YP / BÖLÜM / 3

306K 11.7K 1.2K
                                    

Profilimde ki Çocukluk Aşkım kitabımı da beklerim =)

YENİ PATRONUM 2 PROFİLİMDE

"Abla ben çıktım beni idare et gözünü seveyim."

"Maaşını aldın mı?", dedi sorgulayan ve gülümseyen gözlerle.

"Aldım abla.", dedim.

"Paraya ihtiyacın var mı?"

"Yok abla, tam verdi patron."

"Az önce bas bas bağırıyordu tabakları maaşından keseceğim diye."

"Uzun hikaye abla şimdi sadece Sibel'i görmem gerek beni özlemiştir", dedim ve kot pantolonla kırmızı düz rambomu giyip son olarak spor ayakkabılarımı ayağıma takıp ayağa kalktım ve ablama sarıldım. Restaurantın birinci katında çalıştığım için memnundum bu yorgunluğun üzerine adım bile atamazdım iki saat aşağıya inerek. O yüzden her ne kadar bu kadar pislik bir patrona sahip olsam da burada olmayı seviyordum.

İş yerinden çıktıktan sonra gördüğüm ilk markete uğrayıp Sibel'in ihtiyaçlarını ve bir kaç çikolatayı alıp direk oradan çıktım ve Sibel'in yanına koşa koşa gitmeye koyuldum. Bu gün diğer günlerden daha çok ihtiyacım vardı ona.

Necla Teyze'nin evine gelip kapının zilini çaldıktan sonra içeriden ;

"Geliyoruz.", diye bağıran neşeli bir ses duydum. Necla Teyze'nin kızı Nagihan bağırıyordu. Ben de yüzümü market poşetleriyle kapatıp kapı açıldığında Sibel'e ;

"Decik!" , diye bağırdım. Nagihan'ın kucağında olan Sibel ;

"Anne!", diyerek üzerime atladı. Elimde ki poşetleri yere koyup Sibel'i kucağıma aldım ve deli gibi döndürmeye başladım.

"Nagihan poşetler sende kalsın. Biz akşama doğru geliriz her zaman ki gibi", dedim ve kucağımda ki Sibel'i öpe koklaya merdivenlerden aşağıya indirdim.

Necla Teyzegil de yoksul, gariban kendi hallerinde iki bayanlardı. Kocası öleli dört yıl oluyordu. Kızını okutmak için çalışmış ve çabalamıştı. Ama pek bir işe yaramamıştı. Yani onun açısından öyleydi.

Sibel'i sahile geldiğimizde kucağımdan indirdim ve ellerinden tutarak yürütmeye başladım. Artık yavaş yavaş adım atmaya başlamıştı ve paytak paytak ağzı açık bir şekilde gülerek yürüyordu. İnatçılığın son boyutunu bulmuş sarı kıvırcık saçlarıyla, rüzgara dönüyor ve rüzgar yüzüne çarptıkça şaşırarak yeşil gözlerini kırpıp duruyordu. Gülmesi birden duruyor ve rüzgarla korkuyordu. Allah'ım onun tatlılığı beni öldürüyordu. Bir kaç adımdan sonra hem korktuğunu hem de yorulduğunu belli eden bir ;

"Annee", sesi duyduktan sonra onu kucağıma aldım ve ileride ki bir banka oturdum.

Nagihan uyutmadığını söylemişti. Yorgundu ve gözleri gidiyordu. Çantamdan biberonunu çıkarttım ve kucağıma yatırıp elimle biberonunu tutup içmesini ve uyumasını izledim. Sibel'e her baktığımda aklıma kaza geliyordu. Aklımdan hiç çıkmıyor hatta hala ilk günkü tazeliğini koruyordu. Gözlerim dolmaya başlamıştı.

Sonra Sibel'in biberonunun bittiğine dair gelen işareti duydum ve biberonu çantama koydum. Sibel ellerini göbeğime koydu ve iyice sokularak uyumaya başladı. Uyuduğundan emin olduktan sonra onu kollarımın arasından kaldırıp başı omzuma gelecek şekilde tekrardan yatırdım ve üzerine çantamdan çıkartmaya çalıştığım çarşafın bir ucunu yerleştirdim ama bir türlü diğer ucu gelmiyordu.

Tam çekiştirmeye devam ediyordum ki bir el çarşafı çekip elime verdi. Şaşkın gözlerle kafamı yukarıya kaldırdım ve adamın yanıma oturuşunu izledim.

YENİ PATRONUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin