KAİSA

Bởi backstabberelff

2.2K 1K 311

Caissa ('Kaisa'): Mitolojide satranç ilahesi' demektir. ♕ "Onun bilmediği her bilgiye sahiptim... Zamanı geld... Xem Thêm

-GİRİŞ-
1. Bölüm | Günlükler
2. Bölüm | 1. Cilt
3. Bölüm | 2. Cilt
4. Bölüm | Renkli Acılar
6. Bölüm | Kaderin Ağları
7. Bölüm | 3. Cilt
8. Bölüm | Ortak
9. Bölüm | Yeni Adımlar
10. Bölüm | Ela Gözlerin Geçmişi
11. Bölüm | Üçüncü Hâmle
12. Bölüm | Beş Ajan
13. Bölüm | 4. Cilt
14. Bölüm | Yeni Plan, Yeni Hedef
15. Bölüm | Kum Saati
16. Bölüm | Polaroid
17. Bölüm | Tutsak
18. Bölüm | Kanlı Vezir
19. Bölüm | Karanlığa Boyanan Turuncu
20. Bölüm | 5. Cilt
21. Bölüm | Kural Dokuz!
22. Bölüm | Sebepler
23. Bölüm | Ace's ve Queen
24. Bölüm | Açığa Çıkan Sırlar
25. Bölüm | On Üç
26. Bölüm | Kıyamet Soytarısı
27. Bölüm | Kanatları Kanlı Melek
28. Bölüm | Bez Bebek
29. Bölüm | Maça Ası'nın Karanlığı
30. Bölüm | Sınırları Aşmak
31. Bölüm | Üzeri Çizilemeyen Tarih
32. Bölüm | Sır Perdesi
33. Bölüm | Öğrenilmiş Geçmiş

5. Bölüm | Kural Bir!

83 36 3
Bởi backstabberelff

"Kadehlerimizi, Ölüm Meleğimize Kaldıralım!"

🂡

Hava sahasına girdiğimde yerde yatan cesetler karşıma dikilmiş gibiydi. Her yer temizlenmişti ki bizi buraya almışlardı. Eğer burası temizlenmeden bizi aldılarsa ben temizlerdim burayı.

Görevli yanıma geldi ve olan biteni teker teker anlatmaya başladı.

"Sizden önce gelen ajanımıza suikast kuruldu ve keskin nişancı ile vuruldu..." Kaşlarım çatıldığında çenemi sıktım. Derin bir nefes aldım ve cümlesini sonuna kadar dinlemeye devam ettim. "Onu binaya aldığımızda bir nişancı kalmıştı ancak onu bulana kadar bir çoğumuz ölmüştü. Valeria Hanım içeriden müdahale etti ve son nişancıyı vurdu."

Sertçe sözünü kestim. "Vurulmuş bir ajan sizin sağken vuramadığınız nişancıyı mı vurdu?! Ne iş yapmaya geldiniz ulan buraya?! O ajan ölürse hepinizin hapse gideceğini biliyorsunuz değil mi?!"

"Üzgünüm... Valeria Hanım yeni bir düzenleme getireceğine dâir bizi bilgilendirdi. Şu an helikopterde uyutuluyor..."

Çalışmakta olan helikoptere gözlerim kaydığında nefesim kesildi. Oraya yürümeye başladım ve helikoptere binmem için açılan kapıdan içeriye adım attım. Tam karşısında oturduğumda dik bir şekilde oturuyor ancak başı yana yatıktı. Doktorsa kanı durdurmak için çaba sarf ediyordu.

Bana döndü. "Hoş geldiniz," ardından Valeria'ya döndü. "Uyanınca beni öldürecek."

"Neden?" Aralarında ne geçmiş olabilirdi ki?

"Sadece bedenini uyuşturmamı istedi ancak bedeni uyuşukken beyninin çalışması daha zararlıdır. Bu yüzden direkt uyuttum."

Yüzümü sıvazladım ve kalkmış gökyüzünde süzülüyorduk. "Çok mu dırdır ediyor?"

"Arkasından konuşmak gibi olmasın ama mââlesef vurulduğunda sedyeye bağlayacaktık neredeyse. En sonunda dayanamayıp keskin nişancıyı indirdi. Tuhaf bir kadın... Ama kimseye eyvallahı yok."

Ona döndüm ve sesimi temizledim. "İnatçı ve saf bir özgüvene sahip kendisi..."

Doktor bana döndü. "Daha önceden tanışıyor musunuz? O sizi tanımadığını imâ etti ancak-"

Sertçe sözünü kestim. "Aynı merkezde çalışıyoruz elbette tanışıyoruz." O beni tanımıyordu ama ben onu gayet iyi tanıyordum.

Bunu tuhaf bir şekilde karşılamadı ve önüne döndü. Dakikalar birbirini kovalarken telefondan başımı kaldırmama sebep olan o küçük konuşmaydı.

Ne dediği anlaşılmıyordu ancak baygın konuşmasının altında yatan büyük bir acıydı. Eli yarasına gitti ve inleyerek başını geriye yasladı. Doktor fark etmiş olacak ki ağrı kesici ve yeniden uyku ilacı verdi.

Dakikalar sonra yeniden helikopterin sesinden başka ses çıkmadığında sessizliğe gömüldük.

Fransa / Paris:

Tik, tak, tik, tak bomboş odada yankılanan tek sesti...

Bir o kadar boş, bir o kadar gerekli bir eşyaydı.

Sesinin verdiği rahatsızlık kalbimin birkaç santim aşağısı bu kadar rahatsızlık vermiyordu.

Acımıyordu ancak dikişlerin verdiği bir kaşınma dürtüsü vardı. Ellerimi bir açarak bir sıkarak yeniden dünyaya gözümü açmayı denedim.

İlk defa açmıyordum ancak bu ikinci de değildi dünyaya ilk gözlerimi açtığımdan beri bu bininci kez yeniden doğuşum oluyordu. Yaralarıma bir kurşun izi daha eklenmişti.

Gözlerimi araladığımda nefesim kesiliyordu ancak ilk defa kesilmiyordu.

Filmlerde gözleri açar açmaz gelen doktor neredeydi?! Canım yanıyordu ve ağrı kesici yapmaları gerekiyordu.

"Valeria!" Heyecanla gelen ses beni yerimden sıçrattı ancak daha fazla ağrımaya başladı.

"Adriana! Ne zamandır buradasın?" Sesimi ne kadar heyecanlı çıkarmaya çalışsam da kısık sesim buna mâni oluyordu.

"Fransa'ya ilk adım attığında tabii ki!"

"Ne zaman geldim? Saatine kadar her şeyi detaylı anlat."

"Buraya gece 12.28'de iniş yaptınız direkt hastanenin pistine ve on dakika sonra ameliyata alındın. Üç saatlik bir ameliyat sonucunda şu an yani saat 10'a kadar uyutuldun." Derin bir nefes aldı. "Doktor çağırmamı ister misin?"

"Evet, lütfen." Doğruldum ve dik bir şekilde arkama yaslandım. Adriana odaya bir doktorla girdiğinde beni gördüğü şekle şaşırmayıp yanımda durdu.

"Çok fazla kan kaybetmiştiniz. Kurşun bir kemiğinizi kırmış. Uzun zaman sonra yeniden iyileşmeye başlar ancak bu süre zarfında fazla hareket etmemelisiniz. İlaçları düzenli kullanmalısınız ve iki hafta boyunca burada kalmanız gerekiyor. Dikişleriniz zarar görmemeli."

"Dikkat ederim. Fazla vaktim yok iki saate çıkacağım."

"Kapıda ki korumalarınızı bilgilendirdim. Çıkamazsınız..."

Sırıttım. "Bana kesin cümleler ile konuşmayın çıkacağım diyorsam çıkarım. Olmadı camdan atlarım. Pazar gecesi Türkiye'ye döneceğim gitmek zorundayım."

"Planlarınızı biraz erteleyebilirsiniz. Çıkmanıza izin yok."

"Bakın her şey için çok teşekkür ederim ancak gerçekten çıkmak zorundayım. Ha, itiraz etmeye devam ederseniz günah benden gitmiştir demektir."

"Bay Anton'un emri."

"Beni böyle mi cezalandırıyor?" Adriana'ya döndüğümde dudaklarını büzdü.

"Ağrınız olursa odamdayım."

Çıkmadan hızla konuştum. "Ağrı kesici yapmanız gerekiyor."

"Hemşire gönderiyorum," dedi ve odadan çıktı.

Adriana'ya döndüğümde göz kırptı. Elinden tutup yanıma oturttum ve sıkıca sarıldım.

"Tek özlediğim kişi olabilirsin küçük eşek!" Eliyle sırtıma vurduğunda beni itmeye çalıştı. Gülmeye devam ettim. "Tek özlediğim kişisin diyorum hâlâ vuruyorsun bak senin de telefonlarını açmam!"

"Açmıyorsun zaten! Oraya gittin beni unuttun," ağlayacak gibi konuştuğunda burnunu sıktım. Hızla geri eski hâline döndü ve elimi uzaklaştırmaya çalıştı.

Burnunu bıraktım ve ayağa kalkmasına izin verdim. "Bana kıyafet getirir misin?"

"Getirttim. Gel yardım edeyim..." Bacaklarımı yere sarkıttım ve önlüğü çıkarması için yardımcı oldum. Kısa sürede üstümü değiştirdi ve odaya hemşire girdi.

Ağrı kesiciyi yaptığında çıkamazsınız diye aynı cümleleri oda sarf etti. Başımı sallamakla yetindim ve odadan çıkmasını bekledim.

"Kapıdaki korumalar kimin?" Adriana kısa bir düşünmenin ardından cevap verdi.

"Bay Anton'un senin için göndereceği kadın koruma ve on'a yakın kendi kıdemli korumaları.

Küfür mırıldandım ve düşünmeye başladım. "Telefonumu getirsene..." Telefonumu aldım ve Bay Anton'u aradım. Telefonumu açtığında sesimi gür çıkarmaya çaba sarf ettim. "Bay Anton! Nasılsınız?"

"Ben iyiyim X fakat sen pek iyi değilmişsin öyle bir duyum aldım korumalarımdan."

"Korumalarınız bence yalan söylemiş, bana hiç güvenmiyor musunuz?" Adriana güldüğünde olayı nereye çekeceğimi anlamıştı.

"Güveniyorum ancak tam olarak iyileşene kadar dinlemek zorundasın X! Önlem almadığım da neler olduğunu hatırlıyorsundur!"

Önlem almadığında arabama daha binemeden dikişlerim açılmıştı ve kanlar içinde yere yığılmıştım. Elbette bundan daha beter olaylarda vardı. Hem de çok fazla...

"Bakın yanınıza bugün gelemezsem bir daha gelemem. Sizinle çok önemli bir mevzu konuşmam gerekiyor."

"Günler çuvala mı girdi X! Doktor çıkabilir diyene kadar çıkamazsın!"

"Pazar gecesi Türkiye'ye yeniden dönüyorum. Hastane odasında kalmayacağımı biliyorsunuz. Lütfen yanınıza gelmeme izin verin." Can çekişiyordum ve hâlâ hayır diyordu manyak.

"Çok önemliyse ben yanına geliyorum-"

"Bay Anton!" Yüksek sesim ile Adriana sesimi alçaltmam gerektiğini belli etti. "Çocuk değilim ve nerede ne yapacağımı biliyorum. Kapıma koruma koymanız beni geri çekmeyecek. Lütfen ters düşmeyelim..." Telefon yüzüme kapandığında gözlerimi sıkıca yumdum. "Buraya gelen kafamı sikeyim!"

"Valeria, neden Türkiye'ye bu kadar dönmekte ısrarcısın?" Adriana şüpheyle yanıma oturdu.

"Ailemi bulmak için Türk İstihbarat ile çalışıyorum. Dönmem gerekiyor ve inan bana üç ay sonra buraya yeniden temelli döneceğim." Elimi sıkıca tuttuğunda gülümsedim.

"Senin her zaman yanındayım. Bir şey olduğunda ilk beni arıyorsun tek uçakla oradayım..."

Dudaklarım aralandığında odanın kapısı açıldı. "Valeria Hanım çıkışınız onaylandı. İstediğiniz zaman çıkabilirsiniz..."

"Teşekkür ederim." Odadan çıktığında gülümseyerek hızla ayağa kalkmaya yeltendim ama dikişlerim buna izin vermemekle birlikte Adriana omuzlarımdan geriye ittirdi.

"Sakin ol! Ben eşyalarını hâlledene kadar sen burada oturuyorsun." Başımı salladım.

İlk rotayı Bay Anton'un merkezine çevirdim. Yerinde duramayan çocuklar gibiydim. Pazartesiye kadar dikişlerimin ağrısının azalması gerekiyordu çünkü Merter'in bir şey anlamaması gerekiyordu.

Acaba benimle yolculuk yapacak olan ajan kimdi? Yolculuğu beraber geçirmiş miydik ya da ondan önce yola çıkmış mıydım?

Adriana elini uzattı kalkmam için. Elini tuttuğumda yerimden yavaşça kaldırdı. "Kucağıma mı alsan acaba?"

"Saçmalama! Yürüyorum işte..." Gülüşerek odadan çıktık. Elini belime sardı ve korumaya tekerlekli sandalye getirmesi için işaret verdi. "Adriana! Abartma sakat değilim."

"Sus yoksa dikişlerini patlatırım." Beni zorla sandalyeye oturttu ve koruma sandalyeyi sürerken kucağıma oturdu. Şaşkınlıkla hepimiz ona baktık. Ancak o bunu umursamadan önümüzdeki insanlara deli taklidi yaptı. "Daha hızlı sür! Biraz eğlenelim değil mi?!" Çılgındı ama sırası değildi.

"Manyaksın sen! Bunu merkezdekiler görse seni deli hastanesine gönderirler." Sitemli konuşuyordum ancak eğlenmeyi ihmâl etmiyordum.

"Eğlenmek delilikse seve seve giderim deli hastanesine!" Arkaya döndü ve korumaya baktı. "Daha hızlı sür kaptan berbât hayatımıza biraz eğlence katalım!" Koruma daha da hızlandığında düşmesin diye beline sarıldım. "Sende bana aşıksın biliyorum!" Belini cimciklediğimde sıçradı. Sırıtarak göz kırptım. Birbirimize bakarken aynı anda kahkaha attık. Evet gerçekten deli hastanesini hâk ediyorduk!

Eğlenceli yolculuğumuz son bulduğunda arabama binmiş merkeze gidiyorduk. Başım Adriana'nın kucağında uzanıyordum. Bir eli saçlarımı okşuyordu.

Adriana, benim aksime duygusal biriydi. İşinde ne kadar ciddi olsa da sonrasında yaptığı en ufacık şey yüzünden bile acı çekiyordu. Acısını duvarlardan çıkarmak artık hayatının bir parçası olmuştu. Hayatına kimseyi almazdı, herkes gibi onlarında çürük çıkacağına inanıyordu. Bu yönden birbirimize benziyorduk. Adriana ile aramızda aşılamaz bir bağ vardı ve bunun yıpranmasına izin veremezdik.

"Seninle yukarı çıkmamı ister misin? Yoksa bekleyeyim mi seni?" Gözlerimi açtım ve yerimde doğruldum.

"Eve git, işimi bitirip eve gelirim. Boşuna yukarı çıkma..." Kapıya uzandım.

"Tamamdır, dikkat et. Tek sancı da beni arıyorsun!"

"Tamam merak etme," kapıyı açtım ve arabadan indim. Çantamı alıp kapıyı kapattım.

Uzun zaman olmuştu diye geçirdim içimden. Karşımda ki bina bana geçmişimi yâd etmeme yardımcı oluyordu. Dik duruş, dik bakış ve kendinden emin. Bu üç temel hayat felsefem olmuştu. Şu an buradaysam bunun sayesindeydi.

Burası benim dünyamdı ve dünyam hemen ayağımın ucundaydı. Yürümeye başladım. Turnikeye ulaştım ve kartımı okutarak içeriye girdim. Dünyamın merkezindeydim ve bu merkez benim hayatımdı...

Şapkamı biraz daha aşağıya indirdim. Çizmelerimin tok sesi her yeri inletiyordu. Korumalar önden giderek kapımı açtılar ve asansörü yalnızca benim binmem için rezerve ettiler. Hayat buydu, hayat sizin istediğiniz şekilde yaşayabilecek ündü. Belki sadece kendi dünyamda tanınıyordum fakat kendi dünyam benim ayaklarıma kırmızı halı seriyordu. Başarı her şeydi!

Asansöre bindim ve Bay Anton'un katına çıktım. Odasının kapısını tıkladığımda içeriye girdim. Dikkatimi öncelikle ayakta kahve fincanıyla camın önünde bana arkası dönük bir beyi, çekti. Gözlerim Anton'a çevrildiğinde bana döndü.

"X! Erkencisin, toplantım bittikten sonra seni bu kadar hareketli kılan konuyu konuşalım." Şüpheyle gözlerim kısıldığında hâlâ camdan bakan kişiye baktım. "X!"

"Pekâlâ," kapıyı kapattım ve odasından çıktım. Odasının her yeri camdı ancak dıştan filmli camla kaplıydı. O adam çok tanıdıktı ama kimdi bilmiyordum. Oturma bölümüne geçtim ve arkama yaslanarak oturdum.

Yanıma gelen asistandan kahve ve yanında da ağrı kesici istedim. Başımı koltuğa yaslayarak gözlerimi kapattım.

Burası benim üçüncü evimdi. Çok buraya kıvrılıp uyuduğum zaman olmuştu. Anton her zaman bu katı bana bırakırdı operasyondan sonra. Operasyon bittikten sonra Anton'a bilgileri verir fakat eve gidecek kadar enerjim olmadığı zaman burada uyuyakalırdım. Sırf ben uyuyorum diye eskisi yerine bu rahat koltuğu getirtmişti. Rahatsız olmayayım diye de bu katı boşaltırdı. Anton ile geçmişim yıpranmış sayfalarda yazacak kadar eskiydi ancak kaliteli bir geçmişti. Yine olsa yine o geçmişi seçerdim. O günleri özlüyordum ancak yâd etmek için geç değildi.

Kahvemin ve ağrı kesicinin geldiğini bildirdi asistan. Gözlerimi açtım ve yerimde doğruldum. Âniden giren ağrı ile olduğum yerde acıyla kıvrandım.

"İyi misiniz? Valeria Hanım?" Acıdan konuşamıyordum. Asistan tedirginlikle konuşmaya devam etti. "Lütfen cevap verin."

Elimi kaldırdım. İyiyim dercesine ancak asistan tatmin olmadı. Derin bir nefes aldım, vermekte zorluk çektim. "A-ağrı kesi-" devamını getiremeden asistan anladı ve ilacı elime verdiğinde ağzıma attım. Uzattığı su yardımı ile de ilacı yuttum. Kolumu tuttu ve doğrulmama yardım etti.

"Bay Anton'a bildireyim mi?"

"Hayır, iyi sayılırım." Nefes nefese konuşuyordum. Ağrıdan duramıyordum acaba dikişlerim mi patlamıştı?

"Ben sana hastaneden çıkamazsın derken şaka yapmıyordum! Beni bir kere dinlesen ölür müsün?!" Anton bağırarak yanıma geliyordu.

"Bayım, başım ağrıyorda bağırmasanız?"

"Sen değil bağırmayı, her şeyi hâk ediyorsun! Ne yapacağım ben seninle?!"

Yanıma oturmuş sudan bir yudum almam için uzatıyordu. Bir kaç yudum aldım ve masaya koydum. "İyiyim, bakma öyle."

"Hâlâ çocuksun X!" Sinirliydi ancak endişesi yüzünden belli oluyordu.

"Çocuk olan biri için fazla başarılı değil miyim?" Odasına döndüğümde kapının açık olduğunu gördüm. "Hem şu cam korkuluğu misafirin nerede?" Kulağımdan çekti. "Ah, canım yandı!"

"Yansın diye yaptım. Ben yanına gelirken çıktı o." Kaşlarımı çattım.

"Benden ne saklıyorsun? O adam kim- yoksa benim tanımadığım beşinci kıdemli ajan mı?!" Şüpheyle gözlerimi gözlerine diktim.

"Gel odamda konuşalım..." Kalkmama yardım etti. Kahvemi alıp beraber odasına ilerledik. Ağrı hâlâ geçmemiş fakat hafiflemeye başlamıştı. Odasına girdiğimizde camın önünde ki koltuklara yürüdüm ve gözüme kestirdiğime oturdum. "Anlat bakalım, nedir bu kadar önemli konu?"

Karşımda ki koltukta arkasına yaslanmış gözlüğünü takıyordu. Sesimi temizledim. "Hapse tıktığım suçluların kaçtığını bana neden bildirmiyorsunuz? Eğer ajanlıktan atıldıysam söyleyin ona göre hareket edeyim."

Derin bir nefes alarak öne eğildi. "Sana haber verseydik, Türkiye'nin altını üstüne getirip onları bulup orada öldürürdün. Operasyonda adamları yakalarken nasıl dövdüğünü biliyoruz, aynısını yeniden yaşayıp mesleğini riske attıramazdım."

Kahvemden bir yudum aldım. Geri masaya koyarken arkama yasladım. "Pekâlâ, Türkiye'de ki diğer ajan kim?"

Yutkundu ve başını camın ardındaki gökyüzüne çevirdi. Bu kadar gizli olan neydi? Benden gizleyecek kadar büyük bir şey olmalıydı. Sabırla onu bekledim. Anlatmak için tereddüt ediyordu fakat ona anlatmak zorunda olduğunu hissettiriyordum.

Gergin omuzlarını hareket ettirdi ve bana döndü. "Bu bilgiyi seninle paylaşamam. Sadece bil, Türkiye'de bir ajan olduğunu ve sana ya da ona bir şey olursa birbirinize ilk yardım eden siz olacaksınız. Kim olduğunun bir önemi yok. İlk operasyonda tanışacağınızdan emin olabilirsin..."

"Tanımadığım bir ajan ile operasyona çıkacağımı mı söylüyorsun?! Kim bu ya? Ben geldiğimde camda dikilen adam mı?"

"Evet oydu..."

"O hâlde söyleseydin tanışsaydım da operasyonda kim olduğunu anlamaya çalışmak zorunda kalmasam?" Derin bir nefes aldım ve sakince devam ettim. "Her neyse, ne operasyonu bu?"

"Uyuşturucu çetesi hâlâ Türkiye'de ve başında ki adam bir yerde saklanıyor. Konumunu bulmaya çabalıyor bizimkiler. Buldukları ân size haber gelecek ve yola çıkacaksınız. Bu hafta bulmuş olurlar muhtemelen. "

Başımı salladım. "Operasyonu hâllederim bir sorun olmaz ancak," Kahvemden bir yudum aldım ve devam ettim. "Hava sahasında ki ekibi dağıtıyorsunuz o aptallar daha önlerini göremiyorlar bizleri geçtim kendilerini nasıl koruyacaklar? Hastane odamın önüne koyduğun kıdemli korumaları oraya yerleştirseniz?"

Kısa bir düşünmenin ardından başını salladı. "Bu konuda haklısın seninle yolculuk yapan ajan da aynı konuyu bildirdi. Oraya yeni düzenleme getirilecek." Sesini düzeltti. "Ayrıca, sen vurulduğun hâlde neden keskin nişancıyı vuruyorsun?! Delirdin mi sen?! X, onlar seni koruyacak sen onları değil bunu aklından çıkarma! Benim için çok önemli bir ajansın ve senin zarar görmeni istemiyorum. Anladın mı?!"

"Haklısınız ancak eğer müdahale etmeseydim diğer kalan herkes ölecekti. Evet, sizler için önemliyim ama onlar da kendi aileleri tarafından önemli. Lütfen biraz empati yapalım. Bana şu an bir şey olsa arkamda bıraktığım birileri olmayacak fakat onların geride bıraktıkları birileri var ve ben gerekirse onları korurum. Sizde olsanız aynı şeyi yaparsınız çünkü bu bir insanlık..."

"Ben gerekirse hepiniz için kendimi öne atarım ancak sizin zarar görmenizi istemiyorum..."

Gülümsedim. "O hâlde şu cam korkuluğunun adını verirsiniz değil mi? Beynimi buna yorarsam nasıl operasyona çıkarım?"

"X!" Sitemli sesi yüzündeki eğlenceye zıttı. "Hadi eve git dinlen, daha sonra yeniden konuşuruz."

Ayağa kalktım ve elimi uzattım. "Pekâlâ yeniden görüşmek üzere, operasyonu bana bildirin lütfen. İyi günler..."

Kapıya ilerlediğimde arkamdan seslendi. "Kendine ekstra dikkat et, daha yolun başındasın yaşayacak çok şeyin var!"

Arkamı döndüm. "Şu kapıdan çıkarken bir kere merakta bırakma ya!"

Gür bir kahkaha attı. "Merak et aklın başına gelsin geride bırakacağın kimse yokmuş ya!"

"Resmen trip yiyorum inanamıyorum!" Bende gülerek karşılık verdiğimde asker selamı verip odasından çıktım. Binayı terk ettim ve gelen arabama bindim. Başımı cama yasladığımda uyumak için kendime izin verdim.

Koruma seslendiğinde uykulu gözlerimi açtım. Geldiğimizi söylediğinde yerimden doğruldum ve aşağıya indim. Sıcak rüzgar yüzümü yalarken daha çok uykum geliyordu... Adriana kapıya çıkmış gülümseyerek beni bekliyordu.

Yanına vardığımda kapıyı kapattı. "Hoş geldin bücür! Kendi evinmiş gibi takılabilirsin," göz kırptığında kaşlarımı çattım.

"Sensin bücür! Bir seksen boyum var!"

"Tamam sinirlenme aaa. Ne dedim sanki," salona vardığımızda eşyalar hâlâ yerli yerindeydi. Adriana kendi evinde kalıyordu ancak kendi evimde kalacağımı bildiği için önceden temizletmişti. "Eee, ne konuştunuz Anton ile?"

Hızla atıldım. "Şu beşinci kıdemli ajanı tanıyor musun? Kim olduğunu söylemiyor ve oda Türkiye'deymiş."

Düşünmeye başladı. Karşı koltuğa oturduğunda bende diğer koltuğa uzandım. "Beşinci ajan olduğunu bile yeni öğrendim. Kim olduğunu bilmiyorum. Yeni mi atandı acaba?"

"Sanmıyorum adamı gördüm ve hemen hemen benim yaşlarımdaydı. Hâttâ daha büyük bile olabilir. Yeni atanmış olması çok düşük..."

"Gördüysen neden tanışmadın?"

"Anton o var diye odasına almadı. Sadece gördüm yani..." Koltuğun ucunda ki pikeyi üstüme aldım.

"Söylerim bizimkilere araştırırlar." Yanıma geldi ve üstümü daha sıkı örttü. "Sen uyu, ben yemek hazırlayayım. Hazır olunca seni uyandırırım. Başımı salladım ve gözlerimi kapattım...

Gürültü yüzünden birbirimizi duyamıyorken köşede ki locada içkimizi içiyorduk. Ortada dönen konuşmayı takip edemiyordum. Derek yine esprilerini yapıyor bütün masayı gülmekten krize sokuyordu.

"Kadehlerimizi, Ölüm Meleğimize kaldıralım!" Hepsi kadehlerini kaldırdılar ve benim kadehimi kaldırmamı beklediler. "Ölüm Meleğimiz hasta olduğu için biraz sabır göstermek istiyorum ama- Hadisene kızım içkim ısınıyor!" Güldüğümde kadehime uzandım ve her birinin 'Ölüm Meleğimizin şerefine!' diyerek bağırmalarını sıcak bir gülümseme ile karşıladım.

Kadehini bitirip yeni içki dolduran Earl bana döndü. "Ne zaman şu bitmeyen işlerini bitirip dönmeyi düşünüyorsun?" Sert bir tonlaması vardı ancak benim iyiliğim için söylediği anlaşılıyordu.

Kadehimi dudaklarımın arasından uzaklaştırdım fakat ben daha konuşamadan Tina konuya girdi. "İşlerini bitirip dönecek, neden bu kadar ısrarcısın?"

Earl kaşlarını çatarak Tina'ya döndü. "Israrcı değilim. Orada onu tutan hiçbir şey yokken orada yaşaması sinirlerimi bozuyor!" Orada beni tutan gözle görülebilir bir şey değildi...

Tina'nın yeniden konuşmasına izin vermeden ben konuştum. "Gözle görülen bir şey yok ancak orada birkaç aylığına bitirmem gereken işlerim var. Sonra tamamen buradayım merak etme." Göz kırptığımda derin bir nefes verdi.

"Hey!" Derek'in bağırması ile ona döndük. "Şarkıya kulak verin..." Eliyle tavanı işaret ediyordu ancak gerçek amacı şarkıydı. Slow bir şarkı çalıyordu. "Bu Ölüm Meleğimiz ile Earl'ün dans etmesi için bir işaret!"

Dudaklarımı büzdüm. "Kendimi hala iyi hissetmiyorum. Başka zaman dans etsek?" Earl anlayışla karşıladı ancak Derek ısrar etti.

"Hadi ama! Operasyona mı çıkıyorsunuz sanki?" Saçlarımı kulağımın arkasına koydum ve ayağa kalktım. Benim kalkmamla Earl'de kalktı ve beraber dans edenlerin arasına karıştık.

Elleri belimi bulduğunda bende ellerimi omzuna koydum. "Merak etme seni yormayacağım," gülümsedim.

"Mükemmelsin!" göz kırptı ve beni yavaşça etrafımda çevirdi.

"Türkiye senin için neden bu kadar önemli?" Gözlerimi arkasında bir yere odakladım.

"Ailemi araştırıyorum... Ve onları bulmadan gelmek istediğim söylenemez," yalan söylemek benim için doğru ile aynı seviyeydi. Yalan söylerken asla çekinmemem kötü bir alışkanlıktı.

"Nereden çıktı bu?"

Gözlerimi gözlerine odakladım. "Ailemi araştırmam için bir neden olmasına gerek yok." Omuz silktim. "Bakarsın diğer gelişimde ailemle gelirim?" Yaptığım espriyi alayla söyledim fakat o bunu ciddiye aldığını belli eden bir ses çıkardı. Ailemin öldüğünü biliyorlardı. Nasıl yetiştiğimi her şeyimi biliyorlardı. Beni rahatsız eden şeyse fazla endişeleniyorlardı. "Hey! Şaka yaptım ne bu ciddiyet?"

Çene kasını zorda olsa oynatmayı başardı. "İlk eğitim günümü hatırlıyor musun?" Başımı olumlu anlamda salladığımda devam etti. "İkimiz dövüşürken kanayan burnuma bakıp 'ölmek istemiyorsan yüzüne ve boğazına darbe alma' demiştin. O gün seni ciddiye almamıştım ve birkaç yıl sonra çıktığım operasyonda boğazıma aldığım darbe yüzünden neredeyse ölüyordum. O günde yardıma sen yetişmiştin. Sana borçlu kalmaktan nefret ediyorum ama o gün olmasaydın bugün burada olamazdım."

Derin bir nefes verdim. "Konumuzla bir alakası olmayan mevzulara girme. Yoksa ben öldürürüm burada seni..."

Ancak o devam etmekte ısrarcı gibiydi. "Şurada çatışma çıksa o borcu ödemek için önüne kalkan olurum."

"Sus. Susmazsan ağzına Derek'in ayakkabısını sokarım!"

Güldüğünde yapacağımı bildiği için uzatmadı. "Tamam sustum," dedi ve etrafımızda döndük. Şarkı bittiğinde ayrıldık ve bar tezgahına ilerleyip viski sipariş ettim. İçkiyi aldığımda Earl bizimkilerin yanına gitmiş oturuyordu. Yanlarına ilerlerken gözüme biri çarptı ve siluet o saniyede kayboldu. Gözlerimi kıstım ve kim olduğunu anlamaya çabaladım.

Yanıma biri yaklaştı ve sırıtarak karşımda durdu. Gözlerim bu sefer onu hedef aldı. Kısılı gözlerim etrafı iki saniyede taradı. Sırıtarak elini kaldırdı ve boynuma gelen saçlarımı omzumdan geriye attı. Öylece durmuş ne yaptığını izliyordum. Eli boynumda oyalanmaya devam ediyorken diğer eli cebine doğru gitti.

Elimde ki bardağı büyük gürültüye yenilmesi için yüzüne fırlattım. Cam parçaları kırılırken cebinden çıkardığı bıçağı boynuma saplayacakken kolunu tuttum ve çevirerek kendimden uzaklaştırdım. Kırılan bardaktan sonra kesilen şarkının yerini çığlıklar almıştı. Adamı masaya yasladım ve yüzünü masaya vura vura kan içinde bıraktım. Yanımıza gelen bizimkiler sakince bizi izliyordu. Herkes dışarı çıkarken içeride sayılı kişiler kalmıştı.

Bacağıma tekme atması ile giren kramp ile dikkatim dağıldığında elimden kurtuldu. Yeterince hareket bile edemiyorken bu nereden çıkmıştı? Diğerlerine döndüm. "Birilerini çağırın götürsünler," Adriana telefonunu çıkardığında zanlı dikişlerime bıçağını geçirecekken elimi yarama kapattım ve bıçak elimi boydan boya kesti.

Earl hızla yanına gelirken bıçağı ona fırlattı. Gözümün döndüğünü hissettim. Ateş çıkan gözlerimi zanlıya hedefledim. Çizmeme koyduğum çakıyı çıkardım ve arkası dönükken gömleğini sertçe tutarak yere doğru savsaklayarak düşmesini sağladım.

Ayağımı karnının üstüne koydum ve topuğunu göbek deliğine bastırdım. "Anlat yoksa seni burada öldüreceğim!" Elimde ki kan yüzünde ki kana bulanıyordu. İnliyordu ancak hâlâ sırıtıyordu.

"Öldürürsen meslekten atılırsın-"

"Deneyelim mi?! Tamam deneyelim!" Üstüne oturdum ve elimde ki çakıyı önce sol sonra sağ göğsüne sapladım. "Devam edeyim mi, yoksa anlatacak mısın?"

Sırıtmaya devam ettiğinde bıçağı yüzünde gezdirdim. Belki küçük çizikler de atmış olabilirdim, acı içinde çığlık attığında göğüslerinden kanlar akmaya devam ediyordu. "Yardım edin!"

Güldüğümde diğerleri etrafımıza toplandı. "Yardım etsenize! Yardım istiyor!" Derek yüzüne ayakkabısının tabanın izini çıkarttı. "Kim olduğunu söyle hücreye sağlam git. Karar senin, kimse küçük aklıyla bana suikast hazırlayamaz!"

"Cesur olmak için fazla gençsin." Dudaklarımı ıslattım ve gülümsedim. Kaşlarını çattığında bir boklar döndüğünü anlamış olmalıydı.

"İmzada size ait işaret bırakmamı ister misiniz?" Derek ellerini birbirine sürttü.

"Kedi istiyorum! Bir farklılık olsun!" Derek'in hevesli sesini yanıtsız bırakmamak için gömleği yırttım.

"Silah istiyorum. Orijinal olmasına dikkat et..." Earl psikopat gibi adamın saçlarını ayakkabısı ile eziyordu.

Önce göğsünden karnına doğru kendi imzamı attım, 'Morte' Ölüm demekti ve bir sonraki adımları ölümle cezalandırılacaktı. Özenle yazdığım harflerin altlarından kıpkırmızı kan akıyordu. Kan bütün bedenini ele geçirirken acıyla inledi.

"Yardım edin!"

"Tam olarak kimden yardım istiyorsun?!"

Gözleri arka tarafta birini gösterdi. "Ondan! Lütfen yardım et!" Arkamı döndüğümde bir adamın dikilmiş bizi izlediğini gördüm. Işıklar yüzüne vuruyordu ve net bir biçimde gözükmüyordu. Fazla oyalanmadan yeniden ona döndüm.

"Pek yardım edeceğe benzemiyor ne yapsak devam mı etsek?"

Tina ellerini göğsünde birleştirdi. "Kan damlası çiz."

Adriana'nın sesi duyuldu sonrasında; "Eli olan gülen yüz, bebeğim." Telefonu çaldı ardından. "Efendim Bay Anton?"

O konuşurken ben silah tutan bir gülen yüz ve hedef olarak kedi gösteren bir sembol çizdim. Yanına ise küçük küçük kan damlaları eklemeyi ihmal etmedim. "Gerçek sanat budur! Resim çizmeyi bırakmamalıydın!" Göz kırptım. Adriana yanımıza geldi.

"Anton," beni gösterdi. "Seni hemen buradan çıkarıp merkeze gitmemizi söyledi. Yanlış bir şey yapmaman için elinde ki silahları almamızı söyledi." Dışarıya bakıp hızla ayağa kalktım. Elinden telefonu aldım ve son aramalardan Anton'u aradım.

"Ekip ne zaman geliyor?"

Tek cevap. "Yedi dakikaya," telefonu yüzüne kapattım ve Adriana'ya verdim. Az önce ki oturduğumuz yere gittim ve çantamdan silah ve şarjörleri çıkardım. Yeniden yanlarına vardığımda ışıklar yaklaşıyordu.

Düşmandan kaçılmazdı. Kaçarsak kovalanırdık ve sonucu ölümle sonlanırdı. Bunu istemiyordum. "Gidin buradan, meslekten atılmak istemiyorsanız eğer. Çünkü ben atılacağım."

"Ne oluyor?" Her biri tereddüt etmeden silahlarını çıkardı ve yanımda durdular.

"İlk kural!" Yüksek sesle komut veriyordum. "Hatırlat!" Ne kadar dostum olsalar da onların üstüydüm ve eğitim her zaman devam ediyordu.

"Önceliği kendine ver-"

"Ki kendini güvenceye-"

"Aldığına emin olduğunda,-"

"Yanındakini de koruyabil!"

Tek kelime etmeden silahımı kontrol ettim ve içeriye adım atan istihbarat kıyafetli polis oldu.

"Hey sakin." Kaşlarımı kaldırdım. Bir polis böyle giremezdi, ilk hata.

"Kimliğini göster." Aynı ifadeyle bakmaya devam etti. "Göstermiyor musun? Pekala."

"Tamam gösteriyorum." Kimliğinden önce silahını çıkardı. İkinci hata.

"Güvende hissetmiyor musun?" dedim. "Ben kimim?"

"Ajan," üçüncü hata. Kimliğini havaya kaldırdı ve elimdeki silahı havaya kaldırıp yeniden hizaladım. Bu sefer beynini patlatmam iki saniyemi almıştı.

Yere yığıldığında diğerleri içeriye akın etti ve bir bir kurşunlarını bize atmayı ihmal etmediler. İki kişiyi aynı anda yere indirdim. Üçüncü saniyede bana alınan hedefi vurdum.

Bir başkası, içeriye girdi ardından tonlarca insan. Kapıdan uzaklaştık ve ortaya doğru geri geri ilerledik koordinatlı bir vaziyette.

"Patron seni bekliyor. Yara almadan gitmek daha faydalı olur," dedi tam karşımda ki biri.

Dudağımı ısırdım. "En büyük hobim insanları bekletmek! Patronuna selam söyle, oraya en kısa zamanda gidip selamımı vereceğim. Başarı ile sonuçlanması benim için çok daha önemli."

"Ciddi-" Cümlesine devam etmesine izin vermedim ve sonsuza kadar susmasını sağladım. Adamlar etrafımızı sardığında hepimiz sırt sırta verdik.

On dört kişi etrafımızda, yirmi yedi kişi kapının orada sıralarını bekliyorlardı.
Ayağımı çaprazımda ki kişiye vurdum."Dört," yanımdakine vurdum. "Dört," ayağımı arkaya ittirdim. "Dört," anlamayarak hamle yapan adamın yüzüne tekmemi geçirdim. "Şimdi!"

Birini saçından yakaladım ve kolumun altına sıkıştırırken önce birini, sonra yanındakini vurdum. Yerde tekmemi yeni atlatmış adam elinde ki bıçağı dizime geçiriyordu ki elimde ki adamı üstüne fırlattım ateş ettiğimde merminin bittiğini silah başarısızlıkla yanıt verdi.

Ayağa kalktı ve bıçağı yüzüme darbe vurmaya çalıştı. Sağ tarafa kaçtım ve bıçak darbesinden kurtuldum. Ayağına çelme takarak yere düşürdüğümde hızla yere eğilip kendi bıçağı ile hayatına son verdim. Diğeri saçımdan tutarak boğazıma silah dayadığında nefessiz kaldığımı hissettim. Silah yüzünden olmadığına yemin edebilirim. Kalbim sıkışıyordu.

Derin bir nefes aldım ve elimdeki bıçağı adamın cinsel bölgesine geçirdiğimde beni bırakıp bağırarak yardım istedi ancak bağırış sesine Tina'nın çığlığı karıştı. Arkamı hızla döndüğümde; Masaya yatırılmış, ağzına silah dayamış adamı üstünden ittirmeye çalışıyordu. Yavaşça ayağa kalktım ve üstüme koşan adamı yere ittirerek adımlarımı hızlandırdım.

Tam arkasında durduğumda bıçağı ensesinden şah damarına sapladım ve yakasından tutarak yere fırlattım. Tina yerinde doğrulduğunda arkamda bir yere ateş etti. Yere bir bedenin düşme sesi gelmesi ile arkamı döndüm.

Silahımda ki şarjörü boşalttım ve yeni şarjör taktım. Tetiği çekip kapıda ki adamlara ateş açtığımda, taramalı tüfeklerle içeriye ekip girdi. Diğerleri de elinde ki adamları bitirmiş geride kalanların öldürülmesini izliyorduk.

Etrafa göz gezdirdiğim de kanlar içinde ve cam kırıklıkları ile her yerin mahvolduğunu gördüm. Etraf bertaraf olmuştu.

Elimi saçıma götürürken kanın hâlâ durmadığını fark ettim. Bara ilerledim, barmen yere oturmuş bu cehennemin bitmesini bekliyordu elinde içki şişesiyle. "Rahatsız etmiyorum umarım fakat mendil verir misin?" Başını salladı ve ayağa kalktı. Tezgahın altından bir mendil çıkardı. "Teşekkür ederim! Rahat olabilirsin tehlike kalktı. Burayı terk et istersen hazır durgunlaşmışken."

"Tamam. Teşekkür ederim bilgilendirme için." Gülümsedim ve elimi sararak çantamın yanına ilerledim ardından silahımı çantama koydum.

"Bay Anton, size burayı terk edin diye emir verdi. Öyle değil mi?! Emre uymamanın cezasından haberiniz var mı?!" Başkomiser bağıra bağıra masal anlatıyordu.

Kapıya ilerlediğimde hâlâ konuşan polisin önünde durdum.

"Muhattaba onları değil, beni alın. Onların üstüyüm, ateş edin dersem edecekler, burayı terk etseydik herhangi biri ölecekti."

"Bay Anton'un emri sizin emrinizin üstünde, tartışmaya açık değil diye umuyorum. Bu nedenle cezayı hepiniz alacaksınız!"

"Adınız nedir?"

Çenesini havaya kaldırdı. "Alice."

"Başkomiser Alice, ceza ile ilgili bilgilendirmeyi bırakında Bay Anton bilgilendirsin olur mu? Elbette sizin de söz hakkınız var ancak kıdemli bir ajana ceza alacaksın diye üsteleyemezsiniz."

Bana doğru bir adım attı. "Neye bu kadar güveniyorsunuz? Belli ki Bay Anton'dan başka güveneceğiniz kimse yok..."

Gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım. "Size güvenebilir miyim?"

"Elbette," dediğinde kaşları havaya kalktı.

Telefonum çaldığında çantama uzandım. Polisin gözlerinin içine bakarak telefonu yanıtlayıp kulağıma götürdüm.

"X! Galiba kalp krizi geçiriyorum!"

Kaşlarımı çattım. "İlaçlarını almadın mı?! Bana çocuk diyorsun ama kendinden bihabersin."

Öksürdü. "İçtim, içmez olur muyum? Fakat bir bakıyorum orayı terk et dediğim bir tanecik ajanım intihara kalkışıyor!"

"Kaçsaydık-"

Bağırması ile susmak zorunda kaldım. "Kaçsaydınız, izini bile bulamazlardı! Artık beni dinlemezsen sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaksın!" Derin bir nefes aldı. "İntihar etmek için bu meslekteysen istifa et!"

"Neredesiniz?"

"Seni ilgilendirmiyor! Kendini idare etmeyi öğren önce sonra bana bakıcılık yapmaya çalış!" Telefonu yüzüme kapattığında derin bir nefes vererek saçlarımı karıştırdım.

Tina'ya döndüm. "Yerini bulabilir misin?"

"İki dakika ver..."

"Bay Anton iyi mi?"

"İyi merak etmeyin," diye yanıtladım Alice'i. Konuşmaya devam ettim. "Burası güvenceye alındı isterseniz dönebilirsiniz."

"Sizin çıkmanızı beklememiz daha iyi," başımı salladım ve bara ilerledim.

Barmen hâlâ yerde oturuyor bilmem kaçıncı içkisini içiyordu. "Büyük bir şişe viski, lütfen."

Ayağa kalktı ve hazırlayıp önüme koydu. Kartımı çıkardım ve ödemeyi yaptım.

"Bende istiyorum!" diye bağırdı Derek.

"Gel buraya," içkiyi bardağa koydum ve tek dikişte bitirdim. Derek yanıma oturduğunda votka alıp benim kartımdan ödedi.

"Sen benden daha zenginsin diye kendime ısmarlıyorum. Yoksa-"

"Tabii canım o yüzden kesinlikle." Üçüncü bardağı da kafama diktim.

Zaman böyle geçerken Tina'nın sesi duyuldu. "Buldum! Attım telefonuna."

"Mükemmelsin!" Bitmiş şişeyi ileriye ittirdim ve ayağa kalktım. "Hadi eve gidin sizde. Ben gelirim sabaha karşı."

"Senin evine mi?!" Ona döndüm.

"Sanki ben burada yokken evimde uyuklamıyorsun!"

"Korumanlarının sadakatini ölçüyordum. Rüşvete tabiiler mi diye."

"Kesinlikle," hepimiz kapıya yürüdüğümüz de Alice selam verdim. "Her şey için teşekkür ederim. Yeniden görüşmek dileğiyle."

"Umarım. Kendinize dikkat edin!"

"Sizde..." Dışarıya çıkmış motoruma ilerliyordum. Diğerlerine döndüm ve yüksek sesle bağırdım duyabilsinler diye. "Eve gidiyorsunuz! Gitmezseniz döverim sizi!"

"Tehdit mi bu şimdi!" Başımı salladığımda Adriana dil çıkardı. "Sende dikkat et!"

Başımı salladım yeniden ve motoruma bindim. Yola çıktığımda onlarda gitmişlerdi. Boş yolda son gaz ilerlerken, konumdan takip ederek yoluma ilerlemeye devam ediyordum.

Bir restaurantta vardığımda yolun karşısına park edip, karşıya geçtim. İçeriye girdiğimde Anton'u aradım. Bir masada karşısında biriyle oturuyor sohbet ediyordu.

Yanına vardım. "Afiyet olsun, bölüyorum." Karşısında ki adamın yanına oturdum. Direkt olarak Anton ile göz göze geliyordum.

"Bende seni bekliyordum!" Arkasına yaslandı ve yüzünde ki parlak gülümseme ile bana odaklandı. "Operasyona kiminle çıkacağını merak ediyordun. Simon ile tanış," gözlerimi kısarak yanımda ki adama baktım.

İstemsizce güldüğümde delirdiğimi sandım. "Şaka mı yapıyorsun?"

SELAAAM!

NASILSINIZ??

Umarım güzel bir gün geçirmişsinizdir!

Hemen sorumu sorup bölümü bitiriyorum.

1) Simon kim sizce??

2) Suikast hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum!

3) Eğer sorunuz varsa buraya yazabilirsiniz!

Küçük bir spoi, artık yeni bir evreye başliyoruz! Kurgumuz an itibariyle başlamış bulunmakta. Sakin olun demeyeceğim çünkü artık aksiyon damarlarımıza işlenecek!

Yorumlarınızı ve oylarınız çok değerli lütfen eksik bırakmayın olur mu???

Oy'un yani Votenin ne olduğunu bilmeyenler için bir bilgilendirme: Aşağida bulunann yıldız şekline basmanız oy olarak kabul ediliyor. Oy verdiğinizde kimse tarafından gözükmüyor sadece bende gözüküyor. Rahat olabilirsiniz o yüzden.

İyi ki varsınız <3

Mutlu kalın <3

Diğer bölüm de görüşmek üzere!

Devam edecek...

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

49.9K 2.3K 20
Tesadüfen yolları kesişen avukat kızın ve askerin yaşadıkları zorluklar, aynı zamanda beraber geçirdikleri güzel vakitler... Kitaptaki olayların hiçb...
25K 1.2K 17
ruhsuz bir kadın. çoğu kişiyi umursamaz.borda bereli bir kadın birgün hastahanede karıştığını öğrenir. Diyer tarafta ise baba- kız, anne- kız, ab...
30.1K 2.4K 19
Acar, gözü pek demekti. Daha öğrenciyken bu lakabı uygun gören komutanı bu zamanlara geleceğini bilerek ona böyle seslenmişti. Bade Demir. Askeriyen...
UMAY Bởi K_aksss

Hành động

34.5K 1.6K 19
Askeri ve Doktor kurgusudur. Umay neşeli deli dolu bir kızdı. Umayın hayatı tam olarak on yedi yaşındayken uğradığı iftirayla başladı. Umayın uğradı...