Sevda Uğruna

PearlandPeriwinkle

2.5K 115 70

Bir psikolog'un vatana sevdası, sevdalısı. biraz gerçek, biraz hayal. şehidi gerçek, mutluluğu hayal.. vatan... Еще

Gece
Sevgi Evi
Biz Sevgi İpi İle
Onlar Şehit Olurken
Bir Yolculuk
Zarf
Sen İkna Edersin
Karanlık
Hastane
Yorgun
Çek O Gözlerini
Kalk Artık
Neredesin Ben Geldim
Anı
Görev
Küçük Bir Mesele
Berhudan (Lütfen Son Kısmı Okuyun)
Yaralar
Yolculuklar
Hayali Nasihat
Kemoterapi
Gül Kokusu
Ölüm Var! Ölüm
Replik
Al Yanaklım
Cezalar
Sevda Şarkısı
Kanlı Gelin
Yokluğuma İnat Varım
Ateş

Ölünce Sevemezsem Seni

43 3 0
PearlandPeriwinkle

Çayan ile Mahallemizin girişinde nöbet tutan teyzelere selam verip bu günlük dedikodu malzemelerini vermiş olduk. Arabayı boş araziye park ettikten sonra el ele caddede yürümeye başladık.
Vücudumu bir ürperti alırken sakinliğimi koruyup gülümseyerek sevdiğime karşı konuşmaya başladım.

"Bak bu leylaklar ile bezenmiş ev Leyla teyzenin, bahçesinde daima rengarenk çiçekler olur. Ali amca Leyla teyzenin eşidir ve inanır mısın aşkları dillere destandır. Ali amca gençliğinde Leyla teyzenin gülüşüne aşık olmuş. O zamanlar köydeler tabi her şey hızla yayılıyor. Ali amca Leyla teyzenin testilerini su doldurur taşırmış. Geceleri en son Leyla teyzenin yüzünü görmek için köyün bir ucundan öteki ucuna gidermiş. Köyde onlar için birbirlerinin yavukluları diye bahsedilirmiş. Aşk zamanla filizlenmiş. Büyümüş, yeşermiş ve çiçek açmış. Şimdinin aksine o zamanlar aşıklar utanarak severmiş birbirlerini, gizliden ama derinden.. Leyla teyze annesine söylemiş ama, Ali amcaya vermemişler Leyla teyzeyi. Birde başkasıyla evlendirilmeye kalkışılınca Leyla teyze kaçmış tabi. Ailelerini artlarında bırakıp Hatay'a kaçmışlar. Mahalle sakinleri bu aşka sahip çıkmış ve onların düzenlerini kurmalarına yardım etmişler. Şimdi Leyla teyze seksen küsür yaşında bu mahallenin bel kemiklerinden biri. Yıllar geçse de aşklarından hiçbir şey eksilmemiş ve aşklarının meyvesi beş tane çocukları olmuş. Üç kızı var Altınay, Halide, Tomris. birde iki oğulları var tabi Fatih abi ile Yavuz abi. Hepsi evlenip çoluk çocuğa karışmışlar. Leyla teyze ile Ali amca bahçede vakit geçirmekten çok mutlular. Hatta Leyla teyzenin lakabı mahallede Leylak teyze."

Beni dikkatle dinlerken ben konuştukça onun gamzesi yanağında büyüyordu. Çayan sessizce beni dinlerken başımı omzuna yaslamaya çalışıyordum o sırada anlatmaya devam ettim.

"Şu tek katlı sarı evde Mahmut amca ile Ayfer teyze yaşıyordu önceden. Evin önceden rengi lilaymış ama Ayfer teyze kanser olduktan sonra Mahmut amca evi sarı renge boyamış. Bilirsin Osmanlı'da eğer bir evde hasta var ise pencerenin kenarında uyarı babında sarı bir çiçek dururmuş. Anlamı ise bu evde hasta var demekmiş. Çiçeği görenler bu evin Etrafında ses yapmaz, düğün dernek yapmazlarmış. Ben üçüncü sınıfa giderken Ayfer teyze vefat etti. Limonlu kek kokan o bahçe bir daha hiç öyle kokmadı. Mahmut amca ise Ayfer teyzeyi kaybettiğimiz gün mezarının taşına sarılırken oracıkta gözlerini kapattı. Bu sarı ev şimdi ise  Mahmut amcanın vasiyeti üzerine kanser hastası çocuklar için bağışlandı."

Pastanenin önünden geçerken benim küçük afacan koşarak bacaklarıma sarıldı. Rim benim küçük prensesim, mahallemizin küçük evladı. Daha üç günlükken caminin bahçesinde kara kışın ortasında bir başına bırakılmıştı. Sabah namazına camiye nadir giden bir insandım. Ama o gün nedendir bilinmez sanki biri beni bir şekilde oraya yönlendirdi. Onu bulduğumda neredeyse yüzü morarmıştı. Onu nasıl ısıttım, hastaneye götürdüm ve kucağımda eve götürdüm hayal meyal hatırlıyorum. Ailesi bulundu ama çocuklarını almak istemediler.

O gün nasıl sinirlendim size anlatamam. Ne kadar merhametsiz insanlar vardı bu dünyada. Kadına neden orada bıraktınız diyince hava soğuk ölsün diye dedi bana inanabiliyor musunuz?

O gün titreyerek ve hıçkırarak Rim'e sütü olan bir anne aradım. Belki de çaresizliği iliklerime kadar hissettiğim günlerden en acısıydı. İşte o zaman Rabbim karşıma Sıla ablayı çıkardı. Süt annesi oldu Rim'in. Şimdi Rim ona o kadar bağlı ki Pastaneye bile onunla geliyor. Biraz daha büyüsün pedagoglar ile onun biyolojik ailesi olmadıklarını açıklayacaklar. Sıla ablayı gördüğüm gün çocuğunu toprağa vermiş. Rim'i kendi evladı gibi sevdi, büyüttü. Allah ondan razı olsun.

Rim bembeyaz tenli, kahverengi dalgalı saçlı, gözlüklü yaşıtlarına göre uzun bir kızdı. Bana sarılması bitince gözlerini Çayan'ın üzerine dikti ve tiz sesiyle konuşmaya başladı.

"Sen Hüma ablanın Çayan'ı olmalısın sana hep öyle diyordu görmüştüm fotoğraflarını. Sen şimdi onu ne kadar seviyorsun? Eğer beni ikna edersen sana bir sır veririm. Ama onu üzersen biz Hüma abla ile kaçarız. Ben sana inanıyorum asker abi sen onu üzmezsin. Çünkü Hüma abla hep VATANINA MEFTUN BİR ADAM SEVDİĞİNE İHANET ETMEZ, HÜZNÜ ÇEHRESİNE MİSAFİR ETTİRMEZ derdi. O senin yanında çok mutlu onu incitme olur mu? Ben onu çok seviyorum. Sen onu benden bile çok sev. Çünkü sevgi gören ağaç çiçek açar. Hüma abla mutlu olursa hızlı iyileşir."

Rim'in sözleri ile gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, Rim Çayan ile bana sarıldı.
Ben Rim'in saçlarını okşarken Çayan şefkatle bizi kolları altına aldı.

Şimdi sevgiyi iliklerime kadar hissediyordum. Saf ve masum sevgiyi.. Çocuklar bu dünyadaki en merhametli varlıklardı.
Kimseyi kırmayı bilmezlerdi çocuklar mesela..
Yada bu dünyanın çirkinliklerinden haberleri yoktu. Bazısının omuzlarında ağır yükler olmasına rağmen bizler gibi vazgeçmiyorlardı.
Çocuklar umut idi, masumluğun timsaliydiler. Karanlık dünyanın lambalarıydılar..

Rim'e aldığım hediyeyi düğünden önce götürmeyi aklımın bir köşesine not ettikten sonra bana gülümseyerek el sallamasına karşılık verdim.
Çayan Rim'e sevgiyle yaklaşıp içindeki kötü düşünceleri soldurup,
yerlerine sevgi tohumları ekmişti.
Gözyaşlarım ardı ardına yanaklarımdan süzülürken başımı göğsüne yasladım.

Ben yıllar boyu  kayıplar veren kadın, o nasırlı elleriyle vatanı müdafaa eden, kucağında yüzlerce şehit vermiş adam..
Ben Hasta, o merhem.
Ben sevgi, o merhamet..
Ben söz, o şiir..
Ben ses, o saz..

Ağlamam iç çekişlere dönerken sevdiğim adam Nazım Hikmet'in dizelerini fısıldadı yorgun bedenime.

"Seninle konuşabilecek kadar heybetli değildi belki kelimelerim, ama ruhunu yerinden sallayabilecek kadar derindi hissettiklerim."

Sözcükler dilimden dökülemedi o an işte. Sanki dilim lâl oldu. Çayan benden izin istercesine bakarken, utanarak gözlerine baktım. O sokak lambasının altında şefkatli bir buse değdi tenime. Tenim cayır cayır yanarken Çayan'ın parmakları yanaklarımdan süzülen gözyaşlarını sildi. Bu adam benim kaderimdi. Hayatımın bana verdiği en büyük armağan, en güzel mutluluk sebebimdi.

Konuşamadım o zaman işte. Haykıramadım sevdiğimi, dizlerim titredi. Kalbim göğüs kafesimi delice döverken titreyen ellerimi boynuna doladım sevdiğim adamın.
Bedenim uyuşmaya başlamıştı. Son zamanlarda bana sıkça uğrayan ve kendisini unutmamı engelleyen o acı yine oturmuştu göğüs kafesime.
Vücudum gün geçtikçe güçsüzleşiyordu. Belki son sözcüklerimdir diyerek birkaç kelime fısıldamak istedim sevdiğim adama.

Bana o kadar güzel bakıyordu ki, belki de birazdan kucağına yığılacak durumda olmamı unutmak istedim.
Kokusunu derince içime çekerken bedenimi zorlamadan konuşmaya çalıştım .

"Çayan'ım benim güzel gözlüm. Yüreğimin meftun olduğu adam, sevdiceğim. Benim bedenim şimdi çok yorgun, gözlerimi kapatsam düşeceğim. Beni tutar mı.. "

Cümlemi bitiremeden  gözlerim karardı. Bedenimin hakimiyeti elimden kayarken sevdiğim adamın elleri sıkıca sarıldı bana. Yanağıma sıcak bir damla gözyaşı düştü. Sevdiğim adamın gözyaşı yüreğimin tam orta yerine bir kor gibi düşüverdi. Çayanın kucağında ölmek istemiyordum. Ona bir acı olarak kalmak istemiyordum.
Sesleri duyuyordum ama konuşamıyordum. Sanki konuşma yetim elimden alınmıştı.

Çayanın bana fısıldadığı sözcükler ile benim bilincimin kapanmadığını anladığını farkettim. Bedenim yumuşak bir yüzeyin üzerine bırakıldığında arabaya getirildiğimi anladım.
Araba hareket etti.. ben gücümün son kırıntılarıyla gözlerimi araladım.
Işıklara gelince Çayan alelacele bana doğru döndü.
Yeşil hareleri kızarmıştı. Sustu, belki konuşacak bir şey bulamadı. Belki de konuşmak istemedi bilemiyorum.
Aynı suskunlukla acı gerçeği paylaştık. Işıklar yandı, araba yine hareket etti. Ben sevdiğim adamın ilk hıçkırıklarına o gün şahit oldum.

Onun gözlerinden süzülen yaşın sebebi olmak istemedim. Ona acı bir ömür, acı bir sevda vermek istemedim. Bende normal biri olmak istedim. Sıradan biri işte, bedeni hasta olmayan biri olmak istedim.
Çocukken kalbim yüzünden koşup oynayamazdım. Yaşıtlarım okula giderken ben hastaneden çıkmak için gün sayardım. Yıllar boyu yorgun kalbimle mücadele ettim. Çocukluğumu kaybettim, gençliğim ellerimin arasından kayıp gitti.
Sonra hayat bana bir mücadele hikayesi daha hediye etti. Kanser teşhisi konuldu bedenime.

Bende normal bir yaşam sürmek isterdim işte. Ataklar geçirmeden, baygınlıklarla cebelleşmeden, tasasız bir hayata sahip olmak isterdim. Sevdiğim adam ile bir ömür beraber olmak isterdim. Öyle mükemmel bir yaşam istemedim ki. Sadece sevdiklerimle beraber sağlıklı bir ömür istedim.
Gelinliğimi sağlıklı bir beden ile taşımak istedim. Sevdiğim adam saçlarımı okşasın istedim. Mutluluktan bayılmak isterdim, hastalıktan değil. Velhasıl çabalamadan normal bir yaşama sahip olmak isterdim...

🕊️🕊️🕊️

Doktor bir şeyler söylüyordu ama dinleyecek mecalim yoktu.
Sadece Çayan'a seslenmek istiyordum. Gözlerimin içine baksın, beni uzaklara götürsün istiyordum. Ayağa kalkmak istiyordum, hastalıklarla mücadele etmekten yorulmuştum. Ağlamaktan, acizce hiçbir şey yapamamaktan yorulmuştum. Geçen ay toplu olan vücudum şimdi darma dumandı. Hâlbuki çok inanmıştım iyileşeceğime. Sevgi her şeyi iyileştirme miydi?

Yoksa yine mi kandırılmıştık. Yorgunluk kelimesi dahi canımı yakmaya yetiyordu. Dakikalar geçti, Çayan elimi sıkı sıkıya tutmuş. Güzel sesiyle şiirler fısıldıyordu bana. Gözlerim zorlukla açıldığında sanki ecelden kaçmış gibi dilim damağım kurumuştu. Ellerimi kıpırdatınca Çayan sanki beni anlamış gibi yerinden kalkıp bana bir bardak su getirdi. Bedenimi düzeltirken bana kendi elleriyle içirdiği suyu kana kana içtim.

Kendimi toparlayıp sevdiğim adamın gözlerine baktım.
Ne diyecektim ben bu adama? Beni neden sevdin, ölüyorum işte be adam diyemedim. Benim Kendi sevdam içimde filizlendi. Ben seni uzaktan sevdim, sevdiğimi farketmedim bile seninle göz göze gelene kadar. Sesine aşık olduğum adam, senmişsin diyemedim.

"Çayan'ım benim can içim, b-ben senden bir şey isteyeceğim. Lütfen benim sözümü kesmeden dinle olur mu? Ben seni sevdiğimi kendime itiraf ederken çok zorlanmıştım. Hasta bir bedene sahip birini kim severdi ki? Ölüm benim ensemdeydi.  seninle tanıştığım bu duygu karmaşasını ilk defa tadıyordum. Ne olduğunu anlamamıştım. Aşk kelimesi ne kadar uzaktı Oysaki bana. Birini sevmemek için, o kişiye bir acı olarak kalmamak için ikinci üniversiteye başlamıştım. Hayatım ne kadar yoğun olursa içime böyle bir tohum düşmez zannettim. Ama işte senin sesini duydum o gün..  Bir gece yarısı stajyerlik yaptığım hastaneden çıkıyordum. Hastalığımı yeni öğrendiğim zamanlardı. Vücudumdaki tümörlerin çoğu iyi huylu oldukları için zorlanmıyordum. Gece çıkarken çok korkardım. Başıma bir şey gelecek endişesi yüreğimin deliler gibi çarpmasına sebep olurdu. Dövüş eğitimi almaya yeni başlamıştım. Derken korktuğum başıma gelmişti. Karanlık yolun içinde iki tane adam çıktı karşıma. Bana yaklaştıkları zaman hızlanıp yolumu değiştirdim. Ama gücüm yetmedi. Biri başörtümü çekince işte o zaman vücudum sinirden titremeye başladı. Elimden geldikçe karşı koymaya çalıştım. Bana dokundular, vücuduma kirli elleri değdi. Herkesten sakındığım vücuduma dokundular, bağırdım vurdum. İşte o gün sert bir ses duyuldu kulaklarıma. Üzerinde askeri üniforman ile sen çıkageldin. Yüzün kapalıydı, sadece mavi karışmış yeşillerin gözüküyordu. O şerefsizlerin elinden kurtardığın genç kız bendim işte. O gün ben senin sayende tacavüz edilmekten kurtuldum, ben o gün öldürülmekten kurtuldum. Taciz edildim ama, bedenimi benden alamadılar." sesim titrerken kızarmış gözlerimi yerden kaldırdım. Beni her halimle kabul eden adama onun canını acıtacağını bildiğim halde zehirli cümleleri söyledim.

"Ölüm benim ensemdeyken benimle evlenmek istediğine emin misin? Tüm eksikliklerime rağmen, hastalığıma rağmen benimle bir yuva kurmak istediğine emin misin? Çünkü B-ben"

Hıçkırıklarım konuşmamı engellerken Çayan beni kolları arasına aldı. İçimde kopan fırtınalara rağmen beni bağrına bastı. Eksikliklerime rağmen beni her şeyimle kabul etti. Başıma öpücükler kondururken sesi kulaklarıma doldu.

"O gün senin için geç kalmıştım. Eğer daha  erken gelseydim. Senin narin bedenine elleri değmeyecekti. Operasyon dönüşüydü, belki farketmişsindir ben o gün yaralıydım. Pansuman görevdeyken yapılmıştı. Değişmesi gerekiyordu, ilk sana gelmek istedim ama beni bırakmadılar. Fahir seni sevdiğimi  bilen tek kişiydi o zamanlar. Zorla pansumanı yapıp bıraktılar beni. Eğer  o gün geç kalmasaydım senin canın böyle yanmayacaktı. Süveydam beni affer misin? Sana geç kalan bir adamı kabul eder misin? Bile bile bu gönüle kuma gelir misin? Vatanıma verdiğim sözün üzerine yemin ederim ki sonumuza dek seni seveceğim. Benim sesim, nefesim, yuvam sensin. Veda cümleleri yakışmıyor dudaklarına. Yalvarırım böyle konuşma. "

.....

Genç adam sevdiği kadının cümleleriyle darma duman olmuştu. Onu kaybetmek istemiyordu. Sevdiğinin ailesine arkadaşlarında kalacağını söyleyerek yalan söylemişti. Bu yalan içini rahatsız etse de Süveydası öyle istemişti. O gece gözyaşlarını gizlemeden özgürce birbirlerine gösterdiler.

Genç kız adamdan kapıyı kilitlemesini istedikten sonra eşarbının iğnelerini çözdü. Saçlarını kesmeden önce sevdiği adama göstermek istiyordu. Heyecanla elleri titreyerek saçlarını özgürlüklerine kavuşturdu. Genç adam arkasını dönünce gördüğü ile büyülenmiş gibi parlayan gözlerle kadının saçlarına baktı.

Adımları kadına yaklaştıkça kalbi dört nala koşan bir atın kalbi gibi göğüs kafesinin dövmeye başladı.
Adam yatağın kenarına oturdu, genç kadın kızarmış yanakları ile sevdiği adamın gözlerinde tutuklu kaldı.
Adam izin ister gibi baktı, kadın izin verirvesine başını salladı.

Adamın elleri genç kadının kumrala çalan kahverengi düz saçlarında gezindi. Ne kadar da güzel kokuyordu sevdiği kadın. Yaklaştı ve bir buse kondurdu sevdiğinin tenine.
O gün genç adam sabaha kadar sevdiği kadının güzel saçlarını okşadı. Kadın ona şiirler okudu, hayatın acımasızlıklarına rağmen beraberce ayağa kalktılar.
Belki de tozpembe hayatlar yalnızca hikayelerde yer alırdı. Çünkü onların yaşamlarında daima düşmek vardı, düşmek ama her defasında yeniden ayağa kalkmak...

*Evet cancağızlarım nasılsınız? Uzuuun bir aradan sonra ben geldim. Kusura bakmayın önemli bir programım vardı ve bir haftalığına başka bir şehirde bulunmak mecburiyetindeydim. Yavaş yavaş hikayenin sonuna doğru yaklaşıyoruz sanırım. Adin Çayan ve Hüma Umay'ın hikayelerini bitirmek istemesem de her şeyin bir sonu var. Normalde hikayeyi mutlu bir şekilde bitirmek istemiyorum ama bir yanım da mutlu bitsin istiyor. Bilemiyorum, karar veremiyoruuuumm. Neysemmm sizlere kucak dolusu sevgileerrrrrrr 💐💞*


Продолжить чтение

Вам также понравится

PINAR Tardela

Духовные

42.3K 3K 21
Tamamlandı✓ "Bu bileklik sadece sizde mi var? Ya-a-ni..." "Evet. Yani ben yapmıştım. Satın almadım." Yüzüne anlamlandıramadığım bir hüzün kapladı. An...
2.2K 164 21
"Ben seninim,sende benim Limon Reçeli'm" ***********^•^*******^•^*******^•^*******(~ • ~ ) 🍋 bol limon reçelli,bol kahkahalı,bol romantik bir hikaye...
6.4M 280K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
Açık Yara Sineması Eslem

Подростковая литература

3.7K 395 16
Sinirle duvara vurduğu eline bakarken benim bile canım acımıştı. Onu çok kez görmüştüm ama bugün, bambaşkaydı. İlk kez ondan, yapacaklarından korkuyo...