KIZ VE ÖFKESİ

By meryemc

209K 20.5K 5.2K

•Yetişkin okurlar içindir. •Hikaye, 3 farklı kısım içermektedir. Her kısımda başroller değişmektedir. Kız ve... More

1 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
2 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
3 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
4 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
5 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
6 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
7 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
8 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
9 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
10 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
11 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
12 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
13 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
14 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
15 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
16 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
17 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
18 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
19 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
21 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
22 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
23 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
24 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
25 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
26 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
27 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
28 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
29 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
30 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
31 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
32 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
33 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
34 ❉ KIZ VE ÖFKESİ
35 ❉ KIZ VE ÖFKESİ FİNAL
1 ❈ KIZ VE RUHLARI
2 ❈ KIZ VE RUHLARI
3 ❈ KIZ VE RUHLARI
4 ❈ KIZ VE RUHLARI
5 ❈ KIZ VE RUHLARI
6 ❈ KIZ VE RUHLARI
7 ❈ KIZ VE RUHLARI
8 ❈ KIZ VE RUHLARI
9 ❈ KIZ VE RUHLARI
10 ❈ KIZ VE RUHLARI
11 ❈ KIZ VE RUHLARI
12 ❈ KIZ VE RUHLARI
13 ❈ KIZ VE RUHLARI
14 ❈ KIZ VE RUHLARI
15 ❈ KIZ VE RUHLARI
16 ❈ KIZ VE RUHLARI
17 ❈ KIZ VE RUHLARI
18 ❈ KIZ VE RUHLARI
19 ❈ KIZ VE RUHLARI
20 ❈ KIZ VE RUHLARI
21 ❈ KIZ VE RUHLARI
22 ❈ KIZ VE RUHLARI
23 ❈ KIZ VE RUHLARI
24 ❈ KIZ VE RUHLARI
25 ❈ KIZ VE RUHLARI
26 ❈ KIZ VE RUHLARI
27 ❈ KIZ VE RUHLARI
28 ❈ KIZ VE RUHLARI
29 ❈ KIZ VE RUHLARI
30 ❈ KIZ VE RUHLARI FİNAL
1 ❊ KIZ VE NEFRETİ
2 ❊ KIZ VE NEFRETİ
3 ❊ KIZ VE NEFRETİ
4 ❊ KIZ VE NEFRETİ
5 ❊ KIZ VE NEFRETİ
6 ❊ KIZ VE NEFRETİ
7 ❊ KIZ VE NEFRETİ
8 ❊ KIZ VE NEFRETİ
9 ❊ KIZ VE NEFRETİ

20 ❉ KIZ VE ÖFKESİ

3.3K 349 98
By meryemc

06.12.2022

🩸I Don't Wanna Be Alone (sped up)

OLESYA
KIZ VE ÖFKESİ
YİRMİNCİ BÖLÜM
🐺

Kurtlar da dahil, öğrencilerle derse girmem yasaklandı. Yemeklere indiğimde bile kimse yanıma yaklaşmıyordu. Grant ve Faylinn ortalıkta yoktu. Bir akşam Doktor Effelia geldi ama ona sadece "Profesör Vilain," dedim. Ne istediğimi anlamış olacak ki Profesör Vilain, bir saat sonra, elinde Doktor Effelia'nın içirmeye çalıştığı iyileştirici iksirleriyle gizli odaya girdi.

Okuduğum kitabı kapatarak uzattığı iksiri alıp içtim. "Nasıl olduğumu sormayacak mısınız Profesör?"

"Nasıl olduğunu biliyorum, Bayan Olesya."

Yarı kapalı perdeyi bomboş odada zaten lüzumsuz bir şeymiş gibi açtı.

"Bağı kopardım." dediğimde duraksadı. Başımda dikildi. Gözlerine bakmadım. "Öncesinde vücutbüken olduğumu anladı."

Başını sallayarak devam etmemi bekledi ama söyleyeceklerim bu kadardı. "Gözün?"

"Kendim yaptım."

"Seni nasıl alabildi?"

"Agatha."

İç çekti. Sanırım olanlar bir onu şok etmemişti. Odada yürüdü. "Tek bir kişiyi öldürmen başarı, Bayan Olesya. Gözüm açıldığında, önüme gelen herkese intikam almak ister gibi saldırdığımı hatırlıyorum."

"Bana izin verdi."

Durarak döndü. "Anlamadım?"

"İyileşmek üzereydi ama kaçmama izin verdi. Desmond."Adı ağzımda kötü bir tat bırakmış gibi yüzümü buruşturdum. "Eşten ziyade bir vücutbüken olarak daha iyi iş yapacağımı ima etti. Böylece ondan yararlanamam, sadece o beni kullanabilir. Değil mi?"

"Başarabileceğini sanmıyorum."

"Neden?"

"Çünkü duvarlarda nöbet tutan bir sürü arkadaşın var." Yavaşça gülümsedi. "Ya da onlara tek kelime söylemeni bekleyen."

"İstemiyorum."

"İstiyorsun. İçinde bir yerlerde. Öfken onların üzerine oturmuş ama kurtulacaklardır." Yüzündeki damarlar, içimi görebildiklerini belirtircesine belirginleşti. "Senden başkasının duygularını ezmesine izin verme."

Başımı eğdim. "Tek istediğim herkese sataşmak. Bir şeylerin acısını çıkarmak."

"Eskisi gibi?"

Gülümser gibi oldum. "Beni tekrar kabul edebilirler mi? Bu halimle?"

"Halinde bir şey yok." Yanıma gelerek omzuma elini koydu. "Arkadaşlarının gözlerine bak, Bayan Olesya."

"Yapamam."

"Neden?"

"Kontrolsüz bir yaratıkmışım gibi bakmalarını istemiyorum."

Gülüşü vücudumu rahatlattı. "Arkadaşlarının yarısı kurt Bayan Olesya. Hepsi kontrolsüz yaratıklar." Profesör Vilain'in gözlerine baktım. "Kalan iksirleri de iç, zihninin de rahatlamasını sağlayacak. Arkadaşlarını çağırayım mı?"

"Sadece Axel ve Gunnar." diye mırıldandım.

Profesör başıyla onaylayarak duvardan geçti. İçmeyi bitirmiştim ki ikisi de içeri daldı. Son anda koşturmayı kesmiş gibi durarak öylece dikildiler.

Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerine baktım. Orada yalnızca endişe gördüm. "Aptal aptal dikilmesenize." dedim. "Hasta ziyareti bu... Galiba. Çiçeklerim nerede?" İkisi de birbirlerini ite ite bana koşturup sarıldılar. Alnımın bir kısmını Gunnar'a, diğerini Axel'e yasladım. "Ne iri çiçekler." diye dalga geçtim ikisini kastederek.

Gunnar geri çekilerek yüzünü omzuna gömdü. "Ağlayacağım galiba."

Çatık kaşlarla baktım. "Ciddi misin?" diye sorduğumda arkasını döndü. Axel'e çevirdim gözlerimi. "Dalga mı geçiyor?"

Axel öksürdü. Gunnar tekrar bize döndüğünde gözleri dolmuştu. Kırpıştırarak yaşları uzaklaştırdı. O an, tamamen sımsıcak olduğumu hissettim. Yanaklarım kızardı, vücuduma renk geldi.

"Ben dün Agatha'yı öldürdüm Gunnar." dedim.

"Sıçayım Agatha'nın cesedine. Sen yapmasan biz yapacaktık zaten. Sana bu şeyi... Bunu yapanın Agatha olduğunu söylediğin anda Ocallaghan'ın uçurumdan atlayışını görmeliydin. Julius onu takip etti, sonra Steinmod. Gidiyorlardı, ta ki..." Sustu.

"Ne? Söyleyebilirsin Axel. İstediğini söyle."

"Ta ki Ray'in kriz geçireceğini hissedene kadar."

Kaşlarımı çattım. Axel, Agatha'yı getirmeye gittiğinde ve Agatha çoğu eflatunla birlikte döndüğünde ne Julius'u, ne Ocallaghan'ı, ne de Raymond'u görmüştüm. "Ne krizi?"

Axel başını kaşımaya başladı. "Krizin belirli bir duyguya ait olduğunu sanmıyorum. Seni bulduğundan beri kafayı yemiş halde."

"Suçluluk." dedi Gunnar. Axel ile birbirlerine baktılar, sonra bana döndüler. "Sana söyleyemedik. Profesör Lucius bize onunla aitlik bağın olabileceğini söylediğinde... Elimiz kolumuz bağlandı, Olly. Ne yapacağımızı şaşırdık."

"Desmond'tan mı bahsediyorsunuz?" İkisinin de öfkesi yükseldi. Damarlarındaki kan akışına dahil olan öfkenin simsiyah rengi vardı. "Artık yok."

"Ne demek artık yok?"

"Kalbini söktüm. İzin verdi."

Biri "İzin mi verdi?" derken diğeri "Kalbini mi söktün?" diye sordu. "Karşı karşıya mı geldiniz?"

"Hıı." derken gözlerimi kaçırdım. Bakışlarım yine duvarları tarafı. Sağlamlardı, çatlak yoktu. Onlara dönmeden önce iki kez daha kontrol ettim.

"Ne yapıyorsun?"

"Hiç." Gözlerimi kırpıştırarak Axel'e döndüm. "Odanızı işgal ettim. Nerede kalıyorsunuz?"

"Değişimli olarak ormanda ve alev odasında."

"Üzgünüm. Burada olmak sizin hakkınız."

"Biz şey sandık..." Gunnar boğazını ovamaya başladı. "Şey işte."

Ne kastettiğini anladım. Desmond'un ellerini hala üzerimde hissetsem de mide bulantım ve iğrenmişliğim sadece Desmond'a karşıydı. Biraz da... Gözlerimi kapattım. Birbirlerine çok benzedikleri için Raymond'a.

"Yok. Bir şey olmadı." dedim yarı doğruyu yarı yalanı dinlendirerek. "Olsa bile sizin suçunuz değil."

Axel sinirle güldü. "Bizim suçumuz. Bizden olanı korumamız gerek."

"Özellikle sürümüzdense." diye ekledi Gunnar.

"Ben sürünüzden değilim."

Gunnar burun kıvırdı. "Onu Ocallaghan'a anlat. Ya da Julius, Steinmod, Baccus, Aion veya Ray'e... Bize. Oy çoğunluğu. Seçildin."

"Çoğunluk değil. Oy bütünlüğü. Yani Cuthbert dışında. O da kıskandığı için kabul edemiyor ama zamanla anlayacaktır."

"Neden ki? Cuthbert'ten güçlüleri var sürünüzde. En azından daha önce vardı. Şu an Cuthbert... O biraz garip işin doğrusu." Cuthbert deyince aklıma direkt kurt halinin kahverengi tüyleri, siyah uçları ve biri siyah biri kahve gözler geliyordu. Cuthbert'ın ayırıcı özelliği gerçekten de diğerlerinden çok daha iyi görünen yüzüydü. Boyu Julius ve Ray kadar uzundu; onu hep kıyafetli görmüş olsam da vücudunun da kurtlara göre ortalama bir büyüklükte olduğunu söyleyebilirdim. Ve onunla ilgili uygun olmayan bir şeyler vardı.

Gunnar gereksiz yere savunmaya geçerek kollarını kavuşturdu. "Ben de daha iyiyim bu arada."

Gözlerimi kısarak ona baktım ama Axel'in "Kıskandığı şey gücün değil. Tam olarak sen bile değilsin." demesiyle ikimizin de gözleri aynı anda döndü. "Ve sen de Cuthbert'ten iyi durumda değilsin, Gunnar."

"Hıı."

Gunnar kötü kötü Axel'e baktı. Uyarı doluydu bakışları. "Ee, şimdi gözünün olayı ne?"

"Sol gözüm hep derini görebiliyor, odaklanmama ve uğraşmama gerek kalmıyor."

"Şu an görebiliyor musun?" diyen Gunnar göğsünü işaret etti. "İçimi?"

"Evet."

"Dikkat dağıtmıyor mu?"

"Hayır."

"Çok garip. Kurt formumdayken duyularım açıldığı ilk zamanlar her şeyi duymak, görmek, kokusunu alabilmek çok rahatsız edici ve kontrolüm dışındaydı. Alışmak için baya uğraştım."

"Olly ahtapotu kölesi yaptı, Gunnar. Onunla kendini kıyaslama bence."

"Evet Gunnar. Benimle kimse kıyaslanamaz." diyerek Axel'e katıldım. Üçümüz de sırıttık. "Neyse. İksirler uykumu getiriyor. Siz de artık diğerlerine yataklarına dönebileceklerini söyleyebilirsiniz. Ve teşekkür ederim, anlayışınız için."

"Her zaman." diyerek gülümseyen Axel perdeyi kapattı ve Gunnar ile birlikte çıktı.

Yatmadan önce duvarları kontrol ettim. Sonra da yatağa kıvrıldım. Bir ara sesler duydum, hatta horlayan Ocallaghan'ı aynı benim yaptığım gibi çeviren Julius'u gördüm ama uyanamayacak kadar ağır hissediyordum.

Gecenin bir yarısı yoklama hissinin rahatsızlığıyla uyandım. Yavaşça doğruldum ve duvarlara baktım, kalkacağım sırada kapalı perdenin ardında yatağına oturup olduğum yere bakan Raymond'u gördüm.

Ürkmekten kendimi alamadım, gözlerine de asla bakamadım. Buna rağmen sessizce dolaştım üç tur, duvarları kontrol ettim.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Raymond, sessizce.

Ona cevap vermeyip tekrar yatağa girdim ve sırtımı döndüm.

Tabanlar dersi için uyandığımda odada tektim ve muhtemelen geç kalmıştım. Ormana gittiğimde Profesör Demetrius'tan azar yiyeceğimi düşündüm. O ise sadece oturup izlememi söyledi. Eğer kendimi daha fazla zorlarsam, iyi hissetsem de, bir süre sonra zorlayacak hiçbir şeyim kalmayacağını söyledi. Beni öncelikle kendi öldürmek istediğini de belirtti.

"Bugün çoğu yavaş koşuyor." dedim Profesör Demetrius'a. Ocallaghan'ın yanımdan geçerken bana sataşıp hırladığını gördüm. Sırıttım.

"Yağmurdan. Onları yakamadığım için yanlarına kar kalacağını zannediyorlar." Kolundaki örümcekli saate baktı. İçimden bir ses bunu ona Profesör Fulvia'nın hediye ettiğini söylüyordu. "Neyseki artık Grant var."

"Nasıl?" diyerek oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim.

"Bekle." dediği anda merdivenleri çıkan Grant göründü.

Grant yanımdan geçerken hafifçe omzuma vurdu ve göz kırptı. Ne döndüğünü bir anlamayan bendim herhalde.

"Görebiliyor musun?" diye sordu Profesör Demetrius, elini oğlunun omzuna koyarak.

Grant, Profesör D'nin eline baktı. Silkelemek istermiş gibi yüzünü buruşturdu ama sonra vazgeçerek başını iki yana salladı. "Görüyorum."

"Arkada kalanlarla başla o zaman."

Grant babasını sorgulamadı. Kendinden ne istendiğini biliyordu. Ateşlerini saklamadı ve yağan yağmura rağmen tüm bedeni alev aldı, Profesör elini bükerek geri çekti ve yanan avucuna karşılık yüzünü buruşturdu.

Grant muazzam görünüyordu. Alev odasının ortasındaki harlı ateş gibiydi. Gücü, yağmur damlalarını ona değmeden buharlaştırıyordu. İmalı imalı gülümsediğimde karşılık verdi ve alevlerini etrafa yaymaya başladı. Tüyleri yanan kurtlar koşmaya devam etse de acı acı ciyaklıyorlardı; Profesör D de onlara emir yağdırıyordu.

Etrafımda bir cümbüş hakimdi. Grant'in gücünü kullanabilmesi içini rahatlatmıştı, kemiklerinin genişleyerek onu daha da iri gösterdiğini görebiliyordum. Bu inanılmaz ve büyülü bir görüntüydü. Gücünü kusabilmesi hem onu daha güçlü kılıyor hem de kullandıkça azalmayan bir ateş pompalıyordu.

Bir kurt bilerek sırtıma çarptığında Grant'e hayran hayran bakmayı kestim. Arkamı dönerken lacivert tüyleri gördüm ve gözlerine ulaşmadan kurda bakmayı bıraktım. Ayağa kalkıp öne adım attım ve Grant'in alevlerine daha da yaklaşıp aynı şekilde bakmaya devam ettim. Elimde değildi.

Birden bacağımı kaptı ağzı ve beni uzağa sürüklemeye başladı. "Heeeeey!" diye bağırarak dişlerinden kurtulmaya çalıştım ama resmen zıplayıp yere çarpa çarpa Grant'ten uzağa çekiliyordum. Grant bunu fark ettiğinde alevlerinin bir kısmını Raymond'a yöneltti. Raymond hızla kaçtı... Beni de sürükleyerek!

Grant tekrar denedi, Raymond beni bırakıp kurtuldu her seferinde.

"Bırak bırak manyak bu!" diyerek ayağa kalktım. Diş izleri olan, bazı izlerin de kanadığını gördüğüm ayak bileğime bakarak iç çektim.

Grant dudaklarımı birbirine bastırdı, itiraz etmeden başını diğer yöne döndürdü ve alevlerini Raymond'tan uzak tuttu. Grant'in Raymond'un yaptığı bir hareket için gülmek üzere olduğunu ilk defa görüyordum.

Koluma sıcak bir nefes değdiğinde ona bakmadan elimin tersiyle ittirdim. İtirazla tekrar ilgimi çekmeye çalıştı. Ne yapmak istediğini biliyordum. Beni öfkelendirecek ve ona sataşmamı sağlayacaktı. Dövüşmek istiyordu. Muhtemelen rahatlayacağımı düşünüyordu ama yapmayacaktım. Hazır değildim.

"Hayır." dedim son bir kez iterek ama ellerim ıslak tüylerine gömüldüğünde teni o kadar sıcak hissettirmişti ki kendimi çekebilmem uzun sürdü. "Uzak dur."

Grant'e doğru yürümeye başladım. Raymond uluduğunda kulaklarımı kapattım.

Grant kahkahalar atarak alevlerini kaybetti. Babasından ensesine tokat yediğinde kahkahasını zor bastırdı ve ateşi tekrar ortaya çıkardı.

Profesör Demetrius beni kurulanmam için erken gönderdi, neymiş pelerinimi çıkardığımdan dikkat çekiyormuşum. Benden çok daha iyi görünen bir sürü kadın vardı akademide. Sanki özellikle Raymond için söylediğini anlamamışım gibi tüm kurtları suçladı.

Yine de kaderime razı gelerek gizli kata gittim. Kurtların geç akşam yemeğine kadar da kitap okudum. Satırlar dersi için tamamlamam gereken çalışma kitabını erken bitirmiştim. Profesör Cailean'ı gördüğümde vermek için pelerinimin cebine koydum.

Yemekhanenin öğrencilere ayrılmış zamanları dışında özel saatleri olanlar bir kurtlar bir de vampirlerdi. O yüzden yemek salonunda sadece iki tür vardı. Bir de ben. Axel beni gördüğünde çekeleyerek yanına, Raymond'la ortasına oturttu. Axel'e doğru kaydım.

"Yiyorsun?" dedi Ocallaghan. Başımı kaldırıp baktığımda açıkladı: "İlk geldiğinde itiraz ediyordun ya."

"Sizin bilmediğiniz gerçekleri biliyorum çünkü." Yemeklerde iksir falan yoktu.

Ocallaghan kaşlarını çattı, Steinmod sordu: "Ne ki o?"

"Söylemem. Çıldırın."

"Ya ama-"

Ocallaghan'ın sesi, kucağıma atlayan kara kediyle bozuldu. Luck'un tasmasında not aradım ama yoktu, sadece kucağıma oturmuş ve sevmemi bekliyordu. Etrafımdakilere bir ara tısladı ama ondan sonra ön patisini yalamaya başladı.

Başımı kaldırarak Sercus'u aradım. Bana bakıyordu, yavaşça gülümsedi. Ben de ona gülümsedim ve kediyi sevmeye başladım.

"Kışt," dedi Axel, köpek kovar gibi.

Kediye korurcasına sarıldım ve "Asıl sana kışt." diye homurdandım. "Bari kediyi seveyim." Bacağımı Raymond'unkine hırsla vurdum. "Bu aptalın yalanları yüzünden Sercus benden kaçıyor zaten."

Axel, arkasından da Gunnar başını uzatarak Raymond'a baktı. Sanki Raymond'un sırıtışı yüzlerine yansımış gibi onlar da dişlerini gösterdi. Böylece Raymond'un tepkisini görmek için bakmam gerekmedi.

Kedi birden masaya atladı kucağımdan. Ocallaghan'a doğru irkilerek saldırıya geçeceği sırada bir anlık tereddütle kollarından tuttum. Bana da tıslayacağını düşündüm ama onun yerine miyavladı. Kediyi kendime çekerek kulağına fısıldadım: "Sadece solumda oturan kişiye saldır, Luck. Diğerlerini seviyorum."

"Ne?!" dedi Axel irkilerek. Kurtlar sessizleşti.

Onların boyutundaki sevginin anlamı çok güçlü ve iki kişi arasındaki aşka yönelikti. Ofladım. Hepsinin gözüne tek tek baktım. "Kültür şoku... O kadar geniş bir kalbim yok beyler. Arkadaş anlamında işte ya."

"Haaaa," dedi Ocallaghan anladığını fark ederek. Diğerleri de rahatladığını belirten sesler çıkardılar ama Cuthbert dik dik bakıyordu. Ben de bakışlarına karşılık verdim, ardından beklemediğim bir şekilde gülümsedi ve yemeğine döndü. Gülümseyişi gözlerine ulaşmıştı ulaşmasına da biraz boş bakıyordu ifadesi. Boşluğu üzerime alınmadım çünkü Cuthbert'in normal tavrı buydu belki de... Bilmiyordum. Benimle ilgili bir şey yok ama aynı zamanda var gibiydi de? Ne oluyordu ya?

Luck kucağımdan aşağı atlayarak Sercus'a yürüdü.

Axel, "Yemeği bitirdiğinde başka bir tabak çal. Alev odasındakiler bitti," dediğinde başımla onayladım. Gunnar başını olumsuz anlamda salladı.

Yemeğimiz bittiğinde doldurduğumuz tabaklarla kalkmıştık ki Profesör Accalon hızla arkamıza geldi. "Delodey! Septimus! Elinizdekiler nedir?"

Başımı omzumun üzerinden çevirdim ilk. Profesör Accalon'un görüşünü bulandırdım. Başına ani ağrı girmiş gibi gözlerini elleriyle kapattı ve tısladı.

Axel'i de çevirerek profesöre döndük. "Hiçbir şey?" dedim, Axel ortada apaçık göründüğünü düşündüğü yalanıma karşılık şokla baktı.

Profesör Accalon'un ilgisi bizden çıkmıştı. Ne olduğuna anlam veremez şekilde arkasını döndü ve yürümeye başladı.

Kurtlar gülmeye başladığında Axel ile birbirimize bakarak sırıttık. Gizli odadan alev odasına geçtiğimizde Axel elimizdekileri alıp gizledi.

"Nasıl başarıyorsun bunu, Delodey?" diye sordu Ulrika. Ona döndüm, suyun içinde tek başınaydı. Tek kolunu zemine, başını da koluna yaslamıştı; upuzun kuyruğu da suyun içinde yan yatar şekildeydi. "Ben çalmaya kalkıştığımda ceza yemiştim."

Axel öfkeli bir hırlamayla ona baktığında koluna elimi koydum. "Koltuğa geç sen."

Bir süre tereddütte kaldıktan sonra dediğimi yaptı. Ulrika'ya ilerleyerek suya değmeden yere oturdum. Bunun bir çağrı olduğunu anlamıştım. Vücudundaki suyun akışı gergindi, konuşmak istiyordu.

"Ben yapmadım." dedi direkt. Tırnakları zeminde gezerek gıcık bir ses çıkartıyordu, başı öne eğikti ve ıslak saçları yüzüne yapışmıştı. "Seni çektiğinden haberimiz yoktu. O kadarı çok fazlaydı, Olesya. Asla düşmanla iş birliği yapamayız. O düşman benim annemi öldürdü. Judith Kavalenka. Onu duydun mu? Satırlar'da savaşta kaybedilen isimleri okurken bahsedilmişti. Aslında... Sen derste yoktun sanırım ya da o kadar çok isim sayıldı ki dikkat etmemişsindir."

"Be-ben..." Şokla sarsıldım.

Judith Kavalenka mı? Halam bu ismi bana haftalar önce söylemişti. O benim gerçek annemdi. Yani... Babalarımız aynı olmasa da annelerimiz Ulrika'nınkiyle bir miydi?

Ulrika irkildi. "Yalan söylemiyorum. Lütfen bana inan-"

"Yalan söylediğini düşünmüyorum." dedim yutkunarak. "Judith Kavalanka benim de annem."

Ulrika'nın nefesi kesildi. "Kardeşim yok benim."

"Benim de yok." Silkelendim. "Babalarımız farklı."

Ulrika hızla sudan çıkarak normal bedenine döndü ve pelerinini giydi. Buradan uzaklaşmak istiyordu, aklı çıkmıştı adeta. Duraksadı. "Agatha'yı öldürdüğün için teşekkür ederim."

"Ne?"

"Agatha bizi kullanıyordu. Kraliçe kızı olduğundan ve Agnes'tan baskın olduğundan ona izin vermek zorundaydık. Bizi sömürdü, Olesya. Umursamadı. Donovan'a aşık olabileceğimi söyleyemedim bile. Ondan uzak kalmak beni Agatha'nın başaramadığı kadar tüketti." Elime uzandığında tutmasına izin verdim ama kaskatı kesilerek sıkamadım. "Bu yüzden teşekkür ederim Olesya. Hepimiz adına."

Hızla geri çekilerek gitti. Elimi üç kere yumruk haline getirip açtım, dokunuşunu atmak istercesine.

Kendimi toparladığımda Axel'e döndüm. İkimiz de donakalmış halde birbirimize bakıyorduk. Yanına giderek yere oturdum, başımı ve dizine yaslayarak gözlerimi kapattım. Elini omzuma koydu. "Çok düşük bir ihtimal kardeş olmanız, hem benzemiyorsunuz da. Üveysinizdir. Merak etme."

"Bu pek bir şeyi değiştirmiyor yine de." diye mırıldandım. "Ben artık kime ne yapacağımı şaşırdım Axel. Her şey o kadar karışık ki..." Omzumdaki elini sıktı. "Ya Ulrika'yı öldürseydim Agatha'yla birlike? Donovan'ı tanımasaydım yapardım da." Gerçi Timofey'i tanımıyordum fakat Agnes'a da dokunmamıştım.

"Ama yapmadın. Pişmanlık hissedersen ilerleyemezsin, Olly." Hüzünle iç çekti. "Chester'ın bizim sürüye neden cephe aldığını biliyor musun? Diğer kuzenim, onun da kardeşi olan Ivan'ı öldürdüm çünkü. Ray'e saldırmıştı. Ray, kuzenim olduğu için karşılık vermiyor ve savunuyordu kendini sadece. Ivan durmuyordu. Ben durdurdum çünkü benim sorumluluğumdaydı."

"Üzgünüm, Axel."

"Ben de." diye fısıldadı. "Odada uyumak ister misin?"

"Hayır. Konuşmaları duymak istiyorum. Odada daha sessiz oluyorsunuz ve ben tek kalmak istemiyorum." Başımı bacağına bastırdım. "İzin verirsen?"

"Tabiki." Gözlerimi kapattım. "Ama akşama Etkileşim'e gitmem gerek."

Axel kendi kendine konuşmaya başladı ben uyurken. Çok geçmeden birçok ses de ona katıldı. Kontrol etme ihtiyacı hissetmedim. Bir ara başım kaldırıldı, tekrar bir bacağa yaslandı yanağım. Sesler kesildiği için kıpırdanarak kolumu attım başımın üstüne ve daha rahat bir pozisyonda uyumaya devam ettim.

Sessizlikten rahatsız olarak uyandım. Çenemi bacağına yaslayarak gözlerimi tek elimle ovdum. "Otururken kas mı yaptın sen Axel?" dedim uykulu ve alaylı bir sesle.

Elimi gözlerimden çektiğimde karşımdaki kişi Axel değildi. Çenemi bacağına yasladığım ve gözlerimi kaldırarak baktığım kişi Raymond'du. Onu Axel sanarak yanlışlıkla gözlerine bakmıştım.

Hareket edemedim. Bunun sebebi ben değildim. Onun eli  de havada kalmıştı, göğsünü şişerek nefes almayı durdurdu.

Bakışlarım aşağı indiğinde kalbini gördü sol gözüm. Kalbinde bir ışık tomurcuğu filizleniyor ve ip yeşeriyordu. Kalbinde oluşan halat genişleyerek görünür hale geldi. Başımı eğerek kendi kalbime baktığımda göğsümden çıkan ipi gördüm.

Aniden ayağa kalkarak ipime elimin tersiyle vurdum ama uzamaya ve Raymond'a ilerlemeye devam ediyordu. İpi havada yakalayarak elime doladım ve hızla alev odasından çıktım.

Continue Reading

You'll Also Like

296K 22K 52
WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayılmış geniş postları eğilerek aldı. Geniş...
226K 20.6K 40
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Pençe timinin yardımcı komutanıdır. 5 askerden oluşan bordo bereli bu...
118K 1.6K 24
En yakın arkadaşımla kocamı bastığım andan beri alevler içindeydim. "Daha hızlı aşkım," diye inleyerek dans eden bedenlerini seyrettim kapıda. Sevgi...
754 74 14
Kendi öz irademle yayimlamaya basladigim bana ait bir çalışmadır. Örnek teşkil edilmesi icin lütfen izin alip bildiriniz. Lütfen tanıtım bölümümü oku...