Matmazel Noir • yarı texting

By isilsugultekinn

1.4M 153K 56K

Dedin ki; Işıkları kapa. Kim olduğunu bilmeyeyim. Ben siyah saçlarının arasında esen o hafif meltemim. * Aşkı... More

NOX
nox 1
nox 2
nox 3
nox 4
nox 5
nox/lux 6
nox 7
nox 8
nox 9
nox 10
nox 11
nox 12
lux 13
nox 14
nox 15
lux 16
nox 17
nox 18
lux ferre 19
lux 20
nox 21
lux 22
nox 23
lux 24
Nox 25
nox 26
lux 27
nox 28
lux 29
Lux 30
nox 31
lux 32
nox 33
lux 34
lux 35
lux 36
lux 37
Nox 38
Lux 39
Nox 40
Lux 41: "Sen o noktaya dokundun."
Lux 42: "Fırtına tohumu"
Nox 43
lux 44
Lux 45
lux 46
Lux 47
Lux 48/1
NOX* 49
Lux 50
Lux 51*
Lux 52
Lux 53
Lux 54
Lux 55
Lux 56
Lux 57
Nox 58
Nox 59
Lux 60 "Kalp daima,"
Lux 61
Lux 62
Lux 63

FİNAL

8.8K 864 984
By isilsugultekinn


Herkese merhaba,

Öncelikle hepinizi bu kadar beklettiğim için üzgünüm. Eğlencesine yazdığım, lise yaşantımda gördüğüm birkaç olayla birlikte yazdığım bir hikayeydi. Bir Nehir vardı bir Rüzgar vardı, ben ise bu hikayede sanırım Elif'tim. Birçok olay kurgu olsa da bir o kadar gerçek unsurlar da var. Öylesine yazmıştım. Bu kadar seveceğiniz aklıma gelmemişti. Evlendim, bir sürü olay oldu ve yazamadım. Ondan sonra zihin olarak daha karanlık bir döneme geçtiğim için MN'ye devam edemiyordum. Rüzgar ile bağlantı kuramıyordum. Bu kadar bloke olmuşken zorlamadım. Şimdi yarım bıraktığım bir şeyler olmasını istemiyorum, mental olarak kendimi toplamaya başlamışken birden bıraktığım şeyleri (kurgular ve hayatımdaki bazı şeyler) toparlamaya çalışıyorum. Matmazel Noir ile ilgili birinizden aldığım uzun bir mesaj ile harekete geçtim. Rüzgar ile bağlantı kurmayı başardım.

Umarım yeniden bir gün başka bir macerada buluşuruz. Ne olursa olsun desteğiniz için teşekkür ederim.

O zaman ne diyelim...son kez Rüzgar Balkan!

Böyleyken Böyle- Alıştım Üzülmeye

Dolu Kadehi Ters Tut- Gelme Aklıma

Dolu Kadehi Ters Tut- Hiç İyi Değilim

Rüzgar Balkan

Nehir ile yaşadığım o geceden sonra sabahın köründe eve dönmüştüm. Nehir duş alıp kitap okuyacağını söylemişti. Sızanları tekmeleye tekmeleye kaldırmıştık Sezginle. Kızlar ise sabaha karşı taksiyle eve dönmüştü. Uğur Beren'in telefonunu almıştı. En son gruba öyle yazmıştı. Okuyup geçmiştim.

Duşa girip kendime iki tane tokat attım. Bu gerçekten olmuş muydu? Nehir ile yaşadıklarım ağır çekimde aklımda oynarken kendi kendime bir şeyler mırıldanıyordum. En sonunda yere çöküp derin nefesler aldım. Nehir'i bırakmak istemiyordum ancak Kış Balosu için hazırlanmamız gerekiyordu. Ağabeyinin biz gittikten on dakika sonra geldiğini söyleyen bir mesaj atmıştı. Yani tam vaktinde çıkmıştık evden. Nehirle biraz etrafı toparlamaya çalışsam da beni itekleyip diğerlerini çıkarmamı söylemişti.

Görevi tamamlayıp eve gelmiştim, duşta bir salak gibi çömelmiş duruyordum. Derin nefesler alıp doğruldum. Duşumu alıp çıktım, kendimi yatağa attım. Prenses'e sarılıp öptüm. Gözlerimi birkaç saniye kapattım, uyuyakaldığımı fark etmedim bile.

***

"Kalk!" Orkun yatağımın yanında ayakta duruyordu, yanında Efe vardı. İkisinin de üzeri giyinikti, Uğur ise camın önünde sigara içiyordu. Sezgin tekli koltuğuma oturmuştu.

"Sikeyim seni Orkun bin defa ya," diye homurdandım. İki gündür üç dört saatlik uykuyla duruyordum, bayılmam çok normaldi. Saate baktığımda yediye geldiğini gördüm.

"Oğlum arıyoruz arıyoruz açmıyorsun, mesajlara dönmüyorsun. Öldün falan sanıp geldik yani. Yok anam değmezmiş..." dedi kendi kendine mimikler yaparak. Islak bornozla yatıp uyuyakalmıştım. Sırtım, bedenim buz gibiydi. Kendimi yataktan kaldırdığımda tüm kaslarım resmen çığlık attı.

Telefonumu aldığımda Melis'in on beş defa aradığını gördüm.

"Valla sikeceğim ha," diye homurdandım.

Melis: Rüzgar kaçta buluşuyoruz?

Melis: Rüzgarrrr

Melis: Rüzgar beni ekiyor olamazsın değil mi

Melis: Piçsin

Melis: Gelmeyeceksen söyle başka birini ayarlarım sana kalmadık yani

Melis: Ama havuz görüntülerini herkes izler :)))

Melis: Geri adım atmam o konuda

Melis: Siktir git (18.30)

"Ben gerçekten katil olacağım ha," dedim yüzümü ovuştururken. Gerçekten kolum girse daha iyiydi bu işe.

"Yemek yedin mi?" dedi Sezgin. Kafamı iki yana salladım sadece.

"Ben bok yiyeceğim Sezgin bu gece. Kendimi ayarladım." Efe cümlemin üzerine bir kahkaha attığında ters ters ona baktım. Orkun Efe'yi dürterek onu susturdu.

"Ne oldu oğlum biraz geç gideriz..." dedi Orkun. "Senin sıkıntın ne?" Üzerimdeki bornozu çıkarıp yatağın üzerine attım. Hepsi aynı anda başka yere baktı. Afedersiniz ama sikimde değildi. Şu an problemlerimin en küçüğü beni çıplak görmeleriydi.

Ben bu gece için bir şeyleri planlarım diyordum ama bütün gün uyumuştum. Annemin normalde uyandırması gerekiyordu ancak sanırım evde değildi. Babam da öyle yoksa Uğur odamda sigara içiyor olmazdı.

İç çamaşırımı giydiğimde "Giydim," dedim sert bir şekilde. Hepsi yine bana bakarken sertçe çekmecemi açtım.

"Oğlum ciddiyim sıkıntın ne, ne oldu?" dedi Efe de.

"Bu geceyi adam gibi planlamam gerekiyordu, planlamadım. Sıkıntı bu." Efe sırıttı.

"Ne planlayacaksın lan? Evlenme teklifi mi edeceksin?" Elimde gömlekle durup Efe'ye baktım. Bakışlarımdan korkmuş olacaktı ki bir adım geriledi. Ciddi bir şey olduğunu anlamıştı, o saman kafası basmıştı bu sefer. Bandanamı da alnıma bağladım.

"Uğur sigara ver," dedim sadece. Uğur'un da kaşları çatılmıştı. Gömleğimi üzerime giydim, pantolonu da. Siyah ne bulduysam giymiştim, bir de ne giyeceğim diye kafa patlatamayacaktım.

Uğur bana sigara uzattığında odanın içerisinde sigarayı yaktım. Kapı birden açıldığında babamın suratı belirdi. O kadar çirkin bir adamdı ki annemin onda ne bulduğunu bilmiyordum. İçinin kötülüğü resmen yüzüne yansımıştı. Gözlüğünü alnına kaldırmış bana bakıyordu.

Arkadaşlarımın hepsi gerilmişti.

"Ne var?" dedim babama bakarak. Çaresizliğim öfkeye dönüşmüştü. Bu gece Nehir'e söyleyecektim. Her şey berbat olacaktı. Çaresizliğim çok güçlüydü, öyle güçlüydü ki delirecek gibiydim.

"Sen babanla nasıl konuşuyorsun?" dedi odanın içine bir adım atarken.

"Aydın Amca, kusura bakma bir hata oldu. Bir daha yapmayız. Birazdan çıkıyoruz," dedi Sezgin ayağa kalkarak. Babam Sezgin'e bakmadı bile. Bana odaklanmıştı. Prenses ise ayağımın kenarında kıpırdamadan duruyordu, kuyruğu sallanmayı kesmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Nasıl konuşuyorsam konuşuyorum. Çık odamdan," dedi sigarayı dudaklarıma götürerek. Derin bir nefes aldım ve duman aramızda ağır bir şekilde süzüldü.

"Benim evimde sigara içemezsin soytarı. Yarışmayı kazandın diye kendini bir bok sanma,"

"Aydın Amca," dedi tekrar Sezgin.

"Sen sus dörtgöz," dedi babam olacak adam üzerime doğru gelirken. "Herkesin içinde götün kalktı, üç beş sümüklü arkadaşını evime doluşturdun-"

Sigara dudaklarımdan düştü, yumruğum kalktı ve babamın yanağında patladı. Herkes donakalmıştı. Efe hariç. Beni geriye çekip babamla arama girdi. Babam yanağını tuttuğunda dudaklarının kenarındaki kanı gördüm.

Evet, bunu hak ettin. Çocukluğumun içine ettin. Bu yumruk senin eserin.

Babamın yüzündeki şok gerçekti ancak ben de şok olmuştum. Düşüncelerim tamamen aksini söylese de. Babam üzerime gelirken arkadaşlarım aramıza girdi.

"Siktirin gidin lan evimden! Piç kuruları sizi!" Bana baktı öfkeden delirmiş gözlerle.

"Sen de bu eve adımını atmayacaksın. Annenle de konuşacağım! Def ol lan! Defol!"

Babam geri çekilirken küfrediyordu, kendini geri çektiğinde çocuklar onu bıraktı.

"On dakika içinde siktirip gitmezseniz polisi arayacağım!" Merdivenleri sinirli biçimde çıkarken yumruğum hala sıkılıydı.

"Rüzgar hadi oğlum çıkalım," dedi Uğur. Sezgin de kapımın arkasına asılı olan ceketimi almıştı. Arkadaşlarım ite kaka beni evden çıkardı. Hepimiz evin önündeki kaldırıma oturmuştuk.

"Uğur, sigara..." dedim. "İçki yok mu hiçbirinizde, Efe?" dedim ona dönerek. Sezgin kaş göz yapsa da Efe montunun cebinden matara çıkarıp bana uzattı. Bir yudum aldığımda rüzgar soğuk esti.

"Bize anlatır mısın artık ne olduğunu?" dedi Uğur bana sigara uzatırken. Sigaramı yaktığında hepsinin gözü üzerimdeydi. Bir tek Sezgin biliyordu. O da gözlüğünün kenarı ile oynamaya başlamıştı bile.

Anlattım. Hiçbir şey atlamadan. Yediğim tüm haltları. Yirmi dakika kadar konuşmuştum.

"Siktir," dediler hepsi bir ağızdan. Birden onlara bakarak acı acı gülümsedim.

"Ne bok yiyeceğim? Var mı dahiyane fikri olan? Sizden bir şey çıkmayacağını biliyorum çünkü Sezgin çözüp üretemediğine göre siz umutsuz vakasınız."

"Harbi boktan..." dedi Efe kendi kendine. Önünü kaldırdığı saçlarıyla oynamaya başlamıştı.

"Sağ ol, sanırım cevabımı aldım," dedim mataradan içerken. Orkun cebinden telefonunu çıkarıp baktı.

"Nehir mesaj atıyor, onu alacağımı söylemiştim.." Dediği an matarayı kenara koyup telefonuma davrandım. Melis'e mesaj atmam lazımdı.

Rüzgar: Melis 20.45'de seni alacağım.

Melis: Ohaa

Melis: O zaman her şey baştan konuştuğumuz gibi.

Melis: Salih'i ekiyorum hemennn

Melis: Biliyordum zaten geleceğini

Ona cevap vermedim.

"Her şeyi konuşacaksın kanka. Ne olursa olacak. Canını sıkma. Biz buradayız," dedi Uğur. Ona kafamı salladım sadece.

"Nehir ile aranızda ne oldu? Yani ileri gittiniz mi? Ne durumdasınız?" dedi Orkun telefonundan kafasını kaldırarak. Sessiz kaldım. Matarayı kafama diktim. Hepsi anladı.

"Abo abo abo abooooo..." dedi Efe kendi kendine. Normalde olsa saçma sapan yorumlar yapıp dayak yerdi. Ancak hem büyümüştü hem de ben bu haldeyken saçma sapan bir şey söylemeye götü yemiyordu.

"Topla kendini Rüzgar," dedi Sezgin. "Yanlış yaptın ama aşıktın. Önemli olan ona karşı hissettiklerin. Sonrasında gerekirse sürünürsün affettirirsin kendini. Sana karşı boş değil."

Orkun elimden matarayı aldı. Konuşmaya başladığında ona baktım.

"Sezgin doğru söylüyor. Ne olacağı belli değil, belki sandığın kadar tepki vermez. Kendi kendine en kötüsünü düşünme. Asıl önceliğim Melis denen... şimdi bir şey diyeceğim tövbe tövbe. Neyse ondan görüntüleri silmek."

Sezgin karşımda çömeldi.

"Senden ses çıkmayınca uyuduğunu tahmin ettim. Yazılımcı ile konuştum, Melis'in bilgisayarına uzaktan bağlanıp kontrol edecek. Sil gitsin, hem görüntüler de yayılmasın. Nehir'in okul hayatını bitirir o. Daha önemli."

Derin bir nefes alıp kafamı onaylarcasına salladım.

Matarayı kafama diktim. Acı tadı boğazımdan geçerken gözlerimi sımsıkı kapattım. Sezgin elimden matarayı kaptı.

"İçme daha, ayık olman gerekiyor. Baktın her şey kötüye gidiyor o zaman ne istersen yaparsın."

Kalbim sıkışır gibi oldu ama haklıydı. Ayık kalmam gerekiyordu, sağlam olmayan bir kafayla işleri daha da berbat edebilirdim. Ayağa kalkıp kendimi dinledim. Şimdilik bir şeyim yoktu. Şimdilik...

"Ayrılıyor muyuz?" dedim onlara bakarak. Hepsi beni kafasıyla onayladı. Taksi beklerken konuşmadık ancak arkadaşlarımın gözündeki endişeyi görmüştüm. Bu geceyi nasıl atlatırsam atlatayım onların beni yalnız bırakmayacağını biliyordum.

Bu içime su serpmişti. Her şeyi bilip korktuğum tepkiyi vermemişlerdi. Hepsi sessizdi, durumun ne kadar kötü olduğunu farkındalardı.

Rüzgar: Konum at.

Melis: *Konum*

Derin bir nefes alıp Orkun'a döndüm.

"Nehir'i mi alacaksın?" Kafasıyla beni onayladı.

"Aynen kanka." dedi. Önümüze bir taksi yaklaştığında diğerlerine döndüm.

"Melis'in evi uzak ilkine ben biniyorum," dedim kapıyı açarken. Uğur baş parmağını kaldırarak beni onayladı.

Kendimi taksiye atıp derin bir nefes aldım. Gece başlamak üzereydi, plan yapmak ise sadece kırk beş dakikam vardı.

***

Taksi sağa çektiğinde müstakil evlerden oluşan siteye baktım. Melis koyu pembe kürküyle sitenin kapısındaydı. Elinde küçük bir çanta omzunda ise bilgisayar çantası vardı. Bilgisayar çantasını görünce gerilmeme engel olamadım. Hayatta hiçbir zaman bir bilgisayar çantasının beni etkileyebileceğini düşünmemiştim. Umursamaz olan yanım beni gevşetmeye çalışırken zihnimdeki çarklar hızla dönüyordu.

"Selam," dedi Melis yanağıma bir öpücük kondururken. Yüzümü buruşturmamak için kasıldım, ona cevap vermedim. Yüzümden canımın sıkkın olduğunu anlaması kolaydı.

"Hala bozuk mu aranız Nehirle?" diye sordu keyifli gülümsemesini saklamayarak. Ters ters ona bakınca, anlamasını istediğim cevabı anladı ve daha da keyiflendi.

"Senin alışık olman gerek böyle şeylere ya," dedi bacaklarını uzatarak. Üzerinde dizine gelen pembe bir elbise vardı. Elbisenin yırtmacı kalçasına uzanıyordu.

"Oraya girdiğimizde bir dans sonrasında üst katın koridoruna çıkarız sileriz. Aslında ben gecenin sonunda silmek istiyordum ama..."

"Gecenin sonu olmaz," diye sözünü kestim. Melis'in yüzüne anlam veremediğim bir şüphe oturdu, sorgularcasına bana bakarken yeşil gözleri kısıldı.

"Gecenin sonuna kalmayacağım, planlarım var," dedim.

"Tamam," dedi en sonunda. Sesi daha alçak çıkmıştı. Normal şartlar altında çocuklarla başka yere geçeriz demeyi düşünmüştüm ancak o zaman o da gelmek isteyecekti. Yüzsüzlüğünü biliyordum. Yol boyunca Melis konuştu, onu dinlemedim.

Pencereden dışarıyı, akıp giden şehri izledim sessizce. Onun dediklerine kısa cevaplar verdiğim için bir süre sonra sustu. Okula az kalmıştı. Telefonumu çıkardım.

Sümüklüler grubunun adı Efemixer tarafından 'Prensler' olarak değiştiridi.

Balkan: Nerdesiniz?

Orkunmalı: Arkabahçede sigara.

Balkan: Geliyorum. Ne zaman başlayacak balo?

Uğurgötü: On beş dakika sonra. Tek gel. Biz tek değiliz.

Taksi birden durduğunda cebimden çıkardığım parayı taksiciye uzattım. "Üstü kalsın," diye mırıldandım taksiden inerken. Okulun önünü araba dolmuştu herkes çocuğunu baloya getirmişti. Saçları yapılı kızlar, takım elbiselerinin içinde rahatsız duran erkekler etrafta akıp gidiyordu.

"Sen içeri geç, ben on beş dakikaya geleceğim," dedim Melis'e bakarak. Sarıya çalan saçlarını topuz yapmıştı, parmağının ucuyla topuzunu düzeltiyordu.

"Neden, nereye gideceksin? Unutma ilk dans benim." Ona baktım yan gözle.

"Ufak bir işim var," dedim. "Geleceğim." Bana yüzünü buruşturarak baktı ardından siyahlar giyinmiş Yaren'i görünce ona el salladı. Yaren bir an için Melis'e baktı, anlam veremediğim bir bakıştı. Melis Yaren'in koluna girdiğinde girişi mavi beyaz balonlarla süslenmiş okula yöneldiler. Ben de arka bahçeye yöneldim.

Bizimkileri ilk barakanın değil, ikinci barakanın olduğu yerde buldum. Sezgin, Uğur, Elif, Nehir, Ceren, Orkun ve Efe yan yana duruyorlardı. Orkun elini Nehir'in sırtına koymuştu.

Sinirlerim gerilirken Orkun'un elini tutup aşağı indirdim. Bana dönerlerken onlara gülümsemeye çalıştım.

"Selam," dedim. Hepsi bir ağızdan beni selamlarken Orkun ile Nehir'in arasına girdim. Bakışlarımı Nehir'den uzak tutmaya çalışıyordum.

Uğur paketi uzatınca bir tane çektim paketten. Çoğunun elindeki sigara yol yapmıştı.

"Süper bir geceye hazır mıyız?" dedi Efe. Ters ters ona baktım, benim bakışlarımı görünce yüzü bozuldu. Evet içimden geçilmesine hazırdım.

"İlk dansım Melisle, sonra gidip sileceğiz," dedim alçak sesle. Hepsi bu konuyu biliyordu.

"İyi olur, canını sıkma. Hallolur," dedi Elif. Bana gülümsediğinde rahatlayıp hafifçe ona sarıldım. Elif küçüklük arkadaşımdı ve beni okumak ona çok kolaydı. Korkumu bildiğini biliyordum. Çoğu zaman yediğim bokların arkasını toplar ve beni rahatlatırdı. Hala Nehir'e bakmıyordum. Okulun içinden müzik sesi yükselerken elimizdeki sigaraları attık.

"İlk dansın Orkunla sanırım," dedim alçak sesle Nehir'e. Götüm yüzüne bakmaya bile yemiyordu, bu geceyi nasıl atlatacaktım kim bilir.

"Evet, senin de Melisle." dedi.

"Ben Orkun'u dövebilirim..." diye lafa girdim.

"Benim Melis'i dövemeyeceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun," dedi. Birden gülümsedim.

"Bilemem, o tarafını görmedim," dedim. Yan yana yürüyorduk ve ben hala karşıya bakıyordum. Göz ucuyla üzerinde sahte beyaz bir kürk olduğunu fark etmiştim. Saçları salıktı, dalga dalga beline geliyordu. Ayağındaki topukluların sesini duyuyordum.

Neden ona bakamıyordum bilmiyordum. Bu kadar korkak olduğumun farkında değildim. Erkeklerle dövüşe girerdim, birçok şey yapabilirdim ancak bu ufak tefek olan kızın yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Sanırım rol yapmak yeteneklerimden biri değildi.

Yeteneklerinden biri olmasa nasıl Sabah Yıldızı olarak konuşabilirdin? Düşüncemin doğruluğunu fark ettiğimde yüzümdeki gülümseme soldu. Sus dedim içimden kime konuştuğumu bilmeyerek. Bana ihanet etme.

İçeri girmeden yavaşladım, Nehir ile Orkun'un önüme geçmesine izin verdim. Okulun içine girmiş, süslenen devasa konferans salonuna doğru gidiyorduk. Hepsi önüme geçtiğinde ben arkalarında kaldım. Melis ile değil dans etmek yanına bile gitmek istemiyordum.

"Vişne suyunda alkol var," dedi bir çocuk kulağıma. Çocuğu tanımıyordum, alt dönemlerimden biriydi. Hemen uzaklaşıp başka arkadaşının kulağına söyledi. Bilgi Efe ile Orkun'a geldiğinde adeta gözleri parladı. Efe telefonuna davrandığında cebim titredi.

Efemixer: Vişne suyunda alkol varmış. Sadece onda. Diğerlerinde değil.

İç geçirerek telefonu cebime koydum. Şu an onlar gibi dertsiz tasasız olmayı çok isterdim. Daha yavaş bir şarkı çalmaya başladığında bir el kolumu kavradı.

"Nerede kaldın ya, hadi dans edelim," Melis kulağımın dibinde adeta bağırarak söylemişti bunları. İki elini enseme koymaya yeltendiğinde kollarını engelledim. Yüz ifadesi kafa karışıklığından sinire dönerken bir elimi beline koydum. Diğer ellerimiz kavuştu. Orkun ile Nehir de dans ederlerken Orkun'a doğru yanaştım.

"Çok şey etme, döverim seni," dedim kulağına. Orkun can havliyle arkaya bakınca beni gördü. Bana otuz iki diş sırıttı. Kafasıyla onayladı, ben de tüm dansı Nehir ile Orkun'un arasındaki mesafeyi ölçerek geçirdim. Melis'in yüzüne bakmıyor, şarkının bitmesini bekliyordum.

Bit artık bit. Şarkının son notaları duyuldu, şarkıyı da dinlememiştim. Olduğum yerde saf salak sallanmış, Melis'in ısrarcı bakışlarını görmezden gelmiştim.

"Hadi yukarı gidiyoruz," dedim kolunu tutarak. Melis derin bir iç geçirdi.

"Çantam masanın orda alıp geleyim," dedi. Kokteyl masalarının birinin altından kahverengi bilgisayar çantasını aldı. Elimi beline koyarak onu yönlendirdim. Elimi beline koymam onun neşesini yerine getirmişti. Sezgin'in Elif'i bırakarak bana baktığını ve güvenli mesafeden bizi takip ettiğini fark ettim. Demek ki bu meseleye dahil olacaktı. Onun dahil olması iyi olurdu, yazılımcı çocukla o konuşmuştu. Ben çocuğu arayıp kendimi tanıtana kadar milyon süre geçerdi.

Ondan yardım istememiştim, Sezgin'in bunu akıl etmesi işime gelmişti. Aklımın karman çorman olduğunun farkındaydım. Bana bu konuyu planladığını üstü kapalı biçimde söylemişti.

Üst kata çıktığımızda birbirine sarılarak pencerelere yaslanan birkaç çift merdivenlere yöneldi. Daha yukarı katlarda baş başa kalmak istiyorlardı. Koridorun ucuna kadar ilerlediğimizde Melis çantasından bir bilgisayar çıkardı. Yere bilgisayar çantasının üzerine oturdu ve oflayarak bilgisayarını açtı.

"Değer miydi?" dedim ona. Omuz silkti küçük bir çocuk gibi.

"Bu partiye seninle gelmem ilk dansı seninle etmem önemliydi. Benim için bir önemi vardı hem de iddiayı ben kazandım."

"Ne iddiası?" dedim kaşlarım çatılarak.

"Tüm okul senin benimle mi Nehirle mi baloya gideceğin hakkında bahse girdi. Hem de bildiğin kutuyla dolaşan oldu bunun için. Ben de benimle gideceği bilgisini yaydım. Buna rağmen Nehir ile gideceğini düşünenler çoğunluktaydı."

Saçmalık. Koca bir saçmalık. Bir yandan bu durum işime gelmişti, Melis bu iddiaya kafayı o kadar takmıştı ki görüntüleri yaymama şartı olarak bunu ileri sürmüştü. Çok daha fazlasını isteyebilirdi. Ve bir şekilde istediğini alma ihtimali de vardı.

Bilgisayarı açıldığında bize doğru gelen Sezgin'i gördüm. Takım elbisesi ince omuzlarını sarmıştı. Elinde telefon vardı biriyle konuşuyordu. Telefonu kapatıp Melis'in yanına çömeldi.

"Sen ne alaka be?" dedi Melis Sezgin'e bakarak.

"Görüntüleri sileceğim. Hepsini," dedi Sezgin Melis'in önünden bilgisayarı alarak. Melis ters ters bir bana bir ona baktı. En sonunda pes edip sessiz kalmayı seçti. Sezgin önce bir program indirdi, ardından bir program daha.

"Görüntüler hangi dosyada?" dedi Sezgin Melis'e bakarak. Melis uzun kırmızı tırnağı ile X yazılı bir dosyayı gösterdi. Hiç gizlememişti, dosyayı tahmin etme hakkım olsa direkt o dosyayı gösterirdim. Sezgin görüntülerin hepsini silmeden önce bir programı açıp elini bilgisayardan çekti. İmleç kendi kendine hareket etmeye başladı.

"Arkadaş önce yedeklenip yedeklenmediğine bakacak, ardından kalıcı bir şekilde silecek."

Melis'in yüzü daha da düştü. İmleç X dosyasına girip görüntüleri sildi, ardından ekranda kodlar çıktı. Sonra 'Arkadaşlar' yazılı bir klasöre girdi. 'Canlarım' yazılı bir klasöre daha girdi. 'Aşk ve ötesi' diye bir klasöre girdi. Görüntüler orada da vardı.

Onları sildikten sonra yeni bir ekran açıldı, kodlar aşağı hızla aktı. 0 yazısı en sonda yanıp söndü.

"Hepsini sildi," dedi Sezgin telefona gelen mesaja bakıp. İçim rahatlarken Sezgin yüklediği ek programları Melis'in bilgisayarından sildi. Bilgisayarı Melis'in kucağına itti.

"Evet Melis, anlaşmamız burada son buluyor," dedim. Suratımı engel olamadığım bir sırıtma kaplamıştı. Göğsümden devasa bir yük kalkmıştı, üzerimdeki hafifliği hissedebiliyordum.

"Nehir ile aranız kolay kolay düzelmez. Onu inandırmakta bolca başarı diliyorum," dedi eteğini düzelterek. En son Nehir ile oynadığım yalanını Nehir'in duymasını sağlamıştı ancak Nehir inanmamıştı. Bunu kendisi bilmiyordu.

"Sağ ol," dedim Sezgin ile uzaklaşmadan önce. Merdivenlerden inmeden önce arkamdan küfrettiğini duydum. Umurumda değildi. Sezgin kolunu omzuma attığında yarım yamalak ona sarıldım.

"Teşekkür ederim," dedim. Tüm bunlara şu an kafam basmazdı, Sezgin desteği çok iyi gelmişti.

"Her zaman Balkan," dedi bana gülümseyerek.

Konferans salonuna girdim ve bu sefer gözüm görüyordu.

Salonun tavanından aşağı ucunda kar tanesi olan süsler iniyordu. Renkli ışıklar sağa sola vuruyordu, salon loştu. Köşede meyve suyundan oluşan iki çeşme akıyordu. Biri turuncu diğeri kırmızı renkteydi. Sadece vişne olanda alkol olmalıydı. Hemen yanında çikolata çeşmesi vardı. Sağa sola beyaz örtülü üzerinde kar taneleri olan kokteyl masalar atılmıştı. Öğrenciler etrafında durup birbiri ile konuşuyorlardı.

Köşede tarih öğretmeni vardı, kızları kayırmasıyla bilinirdi. Hemen yanında veli olduğunu tahmin ettiğim bir kadın vardı. Kadına yürümeye çalıştığı burdan bile belliydi.

"Derya, ablasını getirmiş," diye bağırdı biri kulağıma. Döndüğümde Efe'nin önünü kaldırdığı saçlarını ve geniş sırıtışını gördüm. Çakırkeyifti, gözleri parlıyordu.

Derya kimdi bilmiyorum.

"Melis annesine bir nöbetçi öğretmenin yeterli olacağını söylemiş, ikna etmiş. Kimbilir aklında seninle neler yapmak vardı..." Ona ters ters baktım.

"Derya, ablasını tarihçiyi oyalamak için getirdi. Kadın düşkünü olduğunu biliyorsun, onunla ilgilenmekten bizim ne yaptığımıza dikkat etmez," dedi. Efe'ye döndüm.

"Ne yapmayı düşünüyorsun ki Efe? Seks partisi mi vereceksin?" Filtresiz cümlelerimle gülümsemesi genişledi.

"Tövbe tövbe," dedi kendi kendine. Ağzını açtığı an imalı bir şey geleceğini anladım.

"Belanı silkmeyeyim Efe, tepemi attırma," dedim. Efe dudaklarına fermuarlıyor gibi yaptı. Ardından sahneye taşınan müzik enstrümanlarını gösterdi.

"Çalak mı?" dedi gevşek gevşek.

"Uğraşamam," diye homurdandım. Efe kolunu omzuma doladı.

"Orkun kız düşürmek istiyor. Nehir'e mi sarmasını istiyorsun?" dedi. Bakışlarım kalabalığı taradığında Ceren, Orkun ve Nehir'i buldu. Üçü de dans ediyordu, Nehir'in elindeki bardakta elbette ki vişne suyu vardı.

O an ona dikkat ettim. Derin V dekolteli, uzun yırtmaçlı bordo renk bir elbise giymişti.

Nefes kesici görünüyordu. Ona bakarken dudaklarım aralandı. Kıvrılan kalçasına yüzündeki keyifli gülümsemeye bakakaldım. Hiçbir acısı, derdi yokmuş gibi davranıyordu.

"Orkun Nehir'e yürümez," dedim Efe'te ters ters. Efe'nin kaşları havalandı.

"Tövbe lan, bizde yengecilik olmaz. Ben sana takılıyorum ama çalalım ya. Bir şov yapalım."

O sırada arkadan biri beni dürttü. Geriye dönerken Uğur'un mavi gözleri görüş alanıma girdi. Elindeki matarayı uzatıp bana gülümsedi. Matarayı kafama diktim, hareketli bir şarkı çalıyordu. Nehir'e eşlik etmek istesem de kalas gibiydim, Orkun'un maşallahı vardı halay başı amcaları gibi kıvraktı.

"Sen kimle geldin?" dedim Uğur'un kulağına. Bana beyaz elbiseli bir kumralı gösterdi.

"Okuldan değil," dedi ardından. Uğur'un özel hayatı da karışık olmalıydı, arkadaşlarımla ilgilenemediğim için pişmanlık hissettim. Herkes benim dertlerimle elinden geldiği kadar ilgilenmişti. Kendi bokumda boğulmaktan önümü görememiştim. Nehir dans ederek bana yöneldi. Gülümsüyordu ancak gözlerindeki bakış daha farklıydı. Anlamamıştım, belki de sarhoş olmuştu.

"Çalacak mısın?" dedi sahneye kurulan mikrofonu göstererek.

"Hallettim," dediğimde Nehir'in yüzünde bir değişiklik olmamıştı. Umurunda değil gibiydi. Ardından omuz silkti.

"Benim sorum bu değildi," dedi sadece. Uzun kirpiklerine, iri gözlerine baktım bir süre usulca.

Ne kadar güzeldi. Aynı Nehir gibiydi, değildi de. Gözlerindeki ürkek bakış değişmişti, daha keskin bakıyordu etrafa. Daha umursamaz.

"Çalayım mı?" dedim. Bana gülümsedi elini boynuma götürdü. Parmakları ensemdeki düz saçlara girdiğinde içim ürperdi.

"Çal," dedi kocaman gülümseyerek. "Görmek isterim," dedi. Çocuklar yanıma gelip beni sahneye sürüklerken dönüp Nehir'e baktım. Dudaklarını hareket ettirerek bir şey söyledi. Anlamadım. Elimdeki matarayı kafama diktim.

Acı tat dilimi uyuşturdu, mataranın yarısını içmiştim.

Çünkü onun için çalacaktım, sonra ise itiraf edecektim. Her şeyi. Şimdi söylersem beni dinlememesinden korkuyordum.

Ben onun için çalıyordum.

"Ben söyleyeceğim," dedim Uğur'a. Kafasını onaylarcasına salladığında bir nefes aldım. Alkol kanıma karışıyordu. Sahneye çıkıp gömleğimin düğmelerini açtım. Montumu bir köşeye attım. Çocuklara çalacağımız parçayı söyledim. Bir an bana baktılar. Gitarı boynuma taktım, elektroyla çok fazla gireceğim yer yoktu. Hatta neredeyse hiç.

Boğazımı temizledim.

"Ben zaten alıştım üzülmeye," dedim alçak sesle.

Ceren Nehir'i yakalayıp en öne sürükledi.

"Heyecanlandım görünce seni karşımda öyle gülünce belki

Bir şeyler düzelir sanmıştım

İçimde sakladım söylemedim sana hislerim beni bitirir her gün

Çırpındım çok dibe batmıştım,"

Sesim titrer gibi oldu.

"Bana sen lazımsın

Umrunda değil miyim?"

Gözlerimiz kilitlendiğinde kalbim hızlandı. Bana bakıyordu. Dikkatlice. Mikrofonu sıktı elim.

"Kaybolmuş bulamazsın

Farkında değil miyim?"

Canım yanacaktı, canım kanayacaktı. O bana böyle bakarken umurumda değildi. Kalbimi elleri arasında tutuyordu.

"Nefes almak bile içimden gelmiyor

Sana anlatmak bile buna yetmiyor,"

Anlatamadım ancak şu an haykırıyordum. Herkes yanındakine sarılmış sallanıyordu.

Göğsümdeki yük ağırlaştı, beni dibe batırmak üzere gibiydi.

"Ben zaten alıştım üzülmeye

Gidenlerin arkasından el salladım

Boşver hiç gerek yok beni

Düşünmeye

Biraz içmiştim o yüzden ağladım."

Sesim bir kez daha titredi. Gözlerim Nehir'in gözlerinden ayrılmıyordu.

"Ama senin umrunda değil ki

Bir anda her şey bitiyor."

Nehir birden arkasını dönüp kalabalığı yararak çıkışa ilerlemeye başladı. Elim mikrofonu bıraktı, gitarı çıkarıp yere koydum. Arkasından gidecektim. Herkes şaşkınlıkla bağırıyordu. Bizim çocukların da bağırdığını duymuştum. Umurumda değildi. Kalabalığı yardım, koridora çıktım. Nehir koridorun ucundaydı, açık kapıdan dışarı çıkacaktı. Bu katta balkon vardı, daima kilitli tutulurdu. Arka tarafa bakardı. O balkonun kapısı açıktı, Nehir'i izledim. Balkonda Nehir dışında iki çocuk vardı, sigara içiyordu.

"Birader, boşaltın burayı," dedim. İki çocuk da bana baktı, nasıl bakıyorsam sigaralarını söndürüp yanımdan geçtiler. Nehir'in elinde plastik bardak vardı. Dudaklarında ise yanmamış sigara. Çantasını karıştırıp çakmağını buldu. Saçlarını kulaklarının ardına attığında parlak taşlı inci küpesi gözüktü. Sigarasını yakıp bana baktı. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı.

"Şarkı dokundu," dedi alçak sesle. Etrafa bakındım çaresizce. Balkonun köşesinde gümüş bi matara vardı, çıkan çocuklar unutmuş olmalıydılar. İçini kokladığımda alkolün keskin kokusu burnumu yaktı. Bir yudum aldım.

Evet konuşmak için alkole başvuran bir korkaktım.

"Nehir," dedim derin bir nefes alıp. Nehir telefonunu çıkardı bana bakmadan mesaj attı. Cebim titredi.

Donakaldım.

"Efendim Rüzgar?" Dedi bana bakarak. Cebim titredi, tekrar , tekrar ve tekrar.

"Telefonuna bakmayacak mısın?" Dedi. Elimi cebime attım telefonumu çıkardım. Mesaj gelmemişti. Bu sim kartıma. Ellerim zangır zangır titreyerek mesaj kutumu değiştirdim.

Korkak olmak sana yakışmıyor.

Korkak.

Yalancı. Sabah Yıldızı Rüzgar Balkan :)

Nefesim sıkışır gibi oldu, biliyordu.

Biliyordu.

"Nasıl?" dedim alçak sesle. Bana baktı, gözlerindeki bakış kalbimi sıkıştırdı. Bana her zamanki neşesiyle bakmıyordu, bana her zamanki arzusuyla bakmıyordu. Bana bir yabancıya baktığı gibi de bakmıyordu.

Bana bir katile nasıl bakılabilirse öyle bakıyordu.

"Irmak telefon numarasını araştırttı. Benim Sabah Yıldızı ile konuştuğum dönem biriyle sevgili olduğumu düşünüp ben uyurken telefonumu kurcalamış. Yakın arkadaşının babası istihbarat için çalışıyor. Adam kızsa da kızına kıyamadığı için bakmış," dedi.

"Ne zaman?" Kendi sesimi tanıyamıyordum. Boğuktu. Nefesim ciğerlerime yetmiyordu.

"Seninle konuşmadığımız iki hafta içinde sindirmeye çalıştım," Sigarasından bir nefes çekti.

"Bana söylersin diye bekledim. Bana söyle diye sana yalvardım Rüzgar," dedi. Banan defalarca sakladığın bir şey var mı iması yapmıştı, shot oyununda da sormuştu. Sonra geceyi birlikte geçirmiştik.

Rahatlık hissederim sandım. Hissedemedim. Hissettiğim şey öfkeydi. Korkunç bir öfke.

"Niye beni bu ızdıraptan kurtarmadın Nehir? Niye bildiğini söylemedin?" Sesim gittikçe yükseliyordu. Nehir kaşlarını çattı. Ayağa kalkmaya çalıştığında onun da başının döndüğünü anladım.

"Benim yaşadığım ızdırap ne olacak Rüzgar?" Gülüyordu ancak gözleri dolmuştu.

"Her boktan şey seninle mi ilgili? Ben iki kişi arasında bölündüm, parçalandım."

Yumruklarımı sıkmıştım.

"Duydun mu beni!" Yakamı sıkıca kavradı. "Sen beni öyle iğrenç bir pozisyona soktun ki, ben akıl sağlığımdan şüphe ettim. Sen benimle oynadın, Rüzgar olarak karşıma çıkacak cesaretin yoktu. Kendine kişilik yarattın ve onu da sevmemi sağladın!"

Elim bileğine kapandı. Vücudumu buz gibi ter kaplamıştı.

"Ben aylarca bunun yüküyle yaşadım zaten. Biliyorum amına koyayım yaptığımın elle tutulur bir yanı yok!" Bağırmamı engelleyememiştim. Nehir'in gözleri öfkeden karardı adeta.

"Ama seni seviyordum! Seni seviyordum, sen benden kaçıyordun. Sana yaklaşamıyordum, ondan böyle bir şey yaptım!"

Nehir yakamı bırakarak beni ittin.

"Seni sevmemi istedin, herkes seni sevemez. Her istediğin kız senin olamaz Rüzgar. Bazen pes etmeyi bilmen gerekir," dedi dişlerini sıkarak.

"Ama işe yaradı," dedim. "Beni sevdin." Nehir bana öyle bir bakış attı ki öfkeyle kaynayan kanım anında dondu.

"Ben seni sevmedim," dedi. "Ben Sabah Yıldızı'nı sevdim."

Kalbim patlayacak gibiydi, gözlerim cümlenin ağırlığı altında dolmamak için savaş verdi.

"Ya sonra? Beni hiç mi sevmedin?"

Nehir sigarayı dudaklarına götürdü.

"İntikam aldım," dedi sadece. "Benimle oynadığın için, senden intikam aldım," Duman dudaklarının arasından süzüldü.

"Kumar masasına oturdum, sana her şeyimi verdim. Sen her şeyinle bana teslim oldun. Bugünü bekledim," dedi.

Kalbimdeki acı beni bayıltacak kadar gerçekti. Oradaydı. Geçmiyordu.

Belki de hiç geçmeyecekti.

Nehir'e bakarken bir göz yaşı yanağıma kaçtı. Elimin tersiyle silerken kolum titriyordu.

"İntikamdı," dedim.

"Evet," dedi.

"Benim duygularım..."

"Umurumda değil!" Diye çığlık attı. "Umurumda değil Rüzgar! Senin duyguların umurumda değil, sen bencilsin! Senin hiçbir şeyin umurumda değil!"

Ona gülümsedim. Nehir de titriyordu, yanaklarından süzülen yaşlar çenesine ulaşmıştı.

"O kadar umurumda değil ki, senden nefret bile etmiyorum. Günün sonunda kendini kazanan olarak gör. Ne istiyorsan aldın benden,"

"Sahte sevgini mi," dedim alaycı bir gülümsemeyle. "Bu mu?"

Nehir elindeki plastik bardağı duvara fırlattı. Vişne suyu ikimizin de yüzüne ve üstüne sıçradı.

"Sana çok bile," dedi.

Kalbim acıdan uyuştu, hissizleştim.

"Tamam," dedim. "Tamam Nehir, daha fazla konuşmana gerek yok,"

"Vurma artık, öldüm," dedim balkondan çıkmadan önce. Koridorda yürürken nefes alamıyordum. Üst katın merdivenlerini tırmanırken bir çığlık sesi yükseldi balkondan. Merdivene çöktüm ve nefes almaya çalıştım.

Sadece nefes almaya çalıştım.

***

(İki sene sonra...)

"Hiçbir dersi asmayacağım," dedim Efe'ye tekrardan. Efe üfledi. Özel bir üniversitenin kafeteryasında oturuyorduk. Düşündüğüm gibi spor bursu kazanmıştım. Efe'nin babası da okula tonla para verip işletme bölümüne sokmuştu Efe'yi. Uğur yurt dışına çıkmıştı, Sezgin çok iyi bir devlet üniversitesinde mühendislik okuyordu, Orkun ise mezuna kalmıştı. Ben de işletme okuyordum. Sınava çalışmaya çalışmıştım ancak annemin olaylı boşanma sürecinden dolayı da kendimi derse verememiştim.

Hoş zaten niyetim de yoktu.

Nehir ise...

Okul değiştirmişti. Aynı zamanda telefon numarasını da. Ceren'den istesem de bana vermemişti. Hiçbir sosyal medya hesabı yoktu. Ne yaptığını bilmiyordum. Defalarca ağabeyinin evinin önüne gitmiştim. Bir gün ağabeyi çıkıp onun artık burada oturmadığını söylemişti. Beni döver ya da bağırır sanıyordum ancak hiçbir şey dememişti. Değiştiğini söylemişti sadece, kendi dahil kimsenin sözünü dinlemediğini de. Sessiz kalmıştım, ne diyeceğimi bilmiyordum.

Ona ulaşamayacaktım, ulaşmamı istemiyordu.

Tacizci gibi onun peşinden gitmeyecektim. İstese bana aralık kapı bırakırdı, biliyordum. Aralık bıraktığı kapıyı da görmemi isterdi.

Üniversitenin ilk günüydü, oryantasyon yapılıyordu. Efe birileriyle tanışmak istiyordu ancak ben okulun kafesinde oturup sakince kahvemi içiyordum. Ders falan yoktu, bugün gelmek de istemiyordum.

Ancak Efe susmuyordu, asla ve asla susmuyordu.

"Bugün ders yok," dedi Efe kıs kıs.

"Ben bundan sonrası için konuşuyorum," dedim sakince. Elimi boş olan alnıma götürdüm. Artık bandana takmıyordum, alışmam biraz sürmüştü ancak alışmıştım.

Bu dünyada alışılmayacak bir şey yoktu. Acı da bunlardan biriydi.

"Okulu gezelim bari, konseri dinleyelim," dedi. Okulun ilk günü konser ayarlanmıştı, herkes geniş bir bahçede toplanmıştı. Özel bir üniversiteydi ancak kampüs dağın başındaydı. Okulun içinde gezmek için ring denilen küçük otobüslere biniyorduk.

"Havamda değilim," dedim cebimden sigara çıkararak. Efe elimden sigarayı çekip yere attı.

"Tamam bu yüzüncü paketin, daha fazla içme. Beni bile geçtin. Abartıyorsun," dedi. Bir şey demeden elimi kahve bardağına uzattım. Umurumda değildi. İki senedir kendimi iyi hissettiğim bir gün bile olmamıştı.

Yalan söylüyordum, tek iyi hissettiğim gün annemle o adamın boşandığı gündü.

Annem evi ona bırakmıştı ben ne kadar aksini söylesem de. Ben, Prenses ve annem lüks bir siteye taşınmıştık. En üst katı olduğu için teras vardı. Prenses için annem böyle bir evi seçmişti. Annem babamdan tek kuruş bile almayacaktı ancak kıyameti koparmıştım. Beni susturmak için manevi tazminat da aldı. Tanıklık yapmak istesem de annem bunun mümkün olmayacağını söylemişti.

Ben de susmuştum.

Lisedeki son senem felaketti, derslere gitmiyor rapor alıyordum. Sınavlara giriyordum, evde içiyordum. Arkadaşlarım sık sık gelmeye çalışıyorlardı ancak onlara sınava çalışmalarını söylemiştim. Gelmemelerini.

Sürekli içmiş ya da uyumuştum. Annem destek almamı istemişti ancak ben istememiştim. En azından ilk başlarda.

Hissizleşene kadar kıpırdamadan yatmıştım yatakta. Annem ağlayınca da psikiyatriye gitmiş ilaç kullanmaya başlamıştım. Bir süre sonra onları da bırakmıştım. Dönüştüğüm kişinin eski Rüzgar ile alakası yoktu ve ben bile sevmemiştim.

Cebimdeki kağıda süründü parmaklarım. Daima yanımda ufak bir mektup taşıyordum. Belki verebilirim diye.

Zamanla Nehir'e kızgınlığım gitmiş, yerini özlem almıştı. Onu özlemediğim tek bir gün bile olmuyordu. En sonunda yarısı boş olan kafeden ayrıldım. Efe de benimle gelmek istediğini söylemişti. Ancak onu reddetmiştim. Bazen kendi başıma kalmam gerekiyordu, öfkemi yenmenin en iyi yolunun bu olduğunu söylemişti doktor.

Sanırım benim işime yarayan tek tavsiyesi buydu. Bunu uyguluyordum.

Ben kafeden çıkarken Efe'nin beni izlediğini hissedebiliyordum ama yine de arkama bakmadım. Ringe bindim, ağaçlık tepeye tırmanırken dışarıyı izledim. En tepeye vardığımda konserin müziği ormanlık alanda yankılanıyordu.

İnsanlar yerlerde oturuyor içiyor ve muhabbet ediyorlardı. İrili ufaklı birçok grup çimenlere yayılmıştı. Onlara bakmadan boşta bir ağaç buldum. Dibine oturdum, sigaramı çıkarıp dudaklarımın arasına iliştirdim.

Kafama birkaç şey düşünce elim kafama gitti. Dal parçalarıydı. Kafamı yukarı kaldırdığımda birinin ağaçtan inmeye çalıştığını fark ettim. Siyah botları gövdeden kayıyordu.

"Atla," dedim ellerimi kaldırıp. O sırada elleri kaydı ve aşağı doğru gövdeye sürünerek inmeye başladı. Ağaç çok kısa bir ağaçtı. İlk dalına çıkması kolaydı. Kollarımı açtığımda bedenime çarptı. Elimdeki sigara fırladı.

Sırtım gövdeye çarptı. Yere basmasını sağladıktan sonra çekilip ona baktım.

Kalbim atmayı bıraktı.

Kısacık, çene hizasını geçmeyen saçları vardı. Perçemleri alnına düşüyordu. İri gözlerine sert bir bakış oturmuştu.

Nehir'di bu.

Nehir Dicle Sezer.

Saçlarında bir bandana vardı. Benim beyaz bandanamdı. Gözlerindeki sert ifade gözleri yüzümde gezindi ama tanımamış gibiydi. Uzun saçlarım artık kısacıktı, bandanam yoktu. İlk bakışta tanımaması normaldi. Sanırım.

Deri ceketinin cebine ellerini soktu ve bana baktı. Ayağımın üstünde bir defter vardı.

"Ağaca tırmanamıyorum ama denedim," dedi alçak sesle. Beni tanımamış mıydı? Eğilip defterini alırken kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. Bu okuldaydı. Şokum bir türlü geçmiyordu.

"Olsun, defterin," dedim kalın bir sesle. Sesim kalınlaşmıştı, ergenken de çok ince değildi ama son sene bayağı bir kalınlaşmıştı. Defteri alırken parmak uçlarımız birbirine değdi. Nehir bana bakarken gözlerini kıstı. Elini cebine soktu ve bir gözlük çıkardı.

"Teşekkür ederim, bir saniye, kör derecesinde yakını göremiyorum," dedi gözlüğünü takarak.

Gözleri gözlerimi buldu, yüzü kireç kesildi.

"Rüzgar," dedi acı bir sesle. Evet sesinde acı vardı, evet yıllardır acıdan kurtulmayan kalbim bu yeni acıya da kucak açtı.

"Selam," dedim. Sesim titremişti. Birbirimize bakarken rüzgar esti. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.

"Selam," dedi en sonunda.

"Mademoiselle Noir'i mi dinliyordun?" Dedim kulağındaki kulakiçi kulaklığı işaret ederek. Ne diyeceğimi bilemiyordum ki.

Selam, ağzıma sıçtın. Beni boka dönmüş hayatımın içinde bırakıp gittin.

Ona kızgınlık ya da kırgınlık hissetmiyordum. Kalp atışlarım ise bir an bile yavaşlamamıştı.

Bana gülümsedi, gözlerinde gezinen acıyı gördüm.

"Onun saçları çoktan ateşe verildi. Belki de mezardadır," dedi. Ellerimi cebime sokmuştum çünkü titriyorlardı.

"Saçlarını kesip kurtulmuş da olabilir," dedim kısa saçlarına atıf yaparak. Bana gülümsedi, gerçek bir gülümsemeydi.

"Başka çaresi olmayacağını kimse düşünmez tabii," dedi. Nehir derin bir nefes aldığında elimi ona uzattım. Gerçek olduğuna inanamıyordum. Nehir geri çekilir sansam da ona dokunmama izin verdi.

Parmağım usulca çenesine dokundu. Dudakları aşağı doğru büküldü. Elimi yanmış gibi çektim hızlıca. Parmaklarım ceketimin cebine gitti. İki sene önce ona bir mektup yazmıştım. İki senedir de yanımda taşıyordum. Belki verebilirim diye. Mektubu çıkarıp ona uzattım.

"Sana yazdım," dedim. "Almanı istiyorum," dedim. Nehir'in tereddüt ettiğini gördüm ancak kağıdı aldı. Mektup elini yakıyormuş gibi bir ifade vardı yüzünde.

Defterinin kapağını araladı bir sayfayı açtı, ardından sayfayı yırttı.

O an anladım, bana bir şeyler yazmıştı. Yutkunmaya çalıştım bir an ama ağzım kurumuştu. İkiye katladığı kağıdı aldım.

"Bir daha görüşmeyeceğiz değil mi?" dedim. Bir süre elindeki mektuba baktı.

"Görüşmemiz iyi olmaz," dediğinde kalbime hançer saplandı. Kafasını eğdi, kısa gür siyah saçları yüzünü örttü.

"Ama," dedi birden. "Yarın aynı saatte burada buluşalım mı? Eski Nehir artık yok, sana baktığımda eski Rüzgar'ın da olmadığını görüyorum. Belki yeniden tanışırız, burada karşılaşmışsak, onca üniversitenin içinde..." Sustu.

"Belki de hikayenin sonuna gelmemişizdir." Ona gülümsedim, hala çok güzeldi. Bakışları farklıydı ancak kalbi aynı kalmıştı.

"Yarın," dedi Nehir. Kafamla onu onayladım.

"Yarın," dedim. Mektubu göğsüne bastırdı ve çimenlik alanda uzaklaşırken onu izledim.

Belki bir daha eskisi gibi olamayacaktık, belki sadece arkadaş kalacaktık. Ama içimde tarif edilemez bir mutluluk vardı. Ağacın dibine çöktüm ve gözyaşları ile ıslanmış sayfayı elimde tuttum.

Sevgili Rüzgar,

Sana çok ama çok kızgınım. Çok ama çok kırgınım. Kalbimdeki bu acı beni mahvediyor. Sana zarar verdim, sana yalan söyledim. Sırf canın acısın diye sana yalan söyledim. Çığlık çığlığa yalan söyledim. Gitmeni istemedim, gitmeni hiç istemedim. Ancak gururum bana izin vermedi. Senin Sabah Yıldızı olduğunu öğrendiğim o an öldüm sandım. Ondan sonra rol yapamam sandım, bu yüzden iki hafta hiç konuşmadık. Sen beni Arın ile görmüştün bunun yükünü kaldıramadan gerçeği öğrenmiştim. Sana nedenini çok sormak istedim. Neden beni iki kişinin arasında kalma cehennemini yaşattın? Kendimden şüphe ediyor hissettim, sürekli birini aldatıyor gibiydim. Bu his beni öldürüyordu.

Bir gün uyandım ve kafayı kırmıştım. Kelimenin tam anlamıyla. Her şeyi sildim kafamdaki ve kendimi role verdim. Yanlış anlama sevmiyormuş rolü değil, bilmiyormuş rolü. Senin acını ve arada kalmışlığını görmüştüm ama geri adım atamadım Rüzgar. Yapamadım. Çünkü acımdan hastanelik oldum, süründüm. Benim ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi düşünmeden bu oyunu sürdürdün. Sırf bu yüzden bildiğimi söylemedim. Sana defalarca sordum defalarca itiraf etmen için ortam hazırladım. Ancak senin dudaklarının arasından dökülmedi gerçekler. Ben de tüm o yalanların arasında kalmama rağmen karşı koyamadım.

Ama sevdim. Seni çok sevdim. Seni tahmin bile edemeyeceğin kadar çok sevdim. Belki sevme biçimim yanlıştı belki birçok hata yaptım. Ama sevgim ne kadar yaralı bereli olsa da , sevgimin ne kadar güçlü olduğunu hissettim. Sana aşıktım ancak paramparçaydım. Senden beni toplamanı isteyebilirdim ama ben ne kadar mahvolmuş haldeysem sen de o kadar mahvolmuş haldeydin Rüzgar. İkimiz de çukurun dibindeydik.

Kendimi kurtarmam gerekiyordu. Matmazel Noir ateşler içinde ölmek istemedi.

Saçını kesti ancak aşkını silemedi. Umarım ne yapıyorsan mutlusundur. Beni unutmuşsundur. Ben lise aşkıydım, yaşandı ve bitti. Demek istesem de bende bitmedi. Mutlu ol. Hep mutlu ol.

***

Nehir- üstü karalanmış-, Nehir'im.

Beni öldürdün. Bunu söylemek istemezdim ancak sen beni öldürdün. Acımadan yaptın bunu, kelimelerle beni hançerledin. Hiç kapanmayacak bir yara açtın. Bana her şey yalandı dedin. Ben de buna inandım. Ama yine de yandım. Şimdi sen yoksun, dünyam durdu sanki. Sen yoksun, ben okula gitmiyorum. Sen yoksun ben gülmüyorum. Ben hiçbir şeyden zevk almıyorum, alamıyorum. Kalbim sürekli kanıyor gibi, her gece rüyalarımdasın. Uyanıyorum aklımdasın.

Nehir bana ne yaptın?

Çünkü delirmek üzereyim. Ceketime kokun sinmiş, ceketi hiç yıkamadım. Kokun gidene kadar kokladım. Sapık gibi algılama, özlem bu. Seni çok özlüyorum. Keşke sana yaklaşmama izin verseydin. Geri adım atmam sanıyordum ancak ben gururumu hiçe saydım. Gururumu ezdim, parçaladım. Gurur benim için önemsizdi, sonra sen gittin. Ben yıkılan her şeyi baştan inşa etmeye çalıştım. Gururum, benliğim, her şeyim. Beni hiçbir şey yıkamaz sanıyordum, sen tek bir kelimeyle bunu başardın. Seni suçlamak değil amacım ama başka nasıl anlatacağımı bilmiyorum.

Yine de iyi ki seni tanımışım, iyi ki sana aşık olmuşum. Evet sana aşıktım, feci şekilde hem de. Hala da aşığım.

Nehir olur da bir gün karşılaşırsak, biliyorum ihtimal yok ama bana gülümse tamam mı? Bana sakın nefretle bakma. Sana yaşattığım şeyler için özür dilerim. Başka çarem yok sandım, bir şekilde hasarsız çıkabilirim diye düşündüm. Beni affedersin sandım. Ama ben çok derin bir yara açmışım, o yaranın içinde sen boğuldun ben boğuldum, biz boğulduk. Eski Rüzgar öldü, öldü ama seni düşündükçe kalbime yayılan his kaybolmadı. Kaybolur sandım ama bir gün bile kaybolmadı.

Seni seviyorum, her şeye rağmen. Umarım bu mektubu sana verebilme şansım olur. Umarım uzaklaşmak sana iyi gelmiştir, umarım mutlusundur. Umarım gülümsüyorsundur. Seni hiçbir zaman unutmayacağım. Nehir, bu basit bir aşk değildi. Hiçbir zaman olmadı. Yaşa istediğin gibi, kendini bul ve mutlu ol. Şu an tek istediğim bu. Dünyaya Nehir'in kim olduğunu göster. Herkes seni sevecek, biliyorum. Sana sonsuza kadar yazmak isterdim ancak bu ilk ve son mektubum. Çok sevildin, bunu hiç unutma.

SON

Rüzgar ve Nehir'in hikayesinin sonuna geldik. Hepinize teşekkür ederim. Mutlu bitti bence sonları, gerisi sizin hayal gücünüze kalmış. Tekrar birlikte olurlar mı olmazlar mı... Siz istediğinizi hayal edin, öyle olsun. Hiçbir şey lisedeki gibi kalmıyor ama bazı izler de hiç silinmiyor. Hepinize kucak dolusu sevgiler. <3

Continue Reading

You'll Also Like

401 95 4
Çıkmaz bir sokağa girmiştim... Dönüşü olmayan bir sondaydım, ve kalbim başka, aklım başka bir şey söylüyordu... Tüm o anılar, yaşadıklarım... Hepsini...
179 54 25
Okuma yazmayı öğrendiği günden beri şiir yazan bir gencin 14 yaşından itibaren yazdıkları..
866 384 15
Ayşegül sıradan,inek, felsefe öğretmenine aşık bir Wattpad kızıdır ve bu kitapta normal bir Wattpad kitabıdır yani bir kısmı... Ayşegül'ün hayatı gec...