YENİ PATRONUM

By sarviyan

12.6M 411K 63.8K

TÜM KİTAP + İKİNCİ KİTAP YAYINDA! More

YP / BÖLÜM / 1
YP / BÖLÜM / 2
YP / BÖLÜM / 3
YP / BÖLÜM / 4
YP / BÖLÜM / 5
YP / BÖLÜM / 7
YP / BÖLÜM / 8
YP / BÖLÜM / 9
YP / BÖLÜM / 10
YP / BÖLÜM / 11
YP / BÖLÜM / 12
YP / BÖLÜM / 13
YP / BÖLÜM / 14
YP / BÖLÜM / 15
YP / BÖLÜM / 16
YP / BÖLÜM / 17
YP / BÖLÜM / 18
YP / BÖLÜM / 19
YP / BÖLÜM / 20
YP / BÖLÜM / 21
YP / BÖLÜM / 22
YP / BÖLÜM / 23
YP / BÖLÜM / 24
YP / BÖLÜM / 25
YP / BÖLÜM / 26
YP / BÖLÜM / 27
YP / BÖLÜM / 28
YP / BÖLÜM / 29
YP / BÖLÜM / 30
YP / BÖLÜM / 31
YP / BÖLÜM / 32
YP / BÖLÜM / 33
YP / BÖLÜM / 34
YP / BÖLÜM / 35
YP / BÖLÜM / 36
YP / BÖLÜM / 37
YP / BÖLÜM / 38
YP / BÖLÜM / 39
YP / BÖLÜM / 40
YP / BÖLÜM / 41
YP / BÖLÜM / 42
YP / BÖLÜM / 43
YP / BÖLÜM / 44
YP / BÖLÜM / 45
YP / BÖLÜM / 46 (FİNALE 5 KALA...)
YP / BÖLÜM / 47 (FİNALE 4 KALA...)
YP / BÖLÜM / 48 (FİNALE 3 KALA...)
YP / BÖLÜM / 49 (FİNALE 2 KALA...)
YP / BÖLÜM / 50 (FİNALE 1 KALA...)
YP 2

YP / BÖLÜM / 6

296K 10.6K 1.9K
By sarviyan

Profilimde ki Çocukluk Aşkım kitabımı da beklerim =)

YUKARIDA SELMA VAR =)

"Evet.", dedi ellerinde ki kirli ve kanlı sargı bezlerini yanında ki ilk yardım çantasının yanında bulunan demir bir kaba bırakarak. Sonra arkasını hızla döndü ve kapıya doğru gidecekken;

"Yaralarını bir kez daha bu kadar zorlarsan bir de benden kemer yersin.", dedi ve kapıyı sertçe kapatıp gitti. Kemer yediğimi nerden biliyor diye sormayacaktım. Sırtımdaki yara izleri kemer yedim diye bağırıyordu zaten. Saati merak ediyordum. Dışarıya baktığımda çoktan hava kararmıştı ve onca saat uyumuş muydum?

Dünden beri bu odadaydım ve bir tuvalet molası bile vermemiştim. Üstelik bir duşa ihtiyacım vardı ve sırtımda ki bezler buna engel oluyordu. Eğer duş yapmak için bu bezleri çıkartırsam Aras bu sefer nasıl bağırır ya da kemerle bana vurma konusunda ne kadar vicdanlı olur bilmiyordum. Ama hiç değilse bir tuvalet ihtiyacını gidermek pek fena olmazdı.

Yataktan yavaşça ve sırtımdaki yaraları incitmeden kalkmaya çalıştım. Ufacık bir kan damlası bu sefer sonum olabilirdi, Aras beni korkutuyordu. Ayağa kalktığımda telefonu yatağın üzerinde aramaya başladım.

"Ahh, cadı Sibel. Allah bilir nereye koydun sen o telefonu.", diye mırıldandım içimden. Telefonu bulup Aras'ı arayacaktım. Öylece çıkıp gitmişti. Ve benim acil bir tuvalet giderme ihtiyacım vardı. Telefonu bulamayınca kapı da ki güvenliğe lavabonun yerini sorarım bende diye düşünerek kapıya yöneldim. Gerekmedikçe demişti ama bu çok gerekliydi. Yani makul bir bahanem vardı.

Kapıyı açtığımda kapı da bekleyen iki tane çam yarması adamla karşılaştım, kapının açıldığını duyunca önce bana baktılar sonra ceketlerini çekiştirip tekrar karşıya baktılar. İkisinde de takım elbise vardı. Bu kadar iri yarı vücutları nasıl takım elbise bulmuşlar hayret ediyordum.

"Şey...", dedim sütünü dökmüş suçlu kedi gibi. Beni takmıyorlardı.

"Lavabo nerede acaba?"

Sol tarafta duran iri yarı adam;

"Ayça.", dedi ve saniyeler içerisinde Ayça geldi. Bense kapı eşiğinde duruyordum. Henüz dışarıya bakmamıştım ve nereden geldiğini de görememiştim.

"Bir sorun mu var.", dedi sol da duran adama, beni aniden görünce ellerini önde birleştirip kafasını eğdi.

"Buyurun Ayza Hanım.", dedi utangaç bir sesle.

"Şey lavabo neredeydi?"

"Ahh tamamen benim hatam. Size evi tanıtmayı unuttum. Lütfen beni takip edin."

Kapının eşiğinden çıkmamla ağzımın bir karış açılması bir oldu. Koskocaman bir evdeydik ve ben bir gün boyunca o odadan hiç çıkmamış mıydım?

Karşımda uzun ve çok aşırı geniş bir koridor vardı ve en az on - on beş tane daha kapı vardı.

"Buraya çok mu misafir geliyor?", dedim çişimi tuttuğumu pek fazla belli etmemeye çalışarak. Tabi ne kadar belli oluyor ne kadar olmuyor orası tartışılırdı.

"Aras beyin pek fazla bayan misafiri oluyordu.", dedi gülümseyerek.

Biraz sinirlenmiştim ama sadece birazcık. Yüzüm düşmüştü. Ayça kıkırdamaya başladığında anlamayan ifadeyle ona baktım.

"Neden gülüyorsun ya?"

"Kıskandınız sanırım.", dedi gülümseyerek.

"Ne? Ne alakası var? Hiç de kıskanmadım!"

"Tamam. Sadece bir şakaydı."

Devam etti.

"Aras Bey pek fazla bu ev de kalmaz.", dediğinde bir kapının önünde durmuştuk.

"Peki nerede kalır?"

"Yanında ki altı korumasından başka hiç kimse bilmiyor. Yalnızlığı seven birisi." dedi gülümseyerek ve kapıyı açtı.

İçeriye girdiğimde sanki tuvalete değilde salona girmiş gibiydim. Sanırım Aras tuvaletini yaparken de çok fazla dikkat ediyordu. Bu ne büyük bir tuvalet. Kaldığım oda dahil olmak üzere sanırım bütün ev gri ve beyaz tonlarındaydı. Tuvalet bile.

Daha fazla tutamadım ve klozeti açıp hemen üzerine oturdum. İşim bittiğinde kalkmaya üşendim ve biraz durup düşünmeye başladım.

Beni de o eve attığı kızlardan sanıyorsa yanılıyordu.

Üzerimi düzeltmek için kalktığımda son bir kez tuvalete göz attım. Sonra düşünmeye başladım. Aras ebeveynleri ölen ve bütün şirketleri kendine kalan genç varisti. Onun ebeveynleri benimkilerden bir hafta önce ölmüştü. Hatta babam bu konu hakkında;

"Zenginsin ama eninde sonunda ölüyorsun.", demişti umutsuz bir şekilde.

Sürekli basında gündemdeydi ama asla fotoğrafları veya gece hayatıyla ilgili bir haberini duymamıştım. Sürekli babasından daha başarılı bir şekilde işini yürüttüğünü ve sermayesini çok güzel bir stratejiyle kullandığını duymuştum. Genç kızların hayranı olduğunu, çocukluk hayalinin oyuncu olduğunu, çok soğuk ve sert olduğunu, asla kendisi istemediği müddetçe röportaj yapmadığını... Ve hakkında daha bir çok şaşırtıcı haberi. Kendisinin yerinde olan herkes bu ihtişamı ve ünü kötüye kullanırdı. Gerçeği Ayça'nın dediğine göre zaten kötüye kullanıyordu.

Bütün bu düşüncelerden sıyrılıp dışarıya çıkmayı artık akıl etmem gerektiğini düşündüm.

Kapıyı aralayıp çıktığımda Ayça güler yüzle;

"Devam edelim.", dedi.

"Ne yani bütün odaları tek tek gezdirecek misin?", dedim yüzümü buruşturup şapşal bir bakış atarak.

"Hayır alt kata inmeliyiz.", dedi.

Tamam anlamında kafamı sallayıp yola koyuldum. Koridorun ortasına geldiğimizde aşağıya doğru inen iki ayrı merdiven vardı. Biri koridorun göbeğinin solunda diğer sağındaydı ve yarım daire çizerek aşağıya iniyordu. Ve en son iki merdivende aşağıda birleşiyordu. Biz soldan inmeye başladık. Ben aşağıya doğru inerken duvarlara bakarak iniyordum. Hepsi belirli bir zevke ait görünüşlere sahipti. Sol taraf yani indiğimiz taraf soğuk ve korkutucu tablolarla doluydu, sağ taraf ise daha eğlenceli duruyordu. Ayça önümden iniyordu ki birden bire durdu ve ben de ona çarptım.

"Hey ne oluyor?", dedim, önüme dönerek.

Dönmemle Aras'ın siyah takım elbisesi ve içine giydiği beyaz gömlekle siyah papyonu çok tatlı olduğunu görmem bir oldu. Yine boş konuşuyorum değil mi? Sarıya benzeyen kahverengi saçlarını arkaya doğru taramıştı ve yeşil gözlerini kısmış hafif bir tebessümle bana bakıyordu.

"Aras bey bir isteğiniz mi vardı?"

"Ne yapıyorsunuz siz?", dedi Ayça'ya bağırarak.

"Talimatlarımı almadınız mı? Onu yormak, yürütmek, gezdirmek yok. Bir saat içerisinde yeni bir pansuman yapman gerekecek şimdi.", diye kükremeye devam etti. Kız her bağırışında biraz daha irkiliyordu. En son dayanamayıp;

"Ona bağıramazsın suçlu sensin.", dedim Ayça'nın önüne geçip Aras'ın önünde durarak. Ellerimi göğsümde birleştirmiş bir ayağımı da sabit ritimlerle yere vuruyordum.

Alayla kafasını yana çevirip bana tekrar döndü ve kaşlarını çatıp yüzündeki gülümsemeyi attı;

"Neymiş suçum?"

"Tuvaletin yerini bana söylemedin. Ve bende ondan önce beni tuvalete götürmesini sonra ise evi tanıtmasını istedim.", dedim burnumu dikleyip çok bilmiş gibi davranarak.

"Ayça güvenlik kapıda mıydı?" , dedi ona dönerek. Beni takmıyormuş gibi davranıyordu. Allah'ım onu boğazlamak istiyordum.

"Evet efendim Ayza Hanım'ın bana ihtiyacı olduğunu güvenlik söyledi. "

Bana öyle bir bakış attı ki yerimde çakılı kaldım ve sesli bir şekilde yutkundum.

"Ayça!", diye bağırdı. Ama bu sefer ki bağırışı bütün evin içinde yankılandı.

"Ayza Hanım'ın ve küçük hanımın eşyalarını toparlayın."

Ayça kafasını salladı ve korkusundan ne yapacağını şaşırmış bir şekilde orada çakılı kalmaya devam etti.

"Hemen!", diye kükrediğinde alnında ki bütün damarları belli olmaya başlamıştı. Ne yani sonunda kovuluyor muyum?

"Seni uyarmadılar mı?", dedi gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalışan bir ses tonuyla.

"Ne-ne konuda ?", diye kekeledim. Ellerimi çoktan serbest bırakmıştım. Her an dövecek veya beni yerden yere çalacak gibi duruyordu.

"Karşı cinsle konuşma konusunda.", diye tekrar bağırdı.

"Bana bağıramazsın.", dedim. Bende bağırıyordum.

"Öyle mi?", dedi kaşlarını çatmıştı ve tıslayarak söylüyordu.

"Öyle.", dedim ellerimi göğsümde birleştirip başka tarafa bakarak. Resmen yeni tanıştığım bir adama trip atıyordum.

"Öyle olsun.", dedi ve bacaklarımdan tutup beni sırtına aldı. Bacaklarımdan yukarısı onun önündeydi ve geriye kalan kısmım onun arka tarafındaydı. Resmen beni kaçırma pozisyonunda yukarıya çıkartıyordu. Hızlı hızlı adımlarla ilerliyordu ve ben de sırtını pataklıyordum.

"Bırak beni, düşeceğiz, bırak. Sana bırak dedim!"

"Gidiyoruz.", dedi kısık bir ses tonuyla. Bende pataklamayı bırakıp birden kafamı kaldırmaya çalışarak arkamı döndüm. Yaramın açılmasıyla;

"Ah.", diye inledim ve sırtımı tuttum.

"Rahat dur daha çok canın yanacak. "

"Nereye gidiyoruz?"

Ses gelmedi.

"Sana nereye gidiyoruz dedim.", diye bağırdım. Bağırmamla beni yere fırlatması bir oldu.

Öyle bir inledim ki. Hayatımda böyle bir acıyı daha önce hiç tatmamıştım.

"Ah!"

"Sana bana bir daha bağırma demiştim.", dedi elleriyle boğazıma sarılırken. Nefes alamıyordum, ellerimle ellerini çekmesi için çırpınıyordum. Alnında ki damarlar öyle bir şişmişti ki. Keskin yüz hatları sinirden daha çok keskinleşmiş ve hafif terlemeye başlamıştı.

"Anlaştık mı?", dedi kaşlarını çatarak. Elleri hala boğazımdaydı, sadece gözlerimi kırparak cevap verdim. Nefes alamıyordum. Boğazım yanıyordu.

Ayağa kalktı ve kolumdan tutup beni de iteklemeye başladı.

Odaya attı ve kapıyı üzerime kilitleyip çıktı.

Arkasından kapıyı tekmeleyerek;

"Sibel. Bana ona getir bari.", diye bağırdım ama tık yoktu.

Canım çok yanıyordu. Çekmeceyi açtım ve son hapı suyla beraber içtim.

Aradan yarım saat geçmişti ama ne ilaç etkisini gösterebilmişti ne de Aras ortalıktaydı. Kalkıp televizyonun yanında ki gri dolaba yaklaşıp arkamı döndüm ve atletimin arkasının kıpkırmızı olduğunu gördüm. Sanırım bu sefer çok fazla açılmışlardı. Kanı görünce dengemi kaybettim ve kapıya doğru kendimi fırlattım.

Son bir kez ve geriye kalan son gücümle;

"Aras", diye bağırdım. Sesim fısıltıdan ibaretti. Kapı anında açıldı ve içeriye bir sol tarafta ki güvenlik girdi. Gülümsedim ve;

"Bana Sibel'i getirir misin?", dedim.

Solda ki koruma da arkasında ki korumaya;

"Çabuk Aras Bey'i çağır. Çabuk!", diye inledi.

Hatırladığım son şey buydu.

...

"Ah, neredeyim ben?",

Ellerimi kafama götürürken sol kolumda ki kablo bana engel oldu. Gözlerimi başımın ağrısıyla kısık bir şekilde açtım ve etrafıma baktım. Büyük bir odadaydım, tek kişilik bir hastane yatağında yatıyordum.

Karşımda kocaman televizyon, sağ tarafımda büyük bir pencere, sol tarafımda boydan boya bir kıyafet dolabı, ve koridor gibi bir şeyin girişinde kocaman bir buzdolabı vardı.

Tam ayağa kalkmaya çalışıyordum ki kapı açıldı ve ayak sesleri geldi.

Önce sibel bir adım attı. Elleri havadaydı ve birisi ellerini tutup yürütmeye çalışıyordu. Sibel'in ikinci adımında arkadan Aras'ın gülümseyerek geldiğini gördüm. Bir dakika bir dakika Aras gülümsüyor muydu? Ve Sibel de ilk kez birisiyle olmaktan memnun muydu? Sanırım hayal falan görüyorum. Gözlerimi yavaşça yumdum ve tekrar açtım. Hayır, hayır gerçek, gerçek olmasına ama bu imkansız ...

"Anne de uyanmış."

Sibel beni görünce ellerini Aras'ın elinden çekip çarpık bir şekilde alkışlamaya çalıştı. Denge de durabiliyordu. Gözlerim dolmuştu.

"Sibel'im." diye kollarımı açtım. O da bana koşmak için adım attı ama az kalsın düşüyordu. Tam o sıra da eğilecektim ki Aras'ın ellerini Sibel'in kollarında gördüm. Kucağına alıp yanıma getirdi.

Kollarımın arasına aldığım Sibel'i sıkıca ama sımsıkıca sardım ve kafasını omzumdan çekip yüzüne baktım.

O da üzerimde ki tşörtün elmaslarına bakıp oynamaya başladı. Aras da tam o sıra da Sibel'i kucağımdan alıp kendi kucağına koydu ve kıyafet dolabının yanında ki koltuk takımından birine yerleşti. Sibel'e oynaması için kendi parmaklarını vererek;

"Yatıp dinlenmelisin.", dedi.

Onu dinlemeyip;

"Ne oldu bana?", dedim.

"Boş ver. İki saat sonra taburcu oluyorsun."

"Saat kaç?"

"Gece 4."

"Ne olamaz!"

"Ney olamaz?", dedi kaşlarını çatıp dikkatini Sibel'in üzerinden alıp bana vererek.

"Sibel'in mama saatini bir saat geçirmişsiniz. Onu bana ver ve çabuk git bebelac mamalarından al."

Kaşlarını çattı ve bana mı diyorsun bakışı attı.

"Evet sana diyorum çabuk birazdan ağlayacak. Küçücük çocuğun aç kalmasına göz mü yumuyorsun?"

Bir telefon açtı ve;

"Bebelac mamasından al gel beş dakikan var."

Ah bu adam benim kafadandı. Beş dakika içerisinde onun karnının doyurulması konusunda sonunda hem fikir olduğum bir kişi.

"12-15 aylık ona göre.", dedim ve kendimi yatağa attım. Aras da dediklerimi telefondaki kişiye tekrarladı.

"Ne oldu bana?", diye tekrarladım.

"Fazla kan kaybettin."

Gözlerimi açıp ona kocaman baktım.

"Ne yani sadece bir kanamaydı bu."

"Dünden beri ne kadar çok kan kaybettiğinin farkında mısın sen?", diye bağırdı. Allah'ım bu çocuk bağırmadan anlaşamıyor muydu?

"İyi de sen neden bu kadar kasıyorsun kendini? Üstelik bana bağırmadan önce kendine bak. Şu anda buradaysam tek suçlusu sensin."

Tam ağzını açacakken kapı çalındı.

"Gel!", diye bağırdı. Bağırmasına şaşmıyorum artık fark ettiyseniz.

Kapı kapandığında içeriye giren adamı gördüğünce neredeyse gülmekten aklım çıkacaktı.

...


İNSTAGRAM HESABIM : SARVİYAN


Continue Reading

You'll Also Like

147K 8.3K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
828K 18K 31
1. Kitap ; BAĞIMLI - Yeşilin Siyahı 2. Kitap ; TUTUKLU - Yeşilin Matemi 3. Kitap ; VURGUN - Siyahın Busesi Çimen yeşilinin ev sahipliğini üstlenen...
1M 89.4K 53
Annesinin hastane borçlarının ödenmesi karşılığın da okulun, hatta şehrin en belalı adamı ve efsane olan Kaçıklar Kulübü'nün lideri Sarp Köksal'ın ba...
219K 1.3K 5
•| Bayan Bakıcı 2 |• ... Aşık ve kıskanç bir eş... Levlâ Eşini kaybetmekten korkan koca... Can Yersiz, patavatsız konuşan kardeş... Cem Ve işini seve...