ABAD: ÇÖL GÜNEŞİ

By kumralhatun_

185K 7.3K 801

Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmışt... More

2.BÖLÜM: HAMAD
3.BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI
4.BÖLÜM: MOHAB AL FAYED
5.BÖLÜM: ACI AŞK
6.BÖLÜM: HER ŞEY BİTTİ
7.BÖLÜM: ÇARESİZLİK
8.BÖLÜM: GERÇEKLER
9.BÖLÜM: YASMİN
10.BÖLÜM: SEÇİM
11.BÖLÜM: KALBİN SESİ
12.BÖLÜM: ZAFER
13. BÖLÜM: GÜLÜMÜN DİKENİ
14.BÖLÜM: BENİMSİN
duyuru!
15. BÖLÜM: RÜYA
16.BÖLÜM: TARİFSİZ ACI
17.BÖLÜM: BÜYÜK GERÇEK
18.BÖLÜM: KORKUNÇ PLAN
19.BÖLÜM: AŞK ATEŞİ
DUYURU

I.BÖLÜM: EHLEN VE SEHLEN

50.5K 1.2K 97
By kumralhatun_

Medya: Asya Yüksel

''Buradan direk eve mi geçeceksin''

Soruyla birlikte yanımda ki Gökçe'ye doğru döndüm. Saat çok geç olmamasına rağmen annem hepimizi eve bekliyordu. Gitmek zorundaydım.

Kafamı evet anlamında salladım. ''Annem bekliyor''

Yürümeye devam ederken, arkamızda kalan kurs binası git gide bizden uzaklaşıyordu.

''Biliyor musun kuzen, bu kadar çabanın sonunda eğer olur da kabul edilmezsen en çok ben üzülürüm'' dedi Gökçe. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Gökçe teyzemin ortanca çocuğuydu ve aralarında benim en iyi anlaştığım kişiydi. Belki yaşıt olmamızdan kaynaklıydı, bilmiyorum. Ancak o benim kuzenim olması dışında da en iyi arkadaşımdı.

Gökçe ile annelerimiz birbirine çok benziyordu aslında. Ama biz birbirimize hiç ama hiç benzemiyorduk. O esmer iken ben kumraldım. O kara gözlü iken ben yeşil gözlüydüm. Zaten teyzem, Gökçe'nin baba tarafına daha çok benzediğinden bahsederdi her zaman. Ayrıca Gökçe'nin küçük kız kardeşi Çisem'in de bize pek benzediği söylenemezdi.

Yan yana yürümeye devam ediyorduk. ''Biliyorum'' dedim gözlerim giderek yaklaşan otobüs durağındayken. Bu düşünce beni üzüyordu. Yıllarca o şirkete girebilmek için ne emekler vermiştim, Allah bilir. Ancak şirkete başvuralı neredeyse bir sene olacaktı ve ben hala bir cevap alamamıştım. Ne olumlu, ne de olumsuz. Bu beni ümitsizliğe kaptırsa da bir yandan da 'Ne de olsa olumsuz bir şey de duymadın Asya' diyordum kendimi teselli edercesine.

Gökçe'nin telefonu çaldığında durağa neredeyse varmıştık.

Otobüsler arka arkaya dizilmiş, yolcuların binmesini bekliyordu. Bizim otobüs, daha gelmemişti.

Gökçe telefonu çantasından çıkardı ve ekrana bir göz atıp hemen açtı.

''Efendim Teyze'' diye konuştu ve ben direk olarak ona doğru döndürdüm başımı. Gökçe'de bana bakıyordu. Annem onu aramıştı. Tabi ya, telefonumu kursta sessize almıştım ve geri açmayı unutmuştum.

Kendime kızarak çantamdan hızla telefonumu çıkararak ekranını açtım.

15 cevapsız arama!

''Evet yanımda, birazdan otobüse bineceğiz''

Ekranı açarak arayan kişilere baktım.

5 tanesi bilmediğim bir numaraya aitti.

Kaşlarım çatıldığında numaraya baktım dikkatle ve bir tuhaflık olduğunu fark ettim. Numara yurt dışına aitti. Nereye ait olduğuna baktığımda ise donupkalmıştım.

''Ne!''

Gökçe'nin çığlığı ile irkilere kafamı telefondan kaldırdım. Duraktaki insanlar bile ses yüzünden arkalarını dönerek bize bakmışlardı. Ben, şaşkın bir şekilde sevinçle bana bakan Gökçe'ye bakıyordum. Annem her ne dediyse bu onu çok mutlu etmişti. Acaba gördüğüm şey doğru muydu? Gerçekten beni Mısır'dan mı aramışlardı?

''Tamam tamam'' dedi ve telefonu bana uzattı. Ellerim heyecanla titrerken, gözlerim merakla Gökçe'nin üzerine kenetlenmişti.

''Efendim anne''

Annem benim sesimi duyduğu an da burnunu çekti ve neşeyle konuştu.

''Asya'm, şirkete kabul edilmişsin.'' dediğinde sesinden ağladığı belli oluyordu. Ancak ben söylenenleri tam anlamıyla algılayamamıştım.

''Nasıl yani anne?'' dediğimde Gökçe sevinçten dans ediyordu. Normalde bu haline gülmem gerekirken ben telaşla tırnaklarımı yemekle meşguldüm.

Annem tekrar burnunu çekti. ''Sana ulaşamamışlar. Evi aradılar ve açtım. İngilizce konuşan bir kadındı bende anlamadığım için kardeşin Bora'ya seslendim. Mısır'dan arıyorlardı. Seni oraya bekliyorlarmış. Hem de birkaç hafta içinde''

Gözyaşlarım yüzümü ıslatırken yüzüm şaşkınlıkla sevinç arası bir ifadeye bürünmüştü. ''Sen...Ciddi misin anne?'' diyebildim sadece.

Annem ile telefonda hıçkırıklara boğulmuştuk. Yıllarca ne kadar çok çabaladığımı en iyi bilen insanlardan birisiydi ve bu ağlamasının sebebi de buydu. O şirkete ne kadar çok gitmek istediğimi en iyi annem biliyordu.

''Ciddiyim yavrum. Gökçe'yi de alıp bize gelin. Teyzenler de burada''

''Tamam anne'' dedim ve telefonu kapattım. Gökçe telefonu kapattığım anda bana sımsıkı sarılmıştı. Beni sarsıyordu.

''Çok mutluyum senin adına'' dedi neşeyle. Ben ise Maher Zain, Hamza Namira gibi büyük sanatçılarla birlikte çalışacağımı düşündükçe mutluluktan haykırmak istiyordum ancak zaten bütün gözleri üzerimize çekmeyi başarmıştık. Bunu sonraya saklayabilirdim.

Önemli olan şuydu ki; şirkete kabul edilmiştim!

--

Gökçe ile evin önüne geldiğimizde hala sırıtıyorduk. Yol boyunca Mısır hakkında ve şirkette çalışacağım bölüm hakkında konuşmuştuk. Şuan yabancı bir şehre gidecek olmamın verdiği merak ve korku kısmından sadece korkuyu atmak istemiştim aklımdan.

Ailemden ayrılarak uzaklarda çalışacak olmanın verdiği stres ve üzüntü de vardı lakin ben şu an bunları düşünmek istemiyordum. Tek istediğim bir an önce oraya gidebilmekti. Eğer oraya gidersem, bunun bir rüya olmadığına inanacakmışım gibi hissediyordum.

Kapıyı Gökçe'nin tıpatıp aynısı olan kardeşi Çisem açmıştı. Bizden sekiz-dokuz yaş kadar küçüktü ve ergenliği en zirvede yaşayan kişilerdendi.

Çisem, inatçı ve çabuk sinirlenebilen bir yapıya sahipti. Onu ne zaman görsem yüzünde ki ifade asık ve sinirliydi. Karamsarlığı ve inadı yüzünden çok çabuk sinirlendiği için pek fazla mutlu olmaz ve gülümsemezdi. Ancak bu haber onu da mutlu etmişe benziyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme ile bizi karşılamıştı.

''Hoş geldin Mısır güzeli'' dedi bana doğru. Bu sözler kıkırdamama neden oldu. Çisem de o sıra sırıtmaya devam ederek ablasına doğru döndü. ''Sen de hoş geldin ablaların en gıcığı''

Bu sözlerle Gökçe hariç ikimiz kahkahalara boğulmuştuk. Çok sürmedi ki yanımda suratını asmış bize bakan Gökçe, kolumu cimcikledi ve bu benim acıyla kolumu tutmama neden oldu.

Kaşlarını çatmış kız kardeşine bakıyordu. ''Dua et bugün mutluyum'' dedi. ''Şimdi kenarıya çekil güzel kardeşim''

Ayakkabısını çıkardı ve Çisem'in yanından geçerek içeriye girdi.

Çisem ile birbirimize bakarak Gökçe'nin ardından kıkırdıyorduk. Ancak kolumu gerçekten çok acıtmıştı!

Çok beklemeden biz de içeriye girdik ve bütün aileyi salonda oturmuş bir halde gördük.

Annem, babam, teyzem, eniştem ve biricik kardeşim Bora. Hepsi büyük bir konuşmanın içindeyken bizi fark etmeleriyle beraber susmuşlardı. Tüm bakışlar bize dönmüştü, biri hariç.

Gözlerim çekinerek ilk babama doğru döndü. Mısır'a gitmemi istemeyen tek kişiydi. Beni oraya gitmemem için engelleyen ve kurslara göndermeyen de babamdı ancak annemin yardımlarıyla bunu başarmıştım ve şimdi de imkansız gördüğü şeye kavuşmuştum.

Babamın yüzü asıktı ve direk olarak yere bakıyordu. Bu haberden mutlu olmadığını görebiliyordum.

''Hoş geldin yavrum''

Annem ayağa kalkarak bana şefkatle sarıldığında teyzemde onun ardından ayağa kalktı ve babamın önüne geçerek ona görmemi engelledi. Bana doğru geliyordu ve sarılmak için sıraya girmişti.

''Hoş buldum anne'' diyerek annemin gülen yüzüne doğru gülümsedim. Babamı asık yüzü bana yansımıştı. Onun da rızasının olmasını istiyordum. Annem bu bir an da değişen ruh halimi anlamıştı ancak teyzemlerin yanında belli etmek istememişti.

Teyzem annemin ardından atılarak o da bana sıkıca sarıldı ve saçlarımı boynumdan geri çekerek ''Senin adına çok sevindik Asya'm.'' dedi.

Gülen yüzü bembeyazdı ve adeta parlıyordu. Kahverengi gözleri sürmeliydi.

Teyzeme karşı tebessümümü yolladım.

''Teşekkür ederim teyze. Gerçekten mutluyum''

Ancak babamı gördükten sonra değildim. Bu zorlu yolda onunla aramda geçen kavgaları biliyordum.

Babamın benim mutluluğumu istediğini yaşım olgunlaştıkça daha iyi anlamış ve babamla tartışmayı kesmiştim. Sadece hayallerime giden yoldan vazgeçmemiştim. Babam da artık bir şey demeyi bırakmıştı. Bu ise aramızda bir soğukluğu yol açmıştı. Babam artık eskisi gibi değildi.

Gözlerim babamdaydı ve herkes de bunu fark etmişti. Bu olaylardan bir haber eniştem ise meraklı bakışlarını bir babama bir bana çeviriyordu.

Çekimser adımlarla tekli koltukta oturmuş yere bakan babama doğru ilerledim.

''Baba'' diyerek ona yaklaşsam da bana bakmadı ve oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Elinde ki tesbihinde gezinen parmakları hızlıydı.

Adımlarımı hızlandırıp babamın eline uzandığımda babam elini benim hızımla doğru orantılı bir şekilde geri çekti. Bu hareket ile afallamıştım ve kalbimin paramparça olduğunu hissetmiştim.

Ağlamamak için kıvranıyordum. Gözlerim hemen arkamda durmuş bizi izleyen annemlerde gezindi. Herkes tedirgin ve üzgün görünüyordu. Gökçe'ye baktım ancak yüzünü yere eğmişti.

Tekrar babama döndüğümde bakışları hala bana dönmemişti. Bora, babamın yanında ki ikili koltukta eniştem ile oturuyordu. Sessizce bizi izleyen eniştemin yanında bana hayır dercesine kafa sallıyordu. Geri çekilmemi ve konuyu uzatmamı istiyordu. Ama yapamadım. Babamın rızasını belki kurslara giderken almamış olsam da, bu ciddi bir olaydı. Mısır'a giderken onun rızasını şimdi istemek zorundaydım.

''Baba, şirkete kabul edildim ve senin rızan olmadan gitmek istemiyorum'' dedim Bora'nın itirazlarına rağmen. Bora yüzüme bakıyor ve çaresizlikle yapmamam için kıvranmaya devam ediyordu. Tedirgin bakışlarımı ondan ayırdım ve babama yönelttim.

Onun bu habere sevinmesine ve bana sıkıca sarılmasına o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Havaalanında beni yolcu ederken bana şefkatli bir şekilde dualar etmesine de. Ancak babam havaalanına bile gelmeyecekti. Ben böyle düşünüyordum ve bu düşüncemde yanılmayı istiyordum.

Göz pınarlarım acıyla yanıyordu. Şu an daha fazla dayanamıyordum ve biliyordum ki gözlerimi kırparsam bir damla yaş, yanağıma doğru kaçacaktı.

''Lütfen baba. Hayallerime ulaşmışken böyle yapma. Lütfen, çabalarım hatırına rızan olsun.''

''Bey kız üzgün görmüyor musun. En azından denemesine izin ver, rıza et'' dedi annem yalvarırcasına bir ses tonuyla

Babam bu sözlerle kafasını hızla kaldırdı ve direk olarak anneme baktı. Öfkeli görünüyordu.

Sert bir dille konuştu. ''Benim rızam olmadan nasıl o dershanelere, kurslara gittiyse, şimdi de öyle gitmesine bilecek''

Dudağımı ısırıyordum. Gözyaşlarım artık firar ediyorlardı. Babam bana bakmadan ayağa kalktı.

''Gidebilirsin. Rızam var yada yok. Şimdi ben yukarıya çıkıyorum''

''Baba'' diyerek babamın koluna yapıştım ve bu onu gitmek üzereyken durdurdu. Yere çöktüm ve babamın elini öpmeye başladım. Herkes gergin, üzgün ve oldukça sessizdi. Annemin ağladığını duyuyordum bir tek.

''Lütfen baba, gerçekten bunu istedim. Hayalde kalmasına razı olamadım. Şimdi de tüm emeklerimin karşılığını almam için çağrılıyorum. Ama gitmeden önce senin en azından yüzüme bakmana ihtiyacım var''

Babamın vücudu kaskatı kesilmişti. Konuşmaya devam ederken, yaşlar gözlerimden durmadan boşalıyordu.

''En azından denememe yardım et.''

Yerde çökmüş yalvarırken, eniştem gergin bir şekilde bir şey söylemek için ayağa kalkacakken, Bora onu durdurmuştu.

Babam boğazını temizlemek isteyerek öksürdü ve ellerimden tutarak beni yavaşça yerden kaldırdı. Annem ve ben sesli bir şekilde ağlıyorduk. Teyzem ve kuzenlerimi ise göremiyordum.

Bora'nın ise kıpkırmızı kesilen gözlerle bizi izlediğini görmüştüm.

Bir çocuk gibi babamın ellerini tutmuş hıçkırıklarla ağlıyordum.

Küçükken yere düşmüş ve dizimi yaralamıştım. Acı hissetmesem de korkunun etkisiyle ağlıyordum. Babam koşarak yanıma gelmiş ve ellerimden tutarak beni yerden kaldırmıştı. Ve telaşla gözlerimin içine bakıyordu. O an babamın ellerimden tutup, beni şefkatle sarmasına ihtiyacım olduğunu bilemezdim. Acıdan değil de babamın sevgisine olan muhtaçlığımdan dolayı ağladığımı da. Şimdi altı yaşında ki Asya olmuştum ve yine acıdan değil de babamın sevgisine muhtaç olduğum için ağlıyordum. Tek fark artık buna emindim.

Babam gözlerimin içine baktı. Gözlerinin dolduğunu o an gördüm.

''Sen benim kızımsın, seni uzaklara göndermek benim için kolay mı sanıyorsun'' dedi. Çenesi titriyordu.

''Gitmemen için bir babanın yapabileceği her şeyi yaptım ancak sen beni dinlemedin''

''Baba..'' Çaresizliğim havada asılı kaldı.

''Şimdi gitmene razıyım çünkü bunu istediğini anlayabiliyorum. Ancak olur da'' dedi bakışları bir anlığına anneme dönerek.

'' O yaban ellerde başına bir şey gelirse, sorumlusu ben değilim''

--

Saat sabahın altısıydı ve havaalanında bir saat rötar yapan uçağımı bekliyorduk. Heyecanım yüzünden oturduğum sandalyede bacaklarımı oynatıp duruyordum. Bir aşağıya, bir yukarıya sallayıp duruyordum. Annem de hemen yanımda benimle birlikte ritim tutuyordu.

Ben çok heyecanlıydım ancak annemin heyecandan değil de üzüntüden yerinde duramadığını biliyordum. Gelene kadar ağlamıştı ve bu beni mümkünmüş gibi daha çok germişti.

Babam tam karşımızda oturmuş bizi izliyordu. Bu telaşlı ve gergin hallerimize karşı kaşlarını çatmıştı. Aslında babamın geleceğini düşünmüyordum ancak o gergin günden sonra bir nebze değişmişti. Zaten ne olursa olsun beni yolcu etmeye geleceğini de söylemişti. O benim biricik babamdı. Ne kadar bana kızsa da, kırılsa da beni her zaman koruyup kollayacak olan insan..

Kardeşim Bora ise bize çay almak için kafeteryaya gitmişti. Gecenin üçünde yataktan kalkarak buraya kadar gelip beni yolcu etmeyi kendisi istemişti. Alarmı kurarak, bizi kaldıran da oydu. Her ne kadar Mısır'a gitmemi çok istemese de her zaman fikirlerime saygı duymayı tercih etmişti. Şimdi ise iki saattir, havaalanında, bir türlü gelmek bilmeyen uçağımı beklemeye mahkumdu ancak halinden gayet memnundu.

''Bak yolda yersin diye koyduğum börekleri unutma'' dedi annem beni düşüncelerimden sıyırarak. Aklımda Mısır hakkında binbir düşünce dolaşıyordu.

Ona doğru döndüğümde yüz ifadesinin ciddi olduğunu gördüm.

''Anne uçakta buna izin olduğunu düşünmüyorum ama inince yerim. Hem bir şeyler zaten vereceklerdir. Şunun şurasında beş altı saat uçacağım''

Uçağım aktarmalıydı ve İzmir'den sonra İstanbul'a oradan da Mısır Kahire'ye uçacaktım.

Annem uzatmak istemeyerek kafasını salladı ve o sıra da Bora elinde tepsiyle karşıda belirdi.

Bora ile aramızda sadece üç yaş vardı.

Yirmi üç yaşındaydı ve Bilgisayar mühendisliği okuyordu. Son sınıftaydı ve şu an tatilde olduğu için İzmir'deydi. Okulu ise bizim asıl memleketimiz olan Trabzon'daydı.

Bora'yı her gören inek bir öğrenciye benzetebilirdi. Gözlüğü, düzenli ve sınırlı tarzı ile kuralları yıkamayan biri gibi görünse de, aslında içinde küçük, yaramaz bir çocuk her zaman vardı.

Gözlerim Bora'dan, sandalyede oturmuş telefonla konuşan babama döndü. Arayanın eniştem olduğunu duymuştum. Beni merak etmişlerdi. Zaten teyzem buraya gelene kadar kırk defa aramıştı.

Eniştem Turgut, gerçekten iyi bir insandı. Teyzemin şanslı olduğunu düşünüyordum. Eniştem, memurdu ve sakin bir adamdı. Babam ile anlaşabildiklerine şaşıyordum bazen. Babam fazla otoriter iken eniştem onun tam tersiydi. Çocuklarına her zaman doğru bildikleri yolda gitmelerini söylerdi. Ne kadar doğruydu bilmiyorum ancak bu onların severek bir şeyler yapmasını sağlıyordu. Bora ve ben ise olmadığımız kişiye bürünmek zorundaydık. Ancak bu kuralları ilk yıkan ben olmuştum. Bora ise yazar olmak istiyorken babamın itirazları yüzünden mühendisliği seçmek zorunda kalmıştı. Şimdi ise bir mühendis olarak mezun olacaktı.

Ben ise sevdiğim şey için tüm engelleri aşmış ve sonunda başarmıştım!

Teyzemin en büyük çocuğu Gökhan abimdi. Otuzlu yaşlarındaydı ve Antalya'da avukatlık yapıyordu., Antalya'ya yerleşerek avukatlık yapmaya başlayalı ise beş sene kadar olacaktı. Ondan sonra gelen kişi ise Gökçe'ydi.

Gökçe yeri geldiğinde olgun yeri geldiğinde çocuk olabilen bir karaktere sahipti. Gökhan abi ile karakterleri birbirine az çok benziyordu aslında.

Kurslara, dershanelere her zaman Gökçe ile birlikte gitmiştim. Ben Awakening Records Şirketi için danışmanlık dersleri alırken o da sanat kursundan ders alırdı.

Birkaç kere resim sergisi bile düzenlemişti. Babam ise Gökçe'ye böyle boş şeylerle uğraşmayarak düzgün bir iş bulmasını söylerdi. Babam her zaman böyleydi işte. Sanatı, hayalleri saçma görürdü. Ancak bilmiyordu ki insan hayalleri olmadan, sanatı olmadan bir hiçti!

Bazen Gökçe'nin babasını kıskanırdım. Bizim babamız her zaman Bora ve bana kendi istediği ve kendi çizdiği yoldan gitmemizi söylerdi. Otoriter yanı her zaman fazla baskındı.

Ha bir de Çisem vardı. Nam-ı diğer 'Keçi'. Eğer ki Çisem bir şeye hayır dedi o hayır dır!. Onun inadının dünyada kimsede olmadığını düşünmeden edemiyordum. Lise son sınıfta olmasına rağmen hala olgunluğa erişemese de aslında içinde bir yerlerde o ağır ve sakin kızı görebiliyordum. Çok ama çok nadir zamanlarda!

Ben bu düşüncelere dalmışken Bora yanımıza varmıştı bile. Annemle birlikte elinde ki tepsiden çaylarımızı aldık ve o da kalan iki bardak çay ile babama doğru gitti. O sırada bir ses dikkatimizi dağıttı.

''İstanbul seferli aktarmalı uçak iniş yapmıştır''

Bu ses bizi hareketlendirmişti. Yolculuğum artık gerçekten başlıyordu ve ben bu ana hala inanamıyordum.

--

Göz kapaklarım erken kalkmanın etkisiyle birkaç kez kapanmıştı ve yolun yarısında uykuya dalmıştım. Rüyamda ise bilinçaltım bana oyunlarını sergilemişti. Mısır'a gidiyordum, yeni insanlarla tanışıyordum ve çok mutlu oluyordum. Sonra rüyanın içinde rüya gördüğümü görüyordum ve uyandığımda kendimi yabancı bir odanın içinde yatakta uzanırken buluyordum. Yanımda ise sırtı bana dönük bir adam yatıyordu.

Gözlerimi açtığımda uçak iniş yapmıştı bile. Uykulu gözlerimi ovuşturarak kolumda ki saate baktım. 13:15

İnsanlar sırayla iniş yaparken, girişe uzak olmanın dezavantajı ile en son inenlerden olmak zorunda kalmıştım.

Bavulumu da alarak tünelde ilerledim ve bir sürü yabancı yüzlerle karşılaştım. Çoğunluğu esmer olan insanlar arasından geçerken herkesin farklı dillerde konuştuğunu duydum. Arapça konuşanları ise anlayabilmem beni mutlu etmişti. İki dil bilmenin avantajlarını yaşıyordum.

Arapça ve İngilizce öğrenebilmek için ne emekler vermiştim ve şimdi de o emeğimin karşılığını alıyordum.

Çıkış kapısı otomatik olarak açıldığında içeride ki serin havanın tam tersi bir sıcaklık yüzüme çarptı. Dışarısı kalabalıktı ve herkes kendi yoluna gidiyordu. Ben ise beni almaya gelen kişiyi arıyordum. Sadece gelen kişinin bir erkek olacağını ve adımın yazılı pankart tutacağını biliyordum. Gözlerim adımın yazılı olduğu bir pankart arıyordu.

Gözlerim yolun kenarında durmuş merakla etrafa bakan insanların ellerinde ki pankartlarda gezindi. Çok geçmeden kapının kenarında ki bir pankart gözüme çarptı.

Asia Yüksel

Takım elbiseli bir adam etrafı süzerken ona doğru ilerledim. Adım ve soyadım biraz farklı yazılmıştı ancak sonunda onu bulmuştum.

Adama yaklaştığımda gözleri bana döndü ve beni baştan aşağıya kadar süzdü. Bu beni birazcık rahatsız etse de bu konuya pek takılmadım.

Adam benden kısaydı ve biraz da kiloluydu. Yaşı da büyük görünüyordu.

''Asia?'' dediğinde kafamı hızla salladım.

''Evet benim''

Arapça cevabım karşısında gülümsedi ve elinde ki pankartı indirerek bana elini uzattı.

''Hoş geldiniz Asia Hanım. Benim adım Ekber''

Adamın sıcak gülümsemesi beni rahatlattığında uzattığı elini sıktım. ''Memnun oldum Ekber Bey''

Ekber Bey elini geri çekti ve kıvrak bir hareketle diğer elimde tuttuğum bavulumu aldı. Bu hareketi hızlı yapması beni afallatsa da ona ayak uydurdum. Adam hızlı hareket ediyordu ve şimdiden beni arkada bırakarak yürümeye başlamıştı bile. Belki de acelesi falan vardı. Nasıl olsa tek benimle ilgilenecek hali yoktu ya!

Şaşkınlığımı atamadan Ekber Bey'i takip ederek ona yetiştim. Kısa olması işime yaramıştı. Çok geçmeden yanına varmıştım ve hatta hızımı yavaşlatmıştım bile.

Adımlarını büyük atsa da uzun olmam ondan önce gitmemi sağlıyordu. Belki de ona yetişeceğimi bildiği için hızlı olmuştu, kim bilir.

Çevreme bakındım biraz. Küçük tepeler, karşımda sıralanmıştı ve şehrin merkezinden uzakta olduğumuzu gösteriyorlardı. Ben yüksek binalar, kalabalık caddeler bekliyordum lakin havaalanı sakin bir yerdeydi.

Burasının şehir merkezi olmadığını düşünürsek pek de tuhaf gelmemişti açıkçası. Sonuçta kalabalık ve işlek bir cadde görecek halim yoktu ya. Bir de burası çölleriyle ünlüyken..

Beyaz bir doblonun önünde durduğumuzda Ekber Bey arabanın bagajını açtı ve bavulumu oraya yerleştirdi.

Bana döndüğünde ona bakıyordum.

Adam şaşırarak ''Binebilirsiniz'' dedi. Öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Bu sözler beni harekete geçirdi. Ne diye bekliyorsam!

''Ah, tabi'' diyerek arka koltuğun kapısını açtım ve arka koltuğa oturdum.

İçerisinin dışarıya oranla serin olması hoşuma gitmişti.

Gözlerim şoför koltuğuna geçen Ekber Bey'i takip ediyordu. Yüzünde ki sırıtışı görmüştüm.

Kapıyı açtı ve sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı.

--

Yollar sakindi. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Belki direk şirkete götürülürdüm ya da otele falan. Nerede kalacağımı da bilmiyordum tabi. Sıfır bilgi ile gelmem beni daha çok meraklandırmış aynı zamanda da germişti.

Yol biraz uzundu ve kalabalık caddeler görünene kadar epey gitmek zorunda kalmıştık.

O sırada annemleri aramayı akıl etmiştim. Mısır hattımı da bana Ekber Bey vermişti ve bu sayede ailemle daha sık konuşabilecektim.

Kahire ve Türkiye arasında sadece bir saat fark olduğunu biliyordum. Burada zaman Türkiye'ye göre geriden geliyordu.

Annemlerle kısa bir konuşma yapmıştım. Teyzemlere kahvaltıya gittiklerini ve hep birlikte bana güzel dileklerde bulunduklarını söylemişlerdi.

Anneme babamı sorduğumda ise iyi olduğunu ve bana selam yolladığını iletmişti. Bu beni mutlu etmişti. Babamla aramın az da olsa iyi olmasına seviniyordum.

Araç Nil Nehrine yaklaştığında telefonu çantama koydum. O meşhur Nil, hemen yanı başımdayken cama olabildiğince yanaştım. Çok güzel görünüyordu. Yüksek binalar etrafında dizilmişti. Nil nehrinin üzerinde ilerleyen feribotlar ise bir görsel şölen sunmuştu bana.

Ekber Bey bu dikkatimi farketmişti.

''Mısır'ın incisidir Nil'' dediğinde ona doğru döndüm. Dikiz aynasından bana bakıyordu.

''Gerçekten öyle. Çok güzel''

''Türk müsünüz?'' dedi bir an da. Yol boyunca sessizdik ve bunun en büyük sebebi de benim birazcık çekiniyor olmamdı. Ancak şimdi konuşmayı başlatan taraf beni rahatlatmıştı.

''Evet, İzmir'den geldim'' dedim.

Bana dikiz aynasından bakmaya devam etti ancak yolu da ihmal etmiyordu. ''Daha çok İstanbul'u biliyorum. İş için bir kere gitmiştim''

Gülümsedim. O da gülümsemişti. ''İzmir'de Türkiye'nin incisidir, en azından ben öyle düşünüyorum'' dediğimde sırıttı.

''İzmir'li olduğun için diyor olabilirsin''

''Hayır'' dediğimde kısa bir sessizlik oldu.

Dikiz aynasından baktı tekrar. ''Nerelisin. Türkiye'de her yeri bilmesem de bunu merak ettim bak''

''Trabzon'lu. Yani bir Karadeniz kızıyım''

Bunu büyük bir onurla söylemiştim. İzmir'i gerçekten seviyordum ancak aslımı inkar de edemezdim. Ben Karadeniz kızıydım. Her ne kadar annem bir Ege'li olsa da..

''Bana Türk dediklerinde daha esmer birini bekliyordum. Karadenizliler'in hepsi böyle kumral mıdır''

Bu sözle kafamı tekrar yola çevirdim. ''Hayır değildir''

Araba yavaşlayarak bir binanın girişinde durdu. Daha çok bir şirketi andıran bir binaydı bu. Önünde birçok ülkenin bayrağı bulunuyordu. Belki de oteldi. Ancak takım elbiseli insanlar ve binanın önüne park edilmiş lüks araçlar otel olma olasılığını biraz düşürüyordu. Beni böylesine lüks bir otele getirecek değillerdi herhalde, değil mi?

Ekber Bey kapımın önüne geldiğinde irkildim. Binaya o kadar dalmıştım ki onun inerek kapımın yanına geldiğini bile fark etmemiştim. Kapımı açtığında biraz mahcup oldum ve çekinerek arabadan indim.

''Gerek yoktu, teşekkür ederim''

Bu sözlerimle kafasını eğdi ve ardımdan kapıyı kapatarak hızla bagaja yöneldi.

Yüksek ve büyük binaya baktığımda adının latince olarak yazılmış olduğunu gördüm. Yanında ki kısımda da Arapça olarak yazılmıştı ancak latince adı daha büyük harflerleydi.

Şaşkınlıkla ve heyecanla vücudum titriyordu.

Sofitel Cairo El Gezirah

Otelin adı buydu. Böyle bir otele geleceğimi düşünemezdim. Ben şirket falan sanıyordum.

Ekber Bey elinde bavulum ile birlikte yanıma geldiğinde dikkatim dağıldı.

''Evet, gidelim''

Yanımdan geçerek benden önce davrandı ve kapıya doğru ilerledi.

''Vay be, bu yeri Gökçe görseydi..''

Yüzümde kocaman bir gülümseme ile Ekber Bey'in peşinden ilerledim.


iŞTE ŞİMDİ BAŞLIYORUZ.  

Continue Reading

You'll Also Like

677 105 11
Kai ile Taehyun, ilişkileri ve evlilikleri ile kendi çevresinde herkesi imrendiren bir çiftti. Onların aşkları ve evlilikleri dilden dile dolanırdı...
9.5K 82 5
Çocukluk aşkı tarafından reddedilen Ferda, dedesinin desteğini alarak yurt dışına gitmiş ve orada kendine yeni bir hayat kurmuştur. Aşk acısını unutm...
270K 12.6K 56
Doğuştan görme engelli olan Ruşendil, abisinin Hacıoğlu konağından kız kaçırmasıyla, kızın abisi Emre Hacıoğlu ile berdel edilerek evlenir. İki yaban...