KIZ VE ÖFKESİ

Galing kay meryemc

213K 20.7K 5.3K

•Yetişkin okurlar içindir. •Hikaye, 3 farklı kısım içermektedir. Her kısımda başroller değişmektedir. Kız ve... Higit pa

1 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
2 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
3 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
4 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
5 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
6 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
7 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
8 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
9 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
10 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
11 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
12 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
13 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
14 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
15 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
16 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
17 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
18 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
19 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
20 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
21 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
22 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
23 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
24 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
25 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
26 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
27 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
28 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
29 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
30 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
31 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
32 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
33 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
34 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
35 ❉ KIZ VE ÖFKESİ FİNAL
1 ❈ KIZ VE RUHLARI
2 ❈ KIZ VE RUHLARI
3 ❈ KIZ VE RUHLARI
4 ❈ KIZ VE RUHLARI
5 ❈ KIZ VE RUHLARI
6 ❈ KIZ VE RUHLARI
7 ❈ KIZ VE RUHLARI
8 ❈ KIZ VE RUHLARI
9 ❈ KIZ VE RUHLARI
10 ❈ KIZ VE RUHLARI
11 ❈ KIZ VE RUHLARI
12 ❈ KIZ VE RUHLARI
13 ❈ KIZ VE RUHLARI
14 ❈ KIZ VE RUHLARI
15 ❈ KIZ VE RUHLARI
16 ❈ KIZ VE RUHLARI
17 ❈ KIZ VE RUHLARI
18 ❈ KIZ VE RUHLARI
19 ❈ KIZ VE RUHLARI
20 ❈ KIZ VE RUHLARI
21 ❈ KIZ VE RUHLARI
22 ❈ KIZ VE RUHLARI
23 ❈ KIZ VE RUHLARI
24 ❈ KIZ VE RUHLARI
26 ❈ KIZ VE RUHLARI
27 ❈ KIZ VE RUHLARI
28 ❈ KIZ VE RUHLARI
29 ❈ KIZ VE RUHLARI
30 ❈ KIZ VE RUHLARI FİNAL
1 ❊ KIZ VE NEFRETİ
2 ❊ KIZ VE NEFRETİ
3 ❊ KIZ VE NEFRETİ
4 ❊ KIZ VE NEFRETİ
5 ❊ KIZ VE NEFRETİ
6 ❊ KIZ VE NEFRETİ
7 ❊ KIZ VE NEFRETİ
8 ❊ KIZ VE NEFRETİ
9 ❊ KIZ VE NEFRETİ

25 ❈ KIZ VE RUHLARI

1.7K 233 117
Galing kay meryemc

03.04.2023

Sürprizz!

Yorumlarınızı bekliyor olacağım, iyi okumalar :')

(Bir sonraki bölüm Cumartesi günü gelecek.)

💠Isabel Larosa, Haunted

JEANNINA
KIZ VE RUHLARI
ALTMIŞINCI BÖLÜM
🐺

Konuşmakla bir problemim yoktu, kendimi anlatmak için olmadığı sürece. Başkalarını incelemekte, anlamakta iyi olmam gerekmişti. Shadax'tan çıktığımdan beri büyük afallamıştım.

Shadax'tayken, Abraxas bana istediğim bilgileri almayı öğretmişti. Sabırlı ama ısrarcı olarak. Achilleas'ın tutulduğu gibi kafesleri inşa etmeye, içinde gezmeye, orada tıktıklarıyla konuşmaya alışkındım. Kafesin ardındaki zihinlere girmek çok karmaşık olduğundan, en son başvurduğum özelliğim bu olurdu. Bir hafta boyunca tek bir kişiden, sadece bir kelime almak için beklediğim olmuştu. Ama bu süreç sonunda, bilgiyi veren kişi ölmüştü. Benim yüzümden değil, kaçmaya çalıştıkça Fyxn özünün ona verdiği zarardan.

Achilleas'ın dayanıklılığı beni her zaman şaşırtmıştı. Daha güçlü olamaz derken hep ilerleme kaydediyordu. Kafeste geçireceği on yedi saat ona sorun çıkarmazdı; yine de gerçekten, onu bu halde görmek hiç hoş değildi.

Beni üzüyordu. Ama kendi duygularımı bir süreliğine bastırabiliyordum. Bu, Achilleas'ın zihnimle oynayarak, farkında olmadan, bana öğrettiği bir özellikti.

Achilleas bana öfkeli bir şekilde bakmaya devam ederken iç çektim. Ona, Shadax'tan bahsettim. Beni dinlerken öfkesi yerini boşluğa bıraksa da tek kelime etmedi.

"Yine dönersin Shadax'a." dedi, "Kardeşin başına geçince."

Gözlerimi kıstım. "Shadax'a dönmek istemiyorum."

"Dilinden düşmüyor ama hayatım." Sesi öyle alaylıydı ki karşılığında sinir olmam bekleniyordu.

Ellerimi geriye yaslayarak bağdaş kurdum, arkadaki tepsiden bir lokma aldım. "Sadece, kafesin içindeki ve dışındaki psikolojiye hakim olduğumu anlamanı istedim. Güçsüzleşirken, kendini kaybetmiyormuş gibi görünme yalanı... Bende bu oyunlar işe yaramaz." İşaret parmağımı yanağıma vurdum. "Bir de beni azdırmaya çalışman var tabii. Eh, bu oldukça işe yarıyor ama seni çıkarmama yetecek kadar etkilenmedim."

Sol kaşını kaldırdı. "Yer değiştirmek isterdin ama, değil mi?"

"Kesinlikle. Şu kurt zırvalığı da ilgimi çekti." Ani bir hareketle kafese doğru eğildim. "Zırvaladığın her şey bayağı hoş. Hepsini yaptığını ve yapacağını bilmem de harika."

Sinirli bir nefes alarak gözlerini kapadı. "Hiç üzülmüyor musun halime?"

Ellerimi terazi misali, bir şeyler tartar gibi kaldırarak aşağı yukarı hareket ettirdim. "Üzülüyorum elbette ama kendini acındırmaya çalışman o kadar komik geliyor ki, dengeleniyorlar."

Bu duruma düşeceğimi tahmin edemezdim. Aklımdaki tek şey bir an önce Shadax'a gidip Abraxas'ın ruhunu sökmek, sonra da deliler gibi sikişmekti. Bu kadar. Achilleas'ın gerçekten delireceği aklımın ucundan geçmedi.

"Bir gün herkesi öldüreceksin, benden söylemesi." dedi, üstüne basa basa.

"Artık yapmam öyle şeyler." Ellerimi indirdim. "Ama arada bir böyle şeyler yapalım. Eğlenceli."

"Bu halimden kurtulmaya çalıştığını sanıyordum."

"Normalde de çok dengesizleştiğin oluyor. O an seni bir kafese kapatayım, konuş benimle. Dediğim gibi, bu tür kafeslerin yapımında rol-"

Beni hırlayarak böldü. "Sus."

"Şu çıkardığın ses varya," diye mırıldandım, başımı hafifçe eğip gözlerimi onda tutarak. "Aşırı seksi."

"İçeride olması gereken sensin, Jean."

Onu onayladım. "Lütfen bu dediğini unutma. Çünkü isteyeceğim."

Öfkeyle homurdandı. "Seni kışkırtmamın mümkünatı yok, değil mi?"

Ayağa kalkarak yer yer yırtık olan kazağımı çıkardım. Beni izlerken bakışı sabitti ama göz kapağı seğiriyordu.

Bir an arkamı dönüp yeni kazağı aldım, giymeden önce sütyenimi çıkardım. Ona döndüm. Kazağın sertliği göğüs uçlarıma sürttü giydiğimde, hatta belirgin kalmaya devam etti. "Aslında, gördüğün gibi, fazlasıyla tahrik oldum."

Hırıldayarak bakışlarını kaçırdı, tepinmeye başladı. Dişlerimi birbirine bastırarak ona bakarken hissettiği acıdan dolayı keskin bir nefes aldı, bir an duraksadı ama yapmaya devam etti. Öz, kanına iyice karışıyordu ama buna dayanıyordu. Achilleas harika bir şeydi gerçekten. Daha ne yapabilir diye düşünürken hep fazlası geliyordu.

"Biliyor musun, beni canlı tutan şey sensin. Her anlamda." diyerek pantolonumu çıkardım. "O yüzden, kendini öldürmesen güzel olur."

"Siktiğimin manyağı." diye patladı birden.

"Doğru. Bir manyağı beceriyorsun." Başımı beğeniyle salladım. "Bu beni rahatsız etmiyor ama seni ediyormuş gibi görünüyor. Manyak olmam yani. Yine de bana aşık olduğunu söyledin." Gözlerini kırpıştırdı. "Hatırlıyorsun değil mi, söylediğini?"

Cevap vermediğinde inadına mı yaptı yoksa unutuyor muydu emin olamadım. Tedirginlikle ürperdim. "Achilleas," dedim yavaşça. "Bana sürüdekilerin isimlerini sayarsan seni çıkaracağım. Ve bu bir yalan değil."

Sözlerimde samimiydim çünkü yapamayacağını biliyordum.

Kendisi dışındaki on bir kurdun ismini yavaş yavaş söyledi. "Çıkar beni şimdi."

"Devamı var ya hani," dedim, gülümseyerek. Öylece baktı. "Olesya? Helena, Aurora? Leda? Belki Lilly." Başını sallar gibi oldu. "Bir de Elanour?" Tekrar başını salladı. "Elanour nasıl biri sence?"

"İyi." dedi direkt.

"İlginç bir tanımlama." Dudaklarımı büktüm. "Ama sürüde Elenaour diye biri yok, Achilleas."

Başını arkaya atarak sarmaşıklardan direğe yasladı. "Mantıklı düşünen deliden korkacaksın... Seni nereden buldum ben?"

"Kesinlikle katılıyorum. Ayrıca, teknik olarak, sizi ben buldum ama olsun, ne demek istediğini anladım." Kafese yaklaşarak dudaklarımı parmaklıkların arasından uzattım. "Seviyor musun beni?"

"İğreniyorum."

"Beni aksine inandırmamış olsaydın şu an buna kırılırdım." Sahte bir acıyla iç çektim ve hemen ardından sevinçle gülümsedim. "Normalde hiç böyle rahat konuşmazdım kafese kapattıklarımla. Şu işe bak. Sana olan takıntımı görüyor musun? Asla sıkılmıyorum."

Gözlerini kapattı, kasılmış çenesi zar zor oynadı. "İyi dayanıyorsun. Hayretler içerisindeyim. Elimde o kadar kırgın tavırlar sergiliyorken şimdi herkesten üstünmüşsün gibi."

Bir an titrer gibi oldum. Neyseki gözleri kapalıydı. "Üstünüm zaten ama istediğim bu değil, Achilleas."

Dişlerinin arasından konuştu. "Ne bok istiyorsan iste, sus da bir an önce."

Susmadım. Kafesin etrafında gezinerek, o hiçbir tepki vermezken, bu sefer Shadax eğitimlerini anlatmaya başladım.

İki saat boyunca, ne gelen biri ne de Achilleas tarafından bölünmeden konuşmaktan çenem ağrıdı. Kendi kendime dolaşırken arada sırada Achilleas'a bakıyordum, hareket etmedikçe kanındaki öz buharlaşıyor olmalıydı ki yaraları kapanmıştı.

Susarak çenemi ovuşturdum birkaç saniye. O an uyuyormuş gibi bir tavır sergilese de, hep açık duran simsiyah gözü beni izliyormuş gibi durdu.

"Saatin dolduğunu söyle."

"Doldu. İyileştin mi?"

"İyileştim."

"Yalancı."

"Sensin o."

Derin bir nefes aldım. "Evet. Dolmadı."

Sesi o kadar duygusuzdu ki içimde bir şeyler kırılıyordu. "Shadax'ta başkalarına, sesinle, bu kadar işkence ediyor muydun gerçekten?"

"Hayır. Herkeste aynı yaklaşım işe yaramaz. Çoğu zaman sabırla, sadece birkaç soru sorarak bekliyordum. Bazen de dışarıda dolaşma molası veriyordum."

"Keşke yine aynısını yapsan."

"Sesimi seviyormuşsun ya, o yüzden susmam da gitmem de."

"Susadım." dedi, hırıltılı bir sesle.

"Normaldir. Çok güç harcıyorsun."

"Acıktım."

"Olabilir." diyerek onu onayladım.

"Ee?"

"On üç saat daha bekle."

"Jean, şu çok medet umduğunuz düzelme gerçekleşmezse de buradan çıkarsam seni mahvedeceğimi biliyor olmalısın." Boğuk bir şekilde güldü. "Bundan çoook zevk alacağım."

Başımı salladım. "Düzelince de mahvedebilirsin. Ben de zevk alırım."

Gözünü açtı, hafif kısık haldeyken bana baktı ve gözüme o kadar çekici geldi ki dizlerim titredi. Parmaklıklara tutundum. "Ne oldu?" diye sordu hevesle, bir anlık boşluğumu yakaladığını düşünüyordu.

"Çok yakışıklısın. Nasıl kapılmadın anlamıyorum bazen." Alnımı parmaklıklara yasladım. "Ama buna mutluyum."

"Eskiden yalan söylemediğini hatırlıyorum." dedi, düşünceli bir sesle. "O zaman nasıl insanları konuşturdun?"

"Şu anda da çok söylemiyorum ki ve sen konuşuyorsun." Geçiştirir gibi homurdandığında kaşlarımı çattım. "Ah..."

"Ne ah?"

"İltifatlarımın yalan olduğunu düşünüyorsun. Aynı, bana aşık olduğuna inanmadığım gibi." Dudaklarımı ıslattım. "Hımm, oldukça adil."

"İnanma zaten."

"Yok yok, inanıyorum." dedim sakince. "Takıntı. Bağımlılık. Aşk. Benim için anlamları çok benzer oldu. Sana karşı üçüne de sahibim. Biri mi oluyor acaba bu durumda?" Omuz silktim. "Bilmem ki, yaptın bana bir şeyler işte. Kabul ediyorum."

"Bana, aşık olduğunu söylemek için seni zorlamam gerektiğini söylemiştin-"

"Evet." dedim hızla. Sonra da yavaşça ekledim: "Sana aşığım."

Dediğimi umursamadan, "Zorlanıyorsun yani." diye devam etti. "O zaman erken çıkacağım buradan desene."

"Yanlışın var." Sırıttım. "Zorlanmak pes ettirmiyor. Nasıl zevk aldığımı hatırlasana."

Yüzü asıldı. Gözlerim vücudunda gezdi. Zincirlerle kaplı olduğu için pek göremiyordum ama sanırım benden etkilenmiyordu. Başka zaman olsa yüz kere sertleşmişti. Gözlerimi kaçırırken sırıtışımı sabit tutmaya çalıştım ama midem öfkeyle kasıldı.

Dağılmamam gerekiyordu.

Yavaşça, düzenli nefesler almaya çalıştım. O sırada bir şeyler söyledi ama umursamadım. Söylediği diğer her şeyi düşündüm. Onlara tutundum.

Gözlerimi açtığımda, toparlanmak için epey süre beklediğimi fark ettim. Kahretsin.

Gözlerim direkt Achilleas'a döndü. Uyuyormuş gibi duruyordu. Yavaşça kıpırdandı ve gözlerini açtı. Etrafa şaşkınca bakındı. Kafesin solunda beni gördü. "Neredeyim ben?" diye sordu, sert bir sesle. "Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?"

Dehşete düştüm.

Hızla kafesin kapına gittim, parmaklıkları tuttuğumda, korkudan kontrolümü kaybettiğimi düşünen Achilleas'ın bir an rahatlarmış gibi gevşediğini gördüm.

Derin bir nefes aldım. "Seni buradan çıkaracağım."

Yutkundu, ürkmüş gibi. Nasıl da güzel rol yapıyordu. "Gerçekten mi?"

"Evet." Hızla başımı salladım, sonra da duruldum. "On saat kaldı."

Yüzü kasıldı. "Sürtük."

Kahkahalarım arasından "Olesya'dan öğrendin değil mi bu kelimeyi?" diye sordum ama bakışlarındaki boşluk duraksamama sebep oldu. "Olesya? Olesya'nın kim olduğunu hatırlıyorsun, değil mi?"

Hiçbir şey söylemedi.

"Raymond? Delodey? Steinmod?" diye teker teker sürüyü saydım. Cevap vermeye tenezzül etmedi ama unuttuğunu anladım.

Bu bir yandan iyi, diğer yandan ürperticiydi. Unutması kalıcı değildi, etki hızla nüksettiği gibi gidecekti ama o an yaşadığım korku aklımı delercesine işledi içime.

"Ben?" dedim, sakin kalmaya çabalayarak.

"Maalesef." diye homurdandı. "Senin gibi bir deliyi unutmak ne mümkün."

Rahatladım. Ona doğru öpücük attım. Boş boş baktı.

"Yine acıktım," dedim, boş tepsiye bakarak. "Hani Vilain gelecekti?"

"Sen git."

"Vilain'i de hatırlıyor musun yoksa gitmem fikrine mi atladın?" diye sordum ona dönerek. Yüzündeki ifadesizlikten anladığım kadarıyla onu da hatırlamıyordu. "Her şeyi de unutmuşsun ya."

"Sen dışında."

Gülümsedim. "Unutma beni."

"Keşke bu bir veda konuşması olsaydı da birazdan kendini öldürecek olsaydın."

"Üzülürdün sonra. Çok."

"Hayır."

"Evet evet."

"Yerimde olsan senelerce tahammül edebilirdin, değil mi?"

"Kesinlikle."

"Sıçayım."

Elimi kaldırarak baş ile işaret parmağımı yakınlaştırdım. "Biraz daha tut."

Öfkeyle inledi. "Sen... Bana..." Zar zor konuşuyordu. İlgiyle daha yakından inceledim. "Bir şeyler yapıyorsun. Zihnime. Bulanıyor."

Mutlulukla heyecanlandım. "Buna sevindim."

"Sevinme diye uyuyacağım."

"Uyuyamazsın."

"Susarsan uyurum."

"Zihnin bulanıkken uyuyamazsın. İddiaya girelim mi?"

"Sana verebilecek neyim var?"

"Kaybedeceğim diyorsun yani?"

Duraksadı. Bıkkınlıkla bana baktı. "Her neyse."

Sırtımı parmaklıklara yaslayarak kafamı hafifçe kaldırdım ve saate baktım. "Achilleas, bu halini çok tatlı bulsam da kendine gel. Olur mu?"

"Kendimdeyim."

"Öylesin."

"Kafamı karıştırıyorsun. Öyleysem çıkarsana beni."

Göremediği için hüzünle gülümsedim, sesime yansımıştı ama. "Yalan söylüyorum işte. Anlamış olmalısın artık."

İçeri Vilain girince hafifçe sırtımı dikleştirdim. "Yemek getirdin mi?"

"Evet." diyerek bana doğru yaklaştı, elindeki tepsiyle.

"Hani daha önce gelecektin?"

"Acıktın mı?" derken gözleri bir an Achilleas'ı yokladı. Başımı salladım. "Ne zaman acıktın?"

"Yirmi dakika önce."

"Güzel." dedi, bakışlarını kaçırarak. "Ben de tam yirmi dakika önce getirecektim ama Lucius iksirleri güçlendirmek istedi."

"Yemeklerde iksir mi var? Yanılsama büyüsü gibi bir şey mi?"

"Hayır. Bolca takviye."

Tepsiyi kucağıma çektim. "Ben iyiyim demiştim ya, neyin takviyesi bu?"

"Ne olur ne olmaz diye." dedi.

"Gözlerini neden kaçırıyorsun?"

Halini fark ettiğimi anladığında düzeldi. "Yer değiştirmek ister misin?"

"Ona katlanabileceğini düşünüyor musun?"

"Hayır. Olesya gelmeyi düşünüyor."

"Ona zarar verir. Çok terbiyesiz konuşuyor." Duraksadım. "Hem de şu an kimseyi hatırlamıyor."

"Seni hatırlıyorum dedim ya Jean." dedi Achilleas arkadan.

"Zihnindekilerin ve kalbinin etrafındakilerin silinmesi kolaydır." dedi Vilain, hafifçe başını sallayarak. "Ama kalbinin tam ortasındaki kişiyi unutamazsın."

Omzumun üstünden Achilleas'a baktım. "Bak, her geçen saniye daha da emin oluyorum. Çok hoş."

Achilleas dişlerini gıcırdattı. "Ben de acıktım."

Vilain, cebinden küçük bir paket çıkarttı. İçinde kek vardı. Parmaklıklarım kapısını açacakken şaşırdım, boğazıma takılan ekmekle öksürmeye başladım. Kolumla ağzımı kapatırken "Hani kafesin içine girmek yoktu?" diye sordum.

"O senin için geçerli." derken Achilleas'ın karşısına geçti.

"Vilain, ölmeni istemem." dedim, tepsiyi yere bırakıp tedbiri elden bırakmayarak ayağa kalkarken.

"Oradan kurtulamaz."

"Ben niye giremiyorum o zaman?"

Vilain cevap vermedi. "Ağzını aç, yakalayamazsan yerden almam." dedi, Achilleas'a.

Parmağımı kaldırdım. "Ben alırım."

"Jean." dedi Vilain, yargılayan bir sesle. "Olduğun yerde kal lütfen."

Achilleas, minik keki ağzıyla yakaladı. Dik dik Vilain'e bakarken çiğneyip yuttu. "Susadım."

"Su olmaz." dedi, sakince.

Achilleas hiçbir şey demedi.

Vilain kafesten çıkıp kapısını kapattıktan sonra bana döndü. "Zincirlere suyun temas etmemesi gerekiyor. Lucius'un iksiri ve özün oranını şaşırtıyor."

"Ya terlerse?"

"Burası soğuk. Ne yaparken terleyecek?"

"Debelenip duruyor. Üstüne üstlük kanı çoktan temas etti."

"Lucius buna karşı hazırlıklı, sorun olmayacaktır. Olsaydı çoktan gevşerlerdi."

Kaşlarımı kaldırdım. "Lucius... Shadax'a dönmeme o kadar öfkelenmişken, şu an burada ölümle burun buruna olmama bir şey demiyor yani?"

"Senin kendini koruyabileceğinden oldukça eminiz. En azından, ejderha bunu yapacak."

"Nasıl birden emin oldunuz öyle?"

"Aynı süre geçtikten sonra yine geleceğim." dedi ve hızla gitti.

"Kaçtı mı o?" diyerek Achilleas'a döndüm. "Dertleri ne acaba? Neyse. Çok da meraklı değilim. Seninle ilgileniyorum."

"Ne kadar minnettarım bilemezsin."

Az önceki gibi sırtım ona dönük parmaklıklara yaslanarak yemeği yemeye başladım. Aynı gün üçerisinde, kısa aralıklarla üç kez yemek yemiştim ve hiç de midem alamayacakmış gibi hissetmiyordum. Sanırım Achilleas'la uğraşmak benden, farkında olmadığım derecede enerji götürüyordu.

"Ruhçalan," dedi Achilleas. Tenim elektriklendi. Lokmam neredeyse boğazımda kalıyordu yutmaya çalışırken. Ona dönmedim ama konuşmaya devam etti: "Bir şey sormak istiyorum."

"Sor."

"Şu zihindir, zehirdir, düzelmedir, bilmem nedir, ıvır zıvır şeyler olmasaydı da bu halimin sana dokunmasını isterdin. Doğru anlıyorum değil mi?"

Kaşlarımı çattım. "Evet. Ama şu an kesinlikle izin vermiyorum. Beni çağırıyorsan içeri, çok beklersin."

"Tamam."

"Neden sordun?"

"Öylesine." dedi, düşünceli bir sesle. "Şu Lucius mudur ne boktur, bir şeyi atlamış. Tükürüğe de dayanıklı değilmiş bu arada."

"Ne?"

Tam arkamı dönecekken kafes birden üstüme kırıldı ama altında kalmadım çünkü Achilleas beni anında fırlatmış, kendisi de benimle birlikte gelmişti. Duvara çarpmadan önce boynumla çenem ortasında bir yerden tutarak ayakta kalmamı sağladı. Parmak uçlarım yere değiyordu.

Dilimle zihnim kilitlendi. Çırpınmaya başlayarak ellerimi, koluna koydum. Boğulmuyordum ama ağzım açılıp kapanıyordu, garip sesler çıkıyordu.

Achilleas yüzümü kendine doğru çekti. "Çok feci sertleştim varya, büyük büyük dedeme kadar siktin beni içeride." Gözü, deli heyecanıyla parladı. "Buna nasıl karşılık versem bilemiyorum. Ne yapsam yeterli gelmez gibi. Çok ilginç. Diyorum ki, bir yer bulana kadar seni baygın tutayım. Sonra, şu bahsettiğimiz seneler boyunca seni becerip durayım." Başını iki yana salladı. "Yok ya, bu da çok basit oldu. Bana zevkten değil de kırgınlıktan ağlayacağın bir şey lazım. Ne ağlatır seni?"

"A-Achilleas..." demeyi başardım ama başka bir şey çıkmadı ağzımdan.

"Ben mi? Karşında, kendime zarar vermem mi?" diye garip bir çıkarımda bulundu. "Olur aslında. Ağladığını görmezsem içim rahat etmeyecek çünkü."

Beni nazikçe yere bıraktı. Tam karşısında, baştan aşağı şoka girmiş halde durdum.

Gözleri vücudumda gezdi. "Ama önce, gerçekten de bayağı merak ettim. İç organlarından biri-mesela... Miden elimde olursa hala etkilenir misin?"

Bir an gerçekten de cevap verebilirmişim gibi bekledi. Ardından da beklemekten vazgeçerek, sivrilmiş tırnaklarını kaldırdı. O an, içimdeki ejderha ruhunun her bir zerresi benden bağımsız hareket ederek tenimden ayrıldı. Dönüşmedi, Achilleas'ı da dönüştürmedi ama etrafına sarılarak kilitlenmesini sağladı.

Dehşet içerisinde ölümü bekledim ama içimde kalan, Achilleas'ın ruhunun soluk parçası, yaşamımı devam ettirmemi sağlıyordu ve şu an, son derece normal bir vücudumda geziniyordu.

Achilleas, dişlerinin arasından isyan etti: "Yine mi lan? Ne kahrolası bir ruh-"

Gözleri, ruhtan yana oldukça boş kalmış bedenimi inceliyor sandım ama karnımda duraksamıştı. Ejderha ruhunu zorlamaya çalışmayı bırakmıştı.

Achilleas'ın gözlerindeki delilik söndü. Tamamen buharlaştı adeta.

Şoktaki bedenimle orada dikilirken bunu sağlayacak ne yaptığımı anlayamadım.

Ejderha ruhu tekrar içime girdi ama bu sefer, diğer varlıklardaki gibi göğsümün ortasına yerleşti. Yuvarlak halde, orada durdu.

Achilleas dizlerinin üzerine düştü, kolları da kucağındaydı.

Öylece, aynı noktaya bakmaya devam etti.

Yavaşça kıpırdanmaya başladım, "Achilleas?" dedim, sorarcasına.

Ona doğru bir adım attığımda ve dibine girdiğimde, elleri beni engellemek istercesine kalktı sandım. Ama o karnıma dokundu. "İyi misin?" diye sordum, yavaşça.

Bir şeyler söylemeye çalıştı ama cümle kurmayı unutmuş gibiydi: "Ben... Sen... Onlar..."

Sağlam gözünden yaşlar akıyordu. Korkuyla titredim. "Onlar? Onlar kim? Sesler mi duyuyorsun?"

"Ruhçalan," diye fısıldayarak alnını karnıma yasladı.

Gerginlikten içim kopacaktı. Ellerimi kaldırarak saçına koydum, başımı eğerek ona baktığımda gözlerim başka bir şeye çarptı.

İki tane, ayrı ruha. Bana ait değillerdi. Kimseden de almamıştım ve henüz yeni oluşmaya başlamışlardı. Değişik bir silüetleri vardı. Şeye benziyorlardı...

Bebek.

İrkildim.

O an birçok şey gözümün önünden geçti. Ağırlık zihnime çöktü, bedenim çığlık attı. Achilleas'ın özürlerini susmadan sıralaması bende kusma isteği uyandırdı. Ne hissettiğimi bilmiyordum. İğrenmişlik yoktu. Korku vardı. Ve kesinlikle, bir hata da olmalıydı.

Ellerim iki yanıma düştü ve öylece, kırılmış kafesin parçalarına baktım.

İçeri başkaları girdi. İsmimin seslenildiğini duydum. Birçok gölge düştü etrafa. Achilleas'ın elleri üstümden zorla çekildi. Gözlerimin önünde onu benden almaya çalıştılar.

Ne yaptığımı ve yapacağımı bilmiyordum.

İstemsizce elimi uzattım, kazağının yırtık kolundan küçük bir parça tuttum. Bu, Achilleas'ın üzerindeki ellerin çekilmesine sebep oldu. Sessizlik oluşurken Achilleas bana yaklaştı, beni nazikçe kucağına aldı ve yalnızca bir gölge olarak gördüğüm varlıkların arasından geçtik.

Yanında olduğumu bildiğim bir Achilleas vardı. Bir de içimde oluşmaya başladıklarını yeni fark ettiğim iki bebek. 

Achilleas, bir odaya-gizli odaya gidene kadar ismimi söylemeye devam etti. Beni, tanıdık bir yatağa yatırdı. Yavaşça geri çekildi, üzerimdeki varlığını kaybettiğimi hissettim. İçim daha fazla burkulabilir miydi bilmiyordum ama bir şeyler oldu. Soğudu.

Ne yaptığımı hala bilmiyordum.

Ayağa kalktım, yatağı işaret ettim.

Achilleas'ın, yatağa yatarken titrediğini gördüm. Bunun hakkında ne hissedeceğimi de bilemedim ama Achilleas'ın üstüne yerleştiğimde, elimi karnına koyarak yanağımı da yasladığımda düzgün bir nefes alabildim.

Achilleas'ın gergin kasları ve titremesi ağlamama sebep oldu. Mutsuz değildim. Korkuyordum. Çok korkuyordum. "Kafeste konuştuklarımızı hatırlıyor musun?"

Sesi dalgalıydı. "Evet."

"Seni sevdiğimi söyledim."

Kasıldığında karnındaki elimi bastırdım konuşması için. Zorlanarak, "Biliyorum." dedi.

"Tamam."

Başka bir şeyler söylemem lazımdı. Bana sormak istediği, duymak istediği çok fazla şey olduğunun farkındaydım. Çok belirsiz davrandığımın da farkındaydım.

Achilleas geri dönmüştü.

Onu rahatlatabilecek, içimdekileri aktarabilecek ne söyleyecektim?

İçimde ne vardı? İki bebek. Hamileydim. Ben hamileydim.

Achilleas'ı rahatlayacak hiçbir şey söyleyemezdim çünkü ne söylesem fayda etmezdi ona. Bana da.

"Tamam derken gerçekten tamam." diye fısıldadım, çatlamış bir sesle. "Her şeye tamam. Bu kadar. Bir şey söyleme."

Kollarını, tereddüt etse de bana sardı. Kalbinin asla duraksamadan, yorgun ama hızlı atışlarını dinledim. Saatlerce, yaşlar aktı. Gözlerimi çok az kırptım.

Göz yaşlarım durduğunda bir elim karnıma gitti, sıkıca tuttum. İçimdeki, cılız iki melodi kulaklarıma dolduğunda zihnimi Achilleas'a ittirdim. Bir an irkildiğini, sonra da kaskatı kesildiğini hissettim.

"Bu ne?" diye sordu.

"Sesleri."

Göğsü hızla kalkıp inmeye başladı. Üstündeki başımı rahatsız etmesin diye kendini durdurmaya çabaladı ama olmadı. Yine de beni kaldırmaya yeltenmedi, ben de hiç sorun etmiyordum ki.

Bizi uyutan, normalde huzursuzlandırıcı bir incelikte olmasına rağmen zihnimizi rahatlatan iki ruhun sesleriydi.

Bizi uyandıran da tıkırtılar oldu. Achilleas hırlayarak beni kendine doğru çektiğinde ben de karnımı sıkıca sararak gözlerimi açtım. Ejderha ruhu anında sivrilerek tenimden fırladı ve tehlikeyi aradı.

"Hassiktir. Ç-çok üzgünüm. Ti-tişört almam gerekiyordu." Gözlerimi, konuşan Steinmod'a sabitledim. Gülümsemeye çalıştı, pes etti. "Yalan söyledim. Taş kağıt makası kaybettim. Bir bakıp çıkacaktım."

Ayakları geri geri giderken yavaşça doğruldum. Achilleas en başka kollarını gevşetmeyi reddeti, sonra yavaş yavaş beni bıraktı.

Bir elimle Achilleas'ın bacağından destek alırken diğeriyle gözümü ovdum. Ayağa kalktım. Sakin adımlarla banyoya giderken Achilleas'ın tereddütler içerisinde kaldığını fark ettim.

Konuşmak çok zordu. Gerçekten çok zordu. Ama susmak, paramparça edecekti.

"Banyoya girmemiz gerek. Sonra da yemek." Duraksadım. "Olur mu?"

Başını salladı. Konuşamıyor muydu yoksa ona bir şey dememesini söylememin etkisi devam mı ediyordu bilmiyordum. Aklım çok karışıktı. Kendimi iyice yormamak için başka bir şey demedim. Çünkü ne kadar yorulmanın şeyleri-... bebekleri etkileyeceğini bilmiyordum. Karnımdakiler tam olarak neydi bilmiyordum. Achilleas'la savaşmıştım. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak. Bu süreçte farkında değildim varlıklarının ama onlara hiçbir şey olmamıştı. Ne kadar dayanıklılardı? Ne yapacaktım ben?

Biz.

Achilleas'ın sesi zihnimde yankılandı ama tek bir kelime olarak kaldı. Yine de afallamış düşüncelerimin sessizleşmesini sağladı.

Yıkandıktan sonra, dalgınlıktan içeri girip koyulduğunu fark etmediğim kıyafetleri giydim. Achilleas'ın boyunlu kazağı ve benim eşofmanımdı üstümdekiler. Ve bir de mont vardı. Achilleas içine sığmazdı. Bu, Olesya'ya aitti.

Gözlerimi kırpıştırdım, aynada gördüğüm kadarıyla yüzüme bir nebze renk gelmişti. Şu an üşümediğim için montu orada bıraktım.

Düşünceli bir şekilde odaya geçtiğimde odayı turlayan Achilleas durarak bana döndü. "Yıkanmamışsın." dedim, sanki az önce içeride olan ben değilmişim gibi.

O an fark ettim ki Achilleas benden daha çok ne yapacağını bilemez haldeydi.

"Sen de yıkan." Başını iki yana salladı. Dalgınlığımdan sıyrılarak kaşlarımı çattım. "Yıkansana."

Gözlerini kırpıştırdı, birkaç kez kaçırdı. Yanımdan geçeceği sırada koluna dokundum, durdu. Yanağımı koluna yaslayarak kaskatı bedeninin biraz rahatlamasını umdum.

"Üstün... Kirlenecek." dedi, kısık bir sesle.

Kolundaki elimi avucuna kaydırdım. "O zaman ben yıkanırken sen de yıkanmalıydın."

Elimi bir an sıkıp bıraktı. Ben de ondan uzaklaşarak yatağa ilerledim ve beklemeye başladım. Bir yandan da gözlerim karnımdaydı. Ejderha ruhu, bebek ruhlarının etrafında geziniyordu. Ruhlar çok tazeydi. Henüz bedenlerinin en ufak bir noktası oluşmamıştı bile. Olesya veya herhangi bir vücutbüken göremezdi. Ama ben ruhları görüyordum. Achilleas da görüyordu. Bize özellerdi.

Dudaklarımda tebessümün izleri belirdi.

Üstümde bir gölge hissettiğimde başımı kaldırdım. Sanırım uzun süredir aynı haldeydim çünkü Achilleas, yıkanmıştı ve Olesya'nın montunu getirmişti. Gerek olmadığını söylemek yerine giydirmesine izin verdim, bunun ona destek olacağını hissettim.

Önümü kapadığında genişliğinde kaybolduğum monta baktım. "Dışarı mı çıkıyoruz? Çünkü bu halde koridorda gezmem." Achilleas'ın, elleri hareketmiş olsa da hep karnıma bakıyor olduğunu fark ettim. "Achilleas?"

Hızla kafasını kaldırdı. "Evet?"

Aynı şeyi demekten vazgeçtim. "Yok bir şey."

Ellerimi yatağa bastırdımda avucumun içinde bir şey buruştu. Başımı sola doğru eğerek kağıdı aldım ve açtım. Lucius odasında yemek hazırlatmıştı. Kimsenin rahatsız etmeyeceğini vurgulamıştı.

Achilleas'a baktım. "Sürü nerede?"

"Bilmiyorum."

Zihnini açmamıştı. Bunu yapmakta bir nebze haklıydı. Çünkü hem onun düşünceleri hem de sürününkiler çarpışabilirdi. Achilleas'ın ne düşündüğünü merak ediyordum ama zihnine giremeyecek kadar dalgın hissediyordum.

"Tek yemek istemiyorum."

"Ben gelirim."

O anlamda dememiştim ama zorlamadım.

Böylece, duvardan girdiğimiz gibi Lucius'un odasındaydık. Çok fazla kişinin doyacağı bir sofra hazırlanmıştı. Yerken yalnız hissetmemeye çalıştım. Bir elim karnıma tutundu, gözlerim ise yemeğine dokunmayan Achilleas'taydı. "Yesene."

Başını tabağına eğdi. "Yiyeyim."

İçim ezildi ve iştahım kesildi ama kendimi yemeye zorladım, sonra da midem bulanmaya başladı. Gözlerimi kapadım.

Arkaya yaslanarak sakin bir nefes aldım. Achilleas'a ne düşündüğünü sormak için gözlerimi açtım ama yerinde yoktu. Bir an kaşlarım çatıldı, sonra da başımda dikildiğini fark ettim.

Sorarcasına baktım ama o da bana aynı şekilde bakıyordu.

Duruşumu fark ettim. Bir sorun varmış gibi nefes alışlarım ve yüzümün bükülüşü.

Bu fazla gelmeye başlamadı, aksine, terledim. "Tamam, buna bir son ver. Ne düşünüyorsun söyle."

"Bir sorun olduğunu düşünüyorum."

"Sessizliğin iştahımı kesti. Yine de yemeye çalıştım ve midem bulandı." diye açıkladım, sakince. "Şimdi, ne düşünüyorsun?"

Rengi attı. "Ben..."

"Bebek istediğini söylemiştin ama şu an, bu gerçekleşti ve bir sorun mu senin için?"

"Hayır." Başını hızla iki yana salladı. "Hayır. Değil. Asla değil."

"O zaman sorun nedir?"

"Senin ne düşündüğün ve-"

"Söyledim. Her şeye tamam dedim."

Bakışlarını kaçırdı, bir adım geri attı. "Zorunda kalmışsın gibi."

"Ah." Afalladım. "Ben sadece... Demek istemiştim ki, her şey yolunda."

Ona zarar vermişim gibi tıkandı. Neden böyle bir tepki vermişti? Sebebi, o haline bir şey dememem olabilirdi. O anda bana, bilmediği bebeklere zarar verebileceği ihtimalinin aklını tırmalamasından olabilirdi.

"Ben kendimi korurdum, korudum da."

"Yapabileceğinden en ufak haberimiz olmadığı ejderha ruhu sayesinde."

"Artık haberimiz var. O gelmeden önce de iyi idare ediyordum." dedim, sakin tutmaya çalıştığım bir sesle. "Ayrıca bitti, bir daha o duruma düşmeyeceksin."

"Başta söylemeleri gerekirdi. Bebekleri. Vilain kafesin içine girmemeni tembihlediğinden beri biliyordu." dedi, düz bir sesle.

"Kimse seni bunun geri getireceğini bilemezdi."

"Haklısın." Yutkundu. "Benim yüzümden kendini korumak zorunda kaldığım bir duruma sokmak istemiyorum seni ya da... bebekleri."

Yüzüm kızardı. "O- o zaman bittiğine sevin."

"Neden kekeledin?" diye sordu. Omuz silkeceğim sırada vazgeçtim, dudaklarımı araladım ama Achilleas, "Tamam, boş ver. Çok konuştun." dedi.

Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. "Konuştum, değil mi?"

"Teşekkür ederim."

Başımı hafifçe sallayarak gülümsedim. Gözleri dudaklarıma kaydı ama hızla bakışlarını kaçırıp boğazını temizledi.

"Kaçtın." dediğimde tedirginlikle bana baktı. "Beni öpmekten kaçtın." Sakin kalmaya çalıştım ama birden yumruğum yumruklarım titriyordu. "Pekala. Bunu da anlıyorum. Zarar vermek istemiyorsun. Harika."

"Ne kadar dayanıklı olduklarını bilmiyorum Jean."

"Çok dayanıklılar." dedim dişlerimin arasından.

"Nereden bileceksin?"

Bunun için, onunla atlattığımız anları tek tek açıklamama gerek yoktu. "Çünkü onlar benim ve senin bebeklerin."

"Niye 'bizim' değil?" Cevap vermedim. Sesi, fısıltıyla yarışır haldeydi: "Jean, niye öyle ayrı ayrı dedin ki?"

"Benden ayrı duruyorsun da ondan." dedim, soğukta. "Rolümü çaldın. İki kere. Daha deli olan benim. İlk kafesteki, şimdi de bu yıkılmış halin. Konuşmaman. Beni çıldırtıyor. İyi bir şekilde de değil."

Derin bir nefes aldı. "Deneyeceğim."

Bu cevap beni tatmin etmemişti. Yine de yumruklarımı açtım, sakin nefesler aldım. "Ben,... Biraz dolaşmak istiyorum."

Ona, birilerini görmek diyemezdim. Çünkü buna hazır bile değildim. Fazla heyecanı kaldırabilecek biri değildim; kaldı ki kendimi zar zor dizginliyordum.

Gerildiğini göz ucumla gördüm. "Yapabileceğine... emin misin?"

Sandalyeyi sertçe iterek ayağa kalktım. Ona doğru yürürken başını eğmedi ama gözleri beni takip ederek aşağı indi. "Bir daha dene."

"Tabii." dedi, meydan okuyuşum karşısında, gözündeki huzursuzluğun yanından hafif parıltılar geçerken. "Yapabileceklerinin sınırı yok, ruhçalan."

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

747K 17.3K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
13.7K 180 17
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
199K 13.1K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
29.9K 710 23
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"