzelim?"

Arkamdan gelen sesle gözlerimi kapattım.

Yüzümü ona dönerken, "Hep açık hedef olarak yakalamak zorunda mısın?" dedim kaşlarımı çatıp. Gülerek kafasını aşşağı yukarı salladı.

Ben vuruldum diye bağırırken Umut bana gülmekle meşguldü ve arkasından gelen Irmak'ı fark edememişti. Irmak nişan aldıktan sonra keyifle sırıttım. En azından o da açık bir hedef olarak vurulacaktı.

Irmak'ın bakış acısından,

Hayal'in sesini duyunca sessiz olmaya özen göstererek alt kata indim. Umut'un arkası bana dönüktü ve hala fark edememişti. Hayal beni fark ettiği anda sırıtmaya başladı. Umut arkasını dönemden ateş ettim ve onu vurdum.

Silahını hava kaldırıp arkasını döndü. Gözlerini kısarak bana baktıktan sonra, "Vuruldum." diye bağırdı.

"İkinizde dışarı." dedim arkamı dönerken. Şimdi Atakan'ı bulmam gerekiyordu. İki oyunun ikisinde de o beni vurmuştu. İntikamımı almam gerekiyordu.

Bahçeye çıktıktan sonra tahtaların arkasına saklanarak ilerledim. Hem arkamı kontrol ediyor hem de önüme bakıyordum.

"Üç mü olacak bu?"

Ah! Lanet! Yine mi!

Güya intikam alacaktım!

Ne intikam ama!

Hiç bir şey demeden sağıma döndüm ve bana sırıtarak bakan bir Atakan'la karşılaştım.

İlk atışını yaptıktan sonra, "Eğlenceli oldu." dedi. İkinci atışını yaptı. Ve ardından üçüncüyü.

"Vuruldum!" diye bağırdım. Tam o an da sol tarafımdan çıkan Anıl, "Nerede o hain?" diye bağırdı. Aptal çocuk! Neden yerini belli ediyordu ki?

"Oğlum harbi malsın ya! İnsan yerini belli eder mi?" dememle beraber Atakan'ın Anıl vurması bir oldu.

"İnsan söyler dimi?" diye beni azarlarken Atakan saklandığı yerden çıktı.

"Lan fırsat mı kaldı?" dedim kaşlarım çatık ona bakarken. Bana cevap vermek için ağzını açtığı sırada Atakan araya girerek, "Öylede yenildiniz, böylede. Tartışmaya gerek yok." dedi sırıtarak.

Ona gıcık bir bakış attıktan sonra oyun alanından çıktım. Herkes geldikten sonra Umut ellerini cebine sokarak bize baktı.

"Ee artık bir yemek ısmarlarsınız?"

&&&&

Arkadaşlar bölüm geç geldiği için üzgünüm ama yatılı Kuran kursuna başladım. Bu yüzden yazamadım. Sadece hafta sonları evdeiyim. Anca yetiştirebildim. Umarım beğenmişsinizdir.

Продолжить чтение

Вам также понравится

MİHRİMAH/ Yarı Texting [+18] Medusa

Подростковая литература

1.2M 43.8K 50
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
Çilek Kız Lara

Подростковая литература

703K 46.7K 44
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
Peyda Herkes Yalan

Подростковая литература

691K 45.9K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
ATLANTİSİN SINIRLARINDA +18 Havin Su

Подростковая литература

1.3M 51.7K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...