Yasavul'un Karısı Part 1

249 16 23
                                    

Not: Bu hikaye birkaç yıla yayılmış uzun bir hikaye olduğundan ilk bölümlerle başlık biraz uyumsuz gelebilir ama yine de içime en çok bu sindiği ve dizide içimde kaldığı için adını Yasavul'un Karısı yapmak istedim. İyi okumalar...

Zaman: Tılsım'la Alpagu'nun toyundan 7 yıl, Çin ile savaşa girdikten 1 yıl sonrası (olarak başlasa da çoğunlukla son 1 yılın özeti)

Mekan: Dağ Hanlığı

Çolpan yüreğini saran huzursuzlukla açtı gözlerini o sabah. Uyandığından beri teni karıncalanır, elleri üşür, her sese gerilirdi. Hava da pusmuştu içi gibi. Göklerdeki kara bulutlar toprağa can olan yağmuru değil, aylardır korktuğu o haberi taşırdı sanki. Babasıyla işleri vardı aslında ama otağa sığamaz olmuştu gün geceye dönerken yüzünü.

"Ben biraz dolaşmaya çıkacağım Han'ım." dedi yerinden doğrulurken. Otaktaki kimse tepki vermemişti dediğine, Çolpan'ın gece gezmeleri meşhurdu obada. Çocukluğundan beri süregelen alışkanlığı, yedi yıldır herkesten gizli sevdiği alpla buluşmasını epey kolaylaştırmıştı. Daha tek başına ata binmeye boyu yetmezken bile nehre, ormana, tepelere kaçardı Çolpan; kimse kaçamaklarının ardında art niyet aramazdı bu yüzden.

Yedi koca yıl...

İnanmakta zorlanırdı Çolpan onca yılın geçtiğine. Oysa daha dündü sanki kılıç toyunda Saltuk'u gördüğü gün. Yüreğini geri almamak üzere verdiği gün...

Yıllar yılları kovalamış, sevgililer sevmeseler de katlanabildikleri bir düzen oturtmuşlardı kendilerine. Başlarda hem Saltuk'un rütbesi dolayısıyla saraya girememesi hem de istediği gibi ortadan kaybolamaması sebebiyle zorlanmışlardı epey. Bazen on, bazense on beş gece sürmüştü birbirlerine kavuşmaları ama yapabilecekleri bir şey yoktu, bekleyeceklerdi. Saltuk Yasavul olana kadar ya da Toygar Han yerini Çolpan'a bırakana kadar bekleyeceklerdi el mecbur. Saltuk'tan yana şansları daha yaver gitmişti şimdiye kadar. Yaşına göre rütbesi yüksekti yüksek olmasına ama hala yetmezdi Toygar Han'ın karşısına çıkmaya.

Son beş bahardır sarayda görevliydi Saltuk. Çolpan da bacısını bahane edip gelirdi her dolunayda iki gece misafirliğe. Başta Toygar Han karşı çıksa da bu gezmelere, yenilmişti Han'ın baba yüreği Tılsım'ın hüzünlü bitiklerine. Saray koridorlarındaki bu kaçamaklarının haricinde, her üç gecede bir buluşurlardı Çolpan'la Saltuk Dağ ile Gök'ün arasındaki ormanlarda ama artık o da yetmez olmuştu ikisine de. Çolpan yatağa her yattığında üşürdü bedeni, kaç kat örterse örtünsün ısıtamazdı yüreğini.

"Az kaldı dağ perisi." demişti Saltuk geçen bahar.

Çin atlarını Türk yurduna sürüp hayatlarını mahvetmeden önceki son bahar...

Nadiren gün doğusunda buluştukları günlerden biriydi o gün. Çolpan sabah kimse uyanmadan sürmüştü atını ormana. Baharın ilk tebessümünün süslediği bir açıklıkta oturmuş, ezbere bildikleri ama hala hasret kaldıkları yüzlerine bakmışlardı birbirlerinin. Çolpan Saltuk'u üç kere çileden çıkartmış, Gök Alpı delirdikçe keyfi yerine gelmiş ama gitme vakti yaklaşınca içine bir hüzün çökmüştü.

Artık her zerresini, her mimiğini, her nefesini bilirdi Saltuk Çolpan'ın. 'Az kaldı' demişti kadının neşesini yerine getirmek için, az kaldığına inanırdı da gerçekten. Yasavul yaşlanırdı, yerine yenisini seçmeleri an meselesiydi. Yaşı genç de olsa Saltuk en iyi adaydı ve sarayda bu görüş dilden dile yayılırdı. Saltuk Yasavul seçildikten sonra birkaç ay daha görevine devam edecek, sonra çıkacaktı Toygar Han'ın karşısına. Çolpan'ın onunla Gök'e gelemeyeceğini bilirdi. Görevini bırakması, Dağ'a, Çolpan'a gelmesi gerekecekti ama yıllar önce kabul etmişti bu bedeli Gök Alpı. Her güne Çolpan'la başlayacaksa katlanırdı daha bile beterine.

Destan - SalPanWhere stories live. Discover now