Sevda Uğruna

By PearlandPeriwinkle

2.5K 115 70

Bir psikolog'un vatana sevdası, sevdalısı. biraz gerçek, biraz hayal. şehidi gerçek, mutluluğu hayal.. vatan... More

Gece
Sevgi Evi
Biz Sevgi İpi İle
Onlar Şehit Olurken
Bir Yolculuk
Zarf
Sen İkna Edersin
Karanlık
Hastane
Yorgun
Çek O Gözlerini
Kalk Artık
Neredesin Ben Geldim
Anı
Görev
Küçük Bir Mesele
Berhudan (Lütfen Son Kısmı Okuyun)
Yaralar
Yolculuklar
Ölünce Sevemezsem Seni
Kemoterapi
Gül Kokusu
Ölüm Var! Ölüm
Replik
Al Yanaklım
Cezalar
Sevda Şarkısı
Kanlı Gelin
Yokluğuma İnat Varım
Ateş

Hayali Nasihat

33 3 0
By PearlandPeriwinkle

Abimin kolları sıkı sıkıya belime dolanırken gözlerim biricik kardeşlerimi aradı. Annem ve babam araba kalabalık olmasın diye havaalanına gelmemişler. Abim Çayanla ellerimize kötü kötü bakarken, Çayanı gömleğinin yakasından çekiştirerek diğer yanına aldı. Sümeyye gülerek Ammarın kafasına vurup kaçıyordu. Görende hiç büyümemişler sanacak. Sizin sende sırığı kovalıyorsun diyen sesinizi duyar gibiyim. Farklı şeyler bunlar arkadaşlar biz evde yapıyoruz, havaalanının ortasında değil ki aaa

Çayan abimin omzuna hafif bir yumruk atarken abim beklemediği için sendeleledi. Hafifçe Homurdanırken konuşmaya başladı.
" Lan kardeşimiz dedik bağrımıza bastık. Kız kardeşimle evleniyor şimdi. Git öte tarafa, Hümanın elini tutuyor birde gözlerimin önünde. Benim ya benim abisinin."

Çayan abimin bu sözlerine gülerken konuşmaya başladı. "Sözde Sueda yengeyle düğünü bu yaz yapacaktınız. Ben senden önce evleniyorum. Hem fena mı lan. Artık daha çok göreceksin  nur cemalimi. Ben seni kurtarmasam ohooo, şimdi öteki tarafı boylamıştın." diyerek kahkaha attı.

Seyrettiğim manzaranın tadını çıkaracaktım. Gereksiz yere morallerimizi bozmaya gerek yoktu. Çayan çocuğunun olmasından korkuyor olabilirdi. Bizi ardında bırakmaya korkuyor olabilirdi. Hayat dediğimiz meret kolay Bir şey değildi ki.  Biz insanlar birkaç saniye sonra ne olacağından habersizken yılların planlarını kurmaya çalışıyorduk. Hepimizin korkuları, yanlışları ve yenilgileri vardı. Bunlardan kaçamazdık ki. önemli olan her şeye rağmen sıkıca sarılmaktı hayata. Yorgunluklara rağmen gülebilmekti hiçliğe...

Dünyayı bize büyük gösteren neydi ki? Hırsımız, bencilliğimiz ya da sevgisizliğimiz mi? Bence en çok merhametsizliğimiz. İnsan sevmek zorunda değildi fakat merhamet duymalıydı şüphesiz.
Mesela gördüğü her insanı son kez görecekmiş gibi ayrılmalıydı. Burası dünya.. veda etmemizi beklemiyordu ki. Toprak hemencecik bağrına alıyordu körpecik bedenleri. Bu çocuk, bu genç dinlemiyordu.

Hayat kısacık beş harften oluşan, iki hece ile sınırlı bir kelime. İlk hecesi bebekken fısıldanıyor kulaklarımıza "aramıza hoşgeldin" diyerek kabul ediyorlar bizi bu garip dünyaya. Son hecesi ölüm; kimsecikler konuşmuyor ardımızdan. Şanslı olanların ardından ruhuna fatihalar okunuyor. Birkaç gün acısı çekiliyor. Ve her şey gibi, herkes gibi o da unutuluyor..

Burası dünya, farklı olanın özel olduğunu bilmeyen kalpsiz insanlarla dolu. Paraya karşın fikirlerini satan, duygusuz yalancı insanlar ile dolu.
Burası Gazze, burası Filistin, burası Kudüs, burası Irak, burası Doğu Türkistan, burası Yemen, burası Çeçenistan, burası Arakan, burası Suriye, burası Keşmir, burası Kırım, burası Özbekistan, burası Mısır, burası Moro, burası Afrika... Müslüman kanına doymuyor kafirler.  Burada ve daha birçok memlekette zulme uğruyor kardeşlerimiz. Gencecik kızlar tecavüze uğruyor. Bebekler parçalanıyor keskin bıçaklarla. Yavrularının önünde vahşice katlediliyor anne, babalar..

Burası dünya, şehitlerimizin kanı ile boyanmış kızıl toprak...
Biz bilirdik ki çocuklar uyurken susulur, ölürken değil! Biz bilirdik ki analar kınalı saçlarını okşarlardı yavrularının, al bayrağa sarılı tabutlarını değil!
Biz bilirdik ki uçurtmalar süslerdi mavi gökyüzünü, şarapnel parçaları değil!  Biz komşusu açken tok yatanlar değildik ki? Biz bayramlarda daha muhtaç insanlar et yesin diye, buğday döven insanlar değil miydik? Biz rengine, diline, ırkına bakmazdık ki arkadaşlarımızın. Bizler portakalı soydum diyerek sayarken kimse üzülmesin diye sen bu oyundan çık güzel kalpli çocuk diyen çocuklar değil miydik?

Biz ne zaman haksızlığa karşı dik durmayı bıraktık? Ne zaman çocuklar katledilirken, binlerce şehit verirken sessiz kalmaya başladık? Ne oluyor bizlere. Hürriyet künyemizi hayatımız pahasına korurken şimdi düşman ellerinde. Biz neden böyle olduk? İnsanlığımızı ne zaman kaybettik? Toparlanın ey hilalin evlatları. Toparlanın ey Muhammedin ümmeti. Kendinize gelin..
Merhametinizi yitirmeyin,insanlığınızı yitirmeyin...

🕊️🕊️🕊️

Bugün Hatay'a geleli iki gün oluyor. Dün eve gelince gözyaşları ile karşılanmış, güzelce hasret gidermiştik. Babamla ne zaman göz göze gelsem yüzünde tebessümü, buruk bir hüzünle bakıyordu bana.
Zihnime doluşan düşünceleri elimle uzaklaştırırmış gibi yaparken yanımda getirdiğim elbiselere göz gezdirdim.

Hakkaride havalar ısınmasına rağmen sanki Hatay'dan farklı bir mevsim yaşıyorduk. Resmen dışarısı cayır cayır yanıyordu burada.
Sanırım robalı bej elbisem şimdilik idare ederdi beni. Üzerine de kahverengi bir şal taktım mı tamamdır işte olmuştu. Hızlıca giyinip aynadan kendimi şöyle bir kontrol ettim. Fena durmuyorum be.
İçeriden gelen kahkaha sesleriyle parmak uçlarımda ilerleyerek salonun kapısının pervazına yaslandım.

Çayan kanepenin dibinde yerdeki kilimin üstüne oturmuş başı annemin dizlerinin üzerindeyken, annem Çayanın saçlarını okşuyor abim ise müstakbel eşimi kıskanıp annemi yanaklarından öpüyordu.
Sümeyye, Ammar'a  sataşmıştı muhtemelen. çünkü şuan babamın etrafında birbirlerini kovalıyorlardı. Babam başım dönüyor diyerek ikisini de koltuğa oturttu ve başlarına birer  öpücük kondurdu. Sümeyye ve Ammar namı diğer Tom ve Jerry kollarını bağlamış Çayan ve abimin birbirine sataşmalarını izliyorlardı.
Babam ve annemin gözleri birbirlerine değince dudaklarına  tebessüm yerleşti. Birbirlerine bakışları hiç değişmemişti sanki. 
Otuz küsür yılı birlikte devirdikleri halde annem babama aynı aşkla bakıyor, babam ise anneme aynı şefkatle bakıyordu.

Birbirlerine hala aynı tebessüm ile bakıyorlardı. Onların bu haline baktıkça eski albümlerindeki isteme fotoğrafları gözümün önüne geliyordu. Annem beyaz tenli bir kadınken babam ona tezat esmer bir tene sahipti. Annemin koyu kahve gözleri babamın ela gözlerinin içinde kayboluyordu.
Üzerimde hissettiğim bakışlarla gözlerimi annem ve babamdan çekip Adin Çayan'a baktım.
O parıldayan gözlerle bana bakarken yanaklarımı bir ateş basmıştı. Öyle bakışları vardı ki sanki dünyadaki en güzel kadın sizmişsiniz gibi hissettiriyordu.

Abimin boğazını temizleme sesiyle irkilip kötü kötü baktım. Hayır yani niye bozuyorsun be çocuk.
Göz ucuyla Çayan'a bakıp babamın yanına adımladım.
Babam beni kolları altına alırken abime küçük bir dil çıkarıp babamın yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Babam başımdan öperken derin bir nefes aldı.
Küçüklüğümüzden beri banyodan sonra tarağımızı alıp babamın dizlerinin dibine gelirdik. Genelde babam Sümeyye ile Benim saçlarımızı kurutup örerken, annem Ammar ve abimin saçlarını kuruturdu. Tabi rutin haline gelen bir şeyde başımıza kondurulan öpücükten sonra saçlarımızın koklanmasıydı.

Kaç yaşına gelirsek gelelim her banyodan sonra o mükemmel soruyu soruyorduk annem ve babama; saçlarım nasıl kokuyor?
Cevap ise daima bir öpücük ve mis gibi kokuyor olurdu.
Anneciğim bana bakarken Çayan'a  anılarımızı anlatıyordu.
Babama düşkünlüğümü  kıskandığını itiraf etmiyordu hala sevgili anneciğim.
Küçükken annem ve babamı hiç yan yana oturtmazmışım hep ortalarına oturur. Bir yanımda annem bir yanımda babam diyerek abime Nisbet yaparmışım. Babamın elini tuttuğumda ayaklarım yere değmediği halde inatla her gittiği yere beraber gidermişim.
Akıllı ama çok konuşan bir bebekmişim. Ve daha neler neler anlattı Çayan'a.

Muhabbet faslı bittiği zaman annem ve babamı başbaşa bırakarak evden ayrıldık. Sümeyye hastaneye geçerken onu yorucu bir acil nöbetine uğurladık. Evet Sümeyye hanım doktordu,boynuz kulağı geçmişti.
Abim her ne kadar Çayan'ı benimle bıraktığı için huylansa da Ammarın dil dökmeleri sonucu onunla beraber meclise gitti. Ammar, küçük hacker üniversite bitmeden bile bu kadar yoğun çalışırken bittiği halini düşünemiyordum.

Adin Çayan'ın eli sıkıca elimi tutarken  kısaca kapalı çarşının tarihinden söz ettim. Birkaç mağazadan ufak tefek şeyleri aldıktan sonra Ulu Camiide namaz kıldık.
Size garip bir şey söyleyeyim mi? Resmen Hatay'ın tarihini benden daha iyi biliyor. Mesela bizim titus tüneli dediğimiz tünelin aslında Kral Vespasianus zamanında yapıldığı halde oğlu bitirdiği için onun isminin verildiğinden bahsetti.

Büyükçe bir mağazaya giriş yaparken Çayan resmen beni elimden sürükleyerek yatakların olduğu alana getirdi. Ben yatakları incelerken Çayan görevliden mankenin üzerindeki çift pijama takımından istedi. Gözlerim pijama takımına  değince beni ufak bir kahkaha aldı.
Kendisine aldığı pijama takımı  düz koyu mavi iken benimki toz pembeydi. Komik olan renkleri değildi elbette. Benim pijama takımımın üzerinde rengarenk şekerler ve beyaz tavşanlar vardı. Çayan gamzelerini gösterecek şekilde tebessüm ederken, tok sesiyle konuşmaya başladı.

"Niye gülüyorsunuz küçük hanım gayet bize yakışacak bir çift takımı" derken elindeki tavşanlı tacı şalımın üzerine taktı.

Elimle aşağıya eğilmesini söylerken çömelince kulağına fısıldadım. "Ben yakışmaz demedim ki hayatım. Bence sana da tavşanlı bir pijama almalıyız" diyerek yanağına bir öpücük kondurdum ve hızlıca uzaklaştım. 

Çayan olduğu yerde donarken elini yanağına koydu ve şapşal bir sırıtışla ardımdan geldi.

"Süveydam sen az önce bana ne dedin?" dedi muzip bir sesle

" Bence sana da tavşanlı bir pijama almalıyız dedim." yanaklarım alev alev yanarken. Bayan görevliye beğendiğim üç tane nevresim takımını gösterdim. Ve bunların çift kişiliklerinden getirebilir misiniz diyerek konuyu dağıtmaya çalıştım. Görevli uzaklaşırken belime dolanan bir kol beni göğsüne yasladı.

" Güzelim sen sanki bana bir şey dedin, yanılıyor muyum?" diyerek başıma bir öpücük kondurdu. Hayır kokusu dikkatimi dağıtmamalıydı. Bu çok adaletsizce bir yöntemdi. Kolu belime dolanmış, başım göğsünün üzerinde ve baş döndüren kokusu ile aynı anda nasıl baş edecektim.

" Hayatım dedim üsteğmen. Yiğidim de derim, can içim de derim. Yeter ki sen gülümsemeni benden mahrum etme. Beni nefesimiz bırakma."

Gür kirpikleri açılıp kapanırken dudaklarında bir cümle can buldu.  "Ne ölmek nefessiz kalmaktır; ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır. Ben seni her halinle seviyorum güzelim. Seninle konuşurken sadece senle konuşmuyorum ki bu küçük kız çocuğuyla da konuşuyorum." dedi. gözlerim kılıfının içine sakladığı fotoğrafa takılı kalınca gülümsemem büyüdü. Düz saçlarım katkatlı bir şekilde kesilmiş masanın üzerine iki elimi koymuş başımı elimin üzerine yaslanmış papatyalı tacım ile gülümsüyordum. Muhtemelen o fotoğrafta beş- altı yaşlarındaydım.

"Sen böyle konuşunca dilim tutuluyor sanki. O fotoğrafı nereden buldun ki? ondan bir tane vardı ve o da  abimdeydi yanılmıyorsam" dedim şaşkın bir ifadeyle

"Abinden almıştım İstanbul'a gittiğim yıl. Odasında ki çerçevenin kenarındaydı. İstesem vermezdi o zamanlar bana. Birine aşık olduğumu biliyordu. Ama o kişinin sen olduğunu bilmiyordu. Ben yanlışlıkla çerçeveyi yere düşürüp kırınca. Daha ben demeden yaptıracaksın dedi ve elime tutuşturdu fotoğrafları. Ben yaptırdım ama eksik verdim. Uzun bir süre farketmedi. Odası taşındıktan sonra farkına vardı. Aradı ama bulamadı. Belki taşındığı zaman düşmüştür diyerek biraz üzüldü ama fotoğraf bendeydi. "  diyerek kahkaha attı.

" yazık abime be o kadar aramış bari söyleseydin" diyerek gülmeye başladım.

Büyük eşyalara gelince Çift kişilik yatağın mekanının yumuşak olmasına dikkat ederek aldık. Başlığı mdf idi  ve sadeydi. Giysi dolabı, komodinler ve makyaj masası da denilen şifonyer krem rengi olup gri işlemelere sahipti.
Koltuk takımı üç kanepe ve iki berjerden oluşuyordu.

Kanepeler mavi lacivert arası bir tondayken, berjerlerimiz gri renkteydi. Koltukları alırken sanki evimizdeymişiz gibi oturduk. Timin oturma düzenini de düşününce yine de eksik kalıyordu koltuklar. Neyse ki açık mavi tonlarında büyükçe bir yemek masası almıştık ve sandalyeleri mavi puftan olup rahat bir şeydi. Yani misafirler geldiği zaman biz onları odanın kenarlarına alıp oturabilirdik.

Orta masa çok alan kapladığı için sehpalar daha çok hoşuma gidiyordu. Çayanla beğendiğimiz siyah sehpa takımı ve ufak motifli halımız ile oturma odasını tamamlamıştık.
Misafirler için nevresimler, havlu takımları, yorgan, battaniye ve yastıkları iyi ki annemle daha önce almıştık. Beyaz eşyalar da tamamdı zaten, sadece buzdolabı küçük olduğu için onu değiştirmiştik. Bence tamamdı ya daha ne alalım. Diyerek büyük eşyaları kargolamak için belgeleri hanımefendiyle imzalamaya giderken Çayanın gelmesini istememiştim. Bu işlem bittikten sonra geri döndüğümde..

Ah Sonra ne mi oldu? Çayan mutfak dolaplarını ve tezgahı değiştirmiş bana evimizin fotoğrafını gösteriyordu. Çok güzel olmuştu ama gerek yoktu ki. Dolaplar  eski değildi zaten. desem de Adin Çayan her şeyin en iyisi olsun diyerek değiştirmişti.  Hiçbir şey almayacağım dediğim mağazalardan Çayan yüzünden ellerimiz dolu çıktık. Annemi alışveriş yapmaya sırf Çayan yalnız hissedip üzülmesin diye getirmemiştim. Ama sevdiğim adam neredeyse aldığı her şeyi anneme atıp anneciğim ben beğeniyorum ama kızın almak istemiyor diyerek beni şikayet ediyordu.

Mutfak için birkaç parça almıştık daha önce ama eksiklerim vardı. Çayan beğendiği dörtlü siyah önlüğün en büyüğünü kendisine denerken bir küçüğünü bana giydirdi ve küçük önlükleri hayali bir şekilde çocuklarımıza giydirirken. Olmayan çocuklarımıza nasihat etmeye başladı.

"Bakın benim küçük bombalarım, annenizle ben yemek yapacağız. Hayır olur mu öyle? babalar ve çocuklar annelere yardım etmek için vardır. Anneniz yemeği yaparken yoruluyor, ben olmayınca annenize siz yardım edeceksiniz anlaştık mı?"

Gülümsemekten yanaklarım ağırırken gözümden bir damla yaş süzülüverdi. "sen az önce çocuklara bombalarım mı dedin? Yavrum siz aldırmayın babanız sizi öyle seviyor, büyüdünüz ya ondan. " diyerek hayali bir açıklama yaptım.

Çayanla kahkahalara boğulurken insanlar rahatsız olmasın diye hayalimizi hızlıca sonlandırıp mutfağa beğendiğimiz cam kek kasesini, saklama kapılarını, bakliyat kaplarını, borcamları ve ufak tefek eşyaları tamamladık. Sofra takımları, çatal bıçak seti ve diğer ıvır zıvırları sağolsun annem çoktan hazırlamıştı.

El ele çarşıdan ayrılırken Habibi Neccar camiinde namazımızı kılıp affanda güzel bir haytalı yemiştik. Annemin ısrarlı aramaları sonucu son durumu ona açıklayıp eve yol aldık.
İşte günün en sevdiğim kısmı gelmişti. Araba kullanırken kimse görmeden doya doya sevdiğimi izleyebiliyordum. Elim radyoya giderken kanalları gezmeye başladım.


Duyduğum melodiyle parmaklarımı radyodan çektim. En sevdiğim müziklerden birisiydi Hasretinle Yandı Gönlüm..
Yol akıp gidiyor, Seslerimiz birbirine karışıyordu. Bakışlarımız kesişirken gülümsemelerimiz birbirini ağırladı.
Vuslata giderken yüreklerimiz korkusuzca ve mutlulukla birbirine tutundu gözlerimiz.













Continue Reading

You'll Also Like

41.2K 1.9K 15
• TAMAMLANDI Dijital asistanın dünyasına hoşgeldiniz.
20.3K 2.3K 32
Annesinin doğma vatanına yaşamak için gelen Azer Memmedov, veteriner olan Ahsen Özçivit ile tanışır. ~~~ "Annemin vatanına geldiğimde nasibim ile ka...
374K 24.4K 27
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
Tencere Tava|✓ By .

General Fiction

135K 12.9K 56
Ecmel en büyük hayalini gerçekleştirmek için yürüdüğü yolda ilerlerken rol model olarak gördüğü Eymen'in komşusu olduğundan ve kendisinden sadece bir...