RAHNÜMÂ

By Aysuncuci

19.6K 1.9K 3.7K

Rahnümâ : Yol gösteren, kılavuz... Kendine Gel!! Adlı kitabın ikincisidir... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm

23.Bölüm

360 43 41
By Aysuncuci

Ebrarın Anlatımıyla

Aksiyon filmlerini çok severdim küçükken... Herkes aşk romantik izlerken ben aksiyon severdim. Ordan belliydi benim aykırı olduğum aslında.

Hayranlıkla izlerdim. Çoğu zaman Eren de katılırdı bana. Eren ikizim olur bu arada. Babam laf etmez ama annem izlememi istemezdi. Nedenini bir türlü öğrenemedim.

Birkaç savunma tekniğini sırf kendimi korumak için öğrenmiştim. Çok şükür ki kullanmak zorunda kalmadım. Fakat birkaç hafta önce tanıştığım ve beni bir türlü rahat bırakmayan bu adam yüzünden... Hepsini test etmiş oldum.

Nedense bugün bir şey yaşamamıştım, belki de her şey onun gelmesi içindi. Beni korurken, densiz adama yumruk atarken aksiyon filmi seyreder gibi izliyordum onu. Gözlerimi hiç kaçırmadan pür dikkat.

Sert hareleri gözlerimle buluştu. Bir saniyeden bile az bir süreydi bu. Kalbim sıcacık olmuştu. Mideme bir şeyler oluyordu. Ellerim karıncalanmaya başlamıştı. Biraz daha uzun sürsün istedim bakışı. Çekmesin elalarını benden. Çekmesin istedim.

Bakışlarım burnu kanayan Cihana yöneldi. Küfürler ediyordu. Baş parmağını sallayarak " Bu burda bitmedi." diye söylenirken içimi korku seli kapladı. Geri geri giderken bir yandan da tehditler savuruyordu.

Enes ifadesizdi. Bir şey söylemiyor, hareket etmiyordu. Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken Enes'in birden bana doğru dönmesi ile irkildim.

" Sana yaklaşmasına neden izin veriyorsun?" diyerek hayal kırıklığı ile baktı bana. Oysa ben izin vermemiştim ki.. O densiz zorla tutmuştu kolumu.

" Ben izin vermedim ki." derken benden hiç beklenilmeyecek kadar kibarca söylemiştim bunu.

Ama Enes inanmamıştı bana. Oldukça sinirliydi.

" Konuşma Ebrar!! Cevap dahi verme! Yüzüne bakma. Ya sana soru sormasına bile izin verme. " delirmiş gibiydi.

Derin bir iç çekti ve kaldırımda ki taşa ayağıyla vurdu. Sanki ben suç işlemişim gibi bakıyordu bana senden adam olmaz der gibi. Bende duramadım tabi az önceki kibarlığımı rafa kaldırdım gerçek Ebrara büründüm hemen.

" Sanane ya sanane sen kimsin gelmiş burda bana hesap soruyorsun?"

Hafifçe gülümsedi. Gülümseyince çok başka bir Enes gördüm karşımda. Bende gülmek istedim ama öyle sinirliydim ki ona. Her gün erkeklerle konuşuyormuşum gibi davranıyordu.

" Sen şimdi gidip teklifini de kabul etmişsindir ben yapma dedim ya sonra da yazmadım inadına yapmışsındır." Bir çırpıda söyledi bunları. Gözlerime bakmayarak yerde ki taşa vura vura söyledi. Farkında değildi asıl vurduğu şeyin yerde ki taş değil de yaralı kalbim olduğunu.

" Ettim evet ettim inadına yaptım oldu mu iyi geldi mi" ağzımdan çıkanları nerde olduğumuzu umursamıyordum bile. Aklıma geleni düşünmeden söylüyordum. Her zaman ki gibi.

Hava tekrar kapamış bulutlar kararmıştı. Gök gürlemişti birden. İrkildim. Ürperdim. Zaten zor duruyordum.

" 2 gün önce tanıdığın adamı asistanı olacak kadar güveniyorsan eğer az önce neden bırak diyordun?" diye sordu çakmak gibi bakışlarla. Bakışlarıyla kalbimi acıtan tek kişiydi. Oysa ne çok isterdim az önce ki gibi gülmesini. Bana yara bandını verirken ki gibi bakmasını..

Gök tekrar gürledi. Yağmur birden yağmaya başladı.

" Senin bunları söylemeye sorgulamaya ne hakkın var ya sen de 2 gün önce tanıdığım adamsın sonuçta "

Birden nasıl çıktı ağzımdan bu laf anlamadım. Annem hep derdi bizim kızın dilinin kemiği yok diye. Yağmur suyu yanaklarımdan akarken gözyaşlarım da karıştı onlara. Karşısında titrerken anladım ıslandığımı.

O da ıslanmıştı hem de çok. Kıvırcık saçlarından yaşlar akıyordu. Yutkundu adem elması hareket etti.

" İçeri gir hasta olacaksın." dedi bana sırtını dönerken.  Çoktan yürümeye başlamıştı bile.

" Sana inat Girmiyorum." dedim bende  arkasından bağırarak...

Gerçekten de girmiyordum. Olan olmuştu kalbim aklım karışmıştı işte.

Öyle sinirliydim ki ona. Kafa göz dalmak istiyordum. Gözlerimi kapattım, yağmurun sesiyle bir nebze huzur bulmak istedim. Ağlamak istedim hıçkırarak. Islanmak istedim.

Tabi kolumun tekrar tutulması ile neye uğradığımı şaşırdım. Enes beni kolumdan tutmuş sitenin girişine  doğru götürüyordu. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereydim.

Sitenin girişine girdiğimiz de kolumu bıraktı.

" Sana hasta olacaksın dedim Ebrar."

Bu sefer de ben hayal kırıklığı ile baktım ona " Bana bir daha dokunma." diyerek de kalbini kırdım.

" Olur. Dokunmam, Asistan hanım." dediğinde ne demek istediğini anlamıştım. İğneleyici konuşuyordu.

" Asistan hanım mı? Merhem hanıma ne oldu?" dedim sanki az önce onca lafı etmemiş gibi. Ne kadar yüzsüz biriydim öyle.

" Artık gerek kalmadı. " sessizce söylediği bu sözcük yüreğimde fırtına etkisi oluşturmuştu.

Nemli gözlerimden aşağı yaşlar akarken bir kez daha göz göze gelmek isterken usulca çıktı sitenin girişinden.

İnadım uğruna neler etmiştim öyle. Sadece teşekkür edecekken, dediğini yaptım kabul etmedim diyecekken...

Bambaşka biri gibi davranmıştım. Hiç haketmediği şeyler demiştim ona. Oysa " İyi ki burdasın" demek gelmişti içimden. Sessizce mırıldandım boş sitenin girişinde.

" İyi ki varsın yara bandı." 

***

Zehra'nın dersten çıktıktan sonra başında oluşan ağrı şiddetlenmeye başlamıştı. Biraz iyi gelir umuduyla kantine inip kahve içmeye karar verdi. Hınca hınç dolu kantinde en büyük problem yer problemiydi. Cam kenarında boş masa görünce içi rahatladı. Hemen sade bir kahve alıp oturması gerekliydi. Kahvesini sipariş etti. Hazırlanırken de gözü masadaydı. Neyse ki dolmamıştı. Hazırlanan kahvesini eline alıp usul adımlarla masaya ulaştı. Diğer derse kadar sessizce kahvesini yudumlayıp dışarıyı seyretmekti niyeti.

Ortamda ki gürültüden rahatsız olmuştu. Çantasından kulaklığını çıkarıp taktı. Sevdiği bir sohbeti dinleyecekti. Şuan tek istediği huzurdu. 10 dakikası böylece geçti. Etrafına göz attığında çoğu masanın boş olduğunu gördü. Daha sakindi içerisi. Kolunda ki ince kemerli kahve saatine baktı.  Dersine biraz daha olduğunu görünce oturmaya karar verdi.

Dinlediği sohbette ihlastan bahsediyordu. İhlaslı olmaktan. Her ameli Allah rızası için yapmaktan. 

Öyle kaptırmıştı ki kendisini başucunda duran Emel'i fark etmemişti bile. İstemeyerek de olsa kulaklığını çıkardı.

" Bir şey mi diyeceksin?" 

"Evet kalk masadan!" 

Zehra şaşkın bir ifadeyle bakıyordu Emel'e. Sakinliğini korumaya çalıştı.

" Neden oturacaksan bak karşımda yer var. Hatta neredeyse tüm kantin boş." 

" Oturmayacağım. Senin gibi biriyle ne işim olur benim. Canım öyle istiyor kalk." Emelin içinde pişen kıskançlık duygusu öyle bir hal almıştı ki Zehra'nın her şeyi ona batıyordu.

" Kalkmayacağım Emel." dedi Zehra kendinden emin bir ifadeyle. Akabinde kulaklığını takıp sohbetini izlemeye devam etti. 

Zehra'nın sakinliği öylesine canını acıtmıştı ki zorla kaldırmaya çalıştı kızı. Kantin görevlisi " Ne oluyor orda öyle ne yapıyorsun sen?" diye söylenerek yanlarına geldi. Fakat Emel " İşinden olmak istemiyorsan gözlerini kapa" diyerek susturdu adamı. Bu kadardı işte herkesi avucunun içine aldığını zanneden birisiydi. Zehra kalktı oturduğu yerden.

" İşte böyle dediğime geleceksin. "

Zehra üzülmüştü. Kendisine yapılana değil, Emel'e. 

" Bunu kendine neden yapıyorsun ki. Bu şekilde davranınca bana veya başkalarına için rahat mı ediyor. Mutlu mu oluyorsun?" diye sordu.

Emel hiç beklemediği sorular karşısında afallamıştı. Bir yandan da Zehra'nın kalktığı sandalyeye bıraktı kendisini.

" Seni ilgilendirmez." 

Zehra gitmekten vazgeçti ve Emel'in karşısında ki boş sandalyeye oturdu.

" Ne zaman seninle konuşmaya çalışsam, seni anlamaya çalışsam bu şekilde davranıyorsun bana. Neden Emel neden? Ne yaptın ben sana?" diyerek maviş gözleriyle sorarcasına baktı.

Emel ise içinde kopan fırtınaları nasıl anlatabilirdi ki. " Sana kim otur dedi!!" 

" Halen daha aynısını yapıyorsun. Benimle ilgili bir problem mi var?" diyerek tekrar sordu.

Emel'in kırmızı rujlu dudakları yana kıvrıldı. Sitem edercesine konuştu. " Hala anlamadın mı? İkimiz de aynı adama aşığız ama o gözünü senden alamıyor. Beni delirten işte bu." 

Zehra ne diyeceğini bilemedi. İlgisi olduğunu anlamıştı. Ama bu kadar açık sözlü olacağını tahmin etmiyordu. Suspus kalmıştı. Dilinin ucuna gelen her şeyi geri itiyordu. Çok hassas bir konuydu. Emel ise onun aksine hiç düşünmeden konuşuyordu. 

" Asıl şaşırdığım şey ise senin gibi görünen birisini bana nasıl tercih ettiği. Sende ne buldu da beni göremiyor bu adam anlıyor musun." derken Zehra'yı ne kadar kırdığının farkında bile değildi.

" Kalbim sevdi onu. Dış görünüşüne bile bakmadım. O bakmış mıydı ki.?" dedi Zehra içinden. " Acaba beni beğeniyor muydu?" diye düşünmeden edemedi. Nefsi hemen harekete geçmişti. Emel güzel bir kızdı. Alımlıydı. 

" Öğrendiğine göre nedenini kalk git şimdi. Görmek bile istemiyorum seni." Emel'in sert bir ifadeyle söylediği sözler kendine getirdi Zehra'yı. 

" Ben Alper'i yıllardır seviyorum Emel. Allah için seviyorum onu gözlerinde ki hüznü seviyorum. Dertli oluşunu seviyorum. Merhametini seviyorum.  Yoluna yoldaş olmak için seviyorum. " 

Daha fazla susamadı emin olduğu kendi sevgisini itiraf etti. " Senin içinse kalbine ferahlık diliyorum Rabbimden." diyerek ayrıldı yanından. Emel kalakalmıştı. Bu kız sevgisini anlatırken bile ondan bir adım öndeydi.

Zehra diğer derse hiçbir şekilde adapte olamamıştı. Aklı Emel de kalmıştı. Sürekli içinden onun için dualar ediyordu. Baş ağrısı ve düşüncelerle geçen bir dersin sonunda çıkışa doğru yöneldi. Yağmurluydu hava. Gök gürlüyordu. İçini anlamsız bir sıkıntı kapladı. Turnikeden geçip, durağa doğru yürümeye başladı. Boş yürümemek için zikirler çekiyordu içinden. 

" Zehra, Zehra" adının seslenilmesiyle birlikte şemsiyesini kaldırıp ardına baktı. Gelen Tolgahan'dı. Nefes nefese kalmıştı. 

" Bir şey mi oldu?" dedi soran gözlerle.

" Sana yetişmeye çalışıyordum sadece. Şeyy ben şey diyecektim de birlikte yürüyelim mi?" derken gözlerinin içi parlıyordu. Zehra kımıldandı yerinde. " Bu pek doğru olmaz. Hem benim otobüse yetişmem gerek." dedi. Bir yandan da adımlarını hızlandırmaya başladı. Tolgahan peşinden yürümeye devam etti. 

" Zehra lütfen konuşmak istediklerim var seninle." diyerek onun yanında yürümeye devam ediyordu. Şemsiyeden yüzünü göremediği için mutsuzdu Tolgahan. 

" Bir durur musun lütfen. " derken ısrarla yanında yürümeye devam ediyordu. Zehra ne kadar hızlansa da Tolgahan ona yetişiyordu. 

" Tamam durma anlatıyorum dinle o vakit. Senden hoşlanıyorum. Aklım fikrim sende." Nefes nefese kalmıştı Tolgahan. 

" Bize bir şans vermeni istiyorum senden. " 

Zehra bu sözler üzerine adımlarını durdurdu. Bugün bir kişiye daha Alper'i sevdiğini itiraf edecekti demek ki. Tabi Tolgahan'ın şemsiyesinin yere düşmesi ile oluşan kuvvetle üzerine gelen sulara aldırmaksızın şemsiyesini kaldırıp Tolgahan'a bakmaya çalıştı. Fakat tanmadığı birkaç tane adam zorla onu simsiyah bir minibüse bindirmeye çalıştılar. Ne kadar çırpınsa da işe yaramadı.  En son gördüğü şey yere düşen Tolgahan olmuştu. Kulaklarında yankılanan ses ise " Bırakın ONU." diye çaresizce bağıran Tolgahan'ın sesiydi. 














Âl-i İmrân Suresi - 169-171

﴾169-170﴿

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.

﴾171﴿

Onlar Allah'tan gelen bir nimet, bir lütuf sebebiyle ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesi ile de sevinç içerisindedirler.












Selamünaleyküm Canolarım. 

Nasılsınız diye soracağım ama dertliyiz hepimiz biliyorum. Zor günler geçiriyoruz, Zira imtihan dünyası işte dilimizi duadan eksik etmeyelim canlarım.

Hikayeyi yavaş yavaş toparlamaya başlamam lazım. O yüzden yayınladım. İlginize teşekkür ederim. İyi ki yazmışım dediğim bir hikaye oldu. Finale daha var kısmetse daha sık bölüm yazacağım. Desteğinize ihtiyacım var.

Varolun, sağolun. Allaha emanet olun .

Aziz şehitlerimizin ruhu şad olsun.

Mekanları cennet olsun.

Rabbim ailelerine sabırlar versin.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 37.9K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.1K 113 22
-... Sonra ejder kralicesi tacı başına takmış ve bamm. tüm insanlar ruhlarına kavuşmuş. Masalda böyle bitmiş. -peki kraliceye ne olmuş aney? -krali...
10.5K 775 12
Ailesi tarafından bir gece otoparka bırakılıp, yalnızlığa terk edilen bebek. Alya Korkmaz. "Yeryüzüne düşen her meleğin bir koruyucusu olmaz, Alya."...
12.9K 615 41
Hayat bu, zor şeyler yaşanır.. Üzülünür, acı çekilir, yeri gelir hıçkıra hıçkıra ağlanır.. Ama yanında yüzünü güldürecek, acını dindirecek ve gözyaşl...