ATEŞLİ KANATLAR

By RGAYEONEL

1M 39.4K 18.5K

ATEŞLİ KANATLAR SERİSİ BASILI BİR ESER OLUP ANLIK OLARAK DÖRT KİTAPTAN OLUŞMAKTADIR. 1)HİLEKAR (FİNAL VERDİ) ... More

Kitap 1/Perde 1- Ölümün Kıyısında
Perde 2- Şeytanın Oğlu
Perde 3- Dilden Akan Zehir
Perde 4- Kaçırılan Kız
Perde 5- Şehvet Büyüsünün Kırıntıları
Perde 6- Vaat Dolu Tehditler
Perde 7- Herkesin İyiliği İçin
Perde 8- Ölümden Kaçan, Şeytanı Ayartan
Perde 9- Güçlü Bir Dost
Perde 10- Nefes Nefese
Perde 11- Vampirin Ağıdı
Perde 12- Yeniden Birlikte
Perde 13- Ateş Ve Buz
Perde 14- Hatırlayamadığın Küçüklüğün
Perde 15- Katli Mümkün
Perde 16- Hak Edenin Tahtı
Perde 17- Ani Bir Veda
Perde 18- Şeytan Savaşları
Perde 19- Kendime İtirafım
1. KİTABIN FİNALİ/Perde 20
Kitap 2/Perde 21- Rakipler
Perde 22- Şeytanlar Dünyasındaki Çocuk
Perde 23- Lilith'in Çocukları
Perde 24- Ziyaret
Perde 25- Seviyor, sevmiyor, nefret ediyor
Perde 26- Arzunun Sıcak Nefesi
Perde 27- Benim Güzel İblisim
Perde 28- Beklenmedik Ziyaret
Perde 29-Kalbi Tutan Kız
Perde 30- Değerli Lilian
Perde 31-Ödeyeceğin Bedel
Perde 32-Melek Olmayan Şey
Perde 33-Çok Fazla Günah
Perde 34- Vahşetin Bedeni
Perde 35-Kapıdaki Öküz
Perde 36- Seks İçin Doğru Zaman
Perde 37-Sosyal Bir Hapishane
Perde 38- Güzel Ve Yakışıklı Hırsızlar
Perde 39-Sen Bir...
Perde 40- Hatalar Kraliçesi
Perde 41- Cadının İstekleri
Perde 42- Geğiren Şeytanlar
Perde 43- Ölüm Meleği
Perde 44- Ölüm ya da Yaşam
Perde 45- Aşklar Ve Yalanlar
Perde 46- Özgürlüğün Bedeli
Perde 47- Seni Kesin Özlerim Ben
Perde 48- LİLİTH
2.KİTABIN FİNALİ/ Perde 49
Kitap 3/Perde 50-Öldür Onu
Perde 51- Ait Olamayan Ruh
Perde 52- Her Şey Yeni Başlıyor
Perde 53- Şeytan Hilekardı
Perde 54- Cehennem Cadısı Misha
Perde 55- Kahverengi Gözlü Şeytan
Perde 56- AİDAN!
Perde 57- Azrail'in Çırağı
Perde 58- Kabusların Prensi
Perde 59- Bugün Ve Daima
Perde 60-Defterdeki İsim
Perde 61- Unutulanlar
Perde 62-Benim Minik Melezim
Perde 63-Cehennemin Leydisi
Perde 64- Yaralı Ruhlar
Perde 65-Kaçıklar Kafilesi
Perde 66- Bir Eksiğiz
Perde 67- Gaye İle Tanışma
Perde 68- Kurdun Feryadı
Perde 69- Kader Örümceğinin Ağları
Perde 70- Ejderha Kardeş
Perde 71- Gri Saçlı İblis
Perde 72-Diriliş
Perde 73- Lilith'in Gözyaşları
3.KİTABIN FİNALİ/ Perde 74
Kitap 4/Perde 75- Tamamen Yalnız
Perde 76-Ölen Kim?
Perde 77- Uğursuz Ruh
Perde 78- Kapıların Muhafızı
Perde 79- Evlenmeye Ne Dersin?
Perde 80- Elfin Ziyan-ı Âşkı
Perde 81- Kahin
Perde 82- Şeytanın Gelini
Perde 83-HELL
Perde 84-Kaçak Gelin
Perde 85- Yasını Tuttuğum Çocuk
Perde 86- Kıyametin Başlangıcı
Perde 87-Aramızdaki Kimya
Perde 88-Düşen Melekler
Perde 89-Tamamiyle İnsan
Perde 91-Yazarın Çırağı

Perde 90-Aidan ve Hell

1.3K 89 93
By RGAYEONEL

Selam avcı,

Umarım iyisindir. Bir süredir görüşemedik farkındayım. Bir düzen arayışında koşturuyordum. Umarım her şey yolundadır.

Oy ve yorumlarınla beni şevklendirmeyi unutma, keyifli okumalar <3

Rammstein/sonne  

Başımı köşedeki kıyafet yığınına yaslayıp kendimden geçmiştim.

Kaç dakika sonra uyandığımı bilmiyordum ama gözlerimi açtığımda Merr kazanına ot parçaları atıyordu. Tanıdık bir otun kokusu burnumu gıdıklayınca doğrulup parmağımın tersiyle burnumu kaşıdım. "Adaçayının ölüleri geldikleri yere gönderme konusunda bize ne faydası olabilir ki?"

Merr, atmakta olduğu demeti bırakırken göz göze geldik. Sırıtırken yanıtladı. "Çok agresiflerse eğer sakinleştirme dışında hiçbir etkileri yok." Kazanı karıştırıp buharlar çadırın tavanına ulaşırken yanıma geldi. "Bu aslında Hell için. Kendimizi ölülere karşı korumayalım demiyorum ama o adam ürkütücü, sakinleştirilmesi gerekiyor. Üstelik şimdi sen insanken daha savunmasızsın."

"Şşh!" Neredeyse kıyafetlerle birlikte yere devrilecektim. "Kimse bilmiyor. Bilmelerine de gerek yok. Hele Aidan asla öğrenmemeli. Savaş alanında beni korumak için kendini bir saniye bile düşünmeden feda eder ve ben, bu ölümlü yaşamımın son nefesine kadar o an için kahrolurum." Düşüncesi bedenimi içimde hareket eden minik titreşimli bir yılan gibi ürpertti. Dirilişin sahasındaki düşüşünü unutamıyordum. O güzel dudaklarından kanlar gelirken hala bana söz vermeye çalışmıştı. İnsanların eline düştüğünde ise onu sanki bir çöp torbasıymış gibi tekmelemişlerdi. Yüzüne yediği tekmeyi düşününce midem bulandı. O güzel saçlarının havada gelişi güzel dalgalanışı kalbimi dağladı.

"Daldın gittin."

Başımı koluma yaslayıp tükenmiş görünen cadıya baktım. Öyle yorgundu ki bir aptal bile onun tam kapasitesinde olmadığını anlardı. Anlaşılan kimse ona doğrudan ve ciddi bir şekilde bakmamıştı. Her durumda bile parlayan saçları yolunmuş tavuk gibiydi. Saçlarını ensesinde toplayıp ince bir çatalla sabitlemişti cadı. Gözlerinin altı ise hiçbir uykunun geri getiremeyeceği kadar hasarlı bir halde çökmüştü. Dışarıdaki zombilerden tek farkı ise parlayan yeşil gözleriydi. Belki bir bakıma Merr de ölmüştü ama henüz kurtlanmamıştı.

"O geldiğinde ona vereceğin bir büyü olmalı. Hell senin işe yaramadığını anladığı ilk seferde kapının yani çadırın önüne koyar seni. Ve dışarıda ne yaparsın hiç bilmiyorum. Bu evren sandığın gibi bir yer değil." Cadının bakışları çadırın kat kat örtülerin yığıldığı hafif aralık kalmış perdelere kaydı. "Bizim evrende her gün melek yağmuru yok. Sen horlarken bir melek daha düştü." Kollarıyla kendini sıvazlayıp üşüyormuş gibi bir ses çıkardı. "Eğer o yaşlı herif haklıysa kıyametin yaşandığı bir evrende olmak istemiyorum." Huzursuzluk hissi içime kara bulutlar gibi çökerken konuşamadım. Burnum dik bir şekilde herkese duymak istediklerini söyleyebilirdim ama kâhinler yalan söylemezdi. Bunu çözebileceğimi söylüyorlarsa muhtemelen haklılardı ama sorun şu ki ben artık insandım.

Sesler kulaklarıma çarpınca ayaklanıp Meredith'e kalkması için elimi uzattım. "Geliyorlar," dedim sessizce. Adım sesleri git gide daha duyulur bir hale geldiğinde ikimiz de kazanın başındaydık. Cadıların gözleri gözlerimdeydi. "Sana bir sürprizim olacak," diye fısıldayıp ardından göz kırptı. Hell içeri girerken aptal aptal Meredith'e bakıyordum.

Şeytan yanında Rohan ile bize yaklaşırken zihnim tüm olasılıkların kapısını tekmeleyerek açmaya çalışıyordu. Böyle boktan bir durumda nasıl bir sürpriz yapılabilirdi ki?

"Büyü hazır mı?" Hell kazanın üzerine eğilip beyaz yeşil dumanların çıktığı sıvıya baktı. Koku burnunu yakınca yüzünü ekşiterek geri çekildi. "Neden bir iksir hazırladın ki? Ölülere tek tek içiremeyeceğimizi biliyorsun." Merr uydurma bir yanıt için dudaklarını aralarken Aloha nefes nefese içeri girdi. "Bir grup kâhin geldi," dedikten sonra yutkundu. "Seninle acil görüşme talep ediyorlar. Bu kez gerçekten de acilmiş." Hell sanki biri uzun bordo pelerininin eteklerini tutuşturmuş gibi hızla çadırdan çıktı, hemen arkasından Rohan yaşlı bir adamdan beklenmeyecek çeviklikle peşine takıldı. Aloha ise gitmelerini bekledikten sonra Meredith'e döndü. "Hazır mı büyü?"

Anlamadım.

"Hazır. Bunu parmaklığın kilitlerine sür ve ardından şu kâğıttakileri oku." Meredith elini sütyeninin içine sokarak üzerinde kargacık burgacık kelimelerin olduğu eski bir deri parçasını çıkardı. "Okumaya çalış. Burada ne bulursam onunla yazdım." İblisçe kâğıt inceliğindeki deriyi cebine atıp iksiri de belindeki kemerin içine sakladı. "Gece yarısı onları kampın girişindeki eski çadıra götüreceğim. Ölüler geldiklerinde ilk oraya bakacakları için boşaltıldı. Buraya vardığımda Cassandra ile hazır olun, fazla zamanımız olmayacak." Ardından bu kez onun pabuçlarına kordan tozlar dökmüşüz gibi sekerek çadırdan çıktı.

Meredith'e ne bok yiyorsun, dercesine bakıyordum.

"Sürprizi erken öğrenmeni istemezdim ama bugünlerde hiçbir şey beklenildiği gibi ilerlemiyor. Akşam bu diyardan siktir olup gidiyoruz, hep birlikte. Çok kıymetli şeytanın da bizimle olacak. Gerçekten gidiyoruz." Son kelimesinden sonra tiksintiyle yere tükürdü. "Bir daha kendimi böyle durumların içine sokmayacağım. Kendi diyarımıza gidince bir türk hamamı bulup orada yaşayacağım ve eğer siz kaçıklardan herhangi biri gelirse onu kurbağaya çeviririm."

Hayıflanmalarını duyuyordum ama beynime ulaşamıyordu sanki. Zihnim hepimizin akşam buluşup kaçacağı fantezisinde takılı kalmıştı. Kendimi bir kez daha kız kardeşimin boynuna deli gibi asılmış halde buldum. "Hakkını asla ödeyemem. Tüm varoluşlarımda kıçımı kurtarıyorsun. Sen olmasan her şey daha gri olurdu Merr." Cadının elleri şefkatle saçlarımda gezindi. İncecik bedeni kollarımın arasında titredi. Gözlerinden akan yaş kulağıma değene kadar ne benim ne de onun ağladığını fark edebilmiştim.

"Sonunda kurtuluyoruz," dedim geri çekilirken. Tüm o aslında sen bu diyarın kehanetinde varsın bir yere gidemezsin saçmalığı da sikik bir gölün dibini boylayacaktı.

Ama kız kardeşimin az önce söylediği gibi bugünlerde işlerin beklenildiği gibi gitmeme üzerine pis bir huyu vardı. Bu yüzden içeri aniden dalan askerleri görünce çok şaşırmamalıydım. Askerlerin ikisi Merr'i ikisi de beni zapt ederken de şaşırmamalıydım ama az önceki hayallerin üzerine böyle bir olay beni dehşete düşürmüştü.

Askerlerden birinin yarı yarıya açılmış deri uçlu kanadı kaşımı çizip kanatırken küfür ediyordum. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Biz kralın misafiriyiz. Hemen bizi bırakın!" Bir tanesi Meredith'i ensesinden kavrayıp tepinmesini engellemeye çalışırken öne doğru tükürdüm. "Kız kardeşimi bırak seni domuz. Çek o pis ellerini!"

Çadıra daha fazla asker doluşurken çırpınmaya devam ettim. "Bıraksanıza!" Ama adamlar bırakmadıkları gibi daha da fazla güç uyguluyorlardı. Sağ yanımdaki boynumu öyle fena kıstırmıştı ki nefes almaya çalışırken boğazıma kolundaki minik siyah dikenler batıyordu.

Çadırın dışından tanıdık bir sesi duyunca hissettiğim rahatlama duygusu ile nefesimi bıraktım. Hell'in sesi git gide yaklaşırken kız kardeşimin saçını çeken domuza seslendim. "Şimdi kıçını kolla işte asker. Kral geliyor."

"Bu zaten kralın emri firari." Asker kız kardeşimi öne doğru eğip başını sıkıca tuttu.

Hell içeri girdiğinde adamın az önce kurduğu cümleyi anlamaya çalışıyordum. "Hell!" Şeytan kral bana bakmadı, çadırın girişinden kafile geçebilsin diye örtüleri yukarı kaldırıp attı. Kukuletalı yabancılar bir bir içeri doluşurken gözlerini benden kaçırarak tam karşımda olacak şekilde durdu.

"Neler oluyor?" Hell beni görmezden gelmeyi sürdürürken kukuletalılardan biri bana dönüp çapraz taktığı deri çantasını çıkardı. Damarlı yaşlı parmakları başlığını indirirken tanıdık bir çift göz karşıladı beni. Göremeyen bir perinin gözleri.

"Neler oluyor?" diye sordum bir kez daha.

Kadın krala döndü kral ise başıyla onay verdi. Ardından peri bana doğru yaklaşarak sağ elinin başparmağını alnıma koydu. Görüntü yavaş yavaş içinde onlarca kişinin nefesinin karıştığı çadırdan ayrılıp koyu gri bir meydana dönüştü. Meydanda esen rüzgâr iliklerimi dondururken çevreme bakınıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Bir dal parçası rüzgârın etkisiyle yerden yükselip dizlerime çarpınca irkildim. Zemin titriyordu ama sebebi depremler değildi, büyük bir şeyin yaklaşıyor olduğu hissi ensemi kaynatırken çaresizce çevreme bakındım.

Oradaydılar. Hepsi zırhlarını kuşanmıştı. Hell bordo rengi kanatlarıyla bir savaş tanrısı gibi dikilirken şeytan kanatlı varaklı miğferi kolunun hemen altındaydı. Yanında Aloha bir atın üzerinde arkasındaki binlerce araf süvarisini komuta ediyordu. Hell'in sol yanındaki daha önce bindiğim beyaz atın üstü ise boştu.

Uzaklarda bir yerden bir çığlık kopunca tüm bu manzaraya arkamı dönüp karanlığın ardını görmeye çalıştım.

Geliyorlardı.

Zemini titreten her şey hızla attıkları adımdı. Ölüler sıkış tepiş halde neredeyse birbirlerini bile parçalayarak üzerimize doğru geliyorlardı. Toz bulutlarının oluşturduğu perdeyi yırtarak sanki bir diyardan diğerine akıyorlardı. Öyle hızlılardı ki birileri durdurmazsa neredeyse iki ordu çarpışacaktı.

Geri geri arkamdaki bilindik düşmanlarıma yaklaşırken birileri omzuma dokundu. Başımı kaldırıp baktığımda peri kâhinini gördüm. "Sen onlara hükmediyorsun Cassandra," dedi bilgece kâhin. Anlamayan gözlerle başını çevirdiği ipini koparmış ölüler ordusuna baktım. "Kehaneti yanlış yorumlamışız. Ancak sen ölürsen onlar da ölür ve böylece başkasının kanı dökülmeden bu diyarın kıyameti durdurulur." Ürperti başımdan aşağı kaynar sular gibi dökülürken çırpınarak beni tutan ellerinden kurtuldum. "Hayır," dedim inanamayarak. "Hayır. Kehanet böyle değildi. Onların yanında savaşmam yetecekti. Böyle konuşmuştuk." Kadın öyle ifadesizdi ki bir an evrenin donduğunu sandım. Ardından muharebe meydanı soluklaşıp havada çözünerek yerini çadırın loş ortamına bıraktı.

Yaşlı kadın parmağını alnımdan çekerken masaların üzerindeki titreşen mumlar ifadesiz kırışmış yüzünü aydınlattı. "Anlıyorsun ya Cassandra. Sen ölürsen hepsi olması gerektiği gibi ait olduklara yere dönecekler. Onlar yeniden huzurlu uykularına dönerken bu kâinatta yaşayan her bir varlık da ölümden kurtulacak. Olması gereken bu."

Meredith bağırıyordu. "Neler oluyor burada? Cass? O yaşlı cadı sana ne gösterdi?" Ona anlatmak istedim. Benim her kâinat için feda edilmesi gereken kişi olduğumu anlatmak istedim ama ruhumda artık tükenmiş olan güç ne dudaklarıma hükmedebildi ne de beni ayakta tutabildi. Dizlerim boşalırken kolumdaki askerler beni yeniden ayağa kaldırdı.

"Herkes çıksın. Cassandra'yı ben öldüreceğim." O ana kadar yüzüme bakmamış olan şeytan kral şimdi sadece bana bakıyordu. Buyruğunu yerine getirmek için herkes bir bir çadırdan çıkarken tek ses çıkaran ve asla susmayan Meredith'di. "Hayır. Buna izin vermem. Şimdi olmaz. Ah Cass! Hayır." Onu tutan adamlardan birinin elini ısırınca asker kız kardeşime tokat attı. "Ona zarar vermeyin lütfen." Hell ricam üzerine Meredith'i tutan askerlere tehditkâr bir bakış attı. Meredith ise ağlıyordu. "Bu ne aptal bir olay böyle?" diye haykırdı çadırdan çıkarılırken. "Cassandra! Sakın ölme." Sesi çadırın dışındaki kalabalığa karışırken gözlerimi ayakkabılarıma indirdim.

Onca zaman sonra asla bilmediğim, tanımadığım ve zerre kadar umursamadığım insanlar için ölüme yürümek? Karmanın benimle derdi neydi bilmiyordum.

"Siz de çıkın." Beni tutan eller gevşeyip uzaklaştığında, ellerin sahipleri çadırdan çıktıklarında bile bakışlarımı kaldırmadım. Hell'in gece karası çizmelerinin sivri uçları görüş açıma girdiğinde derin bir nefes alarak yüzleşmek için başımı kaldırdım.

Ben ve cellâdım birbirimize baktık.

O belindeki hançeri bir ritüelin sadık neferiymiş gibi yavaşça çıkarırken ben Aidan'ı düşündüm. Yıkılacaktı. O kadar çok uğraşmıştık ki mutlu olabilmek için... Böyle olmamalıydı.

"Böyle anlardan nefret ediyorum." Hell'in gözleri yıkıcı bir kızıldan kahverengiye dönerken nefesim dudaklarımda mühürlendi. Onunla karşılaştığım andan beri bir insana en yakın olduğu tek zaman buydu.

"Bir kral bile olsan, her şeye hükmedebileceğini düşünsen bile..." Gözleri öfkeyle harmanlanarak tekrar kızıla döndü.

"Başka bir hayatın var olabileceğini bilseydim. Bir ihtimalin olduğunu bilebilseydim..." Cümlesinin sonunu getiremeden hançeri elinde çevirdi. Nefesi yüzüme çarparken gözlerimi kapayıp çadırın demirden iskeletiyle bir bütün olmaya çalıştım. Her şeyi düzeltmeye öyle çok yaklaşmışken şimdi burada sırf birkaç kişi öyle istiyor diye idam edilmem öyle saçmaydı ki.

Hançerin buz gibi ucu çeneme değine tekrar açıldı gözlerim. "Beni bırak Hell. Bu gerekmiyor. Ne dedikleri umurumda bile değil. Yanılıyorlar." Bir empati kırıntısı için ruhumu verebileceğim gözlerine baktım ama şeytanın gölgeli gözlerinde ışığın yansıtacağı tek bir merhamet kırıntısı göremedim. "Şimdi istediklerini yaparsan ne tür bir kral olursun?" Belki meydan okumak aptalcaydı ama merhametine oynayamıyorsam egosuna oynayacaktım. Çarem yoktu.

"Halkının hayatta kalmasını isteyen bir kral." Hançerin ucu bu kez yanağıma değdi. Sivri olmayan tarafı elmacık kemiklerimi yalayıp geçerken hipnoz olmuş bir tavşan gibi ona bakıyordum. "Tek bir can feda edilecekse ve herkes yaşayacaksa elbette o canı feda ederim."

"Hiç değilse," derken yutkundum. "Aidan'a veda edeyim." Hell'in hançerin sapını tutan parmakları öyle çok sıkıldı ki bir an beni oracıkta öldüreceğinden emin oldum. "Zihninde gördüm Cassie," dedi şeytan sertçe. "O gün o tepede karşılaşman gereken bendim. O değil. Sen hiç o evrene gitmemeliydin. Bu evrende ikimizin yolu kesişmeliydi." Cümlesine ara verip nefesini bıkkınca dudaklarıma bıraktı. Tepeden tırnağa ürperirken ona çaktırmamaya çalıştım.

"Sen sandığın gibi o adama ait değilsin. Bana aitsin. En başından beri böyleydi. Ben hep bir yanım eksik olarak yaşadım ve şimdi o eksik olan yanımı görebiliyorum." Hançer parmaklarının ucundan yavaşça kayıp ikimizin arasına düştü. "Kader senin için yazılmamışsa sen onu baştan yaz."

Ardından kara krallıkların yegâne kralı Hell uzanıp dudaklarımı öptü.

***

Yutkunamadım.

Ve bunun sebebi kafesimize getirilip içeri atılan Meredith değildi. Cadının onu getiren askerlere saydırdığı yaratıcı küfürler de değildi. Hatta alnımın ortasındaki muhtemelen morarıp kabuk tutmuş noktası da değildi.

Birisi kalbimi avuçlarının içine alıp sıkıyordu sanki. Ellerim istemsizce göğsümün üzerine kayarak kalbimi bulurken Cassie'yi düşündüm. Ona bir şey mi olmuştu?

Kafes iblisler tarafından tekrar kapatılınca cadı dizlerinin üzerinde yere çöktü. Kendi kendinin saçlarını yolmaya başladığında yanına eğilerek bileklerini tuttum. "Neler oluyor Merr?" Cadı yanıt vermek yerine histerik kısa nefesler aldı ardından ağlamaya başladı. "Üzgünüm Aidan. Onu kurtarmaya çalıştım ama bu kez... Bu imkânsız. Onu öldürecekler." Dizlerimin bağı çözülürken cadı bileklerini çekip ellerimden kurtardı, tırnaklarını neredeyse kollarıma geçirecek kadar sıkı bir şekilde bastırdı tenime. "O Hell denen kral, onu öldürecek. Kâhinler istemiş. Ancak böyle bu dünya kıyametten kurtulurmuş."

Tepki veremedim. Ağzımı dahi açamadım. Tırnaklarıyla neredeyse parçaladığı kollarımı bile çekip kurtaramadım. Öyle aptalca suratına baktım. Sözlerine anlam vermeye çalıştım ama anlam dediğim şey dahi bu dünyayı terk etmiş gibiydi. Öyle boktan hissediyordum ki bok bile kendinden utanırdı.

Yüzüme sertçe bir tokat yiyince sendeleyip dengemi kaybettim. Tam devrilecekken Draza beni yakaladı. Ayakta durmam için bedenini bir baston gibi kullanırken uzun sivri parmaklarıyla alnıma yapışan saçlarımı çekti. "Tokat için üzgünüm ama kafayı yemenden korktum," dedi sakince. "Hadi Aidan! Zamanı değil. Cassie hala ölmemiş olabilir. Şu siktiğim kafesten kurtulup kıymetli melezini bulmaya gidelim."

Benim melezim.

Benim... Kıymetli melezim.

Alnım acıyordu. Bedenimin iki yanında gelişi güzel birer pelte gibi duran kollarım uyuşmuştu. İçimde bir yer avazı çıktığı kadar bağırıyordu ama sanki onu ben dâhil kimse duymuyordu.

Görüş açıma burnu kızarmış cadı da girince nefes almayı bırakıp karşımdaki manzaraya baktım. Draza ve Meredith... İki ezeli düşman, bana dokunarak kendime getirmeye çalışıyor ve bir çözüm yolu bulmak için uğraşıyorlardı. Bu ikisi bile bir amaç için bir araya gelebiliyorsa istenirse imkânsız denilen her şey mümkün kılınabilirdi.

Gözlerimi kırparken uyuşan parmak uçlarımı oynatmaya çalıştım. "Cassie," dedi sesim. "Yaşıyor. Yaşadığını biliyorum. Beni bekliyor." Meredith Draza'yı kenara ittirerek elleriyle yüzümün iki yanını kavradı. Konuştuğunda gözleri her zamankinden daha deli bakıyordu. "Bunu sana söylediğimi duysa beni öldürürdü ama artık önemi yok. Bilmen gerek." Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında simsiyah göz bebekleri korkuyla irileşti. "O artık insan, Aidan. Dirilişte ona bir şey yaptılar. Önce kanatlarını keserek ayırdılar sonra da onu değiştirdiler. O artık bir melez ya da başka bir şey değil. Bir şeytan ve melekten olma bir insan. Kendini kurtaramaz. Biz bunu onun yerine yapacağız." Başını onaylamamı bekler gibi sabırsızca salladı.

Az önce kırıldığını sandığım tüm yerlerim yanmaya başladı. İçimde öyle bir alev filizlendi ki ciğerlerime oksijen değil de kükürt çekiyormuş gibi boğuldum. "Kanatlarını mı kestiler? O artık bir insan mı?" Sesim kendi kulağıma yabancı gelmişti. Konuşan ben miydim yoksa bir başkası mı anlamak için beynimin her sözcüğümde tekrar gözden geçirmesi gerekiyordu. Anılar zihnime üşüşen katil arılar gibi beynimi zehirleyerek felç ediyordu sanki. Cassie... Onunla seviştiğim tüm o anlarda sırtına dokunmama izin vermemişti hiç, bandajların altındaki yaraların kanat yarası olduğunu nereden bilebilirdim? Ah Cassie...

Cadı doğrulurken bu kez kollarından tutup onu sarsan ben oldum. "Bizi bu kafesten çıkaracaksın cadı. Bedeli ne olursa olsun." Meredith'in çaresiz bakışları içimdeki öfkeyi körükledi. "Yapabileceğini biliyorum. Bir zamanlar çukurdan kardeşimi getirmiştin. Bedel ödemeye hazırım." Ama Meredith ben onu sarsarken ezilip büzülüyordu sanki. Nihayet konuştuğunda "Anlamıyorsun," dedi umutsuzca. "Bir iksir hazırlayıp Aloha'ya verdim. Sizi buradan çıkarmaya gelecekti." Ufak hıçkırıklar sözcüklerini yutunca tekrar sarstım onu. "Devam et."

Cadı konuşmak için dudaklarını aralayınca çok yakından gelen bir ıslık sesi dikkatimi dağıttı. Tüm hıncımı Draza ya da stirigoiden çıkarmak için hiddetle dönerken kafesin dışındaki adamı gördüm. İblisçe elinde bir iksir şişesi ile parmaklıkların hemen ardında dikiliyordu. "Birazdan buralar bayağı karışacak. Ortalarda olmak istemezsiniz diye düşünüyorum." Boşta kalan elini pantolonunu ön cebine atıp bir kâğıdımsı bir şey çıkardı. Meredith çölde susuz kalmış bedeviler gibi parmaklıklara yapışıp iblisçenin ona uzattığı şişeyle kâğıdı aldı. Kafesin tam ortasında yere çöküp şişenin mantar tıpasını çıkardı.

"Teşekkürler," dedi Draza iblisçeye. "Bir daha karşılaşır mıyız bilmiyorum ama bu yaptığın iyiliği asla unutmayacağız." İblisçe teşekkürü eliyle savuştururken "Bunu sizin için yapmıyorum," dedi kibarca. "Bunu iki evren için yapıyorum."

Cadı büyüyü yapmaya başladığında Aloha geri geri parmaklıklardan uzaklaşıp koşturan kalabalığın içinde gözden kayboldu. Cadı şişenin içindeki sıvıyı kutsal su serper gibi zemine gelişi güzel serpince göğsüm sıkıştı. "Umarım ne yaptığını biliyorsundur." Meredith yanıt vermeden iksir şişesini sallamaya devam etti. Büyüyü okumaya başladığında hepimiz ayaklanmış bir kısmımız ise hala varsa kalan tırnaklarımı kemirmeye başlamıştık. Zihnim durmadan Cassie diye bağırırken sabır taşımdan geriye tek minik bir parça bile kalmamıştı.

Artık daha fazla bekleyemeyeceğimden emin olduğum o an cadı başını kaldırıp deli yeşili parlak gözlerle bize baktı. "Oldu," dedi heyecanla. "Büyüyü kaldırdım." En yakınımdaki demiri tutup sıkarak bükmeye çalıştım. Demir çaresiz bir şekilde avuçlarım içinde eğilip bükülünce tuhaf bir kahkaha dudaklarımdan kaçıverdi. Diğerlerinin demirlere gitmesini beklemeden iki demiri sağa üç tanesini de sola büküp geniş bir açıklık oluşturdum. Adımımı dışarı attığım sırada içimde yeniden umudun filizlendiğini hissettim.

Draza hemen arkamdan geldikten sonra Meredith ve Aloha da onu takip etti.

"İçimden bir ses iblisçenin bize dediği gibi bu dünyayı terk etmeyeceğimizi söylüyor," dedi strigoi sırıtırken. "İçindeki ses pek bilgeceymiş," dedim sıkılı dişlerim arasından. O piçi öyle fena yerlerinden kıracaktım ki, onunla işim bittiğinde bırakın kral olmayı ölüler ordusuna ait bir zombi bile olamayacaktı.

"Şu tarafta," dedi Meredith yaka paça götürüldüğümüz çadırı işaret ederek. "Kimse bizi görmemeli." Omzumun üzerinden kaçık dört kişilik grubumuza baktım. Bembeyaz saçlarıyla parlayan sivri kulaklı bir elf, krallarının tıpatıp aynısı ben, turuncu saçlı deli bir kız ve bedenindeki dikişler neredeyse dile gelip konuşacakmış gibi duran kırmızı gözlü bir strigoi.

"Bunu nasıl yapacağız?" Draza çevresine bakındı. "Çuval mı geçirelim kafamıza?"

Cadı gözlerini devirdi. "Zaten herkes başında çuvalla geziyor değil mi? Kimse bizi fark etmez böylece." Saçma atışmalarını kesmek için sövdüm. "Kesin şunu. Şu yandaki çadıra bakın bir şeyler bulup üzerimize geçirelim. Kâhinlerinki gibi örtüler hiç fena olmaz." Draza cümlemi bitirmeme fırsat vermeden en yakındaki çadıra daldı ben ise silah olarak kullanabileceğim tercihen kalbe soktuğumda acı verici olacağını umduğum sivri bir şeyler aramaya başladım.

Draza elinde iki tane cüppeyle gelince bir elindekilere bir de deliler gurubumuza baktım. "Sen ve Meredith cüppeleri geçirin. Sizin o boyalı kafalarınız parıl parıl parlarken yakalanmama ihtimalimiz yok. Ben ve Aloha idare edeceğiz." Ayağımla tahtadan yapılma neredeyse ruhunu henüz bu sabah teslim etmiş gibi görünen bir tabureyi tekmeledim. İşe yarar olabileceğine karar verdiğimde bir bacağımla gövdesine bastırırken dört ayağını da çekip çıkardım. Başlarında çivi olan tahta parçalarını tek tek herkese verdim. Aloha'ya verirken o da ben de bir an için durduk. "Gerekmedikçe kimseye saplamıyoruz," dedim teyit etmesini bekler halde. "Onlar bana saplarsa elim boş durmaz," dedi strigoi. Ardından tahtayı elimden çekip aldı.

Bedeni şarj edeceğini düşündüğüm derin bir nefesten sonra gözlerimi kırpmadan çadıra doğru yürüdüm. Sağ yanımda cüppenin altında mermer gibi parlayan teniyle kardeşim vardı. Elindeki kazığı en az benim kadar hırsla tuttuğunu görünce kendi kendime aptalca gururlandım.

Çadıra yaklaşırken Aloha sessizce yanıma sokuldu. "Kapıdaki muhafızları indirmek gerekecek ve bu da dikkat çekecek. Başka bir yol olmalı." Göz ucumla cadıya baktım. "Biraz kadınlığını kullansan olmaz mı?" Meredith bana öyle bir baktı ki bir an kafamı dişleyeceğini düşündüm.

"Kadınlığı bilmem ama," dedi cadı kukuletasını indirirken vahşice gülümsemeye başlamıştı. "Cadılığımı kullanacağım." Kollarını iki yana açıp durmamız için önümüze geçti. Ardından ellerini çadırın iki yanındaki deri kanatlı heriflere uzattı. "Uyu," dedi genizden gelen bir kadına ait olamayacağını düşündüğünüz güçlü gürül gürül akan bir sesle.

İkinci kez dediğinde adamlardan biri şapşalca kafasını sallayıp diğerine döndü. Ve cadı bir kez daha emretti "Uyu." Sonrasında ikisi de yanlara yığıldılar. "Aferin Merr," derken tıpkı onun gibi vahşice gülümsediğimi gördüm. Çadıra yaklaşınca Aloha zaten baygın iblislerin kafasına art arda çivili sopasıyla vurunca onu durdurmadım. Bıraktım ne istiyorsa yapsın.

Ardından perdeyi araladım.

Gördüğüm görüntü ile beynim adımlarıma hükmetmeyi bıraktı.

Cassie çırpınıyordu Hell denilen piçin ise başı güzel gelinimin boynuna gömülmüştü. "Bırak beni," diye ağlıyordu Cassie.

Bir an düşünemedim. Nefes de almadım. Ne yaptım bilemedim. Tek bildiğim bağırdığımdı. Bağırıyordum ve istiyorsa marstaki briç oynayan uzaylılar beni duymuş olsun, zerre kadar sikimde değildi.

Kaç adımda vardım onu da bilmiyordum. Hell'in saçların kavrayıp geriye çekerken sadece bağırıyordum. Öfke, gözlerimin önüne inen kan kızılı bir perde gibi görüşümü engellerken boğazımdan çıkan boğuk seslere mani olamıyordum. "Seni şerefsiz!" Başını belimin hizasına indirip yüzüne tükürdüm. Görüşüm o kadar kızıldı ki bana saldırdığını fark edemedim. Bir anda yakamdan tutup beni yere indirmişti. Hırlarken tekrar üstüne çıktım ve yerde yuvarlandık. Yüzüme aldığım darbelerin önemi yoktu, art arda yumruk indiriyordum. Cassie'yi öptüğü o aptal burnunu kırmak, melezime bakan gözlerini oymak ve ona dokunan ellerini yerinden sökmek istedim.

"Seni..." Konuşamadım. Sadece vurdum.

Cassie arkamda bir yerlerde çığlık atıyordu. Başka bir kadının çığlığı ona katılınca çevremizin dolduğunu hissettim ama önemi yoktu. Herkes çekirdek kolasını alıp bu orospu çocuğunu nasıl benzettiğimi keyifle izleyebilirdi.

Cassie'yi duvara kıstırdığı görüntü gözümün önüne gelince içimde evrimini tamamlamamış her bir yanım bağırdı. Ellerimle boğazını tuttum. Sıktım sıktım. Kızıl gözlerindeki göz bebekleri irileşene kadar sıktım.

Seni öldüreceğim piç.

Başparmaklarımla gırtlağını ezerken kızıllar yerini siyaha bıraktı. Artık görmüyordum. Ellerim hala şeytanın boğazındayken göremiyordum. Ensemde bir yer ise fena halde acıyordu. "Bayılmıyor. Tekrar vur!" Meredith'in sesi kulağıma ulaştı.

Arkamda birilerinin bir şeyi salladığını duyar gibi oldum. Sonrasında tam enseme bir şey vurdu.

Devamında Hell'in boğazını bıraktım mı bilmiyordum zira artık orada değildim.

*

Bölüm hakkında yorumlarını bekliyorum.

Sosyal medyada hikâyelerimle ilgili bilgiler paylaşıyorum. Kaçırmamak için takipte kalabilirsin. Her yerde kullanıcı adım aynı instagram, twitter :rgayeonel

Unutmadan bkm.com alışverişlerinde istediğin hangi kitabı alırsan al kupon kodu yerine BKMMARCO yazarsan acayip indirim alırsın. Aynı şekilde tamadres.com sitesinde indirim bölümüne tamadresmarco yazarsan yine indirimli alırsın.

Önümüzdeki haftagörüşmek üzere minik avcı.

Continue Reading

You'll Also Like

739K 17.1K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
199K 13K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
Anne By Agavni.

Fanfiction

1.8K 56 10
Bir tv dizisi olan Anne için üretilmiş 10 hikayelik alternatif final senaryosudur.
211K 1K 5
O, insanın tüylerini ürpetecek kadar kadar soğuk kanlı, kalbini parçalayacak kadar canı, bir insanı öldürecek kadar soğuk kanlıydı. Kalbi buzdan bir...