ATEŞLİ KANATLAR

By RGAYEONEL

1M 39.4K 18.5K

ATEŞLİ KANATLAR SERİSİ BASILI BİR ESER OLUP ANLIK OLARAK DÖRT KİTAPTAN OLUŞMAKTADIR. 1)HİLEKAR (FİNAL VERDİ) ... More

Kitap 1/Perde 1- Ölümün Kıyısında
Perde 2- Şeytanın Oğlu
Perde 3- Dilden Akan Zehir
Perde 4- Kaçırılan Kız
Perde 5- Şehvet Büyüsünün Kırıntıları
Perde 6- Vaat Dolu Tehditler
Perde 7- Herkesin İyiliği İçin
Perde 8- Ölümden Kaçan, Şeytanı Ayartan
Perde 9- Güçlü Bir Dost
Perde 10- Nefes Nefese
Perde 11- Vampirin Ağıdı
Perde 12- Yeniden Birlikte
Perde 13- Ateş Ve Buz
Perde 14- Hatırlayamadığın Küçüklüğün
Perde 15- Katli Mümkün
Perde 16- Hak Edenin Tahtı
Perde 17- Ani Bir Veda
Perde 18- Şeytan Savaşları
Perde 19- Kendime İtirafım
1. KİTABIN FİNALİ/Perde 20
Kitap 2/Perde 21- Rakipler
Perde 22- Şeytanlar Dünyasındaki Çocuk
Perde 23- Lilith'in Çocukları
Perde 24- Ziyaret
Perde 25- Seviyor, sevmiyor, nefret ediyor
Perde 26- Arzunun Sıcak Nefesi
Perde 27- Benim Güzel İblisim
Perde 28- Beklenmedik Ziyaret
Perde 29-Kalbi Tutan Kız
Perde 30- Değerli Lilian
Perde 31-Ödeyeceğin Bedel
Perde 32-Melek Olmayan Şey
Perde 33-Çok Fazla Günah
Perde 34- Vahşetin Bedeni
Perde 35-Kapıdaki Öküz
Perde 36- Seks İçin Doğru Zaman
Perde 37-Sosyal Bir Hapishane
Perde 38- Güzel Ve Yakışıklı Hırsızlar
Perde 39-Sen Bir...
Perde 40- Hatalar Kraliçesi
Perde 41- Cadının İstekleri
Perde 42- Geğiren Şeytanlar
Perde 43- Ölüm Meleği
Perde 44- Ölüm ya da Yaşam
Perde 45- Aşklar Ve Yalanlar
Perde 46- Özgürlüğün Bedeli
Perde 47- Seni Kesin Özlerim Ben
Perde 48- LİLİTH
2.KİTABIN FİNALİ/ Perde 49
Kitap 3/Perde 50-Öldür Onu
Perde 51- Ait Olamayan Ruh
Perde 52- Her Şey Yeni Başlıyor
Perde 53- Şeytan Hilekardı
Perde 54- Cehennem Cadısı Misha
Perde 55- Kahverengi Gözlü Şeytan
Perde 56- AİDAN!
Perde 57- Azrail'in Çırağı
Perde 58- Kabusların Prensi
Perde 59- Bugün Ve Daima
Perde 60-Defterdeki İsim
Perde 61- Unutulanlar
Perde 62-Benim Minik Melezim
Perde 63-Cehennemin Leydisi
Perde 64- Yaralı Ruhlar
Perde 65-Kaçıklar Kafilesi
Perde 66- Bir Eksiğiz
Perde 67- Gaye İle Tanışma
Perde 68- Kurdun Feryadı
Perde 69- Kader Örümceğinin Ağları
Perde 70- Ejderha Kardeş
Perde 71- Gri Saçlı İblis
Perde 72-Diriliş
Perde 73- Lilith'in Gözyaşları
3.KİTABIN FİNALİ/ Perde 74
Kitap 4/Perde 75- Tamamen Yalnız
Perde 76-Ölen Kim?
Perde 77- Uğursuz Ruh
Perde 78- Kapıların Muhafızı
Perde 79- Evlenmeye Ne Dersin?
Perde 80- Elfin Ziyan-ı Âşkı
Perde 81- Kahin
Perde 82- Şeytanın Gelini
Perde 83-HELL
Perde 84-Kaçak Gelin
Perde 85- Yasını Tuttuğum Çocuk
Perde 86- Kıyametin Başlangıcı
Perde 87-Aramızdaki Kimya
Perde 88-Düşen Melekler
Perde 89-Tamamiyle İnsan
Perde 90-Aidan ve Hell

Perde 91-Yazarın Çırağı

1K 60 156
By RGAYEONEL

Selam, keyifli okumalar.

Oy ve yorum yapmayı unutma lütfen.

Hourstone/ I will find a way
_.-

"Onlarla ne yapacağız?"

Meredith, Hell'in yerde yatan hareketsiz bedenine bir tekme savurdu.

"Seni pislik. Keşke izin verseydik de Aidan onu öldürseydi." Draza, cadı onu daha fazla tekmelemesin diye Hell'in bedenini ayağıyla itip uzaklaştırdı. Ben ise şeytanımın başını dizlerimin üzerine yerleştirmiş olan bitene bakıyordum.

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki artık perinin dediği gibi lanetli bir ruh olduğumdan yüzde yüz emindim. Bir insanın yürüdüğü yer yola kederi de taşımasının başka açıklaması yoktu. Parmaklarımla yavaşça Aidan'ın ensesindeki dalgalı saçlarını okşadım. Kan elimi lekeleyince bir kez daha somurttum. "Siz ikiniz umarım kalıcı bir hasar vermemişsinizdir," dedim öfkeyle. Draza ve Merr yaramazlık yaptığında utanan çocuklar gibi bakışlarını ayrı yere kaçırdılar. Ardından Merr uzanıp hırsını alamamış gibi Hell'i bir kez daha tekmeledi.

Kütüğün önünde üzerimdeki gömlek yarı yarıya soyulmuş halde çığlık çığlığa bağırırken odaya yıldırım gibi giren şeytanıma baktım. Yüzü öyle güzeldi ki. Beni o halde görünce deliye dönmüştü ve deliliğinin geçmesi için Merr, Aidan'ın ensesine iri bir tahta parçasıyla vurmuştu. Düşündükleri gibi Aidan devrilmeyince ise aynı hareketi Draza tekrarlamıştı. Hatırlayınca sinir bir kez daha şişman bir yılan gibi içimde dolandı. "Kafasını koparabilirdin," dedim ters ters. Draza yanıma gelip upuzun tırnaklı zarif işaret parmağının tersiyle Aidan'ın yüzünü sağa sola ittirdi. "Eğer ben bu kas kafalıyı bayıltmasaydım şu şerefsiz ölecekti ve biz de artık zombiler için değil bu diyardaki tüm iblisler için endişelenmeye başlayacaktık."

Çadırın perdesi bir an için aralandı ardından içeri strigoi girdi. Ağzından dikişli boynuna kadar yer yer kanlardan oluşan minik derelerle doluydu. "Siz burada tepinirken bir melek daha düştü," dedi kolunun tersiyle acınası bir çabayla yüzünü silerken. "Sen neredeydin gene?" Draza'nın artık hiçbir şeye sabrı kalmamıştı. Sinirlendiğinde elindeki sopayla kafalarımıza vurmaya başladığından artık ona da dikkat etmem gerektiğini biliyordum.

"İblisleri mi yedin Aloha?" Meredith kollarını göğsünde kavuşturmuş şüpheli bir ifadeyle strigoiye baktı. Aloha yanıt vermeyince "Hah," dedi bilgiç bir şekilde. "Onları yemiş. Gerçekten yemiş. Baksana bence Hell'i de ye. Böylelikle bu durumdan bizi kurtarmış olursun."

Strigoi cadıya orta parmağını gösterince gözlerimi devirdim. Ellerim hala Aidan'ın üzerindeyken Draza'ya döndüm. "Katze ve Marcus neredeler?"

"Sarayın dışında," dedi elf sıkıntıyla. "Kanatları olmadığı için gelemediler. Umarım hala hayattadırlar." Sonra durup tıpkı benim gibi dalgın dalgın Aidan'a baktı. Bir süre ikimiz de konuşmadık. Meredith bile hayıflanmayı bırakmıştı, Aloha bulduğu bir deri parçasını ıslayarak kendini temizliyordu. Hepimiz kaçınılmaz olanı bekliyorduk. Birileri bizi bu halde bulduğunda başımıza gelecekleri düşünüyorduk.

"Urange burada olsaydı parlak bir fikri olurdu," dedim hüzünle. Onun öldüğü gerçeği kalbime oturan demirden bir yumruktu sanki. Kimseyi geride bırakmamaya yemin etmiş ben, perinin yanarak ölmesine izin vermiştim. Ne uğruna? Bir hiç.

"En az kendi kadar parlak," diye mırıldandı Merr. "Ama şu an o yok ve hepimiz üzerimizde sallanan dev bir kılıcın altındayız. Her an birimize saplanıp ortadan ikiye yarabilir."

"Sorun yok. Keranu diker." Hepimiz strigoiye baktık. Yaptığı espriye gülerken koltuk altlarını dahi temizlemeye başlamıştı. Onu da ben delirtmiştim. Beni takip ettiği için başına bunlar gelmişti. Benimle tanışmasaydı eğer bu diyardaki Aloha kadar sağlıklı olacağı fikri aklımdan çıkmıyordu.

Aidan'ın başı dizlerimde hareketlenince soluğumu tuttum. "Ah, uyanıyor sanırım!" Oysa iblisimin titreşen göz kapakları yeniden kapandı ve uykusuna geri döndü. Başının dizimde değdiği yerde oluşan kocaman kanlı daireye bakarken içim acıdı.

"Hell'i öldüremeyiz. Şimdi olmaz. Buradan çıkış biletimiz o." Draza yerde duran şeytana baktı. "Aidan neden öyle saldırdı? Onu o kadar öfkelendiren neydi? Seni öldürmeye çalışıyordu değil mi?" İrisin kara delik misali yutulduğu şüpheci kısık gözlerle bana baktı elf.

"Bana saldırdı ama öldürmeye çalışmadı." Midem bulanmaya başlamıştı. "Beni öpüyordu ve durmayacaktı." Bomboş midemdeki sıvı yukarı doğru tırmanıp ağzıma doldu. Anısı bile beni dehşete düşürmüştü. Bir tiksinti bedenimi ele geçirip soğuk soğuk terletirken koyvermemeye çalıştım.

Draza ise... Eh kendinden bekleneni yaptı. Dizlerinin üzerine çöküp iki eliyle Hell'in zırhının yakasını tuttu. Sonra ona kafa attı. Hırsını alamadan bir kez daha vurdu. Sonrasında da bedenini bir un çuvalıymış gibi iterek kalktı. "Onu öldürme fikrini tekrar gözden geçirebiliriz. Rızası olmadan bir kadına böyle davranan bir varlık yaşamayı hak etmiyor. Onun cezasını cehennem cadıları keser. Bana güvenin." Son cümleyi gözlerini kocaman açarak tane tane söylemişti.

"Cass?" Ne zaman dolduğunu bilmediğim gözlerimi birkaç kez kırpıp yaşları gönderdim. Başım eğip hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak şeytanıma baktım. "Aidan," dedim şefkatle. Saçlarını yüzünden çekerken uzanıp burnuna bir öpücük kondurdum. "Nasıl hissediyorsun?" Şeytan elini yavaş yavaş kaldırıp ensesine dokunmaya çalışınca bileğini tuttum. "Kafama kim vurdu?"

Draza kalçasıyla beni ittirip Aidan'ın görüş alanına girmeye çalıştı. "Ekip işiydi diyelim." Beraber şeytanımı oturur hale getirdik. Aidan'ın şaşkın kahverengi bakışları odayı tararken gözleri Hell'i buldu. Ve saniyelerle beraber o gözlerin yeniden kararışını izledim. Hırlayıp kalkmaya çalışınca Draza ve ben onu zapt etmek için tüm gücümüzü kullanmak zorunda kaldık. "Aidan o baygın. Bana zarar veremez. Hem daha önce buna cüret etmesi yanımda bir silahım olmadığındandı." Hell'den çaldığım hançeri titreyen ellerimle belimden çıkarıp görmesi için sağa sola salladım." Bak. Yaklaştığı an o penisini kesip yuttururum ona."

Aidan hançeri gördü ama Hell'e emeklemeye çalışmaya devam etti. Draza elleriyle şeytanımın başını kavrayıp kendine bakmaya zorladı. "Ne hissettiğini biliyorum. Her şey bittiğinde onu istediğin kadar parçalara ayır ama şu an buradan siktir olup gitmemiz lazım."

"Olmaz! O piç Cassie'ye dokundu." Ban doğru dönünce çaresizce göz teması kurmak istedim ama şeytanım kaçırdı gözlerini. "Ona zarar verdi." Draza'nın elinden kurtulup yalpalayarak Hell'e ulaştı.

Hiçbirimiz onu durduramadık çünkü hepimiz uyuşmuş gibi Aidan'a bakıyorduk.

Aidan ağlıyordu. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Öyle kalp kırıcı bir görüntüydü ki vahşice bağırıp Hell'i boğazlamaya çalışmasını bile gölgeliyordu. Aidan neden ağlıyordu? Ben iyiydim, bana zarar verememişti. O zamanında yetişmişti. O ağlayınca ben de ağlamaya başladım. "Lütfen Aidan, bırak onu. Değmez." Ama Aidan durmadı. Draza bile bu kez karışmadı.

Hell öksürmeye başlayınca Aidan'ın altındaki bedeni sarsılarak yükselip alçaldı. Gözleri ardına kadar açılınca boğazını tutan ellere sarıldı. "Bırak!" Ama Aidan bırakmıyordu. Hell bu kez kanatlarını sırtından çıkardı ve çadırın iki yanında kocaman delikler açtı. Çatı tepemize düşerken kollarımla başımı korudum.

Bir an sonra strigoi ve Draza çöken iskeleti kaldırarak kenara çekiyordu. Aidan ve Hell ise dövüşmeye devam ediyorlardı. Hell, Aidan'ın kolunu ısırınca şeytanımın genzinden acı dolu bir bağırtı koptu. Ama tek ses ona ait değildi. Bir anda çevremiz deri kanatlı iblisler tarafından kuşatılmıştı. Bir mızrak strigoinin boynuna girecek şekilde tutuluyordu, hemen yanında başka bir mızrak Meredith'in çenesini dürterek onu ayağa kalkmaya zorladı. Sağımdaki Draza ve ben de sırtımıza değen sivri uçların etkisiyle birbirimize baktık. Tam ortamızda Aidan, Hell'in kanatlarından birini tekmesiyle büktü ve iblis kralını öne eğdi.

"Siz salaklar ne yapıyorsunuz?" Aloha, muhafızları yarıp aramıza daldı. "Tek bir emrimle hepiniz ölürsünüz." Gözlerindeki öfke her birimizin üzerinde tek tek gezinip bizi kendi cehennemlerimizde yakarken sırtımdaki mızrak ucunun biraz daha hareket ettiğini hissettim. "Kralı bırakın ve ben de canınızı bağışlayayım." Sonra sessizce küfretti iblisçe. "Size bir şans vermiştim. Hell'e saldırın diye değil, buradan siktir olup gitmeniz içindi."

Meredith sinirle gülünce çenesinde mızrak hafifçe etini kesti. "O, kralın kardeşime tecavüz etmeye çalışmadan önceydi."

"Tecavüz etmeye çalışmıyordum seni rezil cadı. Ona kaderindeki erkeğin ben olduğumu anlatmaya çalışıyordum." Aidan şeytanın saçını kavrayıp başını geriye çekti. Sıkılı dişleri arasından "Kaderindeki mi?" diye tısladı. "Sen onun kaderinde bir çöpten daha fazlası olamazsın."

"Sakin olun!" diye bağırdı iblisçe. "Gerçekten hepinizi öldürürüm. Hell'i bırakın." Göz ucumla stirgoiye baktım. Bir süredir sessizdi. Diğer evrendeki ikizine aşağılayıcı gözlerle bakıyor, sanki sesini çıkarmadan bu aşırı gürültülü gösterinin sonlanmasını bekliyordu. Bakışlarım hala üzerindeyken bıkkınca gözlerini devirdi strigoi. Sonra boynuna doğrultulan mızrağı parmaklarıyla kavradı, ardından boğazına girmesini sağladı. "Bu mızrak beni öldüremez. Sen bununla git bebekleri korkut." Sonrasında mızrağın sahibini çekip diğer ucunu elleriyle hala sopayı sıkı sıkıya kavrayan kara iblisin gözüne sapladı.

Bir anda herkes birbirine girdi. Draza kanatlarını çıkarıp beni çekerek mızraktan kurtardı. Meredith ise yere düşürülmüştü kalkmaya çalışırken iki iblis tarafından sıkıştırılıyordu. Hell ileri atılmaya çalıştıysa da Aidan onu bırakmadı.

"Tek bir yanlış hamlende kralının boynunu kırarım iblisçe." Aloha öfkeyle yere tükürüp iblislere seslendi. "Geri çekilin." Askerlerin kafası verilen emirle karışınca gerisin geri yürüyerek durduktan sonra bir tanesinin elindeki mızrağı alıp yere attı. "Geri çekilin dedim size." İblisler incecik derili kantlarını sırtlarına çekip bir bir geri çekilirken gidip Meredith'i yerden kaldırdım.

"Şimdi şöyle yapacağız. Bu buradan gideceğiz ve bu sikik de artık kral olmayacak." Hell Aidan'ın kanadını tutan koluna ulaşmaya çalıştı. "Sen kimsin? Kimsin de böyle bir talebin olabilir?"

Aloha soluklanır gibi art arda küfür ediyordu. "Bir savaş halindeyken cehennemi kralsız mı bırakacaksın?"

Hell sinirden boğulur gibi bir ses çıkardı. "Onunla herhangi bir anlaşmaya varmayacaksın Aloha. Kapa çeneni!"

Aidan şeytanın kırdığı kanadını tekrar tutup sıktı. Hell acı içinde bağırınca konuşmaya devam etti. "Ben onu öldürürsem de kralsız kalacaksınız zaten."

Aklıma gelen fikirle öne atıldım. "Draza var!" Dönüp yanımdaki Draza'ya baktım. "Sen değil diğeri. Bu evrende krallıklara katılmayan asi elf kralı o." Tekrar Aloha'ya dönerken aptalca gülümsüyordum. "O sizin kralınız olur."

Hell sinirli bir kahkaha attı. "Bir elf, iblislere hükmedemez," dedi tükürür gibi.

"Senin burada söz hakkın yok pislik." Aidan kanadın neredeyse sökülecekmiş gibi duran ucunu kıvırdı. Hell acı içinde yere doğru bükülürken Aloha teslim olur gibi kaldırdı ellerini. "Pekâlâ, olur. Kara elf kralına haber göndeririz ama Hell'i bırakacaksınız."

Aidan tıpkı az önce kötücül ikizinin çıkardığına benzer bir ses çıkardı. "Diğer kral gelene kadar bu hiçbir yere gitmiyor. Bizim tutsağımız. Draza geldiğinde size teslim ederiz ve siz savaşınızla ilgilenirken biz kendi diyarımıza döneriz."

Bir süre bizim strigoimizin karnından çıkardığı mızrağın etlerden sıyrılma sesi dışında hiçbir ses duyulmadı. Hemen sonra iblisçe başını eğdi yenilmiş gibi. "Kabul," dedi sessizce. Gözleri mahcup bir ifadeyle Hell'e kaydı. "Yaşamanın tek yolu bu. Bana öyle bakma."

Oysa Hell öfkeden kudurmuştu. "Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz." Aloha yaklaşıp yerde diz çöktürülen Hell'in göğsündeki taç armasını söktü. Özür diler gibi bir şey mırıldanırken Hell ağzından tükürükler saçarak küfrediyordu. "Eğer kral olamayacaksam ölürüm daha iyi! Beni hemen öldürün. Cesedimi de o yürüyen ölülere atın kemirsinler! Bırak o armayı Aloha! Sana emrediyorum."

Aloha armayı elinde çevirirken geri geri yürüdü." Üzgünüm Hell. O kızı gördüğün an geri göndermeliydin. Şimdi yaşamanın tek yolu bu." Aloha geri çekilip eliyle iblislere işaret verdi. "Hükümdarı bağlayın."

İblisler ellerinde demirden zincirlerle Aidan ve Hell'e yaklaştı. Yavaş çekimde Hell'in zat edilip bağlanılışını izledim. Kanatlarını içine çekerken Aidan'ın ayaklarına tükürdü şeytan.

"Tüm bunların ne için olduğunu biliyorum," dedi dişlerini sıkarken. "Unuttun mu? Sen ve ben aynıyız." Gözlerini bir an olsun Aidan'dan ayırmadan elleri sırtında birleştirilip bağlanmaya başladı. "Ödün kopuyor. Korkudan çarpan kalbini duyabiliyorum."

"Ben hiçbir şeyden korkmam," dedi şeytanım ters ters. Ona çaresizce bakan beni neden hala görmezden geldiğini anlayamıyordum.

"Sen de en az benim kadar zorbasın." Bağlanılıp çadırdan çıkarılırken Aloha armayı Aidan'a uzatıyordu. Hell'in gözleri parlayan kraliyet armasındayken bir kez daha yere tükürdü. "Bana âşık olmasından korkuyorsun. Kaderin olması gerektiği gibi işlemesinden. Eğer diğer tarafa götürülmeseydi Cassie şimdi benim gelinim olacaktı." Çadırdan çıkarıldıktan sonra bağıran sesi hala duyuluyordu. "Ama endişelenme Aidan! Kader takıldığı o duvarı aşacak ve her şey olması gerektiği gibi olacak. Gün sonlanmadan Cassie benim olacak. Olması gerektiği gibi."

Ardından git gide uzaklaşan sesi karanlığın içinde kayboldu.

***

Avcı o gece bir rüya görmüştü.

Rüyasındaki kızıl saçlı kadın gözlerden ırak kulübesinde onu bekliyordu. Avcı kendini sanki o kulübenin içinde geziniyormuşçasına capcanlı bir anıda gibi hissetti ama sonra kadın onu gördü ve gülümsedi. "Uyan ve bana gel," dedi kadın, kibarca emretmişti sanki. Avcı kadının güzel yüzüne anlamsızca bakarken sözlerini algılayabildi. Rüyadaydı ve uyanması gerekiyordu.

Öyle de yaptı. Gözlerini aralayıp yatağında doğrulurken elini rastgele sallayarak sensörlerin onu okumasını ve ışıkların açılmasını istedi ama ışıklar açılmadı. Gaye tek gözü kapalı bir halde kırış kırış pijamalarıyla yataktan kalkıp sensörlere hareket çekti.

Oda aydınlanınca tekrar yatağa oturup komodinin üzerindeki bardağına uzandı. Lilith rüyasında onu ziyaret etmişti. Onların böyle bir güçleri olabildiğini bilmiyordu. Suyunu içerken Lilith'in neden kendisini görmek istediğini merak etti.

Kapı çalınınca avcı bardağı yerine koyup ayaklandı. Aralıktan içeri uzanan başı görünce rahatlayarak nefesini bıraktı. "Benim," dedi Marco. İçeri girip küçük odanın kapısını arkasından kapattı. "İstediklerini aldım." Küçük somon rengi çantasından bir avuçtan az biraz büyük turkuaz bir şişeyi çıkardı. "Pegasus bunun içinde." Şişeyi Gaye'ye fırlatınca avcı havada yakalayıverdi. "Uçan bir atı odada oradan oraya fırlatmak pek akıl işi değil. İçinden çıktığı an kişnemeye başlar ve bu da başımızı belaya sokar." Şişeyi boş bardağının yanına koydu. Marco ise yorgun görünüyordu, sanki dev üzüm tarlalarında sabahlara kadar çalışmış gibi yanakları kızarmıştı. Onunla karşılaştıklarında kız küçücüktü, kaybolmuştu. Uzun siyah saçları karış karıştı, kimliğinden emin olmaz halde dolanıyordu. Gaye'nin de en az kendi kadar kaybolmuş bir asistana ihtiyacı olmuştu. Böylelikle avcı ve asistanı diyarlar arası yolculukta birbirlerine destek olabilmişlerdi.

Kız kasketini başında yarım daire kadar çevirip yorgun gözlerle avcıya baktı. "Ben biraz dinlensem olur mu? Pegasus sende." Gaye Lilith'in yanına tek gideceği için canı sıkılsa da belli etmedi. "Çiçekleri sulamayı unutma," dedi giysi dolabının kapağını açarken. "Her birini Marco. Bir tanesinin bile toprağı kuru olursa seni dinozorların yanına gönderirim." Oysa kız çoktan yorganın altına kıvrılıp uyumuştu.

Gaye giyindikten sonra silahını beline taktı ve lavabo aynasındaki aksine baktı. Birkaç görev daha kalmıştı sonra gidecekti. Aynadaki yansıması titreşip soluk mavi bir ışık çerçevelerden yansıyınca ayağıyla banyonun kapısını kapattı. Görüntü yavaş yavaş avcının yüzünden sarı saçlı gümüş gözlü güzel bir kıza dönüştü.

"Selam Mish." Misha başıyla selamlamakla yetindi. "Seni aramamı söylemiştin." Gaye bir an kıza neden böyle dediğini hatırlamaya çalıştı. Sonrasında cehennem cadısı aynanın diğer tarafından gözlerini devirdi. "Gerçekten mi? Unuttun öyle mi? Tamam sana ipucu. Uykunda arayıp diyarlar arası kapıyla ilgili bir şeyler saçmaladın sonra da telefonu yüzüme kapattın."

Gaye dün geceyi düşününce sırıttı. "Hatırladım. Şimdi sana bir adres vereceğim. Oraya git ve Keranu adındaki kadını bul. O seni ejderhanın yanına götürecek. Diğerleri başka bir evrendeyken kapıyı kollaması gereken ejderhaya ama ters bir şeyler olacak, hissediyorum. Orada onunla beklemeni istiyorum."

Misha'nın güzel gözleri irileşti. "Kendime ait bir hayatım var, tıpkı senin olduğu gibi. Sen her çağırdığında her şeyi bırakıp yardıma gelemem. Ayrıca ejderha da kim? Diğerleri hangi evrende? SEN YİNE NE YAPTIN?"

Gaye banyonun kapısını açarken özür dilercesine güldü. "Ben de seni seviyorum Mish. Teşekkürler." Ardından komodinin yanına bıraktığı sırt çantasını alıp odadan çıktı. Pegasus şişesini elinde çevirirken yolda birkaç askere rastladı. Bir kısmıyla selamlaştı bir kısmını ise görmezden geldi.

Otoparka inip arka tamponunu mısırda çizdiği arazi arabasını buldu ve sürücü koltuğuna kurulup şişeyi hemen bacaklarının arasına koydu. Tesisten çıktıktan sonra bir benzinliğe park ederek elinde parlak şişesiyle ormanın içine daldı avcı.

Nihayet meraklı gözlerden gizlenebileceği ağaçların sıklaştığı bir yerde şişenin selenit taşlarından oluşan kapağını kaldırdı ve pegasusun çıkması için baş aşağı getirerek salladı.

At şişenin içinden beyaz bir toz bulutu ile çıkarak havaya karıştı. Bir an sonra toz bulutları yeniden birbiriyle buluştu. Bulut, bir insanın neredeyse beş katı halini ala kadar genişledi, genişledi ve en son hava formunu terk edip katılaşıp donmaya başladı. Avcı ata konabilmesi için gerisin geri giderek yer açtı. Pegasus, dev beyaz formuna kavuşurken bükülü kanatlarını açıp birkaç kez esnetti. Altlarında durdukları ağaçların dallarından kopan yapraklar avcının saçlarına pegasusun da gümüşi beyaz yelesine döküldü. "Gel bakalım," dedi avcı atın burnunu kaşırken. "Beraber çok sıcak bir yere gideceğiz." Ardından birkaç adım gerileyip sonrasında koşarak atlayıp atın üstüne yerleşti. "Cehenneme gidiyoruz," dedi atın kulağına.

Pegasus kaya gibi sert kaslarını esnetip yükselirken kişnedi. Sonrasında açtı dev beyaz kanatlarını. Yerden yükseldiklerinde avcı atın boynuna sarılıp gözlerini kapadı.

Kâhinler kâhininin cennete gitmeye izni yoktu, arafa ve cehenneme gidebiliyordu. Bunun da elbette limitleri vardı. Zaman ve mekân örüntülerini ellememesi gerekiyor, sebep sonuç çizgilerine hiç karışmaması bekleniyordu. Ciddi bir müdahaleye de izni yoktu. Eğer kaderi yanıltmaya çalışırsa olabilecek sonuçları kendisi bile tahmin edemiyordu.

Ama yerinde de pek duramıyordu.

"En kötüsü cehennem ziyaretleri," diye mırıldandı atın üzerinde dünyayı kaplayan perdeyi yırtarken. Perde geride kalırken uzaklara, arafın kapladığı geniş çorak alanlara baktı. Şimdi de arafın üzerinde uçuyorlardı. Araf da pek eğlenceli yer sayılmazdı ama yine de cehennem kadar kötü olamazdı. Gaye orada hiçbir şeyi bozmamak için kendiyle savaşmıştı hep.

Arafı yutan kapılar da geride kalırken Gaye pegasusun boynunu okşadı. Birkaç saniye sonra ateşli çemberden geçip cehennemin ılık havasına adım atacaklardı. Ve öyle de oldu. Geçitten geçerken gözlerini kapadı, yanı başından teğet geçen alevler bedenini ısıtınca gözlerini daha sıkı yumdu. Bir an sonra hava düzelmeye, ciğerlerine oksijen gönderebilmeye başlamıştı. Gözlerini açtığında ise cehennem topraklarındaydı.

Pegasusun kulağına gidecekleri yeri fısıldadı avcı. Birlikte birkaç kilometre uçtuktan sonra at bir dağın eteklerine doğru yavaşlayarak alçaldı. Minik bir kulübe git gide büyürken atını koyabileceği bir yer aradı. "Seni şurada bırakalım," dedi pegasusa. At yanıt olarak neşeyle kişnedi.

İki yanındaki dev beyaz kanatlar kollarına çarparak küçülüp atın sırtına girerken yere kondular. Avcı, atı bağlayabileceği bir ağaç görene kadar üstünden inmedi. Sonrasında inip bağladı ve kulübeye doğru giden minik taşlığa yöneldi.

Lilith kara mizacının aksine çiçeklerden hoşlanan bir kadındı. Taşlığın iki yanı patikadan eve varıncaya kadar renk renk cehennem çiçekleriyle süslenmişti. Cehennemde mevsimler yoktu, iki farklı güneş birbiri ardına dönerken mevsim kavramı da onlarla beraber dönüyordu sanki. Bazen kış olurdu geceleri, bazen ise aniden bahar çökerdi. Kızın buraya en son gelişi de bir kasım gecesiydi. O karanlık zamanlarda, kendi diyarımda da aynı mevsimi yaşıyordu, sonu gelmeyen bir kışı.

Kulübenin ahşap kapısı açılırken soluğunu tuttu avcı. Lilith'i görmek onda tıpkı Cassandra'daki gibi bir etki oluştururdu hep. Bir defa tüyleri ürperirdi avcının sonra acaba doğru bir şey mi yapıyorum hissi önce karnında gezinip sonra parmak uçlarına kadar yayılırdı. Elbette arkasını dönüp gitmek de isterdi ama kapı aralığında duran kızıl saçlı kadını görünce bunların hiçbirini yapamadı.

"Hoş geldin kâhinler kâhini," dedi kadın geçmesi için kapıyı ardına kadar açarken. Avcı içeri girmeden önce son bir kez omzunun üzerinden geride bıraktığı pegasusuna baktı. Atı halinden memnun görünce Lilith'in kulübesinin içine adımını attı.

Dekorasyon hemen hemen aynıydı. Çocukken gördüğü rüya üzerine bu diyara geldiğinden beri çok az şey değişmişti anlaşılan. Holde ilerlerken gözlerini eskiden fotoğraf çerçevelerinin olduğu lekeli boş duvardan gözlerini alamıyordu Gaye. Dişi şeytanın seneler önce üst katın minik odasındaki eşyaları dahi kaldırdığından emindi şimdi. Lilith belki geçmişi silemezdi ama geçmişe dair tüm izleri kaldırmayı seçmişti.

Gaye dişi şeytanın onu yönlendirdiği bahçeden hemen birkaç santim yukarıdaki cam terasa girdi. Büyük siyah masaya otururken bambu sandalyede kendini olabildiğince geriye yasladı. Şeytan mutfağa doğru gözden kaybolurken masadaki güllerin dikenlerini parmağıyla dürtüyordu avcı. "Rüyama nasıl gelebildin?"

Şeytan elinde bir bardak dumanı tüten çayla tekrar terasa geldi. "Kullanmayı pek tercih etmemem büyü yapamadığım anlamına gelmez," dedi bardağı masaya bırakırken. Avcının tam karşısındaki sandalyeye otururken parlak kızıl gözleri kızın yüzünden bahçeye kaydı. "Onları kollayacağına söz vermiştin. Sözlerini artık tutmuyorsun." Şeytan bir an düşünür gibi etli dolgun dudaklarını dişledi. "Aslında bir süredir sözlerini tutmuyorsun," dedi sonra.

"Onları kolladım. Hala kolluyorum. Her ihtimale karşı onları karşılayabilmesi için geçide bir ejderha ve bir cehennem cadısı yolladım. Bu kollamak değilse kollamak nedir bilmiyorum." Avcı önündeki bardağı itip tekrar geriye yaslandı. "Buraya beni azarlamak için çağırmadın herhalde."

Kadın bakışlarını tekrar kızın üzerine dikince kız susuverdi. Lilith ile konuşuyor olduğunu unuttuğuna bir an inanamadı kâhinler kâhini. Kötülüğün de tıpkı iyilik gibi saptanamaz bir doğası vardı. Kadının da tıpkı diğer şeytanlar gibi sağı solu belli olmazdı.

"Yeni kan kehanetini duymuşsundur," dedi Lilith. Gaye gözlerini kaçırdı. Konuşmak istemediği konular arasında başı çeken şey, son günlerde kesinlikle bu kehanet olurdu.

"Tepkinden anlıyorum ki biliyorsun. Gerçi senin bilmediğin bir kehanet olamaz." Şimdi huzursuzdu kız. Yerinde kıpırdanırken bambunun saplarını gıcırdatdı. "Elbette," dedi sessizce. "Ama kehaneti yazan ben değilim. Diğer diyarın kâhini yazdı. Bir süre iki kadın birbirlerine baktı sonra ikisi de konuşmadı.

Rüzgâr ılık ılık eserken Lilith tuttuğu nefesini bıraktı yavaşça. Havaya dolan nane kokusuyla irkildi avcı. Lilith, zehirli güzelliğini unutulan her seferinde hatırlatmasını iyi bilirdi.

"Kim olduğu umurumda değil. Hangi diyarda olduğu da. Bu kâhin başımıza bela olmaya başladı. Nasıl yaparsın bilmiyorum ama onu yok edeceksin. Ondan kurtulmak istiyorum. Bana borçlusun."

Gaye, kadının öfkeli yüzüne bakarken ironiye gülmemek için yanaklarının içini ısırdı. Oradan kalkıp giderken düşündüğü tek şey kadının öfkeli yüzüydü. Pegasusun üstünde tekrar tesise uçarken Lilith'in rica görünümündeki emrini düşündü.

Yaratılanların en güzelinin umutsuzca öldürülmesini istediği kâhin, diğer evrendeki kendi kızı Cassie'den başkası değildi.

***

Aloha yanında bir kafileyle Draza'yı almak üzere mor kule zindanlarına gitmişti. Geride vekil kral olarak ise Rohan'ı bırakmıştı. Rohan bize hepimizin sığabileceği kocaman bir çadır vermişti. Öğleden sonra hazırlanmamız için ise eşyalar vermişti. Bazımız yıkanırken bazımız kapıda nöbet tutmuştu, dönüşümlü olarak hepimiz hazır olduğumuzda Rohan çadıra gelip hepimizle konuşması gerektiğini söyledi.

Ben yıkanıp giyinirken yanımda olmayıp nöbet tutmayı seçen Aidan'ın dışarıdan gelip Rohan'ın yanında duruşunu izledim. Benden kasıtlı olarak uzak durması canımı kimsenin sıkamadığı kadar sıkmaya başlamıştı.

"Az önce ölüler ordusunun bir kısmı Vanelia'ya girdi. Diğer kısım ise buraya varmak üzere." Durumu idrak edebilmemiz için bize birkaç saniye verdikten sonra devam etti yaşlı iblisçe. "Bu dünyanın problemlerinin sizi ilgilendirmediğini düşünebilirsiniz ama bir şekilde her şeyin sorumlusu o." Gözleri bende kilitlendi. "O geldikten sonra başladı ve şeytanlar dünyasında tesadüf diye bir şey yoktur."

Yerin dibine geçmemek için ciddi bir efor sarf ederken Meredith birleştirdiğim kollarımın arasından elini geçirip teskin edici bir şekilde hafifçe sıktı. Yalnız olmadığımı göstermeye çalıştığı için müteşekkirdim ama esas yanımda olması gereken kişi çadırda bana en uzakta duran kişiydi. "Ayrıca bu dünyanın işlerine çoktan burnunuzu soktunuz. Kralı tahttan indirip yerine bir başkasını getirdiniz. Üstelik sebebi olduğunuz kaosun sonuçları birden fazla cana mal oldu. Sürüngenleri önemsemiyorsanız eğer şu an ağıt yakan vampirleri düşünün."

Tanıdık bir ürperti bedenimi gezip ardında tüm tüylerimi dik dik bırakacak şekilde kayboldu. Vanelia'daki ağıtlara şahit olmuştum ve bu şimdi neredeyse bir asır öncesinde olmuş gibi geliyordu.

"Biz sizin istediğinizi yaptık şimdi sıra sizde. Kâhinlerin lideri gelene kadar bir yere gitmeyip bizimle savaşacaksınız. Lider geldiğinde Cassandra onunla görüşecek. Ondan sonra gitmenizde bir sakınca yoksa, gidebilirsiniz."

Ardından çadırı terk etti.

"Birkaç ölü tekmelemek beni bozmaz," dedi strigoi. "O zombiler geldiklerine pişman olacaklar." Çadırdan yürüyüp gitti. Eli hala kolumun üzerindeki Meredith baktığım yere çevirdi başını. Aidan'a bakıyordum. Bana ne zaman bakacağını merak ediyordum.

Cadı elini çekerek çadırın diğer yanında, Aidan ile konuşan Draza'ya seslendi. "Draza. Seninle dışarıda konuşabilir miyiz?"

Dudaklarımı oynatarak teşekkür ettim kardeşime.

Aidan çadırdan tam kaçacakken ona doğru koştum. "Aidan?" Şeytanım sırtı hala dönükken durdu. Bana dönmesi sanki tüm enerjisine mal oluyormuş gibi yavaş yavaş hareket ediyordu.

"Beni görmezden geliyorsun," dedim uzanıp elini tutarken. Şeytanım korktuğum gibi elini çekmemişti ama konuşmuyordu da. En can acıtanı da göz teması kurmayışıydı.

"Onunla kasten öpüşmediğimi biliyorsun," dedim sesim titrerken. Güçlü durmaya çalıştığım tüm anlardan sonra dağılıvermiştim işte. Ne vardı sırada, ağlamak mı?

Oysa Aidan dehşete kapılmıştı. Bana öyle bir bakmıştı ki kendimi kutsal mekânlarda pis ayakla gezmiş gibi hissetmiştim. "Böyle olduğunu mu sanıyorsun? Sence rızan olmadan verdiğin bir öpücükten dolayı mı böyle davranıyorum?" Ellerimle kollarımı sıvazlarken gözlerimin dolmasına mani olamadım. "Başka neden böyle davranasın ki?"

Aidan uzanıp bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırınca şaşkınlıktan kıpırdayamadım. Şeytanım beni kısacık öptükten sonra alnını alnına yasladı. "Böyle düşünmene sebep olduysam ben bir canavarım." Şimdi tıpkı benimki gibi onun da sesi titremişti. Kahverengi sıcacık gözleri gözlerimdeydi. "Ağlamana sebep ben miyim Cassie?" Adımı daha önce hiç bu kadar yumuşak söylememişti. Sözcükler bile sanki beni incitebilir gibi konuşmuştu.

"Hayır. Ben sadece... Her şey çok ağır geliyor."

Gözlerimden akan yaşlar şeytanımın yanaklarımı tutan parmaklarını ıslattı. "Cassie seni koruyamadım." Şeytanım gözlerini kapatıp dudaklarını ısırdı. "Kanatlarını keserlerken, o şerefsiz sana zarar verirken seni koruyamadım. Bu beni nasıl bir adam yapar? Zarar görmene sebep olmuşken... Seni sevmeye hakkım yok gibi hissettim." Göz pınarlarında minik damlacıklar oluşurken derin nefes almaya çalıştı şeytanım. Yaşlar yanaklarından dudaklarına sızarken ona nasıl her geçen gün daha da âşık olabildiğimi hayretler içinde izledim.

Ona âşıktım. Öyle âşıktım ki bazen hayattaki tek gerçek bu gibi geliyordu. Nefes almak gibi. Her güneşin doğuşuna uyanmak gibiydi ona olan aşkım. Öyle kaçınılmaz, öyle alışması kolay. Ve eksikliği... Onu düşünemedim bile.

Kollarımla boynunu sararken başımı omuzlarının altındaki çukura gömdüm. "Sen beni her zaman korursun. Dünyanın öteki ucuna gitsem, başka dünyalara sürgün edilsem, ölsem ve yeniden dirilsem yine beni korursun." Başımı kaldırıp parmak uçlarımda yükselerek kapattığı yaşlı gözlerini öptüm. "Ben en çok senin yanındayken güvendeyim." Bana bakması için neredeyse yalvaracakken şeytanım kahverengi gözlerini açıp üzgünce bana baktı. "Ben seninle yenilmezim Aidan. Ve sen beni her zaman korursun. Kendini suçlamaya devam edersen ne yaparım bilmiyorum."

Uzanıp birbirine hasret kalan hüzünlü ıslak dudaklarımızı kavuşturdum. Onu sevmek nefes almak gibiyse öpmek neydi bilmiyordum.

Dudaklarımız ayrılıp da nefeslerimiz birbirine karışırken Meredith çadıra girdi. "Hala mı koklaşıyorsunuz? Şimdiye dek bitirirsiniz sanmıştım." Gözlerim yakışıklı şeytanımın aydınlanan yüzünde mühürlenmişken sözcükleri bir araya getirerek mantıklı bir cümle kurmaya çalıştım. "Ne oldu?" diye sorabilmiştim sanırım. Bilmiyordum, Aidan'ı biliyordum. Aidan çok güzeldi. Ona bayılıyordum. İstiyordum ki içimi çıkarıp içine katayım ve biz bir bütün olalım, bu karanlık dünyada bir sarmal oluşturalım. Ruhlarımız bedenlerimiz karışsın ve bir daha bizi ayırmak asla mümkün olamasın.

"Ön saflara ölüler girdi az önce. Ayrıca bir melek daha yukarıda. Düşüyor gibi ama can çekişiyor da olabilir. Yani pek umurumda olduğundan değil ama..." Soluklandı. "Öyle işte. Geliyor musunuz?"

"Evet," dedik aynı anda.

"Öncesinde bana bir yeğen yapmak isterseniz elbette bunu anla..."

"Meredith!" Utanç kulaklarımı yakarken öfkeyle boşboğazlık eden cadıya baktım. "Geliyoruz. Git lütfen." Kız kardeşim teslim olmuş gibi ellerini yukarı kaldırırken pişkin pişkin gülümsemeyi ihmal etmedi. O çadırdan çıktıktan sonra Aidan beni belimden kavrayarak kucağına aldı. "Asla ölemeyecek zombileri parçalamak fikri her ne kadar eğlenceli olsa da Meredith'in fikri de değerlendirilmeye değer bence." Burnumu öperken ekledi. "Yani memeliler varlıkları gereği üremeye meyillidirler."

Nasıl oldu da gözlerimde hala az öncenin yaşları varken kahkaha atabildim bilmiyordum. "Aidan bırak memeliyi sen insan bile değilsin."

Şeytanım uzun uzun dudaklarımı öpmeden önce "Bu üreme fikrine takıntılı olduğum gerçeğini değiştirmiyor," dedi. Beni kucağında evlendiğimiz günkü neşesiyle taşırken bir ağlama isteği bedenimi kemirdi. O kadar mutluydu ki ve bu öyle hüzünlüydü ki, ona yaşattığım tüm berbat anlar için kendimden nefret ettim.

Meydana çıkıp da Aidan beni kucağından indirmeden hemen önce boynuna atıldım. "Aidan," dedim korkuyla.

"Hmm?"

"Biz asla ayrılmayalım. Yani birkaç dakika bile ayrı düşmeyelim. Birimizi kör kuyuya atarlarsa diğeri de peşinden atlasın."

Aidan yaklaşmakta olan toz bulutlarını havaya kaldıran kalabalığa bakarken dalgınca yanıtladı. "Kör kuyuyu bilemem Cass ama ben senin için kâinatı terk ettim."

Ardından ikimiz de üzerimize doğru gelen vahşilere döndük.

Sonsuzluk ve ötesindeki, ötesindeydik şimdi.

***

Bölüm hakkında yorumlarını bekliyorum.

Her yerde kullanıcı adım aynı instagram, twitter :rgayeonel

Bkm.com alışverişlerinde istediğin hangi kitabı alırsan al kupon kodu yerine BKMMARCO yazarsan indirim alırsın. Aynı şekilde tamadres.com sitesinde indirim bölümüne tamadresmarco yazarsan yine indirimli alırsın.

Continue Reading

You'll Also Like

5.9K 591 8
Yalanlarla dolu geçmişin içine atılan iki kız. En güvendiklerinin bir yalan olduğunu, yalanın ise bir doğru olduğunu öğrendiklerinde içine düştükleri...
241K 4.2K 30
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
5.2M 8K 10
❤️ Epsilon Yayınevi ile raflarda! Kitaptan ilk üç bölüm okuyabilmeniz için yayında! #1 Romantizm Yaman, Rüya için, tıpkı onun söylediği gibi, bir kah...
2.5M 104K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...