Belirsiz Sonsuzluk

De antided

14.2K 1.5K 1.3K

Duru, sıradan bir yaşantıyı sürdüren kendi halinde bir doktordu. Kendisinden uzakta yaşasalar da çok sevdiği... Mai multe

1- Hayatın başlangıcı
2- Hayat gerçekte nasıl başlar?
3- İçsel Evrenler
4- Hazan (2018)
5- Meraklar Hırslandırır
6- Belirsizlikler afallatır
7- İntikam herkesi yakar
8- Duyguların mevsimi
9- Karışıklık
10- Yitirince fark edilen değerler
11- Umutları kim öldürür?
12- Hikayelerin sonu hep iyi mi biter?
13- Yeni evren öncesi
14- Işıl (2015)
15- Maske
16- Tarihin tekerrürü
17- Kalbe batan yapraklar
18- İhanetin tadı
19- Hedef ve tetik
20- Buhran
21- Terk edenler geri döner mi?
22- Yüzleşme
23- Hesaplaşma ve restler
24-Zelzele
25-Derin hisler
26- Muallak
27- Geçiş
28- Evren (1990)
29- Delilerin dünyası
30- Evrenin bağrı insan doludur
31- Savaşın fitili
32- Geç duyulan yakarışlar
33- Evren'in dönüşü
34- Budalaca hisler
35- Komedinin de hüzünlü bir yanı vardır
36- Kader insanın avcuna sığmaz
37- Yıkılmaya yüz tutmuş hayaller
38- Dünyanın sınırları
39- Vedalar bazen ihtiyaçtır
40- Geçmiş bir gölgedir
41- Su(2010)
42- Aşkı özel kılan hikayesi midir
43- Dikiş tutmayan hisler vardır
44- Fikirlerin Raksı
45- Son zamanların kaosu
46- Saygı
47 Dostça bir tebessüm
48 Son adım
49 Aden(1650)
50 Kalabalığa çarpan yıldırım
51 Kaybedişlerin en çaresizi
52 Raks
53 Kendini keşfediş
54 Büyücünün laneti
55 Kardeş
56 Bazı yüzleşmeler gereklidir
58- Fırtınanın fragmanı
59- İhanet seremonisi
60- Pranga
61- Final

57- Namütenahi

53 4 0
De antided

Arın tam karşısında sevdiği kızı ve ressam zannettiği çocuğu gördüğünde, öylece donakalmıştı. Savaştan döneli üç ay kadar olmuştu. Genç kızı görmek için nasıl sabırsızlandığını dün gibi hatırlıyordu. Ancak onun odası çoktan boşaltılmış, Aden adeta buhar olup uçmuştu. Hizmetçilerden biri ona durumu kısaca açıkladığında tüm dünyası başına yıkılmıştı genç adamın zira genç kız ardından hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu. İşte bu üç aydır Arın bir yandan kendine hakim olmaya çalışırken bir yandan da kızı arıyordu. Bu ondan ilk uzak kalışıydı ve kalbinde bir eksiklik vardı.

Şimdiyse o boşluk dolmuş, hiç beklemediği bir anda sevdiği kızla burun buruna gelmişti. Aden de en az genç adam kadar şaşkındı. Birbirlerine bakarken Arın yutkundu. Bunu öyle sesli yapmıştı ki Aden aynı yumrunun kendi boğazında da varlığını sürdürdüğünü hissetti. Yine de kendini ilk toparlayan o oldu. "Arın," dedi mırıltıyla. Kalbi hızlanmıştı. Sevdiği adamı karşısında sapasağlam görmek kızı mutlu etmişti. Onu görene dek geçirdiği günlerde kendisi için ne kadar endişelendiğini hatırlıyordu çünkü.

"Aden, sen..." dedi genç adam da. Cümlesi Eren ile göz göze geldiğinde yarım kaldı. Akabinde devam etti. "Siz... Burada ne oluyor?"

"Her şeyi anlatacağım," dedi kız. Ama bunu yapmak yerine dayanamayıp adamın kollarına atıldı. Onu hiç bırakmamacasına sımsıkı sarıldığında ona, genç adam da bu özlem dolu sarılışa karşılık verdi. Eren sessizce bu çifti izlerken demin kurtardıkları kız da en az onlar kadar şaşkındı ve Eren'in yanında durmuş olan biteni izliyordu. Nihayet geri çekildiklerinde ikisinin de burnu sızlıyordu. Kız adamın yüzünü avuçladı. "Zayıflamışsın." Arın kıza dolu gözlerle bakarken diyecek bir şey bulamamıştı. Eren boğazını temizleyerek oradaki varlığını hatırlatana dek birbirlerine öylece baktılar. Kız Eren'e döndü bu kez. "Eren," dedi ikisine merakla ve kendini biraz toparladığı için de kıskançlıkla. "Eren benim kardeşim."

"Ne?"

Genç adam dehşet dolu bir sesle soluduğunda yerdeki baygın adamlara baktı Aden. "Benimle gel, söz o zaman tüm bunları açıklayacağım." Adamın elini tuttu ve yürümeye başladı. Diğer ikisi de harekete geçmişti. Güvenli sayılacak bir uzaklığa ulaştıktan sonra etrafı kolaçan etti Eren ve onlardan birkaç adım uzaklaşarak kızın her şeyi anlatmasını bekledi. O sırada bakışları kurtardıkları kıza kaydı. Kız da ona bakıyordu. Göz göze geldiklerinde adama doğru adımladı. "Teşekkür ederim, hayatımı size borçluyum."

Eren omuz silkti ve tebessüm etti. "Bir büyücüye zarar verilmesine göz yumamazdık."

"Siz de büyücüsünüz, ikinizin de enerjisini hissettim." dedi kız. Çenesinin ucuyla Arın'ı gösterdi. "Ama o değil."

"Haklısın," dedi adam da. "Bu uzun bir hikaye. Bu arada ben Eren." Elini uzattı. Kız da samimiyetle kendisine uzanan eli sıktı.

"Elif."

"Ailen nerede Elif?"

"Ailem savaşta öldürüldü. Buraya uzaklardan geliyorum."

"Peki nerede kalıyorsun?"

"Sokakta yaşıyorum," Elif gözlerini indirdi ve kirlenmiş yüzünü gizlemek ister gibi eliyle yanaklarını örttü. Gerçekten de birkaç gündür sokakta kalıyordu ve hatta bir parça ekmek bile çalmıştı. O kadar açtı ki karnının gurultusu o an duyuldu ve kız mümkünmüş gibi daha da utandı. Eren güldü. Hiç de alaylı bir gülüş değildi bu. Hatta ondan beklenilenin aksine gayet sevimli bir sırıtış takınmıştı. Eğer Aden gözlerini karşısındaki adamdan ayırıp onlara baksaydı kardeşinin de kızarıp bozardığını, gözlerinin içinin parladığını görebilirdi. "Özür dilerim."

"İnsan aç olduğu için özür dilemez," diye takıldı Eren. Cebinden çıkardığı bir parça ekmeği kıza uzattı. Kız utana sıkıla ekmeği alıp ısırmaya başlarken adam da hayranca onu izliyordu. "Elif," dedi bir anda oğlan. "Bizim gibi olan büyücülerle yaşamak ister misin?"

O sırada Aden de sevdiği adama her şeyi anlatmış onun tepkisini ölçüyordu. Arın duydukları karşısında bir insan nasıl tepki verirdi bilmiyordu ama Aden'i yeniden bulmanın mutluluğundan öyle sarhoş olmuştu ki diğerleri umrunda bile değildi. Şaşırmış olmasına şaşırmıştı ama konuşacak bol bol zamanları olacaktı zaten. Uzanıp kızın dizinin üstünde duran elini tuttu ve sıktı. "Her ne olursan ol, Aden. Seni hep seveceğim."

Aden rahatlamıştı. Ne zamandır tuttuğu nefesini bırakıp adama aşkla baktı. Onunla konuşacak bir sürü şeyi vardı ama heyecandan laflarını unutuyor, ne diyeceğini şaşırıyordu. "Seni çok özledim," dedi nihayet sesini bulabildiğinde. "Her gün seni görürüm umuduyla uyandım, Arın. Bir daha böyle ayrılmayalım."

"Söz veriyorum," dedi adam. "Yemin ederim ki bir daha hiç ayrılmayacağız. Seni asla bırakmayacağım. Ama sen de söz ver, ne olursa olsun benden bir şey saklama bir daha."

"Ben de söz veriyorum, sevgilim." Aden bu kelimeyi kullandığında hafif kızarsa da umrunda değildi. Tek istediği adamın gözlerine birkaç saniye daha bakabilmek, onun hayal olmadığına inanmaktı.

"Peki o zamanlar neden söylemedin?"

"Ustamız bunu şimdilik sana açamayacağımı söylemişti. Olanları gördün, bizi öldürmelerinden korkuyoruz. Vahşice katledilmemek için sıkı bir güvenlik önlemi almaları gerekiyordu ve ben sana güvensem de onlar seni tanımazken bunu söyleyemiyordum."

Arın anladığını belirtircesine kafasını salladı. "Bu kardeş olayı gerçekten doğru mu?" dedi emin olmak istercesine. "O adam gerçekten senin kardeşin mi?"

"Evet, Eren benim gerçek ailemden kalan son kişi. Benim öz kardeşim."

"Ben sanmıştım ki..." Arın huzursuzca kıpırdadı. "Yani sizi..."

Aden kaşlarını çatarak sözünü kesti. "Senden başka birine yakıştırma beni," dedi sertçe. "Ne şimdi ne de gelecekte asla senden başkasına bakmayacak gözlerim. Sana daha önce de söyledim, seni hayatım boyunca hatta mümkünatı olsa asırlarca beklerim ben Arın. Yeter ki günün birinde geleceğini bileyim."

"Geleceğim," diye mırıldandı adam. "Ben de ne kadar uzağa gidersem gideyim sonunda ait olduğum yere, senin yanına, döneceğim." Kıza şefkatle baktı. Yeni fark ediyordu ama Aden olgunlaşmıştı. "Aden," dedi. "Savaşta o kadar şeye tanık oldum ve o kadar acılar gördüm ki... Yakın arkadaşlarımı kaybettim, yakınlarını kaybeden büyücülerin acısını izledim." Parmaklarını kızınkilere kenetledi. "Ve kaybedecek zamanımız olmadığını anladım. Döndüğümde sana evlenme teklifi edecektim. Seni bulamadım, kaybettim sandım. Şimdiyse buldum ve bir daha da bırakmaya niyetim yok. Benimle evlen, olur mu? Gideriz buralardan, istersen bambaşka bir hayat kurarız. Asker olmak zorunda değilim, bunun ne kadar acılar getireceğini artık daha iyi biliyorum. İntikam da umrumda değil, tanrı elbette yaşananların hesabını soracaktır. Sadece gidelim."

Aden gözlerini indirdi. Hem utanmış hem üzülmüştü. Üzülmüştü çünkü gidemezdi. Eskiden onu buraya bağlayan tek insan Arın idi. Şimdiyse kardeşi vardı, Eren'e söz vermişti. Bir daha asla onu bırakmayacaktı. "Evlenelim," dedi bu yüzden. "Ama gitmeyelim. Onu burada bırakamam." Genç büyücünün yanındaki kızla konuştuğunu fark etti ve onlara sevgiyle baktı. "Yeni bulduğum kardeşimi bırakıp gidemem."

"Ama burada kalmazsınız," diye itiraz etti adam da. "Eğer gerçekten büyücüyseniz günün birinde mutlaka yakalanacaksınızdır. Sana gözlerimin önünde yapılacakları izleyemem."

"Yakalanmayacağız," dedi kız onu sakinleştirmek istercesine. "Bir yolunu bulacağız, Arın."

"Bir yolu yok, Aden." diye yine itiraz etti adam. "Kral çok öfkeli, şehrin altını üstüne getirmek pahasına da olsa etrafta bir tane bile büyücü bırakmayacağına ant içiyor. Söyledikleri gerçek olsun veya olmasın sana bir şey olur korkusuyla yaşayamam." Eren'e baktı o da. "O da gelir bizimle, olmaz mı?"

Aden başını iki yana salladı. "Arın," dedi çaresizce. "Onlarla kalıyorum aylardır, onlardan biri olduğumu ben çoktan kabullendim. En zor günlerimde onlar bana kapılarını açmışken onları böyle bir zamanda bırakıp gidemem. Eğer savaşsa onlarla savaşacağım. Büyücü oldukları için değil, ailem olarak onları kabul ettiğim için yapacağım bunu. Ne olur, saygı duy kararıma. Eğer öleceksem kanımın son damlasına kadar akıtmaları gerekecek."

Arın anlamışcasına başını aşağı yukarı salladı. "Peki," dedi burukça. "Peki biz ne olacağız?"

"Tüm bunlar bittiğinde, belki..." Kız cümlesini sonlandıramadı. Buna o da inanmıyordu. "Bencilce yanımda kalmanı istiyorum, Arın. Seninle karşı karşıya gelmeden bu savaşı kazanmayı istiyorum."

Arın çattı bu defa kaşlarını. "Büyücülerden nefret etmiyorum Aden ama onlarla savaşan askerlerin içinde ben de vardım. Cephede düşman veya dost olmak fark etmiyor, ölüm sarıyor dört bir yanı. Ben o insanlarla ölüme gitmiştim, çoğu geri dönemezken ben döndüm. Şimdi nasıl onlara karşı savaşmamı istersin?" Ayağa kalktı. "Dinle, mantıklı bir şey bulana kadar bana izin ver. Bir yolunu bulacağım, inan bana. O zamana kadar saklanmaya devam et. İkimiz için de en iyisi bu."

Aden'in gözleri doldu. İsteğinin bencilce olduğunu biliyordu ama adamın bu net hali canını yakmıştı. "Senden daha fazla ayrı kalmak istemiyorum, Arın." Bakışlarını indirdi. "Yine de seni bekleyeceğim. Bir yolunu mutlaka bulurdun sen eskiden, şimdi de bulursun."

Arın gülümsedi. Geçmiş çok uzakta kalmış gibi hissediyordu. Doğrusu genç adam savaştan bu yana kendini birkaç yıl yaşlanmış hissediyordu. Savaşın tüm vahşeti ve yorgunluğu üstüne sinmişti. Geceleri daha çok kabus görüyor, öldürülen arkadaşlarının yasını içinde bir yerde tutuyordu. Öte yandan alışıyordu da. Zaten insan zamanla nelere alışmazdı ki?

Genç kızla yolları ayrıldığında Arın hâlâ bunun üzerine düşünüyordu. Sevdiği kızın bir seneye yakın savaştığı büyücülerden biri olduğunu öğrenmişti. O ilk şaşkınlık geçtiğinde ise düşünmek için bol zamanı olacaktı. Hâlâ büyücülere tam olarak düşman değildi çünkü savaşırken onlar da sevdiklerini yitirmişti. Dolayısıyla özgürlükleri için savaşan bir topluluğu suçlamak bencilce geliyordu adama. Ancak ne var ki onların da vahşileşebileceğini görmüştü. Savaşta birçok büyücüyle tanışmış ve birçoğu gözlerinin önünde öldürülmüştü. Tıpkı arkadaşları gibi. Arın nefesini seslice dışarı bıraktı. Kafası kazan gibiydi. Eren, o çocuk, kızın kardeşiydi. Çocukken Aden'in bir kardeşi olmasını ne kadar istediğini hatırlıyordu. Kendisi onca sene ona hem arkadaş hem kardeş hem de sevgili olmuştu. Şimdiyse yerine bir başkası gelmişti. Kızın ona şefkat dolu gözlerle baktığını fark etmişti. Aden ablalığı çoktan benimsemişti. Çocuk da sevimli bir gençti, belli ki o da kıza değer veriyordu. Yokluğunda çok şey değişmişti ama birbiriyle uğraşan o ikiliyi hatırlıyordu. O zamanlar onları demek ki boşuna kıskanmıştı. Hem Eren ablasını korurdu, şimdiye kadar koruduğu gibi yanında olur ve genç adamın gözünün arkada kalmamasını sağlardı. Böylece Arın da bir çare arayabilirdi. Yine de içinden bir ses bu işin o kadar kolay olmayacağını söylüyordu.

*

Günler gelip geçerken Aden sevdiği adamı tekrar görmenin sevincinden yavaş yavaş sıyrılmış onunla olan eski günlerini özlemeye başlamıştı. Arın hâlâ saraydaydı ve kızın en son derdi prensesi kıskanmaktı belki ama yine de düşünmeden edemiyordu. Hatta öyle ki bazı geceler kardeşin alaylarına maruz kalıyor, onu bir güzel pataklamadan da yatmıyordu. Ancak kimi zaman da Eren ona ne kadar takılırsa takılsın fark etmeyecek kadar dalgın oluyordu. Bu hali genç adamı ve evlerinin yeni üyesi olan Elif'i iyice meraklandırsa da kızın sûkunetine saygı duyuyorlardı.

Eskiden aralarında hiçbir engel yoktu. Günlerinin neredeyse tamamını beraber geçiriyor, sokakta oyunlar oynuyorlardı. Sonra yedikleri içtikleri de ayrı gitmezdi. Şimdiki bu ayrılık kıza çok uzun, hüzün verici geliyordu. Hem içinde kötü bir his de vardı. Ne olduğunu tam olarak çıkaramasa da bu his yüzünden bazen kıvranıyor, kötü şeyler olacağını adeta öngörüyordu.

Arın cephesinde de durum farksızdı. Sarayda umduğu rahatlığı bulamamıştı. Ne zaman yalnız kalacak olsa prensesin nedimelerinden biri geliyor, kadının kendisini çağırdığını bildiriyordu. Arın prensese Aden'i bulduğunu söylememişti zira kızın hayatı için en güvenlisi buydu. Bu durumda onu sık sık bu bahaneyle çağırıp bir şeyler bulup bulmadığını soran prensese de hiç hoşlanmadığı halde yalan söylemek zorunda kalıyordu.

Gece yatmadan önce ise düşüneceği o kadar şey oluyordu ki ne kadar kafa patlatırsa patlatsın bazı sorularına cevap bulamıyordu. Ailesini özlüyordu, çocukken olduğu gibi bir sorunla karşılaştığında annesinin dizinin dibine gitmek istiyordu. Oysa onlar canice katledilmiş, hayattaki son tutunduğu insan olan Aden de mecburen ondan uzaklamıştı. Böyle anlarda Arın ailesinin yokluğunu daha net hissediyor, onları katledenlere de daha çok öfkeleniyordu. Araya giren malum nedenlerden ötürü doğru düzgün bir soruşturma bile yapamamıştı ve şimdiki sorunlarla da topladığında işin neresinden tutarak başlayacağını tam olarak kestiremiyordu.

Yine prensesin huzuruna kabul edildiği bir gün kadının anlattıklarını dinler gibi yaparken aklı böyle çok uzaklardaydı. "Beni dinliyor musun sen?" dedi prenses hafif sitemli bir sesle. Arın bir rüyadan uyanırmış gibi irkildi. İstifini bozmamaya çalışırcasına çenesini dikleştirdiyse de kadının ne dediği hakkında en ufak bir fikri yoktu. "Yine Aden'i mi düşünüyorsun?" dedi bunun üzerine kadın. Bundan memnun değildi. "Bulunmak isteseydi ona çoktan ulaşırdın, Arın." Adamın koluna girerek bahçedeki yürüyüşünü sürdürdü. Bunu normal bir şey yapar gibi yapmıştı ama kadın kalbinin hızlandığını hissediyordu. "Belki de artık sen de yoluna bakmalısın. Kaç zamandır onu arasan da bir adım yol gidememişsin baksana."

Arın oyununu sürdürmek maksadıyla boğazını temizledi. "O beni bekliyordur, efendim. Nerede olursa olsun benden bir haber bekliyordur." Gerçekten de öyleydi, Aden ondan bir haber almak için yanıp tutuşuyordu. "Ondan vazgeçmek demek ona ihanet etmek değil midir?"

"Bu kadar sevilen bir insan olmayı prenses olmaya yeğlerdim doğrusu," diye tebessüm etti kadın. "Aden çok şanslı. Senin tarafından sevilmek güzel bir şey olsa gerek."

Arın mahçuplaştı. "Asıl ben şanslıyım, onunla uzun yıllar yan yana durabildim. Aden sert bir insandır, kabukları bir tek benim yanımda kırılır. Yine de içinde öyle narin bir kalp taşır ki o kalbe girmek benim çocukluğumdan beri hayalimdi. Benim tarafımdan sevilmek nasıl bir şey bilmiyorum ancak onun tarafından sevilmenin ruhumu bahtiyar ettiği bir gerçek."

Prensesin yüzü düştü. Kendini toplamaya çalışsa da başaramadı. En sonunda dayanamayıp "Arın," dedi. "Beni sevmeyi deneyemez misin?" Genç adam şaşkınca kafasını kadına çevirdi. O zamana kadar kol kola olduklarının bile farkında değildi. "Bana öyle şaşkın bakma," diye ekledi kadın. "Sana olan hislerimin herkes farkındaydı uzun zamandan beri. Ancak arada Aden vardı. Biliyorum kalbinde hâlâ o var ama kalbinin ufacık bir yerini bana ayıramaz mısın?"

Prensesin ilk boyun eğişiydi bu. Daima dik duran sırtı hafif kamburlaşmış, gergin yüzü sonunda içindekileri dökmekten rahatlamıştı. Arın gözlerini kırpıştırarak "Özür dilerim," dedi. "Benim size böyle bir haksızlık yaptığımdan haberim yoktu."

"Artık var. Bana biraz düşünüp cevabını bildirmeni istiyorum."

Prenses kolunu adamdan çekti ve başka bir şey söylemeden saraya döndü. Arın öylece kalakalmıştı. Şaşkınca olanları sindirmeye çalıştı. Biri tarafından sevilmek değildi onu şaşırtan, o kişinin prenses olmasıydı. Zira genç adam buna hiç ihtimal vermemişti.

İlk fırsatta saraydan ayrılıp sevdiği kızla daima buluştukları yere geldi. Anlaşmışlar gibi gittiğinde kızı da orada bulmuştu. Aden onu gördüğünde tebessüm etti. Kucaklaşıp hasret giderdikten sonra kız sevgilisinin elini tutarak onu kaldıkları yere getirdi. Arın şaşkınca oluşturdukları sığınağı inceledi. Eren'i içeride resim çizerken buldular. Eren onları gördüğünde sırıtarak "Hey," dedi. "Sizi çizmemi ister misiniz?" Bu ani teklifle iki genç de şaşırdı. Birbirlerine kararsızca bakarken Eren ikna edici bir ses tonuyla devam etti. "Ölüm veya zaman insanları ayırabilir ama resimleri hiçbir zaman ayrılmaz. Ee, haliyle birbirini seven insanlar da ayrılmak istemez. Siz de ayrılmak istemezseniz kaçırılmaz bir fırsat olur bu." Bu fikir genç adamın hoşuna gitmişti. Elini sımsıkı tuttuğu kıza aşkla baktı ve onunla sonsuza dek var olacak bir resimleri olmasını istediğini söyledi. Aden hâlâ kararsız olsa da kardeşinin ve sevgilisinin ısrarlarına kayıtsız kalamazdı. Böylece birkaç gün boyunca her fırsatta genç adam o sığınağa gitti ve Eren de onları hep yan yana tutarak resimlerini büyük bir özenle çizmeye başladı. İki genç de heyecanla sonucu bekliyor, prensesi çizerken yeteneğini bizzat gördükleri Eren'e hayli güveniyorlardı.

Bu süreç içerisinde Eren ve Arın gerçekten de iki iyi arkadaş olmuşlardı. İki genç bazen bir olup Aden ile uğraşıyor, bazen de onu paylaşamıyormuş gibi yalandan atışıyorlardı. Aden ise onları böyle görmekten hayli mutluluk duyduğunu gizleme çabası içerisinde o iki şımarığa sevgiyle bakıyordu. Hayatı belki de eski günlerinde olduğu gibi tatlı bir bahar esintisiyle hoşlaşıyordu.

Bir sabah elinde bir kase sütle yanlarına giden Elif iki gencin sohbetini izleyerek Aden'e yaklaştı. "İki yaramaz çocuk gibiler, öyle değil mi?"

"Öyle." diye onayladı kız. "Ama o kadar tatlılar ki kalbimin içinde saklayasım geliyor onları."

Elif güldü. "Bunu onlara söyleme. Yeterince şımarıklar zaten."

Aden de güldü ve eliyle dudağına fermuar çizdi. Bu iki kızın sır saklama anlayışıydı. Bu kez Aden sordu. "Eren çok iyi bir genç, değil mi?" Elif kızardı. Bakışlarını kaçırırken kadınsal bir içgüdüyle yakalandığını biliyordu. "Şey," diye geveleyecek oldu. Aden sözünü kesti ve munzurca sürdürdü. "Utanmana gerek yok, aşk nedir iyi bilirim."

Elif alt dudağını dişleyerek başını salladı. "Kalbimin onu görünce böyle hastalanması aşk mıdır?"

"Ta kendisi." Elini omzuna koydu. "Peki o biliyor mu bunu?"

"Şey, hayır." Elif mümkünmüş gibi daha da kızardı. "Bunu ona nasıl söyleyebilirim ki?"

"Utanıp sıkılmadan," diye yanıtladı Aden. "Dinle, hayat hislerimizi içimizde saklı tutmamız için çok kısa. Seviyorsak bunu sonuna kadar yaşamalı, bu iki şaşkına da bunu söylemekten gocunmamalıyız. Çünkü her ikisi de sevginin hakkını verebilecek insanlar."

"Ya karşılık vermezse?"

"Kim? Eren mi?" Aden küçük bir kahkaha attı. "O seni gördüğü andan itibaren sana aşık zaten."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten." Aden ekledi. "Ve biz de gerçekten onlara sahip olacak kadar şanslı iki kadınız."

Continuă lectura

O să-ți placă și

29.2K 4.4K 38
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...
145K 6.2K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
23.5M 1.4M 77
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
3.6M 299K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...