KAİSA

By backstabberelff

2.2K 1K 311

Caissa ('Kaisa'): Mitolojide satranç ilahesi' demektir. ♕ "Onun bilmediği her bilgiye sahiptim... Zamanı geld... More

-GİRİŞ-
1. Bölüm | Günlükler
2. Bölüm | 1. Cilt
3. Bölüm | 2. Cilt
4. Bölüm | Renkli Acılar
5. Bölüm | Kural Bir!
6. Bölüm | Kaderin Ağları
7. Bölüm | 3. Cilt
8. Bölüm | Ortak
9. Bölüm | Yeni Adımlar
10. Bölüm | Ela Gözlerin Geçmişi
11. Bölüm | Üçüncü Hâmle
12. Bölüm | Beş Ajan
13. Bölüm | 4. Cilt
14. Bölüm | Yeni Plan, Yeni Hedef
15. Bölüm | Kum Saati
16. Bölüm | Polaroid
17. Bölüm | Tutsak
18. Bölüm | Kanlı Vezir
19. Bölüm | Karanlığa Boyanan Turuncu
20. Bölüm | 5. Cilt
21. Bölüm | Kural Dokuz!
22. Bölüm | Sebepler
23. Bölüm | Ace's ve Queen
24. Bölüm | Açığa Çıkan Sırlar
25. Bölüm | On Üç
26. Bölüm | Kıyamet Soytarısı
27. Bölüm | Kanatları Kanlı Melek
28. Bölüm | Bez Bebek
29. Bölüm | Maça Ası'nın Karanlığı
30. Bölüm | Sınırları Aşmak
32. Bölüm | Sır Perdesi
33. Bölüm | Öğrenilmiş Geçmiş

31. Bölüm | Üzeri Çizilemeyen Tarih

25 12 0
By backstabberelff

ˋˋAlacakaranlık Perdesini İndirdiğinde ve bir Yıldızla Sabitlediğinde bir Arkadaşın Olduğunu Hatırla Çok Uzaklarda Olsa da.ˏˏ

-Lucy Maud Montgomery / Yeşilin Kızı Anne-

Günler önce aslında bir ailemin olduğunu ve tüm bu yaşananların günlüğe öylesine yazılan bir kurgudan ibaret olduğunu düşünüyordum. Bu hikayeyi yazan kişinin kafasında kurduğu bu sahneler bana o kadar acı çektiriyordu ki, neredeyse nefretimin esiri olmaya başlayacaktı. Hayatında ki anlamsız bir yaşantı benimkini anlamlı kıldırmaya çalışıyordu belki de fakat eğer anlam buysa hayır değildi.

Gerçekten bir kurgu içindeysem, mutlu olmam çok mu zordu? Mâdem bütün kaderim onun elindeydi, niçin bu kadar zulüm çekmemi istiyordu? Aşık olmak, iyi bir insan olmak, sadece anı yaşamak bana çok zor geliyordu.

Eğer yaşanan bunca şey sadece bir satırda kalıyorsa, ondan bir şey isteyeceğim: Benim için zor olan o yolları açabilir misin? Belki seninde hayatına artık bir anlam katar bu güzel satırlar.

Sonra gerçekliğe döndüm. Etrafa baktım, batmakta olan güneşi izledim ve bunların kurgu olamayacak kadar değerli anılar olduğunu fark ettim. Ben gerçekten yaşıyordum ve burada ki her şey benim için anlamlıydı, hayatımda ki kişilerde... Güneş doğarken, battıktan sonra çıkan o güzel ay bana yaşadığımı hissettiyordu. Yağmurdan nefret ediyorum belki ama öyle çaresiz anlarım oluyor ki yağan yağmur sanki kurtuluşum gibi hissediyorum, sanki yağmur yağmazsa nefes alamayacak gibi hissediyorum. Sonra mutlu oluyorum ve günün ortasında yağan yağmura yakınıyorum.

Kurtuluşum olan o yağmur, günün sonunda yakarışım oluyordu...

Akşam saatine yaklaşırken araba otelin önünde durmuştu. Şoförüm kapımı açtı ve inmeme yardım etti. Kırmızı halının etrafı, kameranlarla çevriliydi. Her biri bana yaklaşıp sorular sormaya çalışıyordu.

"Merter Poyrazoğlu ile sevgili olduğunuz doğru mu?"

Hayır.

"Neden Merter bey ile gelmediniz?"

Durumumuzdan çok daha önemli işleri var çünkü.

"Neden yalnızsınız?"

Yalnız değilim.

Her birine içimden cevap vererek, korumalarım tarafından zararsız bir şekilde kapıya kadar ilerleyebildim. Kapıdan içeriye girdiğimde derin bir nefes bıraktım. Lansmanın başlamasına çok vardı ancak gazeteciler çoktan gelmişti.

En son burada mal alışverişi için toplantı düzenlemiştik. Bu otel bugünkü lansmana oldukça uyumluydu. Ana salona vardığımda, herkes telaş içindeydi. Merter'in etrafında birkaç kişi ellerinde ki evraklardan bahsediyorlardı. Garsonlar masaları donatırken, organizasyon şirketi son dokunuşları yapıyordu. Kapıdan girer girmez Merter ile göz göze gelmiştim fakat ona bir şeyler anlatmaya devam eden çalışanı dikkatini benden çekmesini sağlamıştı.

Onlara doğru yürümeye başladım. Merter gündelik kıyafetleri ile ortada dolaşıyordu. Tanrı'm, adam çalışanlardan daha çok çalışıyordu! Merter hepsine kısa cevaplar verdiğinde bana döndü. Çalışanlar etrafa dağıldığında ikimiz kalmıştık.

"Erken gelmişsin," saçlarını karıştırırken mırıldandı. "Gerçi gelmeni de beklemiyordum."

Arkamda ki kapıyı işaret ettim. "Gideyim istersen?"

Önce ciddiye aldı, sonra alay ettiğimi anladığında rahat bir nefes aldı. Aramız o kadar soğumuştu ki artık esprileri ciddiye alıyorduk. Lanet olsun!

"Misafirlerimi kovmak pek benlik değil, özellikle gelmesi için not yazdığım misafirimi."

Verecek bir cevap bulamadığımda etrafa baktım. "Neden tam olarak hazır değiller? Çoktan hazır olmaları gerekiyordu."

Oda benim baktığım, geniş salona döndü. "Bazı aksaklıklar yaşandı ama hallettik bir şekilde. Her şey hazır zaten, sadece projeksiyon ve konuşma için son hazırlıklar."

Başımı olumlu anlamda salladım. "Anladım, iyi iş çıkarmışsınız fakat sen neden hâlâ hazır değilsin?"

Sonunda ona döndüğümde, saatine baktı. "Daha var çünkü."

"Üç saat var Merter. Bırak çalışanların halleder senin görünüşün bu mekandan daha önemli."

O kadar stres altındaydı ki saçları dağılmıştı, üzerinde ki tişört kırışmıştı. Evde bu hâli bana çekici gelebilirdi fakat bu durumda beni sadece strese sokuyordu. "Çalışan ve davetli listesini görmedim. Onları halletmem gerekiyor."

"Ben hallederim."

"Seni bu yüzden davet etmedim."

Göz devirdim. "Saçmalama, istemeseydim erken gelmezdim. Bugün her şeyi unutalım."

Kaşlarını çattı, sanırım bunu beklemiyordu. "Sana söylemem gereken bir şey var."

"Biliyorum, herkese sevgili olduğumuzu açıklayacaksın. Sorun değil, herkesin öğrenmesi bize kolaylık sağlar. O yüzden endişelenme." Onu kapıya iteklemeye başladım. "Hadi patron, işimiz var!" Merter'in peşinden koşan çalışana seslendiğimde bana döndü. "Bana getirin, onun işi var."

Tereddüt etti fakat sonunda getirmişti. Beni VIP üyeleri için hazırlanan locaya götürdüğünde kolları sıvamaya başlamıştım...

İlerleyen saatlerde, her şey tamamen hazır olduğunda, Pamir ve Chris'de mekana gelmişti. Bir köşede oturmuş bileğimi ovuyordum. Gece daha başlamadan, yorulmuştum bile. Merter salona girdiğinde etrafı incelemeye başladı, mükemmeliyetçi bir manyaktı!

Üzerine tam oturan beyaz gömleğin üzerine, siyah yelek ve siyah pantolon giymişti. Saçlarına tam olarak bir şekil vermemişti. Onları hafif ıslak bırakmıştı, böylece alnına düşüyordu. Şu an karşımda yirmi yedi yaşında otoriter bir erkek duruyordu. Bize yaklaştığında önce bileğini ovuşturan bana sonra misafirleri beklemeden çoktan içki içen çocuklara baktı. Çalışanı arkasından koşturarak yanına geldi ve ceketi ona uzattı.

Ona döndü ve ceketi ondan aldı. "Teşekkürler," dedi ardından kaşlarını çatarak iki yaramaz çocuğa baktı. "Dünden sonra içkiye doymanız gerekiyordu, yoksa sarhoş olup sorun mu çıkarmak istiyorsunuz?"

Chris gülümsedi. "Umarım sarhoş olup dünyalar güzeli bir kadının üzerine düşerim. Sonunda belki otel odasında ayılırım." Pamir'i dürttü. "Harika olmaz mı?"

Dudaklarını büzdü. "Ya seni soyarsa?"

Ona ciddi mi diye baktı. "Asıl olay o değil mi zaten?"

Kafasına vurdu. "Öyle değil salak, paralarının puf olduğu bir sabah ayılabileceğini söylüyorum."

Birbiri ile olan samimiyetleri derin bir nefes almamı sağlamıştı. Roma'da birbirine azda olsa uzak hissediyorlardı ancak şimdi her şey değişmişti.

Chris omuz silkti ve içki bardağını salladı. "Bulurum onu, boşuna mı CIA'da çalışıyorum."

Güldüğümde saçlarımı kulaklarımın arkasına koymuştum. Merter karşımızda oturduğunda derin bir nefes bıraktı. "Seni yormuş gibiyim. Keşke beni dinleyip, kendini yormasaydın."

Gözlerinin içine baktım. "Yorulmadım, hem o kıyafetlerle insanları karşılasaydın sevgilimin bir tarzı olmadığını düşünürlerdi. Buna izin veremezdim."

Yaptığım espriye güldüğünde ona eşlik ettim. Yanımızda ki çocuklar sessizce ikimize bakıyor, sonra birbirlerine bakıyordu. Chris bize bakmanın yanında bir yorumda bulundu. "Size bakınca aklıma nasıl bir görüntü geliyor, biliyor musunuz?" Ona boş bakışlarımızı yakaladığında, açıklamaya başladı. "Mutlu, çocuklu tam bir aile görüyorum. Haksız mıyım Pamir?"

Hepimiz ona dehşete kapılmış gibi baktığımızda kaşlarını çattı fakat hâlâ Pamir'in cevabını bekliyordu. Pamir'in cevabını bende merak etmiştim. "Bilemiyorum," dedi tereddütle. "İkizimin biriyle olma düşüncesi bana uzak geliyor. Elbette hayatında olacağı kişiyi desteklerim." Ardından kısa bir nefes alıp ekledi. "Yorum yapmak için çok erken Chris," dedi ve içkisini içti.

Bakışlarımı ondan çekmeden kısa bir süre izledim. Merter ile olmam düşüncesiyle mi böyle konuşmuştu yoksa onun yerinde başka birisi olsa, ona da böyle bir yaklaşımda mı bulunurdu?

Duyguları bana aktarıldığında, onun tereddüt içinde olduğunu fark etmiştim. Sanırım birbirimizi çok uzun zaman sonra bulup, yeniden ayrılmamızı istemiyordu. Haklıydı, bende bu şekilde düşünürdüm. Elini sıktığımda ela gözleri, gözlerime ilişmişti. Şimdi içime başka bir duygu aktarılmıştı: Güven.

Chris ellerini birbirine sürttüğün de, Merter ve bana bakmıştı. "Sizin yorumunuz nedir?"

Olayı kurtarmanın en kolay yolu alay etmekti. "Ölene kadar bekar kalmamdan mı korkuyorsun?"

Sırıttığında, gözlerim kocaman açılmıştı. "Ölene kadar bekar kalamazsın ki."

Kafa karışıklığı ile dudaklarımı araladım. "Nede-" Ancak aklıma üşüşen anılar hızla itiraz etmeme sebep olmuştu. "Sarhoş ve tam olarak düşünemediğim bir zamandı. O yüzden sayılmaz."

Chris sırıttı. "Sen sarhoş olmazsın X."

Benden önce Merter konuşmuştu. "Bir saniye, biri olan biteni anlatabilir mi? Konuya Fransız kaldık."

Chris, heyecanla Merter'e döndü. "Yıllar önce birbirimize otuz yaşımıza kadar bekar kalırsak, ikimizin evleneceğinin sözünü vermiştik."

Bu onu düşündürmüştü. Ona anladığını belli eden bir baş sallama ile parmaklarını masada tıkırdatmıştı. Bir anda kendi içine çekilmesi, merakımı uyandırmıştı. Ona bakan gözlerime, gözleri iliştiğinde, kısık sesle bana doğru konuştu. "O halde otuz yaşına kadar aklın yerindeyken söz verdiğin biriyle evlenmelisin, seni gerçekten seven biriyle." Tamamen Türkçe konuşmuştu ve Pamir'e bakılırsa ne dediğini duymamıştı. Kafası başka bir yerde gibiydi ya da duyumsamazlıktan geliyordu. Karnıma kramp girdiğini hissettiğimde bir süre birbirimize baktık ardından bu yoğun bakışmayı kesip Chris'e döndüm.

Masada ki sessizliği elimi sallayarak dağıttım. "Çocukça bir şeydi, ciddiye almayın." Pamir ve Merter gülmeye başladığında elime geçen ilk şeyi Chris'e fırlattım. "Sen, sır tutamaz mısın?"

Dudaklarını büzdü ve içki bardağını gösterdi. "Üzgünüm, içki içince her şeyi anlatmak istiyorum."

Elinden bardağı çektim. "Peki benim içki içince anlatacaklarımı duymak ister misin?"

Bu sefer gözleri kocaman açılan oydu. İçkiyi tek yudumda bitirdiğim de bana doğru eğildi. "Sakın!"

"Sen kaşındın."

Ortamda klasik müzik çalmaya başladığında, misafirlerin yaklaştığını anlamıştım. Kapıda bekleyen görevli hızla yanımıza ulaştığında konuşmaya başladı. "Merter Bey misafirler gelmeye başladı."

Merter ayağa kalktığında ceketini giydi. "Tamam, sen kapıda bekle, üzerlerini aramayı unutmayın." Onu çabucak onayladığında hızla kapıya ilerledi. Ayağa kalkıp kendime çeki düzen verdim ardından Merter'in ceketini düzelttim, kravat takmamıştı. Misafirler sayesinde Chris ucuz atlatmıştı.

Her bir misafir güler yüzlüydü ve çoğunun eşleri vardı. Merter ona yetişmemi beklediğinde, yanına hızla varmıştım. Elini zarifçe belime yerleştirdiğinde, sanırım bu hissi özlemiştim. İkimizde bundan rahatsız olmamıştık, bunun sebebi uzun zaman önce daha ileriye gittiğimiz içindi.

Konukları karşıladığımızda her biri davet masalarına bölünüyordu. Birkaç kişi ardından salona Serkan Demir ve arkasından Berker girmişti. Belimde ki eller gerildiğinde, beni kendine biraz daha çekmişti. Serkan ve Berker davetliler listesinde yer alıyordu. Serkan'ın amacını bilmiyordum fakat Berker'in ki gayet açıktı. Bize neredeyse bakmadan direkt kendini VIP üyelerinin masasına atmıştı. Serkan Demir ise Merter ile tokalaşıp bana gülümsemişti, ardından oda bir masaya geçmişti.

Merter bu önemli günde ailesini çağırmamıştı, sanırım onları kimsenin görmesini istemiyordu. Berker'den sır gibi sakladığı ailesini riske atmak istemiyordu sanırım. İçeriye Andre Baron, asistanı Ruby Martin ile kapıdan girdiğinde Merter'e babacan bir şekilde sarılmıştı.

Ruby Martin ile selamlaştığımda, ortamda kasvet yoktu. "Harika görünüyorsun!"

"Sende. Sanırım, ülkede üretilen tek parça bu değil mi?"

Gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. "Evet, modadan anlıyorsun."

"Arada bir yokluyorum diyelim."

"Benim gibi bağımlı olma, kurtulamazsın."

Şakalaştığımız sırada Andre, Merter'den uzaklaştığında gülümseyerek konuştu. "Sizi görmek çok hoş, arayı yine açmayalım," dedi ve bana baş selamı verip diğer konuklar arasında kayboldu.

Garsonlar etrafta koşturarak servis yapıyordu. Berker bir avcı gibi masadan masaya geçiyordu, ayrılmadan önce de kartvizitini bırakmayı ihmal etmiyordu. Merter'e döndüm. "Berker bir sorun çıkarmaz değil mi?"

"Bilmiyorum, İdil. Gözümüzü ondan ayırmamalıyız." Tereddütü beni sıkıntıya düşürmüştü.

Elimi koluna koydum. "Gidip onunla konuşayım, belki bir şeyleri ağzından kaçırır."

Saçlarımı yüzümden çekti. "Tamam."

Berker'in başka bir masaya geçmesini önleyip koluna girdim ve onu boş bir masaya çektim. Bundan hoşlanmamıştı ancak kimseye rezil olmamak için tepki vermeden bana ayak uydurmak zorunda kalmıştı. Gülümsedim ve tam karşısında durdum. "Uzun zamandır görüşemiyoruz, nasılsın?"

Yapmacık bir gülümseme takındı. "Sorunun ne senin? İşim var görmüyor musun?"

"Seninle uzun zamandır planımız hakkında konuşmadığımızın farkındasın değil mi?"

Sıkıntıyla nefesini verdi. "Şirketimin kapıları her zaman senin için açık, bu konuyu halka açık bir yerde konuşmamalıyız."

Göz devirdim. "Konukların gitmesine saatler var, bana biraz zamanını ayıramaz mısın?" Etrafa baktım ve yüzümde onu küçümseyen bir ifadeyle geri döndüm. "Seni zaten umursamıyorlar fakat benimle planını devam ettirirsen, Merter'in servetinin yanında benim saygınlığımı da ele geçirirsin."

Dişlerinin sıkılığı dikkatimi çekmişti, neredeyse kırılacak dişini son anda serbest bıraktı ve sıkıntıyla, öfke karışımı bir nefes verdi. Bundan hoşlanmıyordu ancak aklına gelen bir fikirle yüzü yumuşamıştı. "Pekâlâ, mâdem öyle. Merter'in güvenini gerçekten kazandığına emin misin?"

Garsondan iki içki kaptığımda ona gülümsedim. "Tabii ki, beni ne sanıyorsun? Bana o kadar güveniyor ki, çalışan ve davetli listesini kontrol bile etmedi. Soktuğun adamları, bu kadar kolay gizleyemezdin." İlk yemi ona vermiştim ve yem onu yuvasından çıkarmıştı. İşte şimdi gerçek yüzü tam karşımdaydı. Yüzünde ki perde tamamen inmiş, sinsi suratı ortaya çıkmıştı. "Az önce içki aldığım garson senin adamındı değil mi?"

Gülümsedi. "Oldukça zekisin İdil. Umarım bu zekiliğin onu alt etmenin bir yolunu bulmuştur."

Sırıtarak ona doğru eğildim. "Ona az kaldı, tek bir imza çok yakında ellerinde olacak." İşaret parmağı usulca yanağımda gezindiğinde devam ettim. "Bugün, umarım elde etmek istediğin şeyi başarırsın, Patron. Merter bugün hiçlikle eve dönecek, bana güven."

"Sana güveniyorum İdil. Beni hayal kırıklığına uğratma."

Gülümsemeye devam ettim ve ondan uzaklaştım. "Asla, geçmişten bu yana hiçbir şey değişmedi." İçkimi ona doğru kaldırdığımda bana bir gülümseme yolladı. Yavaş ve sakin adımlarla Merter'in bulunduğu masaya ilerledim. Beni görünce gülümsedi ve elleri yeniden belimde kendine yer buldu. Andre Baron ve Ruby Martin'in masasındaydık.

"Kesinlikle," diyordu Andre Merter'e. Gülümseyen yüzü bana döndüğünde aynı samimiyetle konuştu. "Çok hoş görünüyorsunuz İdil hanım."

Gülümsedim. "Teşekkürler, sizde öyle."

Ruby bize sevgi dolu bir bakış attı. "Evlenmeyi düşünüyor musunuz? Bence çok yakışıyorsunuz."

Merter saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Ona daha var sanırım, o konulara hiç girmedik."

Onu onayladım. "Sorumluluk sahibi olmak için çok erken bence."

"Aslına bakarsanız öyle ama bence bunu bir düşünmelisiniz. Birbirine yakışan bir çiftsiniz."

Başımı Merter'in göğsüne yasladım. Başım bir bedene konmamıştı, çelik yeleğe konmuştu. Önlem almadan sahneye çıkması abes olurdu zaten. Düşmanları kol gezerken, kendini öylece öne atamazdı.

Andre asistanı ile sohbet içindeyken, Merter'e döndüm ve ceketini düzeltirken başka bir konudan konuşuyormuşum gibi konuştum.

"Seninle dışarıda konuşmamız gerekiyor fakat şimdi değil biraz bekleyelim."

Başını boynuma gömdü ve oraya küçük bir öpücük bırakırken, kulağıma fısıldadı. "En üst katta ki süitte buluşalım, korumam seni orada bekliyor."

"Neden ofisinde buluşmuyoruz?"

"Tedbirli davranmalıyız."

"Anlaştık."

Andre ve Ruby'ye veda edip başka bir masaya ilerledik. Bir arkadaş grubu burada toplanmış gibiydi. Yanlarına gittiğimizde konuştukları konuya bakılırsa, her biri iş insanıydı. İki eş ve bir bekar vardı. Yüzler bize döndüğünde, her biri gülümsemesini arttırmıştı.

"Hoş geldiniz. Nasıl gidiyor?"

Bekar olan kadınlardan biri gözlerini biraz daha açarak tamamen ona döndü. "Elini attığın her işi en güzel şekilde sonlandırıyorsun. Açılışı dört gözle bekliyoruz."

Masada ki adamlardan biri konuştu. "Sen gelmeden önce bizde, yeni üretilen yatlar için bir galeri açma fikirlerini düşünüyorduk. Biliyorsun yat üreticilerinin de her yeni üretim için başka bir galeriye ihtiyaçları oluyor ve biz şöyle bir şey düşündük: Senin araba markanla, bizim yatları üretelim. Ortak olabilir miyiz?"

Merter gülümsedi ve çenesini kaşıdı. "Bunu yarın detaylı bir şekilde düşünür, size haber veririm. Şu an buna karar vermek çok zor, ne yazık ki."

Adam gülümsedi. "Haber bekliyor olacağım."

"Sizi bekletmeyeceğim."

O masadan ayrıldığımızda, diğer masalara geçmiştik. Bütün konuklara uğrayamamıştık fakat şimdiden bir saat geçmişti bile. Açılış yavaş yavaş yaklaşıyordu.

Son derece rahatlığını koruyan Merter'e baktım. "Artık konuşmalıyız," dedim ve ondan uzaklaşıp kapalı kapının arkasına ulaşmak için yürümeye başladım.

Kapıya ulaştığımda bir kadın elinde kadehiyle önümde belirdi. Hemen hemen otuzlu yaşlarındaydı ve zevkli bir kadına benziyordu. Beni gülümseyen bir suratla karşıladığında bende gülümsemek zorunda kalmıştım.

"Selam, sen Merter Poyrazoğlu'nun meşhur sevgilisi değil misin?"

"Evet, benim. Bir sorun mu yaşadınız?"

Sabahtan beri dip dibeyken bizi görmemesi olası değildi. Mekandan rahatsız olması daha mantıklı geliyordu kulağa.

İleride duran, koyu sohbete dalmış bir masayı işaret etti. "Onlardan sıkıldım da, hazır seni görmüşken biraz sohbet etmek istedim."

Şimdi sırası mıydı? "Hangi konuda?"

"Senin hakkında." Dudaklarını büzdü ve az önce ki yüz hatlarını silip, bana küstahça bir tavırla bakmaya başladı. "Merter'in asistanı ile çıkması ne kadar da abes. Sanki çevresinde o kadar kadın yokmuş gibi evraklarını taşıyan bir çalışanla çıkması onun gibi harika bir adama yakışmadı." Aklından her ne geçtiyse yüzünü buruşturdu. "Akşama kadar kullandığı çalışanına acımış olmalı."

Kadının dış görünüşüne bakıldığında oldukça olgun biri gibi görünüyordu fakat dış görünüşe aldanmamayı bana bir kere daha öğretmişti, bu tavır ve konuşmalar. Belki gerçekten asistan olsaydım buna alınır hatta gurur yapar Merter'den ayrılırdım fakat ben ne asistandım, ne de onunla sevgili. Bizim hayatımız onların gördüğünden çok farklıydı. Her şeyi kendi içimizde yaşıyor, insanların düşünceleri bir kulağımızdan girer, diğerinden çıkardı ancak buna rağmen şu an kendimi kötü hissetmiştim.

İmkânsızın dışına çıkarsak ve bir gün gerçekten sevgili olursak insanlar bu şekilde görecekti sanırım. Hem beni aşağılanmış, hem de onu ucuz biriymiş gibi gösterecektik. Paravan olarak kullandığımız tüm bu olaylar silsilesi bize çok büyük zararlar verebilirdi.

Neyse ki bunları düşünmek için hiçbir sebebim yoktu. Eninde sonunda Berker'i alt edip yollarımız ayrılacaktı. Muhtemelen Amerika'ya taşınacak ve hayatıma yeniden başlayacaktım.

Yüzümde ki gülümsemeyi silmeden saçlarımı düzelttim. "Sizin de gururunuzun kırıldığı gözle görülüyor. Keşke siz onun çalışanı olup evraklarını taşısaydınız, belki benim şu anki hayatımı yaşıyor olurdunuz. Harika bir sevgili, istediğiniz her şeyi anında gerçekleştiren ve hatta size kahvaltı hazırlayan bir centilmen." Dudaklarımı büzdüm. "Şu an size acımaya başladım. Elde edemediğiniz birinin sevgilisini aşağılamaya çalışıyorsunuz. Sizin yerinizde olsam kendimden küçük bir erkeğe bakmazdım. Kendi yaşınızda zengin adamlar fazlasıyla var." Elimle masaları gösterdim ve göz kırptım. "Benim sevgilimi unutup burada ki beylere yürüyebilirsiniz bence, tabii onlar sizi isterlerse."

Yüzü nefretle dolup dişlerini sıktı. "Para avcısısın! Senin gibiler kendi seviyesinde ki insanlarla birlikte olmalı!"

"Kendi seviyemde biriyle birlikteyim."

Alayla kaşları kalktığında saatime baktım. Açılışa az kalmıştı, artık bu iğrenç muhabbetten ayrılmam gerekiyordu. İnsanlar gerçekten bu tür konuşmalar yapıyormuş demek ki, inanmadığım bu olay şu an gerçekleşiyordu ve ben bu sayede artık inanmaya başlamıştım.

Bugün Merter için önemli bir gündü ve ben bugün sorun çıkarmayacaktım. Bir şey demeden yanından ayrılmak için kapıya döndüm fakat eli sol bileğime sertçe dolandığında ona baktım. Elinde ki kadehin içinde bulunan sıvıyı üzerime doğru devirdiğinde bileğimi tuttuğu sol tarafa yani tam yanına geçtim hızla. Böylece refleksim içkinin bana dökülmesine izin vermemiş, olduğu gibi yere dökülmesini sağlamıştı. Bileğimi ondan sertçe çektiğimde, garsona işaret yaptım ve oradan geçtim. Arkamdan kadehin kırılma sesini duyduğumda kapıdan çıkarken sadece bakmakla yetinmiştim.

Yeterince ona vaktimi ayırmıştım, daha fazla boş cümleleri ile uğraşamazdım. Hızlı adımlarla asansöre doğru ilerlemeye başladım. Asansör direkt bu kattaydı. Beklemeden bindim ve en üst katın düğmesine bastım. Çabucak kata ulaştığımda, açılan kapıların arkasından çıkıp fazlasıyla geniş holün etrafında ki otel odalarına baktım. Hepsi karşı karşıya ve kapılar dahil her yer lüks içinde parlıyordu. Merter gerçekten zevkli bir adamdı.

Bana oda numarasını söylemediği aklıma gelince dudağımı ısırdım. Neyse ki kenarda görülen koruması ile biraz daha rahatlamıştım. Bir baş selamı verdi ve arkamda ki asansöre ilerledi. "İdil hanım buyurun size ben eşlik edeceğim. Merter beyin emri var."

Gözlerimi kıssamda yeniden açılan asansöre bindim. Son katta olduğuma emindim. Koruma da bindiğinde önce kartını okuttu ardından tuşlara şifre girdi. Bana direkt şifreyi söyleyebilirdi, böyle bir olaya gerek yoktu. Asansör sonunda durduğunda koruma inmem için elini öne doğru uzattı. Diğer kata nazaran loş ışıklarla kaplı bu kata adım attığımda, koruma asansörden inmemişti. Katta sadece bir tane oda vardı ve burayı baş koruması koruyordu, yine söyleyecektim; burnunu kırdığım koruması. Artık adını öğrenmeliydim.

Bana baş selamı verdiğinde benimle yürümeye başladı. Soruyu geciktirmeden sordum. "Çok uzun zamandır karşılaşıyoruz fakat hala adını öğrenemedim. Acaba sır mı?"

Güldüğünü duydum. "Hayır sır olamayacak kadar yaygın. Adım Barın."

Gülümsedim. "Güzel isimmiş. Bunca zamandır, adını öğrenmediğim için pişman oldum."

"Pişman olacağınız kadar önemli biri değilim."

Ona döndüm. "Eğer önemli biri olmasaydın, Merter seni buraya değil herkesin beklediği en aşağıda yer almanı sağlardı. Sana güveniyor ve sende bunun hakkını veriyorsun. Bırak önemsizliği başkaları düşünsün."

Kapıya vardığımızda benim için kartı ile açtı. "Teşekkürler İdil hanım. Artık sizde bana istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz."

İçeriye girdim. "Teşekkürler."

Kapıyı benim arkamdan kapattığında odada yalnız kalmıştım. Normal bir otel odasının yanı sıra bir daireydi. Girişi ana salondu, diğer oda ile onu ayıran duvar başlı başına sürgülüydü. Orası ise büyük bir yatak odasına açılıyordu. İçinde bulunan kapı banyoya açılıyordu muhtemelen ve salonunun diğer tarafında ki sürgülü duvar arkasında ofis yer alıyordu. Bulunduğum odanın bütün duvarları açıktı, hiçbirini kapatmamışlardı. Merter'in her ofisinde bir yatak odası yer alıyordu. Sanırım bazı geceler eve gitmeye üşeniyordu.

Salonda ki koltuğa oturmuş dışarıda ki manzarayı izliyordum. Başımı koltuğun başına yasladım ve uykumu bastırmaya çalıştım. Gece bitmeden burada sızmak beni komik bir duruma düşürürdü. Biraz daha bekleyişin sonunda kapı sonunda açılmıştı.

Oraya doğru döndüğümde Merter, Barın'a son bir cümle kurup içeriye girdi. Odada ki buz dolabını açtı ve iki kutu bira aldı. Ardından karşıma oturduğunda birini bana uzattı. "İyi misin?" Sorusu ile kaşlarımı çattım.

Kutu içeceği açtım. "Neden iyi olmayayım ki?"

Dudaklarını büzdü ve biradan büyük yudumlar aldı. "Buraya gelmeden önce bir kadınla konuşuyordun, sanırım bir şeyler söyledi."

"Onu diyorsun," dediğimde umursamaz bir şekilde omuz silktim. "Bulunduğu masadan sıkıldığı için benimle konuşmak istemiş, bende kıramadım."

Gözleri şüpheyle kısıldığında, buna inanmadığı gözle görülüyordu. "Son derece samimi bir konuşma içindeyken neden üzerine içki dökmeye çalıştı?"

Tanrı'm, bizi mi izlemişti? Biramdan içmeye devam ettim. Hala bir cevap beklerken ona istediğini verdim. "Serinlemem içindi. Son zamanlarda bu moda olmuş, duymadın mı?" Burun kemerini sıktığında güldüm. "Bence asıl konumuza dönelim."

Bana oturduğu yerden bakarken, ısrar etmek için çabalayacağını düşündüm fakat pes etmişti. "Pekâlâ, anlat bakalım."

"Berker bütün adamlarını salona doldurmuş ve hepsi hazır bekliyorlar. Ona davetli ve çalışan listesini kontrol etmediğini söyledim. Sanki adamlarının gizli kalması benim yüzümdenmiş gibi lanse ettim. Hala onunla yaptığım plana sadık olduğumu düşünüyor." Arkama yaslandım. "Gecenin devamında her şey değişecek gibi görünüyor. Eğer Berker'i biraz olsun tanıdıysam, öylece oturup VIP üyelerine kartvizitini bırakmaz. Beraber batırdığımız her adamın itibarını da zedelemişti."

"İdil," dedi yavaşça. "Ben çalışan ve davetli listesini kontrol etmedim."

Kaşlarım çatıldığında, yüzümde beliren şaşkınlığa engel olamadım. "Önceden davetlileri ayarlamadın mı?"

"Kaba taslağı gördüm. Kesinleşen davetlilerin listesine bakma fırsatım olmamıştı, ayrıca çalışan listeleri de buna dahil. Sen kontrol etmedin mi?"

"Davetli listesini kontrol ettiğim kesin fakat-" Aklıma gelen hatıra öne doğru eğilmeme sebep olmuştu. "Hayır etmedim! Onu istediğim zaman çalışanlar beni başka bir işle ilgilenmeye itmişlerdi!"

Ayağa fırladı. "Yani her şey alt üst olmaya hazır mı? İdil, ölebilir o kadar insan!"

Bende ayağa kalktım. Odada volta atmaya başlaması benim bir köşede durmamı sağlamıştı. "Üzgünüm, gerçekten aklımdan çıkmış olmalı. Eğer üzerlerine gitseydim, getirmek zorunda kalırlardı." Sertçe dudağımı ısırdım. Lanet olsun! Hata yapmıştım, hiç olmaması gereken bir günde hata yapmıştım!

Volta atmayı bırakmadan konuştu. "Çalışan listesini görmemiz lazım."

"Merter," dedim yavaşça. "Şu an çalışan listesini görsek de elimizden hiçbir şey gelmez. Onların Berker'in adamı olduğu kesin, yapmamız gereken şey onları bir an önce otelden uzaklaştırmak."

"Lanet olsun!"

Gözlerimi sıkıca yumdum. Öfkesi an be an artıyordu, bu hiç iyi değildi. Bunu düzeltmenin bir yolu olmalıydı. Hadi İdil, çalıştır kafanı. VIP üyeleri ölürse başımıza büyük bir bela açardık ve bu bela ailelerinin bize savaş açmasıyla biterdi.

Gözlerimi açtığımda cama yaslanmış bana baktığını görmüştüm. "Bütün çalışanları salondan çıkaracağız ve bütün konukları bilgilendireceğiz."

Kollarını göğsünde birleştirdi ve yüzünde ki mimikler yok olmuş gibiydi. "Peki, servisi de benim yapmamı mı istiyorsun?"

Ona doğru yürüdüm ve tam karşısında durdum. "Organizasyon şirketi garson gönderemez mi?"

Saatini gösterdi ve bana alayla baktı. "Şaka mı yapıyorsun? Bu saatte kim garsonluk yapar? İdil, sanırım bugün planına ihtiyacım yok."

Yer ayaklarımın altından çekilmiş gibi hissettim fakat ona bunu yansıtmadım çünkü haklıydı. "Benim yüzümden oldu ve yardım etmek zorundayım."

Üzerime doğru yürüdüğünde ne geriye adımladım ne de başka bir atak yaptım, öylece bana yaklaşmasına izin verdim. "Nedense içimden bir ses Berker ile yaptığın plana hâlâ sadık kaldığını söylüyor. Son olaylardan sonra bir anda yardım etmen, burada olman beni tereddüte düşürüyor. Eğer böyle bir şey varsa bana söyler misin?"

Bu sefer sadece yer ile kalmamıştı, sanki dünya başıma yıkılmıştı. Nasıl bunu düşünebilirdi? Gerçekten ona bunu yapacağımı düşünüyor muydu? Benim ona sormam gereken şeyi nasıl bu kadar utanmazca bana sorabilirdi? Bu sefer yüzünde mimik oynamayan bendim. "Bunu şimdi mi konuşmak istiyorsun? Emin misin?"

"Kelime oyunları yapma İdil. Sadece cevap ver: Bütün bunların bir parçası mısın?"

İşaret parmağımı göğsüne bastırdım, gözleri bir an oraya kaysa da gözlerime bakması uzun sürmemişti. "Madem şimdi konuşmak istiyorsun, sana katılacağım. Senin aksine, bir sır perdesi yaratmak yerine direkt cevap vereceğim. Hayır, Berker ile iş birliği yapmıyorum fakat şüphene bakılırsa seni haksız çıkardığım için bir anlığına pişman oldum. Peki Merter, bakalım sende benim gibi anında cevap verebilecek misin? Benim arkamdan başkalarıyla iş birliği yapıyor musun?" Yüzünde kaplı olan alaycı bakışları yavaş yavaş silindiğinde geriye çekilmişti. "Sadece bugün her şeyi arka plana atmışken yeniden gündeme getirdin. Mâdem bu kadar şüphelerin var, beni hain olarak damgalayabilirsin."

"Bilerek yapmadın yani? Her şey öylece kendi kendine gelişti? Hadi ama İdil, sen hiçbir şeyi gözden kaçırmazsın. İntikamını bu şekilde mi alıyorsun?"

Neden benim hata yapabileceğimi düşünmüyorlardı? Neden bazen fikirlerimin bana hata yaptıracağına inanmıyorlardı? Onlar için ben neydim? Kaşlarımı çattım. "Ne intikamından bahsediyorsun?"

"Ben sana ihanet ettim, sende aynısını bana yaşatmak istiyorsun. Sence de bunlar çocukça kaçmıyor mu İdil?"

Karşımda ki yüzü inceledim. O gerçekten tanıdığım Merter miydi? Bu derece düşüncesiz biri miydi, gerçekte? Benim rol yapmak için yanına gizlice girdiğim adam asıl role bürünen kişiyi miydi? "Elinde ki boya kalemlerini çok güzel kullanıyorsun Merter, kendine yeni bir rol çizerken sana hiç zorluk çıkarmıyorlar belli ki ama önce bir düşün; acaba karşımdaki de boya kalemlerini kullanıyor mu, diye." Geriye adımladım ve ondan uzaklaştım. "İyi eğlenceler."

Bileği koluma dolandığında ona baktım. "Nereye gidiyorsun?"

"Bir hain nereye giderse oraya." Kolunu ittirdim ve ona arkamı dönerek kapıya ilerledim.

"İdil!" Yüksek sesi odada yankılanmıştı fakat buna rağmen kapıyı açtım, dışarıya çıkacağım zaman buna engel oldu. Tuttuğum kapı kulpunu sıkıca kavradı ve beni içeriye çekti. Beni duvara yasladığında, yüzüm öfkeyle doldu.

"Ne yaptığını sanıyorsun?!"

"Canlı bombayı ortaya atıp, öylece çekip gidemezsin! Mâdem gözden kaçırdın, bunu çözmen gerekiyor!"

"Çabaladım, bana hain demenden önce! Sana istediğim için yardım edecektim fakat buna değmezmişsin. Yardımıma ihtiyacın yok Merter, güvendiğin onca insandan yardım iste."

Onu ittirdim ve kapıdan çıkmak için yeltendim. Hemen yanımda ki boşluğa yumruğunu geçirmesi ile dişlerimi sıktım. "Nasıl hissediyorsun İdil?!" Yeniden yüksek sesle bağırması, yüzümü buruşturmamı sağlamıştı. Ona bomboş baktığımı fark ettiğinde, yüzünde ki öfke bir an bile dinmemişti. "Hain olmadığını bas bas bağırırken, karşındakinin inanmaması sana nasıl hissettirdi?! Karşı-"

Hızla sözünü kestim. "Aynı şey değil!" Artık bende bağırıyordum. "Ben sana direkt cevap verebiliyorken, senin veremiyor oluşun! Sana verdiğim şansları saymayı unuttum fakat sen hiçbirini değerlendirmedin! Yanında sorularımı bastırmaya çalışmak ne kadar zor haberin var mı?! Sana, senin hakkında çok önemli şeyler biliyorum deyip, sana söylemediğimi düşün bir?!" Sonra yavaşça ekledim. "Çok sıkıldım Merter, artık bununla baş edemem. Yapmam gereken onca şey varken, aynı yerde dolaşıp duramam. Lütfen artık aramızda ki bu şeyi bitirelim."

Yüzünde ki öfke bir an silinip, pişmanlıkla kaplandı fakat kendini hızla toparladığında sesi yumuşamıştı. "İdil, öylece bitiremeyiz. Seni-"

Kapı açıldığında, baş koruması Barın önce odaya sonra duvar kenarında ki bize döndü. "Üzgünüm ama acilen aşağıya inmelisiniz."

Merter benden uzaklaştı. "Sorun nedir?"

"Kendinizin görmesi daha sağlıklı."

Merter hızla odadan fırladığında bende peşinden çıkmıştım. Barın'da yetiştiğinde asansöre binmiştik. Aptal gibi konuyu saptırmasaydı çoktan harekete geçmiş olacaktık fakat o bunun yerine kendi intikamını almıştı benden. En son hain olmadığını söylemeye getirmişti konuyu ancak o kadar çok kafa karıştırıcı cümleler kurmuştu ki hangisine inanacağımı bilmiyordum.

En alt kata ulaştığımızda, asansörün kapılarının arkasından büyük bir gürültü duyuluyordu. Sonunda kapılar açıldığında ilk inen ben olmuştum. Oluşan gerginlik konukların yer aldığı ana salonun biraz uzağında ki koridordu. Arada ki yarım duvar, onlardan saklıyordu. Olan biteni anlamaya çalışırken, Chris'in hararetle kavga sahiplerini ayırdığını görmüştüm.

Oraya ilerlediğimde, Merter'de hemen yanımdaydı. Chris pes ederek arkasını döndüğünde kapattığı kavga sahipleri gözler önüne sergilenmişti. Bir adam, yerde yatan adamın başına silah dayamıştı. Biraz daha ilerledim... Bir adım daha attığımda bilmem kaçıncı kez yer ayağımın altından çekilmişti.

Yerde yatan adam Pamir'di.

Ayaklarım beynimden habersizce yürümeye başladığında Chris hızla önüme geçmişti. "X, daha fazla gidemezsin. Yoksa onu öldürür, lütfen daha fazla ilerlemeye çalışma."

Onu önümden çekmeye çalıştım fakat buna izin vermedi. "Neden?" Cümlemi toparlayamadığımda yeniden denedim. "Neden yerde yatıyor? Sebebi ne Chris?!"

Elleri omzuma sıkıca tutundu. "Siz yokken içeride kavga çıktı ve çözmek için buraya gelindi-"

"Bu nasıl bir çözüm! Kimse neden o adamı durdurmuyor?!"

Sinirlerim boşalmıştı, ağzım kurumuştu, mideme kramplar giriyordu, ayaklarım bedenimi taşımıyordu, bilincim ise hiçliğe düşüyordu. Pamir gözlerini kapatmış kımıldamadan yerde yatıyordu. Chris kulağıma fısıldadı. "O adamı kimse öldürmeye kalkamaz, İdil."

Öfkeyle ona döndüm. "Sebep?!"

"Diplomatın oğlu."

"Chris, kim olduğu umurumda bile değil! Pamir hareket bile etmiyor, bilmem farkında mısın?"

"Sadece bayıldı, inan bana."

Adamın parmakları silahın emniyet kilidini açtığında, gözlerim hiç kimseyi görmedi. Chris'i sertçe önümden ittirdim ve onlara doğru koşar adımlarla ilerlemeye başlamıştım fakat belime sarılan eller bunu engelledi. Merter az önceki öfkesine nazaran daha yumuşaktı. Beni duvara sıkıştırdığında kaşlarım havaya kalktı.

"Derdin ne senin? Bırak!"

"Biraz olsun şu beynini kullanmaz mısın? Sence onu oradan kurtarmamız çok mu zor bizim için?!"

"Zor değilse neden onun baygın yatmasına izin veriyorsunuz?! Dalga mı geçiyorsunuz siz benimle?!"

Silahı dayayan adam gülümseyerek bana baktı. "Kurtarmak için önüne atlayacağın adam sence bunu hak ediyor mu?"

"Peki, sen ölmeyi hak ediyor musun?"

Merter huzursuzca nefes verdiğinde korumasına baş hareketi yaptı. Koruma hızla arkasını dönüp ilerlemeye başladığında gözlerim yeniden Pamir'e odaklandı. "Ölüm bana çok uzak, genç hanım. Keşke bunu karşımda yatan bu adam için de söyleyebilsem."

Merter'in beni tutan kolunu sıkmaya başladım, bilerek değildi, istemsizce yapıyordum. Beni tuttuğu için adama herhangi bir atak yapamıyordum ve şu an o kadar çaresizdim ki silahın önünde ki kardeşimi nasıl kurtaracağımı bilmiyordum. "Neden bu kadar ileriye gidiyorsun? Aranızda ne geçti?"

Güldü. "O ve ben," dedi üstüne bastırarak. "Eskiden hep beraberdik ama görüyorsun ki yollarımız ayrıldı ve şimdi buradayız."

Kaşlarımı çattım. "Şu an geçmişin kinini mi güdüyorsun? Bütün bu yaptığın şey geçmiş yüzünden mi?"

Düşünceli bir tavıra büründü. "Geçmiş," dedi ve duraksadı ardından başını olumsuz anlamda salladı. "Yıllar, aylar geçmiş olabilir, tarihin üzerine kırmızı bir kalemle çizmiş olabilirsiniz fakat ben geçmiş diyecek kadar atlatamadım. Ben o kadar kolay üzerini çizemedim ama bugün eskiden yapmam gerekeni yaparsam, o günün üzerine o çizgiyi acımadan çekerim."

"Çözebiliriz?"

Gür kahkası koridorda yankılandı. "Ölü bir insanı nasıl çözebilirsin?! Mezardan çıkarıp onu geri diriltebilir misin? Eğer bunu yapabileceksen yemin ederim Pamir'i öldürmem."

Eğer öyle bir gücüm olsaydı, bir ailem olurdu. Çaresizlik bütün bedenimi sardığında neredeyse yere yığılacaktım ancak beni sıkıca tutan bu eller bunu engellemişti. Ellerim beline tutunduğunda elime tanıdık metal dokunduğunda derin bir nefes aldım, ardından dokunmam ve belinden çekmem bir oldu. Bunu hızla anladığında silahı elimden almaya çalıştı.

"İdil... İdil! Saçmalıyorsun bırak şunu!"

"Öldürecek onu, öldürecek!"

Ona karşı koymaya çalıştıkça beni daha çok duvara sıkıştırıyordu. Birkaç kere ona vurdum, bağırdım fakat dinlemedi ve beni sakinleştirmeye devam etti. En sonunda aramızda ki küçük alanda silahın namlusu ona döndüğünde parmaklarım titredi. Ona silah çekmek, yapacağım son şeydi. Namluyu aşağıya indirdiğimde eli başıma tırmandığında omzuna sıkıca bastırdı.

Merter kulağıma fısıldadı. "Ne derse desin onu dinleme. Birazdan Pamir kurtulacak, inan bana. O yüzden hiçbir şey yapma."

"Neden, bir şey yapmama izin vermiyorsun? Ondan bu kadar mı korkuyorsun?"

Güldüğünü işittim. "Korkmak değil, sadece onun üst mevkisi buradayken neden üzerimize alalım böyle bir suçu?"

"Kimmiş o?"

"Birazdan burada olacak."

Adam ayağa kalktığında başımı kaldırıp ona dikkatle baktım. "Kimse madem çabalamıyor, ben son hamlemi yapıyorum o hâlde." Ayağa kalktı silahı ona doğrulttu ve bir patlama sesi.

Nefes almayı bıraktım.

Kalbim durdu.

Korku bedenimi felç etti.

Sonra gözlerimin önünde ki perde kalktı.

Nefes aldım.

Kalbim yeniden atmaya başladı.

Korku bedenimi terk etti.

Merter'in kollarından nasıl kurtuldum bilmiyorum ama kendimi Pamir'in yanında bulmuştum. Ona silah doğrultan adam yerde kanlar içinde yatıyordu. Pamir'in bedenini inceledim, herhangi bir yara var mı diye, fakat hiçbir şeyi yoktu. Hala baygın olması saçmalıktı! Dakikalardır öylece yerde yatıyordu.

Koridorda adım sesleri duyuldu, kendinden emin, tok, yeri göğü inleten bir sesti. Çok geçmeden bana uzatılan elin sahibine kaldırdım başımı. Fötr şapkalı, şık giyimli ve gülümseyen bir adamdı. Orta yaşlarda olan bu adamın elinde sallanan silahtan sıcaklık yayılıyordu. Uzattığı eli tutmadığımı fark eden adam yanıma çömeldi.

Eli Pamir'in alnında ve saçlarında dolaşmaya başladı. Takım elbisesinin üzerinde ki kabanı yere değiyordu fakat adam bunu umursamıyor gibiydi. Sanki bütün odak noktası sadece Pamir ve bendim. "İyi sanırım kardeşin, sence?"

Gözlerim kısıldığında, nefesim kesilmişti. Bu görünüş, bu ses, her şey hayal gibiydi. "Kimsin sen?"

Kolunu bacağına yasladığında bana tamamen dönmüş bulundu. Gözleri yüzümün her yerinde gezerken, ne yapacağımı bilememiştim. Bütün bunların altında bir şeyler aradım ancak adam açık bir kitap gibi okunuyordu ve bu şüphelerimi geri plana atmamı sağlıyordu. Eli saçlarımı okşadığında gözlerinde bir şeyler parlamıştı. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına koyduğunda açılan suratıma bakmaya devam etti. Parmakları çatmaktan kırışan alnımdan dolaştı. Ondan uzaklaştığımda, parmağı havada asılı kalmıştı fakat gülümseyen suratı değişmeden arkasında ki Merter'i işaret etti.

"Amcasıyım."

Beynimden vurulmuşa döndüğümde nasıl hareket edeceğimi bir anlığına unutmuştum. Ses kaydı ve fotoğrafını gördüğüm bu adam karşımdaydı, üstelik az önce Pamir'i kurtarmıştı. Arkamdan bana bez bebek diyen o adam gerçekten bir bez bebeğe bakıyordu sanki.

Bulmuştum.

Gizli melekleri bulmuştum.

Umarım melekler gerçekten iyi varlıklardır...

Devam edecek...

Continue Reading

You'll Also Like

992K 17.2K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
103K 6.6K 36
Bakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşları...
50.4K 2.3K 20
Tesadüfen yolları kesişen avukat kızın ve askerin yaşadıkları zorluklar, aynı zamanda beraber geçirdikleri güzel vakitler... Kitaptaki olayların hiçb...
365K 19.7K 54
"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parmağımı doğrulttum. "Sakın Yüzbaşı, sakın o...