Yaralı Ceylan Part 2

65 10 77
                                    

"Bu da kim böyle? Nesi var?" dedi Tılsım telaşla.

"Kün Ata'yı odama yolla hemen!"

Saltuk hızla ilerledi kadının sorularını umursamadan. Odasına vardığında kapıyı tekmeyle açmak zorunda kalsa da başarılı olmuştu. Karanlığa rağmen emin adımlarla ilerledi yatağına, kollarındaki yabancıyı yatırmak için eğildi hızla. Kadının dizlerinin altından çektiği eliyle kavradı yanağını, omuzlarındaki eli boynuna kayarken. Başını dikkatle yastığın üzerine bırakırken çakan şimşekle aydınlandı birden perinin yüzü.

Ne zaman açtığını bilmediği gözlerini ona dikmiş dikkatle bakan kadını izlerken buldu kendini Saltuk. O anı kelimelere sığdırmaya kalksa dilsiz, çizmeye kalksa elsiz kesilirdi. Hayatı boyunca unutamayacağı kısacık bir saniye için dünyanın merkezi ellerinin arasındaki perinin güzel yüzüne kaymıştı sanki. Işık gökteki şimşekten değil, kadının teninden doğardı sanki. Değerli taşlar gibi parlayan ela gözleri ruhunu çekip almak isterdi sanki.

Saltuk mühürlendiğini hissetti. Ne bunu nasıl anladığını açıklayabilirdi ne de bu hissi tarif edebilirdi ama kapılıp gittiği gözlere bakarken, ona sonsuzluk gibi gelen o kısacık anda, aklına daha uygun başka bir kelime gelmemişti.

Mühürlenmişti.

Karanlık, odayı esir alırken Çolpan'ın gözleri de kapandı tekrardan. Saltuk'un ömründeki en can alıcı anısı olacak olan o an, Çolpan'ın bulanık bilincinden kayıp gitmişti çoktan.

Gök gürültüsüyle kendine gelirken çekti ellerini Saltuk yavaşça. Karanlık ve heyecan duyularını canlandırmıştı, ellerinin altındaki ıslak tenin yumuşaklığı bıçak gibi keserdi zihnini. Parmaklarının arasından kayıp giden saçların bıraktığı his, masallarda anlatılan Sirenlerin büyülü seslerinden farksızdı; yeniden dokunmak, bırakmamak için titrerdi ruhu.

"Nolur bana?" diye mırıldandı Saltuk zorla yutkunurken.

Kadın uyanık olsa 'Bana büyü yaptı!' derdi ama farkındaydı yaralı ceylanın az önce derin bir uykuya daldığının. Maskesini çıkartırken hiçbir şey göremese de gözleri kadının üzerindeydi hala, engel olamadığı bir güç ona çekerdi sanki gözlerini, ruhunu, bedenini...

Nefes aldığından emin olmak için yüzüne eğildiğinde ciğerlerine dolan yağmurla karışık şeftali kokusu hazırlıksız yakalamıştı adamı. Birden çocukluğuna dönmüş, kalenin arka avlusundaki şeftali ağacının altında ellerini göğe kaldırmış, yaprakların arasından sızan yağmur damlalarını yakalamaya çalışırdı sanki.

"Kimsin sen?" diye fısıldadı Saltuk nefesi sıklaşırken. Koku hafızası bedenini ele geçirmiş, yüreği küt küt atar olmuştu. Kontrolden çıkan kanı başını döndürmeye başlamış, kulaklarında göğün çığlıklarını bastıran bir uğultuya dönüşmüştü.

Kapının gürültüyle açılması bozdu büyüyü sonunda. Saltuk maskesini kavrayıp hızla geri çekilirken zihni az önce yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışıyordu hala. Kün Ata ve Tılsım kadının yarasını açıp tedaviye başlarken sessizce odanın en uzak köşesine geçti adam. Ne başlarında dikilip dikkatlerini dağıtmaya niyeti vardı ne de odadan çıkabilecek kadar umursamazdı.

Dışarıdaki yağmur giderek şiddetini arttırırken Saltuk başta dikkatini başka yerlere çevirmeye çalışsa da meşalelerin titrek alevlerinin az önce ruhunu çeken kadının üzerine vurduğunu fark edince istemsizce yaklaştı yatağa. Kadının yüzüne hep kısacık anlarda bakabilmişti, inceleme fırsatını kaçırmak istemiyordu gözleri.

Peri gibiydi.

Ufak bir kadındı, elini uzatsa yüzünü avcuna sığdırabilirdi muhtemelen. Gözleri kapalı olsa da zihnine kazınmıştı sanki, Saltuk ömrü boyunca o elaları unutamayacak gibiydi. Kaşları, kirpikleri, dudakları, çenesi... ruhu çekilmiş gibi soluk tenindeki her bir ayrıntı asaletini haykırıyordu sanki kadının.

Destan - SalPanWhere stories live. Discover now