Kış Güneşi (+18) {Yaz Yağmuru...

By Slmbenbeyzalan

94K 5.4K 2.7K

~Bu kitap +18 ögeler ve cinsellik içerir!! Rahatsız olacaklar okumasın lütfen..~ Yaz Yağmuru isimli kurgumun... More

Dağıldık..
Melahat..?
Alaz'ım, Hüzünlü Kekim
Bir Devrin Kapanışı..
Birader Sen Hayırdır Ya?
Karma
Arda Cabbar Vol2
Bazı Ufak Manifestler
Beyaz Gecelik
Özür Hediyesi
~Danger Bells~
Güven Sorunları..
Her Fırtınanın Bir De Yağmuru Var..
Hesap Günü
Veletler Bazen O Kadar Da Kötü Değil..
Alaz Alaz Yanarken Cehenneme Dönüşmek..
Tuğra'mı Özledim Diye..
A&B
Ama Yine De İyi İlerledin Alaz'ım..
Kelepçe
Herkesin Bir Sınırı Var..
Çetin'ler Kapatılsın.
Hayat Sürprizlerle Dolu
Lütfen Evlen Benimle
Bir Takım Hazırlıklar..
Geleneksel Normlara Ters Bir Gelin..
Kanka Biz Evlendik Ya..
Bu Beyler Bim'e Ne Zaman Gelir?
Hanımcılık Da Bir Rızzzıktır!
A.İ.B
Bulalım Onu Arda! Melis Çok Korkar..
Zaman Her Şeyin İlacıysa Fazlası İntihara Girmez Mi?
Alışmak Sevmekten Daha Zor Geliyor..
Halbuki Bir Kavanoz Zeytin İçin Çıkmıştık Yola..
❄️Kış Güneşi☀️
Yeni Bir Savaş İlanı Mı?
Her Şeyi Al, Bana Beni Geri Ver, Bir Şansım Olsun..
Hem Düşman Hem Kardeş.
Hoşçakal, Olacaklar Sensiz Olsun..
Yalnızlığı Yalnız Seninle Aldattım..
Harika.. Göbüşlü Varlık Sayısı 2'ye Çıktı!
Heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok...
🥠 Şans Kurabiyesi 🥠
Bu Kez Gerçekten Alaz Alaz Yanıyoruz..

🎄Yılbaşı Özel Bölümü🎄

4.9K 163 185
By Slmbenbeyzalan

Selammmms aşklarım.. Başlıkta belirttiğim gibi bu bir Özel Bölüm.

Normal hikayenin bir kaç ay sonrasını okuyacağız. (Çünküsü bugün yılbaşı diye ufak bir armağan işte) Ama sonra kaldığımız yerden devam tabiki..

Keyifli okumalar 🎅
______________________________________

Özel Bölüm: Yılbaşı Gecesi Kabusu 🎄🎅🎁❄️☃️

~31 Aralık 2017~

Elimdeki sıcak çikolata dolu kupa bardağı Beren'e uzatırken onun hala hüzünlü bakan yeşil gözlerini görerek iç çektim.

"Hala gülümsemiyorsun.."

"Yapamıyorum." dedi çaresizce. Ona verdiğim bardaktan bir yudum alıp sıcak olduğu için yüzünü buruşturdu. "Babama yalan söylediğim için kötü hissediyorum.."

"Baba?" dedi soru sorar gibi Melis. Bizim gibi koltukta değil yerde oturuyordu çünkü önüne koyduğu koliyi kurcalamakla meşguldü. Geçen seneden kalan yılbaşı ağacı süslerini arıyordu sanırım. Aynı zamanda da bizi dinliyordu.. Dalga geçer gibi ama sinirli bir gülümseme sunduktan sonra devam etti. "Ona baba demeye bin şahit ister!"

Ona uyarıcı bir bakış attım çünkü böyle konuşması Beren'i daha çok üzüyordu. Eniştemi ben de pek sevmezdim ama neticede Beren'in babasıydı işte, bir şey diyemiyordum. Tek istediğim Beren'in biraz daha iyi hissetmesiydi.

"Yalan değil.." dedim bu yüzden. "Sadece haberi yoktu.. Hem ne olmuş yani tatile gittiysen, ne var bunda? Kaç aydır eşek gibi ders çalışıp telafi ediyorsun zaten."

"Öyle." diye bana katıldı Melis. Sonra göz ucuyla Beren'e baktı. "Alaz'la bile doğru düzgün konuşmuyorsun değil mi?"

Kafa sallayıp "Hıhı." dedi Beren mırıltıyla. Mırıldaması bile hüzünlüydü ve ona fazlasıyla hak veriyordum çünkü eniştem olacak herif ona eziyet ediyordu resmen. Yazın bir işi olduğu için yurt dışındaydı ve Beren de bir şekilde annesinden, yani teyzemden izin alıp tatilimize eşlik etmişti bu nedenle ama geçtiğimiz günlerde babası bunu öğrendiği için çok kızmıştı ona.

Sürekli psikolojik baskı yapıyor, neredeyse tüm imkanlarını kısıtlıyordu Beren'in. Yalnızca ders çalışmasını söylüyordu. Ders çalışmasını ve bir an önce işe başlamasını..

"Ama en azından şuan buradasın.." diyerek yumuşatmaya çalıştım ortamı. Bu konular çok can sıkıcıydı. "Yılbaşını bizimle geçirebilmen için zar zor izin aldık, onda da bu mevzuları konuşmayalım, biraz gülümse tamam mı?"

Sözümü dinleyip kafa salladı ve belli belirsiz gülümsedi Beren. Onu daha çok neşelendirmek için telefonumu işaret ettim.

"Hem bu gece beylerle görüntülü konuşacağız, unuttun mu?"

Gülüşüme aynı şekilde karşılık verirken "Unutmadım.." dedi. Alaz'ı çok özlemişti, farkındaydım.

Hiç değilse bu gece mutlu olacaktı..

Melis kutunun içinde bulduğu süsü alıp heyecanla ayağa kalkarken "Ben de unutmadım!!" dedi neredeyse çığlık atarak. Sonra köşeye kurduğumuz yapay çam ağacının yanına gitti ve elindeki süsü ağacın dalına büyük bir dikkatle astı. "Atakan'a yılbaşı ağacımı göstermek için sabırsızlanıyorum!"

Onun bu tatlı heyecanına gülümseyip "Ağacı süslemeyi son güne bırakman da müthiş gerçekten.." dedim. "Ama önce sıcak çikolatanı içseydin. Soğuduğunda bi önemi olmayacak.."

Elini "Boşver!" dercesine sallayıp "Ben soğuk seviyorum, dert etme!" dedi ağacını izleyerek. Sonra büyük bir keyifle ağacı süslemeye devam etti.

Ben de aynı uyarıyı Sinem'e yapmak için dudaklarımı araladım ama tam ben ona sesleneceğim sırada Sinem salona girip "Turtam neffffiiiissss olduu!" dedi sevinçle. "Öyle bir şey yaptım ki kızlar, parmaklarınızı yiyeceksinizz!"

Beren merakla "Elmalı turta mı?" dediğinde "Hıhı!" dedi Sinem kafa sallayarak. Sonra yanımıza gelip kendini koltuğa bıraktı ve onun için hazırlayıp sehpanın üzerine koyduğum kupa bardağa uzandı. "Siz ne yaptınız?"

"Melis bildiğin gibi.." dedim ağacın etrafına led ışık dolamakla meşgul olan Melis'i göstererek. "Biz de oturuyoruz işte."

Süslenen ağaca bakıp "Harika.." dedi Sinem. Sonra tekrar bize döndü. "Ee söyleyin bakalım, bu gece için planımız ne?"

Bu geceyi günler öncesinden planlamış olmama rağmen biraz düşünüyormuşum gibi yapıp "Hmm.." dedim dudak büzerek. "Aslına bakarsan, bu gece için efsane oyunlar buldum!"

"Tombala falan mı..?" dedi Sinem alayla ama ona göz devirip "Saçmalama!" dedim ve yerimden kalkıp televizyonu koyduğumuz ünitenin hemen altında bulunan dolabı açtım. Ardından dolaba dizdiğim kutu oyunlarını çıkarıp tekrar yerime döndüm.

"Bunların hepsi bu gece için!"

Elimdeki kutulara ufak bir göz atıp "Mükemmel.." dedi Melis. Ardından cebinden bir kağıt çıkarıp havada sallamaya başladı. "Ben de bu geceye uygun olan tüm filmleri listeledim!"

"Yiyecekleri de ben hallettim zaten, biliyorsunuz.." diye hafif şımarıkça bir açıklama yaptı Sinem bunun üzerine. "Söylemiş miydim bilmiyorum ama turtam nefis oldu! İçecekler, çerezler.. Hepsi hazır. Hatta kestane bile aldım!"

Biz üçümüz geceyi planlayıp heyecanlanırken Beren söylediklerimize hafif bir tebessüm bırakıp "Peki beyler?" dedi merakla. "Onlarla ne zaman konuşacağız..?"

İşaret parmağımla yavaşça burnunun ucuna vurup "Çok mu özledin Alaz'ı!" dedim gülerek. Sonra ona söz verir gibi kafamı salladım yavaşça. "Arayacağız merak etme.. Hatta onlarla giricez yılbaşına. Sen şimdi bunları düşünme, geceye odaklan." Ardından Melis'e döndüm ve elindeki kağıdı işaret ettim. "Hangi filmleri buldun söyle bakalım."

Melis elindeki dörde katlanmış kağıdı açıp "Hmm.." dedi düşünceli gibi. "Grinch var mesela, olmazsa olmaz.. Bir Noel Masalı, Kutup Ekspresi, Bad Santa, Gremlinler-"

"Gremlinleri izleyebiliriz!" diyerek kestim sözünü ama Sinem bana katılmayıp "Bence.." dedi. "En iyisi 'Evde Tek Başına'. Onu izlemeliyiz.."

"Her sene olduğu gibi mi?" dedi Melis kinayeyle. Ve haklıydı. Her yılbaşı Sinem yüzünden "Evde Tek Başına" izliyorduk.

"O filmi ben de çok seviyorum ama artık başka şeyler izlesek iyi olacak.."

"Mesela Buz Devri.." dedi Beren gülerek. "Buz Devri'nin yılbaşı özel filmini izkesek daha iyi.."

Sinem bize göz devirip sıcak çikolatasından bir yudum alırken "Siz bilirsiniz.." dedi umursamazca. Ama bunu öyle bir söylemişti ki, bu gecenin sonunda yine 'Evde Tek Başına' izleyeceğimizi düşündüm.

Ben bunu düşünüp Sinem'e gülerken Beren hala kucağımda olan kutuları gösterip "Eee?" dedi merakla. "Ne bu oyunlar, anlatacak mısın?"

"Aslında.." dedim kutuları koltuğun üzerine bırakırken. "Ben de tam bilmiyorum.. Bunları aşağıdaki dükkandan aldım. Şu süs eşyası ve oyuncak satan kadından.."

"Yaşlı ve asabi olandan mı?" dedi Melis memnuniyetsizce. "O kadını hiç sevmiyorum, huysuzun teki.."

Tam da satın aldığım kadından bahsediyordu ama yine de "Öyle deme.." dedim kızıyormuşum gibi. "Yılbaşı için bir sürü şey yapmıştı. Yeni süsler, eşyalar.. Bu oyunlar da başka yerde yoktu mesela, kadın gerçekten bizler için çabalıyor."

"Bizim için değil, para için." diye düzeltti beni Melis. "Sence senin yılbaşında eğlenmen o kadının çok mu umrunda? Tek derdi paradır, emin ol.. Huysuzun, paragözün teki!" Aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çatıp öyle devam etti konuşmaya. "Ayrıca bir şey diyeyim mi? O kadın Hansel ve Gratel'deki yaşlı cadıya benziyor.."

Sinem ve Beren Melis'in bu söylediğine gülse de ben bir şey söylemeden iç çektim sadece. Sonra en üstte duran oyunu alıp "Her neyse.." dedim. "Baksanıza bu güzel görünüyor. Monopoly gibi bir şey herhalde.."

Beren gösterdiğim kutunun üstündeki yazıyı okuyup "Galiba öyle.." diye onayladı beni. "O oyunun yılbaşı versiyonu gibi bir şey."

Sonra sırayla diğer kutulara da baktı ve dikkatini çekmiş olacak ki üçüncü sıradaki kutuya uzanıp "Bu ne?" dedi merakla. "Çok tuhaf görünüyor."

Bahsettiği kutuyu alıp incelerken "Cidden.." dedim kendi kendime. Bu oyunların hepsi yılbaşı temalıydı ve bu nedenle hepsinin kutusu süslü püslü, rengarenkti ama bu kutu siyahtı.. Ayrıca üzerindeki resim bir mezarlığı andırıyordu ve resimdeki yılbaşı ağacında normal süsler yerine bir kaç kafatası vardı yalnızca. Gerçekten tuhaf görünüyordu.

Oyunun adını sesli bir şekilde okuyup "Danger Bells (Tehlike Çanları)" dediğimde Melis kıt kanaat ingilizcesi yüzünden bir şey anlamayıp yalnızca söylediğim kelimeler ona "Jingle Bells" şarkısını anımsattığı için şarkının ritmini mırıldanmaya başladı kendi kendine ama Sinem kaşlarını çatıp "O ne be?" dedi garipseyerek. "O ne biçim oyun ismi?"

Bilmediğimi belirtircesine omuz silktim.

"İlginç.."

Anlamını bilmediği için mi, yoksa oyun ona tuhaf geldiği için mi bilmiyorum ama "Hadi oynayalım.." dedi Melis salonun ortasındaki sehpayı boşaltırken. "Gece başlasın artık.. Sabırsızlanıyorum!"

Oyunu ona doğru çevirirken derin bir iç çekip "Emin misin?" dedim onu ürkütmek isteyerek. "Baksana ne yazıyor.. Bu yazan şeyin anlamını biliyor musun sen?"

Gösterdiğim yazıyı okumak için gözlerini kıstıktan sonra "Danger Bells.." dedi fısıltıyla. "Bu kelime tehlike demek değil miydi?"

"Öyle." diye onayladı Sinem. "Oyunun adı 'Tehlike Çanları', oynamak istediğine emin misin?"

Sanırım onun da niyeti benim gibi Melis'i korkutmaktı ve başarmış olmalıyız ki "Yok yok." dedi Melis. "Sanırım vazgeçtim.. Ya o huysuz kadın bizi sevmediği için bize lanetli bir oyun verdiyse?"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken "Lanetli mi?" dedim zar zor. "Hayal gücüne gerçekten hayranım Melis.." Sonra yerimden kalktım ve oyunu masanın üstüne bırakıp Melis'in koluna çok yavaş bir yumruk geçirdim. "Bir oyun yüzünden lanetlenmeyiz korkma, oynayalım hadi.."

Sözümü dinleyip yere çömelse de "Hiç ikna olmadım.." dedi Melis tereddütle. "Belki de kadının hayaleti şimdi buradadır."

Bu sefer kendimi tutmadım ve sesli bir kahkaha attım Melis'in bu söylediğine çünkü saçmalamakta üstüne yoktu. Oyunun kutusunu açarken "Olabilir." dedim alayla. "Dikkat et de çarpılma.."

Melis bu söylediğime göz devirmişti ama ben onu pek umursamadan oyuna odaklandım çünkü içi dışından daha ilginç görünüyordu. Bir sürü kart, zarlar, ve küçük figürler vardı içerisinde. Her şeyden önce kılavuzu alıp dikkatle okumaya başladım..

Kılavuzda yazanlar biraz kafa karıştırıcı olsa da oyunu anlamıştım sanırım.

Diğerleri merakla figürleri ve kartları incelerken onlara dönüp "Şimdi.." dedim boğazımı temizleyerek. "..anlatıyorum, iyi dinleyin. Biraz karmaşık gibi duruyor ama oynadıkça öğreniriz herhalde. Temel mantık şu.." Oyun tahtasını aldım ve dikkatli bir şekilde sehpanın üzerine koydum. Biraz geniş bir zemine çizilmişti oyun haritası. En ortada bulunan Noel babayı gösterip konuşmaya devam ettim. "..buraya, yani Santa'ya ulaşmamız gerek."

"Oraya ilk ulaşan oyunu kazanıyor mu?" dedi Beren merakla ama kafamı iki yana salladım.

"Hayır, öyle değil. Diğer oyunlardan biraz farklı olarak, bu oyunda rakip değiliz. Bu oyunda hepimiz takımız. Ve amaç, dediğim gibi, bir kişinin dahi olsa Santa'ya ulaşması.."

Ben kılavuza bir kez daha göz atıp oyunu iyice anlamaya çalışırken "Vay be!" dedi Sinem. "Kulağa biraz farklı geliyor.. Peki neden ulaşmamız lazım bu Santa'ya?"

"Çünkü hikaye böyle.." dedim elimdeki kağıt parçasına bakmaya devam ederken. "Oyun temelde bir hikaye üzerinden işliyor ve anladığım kadarıyla bu hikayenin gidişatını biz belirleyeceğiz." Durdum ve kutudan, kılavuzdan öğrendiğim kadarıyla "Devam" kartı olan kartları çıkardım. Kırmızı, yeşil, mavi, sarı ve siyah olmak üzere 5 renk vardı ve her rengin 30 farklı kartı vardı. Hepsini dikkatlice masaya dizdim. "İşte hikayeyi belirleyen kartlar bunlar. Gördüğünüz gibi hepsi numaralı ve kartları bu düzene uyarak çekmemiz gerekiyor. Örneğin, '1 numaralı devam kartını çek' uyarısı aldığımızda yalnızca tek bir renk seçebiliriz ve bu durumda diğer renkler geçersiz olur. Yani eğer 1 numaralı sarı devam kartını seçersem, mavi, yeşil, kırmızı ve siyah devam kartlarının 1 numaralı olanlarını kenara almam gerekir, anladınız mı?"

"Ben anladım galiba.." dedi Beren beni dikkatle dinlerken. "Peki bu kartları neye göre çekeceğiz? Yani, kim çekecek mesela?"

"Sıra kimdeyse o." dedim heyecanlı bir nefes verip. Oyunu anlamaya başladıkça daha zevkli olacağını hissediyordum. "Haritadaki 'devam kartı çek' yazısının üstüne kim gelirse o çekecek kartı. Yani dediğim gibi, rakip değil takımız ve bu hikayeyi hep birlikte oluşturup bitirmeye çalışacağız. Burada yazdığına göre de her karakterin yalnızca bir canı var.."

"Yani ölebiliriz, öyle mi?"

Melis'in sorusunu kafa sallayarak cevapladım.

"Evet, öyle.."

Bu sefer korku dolu bir sesle "Peki ya Santa'ya ulaşamadan hepimiz ölürsek..?" dedi Melis. "O zaman ne olacak?"

Aslında, bir şey olmayacaktı. Yani oyunu tamamlayamamış olacaktık yalnızca ama onu korkutmak hoşuma gittiği için "Bilemiyorum.." dedim endişeyle. "Belki de.. Oyunu tamamlayamazsak lanetleniriz.."

Dalga geçtiğim çok barizdi aslında ama Melis'in gözleri kocaman oldu söylediğim şey yüzünden. Onu sakinleştirmek için kolunu tutup "Şaka be!" dedim gülerek. "Ne olabilir Allah aşkına?"

Sonrasında kılavuzu masaya koydum ve "Bakın!" dedim hepsine. "Karakterler bunlar.. İstediğinizi seçebilirsiniz."

Hepsi aynı anda eğilip kılavuzda yazan listeye baktı bu dediğimden sonra.

-Karakter Listesi-
1- Audrey
2- Gardiyan
3- Madam Marmelat
4- Şifacı
5- Polis Memuru Joe
6- Elf
7- Avcı
8- Kurt Köpeği Ralph

"Oyun en az 4, en fazla 8 kişiyle oynanıyor ama şöyle bir kural var; kaç kişi oynarsak oynayalım illa ki biri Audrey olmak zorunda. Çünkü anladığım kadarıyla Audrey oyunun başkahramanı.."

"O zaman Audrey benim!" dedi Melis kutunun içindeki minik, sarı saçlı kadın figürünü alırken. "Aramızda başka sarışın ve başrol yok sonuçta!"

Hepimiz onun şımarıklığına kıkırdarken "Peki bunun ne önemi var ki..?" dedi Beren bana dönüp. "Seçtiğimiz karakterler bir önem taşıyor mu?"

Kutunun içindeki beyaz renkli kartları alırken "Tabiki.." dedim ve kartları onlara uzattım. "Bu kartlar karakterlere ait, üzerinde karakterlerin özellikleri yazıyor. Ve bu özellikler hikayenin gidişatında önem taşıyacak sanırım. Mesela kılavuzda örnek olarak şu yazıyor: 'Audrey yüzme bilmiyor ama Ralph biliyor.'.." Haritada bulunan ve göle benzeyen bir yeri gösterip konuşmaya devam ettim. "Bu özellik burada işe yarayabilir belki de.. Ve Audrey'in önemi de şu, her özellik her karakterde bulunmuyor ama Audrey hemen hemen tüm özelliklere sahip. Sahip olmadığı özellik ise diğer 4 karakterde mutlaka bulunuyor."

"Ve oyun da 4 kişilik olduğu için, kimi seçersek seçelim, eğer bir özellik Audrey'de yoksa, seçtiğimiz diğer karakterlerin birinde mutlaka oluyor." diye sözümü tamamladı Sinem.

Bende onu onaylayarak kafa salladım.

"Her şey anlaşıldı galiba."

"Anlaşıldı ama.." diyerek kutuda kalan son kartları gösterdi Beren. Bunlar turuncu renkliydi ve üzerinde 'Baht Kartı' yazıyordu. "..bunlar ne olacak?"

"Onları da haritada denk geldiğimiz takdirde çekeceğiz." dedim kutudan alıp bir kenara koyarken. "Hadi başlayalım artık!"

"Önce karakter seç!" dedi Sinem Madam Marmelat'ın figürünü eline alırken. "Ben bu olacağım."

Sinem'in elindeki karaktere bakıp "Neden hep yaşlı şeyler seçiyorsun ki?" dedi Melis dalga geçerek. "Valla iyice anne oldun ha!"

Eh, haksız da sayılmazdı..

Ama Sinem omuz silkip "Sanane!" dedi kızarak. "İsmi hoşuma gitti, ne var? Hem bu kılavuzda yazdığına göre Madam Marmelat Audrey'in teyzesi. O yüzden bana saygılı ol ufaklık.."

Sinem'in son söylediğine gülerken kutudan bir figür alıp "Ben de bunu seçiyorum." dedim. "Şifacı.."

Nedense bu karakterin güçlü olduğunu hissetmiştim. Neticede tüm karakterlerin bir canı vardı ama özellikleri güçlü olabilirdi yani..

Beren de kendine bir karakter seçtikten sonra daha fazla vakit kaybetmeden başladık oyuna. Beren Polis Memuru Joe olmaya karar vermişti bu arada..

Oyun Audrey'den başladığı için ilk zarı Melis attı ve 6 çıktığı için 6 adım ilerletti karakterini. Üzerinde bulunduğu yazıyı gösterip "İlk devam kartını çekmelisin." dedim. O da dediğimi yapıp kartlara uzandı.

"Keşke pembe olsaydı ama pembe olmadığı için kırmızı çekiyorum."

Söylediği gibi kırmızı devam kartını çektiğinde "Sesli oku." dedi Sinem. Melis de kafa salladı ona.

"Şöyle yazıyor: Santa'yı bulmak için yola çıkmış bulunuyoruz. İlk hedefimiz Mahzen. Mahzen'e giden yolu, Azap sokağını seçin."

"Heeeehh, afffferinn!" dedi Sinem, Melis kartı okuyunca. "Çok uğurlu bir elin var maşallah! Daha başlar başlamaz ismi en korkunç yola sürükledin bizi.."

Sonrasında zarları aldı ve elinde bir kaç tur sallayıp masaya bıraktı yavaşça. Saat yönünde ilerlediğimiz için sıra ondaydı.

"11 geldi. Hikayeye göre Azap sokağına doğru 11 adım ilerlemem gerekiyor değil mi?"

Ben "Hıhım." diye mırıldanınca karakterini Mahzen'e doğru 11 adım ilerletti Sinem. Sonrasında "Baht kartı çek." yazısına denk geldiği için bir tane kart çekti ve sesli bir şekilde okudu.

"Olduğun yerde 2 tur bekle veya karakterinin bir özelliğinden vazgeç."

"Sakın özelliğinden vazgeçme!" dedim zarlara uzanırken. "Lazım olabilir.." Sonra zarları attım ve 12 çıktığı için Sinem'in hemen önündeki yere ilerlettim karakterimi.

Burada "İkinci devam kartını çek." yazıyordu ama Melis benim yerime çekmek için uzanınca "Aman!" dedim onu durdurarak. "Sen dur, ben çekerim."

Ardından mavi renkli devam kartını çektim ve okumaya başladım.

"İlerlediğin yolda tiz bir çığlık sesi duyuyorsun. Sanırım küçük bir kız çocuğu ağlıyor.. Ona ulaşmak için mezarlık yolundan devam et."

"Yeni rota belirlendi.." dedi Beren zarları alıp atarken. Sonra karakterini 7 adım ilerletti ve boşlukta durduğu için hiçbir kart çekmeden Melis'e uzattı zarları.

Melis zarları atarken "Unutma.." dedim haritadaki mezarlığı gösterip. "Buradan gideceksin.."

Bana kafa sallayıp karakterini 9 adım ilerletti ve üçüncü devam kartını çekti. Bu sefer siyah seçmişti.

"Bu kartı çektiğine göre mezarlığa ulaşmış bulunuyorsun. Ağlayan kızı bulabildin mi? Burası çok karanlık, onu yalnızca gözleri güçlü olanlar görebilir. Gözlerin yeterince keskin değilse olduğun yerde kal."

"Gözleri güçlü olanlar.." diye tekrarladım kartta yazanı. "Sanırım bu bir özellik."

Sonra kendi karakterimin, yani Şifacı'nın özellik kartına baktım ama böyle bir bilgi yoktu.

"Sanırım bende var bu özellik." dedi Beren elindeki kartı bana çevirirken. Cidden Polis Memuru Joe'nun kartında 'Üstün görebilme yetisi' diye bir özellik bulunuyordu. "Ne olacak şimdi?"

"Audrey bu özelliğe sahip değilse Joe mezarlığa ulaşana kadar bekleyecek." dedim ve zarlara uzandım. "Şimdi sıra bende.."

"Ama ben.." diyerek beni durdurdu Sinem fakat sonra cezalı olduğunu hatırlamış olmalı ki devam etmemi işaret etti. Ben de zarları attım ve karakterimi 8 adım ilerlettim.

Bulunduğum yerde "Baht kartı çek." yazdığı için yeni bir kart çektim ama Melis bu sırada oyunu anlamadığından yakınıp duruyordu.

"Neticede hep devam kartlarının üzerine geleceksek.." diyordu haritayı göstererek. "Oyunun ne anlamı var ki? Ben anlamadım.."

Çektiğim kartı okumadan önce ona açıklama yapıp "Her defasında 'devam kartı çek' yazısına geliyoruz ama burada önemli olan gittiğimiz yol." dedim. "Bak mesela; '3. Devam kartını çek' yazısından sonra mutlaka '4. Devam kartını çek' yazısına geleceğiz değil mi? Ama hangi yoldan gideceğimiz belli değil ve işte önemli olan da bu. Seçtiğimiz kart rengine göre hikayenin gidişatını biz belirliyoruz ve örneğin Azap Sokağından geçmek çok tehlikeliyken Gümüş Sokağından gitmek çok daha güvenli olabilir. Önemli olan oraya ölmeden ulaşabilmek."

Artık anlamasını umuyordum ve o da anladığını gösterir gibi kafasını salladı zaten. Bu kız bazen sarışın aptallığı yaşıyordu.. Hafifçe gülümseyip çektiğim kartı okudum.

"Önündeki 10 adım boyunca tüm 'Baht Kartı' uyarılarını geçersiz kıl."

"Yani baht kartı gelse dahi çekme.." diye okuduğum kartı açıkladı Beren. "Neyse, her zaman kötü şeyler çıkmıyormuş en azından."

Sonra zarları attı ve karakterini çıkan sayı kadar ilerletip Audrey'in olduğu yerin bir adım önüne geldi.

"Joe'nun üstün görme yetisi işin içine girdiği için artık devam edebilirsin.." dedim Melis'e. Sonra Beren'e bulunduğu yeri işaret ettim. "Senin de bir baht kartı çekmen gerek."

Söylediğime kafa sallayıp yeni bir kart çekti Beren ama üstündeki yazıyı okuyunca suratı asılmıştı. Koluna vurup "Sesli okusana Beren!" dedi Sinem. "Ne yazıyor..?"

Bunun üzerine okumak yerine kartı bize çevirdi Beren.

"Enerjin gittikçe azalıyor ve sanırım hastalandın.. Hastaneye ulaşamadığın veya şifa kartı kullanamadığın sürece mücadeleye devam edemeyeceksin. Hayatta kalmak için yalnızca 15 adımın var!"

"15 adım sonra ölecek misin yani?" dedi Melis kartı okuduktan sonra. Sonra Beren'in kartıyla hastane arasındaki mesafeyi saydı tek tek. "Burada 20 adım falan var! Nolacak şimdi..? Beren ölürse 3 kişi kalırız ve şansımız azalır. YA OYUNU BİTİREMEDEN LANETLENİRSEK??"

Melis'in telaşlı konuşmasına gülüp "Saçmalama istersen.." dedim alayla. "Lanetlenmeyiz.. Ama bir kişi eksilirse şansımız azalır, haklısın. Elimizden geldiğince hayatta kalmalıyız."

"Hastaneye ulaşmayı beklersem ölürüm.." dedi Beren kartı tekrar okurken. "Ama şifa kartını kullanarak iyileşebiliyorum sanırım."

Ona kafa sallayıp önümdeki kartı havaya kaldırdım ve "Şifa kartı burada.." dedim. "Benim karakterime ait. Ama yalnızca bir kez kullanabiliyoruz.."

Bu sefer fikrini tamamen değiştirip "O zaman Joe ölsün." dedi Melis. "Şifa kartını Audrey için sakla.. Belki ben de hastalanırım."

"Oha Melis ya!" diye araya girdi Sinem bunun üzerine ama "Aslında o da haklı.." diye yatıştırdım Sinem'i. "Audrey en önemli karakter.."

"O zaman ölücem.." diye dudak büzdü Beren söylediğim lafa. "Bensiz devam.."

Ama böyle de olmazdı ki! Hiçbirimizin ölmesini istemiyordum ama oyun bizi sınıyordu resmen. Size bir şey diyeyim mi? Takım olmak rakip olmaktan bile zordu!

Beren'in elini tutup "Tamam tamam, sana kullanıyorum şifa kartını." dediğimde Melis yüzüme hüzünle baktı ama çaresizce omuz silktim ona. En azından Audrey'in şuan ölüm tehlikesi yoktu.

Melis bana trip atar gibi göz devirdikten sonra zarları atıp karakterini 11 adım ilerletti ve bulunduğu yerdeki yazıyı okuyup yeni bir devam kartı çekti ama o kart çekerken Sinem sızlanıp duruyordu.

"Niye bu kartları hep Melis çekiyor??" diyordu oflayıp puflayarak. "Zaten eli uğursuz!"

Melis ise onu pek umursamadan çektiği kartı okudu sesli bir şekilde.

"Bu karanlıkta işin zordu ama nihayet başardın ve küçük kızı buldun. Bir mezarın başına oturmuş ve içli içli ağlıyor.. 'Ne oldu?' diye soruyorsun kıza, neden ağladını öğrenmen lazım. Ama sana cevap vermiyor. Kızın üzerinde uzun, beyaz bir elbise var ve bu senin dikkatini çekiyor. Eğiliyor ve kızın yanına oturuyorsun. "Adın ne senin?" diye soruyorsun bu sefer, onunla iletişim kurman lazım. Kafasını kaldırıyor ve sana isminin 'Bella Blackstone' olduğunu söylüyor. Ve ardından ekliyor. 'Bana yardım et!' Kızın gerçekten üzgün olduğunu görerek ona yardım etmek istiyorsun ama sorunun ne olduğunu bilmiyorsun. Yeniden soruyorsun 'Ne oldu?' diye, bu defa kız anlatmaya başlıyor. Bu mezarın çok sevdiği birine ait olduğunu ve onu çok özlediğini söylüyor sana. Merakla kafanı mezar taşına çeviriyor ve üzerinde yazan ismi okuyorsun. Mezar taşında yazan isim şu; Bella Blackstone."

Melis tüm bunları okuduğunda Sinem derin bir iç çekip "Gerçekten Melis, senin çekeceğin kartı-" dedi ama Melis onu durdurup "Daha bitmedi." dedi yutkunarak. Sonra kartı bana uzattı. "Ben korkuyorum, sen devam etsene.."

Kartı onun elinden alıp okumaya devam ettim.

"Mezar taşında yazan isim karşında ağlayan küçük kıza ait ve bu seni ürküttüğü için yola devam etmek istiyorsun. 'Üzgünüm, acelem var.' diyorsun kıza. 'Acaba Santa'ya nasıl ulaşabilirim?' Kız bir müddet seni izliyor ve 'Eğer ona hızlıca ulaşmak istiyorsan Tapınağa git.' diyor sana. 'Ama güvenli bir yol istiyorsan Ghoul Ormanı yoluna git.' Şimdi, kızın verdiği ipuçlarıyla birlikte 3 seçeneğin var; Tapınak, Ghoul Ormanı veya Bataklık. Tercihini yap ve birini seç."

"Bu hikaye gittikçe tuhaflaşıyor.." dedi Beren okuduğum satırları duyunca. Melis de onu onayladı ve ekledi, "Ayrıca korkunçlaşıyor!"

"Oyunun teması Yılbaşı ve korku.." dedim onları sakinleştirmek istercesine. "Normal yani."

Sinem'in ise derdi bambaşkaydı ve "Asla o kızın dediği yollardan gitmeyin!" dedi bizi uyararak. "Hayalet midir, hortlak mıdır nedir!? Onun verdiği ipucuna güven olmaz.."

Bu konuda Sinem'e katılıyordum ve bunu dile getirmek için dudaklarımı araladım ama salonun ışığı bir anda sönüp tekrar yanınca susmak zorunda kaldım. Sustum ve Melis'in korku dolu bakışlarını izledim sadece..

Öyle dehşet içinde bakıyordu ki, ben bile korktum resmen. "O neydi öyle?" diye korkuyla sorduğunda "Hiçbir şey." dedi Sinem. "Salonun ışığı zaman zaman böyle oluyor zaten, bilmiyormuş gibi davranma.."

Kafa sallayarak onayladım Sinem'i çünkü haklıydı, ara sıra oluyordu böyle ama Melis yerinden kalkıp "Ben devam etmek istemiyorum." dedi kalbini tutarak. "Bu oyunu sevmedim.."

Bana kalırsa abartıyordu ve bu korkusunun gereksiz olduğunu düşünüyordum ama salonun ışığı tamamen söndüğünde bu fikrim yavaş yavaş terk etti bedenimi. Oyunun etkisinden midir bilemem, hafif bir tırsmıştım. "Ne bu şimdi?" dediğimde sesim titremişti azıcık..

Melis'in derin derin nefes alıp verdiğini duyabiliyordum ama artık tek korkan kişi o değildi çünkü Beren elimi tutup "Elçin.." dedi korkuyla. "Elektrik mi gitti, ne oldu?"

"Bilmiyorum.." dedim fısıltıyla çünkü tek yapabildiğim buydu şuan. Ama en azından Melis'in yılbaşı ağacını süslerken kullandığı led ışık ortamı aydınlatıyordu az da olsa..

Sinem telefonuna uzanıp "Bekleyin.." dediğinde kafa salladım ona. Sonra pencereye yaklaşıp diğer binalara baktım ama bütün evlerin ışıkları yanıyordu.

"Yalnızca bizim dairenin elektriği gitmiş olabilir mi..?"

Telefonunun fenerini açıp ortamı aydınlatırken "Olamaz.." dedi Sinem. "Yani çok saçma. Bizim ayrıcalığımız ne ki?"

Ve Sinem'in bunu söylemesiyle kulaklarımıza iğrenç bir sesin dolması bir oldu.. Öyle tiz, öyle kulak tırmalayıcı bir sesti ki, ellerimle kulaklarımı tıkamak zorunda kaldım.

Ses kesildiğinde Melis korkuyla "Bu neydi peki?" dedi ama cevap veren içimizden biri değildi..

"Şşş.." dedi biri. "Oyunu gerçekten yarım mı bırakıyorsunuz..?"

İlk bir kaç saniye korkuyla kızlara baktım çünkü konuşan içimizden biri değildi, sert, kalın bir sesti ve NEREDEN GELDİĞİNİ BİLMİYORDUK! Sonrasında ise aynı anda çığlığı bastık hepimiz..

Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki, yemin ederim öleceğim sandım ama zar zor yutkunup konuşmaya başladım ve "Sen.." dedim sesim titreyerek. "Sen kimsin..?"

Allah kahretsin, nereye konuştuğumu da bilmiyordum ki!! Gerçekten hayalet falan mıydı bu..?

"Ben mi..?" diye karşılık verdi ses bu soruma. Allah'ım resmen konuşuyordu bizimle!! Kabus falan mıydı, neydi bu?

"Evet, sen." diye cevapladı Sinem benim yerime ama onun da sesi korku dolu çıkıyordu artık. "Kimsin..?"

Bunun üzerine sesini alçaltıp "Ben.." dedi ses ve biraz duraksadı. "Bella Blackstone.."

YEMİN EDİYORUM BU SEFER AVAZIM ÇIKTIĞI KADAR BAĞIRDIM ve ilk defa Melis'e katılarak "Lanetlendik!!" dedim telaşla. "Yemin ederim lanetlendikk!! Allah'ım nolur yardım et!!"

Melis korkuyla kolumu tutup zar zor nefes alırken "Ben demiştim!" dedi bize kızarak. Sesi ağlamaklı çıkıyordu ve kolumu tutan elinin tir tir titrediğini hissedebiliyordum. "Söylemiştim size, öleceğiz burada!!"

Yüzünü tam göremesemde Beren'in de korkudan titrediğini hissedebiliyordum ama konuşmaya bile tırsıyordu galiba. Şu anda aramızda en cesaretli kişi Sinem'di ve derin bir nefes alıp "Var ya!" dedi sinirle. "Eğer bu bir şakaysa, bunu yapanı mahvederim!"

Ama ses oldukça ciddiydi ve "Şaka mı?" dedi buz gibi bir edayla. "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz..? Bu oyunu oynamanın bazı sonuçları olduğunu bilmiyor muydunuz!?"

Bu sesin sahibi bizi görüyor muydu, görmüyor muydu bilmiyorum ama telaşla iki yana salladım kafamı. Sonra sadece kızların duyabileceğini düşündüğüm bir tonda fısıldadım.

"Lütfen bir şey yapın, birini arayın! Ben gebericem korkudan!!"

Beren bunun üzerine hemen arkasında duran telefonuna uzanıp Alaz'ı aradı ama bunu fark etmiş gibi "Ne o?" dedi sesin sahibi. "Birini mi arıyorsunuz..?" Sonra iğrenç bir kahkaha attı ve ürkütücü bir tonda konuşmaya devam etti. "Üzgünüm ama sizi şuan kimse duyamaz.."

Ne demek istiyordu bilmiyorum ama Alaz telefonu açtığında Beren telefonu hoparlöre alıp "Alaz!" dedi korkuyla. Alaz'ın sesi ise özlem doluydu.

"Alo.. Beren'im, napıyorsun..?"

Beren'in telaşını fark etmemiş miydi anlamadım ama yeniden konuşup "Alaz!!" dedi Beren yine. "Alaz burada çok garip şeyler oluyor, lütfen bir şey yapın!!"

Ama Beren'in tüm bu söylediklerine rağmen Alaz'ın cümleleri çok farklıydı..

"Aloo! Sesim gelmiyor mu? Beren, niye konuşmuyorsun..?"

Beren kafasını kaldırıp korku ve şaşkınlık dolu gözlerle bana baktığında "Alaz!!" diye bağıran bendim bu sefer. "Dalga mı geçiyorsun!!! Duymuyor musun bizi!?"

Önce bir kaç saniye sessizlik oldu ve sonrasında "Konuşmuyor.." dedi Alaz yanındaki kişiye. Sanırım bunu Arda'ya söylüyordu çünkü arkada konuşan kişinin sesini ona benzettim. "Telefonu mu bozuk anlamadım, sen Elçin'i arasana bi.."

Evet, Elçin'i ara dediğine göre kesinlikle Arda'ydı yanındaki ve Alaz bunu söyler söylemez benim telefonum çalmaya başladı. Hızla telefonu açtım ve "Arda!" dedim resmen çığlık atarak. "Aşkım lütfen beni duyduğunu söyle!"

Ama korktuğum cevap geldi ve "Elçin." dedi Arda oldukça sakin bir şekilde. "Napıyorsun?"

Bu hayalet bozuntusu doğru söylüyordu galiba, çünkü sesimiz resmen duyulmuyordu ve korkudan ağlayacaktım artık!

Arda telaşla "Aloo?!" dediğinde sıkıntılı bir nefes alıp ağlamamak için dudağımı ısırdım. Hala sesini bana duyurmaya çalışıyordu her şeyden habersiz. "Elçin, beni duymuyor musun?" dediğinde telefonu kapatıp koltuğa bıraktım ve "Ölücez burada!" dedim çaresizlik barındıran bir sesle. "Allah'ım nolur yardım et.."

Bella'nın hayaleti bu kez daha sessiz bir kahkaha atıp "Size söylemiştim.." dedi o iğrenç sesiyle. "Oyunu bitirip Santa'ya ulaşamadığınız sürece benden kurtulamazsınız.."

Bu olanlar gerçek miydi ya?! Şuan bir hayaletle konuşuyor olmamız NORMAL MİYDİ?? Kafayı yiyordum resmen.. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi!

"Peki ya Santa'ya ulaşamadan ölürsek?" dedi Melis bu kez. Artık resmen ağlıyordu ve tutmuyordu kendini. "O zaman ne olacak?"

"Santa'ya ulaşamadığınız takdirde hepiniz ölürsünüz." dedi hayalet cevap olarak. Sesi gerçekten ürkütücüydü ve söylediği şey yüzünden bir kez daha çığlık attık hepimiz.

Sonrasında Melis kolumu bıraktı ve "Ben gidiyorum.." dedi hıçkırıklarının arasından. "Ölmek istemiyorum burada!!"

O kapıya doğru koşarken bu fikir bana da mantıklı geldiği için peşinden gittim ve kızlar da beni takip ettiler ama karanlık yüzünden düşe kalka ulaştığımız kapı KİLİTLİYDİ.

Melis kapıyı açmaya uğraşıp ağlarken "Kim kilitledi bunu!!" diyordu sızlanarak ama biz yapmamıştık tabiki.. Bu yüzden bir şey demedik ama Melis pes etmeden devam etti kapıyı yumruklamaya. Bir yandan da çığlık atıyor, "İmdaaaat!!" diye bağırıyordu sürekli.

Bu gürültüye nasıl kimse gelmedi hayret ettim doğrusu..

Nihayet Melis kapının açılmayacağını kabullendiğinde çaresizce bana sarılıp ağlamaya devam etti ve bende bu korkuya tepkisiz durmaya dayanamayıp ağlayarak karşılık verdim ona. O kadar korkuyordum ki bayılacaktım resmen! Şu olanları bir türlü aklım almıyordu..

Acaba gerçekten rüya görüyor olabilir miydim..?

Bunu anlamak için kolumu cimcikledim ama hayır, her şey fazlasıyla gerçekti.. Sinem kapıya yaslanıp hala açık olan telefon ışığını bize doğru tutarken "Bittik biz.." dedi çaresizce. "Bu olanların gerçek olmasına ihtimal vermiyorum ama başka bir açıklaması yok gibi duruyor.. Napıcaz şimdi?"

"Bilmiyorum ama çok korkuyorum!" dedi Beren Sinem'in yanına kıvrılırken. "Bir an önce çıkmak istiyorum buradan.."

Onu kafa sallayarak onayladığım sırada kapı çalınca aniden irkilip aynı anda çığlık attık yine ama kapının arkasındaki ses "Açın kapıyı!" diye sertçe konuşunca sustuk geri. "Emniyetten geliyoruz, hakkınızda şikayet var. Lütfen zorluk çıkarmadan kapıyı açın.."

Gelenlerin polis olması içime biraz su serpmişti ama "Açamıyoruz.." dedim çaresizce. "Kapıyı biz kilitlemedik, kapı lanetlendi! Açılmıyor.."

Dışardaki adam biraz duraksadıktan sonra "Hanımefendi siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?" dedi ama Sinem araya girip "Hayır, doğru söylüyor.." diye çıkıştı telaşla. Sonra "Bakın.." diye söze başlayıp kapının kolunu tuttu açılmadığını kanıtlamak için ama kapı bir anda açılınca şok içinde kaldık hepimiz..

Bunun üzerine Melis kapıyı daha çok açıp kendini polislerin kollarına attı ve ağlamaya devam ederek "Lütfen yardım edin!" dedi kapının önündeki 5 polis memuruna. "Evde hayalet var!!"

En öndeki mavi gözlü memur Melis'e tuhaf tuhaf baktıktan sonra bize dönüp "Alkol mu aldı?" dedi Melis'i kastederek ama "Hayır." dedi Beren. "Evde hayalet var, doğru söylüyor!"

Bunun üzerine kafa sallayıp "Anlıyorum.." dedi adam. "Çok gürültü yaptığınıza dair ihbar aldığımız için buradayız ama madem öyle diyorsunuz, bir bakalım şu hayalete.."

Konuşma tarzından bize inanmadığı çok belliydi, muhtemelen madde kullandığımızı falan düşünüyordu ama yine de dediğini yapıp içeri girdi ve salona doğru yürümeye başladı.

Diğerleri de onun arkasındaydı ve biz de en arkaya dizildik yavru ördekler gibi. Bir yandan da onlara başımıza gelenleri anlatıyorduk.

"Normal bir şekilde oyun oynuyorduk ama birden tüm ışıklar kapandı.." dediğimde en öndeki polis memuru duraksayıp bana döndü ve gayet düzgün bir şekilde yanmakta olan ışığı gösterdi tuhaf bir ifadeyle.

Şaşkın şaşkın ampule bakıp "Ama.." dedim kekeleyerek. "B-bu yanmıyordu.."

Mavi gözlü polis memuru bana tuhaf tuhaf bakmaya devam ederken başka bir memur sehpanın üzerindeki oyun kutusunu alıp "Komiserim.." dedi mavi gözlü olana. Sonra kutuyu ona uzattı.

Komiser dedikleri adam kutuyu inceledikten sonra "Bu oyunu nereden buldunuz?" dedi bize dönüp. Sonrasında konuşmamıza bile müsaade etmeden devam etti. "Bu oyunun ülke genelinde yasaklı olduğundan haberiniz yok mu?"

Kızlarla hep bir ağızdan "Ne?" dediğimizde diğer polislere dönüp "Alın şunları.." dedi komiser ve biz ne olduğunu bile anlayamadan bileklerimize kelepçeler takıldı bir anda.

"Ama biz-" diye itiraz edecek oldu Melis fakat "Derdinizi karakolda anlatırsınız." diyerek onu susturdu komiser. Ardından hepimizi başı eğik bir şekilde evden çıkarıp karakola götürmek üzere polis arabasına bindirdiler..

4 adet "SUÇLU" olarak polis arabasının arka koltuğunda otururken kızlara dönüp "Biz ne yaşıyoruz ya!?" dedim ama Beren ağlamakla meşgul olduğu için "Babam beni öldürecek!" diyebildi sadece..

Melis ise kafasını iki yana sallayıp "Anlamıyorum.." dedi düşünceli düşünceli. "Bugün neler oluyor cidden anlamıyorum! Acaba kafayı mı yedim?"

Ona "Bilmiyorum.." dercesine omuz silktim ve o sırada bir tane polis memuru arabanın kapısını açınca "Memur bey!" dedim telaşla. "Bizi neden karakola götürdüğünüzü öğrenebilir miyiz? Ne yaptık Allah aşkına..?"

Önce biraz tereddüt etse de sonrasında ön koltuğa oturup "Bu oyunu nerden buldunuz bilmiyorum ama başınız büyük belada kızlar.." dedi adam. "Komiserimin dediği gibi, bu oyun tüm ülke genelinde yasaklı ve oynanması büyük bir suç teşkil ediyor. Sebebi ise kişide psikolojik travmalar yaratması.. Akıl sağlığını olumsuz etkileme, halüsinasyon görme, şizofreni gibi bir çok rahatsızlığa sebep olduğu için yasaklandı ve nasıl becerdiniz bilmiyorum ama siz bulmuşsunuz oyunu.. Keşke biraz araştırsaydınız."

"İyi de bizim haberimiz yoktu ki!" dedi Sinem bunun üzerine. "Nerden bilebilirdik bunları?? Bunun için bizi tutuklayamazsınız!"

"Zaten muhtemelen sizi tutuklamayacağız.." diye karşılık verdi memur Sinem'e. "Çünkü anlattıklarınıza bakılırsa oyun sizde tesirini çoktan göstermiş.. Komiserim sizin ifadelerinizin alındıktan sonra Akıl hastanesine sevk edileceğinizi söyledi.."

"NE?"

Yani, o hayalet.. Işıkların sönmesi, duyduğumuz sesler falan.. Onlar gerçek değil miydi? DELİRMİŞ MİYDİK LAN BİZ??

Melis de benim gibi düşünüyor olmalı ki "Biliyordum.." dedi kafasını ön koltuğa vurarak. "Kafayı yedim demiştim, biliyordum!"

Beren ise ağlamaya devam edip "Akıl hastanesine yatacağız yani?" dedi sızlanarak. "Tımarhanelik olduk, babam kesin gebertecek beni!!"

Kafam o kadar karışmıştı ki, ağlayamıyordum bile artık.. Keşke bu oyunu hiç almasaydım, keşke oynamasaydık hiç!! Gözlerim dolu doluydu ama tek bir damla akmıyordu sanki, şaşkınlıktan ağlayamıyordum.. Diğer polisler arabanın önünde bir şeyler konuşurken kafamı öne uzatıp "Hiç değilse son kez sevgilimi arayayım!" dedim önde oturan memura. "Beni merak etmesin bari, lütfenn!"

Dikiz aynasından bana bakıp "Tabii.." dedi memur, bu çaresiz halime acımıştı herhalde. "Konuşabilirsin." Sonra arka koltuğun kilidini açtı ve eliyle dışarıyı gösterdi. "Sevgilin orada.."

Gösterdiği yere, yani camdan dışarıya bakıp da karşımda Arda'yı görünce heyecanla bir teşekkür mırıldandım memura ve Arda kapımı açtığında büyük bir hevesle indim arabadan ama jeton sonradan düşmüştü.. Kaşlarım bir anda çatılırken "Lan?" dedim şaşkınlıkla. "Ne geziyorsun sen burada?!"

Sırıtıp sırıtmamak konusunda tereddüt ederek "Hiç.." dedi yalnızca. "Sevgilimin tutuklandığını öğrenince görmek istedim sadece.."

Önce boş boş baktım gözlerine, sonra "Ardaaa!!" diye bağırdım öfkeyle. Bu çocuk.. Dalga mı geçiyordu lan bizimle? "Allah belanı vermesin!! ŞAKA MIYDI BUNLAR?!"

Kızlar hala arabanın içinde oturup şaşkın şaşkın bize bakarlarken onlara ufak bir bakış atıp "Ehh!" dedi Arda. "Sayılır.." Sonra kızlar onu öldürmeden önce ellerini havaya kaldırdı teslim oluyormuş gibi. "Ama bu sefer bana patlamayın, yalnız değilim.."

Bunu söyledikten sonra arabanın diğer tarafını işaret ettiği için kafamı o tarafa çevirdim ve karşımda Atakan, Tuğra ve Alaz'ı görünce şok içinde kızlara baktım.

Hep biz ağızdan çığlık atarak indiler arabadan resmen. Tabi elleri kelepçeli olduğu için zorlanıyorlardı doğal olarak..

Arda'yı daha rahat gebertebilmek için ona sırtımı dönüp "Aç şu kelepçeyi!" dedim sinirle. Bu yaptıkları resmen EŞEK ŞAKASIYDI!

Arda memurlardan birine kelepçeyi açmasını işaret edip sonrasında da kelepçeyi adamın elinden aldı ve "Bu bizde kalsa..?" dedi rica eder gibi. "Yanlış anlamayın, anı olsun diye yani.."

Normalde bu söylediği şey yüzünden utanırdım ama sinirden deli olduğum için hiç umursamadım ve serbest kalan bileklerimi ovuşturup yakasına yapıştım doğruca. "Seni var ya.." diyordum onu öldürmek ister gibi ama özlemiştim de şerefsizi. Ciddi anlamda canını acıtmaya kıyamıyordum. "GEBERTİCEM LAN!"

Melis de Atakan'a tam olarak aynı tarifeyi uyguluyordu ama Sinem'le Beren daha sakinlerdi bize göre.. Sinem önce sımsıkı sarılıp sonrasında azarlamaya başladı Tuğra'yı. Beren'se tek kelime bile kötü bir şey söylemedi Alaz'a..

❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄

"Ben size boşuna hayırsız hıyarlar demiyorum işte! Allah'ın cezaları.. Böyle şaka mı olur be?!"

Çok sinirli olmama rağmen onun için yaptığım kahveyi Arda'ya uzatıp Melis'in söylediklerini tasdikledim.

"Cidden abarttınız ama! Eşek şakası bile değil, eşoleşek şakasıydı bu! Kalpsiz misiniz ya??"

Kahvesinden bir yudum alıp "O kadar da değil.." dedi Arda. "Eğlenelim diye yaptık, kızmayın artık ya.."

"Yani.." diyerek istemeye istemeye Arda'ya katıldı Beren. "Çok korktum ama inkar edemem, iyi şakaydı. Baya eğlenmişsinizdir.."

"Hemde nasıl!" dedi Atakan ama Melis'ten tokadı yiyince sustu geri. Sinem ise Tuğra'nın kucağındaydı neredeyse ama yine de ona kızıyordu.

Bi ara Alaz'a dönüp "Hadi bunları anladım da, sen??" dedi öfkeyle. "Senin yalan söyleyebileceğini hiç düşünmezdim Alaz.. Beren seni aradığında bizi gerçekten duymadığını düşünmüştüm!"

Biraz mahcup bir tavırla "Yalan değildi.." dedi Alaz. Aslında ona kızamazdım, diğerlerine uymuştu sadece. Bu şakanın onun fikri olmadığı barizdi.. "Ufak bir şakaydı sadece.."

"Ufak mı?!" diye çıkıştı Melis Alaz'ın lafına deli olarak. "Eve ses sistemi kurup polis getirttiniz! BU UFAK MI? Gerçekten delirdiğimi düşündüm be.."

"Aslında onlar polis değildi.." dedi Tuğra Sinem'in yaptığı turtayı büyük bir zevkle yerken. "Onlar bizim arkadaşlar.. Yalnızca biri polis, o da bizi kırmadı sağolsun."

"Allah'ın cezaları.." dedim mırıltıyla çünkü o sahte polislere de sinir olmuştum. Onlar yüzünden korkudan bayılacaktım neredeyse!!

Sonrasında Arda'ya döndüm ve "Şu ses sistemi.." dedim merakla. "Onu nasıl becerdiniz Allah aşkına?"

"Dün siz alışverişteyken hallettik.." diye cevapladı Arda. "Ben daha önce burada sizinle bir hafta kaldım, biliyorsun. O zaman öğrenmiştim karşı komşunuzda yedek bir anahtarınızın olduğunu. Rica ettim, biraz zor oldu ama beni tanıdığı için verdi anahtarı. Şakayı ona anlatınca bana biraz kızdı ama sonrasında kabullendi işte. Ha bir de, sizin bu kadar gürültünüze rağmen gelmemesinin sebebi de bu, çünkü haberi vardı. Ben uyardım hiç karışma diye, tabi siz o an sesinizi kimsenin duyamadığını zannediyordunuz.."

"Pislik!" dedim koluna sertçe vururken. "Bir de gülüyorsun utanmadan.. Bu oyunu oynayacağımızı nerden biliyordunuz peki?"

"Bilmiyorduk." dedi Atakan basitçe. "Aslında planımız daha farklıydı, film falan izlersiniz, o sırada bizim hayaleti devreye sokarız diye düşündük ama korku oyunu oynamanız işimize geldi tabi.. Son anda değiştirdik planı. Ama böyle daha iyi oldu.."

Bu sefer çok daha sert bir şekilde vurup "Aptal!" dedi Melis Atakan'a. Ardından diğer beylere de döndü. "Aptallarr! Ruhumuzu teslim ettik lan, hiç mi acımanız yok!"

"Aslında ağlatmak istemezdik ama, şaka şakadır.." dedi Tuğra sırıtarak. Sonra Sinem'in yanağına bir öpücük bıraktı. "Kızmadınız dimi?"

Kızdığına çok emindim ama göz ucuyla Tuğra'ya baksa da hiçbir şey söylemedi Sinem.

Sonrasında ben araya girdim ve "Her neyse.." dedim Arda'ya yaslanarak. "Kabul edelim güzel şakaydı ve her ne kadar korksakta şuan burada olduğunuz için mutluyum. Bence bunun tadını çıkarmalıyız.."

Bana katılarak "Öyle.." dedi Beren. "İyi ki geldiniz.."

Bunu söylerken Alaz'a bakıyordu ve gözlerinin içi parlıyordu resmen. Onlara bakıp gülümsedim.

Tuğra ise Sinem'i bir kez daha öpüp "Bence de, iyi ki gelmişiz.." dedi iç çekerek. "Yeni yıla nasıl girerseniz, tüm yıl öyle geçermiş. Umarım tüm yıl birlikte oluruz.."

Hepimiz Tuğra'nın bu temennisine kafa salladık ama Atakan dalgaya vurup "Anlaşılan sen tüm yıl turta yiyeceksin.." dedi Tuğra'nın elindeki tabağı göstererek. "Az insaf edip bize de bıraksaydın keşke."

Tuğra onu pek umursamadan omuz silkti ve "Karım yaptığı için çok güzel olmuş.." dedi büyük bir lokmayı daha ağzına tıkarak. "O yüzden sizi düşünemedim, kusura bakma.."

Sinem de memnun memnun sırıttı tabi Tuğra'nın bu sözüne.

Atakan'sa turtasız kaldığı için dudak büzüp "Her neyse.." dedi ve bize döndü. "Hadi şu oyuna devam edelim."

"Ne?"

Bunu tüm kızlar olarak hep bir ağızdan söylemiştik ama "Ne ne?" diye karşılık verdi Atakan salağa yatarak. "Oyun gerçekten yasak değil, farkındasınız değil mi? Şakaydı onlar.."

"Olsun,ben yine de korkuyorum!" dedi Melis Atakan'ın bu teklifine ama Atakan vazgeçecek gibi değildi.

"Ben burdayım, korkma!" dedi kolunu Melis'in beline dolarken. Sanki hayaletler gerçekten var olsa bir şey yapabilecekti salak!

Bunun üzerine Melis biraz ikna olur gibi oldu ama Sinem araya girip "Oynayalım ama önce çerez falan hazırlayalım bari.." dedi ayağa kalkarak. "O kadar hazırlığı boşuna yapmadım ben.."

Biz de ona hak verdik ve tüm kızlar olarak mutfağa, bir şeyler hazırlamaya gittik..

🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️

~Alaz'ın anlatımıyla~

Kızlar mutfağa gittikten sonra biz beyler olarak sehpanın başındaki yerlerimizi alıp oyunu kurcalamaya başladık ama benim aklım oyunda değil Beren'deydi daha çok..

Beni gördüğüne sevinmişti ve beni gerçekten özlemişti, bunun farkındaydım ama gözlerindeki yorgunluğu da görebiliyordum.. Çok fazla ders çalışıyordu ve babasıyla arası pek iyi değildi bildiğim kadarıyla. Aslında, Beren babasını seviyordu ama, babası ona karşı aynı şeyleri hissediyor muydu bilemiyordum. Çünkü bana pek öyle gelmiyordu.

Beren'e her konuda çok fazla baskı uyguluyordu ve bu yüzden çok az fırsat buluyorduk konuşmaya. Bunca zaman sonra onu görmek bana ilaç gibi gelmişti..

Ama önemli olan ben değildim tabi. Önemli olan oydu.. Bu gecenin ona da ilaç gibi gelmesini istiyordum..

"Alaz! Duymuyor musun amk, seçsene bir karakter!"

Arda'nın omzumu dürten eli yüzünden düşüncelerimden sıyrıldığımda "Ha?" dediğim söylediği şeyi anlamayarak. "Ne yapayım?"

"Karakter seç." diye yineledi lafını. Sonra bir kılavuz tutuşturdu elime. "Bak burada her şey yazıyor. Özellikler falan.. Ona göre seç birini."

Dediğini yapıp kılavuza baktım ama kafam çok dolu olduğu için pek bir şey anlamadım açıkçası. Bu geceyi mahvetmek, dalgın olmak istemiyordum ama Beren dışında düşünebildiğim bir şey de yoktu. Yine de toparlanmaya çalışıp rastgele bir karakter seçtim ve polis memuru olan karakteri aldım elime.

Diğerleri de kendi karakterlerini seçmişlerdi. Atakan Şifacı, Tuğra Gardiyan, Arda da Avcı olmuştu. Ama kızlar mutfaktaki işlerini bitirip salona geldiklerinde pek memnun olmadılar bu seçimlerimize. Elçin Şifacı karakterinin ona ait olduğunu söylediği için Atakan'dan aldı karakteri. Melis'te bunun üzerine Arda'nın Avcı karakterini Atakan'a verip Arda'nın "köpek" olması gerektiğini söyledi. Onları maruz bıraktığımız şakayı ve bu şakanın Arda'nın fikri olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak haklıydı kız. Arda da bunu bildiği için köpek imasına laf etmedi ve o karakteri aldı.

Sanırım ben de Beren'e ait olan karakteri almıştım ama Beren bunu sorun etmediğini ve elf olmak istediğini söyledi bana. Elfler noel babanın yardımcılarıymış, öyle dedi.. Bu çocuksu ruhuna bir kez daha gülümsedim.

Oyun başladığında bu sefer kızların oyunundan farklı olarak normal gidiyordu her şey. Oyun gerçekten güzeldi, ben sevmiştim açıkçası. Tabi daha 7. devam kartında iki kaybımız vardı ama, olsun.. Kızlar bu oyunu tek oynasalar asla bitiremezlerdi herhalde. Cinsiyetçi değilim, yanlış anlaşılma olmasın, oyun çok zordu sadece. Baht kartları rus ruleti gibiydi resmen ve az karakterle yola devam etmek çok daha riskliydi. Ve biz yola Atakan ve Sinem olmadan devam ediyorduk..

Dediğim gibi her şey çok normal ve güzeldi ama Elçin 11. devam kartını çekip okumaya başladığında işler biraz tuhaflaşmaya başladı..

"Balçıklı gölü ardında bıraktın ama işler burdan sonra daha karmaşık.. Kulağına çalınan fısıltıyı duymazdan gelmek senin için gittikçe zor bir hal alıyor. Peşindeki süvariler balçık engelini henüz geçemedi ama bu ses kulağından bir türlü gitmiyor yine de.. 'Kaçma..' diye fısıldıyor sana. 'Kaçma, yolun sonuna geldin!' Başın dönüyor belki, kaçmak istiyorsun ama önünde dört farklı yol var. Hangisini seçeceğini düşünüyorsun kara kara, ve o sırada ses sana yeniden fısıldıyor; 'Kaçma, teslim ol. Kraliyet Sarayına giden yol senin kurtuluşun olacak..' Peki sen, bu sesi dinleyecek misin?"

Elçin okumayı bitirdiğinde biz normal bir şekilde oyun hakkında konuşup gideceğimiz yola karar vermeye çalışıyorduk ama Melis bir anda eliyle kulaklarını kapatıp ağlamaya başlayınca hepimizin bakışları onu buldu.

Hep bir ağızdan "Noluyor?" dedik ama Melis bizi duymuyordu sanırım çünkü deli gibi ağlıyordu. Ve "Devam etmicem ben!" diyordu ısrarla. "Kaldırın şu oyunu!"

Niye böyle davrandığına pek anlam veremedim ama korkuyordu sanırım. Atakan ona sarılıp "Sakin ol.." dediğinde "Kaldırın!!" diye bağırdı yeniden. "Korkuyorum yeter!!"

Bu laflardan sonra Arda'yla birbirimize baktık ama onun da kafası karışmış gibi görünüyordu. "O kadar korkutucu değil bence.." dedi Melis'i sakinleştirmek için ama Melis kulaklarını tıkamayı bırakıp "Ne!?" dedi kızarak. "Ne demek o kadar da değil?!! Bu hikayedeki gibi sesler duyuyorum anlamıyor musun!!!?"

Tamam, bu cidden tuhaftı ama bunun sorumlusu bizdik sanırım. Beren kolumu tutup "Melis bu konularda hassas.." dediğinde fark ettim bunu. Yaptığımız şaka yüzünden iyi hissetmiyordu herhalde.

Bu yüzden "Tamam o halde, devam etmeyelim." dedim ama Melis bir anda ayağa kalkıp "Susmuyor!!" dedi isyan ederek. Bir yandan da ağlamaya devam ediyordu. "Sesler kafamın içinde sanki!!"

Atakan da aynı şekilde ayağa kalkıp kollarını Melis'in beline doladı ve "Biraz sakin ol.." dedi yeniden ama Melis pek sakinleşecek gibi durmuyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve "Susmuyor Atakan.." diyordu çaresizce. "Çok korkuyorum.."

Böyle bir şaka yaptığımız için Atakan'ın pişman olduğu gözlerinden bile belliydi artık..

Tuğra araya girip "Bence bi hastaneye gidin.." dediğinde "Oha ama..!" dedi Elçin onun fikrini absürt bularak. Sonra yerinden kalkıp Melis'in yanına gitti. "Melis, biraz abartmıyor musun?"

Ama ne olduysa tam da bundan sonra oldu işte. Neden bilmiyorum ama Melis Elçin'in bu sözlerine kelimenin tam anlamıyla delirdi ve bir anda Atakan'ın kollarından kurtulup "Abartmak mı?" dedi bağırarak. Tam Elçin'in üstüne atlayacağı sırada Atakan yine belinden yakaladı onu. "Kes sesinii!"

Durum iyice saçma bi hal almıştı artık.. Melis'in davranışlarının normal olduğunu düşünmüyordum.

Arda Elçin'i arkasına alıp "Bi sakin olun!" dediğinde Melis'in gözleri hala Elçin'in üzerindeydi. Bunu fark edip "Özellikle sen!" dedi Arda Melis'e. "Kendine gel, napıyorsun Allah aşkına?"

"İlgi çekmeye çalışıyor.." diye cevapladı Elçin, Arda'nın sorusunu. "Şu oyun yüzünden yaptığın hareketlere bak Melis.. Cidden kendine gel!"

Bu sefer Atakan'ın kollarından nasıl kurtuldu bilmiyorum ama sinirliyken şu küçücük cüssesinin elli katı gücünde oluyordu Melis. Serbest kaldığında bir küfür mırıldandı ve hemen arkasında duran koliden bir bıçak aldı eline. Atakan'ı, Arda'yı geçipte Elçin'e nasıl ulaştı inanın bilmiyorum çünkü şok içinde izliyordum tüm olup biteni. Melis elindeki bıçağı Elçin'in karnına sapladığında ise hepimiz şok içindeydik..

O anın gerçek olduğuna inanmak istemiyorum ama Sinem ve Beren'in attığı çığlıklar kulaklarımda çınlıyordu resmen. Elçin'in yere yığıldığını, Melis'in de onun üstünde olduğunu hatırlıyorum.. Kalp atışlarımı bile hissetmiyordum..

Gözlerim Arda'nın gözleriyle buluştuğunda yüzündeki korkuyu iliklerime kadar hissettim resmen. "Arda.." dedim ama o "Elçin!" diye bağırıp sevgilisinin yanına eğildi bir anda. Atakan'sa Melis'i kollarından yakalayıp kaldırdı Elçin'in üstünden, aksi takdirde Arda'nın elinden bir kaza çıkabilirdi..

"Napıyorsun kızım, delirdin mi sen?!!"

Bu soru Atakan'a aitti ama Melis ona adam akıllı bir cevap vermek yerine gülmeye başlayınca "Melis!" dedi Atakan sinirle. "Ne gülüyorsun, kafayı mı yedin cidden!?"

Omuz silkip "Yoo.." dedi Melis ve ayağıyla Elçin'i dürtüp devam etti konuşmaya. "Yere yığılışın hint dizisi gibiydi.."

Bunun üzerine kapalı olan gözlerini hafifçe aralayıp "Üstüme atladın, napabilirim?" dedi Elçin trip atarak. "Kilo mu aldın sen?"

ŞUAN BURADA TAM OLARAK NE OLUYORDU AMK???

Sinem ve Beren bizim yüzümüzdeki aptalca ifadeye bakıp gülmeye başladıklarında "Ne bu şimdi?" dedi Arda sinirle. "Şaka mı bu? Dalga mı geçiyorsunuz??"

Sorusunu cevaplamak yerine "Suratını görmen lazımdı!" dedi Sinem gülmeye devam ederek. "Kalp krizi geçirecek gibi görünüyordun.."

"Geçiriyordum zaten!!" dedi Arda sinirle ayağa kalkarken. "Böyle şaka mı olur Allah aşkına?"

"Bal gibi de olur.." dedi Melis elindeki bıçağı parmağına bastırırken. O an fark etmemiştim ama oyuncak bıçaktı bu, sahteydi yani. "Hatta şaka dediğin böyle olur! Öğren de gel aslanım.."

Sanırım hak etmiştik biz bu şakayı.. Hem de fazlasıyla. Göz ucuyla Beren'e baktığımda "Benim planım değildi!" dedi omuz silkerek. Sonra hafifçe gülümsedi. "Ben sadece onlara uydum.."

🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️🎄❄️

~Elçin'in anlatımıyla~

Beni kaldırması için elimi Arda'ya uzattığım sırada "Sinem'in planıydı.." dedim Beren'i doğrulayarak. "Size çerez hazırlarken düşündük ve kusura bakmayın ama hak etmiştiniz bunu.."

Elimi tutup beni ayağa kaldırırken "Eh.." dedi Arda. Bana pek katılmıyordu anlaşılan. "Bu kadarı da fazlaydı biraz.. Ödüm koptu!"

"Kopsun diye yaptım zaten!" dedi Sinem Arda'ya tripli bir şekilde bakarken. "Sen ne zaman ortalığı karıştırmaktan vazgeçersen ben de o zaman sana musallat olmaktan vazgeçerim.."

Sevgilimdi falan ama, mikser gibi çocuktu cidden Arda. O yüzden Sinem'e katılıyordum istemeye istemeye.

"Onu bunu boşverin de, benim oyunculuğum nasıldı ama??"

Melis'in sorusuyla hepimiz gülsekte "Mükemmeldi." dedim dürüst olarak. "Vallahi gerçekten ağladığını düşündüm.."

"Bir de bana sor!" dedi Atakan kolunu Melis'e dolarken. "Sevgilim katil oldu diye çok korktum!" Sonra Beren'e döndü ve "Hadi bunlar manyak!" dedi eliyle bizi gösterip. "Sen niye ses etmiyorsun fındık faresi..? Sana da güvenemicez herhalde artık.."

Bir şey söylemek yerine güldü ve omuz silkti Beren sadece. Kızlar için Alaz neyse, erkekler için de Beren oydu son zamanlarda. Erkekler ve kızlar evinden en masum olanları kendimize casus seçtiğimiz için beyler de güvenecekleri liman olarak Beren'i kullanıyorlardı. Yani, kullanıyorlardı derken, biz nasıl ki Alaz'ın sözüne itimat ediyorsak onlar da Beren'e karşı öylelerdi işte. Ama bu gece anladığımız kadarıyla bu konuyu bi gözden geçirmemiz gerekecekti..

"Her neyse, devam edelim hadi.."

Bu teklif Tuğra'dan gelmişti, sanırım sevmişti oyunu çünkü Sinem ölmüş olmasına rağmen hala çok hevesliydi ama "Emin misiniz?" dedim araya girerek. "Şu oyun yüzünden yaşamadığımız şey kalmadı. Lütfen artık kimse şaka falan yapmasın.."

"Bence de." diye onayladı beni Beren. "Bir şakayı daha kaldıramam.."

Bunun üzerine hepimiz söz verdik ve uslu uslu devam ettik oyunumuzu oynamaya..

Ama ne yazık ki bitiremedik oyunu.. 21. devam kartına geldiğimizde tek oyuncumuz Gardiyan, yani Tuğra'ydı ama Yeraltı şehrini geçmek için gerekli özelliklere sahip olmadığı için devam edememişti maalesef.. Bu yüzden oyunu tamamlayamadık.

Oyunu toparlayıp film izlemeye karar verdiğimiz sırada "Çok zor.." dedi Arda. Hala oyundan bahsediyordu. "Bu oyunu kimsenin bitirebileceğini düşünmüyorum. Baht kartlarından kurtuluş yok."

"Hıhı,tabi.." dedi Melis Arda'nın söylediklerine ithafen. "Klasik erkek beyni. Kendisi yapamıyorsa kimse yapamaz!"

Eh, haksız sayılmazdı. Söylediği şeye güldüm bu yüzden. Sonra da film izlemek üzere koltuklara dizildik ve tahmin edin ne izledik?

Evde tek başına.. Kesinlikle.

Sinem sağolsun, yine başka seçenek bırakmamıştı bize. Tuğra da onu destekleyince mecbur bu filmi açmıştık. Ama sorun değildi, seviyordum zaten. Her ne kadar kırkıncı izleyişim olsa da..

Filmin ilk yarım saati oldukça normal geçti. Herkesin keyfi yerinde gibiydi ve ben de Arda'nın kollarının arasında çok mutluydum. Ama daha çok göğsüne sokulmak istediğimde elimi bacağına koymam gerekti ve pantolonunda hissettiğim sertlik yüzünden kaşlarımı çattım.

Sonra yavaşça ona dönüp "Arda.." dedim fısıltıyla. "Bu ne?"

Neyden bahsettiğimi anlamak için pantolonuna dokunduğunda "Haa.." dedi hafifçe gülerek. Sonra o da benim gibi fısıltıyla konuştu. "Kelepçe.."

"Kelepçe mi?" dedim şaşırarak çünkü ben bunu dalgasına söylediğini düşünmüştüm. "Gerçekten aldın mı??"

"Hııı.." dedi konuştuğumuz konu çok sıradan bir şeymiş gibi. "Noldu ki?"

"Hiç." diyip önüme döndüm tekrar. Kim bilir arkadaşı ne düşünecekti bizim hakkımızda.. Gerçi tam da düşündüğü şey için almıştı Arda ama, utandım işte! Yine de düşündükçe utancım artsa da hoşuma gidiyor gibiydi. Tekrar arkamı döndüğümde çok daha sessiz bir şekilde konuştum. "Belki bu gece kullanırız, değil mi?"

Hiçbir şey söylemedi ama gülüşü bütün kelimelere bedeldi zaten. Daha şimdiden geceyi düşünüyordu şerefsiz, biliyordum.. Çenesine bir öpücük bırakıp tekrar önüme döndüm.

Sonrası oldukça eğlenceli ve güzel geçti. Film bittikten sonra tombala oynayıp kestane yedik hep beraber. Daha sonra kar yağmaya başladığı için biraz onu izledik ve nihayet saat 23:59 olduğunda havai fişekleri izlemek ve "Mutlu yıllar!" diye bağırmak için balkona doluştuk.

Geri sayımı başlatan Tuğra oldu..

"Son 10 saniye!"

Yeni yıla girerken Arda'yla birlikte olduğum için çok mutluydım ve bu mutluluğumu paylaşmak için Arda'nın gözlerine bakarak devam ettim geri sayıma.

"9.. 8.. 7.. 6.."

Bizim gibi balkona çıkan bir kaç kişi daha vardı karşı dairede. Onların da geri sayıma eşlik ettiğini duyabiliyordum.

"5.. 4.. 3.."

Son saniyelerde Arda'nın bana olan bakışları yüzünden gülümsedim ama o yılbaşına beni öperek girmek istediği için dudaklarıma eğildi bir anda. Saymaya devam edemesem de diğerlerinin saydığını ve nihayetinde sevinç nidalarının yükseldiğini duyabiliyordum.

"2.. 1.. Mutlu Yıllaaaarrrrr!!!!!"

Bizden sonra Atakan ve Melis de öpüştüler sanırım ama emin değildim. Arda beni bıraktığında tek odaklanabildiğim şey oydu çünkü. Yüzümü avuçları arasına alıp "Yeni yıla nasıl girersen-" dedi ama sözünü kesip ben devam ettim.

"..tüm yıl öyle geçermiş. Ve sen beni öptün."

Gülümsedi ve dudağımın kenarına bir öpücük daha bıraktı.

"Umarım bu rivayet doğrudur çünkü tüm yıl öpmek istiyorum seni. Birlikte nice yeni yıllara.."

Bende gülerek karşılık verdim ona ve sımsıkı sarılıp "Nice yeni yıllara.." diye tekrar ettim onu. "Hep birlikte.."

______________________________________

Wuhuu Happy New year!!

Evet şimdi diyeceksiniz ki o kelepçeli sahne NERDE? Ama yetişmediği için eklemedim maalesef.. Zaten yeterince uzun oldu gibi (!) ve düzenlemek 2 saatimi aldı. O yüsden kızmayın 😣

İkinci olarak kavga, dövüş, tartışma sahneleri yazmak çok cringe hissettiriyor ama cringelik olmazsa bu hikayenin tadı tuzu olmuyor ksnskanzsmz UMARIM EĞLENMİŞSİNİZDİR<3

Normalde bölümlerim ortalama 700 kelime oluyor ve bu bölüm 8 bin kelimeyle benim rekorumdu.. Bu da size yılbaşı hediyem olsun 🎄

Yılın son günü sizin için çok güzel geçsin ve yeni yıl size sağlık, huzur, aşk, para ve gönlünüzden ne geçiyorsa onu getirsin ❄️🎄❤️🔔

Sizleri çoookk seviyorum <3

Seneye görüşmek üzere (şaka, soğumayın benden 💀🗿) HAYDİN BB<3

Continue Reading

You'll Also Like

806K 36.4K 27
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...
831K 7.4K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
3.3K 639 6
"Masum kız ve hayatı boyunca ona nefret eden,intikam alacağı günü iple çeken adam peki ya bu düşmanlık her iki tarafa ters köşe yapacak yeni duygular...
1.1M 51.4K 60
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...