Destan - SalPan

By defnetheshipper

5.2K 421 2K

Salpan hikayeleri Kapak: insta -> @fc.kanbolatgorkem More

Toy Part 1
Toy Part 2
O Gece
Kımızlı bir kız kaçırma girişimi
Yüzleşme
Huzur Part 1
Yasavul'un Karısı Part 1
Yasavul'un Karısı Part 2
Yasavul'un Karısı Part 3
Yasavul'un Karısı Part 4
Yasavul'un Karısı Part 5
Yasavul'un Karısı Part 6
Yasavul'un Karısı Part 7
Yasavul'un Karısı Part 8
Yasavul'un Karısı Part 10
Yasavul'un Karısı Part 11
Yasavul'un Karısı Part 12
Miniklerle mini fic
Yaralı Ceylan Part 1
Yaralı Ceylan Part 2
Yaralı Ceylan Part 3
Azıcık da dedikodu
Kapı Part 1
Kapı Part 2
Kapı Part 3
Bir dilek tut Part 1
Bir dilek tut Part 2
Yasavul'un Karısı Part 13
Hatırla Part 1
Bahis Part 1
Bir Dilek Tut 3
Bahis Part 2
Dön Part 1
Dön Part 2

Yasavul'un Karısı Part 9

136 15 62
By defnetheshipper

"Yorulmadınız mı Dağ hatunları?"

Saltuk'un gür sesiyle yavaşlattı Çolpan atını. Sevdiğini Gök'e uğurlamasının üzerinden yarım dolunay geçmiş, Arat Beg Saltuk'la onu çağırsa da başta Saltuk uyanır uyanmaz kendini zorlayıp Gök'e at sürdüğü için rahatsızlanmış, sonrasında da Yasavul ilan edilmesiyle beraber gelen görevlerden fırsat bulup saraydan kaçamamıştı. Son üç gündür Gök'e bağlı obaları gezmeye başlamıştı Yasavul. Hem kendini göstermek hem de savaş döneminde boşta kalan obaları yoklamak için gezecekti hepsini tek tek. Kızık Obası'ndayken haber salmıştı Çolpan'a, Yüreğir'e geçmeden iki gün gidip geleceklerdi İpek Yolu'na.

Saatler önce buluşmuştu sevgililer. Her ne kadar bu iki hafta içinde sürekli birbirlerine bitik yollasalar da özlem doluydu yürekleri ama birinin yanında Tilbe, öbürünün yanında da Acar olduğu için hasret gideremeden düşmüşlerdi yollara.

"Ne o Gök erleri, pek çabuk yoruldunuz?" dedi Çolpan atını durdururken alayla.

Açıkçası Acar yorulmuştu ama yorulan bedeni miydi, yoksa karman çorman aklı ve yüreği miydi emin değildi. Hevesle beklemişti Dağ hatunlarının anlaştıkları yere gelmelerini ama Tilbe'nin ifadesiz suratı, onunkilerle buluşmayan gözleri kaçırmıştı keyfini.

At üstünde giderken düşüncelerde kaybolmak kolaydı, Acar da tam olarak onu yapmış, zehir etmişti kendine bu yolculuğu.

Acaba Aybars Alp gerçekten yavuklusu muydu Dağ yabanının? O değilse bile başka sevdiği mi vardı? Yoksa bile kadın ondan yana hissi olduğunu belli edecek ufacık bir şey yapmış mıydı ki? Niye kendi kendine fikirlere kapılmış, niye bu kapıldığı fikirler yüreğini okşamış, niye o gece onu beklemişti ki?

"Gece karanlığı çöktü, Çolpan Bike. Bu yollar tekindir ama yine de riske girmemekte fayda var."

Acar, beginin neden hala sevgilisiyle resmiyeti koruduğundan emin değildi. Tilbe de o da bilmiyorlar mıydı sanki yıllardır beraber olduklarını? Az ötesindeki ikiliye takıldı gözü. Çolpan Bike o tanıştıkları günkü öfkeli halinden beklenmeyecek bir cilveyle gülümsüyordu begine. Begi de kaçamak bakışlarla süzüyordu sevdiğini. İmrenmemek elde değildi, Acar hep özenmişti ruhunun diğer yarısını bulabilenlere. Tilbe'ye kaydı gözleri ansızın. Evet, hala Acar hariç her yere bakıyordu kadın. Bir onu bulamamıştı zaten zeytin gözleri yol boyu.

Çok geçmeden ateş yanmış, ateşin başına toplanmışlardı. Herkes eyerinin altına sakladığı tuzlanmış etini çıkartmış, aşını afiyetle yemişti. Karınları doyunca garip bir sessizlik sarmıştı etraflarını gecenin ayazında.

Hava bozar mı acaba, diye düşündü Acar, bir de mağara bulmaya uğraşmak istemezdi bu yorgunlukla.

"Acar Alp, gel de az yemiş toplayalım, ağzımız tatlansın."

Tilbe sarındığı abayla beraber kalktı yerinden. Adamın cevabını beklemeden başladı uzaklaşmaya. Acar kısa bir an şaşırıp kalakalsa da karanlıkta kadının izini kaybetmek istemediği için begiyle bikesine hızlı bir baş selamı verip düştü peşine hemen.

Çolpan gülümsedi candaşının arkasından. Acar'la yalnız kalmak son isteyeceği şeydi kadının ama feda etmişti kendisini onlar için.

"Ee Yasavul, nasılsın?"

Keyfi yerindeydi bikenin. Yerinden kalkıp sevdiğinin yanına geçti gülümseyerek. Saltuk perisinin Yasavul deyişine ölse de belli etmedi, daha önemli bir konu vardı aklını meşgul eden.

"İyiyim ama babandan haber gelse daha iyi olurdum. Sen pek bir keyiflisin ama?" diye homurdandı, Çolpan abasını hemen yanına sererken.

Kadın abanın ortasına oturup yanına vurdu Saltuk'un yaklaşması için. Adam yanına geçerken "Gelecek, az sabret. Kız otağı naz otağıdır, Yasavul. Hiç mi duymadın?" diye mırıldandı nazlı nazlı.

Babası hala tarih vermemişti ama adamın halinden anlamıştı kızı, itiraz etmeyecekti.

Saltuk sevdiğinin cilveli haline, Yasavul deyişine yenilmiş, hayran hayran yüzüne bakardı şimdi.

"Ne yapayım, gayrı dayanamam özlemine." dedi mest olmuş bir gülümseme yerleşirken yüzüne. Eli önce kadının saçındaki boncuğa, sonra da ceylan gözünün kenarına uzandı hasretle. Parmağı perisinin yanağından aşağı kayarken derin bir nefes verip kapadı gözlerini Çolpan.

"Az kaldı sevgilim." dedi adama sarılmadan önce.

Bir süre sıkı sıkı sarılıp yaktıkları ateşi, birbirlerinin nefeslerini dinlediler sessizce. Yorucu bir gün olmuştu, Saltuk'un eli Çolpan'ın saçlarında gezerken kadının gözleri kapanmaya başlamıştı bile. Doyamamıştı ama içine dolan huzura Çolpan. Geri çekilip itti adamın büktüğü dizlerini. Başını sevgilisinin uyluğuna yaslayıp döndü adamdan tarafa.

"Hadi bana çocukluğunu anlat yine." dedi hevesle. "Eski günlerdeki gibi."

Saltuk sevdiğinin heyecanına gülmeden edemedi, gözleri parlıyordu kadının ay ışığında. Savaştan önce çok gece geçirmişlerdi tıpkı böyle. Gerçi, o zamanlar hava daha ılık olurdu ama bu gece gidecek başka yerleri yoktu, idare edeceklerdi.

"Hımm... Ne anlatsam acaba?" dedi kendi kendine, elleri uzanırken perisinin ipek saçlarına.

Çolpan yüzünde tatlı bir gülümsemeyle Saltuk'u, Saltuk da düşünceli bir ifadeyle gökteki yıldızları izledi bir süre. Sonunda aklına gelen anıyla gülmeye başladı adam aniden.

"Ne?" dedi Çolpan merakla. Saltuk'un çocukluğunu dinlemek çok hoşuna giderdi. Kendi çocukluğundan çok farklı, çok eğlenceliydi adamınki. Bir de Çolpan aslında buna çekildiğini fark edemese de anne sevgisiyle doluydu o deli gibi merak ettiği anıları. Çolpan'ın hiç tatmadığı için eksikliğini duyduğunu fark edemediği ama bebekliğinden beri ihtiyaç duyduğu o şefkatti dinlemeye doyamadığı.

"Işık yoktu daha. Misafir gelecekti bir gün. Anam da Erkeç Kapama yapmıştı yemeğe. Zaten bilirsin anamın ne kadar güzel yemek yaptığını ama Erkeç Kapamasını yemedin daha, değil mi?"

Gözleri buluşunca iki yana salladı başını Çolpan. Pek çok akşam Asral Hatun'un hazırladığı aşlardan yemişti aslında ama Kapamasını tatmamıştı daha.

"Söyleyeyim de bir dahaki gelişine yapsın, anamın en iyi yaptığı aş budur. Neyse, anam yemeği pişirip- Hani şu evin arkasındaki avlu var ya? Heh oraya koymuştu soğusun diye. Biz de Sarp'la ön avluda oyun oynardık o sırada. Sarp-"

"Komşunun oğlu." diye böldü Çolpan adamın açıklamasına gerek kalmadan.

Başını salladı Saltuk gülümserken. Kim bilir kaç bahar önce anlatmıştı Sarp'ı Çolpan'a ama sevdiği unutmazdı hiçbir dediğini. Daha önce hiç kimse böyle dikkatli dinlememişti Saltuk'u, kadının gözlerinde gördüğü samimi ilgi okşardı ruhunu.

"Heh, o. O zamanlar küçüğüz tabii, yemek kokularını duyunca dayanamadık ama anam misafire hazırladığı aşa dokunmamıza izin vermezdi. Gidip azıcık yiyecektik kimseye görünmeden. Tam avlunun kapısına varmıştık ki Ayçıl gördü bizi, ben de yiyeceğim, diye mızmızlanmaya başladı. Sussun diye onu da aldık yanımıza."

Saltuk'un saçlarında gezinmeyen elini aldı ellerinin arasına Çolpan. Bir yandan adamın parmaklarıyla oynarken diğer yandan da anılara dalan gözlerini izliyordu mutlulukla.

"Neyse epey bir yedik, artık fark edilmemesi çok zordu aslında ama hiç ellememişiz gibi kapağını kapatıp kaçmaktı niyetimiz. Ayçıl sakarı son anda çömleği devirmeseydi başarırdık belki de ama devrilince her yere saçıldı yemek. Anamın gazabından korkup kaçtık hemen oradan. Hiçbir şey olmamış gibi ön avluya gidip oyun oynamaya başladık yeniden. Göz önünde olursak bizden şüphelenmezler diye düşünmüştük. Akşama kadar kimse fark etmemiş aşın devrildiğini. Üstüne bir de etin kokusuna akbabalar üşüşmüş, iyice mahvetmişler avluyu. Anam misafir sofradayken aşı almaya gidince başından aşağı kaynar sular dökülmüş tabii. O gece misafiri kuru pilavla ağırlayıp göndermek zorunda kaldı anamlar, biz de hiçbir şeyden haberimiz yokmuş gibi masum masum pilav kaşıkladık Ayçıl'la."

Çolpan Asral Hatun'un misafirperverliğini bildiğinden kadının nasıl bir krize girdiğini tahmin etmekte hiç zorlanmamıştı. Yüzünü hayal edince kahkahalarla gülmeye başladı.

"Ee, ne yaptı size?"

Saltuk da gülüyordu şimdi.

"Başta gerçekten anlamadı bizim yaptığımızı. Kokuya gelen kuşlar devirdi sandı çömleği. Ayçıl'ın urbasının eteğine aşın suyu bulaşmasa yırtacaktık aslında ama yakalanınca beni de ele verdi hain. Yarım gün azar yedik anamdan. Dinlenip dinlenip tekrardan başlıyordu bağırmaya. Sonra da önce o mahvettiğimiz arka avluyu, ardından da bütün evi temizletti ikimize."

Çolpan gülümseyerek doğruldu yattığı yerden. Sevgilisine iyice yaklaştı yüz yüze gelmek için.

"Hiç şansımız yok o zaman? Ben senin şimdiki haline kandım, çocukken uslusundur sandım. Balalarımız hangimize benzerse benzesin bize çok çektirecekler anlaşılan."

Çolpan sevdiğinin boynunda dolaştırdığı elinin, nazlı sesinin, açtığı konunun, kirpiklerinin altından attığı bakışların adamı nasıl etkilediğini çok iyi biliyordu. Saltuk öksürüp kıpırdandı biraz. Konuya odaklanmaya çalışsa da sevdiğinin dudakları ilgisini çok daha fazla çekiyordu o anda.

"Kız halaya derler, Ayçıl hadi neyse de Işık'a çekerlerse uykuyu unutsak iyi olacak."

Çolpan gülümsedi cilveyle.

"Ben uykusuz gecelere alışkınsın sanırdım."

Saltuk'un gözleri kararırken kadının ensesini kavradı eli. Soğuk diye kıyamamıştı sevgilisine ama Çolpan kendi kaşınmıştı. Çolpan memnuniyetle uydu adamın kendine çeken eline. Dudaklarının hasreti tam bitecekken duydukları sesle irkildi ikisi de.

***************

Yol boyu sessiz ve ifadesizdi Tilbe. Gözlerini önüne dikmiş, emin adımlarla ilerlerdi gecenin karasında. Acar konu açmak istese de hatunun konuşmak istemediği çok belliydi. O zaman ne diye çağırmıştı ki onu ormanın derinlerine?

"Bak burada bir şey var." dedi adam sonunda bir yemiş ağacı bulduğunda. Epey uzaklaşmış, yaktıkları ateşi göremez olmuşlardı. "Yenir mi ki bu?"

Tilbe adamın gösterdiği ağaca kısa bir bakış atıp karşısındaki ağacın dibine oturdu ilgisizce.

"Yenir."

Kısa ve net. Acar iyice huzursuzlanmaya başlamıştı. Eskiden de anlaşamazlardı ama en azından konuşurlardı. Şimdiyse Tilbe'ye ulaşmazdı sanki sesi, görünmez duvarlar vardı aralarında. Anlaşılan Gök'e döndüğünden beri hiç hatırına düşmemişti kadının, aklıyla savaşa giren sadece kendiydi.

Tilbe'nin sırtını ağaca verip gözlerini kapattığını görünce döndü Acar yemiş ağacına, Dağ yabanından yardım gelmeyecekti belli ki. Kuşağından çıkarttığı bir beze kopardığı yemişleri topladı bir süre, ağzına atmadan önce bir tane.

"Tadı güzelmiş, adı ne bunun?"

Neden susarsın zeytin gözlü?

"Ateş dikeni."

Gülüşüne engel olamadı Acar. Sonunda Tilbe'nin dikkatini çekebilmişti bu tepkisi.

"Ne gülersin?"

Acar yeterince yemiş topladığına karar verip ilerledi kadına. Yanına oturduğunda rüyalarına misafir olan gözler o gün ilk defa buluştu onunkilerle.

"Bilmem, seni anlatır sanki." dedi dalıp giderken karşısındaki yeşillere.

Yemişleri Tilbe'ye uzatırken tatlı bir gülümseme vardı Acar'ın yüzünde. Pek çoklarının 'alık aşık' diyeceği bir gülümseme....

Tilbe adamın gözlerinden çekemiyordu gözlerini, ilk defa görmüştü gülerken kısıldıklarını. Yüreğinin sesini duyar olmuştu aniden. Başını salladı hızla, kendine gelmeye çalışırken.

"İstemiyorum." dedi başını çevirirken öbür tarafa.

"Tadı çok güzel ama."

"Güzel falan değil, acı."

Acar bir tane daha attı ağzına, hafif bir burukluk vardı ama sevmişti yine de.

"Niye toplattın o zaman?"

"Elin oyalanırsa dilin susar diye. Pek bir işe yaramadı gerçi."

Acar'ın keyfi yerine gelmeye başlamıştı, Tilbe'nin buzdan duvarları didişme isteğine yenik düşecek gibiydi.

"Bike'ne buruk yemiş ikram edecek kadar mı nefret edersin benle konuşmaktan?"

Çolpan Bike Tilbe'nin hassas noktasıydı, Acar da bunu fark edeli çok olmuştu. Hızla döndü kadın ondan tarafa.

"Alık mısın, Acar Alp? Yemiş toplamaya değil, onları yalnız bırakmaya geldik buraya."

Acar sonunda anlamıştı kadının ondan bu kadar uzak durmak isterken neden yanına çağırdığını.

"Hee..."

Tilbe tekrardan arkasına yaslanıp kapattı gözlerini.

"Aydı, sus da azıcık dinlenelim."

Acar üstelemedi bu sefer. Arkalarındaki ağacın gövdesi epey büyüktü, yasladı sırtını kadının hemen yanına. Bir süre aralarındaki sessizliği sadece sert esen rüzgar ve Acar'ın yemiş yiyişi böldü. Tilbe konuşmak istemese de dayanamadı sonunda.

"Yeter, yeme artık. Karnın ağrıyacak, yol boyu seninle uğraşacağız sonra."

Acar ağzına götürmek üzere olduğu yemişi indirdi yavaşça. Kadının bu huysuz hallerinin onu bu kadar eğlendirmesi hiç normal değildi. Başını tekrardan yasladı ağaca ama yüzünü Tilbe'den yana döndü bu sefer. Gözleri böyle kapalıyken huzurlu dururdu Dağ yabanı. Ay ışığı kirpiklerini gölge ederdi yanaklarına, kıvırcık saçları uçuşurdu rüzgarda.

"Ne bakarsın bana?"

İrkildi Acar Tilbe'nin buz gibi soğuk sesiyle.

"Nereden çıkarttın sana baktığımı?" diye inkar etti yerinden doğrulurken. Gözleri kapalıydı, nereden anlamıştı?

"Avcı içgüdüsü. Gök'ün kuş tüyü yataklarında kazanması zor bir nitelik."

"Sana değil abana bakardım." Acar aklına gelen ilk bahaneye sığınmıştı. "Niyetini söyleseydin ben de getirirdim, soğudu hava."

Uzaklaşsa iyi olacaktı, ateşin ışığını göremese de hatırladığı kadarıyla döndü geldikleri yöne.

"Nereye gidersin?"

"Otur sen, abamı alıp gelirim."

Tilbe ayaklandı aniden.

"Saçmalama, gidemezsin bir yere."

Acar alayla güldü kadına dönerken.

"Ne o Dağ yabanı, yalnız kalmaktan mı korkarsın?"

Tilbe'nin ifadesiz yüzünün yerini sinirli bakışları almıştı şimdi.

"Korkmam, hatta tercih ederim ama kahırlar olsun ki Bike'min rahatsız edilmediğinden emin olmam lazım." Konuşurken bir yandan da abasını çıkartmıştı kadın. "Al, ben sıcaklamıştım zaten."

"Saçmalama Tilbe, giy şunu donacaksın. Rahatsız etmem merak etme, abamı alıp gelirim."

Tilbe sinirle göğe dikti bakışlarını, bu adam alıktı.

"Acar Alp, gitme derim, laf dinle."

Acar tekrardan itiraz etmek için ağzını açtığı sırada anladı kadının ısrarının sebebi. Şaşkınlıkla ağzını kapatırken yüzünü yokladı kadının sorarcasına. Tilbe omuz silkti umursamazca.

"Bilemeyeceğim, senin gibi hadsizlik edip Bike'mi rahatsız etmediğim için hiçbir şeye şahit olmadım bunca yıl. Bir de Dağlı'yım diye beni beğenmezsin, Gök'te pek güzel görgü öğrenmişsin." Tekrardan uzattı abayı kadın. "Al, aydı."

Acar gülerek geçti kadının karşısına. Elindeki abayı alıp sardı zeytin gözlü hatunun omuzlarına.

"Pek bir takılmışsın lafıma?" diye fısıldadı abayı sararken yaklaştığında kadının kulağına.

Tilbe çakılı kalmıştı yerinde. Hayatında asla ASLA hiç kimse böyle densizce davranmamıştı ona karşı. Yanaklarının yandığını hissederken silkindi, hızla geri çekerken kendini.

"Naparsın sen!" Bu tiz ses Tilbe'ye ait olamazdı. Kalbi de patlayacaktı sanki; hiçbir yarışta, hiçbir talimde atmamıştı böyle delice.

Acar kadının kocaman açılmış öfkeli gözlerine bakarken afalladı bir an. Evet, o herif kesin yavuklusuydu ve Acar çok yanlış bir hamle yapmıştı.

"Üşürsün diye..." diye mırıldandı yere düşen abaya uzanırken. Bu sefer kadına uzatıp geri çekildi hemen, yenilgiyi kabullenmesi gerekirdi, onurlu olan buydu.

Ama onurlu olan canını epey yakardı...

Acar az önce oturdukları ağacın altına döndükten sonra bile bir süre yerinde kalakalmıştı Tilbe.

Ne yapardı bu adam, oyun mu oynardı onunla? Hissetmiş miydi yoksa hisle- Hayır, neyi hissedecekti, ortada bir şey yoktu ki!

Başını dikip sinirle geçti başka bir ağacın altına kadın. Abayı giymemişti, giymeyecekti de. Arkasına yaslanıp kapadı gözlerini ama uyumaktan fersahlarca ötedeydi.

Uzun bir süre susup oturdu ikili. Hava iyice soğumuş ama ne ateş yakmışlar ne de inatlarına kurban giden abaya uzanmışlardı saatlerdir. Dişleri titremeye başlamıştı artık ama hala ödün vermezlerdi kendilerinden.

"Donacaksın." dedi Acar en sonunda ateşi yakmak için kalkarken ama onun hali de pek farklı değildi.

"Dağlı'yım ben, soğuğa alışkınım. Sen giy, Gök Saray'dan yeni çıktın malum, çarpmasın."

Komik olan şuydu ki, Acar, Beg'i çağırmadığı sürece saraya giremezdi bile.

"Hatırlar mısın bilmem ama ben koca bir yıl savaştaydım, Tilbe Hatun. Çok daha zor şartlarda uyudum, inat etme artık." dedi Acar çalı çırpıyı ortaya toplarken.

Tilbe inat etmeye devam etti.

Çok geçmeden ateş yanmıştı ama Tilbe'nin ateşe yaklaşmaya niyeti yoktu. Üşüyor olması yetmezmiş gibi bir de kadını düşünüp durmak ama hiçbir şey yapamamak, sarılamamak sinirlerini bozmuştu Acar'ın. Kısa bir süre sonra aklına gelenle döndü kadına yüzünü:

"Üşütürsen Bike'ne faydan olmaz, hatta bir de seninle uğraşmak zorunda kalır bunca işinin arasında."

Acar Tilbe'nin kafasından geçenlerin yüzüne yansımasına sessizce gülmeden edemedi. Bu sefer ikna edebilmişti sanki.

Huysuz bir ifadeyle doğruldu Tilbe. Abayı eline aldı ama yediremedi giymeyi. Sonunda aklına gelenle hızla ilerledi Acar'ın yanına.

"Kalk."

Adamın itiraz etmesini çekemeyeceği için kolundan tutup çekiştirmeye başladı. Kalktığında da dediklerini dinlemeden attı abanın sol tarafını Acar'ın omzuna. Kendi de sağ tarafına geçmişti.

"Otur şimdi."

Beraber otururken büyük bir çaba harcamışlardı. Aba rahat edebilecekleri kadar büyük değildi, ancak diken üstünde oturduklarında temas etmiyorlardı birbirlerine. Üstelik aralarındaki boşluğa dolan rüzgar üşütüyordu ikisini de.

Bir süre kazık gibi oturup ateşi izlediler konuşmadan. Sonrasında aynı anda hem soğuk hem sıcağa maruz kalmak ve uykusuzluk göstermeye başladı etkisini. Yavaş yavaş çözüldü ikisinin de bedenleri. Tilbe'nin başı Acar'ın omzuna düştüğünde hala uyanıktı Acar. Donakaldı kısa bir an. Tilbe'nin çoktan uykuya daldığını fark edince kadını sarsmadan sardı abayı etrafına iyice. Uyumamaya karar vermişti aslında. Sabaha kadar nöbet tutacak, Tilbe'yi rahatsız etmeyecek, omzunu yastık olarak kullanmasına izin verip sabah birbirlerini tersledikleri rutine dönecekti. Kadını unutana kadar da uzak duracaktı elinden geldiğince. Ama sonra rüzgar kıvırcık bir tutamı savurdu yüzüne, Tilbe'nin kokusu doldu ciğerlerine. Gözleri kapanırken sadece bir kere gördüğü gülüşü geldi aklına.

"Ateş dikeni..." diye mırıldandı uykuya teslim olurken.

Ateş dikeni Dağ yabanından daha çok yakışmıştı sanki zeytin gözlüye.

***************

Başta Tilbe'yle Acar döndü sansalar da tok bir düşme sesiyle silahlarına davranıp ayaklandılar. Sesin geldiği yöne ilerlediler sessizce. Ağaçların arasındaki açıklığa vardıklarında anladılar sesin kaynağını.

"Sen miydin bunca gürültüyü yapan? Var git ananın yanına, aydı." dedi Saltuk ileride gördüğü yavru ceylana aksi bir ifadeyle. Bir yandan da Çolpan'ın kolunu kavramış, ateşin başına doğru çekiştirmeye çalışıyordu. Hayvanın inlemesiyle ondan yana döndü Çolpan son bir kez.

"Saltuk yaralı bu!"

Çolpan aniden elinden kurtulmuş, yavaş adımlarla hayvana yaklaşırdı şimdi. Hayvanın kaçmaya niyeti olmadığını anlayınca hızlandırdı adımlarını Saltuk da peşinden gelirken.

"Okla vurmuşlar bacağını." dedi yanına oturup inceledikten sonra.

Saltuk eğilip inceledi yarayı.

"Hangi obanın oku bu, Çolpan? Tanımam ben bunu." Adamın koruma içgüdüsü devreye girmiş, olası bir tehlikeyi gözlemeye başlamıştı birden. Çolpan önce sevgilisine, sonra tekrar yaraya baktı dikkatle.

"Bilmem ama yakında vurulmamış. Baksana, tüyleri keçe gibi olmuş kandan."

Çolpan Saltuk'la bakışırken hayvanın inleyip başını doğrultmasıyla döndü ondan tarafa. Gözleri ilk defa buluştu yaralı minik ceylanla. Anlamlandıramadığı bir ağrı sardı içini hayvanın dolu gözlerine bakarken; elleri, yüreği titremeye başladı aniden.

"Saltuk, git merhemle sargı getir, aydı." dedi aceleyle. Bu yavruyu iyi etmezse sanki kendi de iyileşemeyecek gibiydi.

Saltuk ikiletmedi kadını. İstedikleriyle döndüğünde sargıları uzatıp doğruldu yanına oturmak yerine.

"Çolpan'ım, hayvan saldırgan durmaz ama hançerini hazırda tut, ne olur ne olmaz. Ben de bir bakınayım etrafa, oku atanlar yakındaysa hazırlıksız yakalanmayalım."

Çolpan geçiştirmek için salladı başını ama adamı dinlemezdi, önündeki candı tek derdi. Saltuk uzaklaşmak üzereyken takıldı gözleri yaralı hayvanınkilere.

"Sana ceylan gözlüm demekte ne kadar haklıymışım. Ben bile farkında değildim bu kadar benzediğinin, gözleriniz tıpa tıp aynı Çolpan'ım."

Çolpan oka uzanırken tekrardan geçiştirdi sevdiğini. Saltuk uzaklaşırken hayvanın onu izleyen gözlerine çevirmedi bakışlarını.

Kendi gözlerinin aynısı olan gözlere... Anasından aldığını söyledikleri gözlerinin aynısı gözlere...

Çolpan dikkatlice çekti oku, hızla sardı yarayı. Hayvan inlese de kıpırdamadan beklemişti Çolpan'ın onu iyi etmesini. Dağ Bikesi işi bitince döndü onu izleyen gözlere. Kendi gözlerindeki yaşların farkında bile değildi hayvanın yaşlarına uzandığında titreyen elleriyle.

"Ağlama, geçecek." dedi ama sesi titremişti. Anlayamadığı bir hüzün sarmıştı etrafını, içi acıyordu bilmediği, hatırlayamadığı bir kayıp için.

Daha da çok ağladı hayvan, ayaklandı aniden. Çolpan gidecek sandı, içi alev alev yandı bir an ama ceylanın hiç niyeti yoktu mis kokulu bikeden ayrılmaya. Yaklaşıp kafasını omzuna yasladı kadının, tıpkı doğduğu günkü gibi kokardı. İçine çektiği son nefes gibi...

Çolpan kollarını sardı yavruya. Minicikti, kucağına alıvermişti çok çabalamadan. Sıkı sıkı sarıldı inleyen hayvanla beraber ağlarken. Ceylanlar böyle güzel mi kokardı? Sanki bir yerden tanıdıktı.

Ta ciğerlerinden sökülen hıçkırıkla şaşakaldı kadın. Niye ağladığını bilmiyordu ama gecenin ayazında içini ısıtan sıcacık hayvanı sıkı sıkı sarmış, kollarındaki ağırlık yüreğine oturmuş gibi titreyerek ağlıyordu Dağ'ın Bike'si. Oyuncağını bırakmak istemeyen bir çocuk gibi ya da anasından ayrılmak istemeyen bir bebek gibi...

Çok geçmeden bitap düştü Çolpan. Arkasındaki ağaca yaslandıktan kısa bir süre sonra kucağında ceylanla uyuyakaldı.

"Çolpan?"

Çolpan babasının buyurgan sesine döndü hızla. Obalarının ortasında durmuş ona bakardı çaresiz bakışlarla. Tarumar olmuş obalarının ortasında...

"Baba, ne olur burada?" dedi Çolpan telaşla.

Oluk oluk kan akardı Han Otağı'nın merdivenlerinden aşağı. Etrafına bakındı Çolpan korkuyla, yanı başında gördü iki candaşını.

"Tilbe, Evren!"

Dehşet içinde koştu yanlarına. Tam ortalarında yıkıldı dizlerinin üzerine. Elleri uzandı Tilbe'nin saçlarına.

"Candaşım..."

"Teyze!"

Batuga'nın korku dolu sesiyle döndü otaktan tarafa kadın ama otak gitmiş, yeğeni bir uçurumun kenarında durmuş ağlardı.

"Batuga!" diye bağırdı Çolpan hızla yeğenine koşarken.

Yanına varınca sardı kollarını canının yavrusuna, çekti hızla uçurumdan uzağa.

"Ne yapardın orada?" diye azarladı tegini ama Batuga hala ağlardı.

"Teyze, kandaşlarımı da kurtar."

Çolpan kafası karışmış bir şekilde döndü Batuga'nın işaret ettiği tarafa. Uçurumla aralarındaki mesafe açılmış, kenarında iki küçük çocuk oynardı şimdi.

"Düşeceksiniz!" diye bağırdı Çolpan çocuklara koşarken ama adımları yavaşlamış, mesafe giderek uzamaya başlamıştı sanki.

Çocuklar Çolpan'a baktılar uzun uzun. Birinin ayağı kaydı, öbürünü de beraberinde çekti uçurumdan aşağı.

"Çolpan!"

Saltuk'un sesini duyar duymaz ondan yana döndü Çolpan. Hızla koştu açık kollarının arasına.

"Saltuk, kurtar beni buradan!" diye feryat etti acı içinde.

Sevdiğinin göğsüne gömdü başını, kolları sararken gövdesini. Saltuk'un sırtındaki ellerine değen ıslaklıkla çatıldı kaşları. Ellerini çekti kendine, kanla kaplı olduklarını gördü gözleri kararırken.

"Saltuk?" dedi kadın inanamazmış gibi.

Saltuk yıkıldı önüne, sırtında bir balta ile.

"Bacım!"

Arkasından gelen acı dolu sesle döndü Çolpan o yana. Tılsım'ın gözlerinden kanlar akardı, yüzü acıyla burulmuştu.

"Tılsım..."

Çolpan korkuyla yaklaştı bacısına ama yanına varamadan kadının sırtından saplanan kılıç kana buladı göğsünü.

"TILSIM!"

Bacısı yere düşünce gördü katilini. Alpagu dümdüz bir ifadeyle bakardı önüne. Arkasında kapkara bir bulut fısıldardı kulağına, gözleri görmezdi etrafını, aklı çoktan onu terk etmiş gibiydi.

Çolpan ağlayarak çöktü yere. Kafasını kaldırdığında önünde yaralı ceylan dururdu, gözleri tıpkı Çolpan'ınkiler gibi acı doluydu.

Başıyla gelmesini işaret etti Çolpan'a.

Az ötedeki yamacın yanındaki heybetli ağacın altında durdular. Minik ceylan ön bacaklarıyla kazdı ağacın dibini. Topraktan çıkan sandığa baktı uzun uzun.

"Ben burayı biliyorum." dedi Çolpan aniden.

Sekiz yıl önce o kadını gördüğü yerdi burası. O sandığı gömdüğü yer...

Ceylan son kez baktı yavrusuna. Hızla uzaklaşmaya başladı birden.

"Dur gitme!" dedi Çolpan yalvarır gibi. "Gitme çok korkuyorum..."

"Çolpan'ım!"

Saltuk'un omuzlarını sarsmasıyla kendine geldi kadın.

"ANA!" diyerek sıçradı yerinden.

Saltuk sardı kadını hemen. Nefes nefese kalmış hıçkırarak ağlardı sevgilisi uykusunda.

"Ssshh geldim, buradayım."

Çolpan daha da beter ağlamaya başladı başını Saltuk'un omzuna gömerken. Sakinleşmesi epey uzun sürdü ama sonunda çekildi geri kafası karışmış bir şekilde.

"Ceylan?" diye sordu adama.

"Gitmiş sen uyurken. Çolpan'ım ananı mı gördün rüyanda?" diye sordu Saltuk kadının saçlarını okşarken.

"Anam?" dedi Çolpan ama gözleri dolmuştu yeniden sebepsizce.

"Ana gitme, çok korkuyorum, diye bağırırdın geldiğimde."

Bilmiyorum, der gibi salladı başını Çolpan. Tekrardan sarıldı adama sıkıca. Hıçkırıkları dinmişti ama hatırlayamadığı rüyanın içine saldığı dehşet hissi tazeydi daha.

Saltuk bir kolunu sevdiğinin sırtına, diğerini dizlerinin arkasına yerleştirip kucağında Çolpan'la doğruldu yerden. Ateşin başına geçip oturduğunda uzaklaşmaya yeltenmedi Çolpan. Saltuk da kollarını kadının etrafına sarıp başına bir öpücük kondurdu. Anlaşılan bu gece böyle kalacaklardı.

Continue Reading

You'll Also Like

44.1K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
884K 70.8K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
98.9K 4K 32
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
165K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.