3- İçsel Evrenler

659 45 5
                                    

Herkesin hayal gücünün sınırları vardır. Kimi çok geniş bir evrene yayar düşlerini kimi nispeten daha dar bir çevreye. Duru hayal gücüne kilit vurmuş biriydi doğrusu ama yeniden gözlerini açtığında karşılaştığı manzara o kilitleri açmıştı.

Uyandığında bir tahtanın üzerindeydi. Her yer bembeyazdı ve genç kızın üzerinde uzun, uçları yere değen bembeyaz bir elbise vardı. Kahverengi saçları omuzlarından dökülürken bu kıyafeti kimin giydirdiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Her şeyin beyaz olması onda düşteymiş izlenimi veriyordu. En son olanları anımsadığında yüzünü buruşturarak etrafa bakındı. Tam bu sırada Anıl'ın tanıdık sesini işitti. "Beni mi arıyorsun?"

Genç kız sıçrayarak arkasına baktığında onu gördü. Anıl, tam karşısındaydı. "Burası neresi?" diye tıslarcasına konuştu. "Bana ne yaptın?"

Anıl sırıttı. "Ben sana ne yapabilirim ki, Duru?" Ellerini iki yana açtı. "Sana yalnızca sen bir şeyler yapabilirsin. Kendini bu kafese tıkman gibi." Etrafında döndü. "Tanıştırayım, burası senin iç dünyan."

Duru sinirli bir kahkaha attı. "Benimle alay mı ediyorsun? Dinle, beni hemen hastaneye geri götür."

Anıl güldü. "Yoksa beni polise mi verirsin?" Kızın hastane odasındaki basit tehdidiyle alay etti. "Haberin olsun diye söylüyorum, burada polis de sensin suçlu da." Dudağını ıslattı. "Ayrıca bil diye söylüyorum, bu seninle alay etmediğim nadir konulardan."

Duru, ellerini Anıl'ın açtığı saçlarından geçirdi. Kurumuştu tutamları, dalgalı saçlarının dokusu teninde hissediliyordu. Gözleri irileşti. Her neredeyse duyularının gayet iyi çalıştığı bir yerdi burası. Burnuna keskin bir koku geliyordu ama iyi mi kötü mü ayırt edemiyordu bu kokuyu. Kulakları Anıl'ın sesini daha net işitiyor, tenine sürten kumaşı bile adeta özümsüyordu. "Tüm bunlar aptalca bir oyun ama ben hiç eğlenmiyorum." Üstündeki elbiseye aldırmadan gitmeye kalktı ama nereye gideceğine dair bir fikri yoktu. Her yer bembeyazdı ve bu beyazlık sonsuza dek sürecek gibi geliyordu ona. Gözleri sinirden doldu. "Anıl!" diye ona bağırmak için döndüğünde genç adam tebessümle onu izliyordu. Adamın yumuşak bakışlarının kendisini sakinleştirdiğini hissederken "B-bana ne yapıyorsun?" diye soludu. "Sen kimsin?"

"Daha önce de söyledim," dedi Anıl ona doğru yaklaşarak. "Benim kimliğimi bulmak için kendini tanımakla işe başlamalısın, Duru."

"Ne demeye çalışıyorsun?" Etrafına baktı yeniden. "Burada neler dönüyor? Neden her taraf beyaz?"

"Dediğim gibi, burası senin iç dünyan Duru.  İçin temiz ama çok boş. Daha doğrusu eksik. Temiz olduğu için beyaz ve temiz olduğu için de sonsuzluk gibi geliyor."

"Diyelim ki bu deli saçması şeye inandım," dedi. Bu cümleyi kurması bile hataydı ama ne olduğunu anlaması gerekiyordu ve bu cevabı da bir tek karşısındaki adam ona verecekken sorun yaratmak kendisini yormaktan başka bir işe yaramayacaktı. "Burada ne arıyoruz?"

Anıl kollarını göğsünde birleştirdi. Onun da üstünde beyaz bir tişört ve siyah bir pantolon vardı. "Gerçek seni. Olmak istediğin, olduğun ama daima bastırdığın seni."

"Bu beyazlık içinde mi bulacağız?" dedi Duru. "Burada hiçbir şey yok."

Anıl ona derin bir bakış attı. "Burada, çok şey var. Sadece sen görmüyorsun. Henüz." Gülümsemesi genişledi. "Fakat üzülme, ben sana göstermek için buradayım."

Duru hiçbir şey anlamamıştı. "Nasıl göreceğim?"

Anıl derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Öncelikle sana işleyişi anlatacağım, Duru. İnsan mekanizmasının işleyişini anatomik değil daha çok ruhsal olarak ele alacağım ama. Kulağa ne kadar ütopik geldiğinin farkındayım fakat senden tek istediğim beni sonuna kadar kesmeden dinlemen."

Belirsiz SonsuzlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin